27 Şubat 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 5

27 Şubat 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Felâketzede ve metruk eski Erzincanla onun karşısında doğan yeni Erzincan Bir tarafta karanlık ve ıssız bir harabe var, öbür tarafta isa ışıklar görünüyor, tren düdükleri, korna sesleri duyuluyor. Yeni şehri Trabzon şosesi Üzerine yapıyorlar tayin Son günlerde gene «Karagözs günün tırmuı nasıl bir kimse olduğunu mevzuları arasına girdi. İsmail Hakkı etmek güç değil, eskiyi yeniyi karmaka- Baltacıoğlu Karagözün modern bir tarz- rışık bir hale sokan genç nesil ediblerin da ihyası lehinde radyoda bir konferans 'den biri: tesadüfümüze şey verdi. Gazetelerde ve mecmvalarda bu-! — Merhaba monşer, na dair yazılar çikti. Bu arada ben de'memnun oldum, ben de sizden bir işin ehillerini bulup onların (fikirlerini soracaktım. sormayı muvafık gördüm, Bu maksadla — Bizim nesilden mi, Gavsileri, Dino. matbaadan çıktım. ları, Velileri hepsini temsil hakkını has — Acaba nereye gidip, nereden tah- izim. kik etsem! İ — O malâm, Karagöze dair. Diye sağa sola bakınıp yürürken ku-| — Karagöz mü anladım. Bu yeter. b i ; lağıma bir ses geldi: — Efendim. 5 : Mk DA — Haniya elleme kömür... — Git. he SE ğa Siği MAŞ Dümeni vee mn ğe Ge eğin amma söyle de... z mer; matâı olduğundan mıdır nedir,| — “mator. Erzincan vali vekili muharririmize yeni barakalara iskân edilen bir aileyi gösteri, e tarafa Hadim Fakat kömürcü.) — Hayır Akıntıburnuna gidecek de- (Baştarafı 1 inci sayfada) nün kömüründen evvel devesi gözüme öl şe bırakmadan kar) Jgüneşe evvel, karlı dağlarda bir insan bile bulamazsınız. Yeni şehri — Akıntıburnu mükemmel bir Yuz. Gecenin, ertesi güne ağrı çektiği sa- atlerdeyiz. Biraz sonra şü fildişi tenli dağların zirveleri arasından nurtopu gi-! bi bir gündüz doğacak.. baştanbaşa kar! da örtülü dağlar birer kundak olup Yanl ire sarıp sarmalıyacaklar, kin, şu hafif mehtab halinde silüeti pek korkunç görünen 15 bin cesedli şe- hir aydınlanıncaya kadar Bu saatte kim bulunur, nereye gidilir? Geçen sefer 38 saat saplandığımız karlı! Mintakada bu sefer de yolun 8 saatini! harcadık. Akşam üstü Erzincanda olma-| Mz lâzımdı, Vakıâ burada tanıdığımız birkaç kişi| bei var amma, altı Üstüne gelmiş, bırak-' yesem zamanda bir hayli istihale- geçirmiş böyle bir şehirde ve böyle | #aatte bir insan aramak sarı çizmeli Mehmed ağayı bulmaktan daha müşkül olmaz mı? ğ Tahmin ediyorum, buraya kadar bir! *ç defa dudaklarınız bana pu suali sor. mak için kıpırdadı; Ml kışta ve bu zamanda Ma rzincana gitmekte he Haklı mısınız, haksız misiniz, bunu dakikada münakaşa edemeyiz. Zira, e saklı görmüş bir borçlu dikkatile rüzgür. dan yakamızı sıyırmak için çırpınıp du, Puyonuz. Ayazın rüzgârla kok kola her Yüzüme değişinde, cildime yılan dili değ- Mişçesine ürperiyorum. Kasketim Kel Hasanın püskülsüz fesi gibi kulaklarıma kadar geçti. Paltonun içinde kaplumba Beya döndüm. Acaba ben mi çok üşüyo.! rum? Bavullarımız yerde ne Yapa -| ağımızı düşünüyoruz. Her saatte bir! İklim bırakarak, üç gün üç gecelik ve şu kadar bin kilometrelik yolculuktan son- Tâ sıcak bir melce, basım dâyayıp hiç ol. Mazsa «kestirme. yapamamak he feci, Oosh., elhamdillillâh, bir müjde imdada! Yetişiyor: — Tren Erzuruma hareket edemiye- eek, yolda heyelân var! rum yolcuları suratını rurken, biz geniş bir nefes alıyor, boş bi- raktığımız sıcak kompartımanı tekrar iş- gal ediyoruz. Yarına Allah kerim! Hiç bir yer bulamazsak biz de etren felâket- milan olarak Kızılayın şefkatıne sığını- Z. Kapalı bir yer, mcak, rahat, sorun ba- kalım, uyuyabiliyor müyum?.. Erzincan istasyonu, şehre hâkim vir) timsek üzerindedir. Buradan bakınca bü- | tün şehri önünüze yayılmış görürsünüz. ne yapacağız?' | sarısını seyrediyorum. Önümde 15 bin yoruz. Banliyö vagonları oda ve salonlar jtarihi şehir duruyar, Bir mum ışığı bile pılınış, ortaya çıkan seyyar ikametgâh - İürperten bir hışırtı ile ağaçların dallarını Güneşe rağmen soğuk devam ediyor, Ö - akisler yaparak şehre sarışın bir ser- Trabzon gosesi üzerine lar. Tren İlişti, bana melâl mahzun bakıyordu! — | köye 'aİ — Gene benim derim mevzuubahş oi. nezle hakkında yazacağım şiir de buydu. piyor. yolu eski Erzincandan bu kısmı ortadan Uyuyamıyorum. On beş bin ruh pen -'ayırıyor. Kızılayın 300 yataklı hastanesi ceremin önünde sanıyorum, Başımı kom- de bu tarafta. Dört beş demiryolu, ma -| partimanın soğuk camına dayadım, Dı- kas, yığın yığın travers arasından geçi - Düluslu koskoca bir vilâyet merkezi bir haline ifrağ edilmiş, bir kısmı mutfak va- seçemiyorum. Çünkü yok. rüzgâr insanı ların önünde Kızılayın şefkat kucakları.. sallıyor. enkaz yığınları arasından sürtü-' nümüze ilk çıkan çadıra dalıyoruz, Bu - nerek boğuk sesler çıkarıyor. Rüzgür ö-İrası otağı hümayun iriliğinde muhteşem, Jülerin istirahatı ruhu için bir devir ha- muazzam bir çadır. Kızılay müstahdem-' timi mi yapıyor? İleri burada yatıyorlar. Henüz daha uy «| kudalar.. Yalnız Kızılayın 90 senelik e- mektar idare memuru Suphi kalkmış, 80- ba başında sabah kahvesini içiyor. Birer birer yataktan doğrulanlarda sicak birer alâka buluyoruz. Yeni gelmiş, taze hava- dişli iki İstanbulluyu çadırda görmek, a- deta bir hâdise oluyor. Gürül gürül ya « nan İki kocaman sobanın başında, kulp'u, çatlak sahleb fincanile içtiğim kahvenin lezzetini ömrüm oldukça unutamıyaca - #ım. Lokanta haline konulmuş bir va - gonda kahvaltıya davet ediliyoruz, Şimdi artık eski ve yeni Erzincanı do- Gözümün önünde felâketi takib eden günlerin feci sahneleri, birbirinin ardısi- ru tablolar halinde açılıyor. Büyük bir meydan muharebesinden| sonra terkedilmiş bir meydandayız san-| ki.. «Tabiat, ile «kul; arasındaki çetin harbin sahası., Bakıyorum, koca Erzincan dümdüz, en bodur ağaçların yarı irtifaına yetişe - bilen bir duvar dahi kalmamış. Vaktile burada insanlarile, evlerile, neş'esile, canlılığı e bir şehri vardı. Bü- tün bu dinamizm bir dakikada yokolu - verdi. Kefensiz ölüler mezarlığını daha fazla bu korkunç sükünetile seyre devam edemedim, Hava almak ihtiyacını hissederek ko - ridora çıktım. O ne?.. Tren hattının bu tarafında ışıklar ver, Hatırladım, yeni kurulmağa başlanan Er- zincan., Hedin develerine benziyen Kizilay ça- dırlarını seçiyorum. Ev hâline getirilmiş! eşya vagonlarının hapishane penceresini andıran küçük deliklerinden çıkan soba borularından Erzincanın talihi kadar ka- ra dümanlar çıkıyor. laşmağa başlıyabiliriz. l (Arkası var) Nusret 5: Coşkun Ford depoları antrepo olarak kullanılacak e Limanlar Umum Müdürlüğü urun zamn- danberi imanda hissedilen antrepo buhra. mını önlemek üzere tedbirler almaktadır. Avrupada harb başladıktan sonra memle- ketimize ithal edilen mallar eskisine naza ran daha az olduğu için şimdilik antzepo buhranı kendisini fazla hissettirecek bir va- ziyetie değildir. Evvelce kullamlan Beşiktaş antreposu bü. du ha' Demek istiyen bir hali vardı. — Senin derin mi mevzuubahs? Cevab verecekti sanki: yapılmaz mı? — Sahi orası öyle.. fakat kabahat be- nim değil, sen boyu boyun kadar olan Baltacıoğluna meram anlat. Yürüdüm. Köroğlu matbaasının 5- nünden geçiyordum. Bürhan Cahid Mor- kaya camı vurdu: — Nereye? — Şey üstad, Karagöze, — Vazgeç canım, sana bir vereyim. — Teşekkür ederim üstad, malüm ya yeni kanun bir tek Köroğlundan fazlası- na müsaade etmiyor. — Ne diyorsun, halbuki ben binlerce basıp satıyorum. — Yanlış anlamışım üstadım, sen Köroğlu gazetesinden bahsettin ha, — Sen de Karagöz gazetesinden bahs etmedin mi? ! — Hayır üstad, benim söylediğim Ka- ragöz, başka Karagöz. — Haydi harırlım öyleyse, Balxâli yokuşunu indim. Adliyenin 8- nünde avukat Rami ile burun buruna geldik. — Yerde ararken gökte buldum, de- dim, nereden gelip nereye gidersiniz. — Hay hak, diye cevab verdi, Ben bendeniz ben hâkipaye, eli yüzü düzgün müsahabeti tatlı bir yârü vefadar olsa, ben söylesem o dinlese... — Söyle, fakat söyliyeceğin benim #0- Köroğlu Burada hayat alâmetleri. Ölen Erzin -'len boş bulunmaktadır, Yalnız Seraybur -İracağım cevab olsun. Senin Karagöz, g€- canla doğan Erzincanın «hayat» la «me-|pundaki depolar yıkılarak yerine feribot İS. ne günün mevzuu oldu. mat» ın arasındayız. İşte 3000 küsur kilo-| metrelik yolu, dağları, nehirleri, ovaları ' bu iki Erzincanı kıyametten iki ay sonra' i ği Güikii elk anlatmak için aşmış bulunuyo « * Sağ kalabilen Erzincan uyandı. Tren düdüğü, kornası, garib geliyor Hayata, yaşamağa, canlılığa aid ne var sa hepsini yadırgıyoruz. Ölüm, taşa, top- rağa, suya bile sinmiş. Bir tanıdık bulmak, rehberliğinden İs- tifade etmek için Kınlay çadırlarının bu- lunduğu tarafa geçiyoruz. Halen eski Er- kelasi yapılacağından antrepo o bukranının yeniden artacağı tahmin edilmektedir. Li - anlar Umum Müdürlüğü, bu buhranı şim. diden önlemek üzere Ford kumpanyasmın elinde bulunan 2 depoyu kiralamaya karar vermiştir. Bu hususta Ford kumpanyaalle Gümrükler başmüdürlüğü ve Limanlar U - mum Müdürlüğü arasında müzakereler ce, reyan etmektedir. Litvanyada görülmemiş fırtına'ar Riga 28 (A.A) — Bugün Litvanyanın her tarafında şiddetli bir fırtına hüküm sürmektedir. Fırtına, birçok evlerin dam ları alıp götürmüş, telgraf, telefon hat- arı ve demiryolları hasara uğramış bo- Çapkın bulutlardan (sıyrılan ay, nöbeti) Zincan terkedilmiş vaziyettedir. . Orada | zulmuştur. — Yaşadık desene. — Peki amma üstadım sen avukat de- Bil misin? — Avukatım. — Esas meslekin Karagözcülük değil | ki, Karagöz ihya edilirse yaşayasın. Kulağıma eğildi: — Karagöz davasının da avukatlığını! yapıyorum ya.. kazanılması en güç dava da o.. işte ben de onu kazanmış olacağım. — Hakkın var. Avukat Ramiden ayrıldım. — Monşer merhaba, Acaba bana mı? — Monşer merhaba dedik. Bana imiş, monşerle merhabayı karış şey, — Nezleyi, gripi bırak, — Vak vak vak vak. — Vaklayacağına beni dinle birader, J Karagöz hakkındaki fikrinizi öğrenecek- — Öyle ya, Karagöz benim derimden “7 — Manzum mu, mensür mu? — Nasıl olursa, Genç nesil edibi nazım addettiği ken- di acayib nesrile anlattı: «Karagöz» «Ak göz, kem göz. pek göze «Elâ göz, mavi göz» «Göz göz bir dolaba Ben yüzüne bakıyordum. — İşte bu, dedi, — Peki amma bir şey anlamadım. — Bizim fikrimiz bu kadardır. — Lebbeyk Şehir tiyatrosu san'atkâr'armın bu hususa dair bilgilerinden istifade etmek faydalı olacaktı, 'Tepebasma vollandım. Kapıdan girince gişe memuru Daim; — Yasak! Der gibi karşıladı: — Olamaz, imkân yok. — İçeri giremez miyim? — Ne bu akşam, ne yarın akşam, ne İöbür akşam. — Dur canım, beni dinle, — Dinliyemem, «O Kadın, piyesi için İbütün koltuklar satılmıştır. — Benim O Kadınla işim yok, Kara İgöz için gelmiştim. — Karagöz mü, acaba hangisi, Bedia mı, Şevkiye mi, Samiye mi? — Kim olursa, evvelâ rejisör. — Rejisörün gözleri kara değil. — Hayır canım anlamadın, bu Kara- göz senin bildiğin kara gözden başka, — Ha karn göz kuzu, — Kuzu da değil, keçi de değil. Hele sen bir kenara çekil, Rejisör tiyatrodan çıkıyordu. — İyi ki rasladım, dedim, Karagöz hakkında konuşacaktım. Tercüme mi ettiniz? Anlamadım. Bu bir piyes değil mi? — Addedilirse belki, — Şekspirdense, gelecek mevsimde ilk olarak onu sahneye koyarız. Söz ver dim mi tutarım, şimdilik Allaha ismar- ladık, Rejisör tiyatrodan çıkmıştı. Biraz ev- vel ses sada duyulmıyan tiyatro, mubas (Devamı 11 inci sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: