2 Temmuz 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

2 Temmuz 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tarsusta sınai faaliyet Çukurova dokuma ve iplik * fabrikası her yıl biraz daha inkişaf ediyor, fabrikada 2400 işçi çalışıyor Tarsus (Hususi) — Yüşlerce ailenin maişe.Jlümlü boyalı, kısarlı olmak Üzere 1 numa.)bir hale gi radan 36 numaraya kadar 4 tipte 4000 kilo) halkı dan iplik çıkarmaktadır. Bu daireye ilâve olunan |ek İş & tini temine medar olan ve bu yeşil gehre bir Varlık bahşeden Çukurora fabrikası 1888 yı. İmda kurulmuş ve bugün hepimizin da gö - Büslerini kabartacak vaziyete gelmiştir. Bu terakki ve inkişaf climhuriyetin ilânı İle be- raber başlamış ve şayanı hayret bir süratle İlerlemiştir. Ayni fabrikada eimkuriyetten evvel, yal. hiz muhitimizde yetişen pamukları dış piya. galara sevk için çırçırlar ve prese ederdi. 932 ön ise ağır ve büyük sanaylin icab ellir- diği şekilde techiz edilerek Türkiyenin ük dokuma fabrikasi olmak gibi yüksek bir şe- ref ihraz eyledi Fabrika bugün çırçır, iplik ve'bez olmak Beere üç kısımda çalışmakla ve ayrica da bir gifleme kismi bulunmaktadır. Bu kisimda Senede 402.600 kilo pamuk kozssı temizlen mektedir. İplik da Sındırgıda yeni bir ilk mekteb yaptırılıyor Sındırgı (Hususi) — Şehrin en güzel ye- rinde Parti ve Halkevi karşısında yaptınl- ması takarrür eden ilk mektebin temel at- er iörlü vater bük. ma merasimi Oyakındı © yapılacaktır. Bu mekteb > kasaba (O baricinde as - kerlik O şubesine Oo mid Omekteb Ot- tihaz edilen mahalle gidip gelen yavruları Kış günleri çektikleri mezahimden kurta - Tacak ve memleketin güzel binalarından bi- risi olacaktır. Çok kıymetli valimiz Recai Gürelinin Sındırgılılara yadigir bıraka - cakları bu mektebin bir an evvel bitmesini balk candan beklemektedir. 10.090 kirmen sayesinde günde 1200 işçi fazla çalışmakta ve bu süretie yeniden birçok va. tandaş iş temin edebilmiş bulunmaktadır. Çırçır dairesi; en moden makinelerle mü- cehhez olup günde 20090 kilo pamuğu çi - Bitten ayırıp preslemekte ve balyalamakta. dir. Bez dalresi günde 18.000 metre randıman vermekle ve elde olunan mamuwlât Avrupa ninkilerdem üstün bulunmaktadır. Kuvvei muharrikesi: 680 beygirlik su türbini, 400 beygiriik motör ve 120 beygirlik bir istim ma- kinesi gibi muazzam bir kuvvetten terekkülb etmekte, motörler gazla müteharrik olmakla beraber Zonguldak kömürü tercih olunmak. ta, Iki ekipde 2400 işçi çalışmakta, okuyup! yazma kuraları bulunmakta ve işçiler has'a, neden her suretle istifade görmi Adapazarında bir esrar kaçakçısı yakalandı Adapazarı (Hususi) — Şehrimiz Hanlariçi mevkiinde bir hanın odasında oturmakta 0. lan ve eskidenberi esrar kaçakçılığı yapan kambur Esad osrar müptelâlarından Kümil oğlu Mehmede esrar satarken yakalanmıştır. Esadın oturduğu odada araştırma yapılmış ve 315 gram esrâr elde edilmiştir. Adapazarı koza pazarı Adapazarı (Hususli — Bir haftadanberi Adapazarı koza pazarı açılmıştır, Fakat koza ipiyasası çok düşüktür. ( Trakyada paraşütçülerimizin tecrübeleri ) Çorlu (Hususi) — Merkezi Çorlu ol - mak üzere Trakyanın muhtelif © yerlerinde ül ütçülerimiz ük bir i Dünkü kısmın hülâsası Otuz böş yaşlarında güçlü kuvetli bir Köylü kadın olan Luiz Burnel sabahleyin Çalıştığı Meşeliköşke giderken köşkün sahibi güvercin meraklı Marukin'in güvercinlik Givarında sırtüstü yatmakta olduğunu gör- #müştü, Kadın kendini çabuk toparladı ve Öldürmüş olduğunu anladı Marukin'in yüzüne salını örterek koşarak Jandarma ka. #wkoluna gitti ve hâdiseyi anlattı. Az sönra oem çavuşu ve iki Jandarma neferi Niköşk yolunu tuttular, Jahdarma çavuşu Marukin'in kın Mat. Ümazel Sandradan o malümat alacağını w - â bmuyordu. İ Köylü kadın ona genç kizin Pariste çalış-! Hilağunı ve trenle Parlse gitmiş olncafı Te er, ğe Sofya isminde bir ihtiyar kadın çalıştı . i anlattı. W Çavuş, heferin birini cesedin yanında bi. İiiakarak yanında Madam Burnel ve diğer Hilandarma olduğu balde köşke doğru ilerle. İmeğe başladı. i — Roman devam ediyor — ç ai İÜ Sofra, ikinci Jen birinden yatak (silkiyordu. Kü- kafileyi o görünce O hayret (oetti; ki, elinden kayan şilte, bahçeye, yere ü. İhtiyar kadın aşağıya koşa koşa in- ve kapıyı açtı: & — Madam Luiz. niçin geç kaldınız. WMlatmazel Sandra trene aç bindi... & Dedi. Fakat jandarma çavuşu, sözünü kenti WE — Mösyö Marukini Myra katın © pencerelerin * görmek istedim ş i. İhtiyar sasırdı: © — Mösyö Marukin mi?.. O çoktan gitti. — Saat kaçta çıktı Zışan?.. İ — Hersün olduğu gibi ördünüz mü? İÜ İhtiyar Sofiyaya bir korku geldi: İM ayar. eötmedim... Pköeriye gül İoğmadan çıkar...“ İ — Yatak odasına girdiniz mi? mim Se AA “ “ — Emin misiniz? Bu sabah kendisin! K falâka ile takib edilen bu tecrübelerde pa- raşütçülerimiz çok muvaffak olmuşlardır. Resimde © paraşütçülerimizle Korgeneral | Salih Omurtak görülmektedir. — Hayır., sabah temizliğine hop üst kat- tan başlarım... :. — Beni Mösyö Narukinin odasına gö- türebilir misiniz? — F . Fakat ne oldu bay çavuşu Yoksan Mösyö Marukin... Lümo, ihtiyar Rus kadınının yüzüne sert sert bak: , Simdilik sadece emirlerime itaat edi- NİZ... Dedi, Sofya, elleri titriyerek öne düştü. Holden geçtiler. Sağdaki kapıyı açtı. Ev - velâ, girmesi için çavuşa yol verdi. Sonra da içeriye kendisi girdi, fakat, Marukinin yatağına bakar bakmaz hafif bir çığlık atti: — Yatak hiç bozulmamış!ı. Lüno cevab vermedi. Odanın içine bir göz attı, Ortada bir yazı masan ve du - varlardan birinin önünde büyük bir ceviz kütübhane vardı. Yeşil kadifeden ağır per- deler ve perdenin kumaşından yapılınış ge- niş bir divan bulunuyordu. Çavuş: — Mösyö Marukin bu odada mı yatar? Diye sordu. — Evet bay çaruş.. — Dün akşam eve geldi mi? — Geldi bay çavuş. — Son defa kendisini ne zaman gördü- nüz? — Saat onda.. kahve getirmiştim.. — Ne yapıyordu? — Ocak başında kitab okuyordu.. — Yalnız mı idi?.. — Hayır.. Matmazel Sandra da burada — Sonra ne yaptınız? — Ben yatmağa gittim. — Yatak odanız nerededir? — Mutfağın tam üstü,, RE | Sındırgıda yol ihtiyacı Sındırgı (Hususi) — Akhisar - Sındırgı aras yolumuz her sene &melei mükellefe tarafından yapılır ve kişm yağmur ve kar sebebile nlar açılarak geçilemiyecek lu yüzden o havslideki köy işkülârla kasabaya pazara gele- tini görebilirler. Mezküc yel âdeta herkesin dilinde dolaşır bir yılan hi- kâyesi olmuştur. Sındırgının tütüncülük dö- layısile iktısaden alâkam Akhisar ve İz - mirdir. Bizi en çok faydalandıracak işte bu yol olduğu halde maalesef bu yolun da bir türlü intizam dairesinde yapıldığını göre - miyoruz. 40-50 kilometreden ibaret olan bu yolumuzun 30 ve 35 kilometrelik bir ye- ri yapıldığında mürur ve ubur temin edil - müş olur. Sındırgı halkının teneffüs noktası olan bu yolun bir an evvel devlet yolları meyanına konulmasını bekleriz. Gümüşhacıköyün yeni müddeiumumisi Gümüşhacıköy (Husual) Çankırı hâkim muavinlerinden Er . »— Tuğrul Bayındır ka. zamıza gelerek va zifesine o başlamış - tır. o Senelerdenbei Cümhuriyet mü delumumisiz ka kazamızın adli leri bu kıymetli genç ndiiyecinin plânlı ve fasilasiz çalışmalarile çok iyi | bir mecra almıştır. Resim yeni müddeinmumiyi göstermektedir. Reyhaniyede bu yıl mahsul ” bereketli Reyhaniye (Hususi) — Hatayın zahire ambarlarından birisi olan Reyhaniyede bu yıl mahsul vaziyeti çok iyidir. Kazaran her mıntakasında umumi bir memnuniyet hü- küm sürmektedir. Pamuk ve pirinç mahaulleri, müstahsilin yüzünü güldürecek vaziyettedir. Pamuk - guluk ve pirinççiliğin taammümü için hü « kümet müstahsile bol miktarda tohum tev- yetişmesine o müsâiddir, Bu itibarla her iki nühim istifa - deler temin edileceği sanılıyor. Reyhaniyede başlıyan ümran faaliyeti de süratle ilerlemektedir. Asfalt caddeler üze- rindeki dükkünlarm tanzimine gayret o - lanmaktadır. Alâkadarlar en ziyade elek- tik ve su ihtiyaçları üzerinde durmakta - dırlar, Adapazarına yağan bereketli yağmurlar Adapazarı (Hususi — Son üç gün içinde Adapazarı ve hayalisine bereketli yağmurlar düşmüştür. Gerek kış, görek yaz mahsulleri bu vazlyeiten çok istifade etmişlerdir. Bu sene Adapazarı havalizinde mahsul şok İyi ve boldur, çiftçi sevinç içindedir. an Doslümmn Zadıla Romanı 188 — No. 2 — — Mösyö Marukinin geceleri de çıktığı olur mu? i — Evet..; Hemen her gere, yatmadan evvel bahçeye çıkar, şöyle bir gezinir... — Bu gezintilerde yanına kığını da a - hir mı? — Hayır, Sandra benimle beraber çi- kıp yatar. — Elendinizin eskiden de eve dönmedi- ği olur mu? — Asla... — Bu gece bir gürültü Gilân işittiniz mi? — Hapır bay çavuş.. Fakat bana bun- İarı ne diye soruyorsunuz? — Mösyö Marukinin başına büyük bir kaza geldi de... Sofya kendisini tutamadı: — Bir kaza mi geldid!.. Diye bağırdı. Sonra, rusça bir şeyler söylenmeğe başladı. Jandarmalarla Luiz ba Güylürdeş" biripüy unlarzlikk - Gösdi Lüno sordu: — Efendinin düşmanları var mıydı? — Düşmanı mı?.. Oh... Hayır... Ha- yır... Yemin ederim ki hiç bir düşmanı yoktu... — Öyle amma ,..Efendin Mösyö Ma - rukini bu sabah öldürdüler... OĞULLUK ümhuriyet müddelumumisi Bay i, karısı ile beraber, sabah kah- ktublarını oku-! Senlis Şarl Aş valtısını bitirmiş, hususi m yen taze güneşi, konforlu ve lüks yemek salonuna bir gönül ferahlığı saçıyordu. Birbirlerini çok #even müddelumumi ile daha yıl di ailede, beğ ir «Son Posta» mn tarihi tefrikası: 8 Kiemleket Elaberleri | di BAYBARS Yazan: Hasan Adnan Giz Kelepçeli eller Onlari gene hapsedildikleri | çadır götürdüler. Nöbetçi çadırın kapısını ört- tükten sonra Nayman bir kenara çö - meldi. Arıkboğa da yüzü koyun topra- ğa yattı ve midesini şiddetle yere bastı, kıvrandı, bastı ve biraz sonra sancısı tutmuş gibi debelenerek müthiş bir kü - für kopardı. — Canına tükürdü 1. Öldüğüme değil aç gideceğime yanıyorum. Hakikaten şöyle böyle otuz saatten - beri ağzına bir lokma koymamıştı, Ha- yatında hiç başına gelmiyen çu hal ona bu dakikada ölümden de ağır geliyor - du. — Bir aç kurt içimi kemiriyor -diye homurdanıyordu- Ellerim kelepçeli ol « masa belimin kayışını kisardım. Nayman onun bu şikâyetlerini duy - muyacak kadar düşünceliydi. O da ken- di aşkını düşünüyordu. o Artık Zeynebi görmek onunla görüşmek imkân: ebe - diyen ortadan kalkmıştı. Ne yazık ki Zeyneb onun akibetinden haberdar ok mıyacak onu ihanet etmiş, sözünde dur- mamış sanacaktı. Zeynebe gitmekten ev velâ vazife alıkoymuştu onu, şimdi de ölüm araya giriyordu, Vazife ve ölüm ikisi de ağır ve kuvvetli o engellerdi. O bu düşüncelere dahp giderken Arıkboğa birden derin bir komurtu ile inledi. Müt- hiş adamın gözüne kalbini yerinden oy- paten bir memzara ilişmişti. Çadırın ka - pısında bekliyen nöbetçi yere oturmuş akşam tayınını yiyordu. Herifei oğlunun önünde koca bir somunla gene bir iri parça sövüş vardı. İnsan azmanı birden içinde müthiş bir kuvvetin kabardığını, damarlarındaki kanın çoktanberi kay - bettiği bir hararetle cevelân ettiği setti. Kendi kendine: «Hayret! Ben bu hale gelecek miydim?» diye söylendi. Hakikaten o hiç bir zaman bu kadar pisi pisine ölmeğe razi olmamıştı. Kaç kere, müthiş tehlikeler atlatmış, kaç kere ö - lümle yüz yüze gelmiş ve hepsinde ya - kayı sıyırmağa muvaffak olmuştu. Şim- di neden ölüme bu kadar netaketle el uzatıyor, nikin kurbanlık koyunlar gibi celiadlara baş eğiyordu? Yasmın dedi çoğaldıysa yumrukları ve pazıları da ih- tiyarlamamıştı ya? — Vay canına -diye bir küfür daha bastı- Az daha bir bakıra derimi yüzdü- recektim. Hani önün bu mütevekkil haline biraz da Naymanın melânkolik ve hüzünlü ta- biatı sebeb olmuştu. Şimdi ne Nayman ne başka şeyleri düşü, rdu. Herifel ğlunun tıka basa yediği somunla ettey- gü, Hani beş dakika daha geçerse kâfirin doğurduğu hepsini silip süpüre - cekti, İçine, şu somunu yiyebilirse bir an iki yaşlarında idi. Artık genç sayılmazdı amma, çök canlı, dinç ve yakışıklı bir a - damdı. Uzun boylu, geniş omuzlu idi, ma- vi gözlerinin, insanın kalbine kadar giren bir bakışı vardı. Müddejumumi Andriönün önünde, suçunu itiraf elmiyen, yalanda 1s- rar eden suçlu görülmemiş. o Şefkat ve sevgi ile baktığı zaman da, ayni mavi göz“ ler eşsiz bir tatlılık alırdı, Karım Madölen, kırk beş yaşlarında idi,lâkin o da, bir genç kızın tazelik ve letafetini m aza etmiş, eşine az rastlanır mesud o kadınlardandı. Koyu kumral saçlarında birkaç tel beyaz yeni yeni belirmişler gibiydi. Bu mes'ud aile yuvasının tek vardı: Çocuk... 1914 de Cihan Harbi başlayınca, An » driö'yü, askeri hâkim olarak almışlar ve cephe gerisine sevketmişlerdi. Madölen de, istilâya uğramış topraklardan gelen zaval - klara yardım için kurulmuş bir #muhacirle- re yardım ocağı» nin direktörlüğünü üze - rine almıştı. 1917 şılının sonlarında idi, bir sabah bu yardım yurduna gider gitmez, bir hastabakıcı kız kendisini heyecanla karşı - lamiş ve şu haberi vermiştir «Bu gece yurda Rus o muhacirlerinden daha ileriye götürülemiyecekleri anlaşılan iki kadın, bir erkek, bir ihtiyar ve bir ço - cuktan mürekkeb küçük bir kafile getirildi. Kadınlardan biri geldikten yarım saat son- ra öldü. İhtiyar da şuurunu kaybetmiş, Er- noksanı yordu. İlkbaharın, gonca çiçeklere benzi -|kek de, şu anda ölmek üzere... — Zavallılar... Acaba bunlar bir aile - nin efradı mı?.. — Ölen kadın, küçük oğlancığın anasi “İka irmi beş yıllık katı koca idiler; her|imiş.. Oğlancık 7-8 yaşlarında.. Erkek de sa bağ nini bir kot kal kocas.. Çocuğun da babası olacak ciumumt elli İsanırım.. İhtiyar, öbür kadının bubası imiş. caladı. Bilekleri sert bir çembere gömük dü. Heyhat! Elleri kelepçeliydi. Bir ke- lepçeye bir de herifin yarıladığı somun- la ete baktı, Nimet zahmete değerdi. Birden kurşun yemiş bir manda gibi ken- dini yerden yere çarptı, sonra Üç parça olan kelepçeyi tel bir bilerik gibi yere atarak bir hamlede nöbetçinin tepesine indi. Bir yumruk herifi bayıltmaya kâfi gelmişti. Zahmetinin mükâfatını avucli yarak boğulur gibi yuttu. Nayman onun hiç ses çıkarmadan seyrediyor adam arzusuna nail olduk - tan sonra: «Nayman! Haydi kaçalım» dedi. Delikanlı ümidsiz dudak büktü: — Beyhude zahmet! Koca bir ordu » nun çemberinden nasıl sıyrılıp kaçabili - riz. Boğa hu söze fena halde kızdı. — Haydi be miskin herif, seni böyle pisi pisine ölmek için mi yetiştirdim. Ka» çalım diyorum aanal Kaçamasak bile vu- ruşur şerefle ölürüz. — Pekâlâ! Benim de kelepçelerimi göz bakalım. Fakat Naymanın kelepçelerinl çözmek o kadar kolay olmadı. Biraz evvel Bo- ğa fevkalbeşer bir kuvvet sarfederek bu işi yapmıştı. Yoksa kalın demirler bir insan gücünün parçalıyamıyacağı bir mes tanette idi. İnsan azmanı kendi kelepçe- sinin parçı demiri kurcalarken, ça « dırın kapısında bir ses duydular. — Nerdesin arkedaş? Bu nöbet değiştirmeğe gelen bir ns - kerdi. Arıkboğa birden kendini toplıya - madı, Bir an tereddüdle geçti. Şaşkın - lığı zail olunca hemen askerin üzerine 8- tıldı, Asker yere serilmişti amına kopar- dığı müthiş feryad da bütün ordugühi a- yaklandırmıştı, Kırk elli kişi çadın ku - şattılar. Biraz da uzun süren bir müca - deleden sonra Arıkboğayi kıskıvrak bağ- ladılar. İnsan azmanı bir kaç kafa kol kırmasına rağmen kendi de tehlikeli şe- kilde yaralanmış hele başına inen dar belerden fena halde sersemlimişti, Şim- di toprağın üzerinde hafif iniltiler çıka - rarak yatiyor, yüzünder. ve şakakların - dan kan sizıyordu. Bağlanmasına neza « ret eden zabit sırtına bir tekme İndirip de bayıldığına kanan? getirdikten sonra neferlere dönerek: — Niçin bunlar hâlâ idam edilmedi - diye homutdandı - gidip kumandana sorun, işlerini bitirr'im Bir kölemen gitti. On dakika sonra dört neferle beraber döndü. Biraz ken- disine gelip ayağa kalkan Arıkboğm ile Naymanı alarak çadırdan çıktılar, Akşam olmuş, etrafa kesif ve boğucu bir sis çökmüştü. (Arkas var) z iliyor.. Madam Andriö, evvelâ, son. dakfkala - rını yaşıyan adamın bulunduğu odaya gir- mişti. Bu, otuz beş yaşlarında kadar gö- rünüyordu. Çok güzel olduğu, ölüm döşe « ğinde iken belli idi, çukurlaşın yanakları, sapsarı olmuş rengi, yüz çizgilerinin umumi ahengini bozamamıştı, Madöleni görüncet üzereyim... Küçük Serjiml son bir defa daha kucaklamak isterim., ça- buk madam... Diye,,acı bir sesle mırıldanmıştı. Biraş sonra, içeriye bir küçük erkek çocuk ge « tirilmişti. Yüzü sapsarı, kansız, saçları kum- ral ve gözleri kapkara ve iri, çok iriydi. A- dam, çocuğu bitik bir hareketle kendisine doğru çekti; ve ona, rusça bir şeyler söy « lemeğe başladı. Nefesi sik sık tükeniyor, arada bir durup dinleniyordu. Çocuk ken - disini dikkatle dinliyor, ve, hıçkırarak ağ- lamamak için, kendisini zor tuttuğu pek aydın görülüyordu. Babası söyledikçe, ço- cuğun gözleri alev alev parlıyordu. Adam, nihayet elini çocuğun saçlarına koyarak bit cümle mırıldandı. Çocuk, bunu aynen tek- rar etti. Adam çok yorulmuştu, yatağına, srtüstü düştü, Hastabakıcı hemen bir iğne yapmağa hazırlanırken, Madam Andriö de, çocuğu omuzlarından tuttu, Küçük Serj, ev- velâ karyolanın demisina sarılarak gitmek istemedi. Fakat, müddeiumuminin karsı, küçüğün alnından şefkat ve sevgi ile öper öpmez, gözlerini kadının yüzüne dikti; ka- dının gözel, tatlı yüzü derhal tesirini gös termişti. Cocuğun parmakları gevşedi, kar- yolanm demirlerini biraktı, Madam An - driö oğlancığı dışarı çıkardı. Kadın tekrar hastanın yanına girdiği za- man, İğne de biraz tesirini göstermiş bulu- nuyordu. Hastabak; — O da şimdi siri istemişti madam... Demiştir. Adam gözlerini açmış ve gö zel bir fransızca ile şunları söylemiştir. — Sizi tanımıyorum madam.. fakat iyi bir insan olduğunuz belli.. çocuğu size e- manet ediyorum... Yavrucak bakımsızlık- tan ölüp gitmesin. (Arkası var) — — Öm vE kamammazmszn & ni vi # “ “ " “ U

Bu sayıdan diğer sayfalar: