15 Mart 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

15 Mart 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

mahsus an'a hediye - Teravih - Kadir gecesi Ramazan gelince sarayda mutadden konuşma arasında sofrada uzunca bir za- daha fazla dini bir hava hüküm sürerdi. İman geçirilirdi, Bu müsahabede de riy Zaten başta padişah olmak üzere bütün 'seti, tatlı söylemekte, kendisini lezzetle hanedan azası dini vecibeleri Maya pek |dinletmekte, hiç özenmeksizin hulki bir #tina ederler. Yahud öyle gösterirler ol ssaya malik olan Hakkı Paşa ifa eder- dukları için onlardan baş'ıyarak gerek/di; âyan ve meb'usan reislerile vükelâya padişahın, gerek diğer hanedan azasının |bu suretle ikram edildikten ve kahvele- saruylarında namaz kılmıyan, hele rama-|Tile sigaraları da salonda dağıtıldıktan zanda oruç tutmiyan, erkek kadın kim. sonra âsıl büyük ikrama sıra gelmiş o - seye tesadül olulamazdı; vakıâ oruç tu -'lurdu. tanın orucu görünmez bir şey ise de tu-| OEski padişahlar saraylarına ıtara ge- tulmıyan orucu görmek de pek kulay ol. 'lenlere, mertebelerine göre Kırmızı atlas duğundan ben ramazanlarda bu dini bur. keselerde münasib miktarda atiyeler ve- Cu ödemiyen kimseye tesadüf etmedi. 'rirlerdi: Avam lisanında diş kirası denen Padişaha gelince onun namazlarına pek bu atiyeleri meşrutiyet devrinde (takib sadık olduğuna vâkıltım, lakat yaşı, vü -,etmek düşünülemezdi; fakat sn'atnelere cudce zâfı şer'i bir mazeret teşkil edebi-riayeti kendisine vazife bilen ve davet Jeceğinden belki oruç tutmazdı, tutmaz 'li'eri boş çevirmeğe saltanat için idise bile ramazan gün'eri haremden geç mucib bir iş nazarile bakan Sultan Reşad çıktığı için yemeğini orada gizlice yemiş, bu atiy lünü hediyeye kalbetmek su- ve pek sevdiği sigarasile kahvesini orada retini dü ü. Bu suretle hem salta- içmiş olarak mabeyne çıktığına hükmet. nat şanını muhafaza etmiş, hem davetli- mek lâzımdı. leri incitmeksizin tatyib eylemiş olacaktı. Sarayın teşklâtı umumiyesinde büyük O Kahve ve sigara ile şerbetler ında bir tebeddül olurdu. Her şeyden evvel bir fasıla esnasında msbeyn müdürü mai- kahvaltılar, öğle yemekleri hazfolunur - yetinde bir enderun efendisile salona gir- du, bu da gayet tabii idi. Buna mukabil miş bul isinin e - sahur yemekleri tertib olunur, akşam linde büyükçe bir gümüş tepsi, tepside yemekleri de bir iftar sofrası haline ge- de üzerleri davetlilerin isimleri yazılmış tirilerek, tatlısile, böreğile, kıymalı yu-| bir kâğıdla murassa saatler, tabakalar o- murtasile, çeşidli çorbalarile, reçellerile, u. Ve bunlar birer birer tevzi edil « gerozlerile her vakitten ziyade tekellüf- | dikten ve elbette ne kadar ağır davranı- Mi, itinalı hazırlanırdı. Bu da tabii idi; jlırsa davranılsın oldukça bir memnuni » Zira sarayda iftara gitmek > memlek tle alındıktan sonra şerbetlere Btedlenberi yerleşmiş bir âdet olduğun - lir ve bunlar da içildikten sonra davetli- dan ve İdare şekli ne olursa olsun bu â - lerin artık arabalarına binerek sarayı dete riayet eden, saraya az çök intisab terketmekten başka yapacakları bir iş sahibi zevat nadir olmadığından hemen kalmazdı. her akşam bizlerle beraber Dolmabahçe-! (Huzura kabul edilmeleri mutad değil- nin güzel iftar sofrasına iştirak edenler! di, hünkâr tarafından kendilerine beya: bulunurdu. Bunlar davet üzerine gelmiş! memnuniyet olunur, onlar da başm. kimseler deği'di, beklenmiyen bir günde| beynci, yahud başkâtib. vasıtasile teşek- buzun tek tük, bazan bütün sofrayı dol -İkürlerini takdim ederlerdi. Zaten daha duracak kâdar kalabalık misafirlerimiz! ziyade kalmalarına vakit de müsald de - olurdu. Hildi. Mabeynin bahçesinde güzel sesli Sarayın ayrıca davetlileri olurdu:| bir mü'ezzin yatsu ezanını okumağa baş Hünkâr ramazanın ilk on günü içinde â- lamış olurdu; biraz sonra teravih &ılına- yün ve meb'usan reislerile beraber vüke-|cağı bununla belli olurdu. Davetlilerin Myı iftara davet ederdi. O zaman sofra hiç birinde de bu uzun namazı kılmak daha mükellef, daha zengin olurdu. Hün- için hususi bir temayül görünmezdi. Bu- kâr davetlilerin arasında o bulunmazdı, |nun için hemen müçtemian veda etmek- onları kabul ve izaz vazifesi biz:ere terk-| te acele olunurdu. olunurdu. Sofrada mutad üzere riyaset Teravih için zülvecheyn salonunda sec mevkiini işgal eden başmabeynci ile di-|cadeler serilmiş, haremi hümayundan © ğer erkân yerlerini, teşrifatta kendilerine | gelecek kadınlar için de salonun nihaye- takaddüm eden vükelâya bıra'tırlar, sad- | tinde kafeslerle hususi bir yer ayrılmış pe razam riyaset mevkiini alır, ve pek ve-|lurdu. müezzini şehriyari - ki bunlar #is yemeklerden yenirken pek lâtif bir!hademei hümayun zümresine dahil idi - Son Postanım tefrikası; 5 AE TUE İN Onu (kollarının arasında O# -| Hicran bitirdiği ihlamur fincanını 'mak bir saniyelik bir (hare -|vavaşca masaya bırakarak etrafına 'ketten (ibaretti. Evet hakikaten bir|bakındı. Yan taraftaki açık pencereden ” saniyelik bir hareketten ibaretti. Hic- |içeri sezin bir kir havası esiyordu. Ba- ran bunu biliyordu. Ve hiç mukavemet | şını Sivrete çevirerek! etmiyecekti belki... Siyret te bunu an-! — Eviniz nerede? -diye sordu- lıyordu. İnce san'atkâr bu eşsiz güzeli) — Farkında değil misiniz ? bir saniyede temellük ederse dünyada) — Hayır. güzellik mefhumunun kalmıyacağın -| — Mecidiye köyündeyiz. dan korkuyordu. Onu ömrü — Ya... şimdiye kadar yapmıya muvaffak ola-| Sivret tecessüsüsne galebe edemi - madığı şaheser bir tablo gibi seyretmek | yerek sordu: iştiyakı bütün rubunu kavramıştı. Ah| — Nereye gidiyordunuz bu akşam? eğer 0 da bir insah olmasaydı. onun) — Hiç! da içinde tecessüs ve şehvet hırsları o)-| — Hiç mi9! masaydı. Bu gece birdenbire çıkan bu güzel ve eşsiz mahlüka hiç bir © şey sormadan. maziye ald hiç bir şeyi bilmeden, ona dokunmarlan, ona el sür- meden mukaddes bir varlık gibi tapı- nabilseydi- — Evet, nereye gideceğimi bilmi- yorum. Canım öyle sikilmişti ki birden- bire kendimi sokağa attım. — Size imaniyorum,., Fakat?. Hicran delikanlının yüzüne bâktı: Sormak istediğinizi HAM 4 İİ Yasan Marla siya Uyak Sarayın Ramazanlara ta ge-| SON POSTA neleri Oruç tutanlar ve tutmıyanlar - Beşinci Mehmed acaba ne yapardı? - İftar sofrası - Yemeğs gelenler - Vükelânın daveti - Büyük ikram - Atiye yerine Beşinci Mehmedin bir azizliği ler ve icab ettikçe incesaz takımına da İiştirak ederlerdi - arasında pek güzel ses. liler vardı, imamı şehriyari de sadasile, Jedasile pek iyi bir tesir yapardı. İşte bu ! zarat ile teravih kılınırdı. Hünkârın jw 'deni mukavemeti bu namazı böyle ce - maatle ve oldukça acele ile edaya müsaid Imiydi, yoksa yalnız yatsunun edösile ik- tifa mı ederdi, belki de bu farizeyi iç ma- beynde bendegânından bir ikisile yalnız. ca eda ederdi; bunu tamamile tahattür et miyorum. Pek iyi tahatlür ettiğim bir İşey varsa onu arasire, hususile ramazam- İda, küçük yazı odasının bir tarafındaki İ şark usulünde sedirde diz çökmüş, yahud | bağdaş kurmuş, kur'an okuyro gördü « İğümdür. Dini vecibelere pek ziyade ria- yetkâr olduğuna buna mümasil birçok müşahedelerle kaniğim. Ramazanın bir hususiyeti de Kadir ge- cesi yapılan alay ve merasimdi.'Zama < nımızda hünkâr bu rasimey'i Tophane ca- misinde yaptırırdı. Mutad üzere teşek - kül eden alayda ayrıca kayde şayan bir cihet varsa o da gecenin kararlığında gü- zergâ sefaletinin silinmiş, örtülmüş o'masından ibaretti. Camide (merasimi İdiniye pek ihtişam le ifa olunur, sonunda İcemaate şerbetler, şekerler dağıtılırdı. Alaydan evvel hâremi hümayundan kadınlar ıstabli amireden tahsis olunan kapalı arabalarla ayrıca camiye gitmiş ve kendilerine mahsus ka mahalde toplanmış olurlardı, Hünkâr maiyetile l İbazır bulunurdu. Ecdadından müntakll âdetlere, bilhassa babası o Abdülmecidde örülmüş an'anelere küçük yaşındanber! *İmerbut olan ve bunları tatbik imkânımı| ” bulmak için uzun zaman saltanat nöbeti- ini bekliyen hünkâr ne bu alaylardan, ne | bu rasimelerden sıkılır ve usanır değildi. | Bu Kadir gecesi slayına dair bir hil ye tahattür ediyorum. Alayda veliahdin, onu takib eden Vahdeddinin ve hane . İdandan davet edilen birkaç z4tin bulun - ması mutad idi. Sarayda geçirdiğimiz yılların ilk ra « mazanında idi, Kadir gecesinden birkaş gün evvel Yusuf İzzettin saraya gelmiş- ti, huzura çıkmadan evvel kendisine tah- sis olunan odada muntazırdı. Onu kabul etmeden evvel hünkâr beni celbetti ve: Yusuf İzzettin Elendi gelmiş. Birkaç gün sonra Kadir alayı olacak, o da hazır bulunacak, Vahdeddin Efendi de bera - Evden beni merak edeceklerini söyli- yeceksiniz değil mi? N — Evet. — Elbet merak edecekler.. fakat, — Fakat? — Bu beni hiç alâkadar etmez. — Etmez mi? Siyret bunu büyük bir hayretle söy- lemist Hicran lâkaydane tekrarladı: — Etmez. — Bana silenizin ismini söylemekte bir mahzur görmezseniz Kimsiniz siz? « — Hiç! Siret daha büyük bir hayretle tek- rarladı: — Hiç mi?! — Evet hiç. #dımın Hicran olduğu- nu öğrendiniz ya. Birdenbire OHicranın güzel ve ma- sum gözlerinden iri fki damla gözyaşı süzülerek dizlerinin üstüne düştü. Siret bir çocuk gibi ağlıyarak Hic- ranm ayaklarına kapanmamak için kendini zor tuttu. Genç kızın sırtın sonsuz bir şefkatle okşıyarak: — Aflediniz beni! -diye yalvardı - kâfi. artik size hiç bir şey sormıyaca - Em... Siz ne İsterseniz öyle yapınız. İ beraber bermutad mahfeli hümayunda! SİNEMA Holivud yıldızları arasında görülen kavgalar artıyor sapa sA8A MANA yü reesamanvonnaasa sanounnasansa sane mas ununu sanma s sne anayamamasas Betle Davis ile Myriam Hopkins sırasında yum- ruk yumruğa geliyorlar. Joan Crawford ile Norma Shearer'in araları, ayni filmde rol almaları yüzünden çok açıldı essassasasassessssesassssumponeasanassana0s 090m1 vama0masanansuyansunamyanyaruy11 rus anaa0as000mmE vay ME SR, J Amerikada parlıyan yeni bir yıldız Vivien Leigh Son zamanlarda Holivudun havası ka-| Buna sebeb bir değil, bir kaçtır: Rekabet dın san'atkârlara yaramamağa başlamış-| geçimsizlik, kıskançlık V.S... V.S... Bu ei Kadın san'atkârlar arasındaki mü-| yüzden sık sık hâdiseler vukua gelmekte- nasebetler pek şeker renk bir hal almıştır. (Devamı 9 uncu sayfada) — Benim tarafımdan Yusu! İzzettin E- | ederim» dedi, İfendiyi görünüz. Herkese karşı ikisinin Böylece arzettim. Zaten bu neticeye bir arada bulunması pek iyi bir tesir ya (muntazır olan hünkâr ses çıkarmadı ve par mütaleasındayım. Onun için Kadir bu iki zat alayda her vakitki gibi ayrı gecesi alayında arabaya beraberce bin «(ayrı bulundular. sele Halid Ziya Uşaklıgil yalnız ağlamayınz. gülünüz.. gülü -| — Teşekkür ederim Siret bey,.. nüz Hicran hanim, ve bana ne isterse-İf'dkat ben o kadar bedbahtım ki... niz emrediniz,., — Bedbaht mısınız? Ne yazık!. ber... Bunlar nasılsa ikisi bir uraya gel- miyor. Hakikaten ikisini bir arada hiç görme- imiştim, Meselâ Seyidler geçir resminde, |Edirne seyahatinde yep yekdiğerine kar- şı dargın vaziyette idiler; daha doğrusu Yusuf İzzettin dargın, Vahdeddin barı - şıklık için fırsata müterakkib... Onun telkini ile mi, yoksa teklifin reddedile - ceğine kanaatle beraber hünkâr bir aziz lik yapmak arzusile mi, sözünde devam ederek ilâve etti: Bu mütalen her halde bu iki zatına « ralarını bulmaktan ziyade daha ziyade açmak fikrine mebni olacaktı. Ne olsa sa. ray siyaseti... Ben türlü lisan ihtiyatları hazırlıyarak Yusuf İzzettinin odasına girdim, O â- deti üzere sinirlice enine boyuna gezini- yordu. Bilemem ne yolda anlattım, Der hal kirpilendi. Ve «şevketmeab efendi « mize arzediniz, ben o adamla - sarayda w dam demezler, âdem derlerdi - bir arada bulunamam. Alayda bulunmamağı tercih Genç kız şimdi nemli kirpiklerinin| — Oh mazur görünüz. birdenbire arasından hiç bir mücevherde olmuyan (ağzımdan kaçtı. bir ışıkla pırldayan gözlerini Siretel — Niçin bedbahtsınız diye sormıya çevirerek güldü. Sonra gene o emsal-İcağım. siz ve tatlı bakışlarını duvarlara çevi-| — Çok iyi edersiniz. rerek sordu: — Fakat elbet onu bir gün siz ban» — Bütün bu güzel resimleri siz mi| söylersiniz değil mi? Arldadaşlığımız yaptınız? ilerirdiği zman, ,. Yani bana tamamile Siret güldü: itimad ettiğiniz gün... — Evet, hepsini ben yaptım. — Ne güzel ne güzel! Merkez me- murunun hakkı varmış; siz büyük bir san'atkârsınız. Şimdi ikisi de ayağa kalkmıştılar. Birer birer tabloların önünde durarak konuşuyorlardı: — Size on sene geçtikten sonra da $u dakikadaki gibi itimad edeceğim. Genç ressam hiç bir kelime karıştır. madan Hicranın elini tutarak öptü. Şimdi mermrden bir heykel karşı » smidaydılar: Siret: — Venüsü tanır mısınız? Venüs di — Şu galiba Jokond olacak? Miloyu? — Evet 14 kendisi,,, Onu İtalyada| — Evet. bizzat müzedeki tablodan kopye ettim:| — Beğenir misiniz? — Belki aslı kadar güzel... — Hayır. Siret genç kıza döndü. Onu iki elin- den tulsrak harikulâde bir modele ba- kan hayran bir san'atkâr bekışile süz- dükten sonra: — Hakkınız var -dedi- beğenmemek- te hakkımız var, . o (Arkas var) — Resim sever misiniz? — Çok severim. mektebdeki mual- Um bana daima kompliman yapardı. — Oh ne iyi. eğer kabul ederseniz bundan sonra size ben ders vereyim. Yani size yardım edeyim.

Bu sayıdan diğer sayfalar: