7 Mayıs 1941 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 5

7 Mayıs 1941 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Türkiye - İran hudud mukavelesi iyesi maksadile 8 Kânumüev- iy 9 terihnide Hoy'da :ki dev- Balâkivettar murshhasları a- İİ a imzalanan protokolda der- #dilen tedbirlerin iki âkid hü- ayri #asvib edilmiş olmasına Maia 4* Mayıs 941 tarihinde Tah Meni Türkiye cümhuriyeti büyük ği ile İran hariciye vezareti kanda nota teatisi suretile, bu er merkür tarihten itiberen mevkiin» konulmuştur. Giridde Müttefik kıtalar kumandanlığı eşime (A.A) — Ese ağansı gsvekin ve harbiye nazırı Tsu- rine bütün Girid sübay ve er- iyi hitaben aşağıdaki emri yev- Beşrelmiştir? yivdretli müttefikimiz İngitere İ birlikte yapmakta olduğuma şüdeleyi daha iyi bir sörette Ve idare icin, kral ve hükü- ada mirttefik kıtalarının bir kumanda altına konması ka- Şelartarmıştır. Tümgeneral B. bene. ada eitli küvetleri” & Sineral Frevbergin kumandası; eği disiplinli olarak, vatana ve kk karşı vazifelerinizi fedakâr - ba? cesaretle yapmanız İç'r he- 2e hitab e TUZ, Mine, İllerdenberi milli hürriyetin Ra dilmez şampiyonluğunu Yap bi olan seçi Girid halkının müt - İl hissiyatı sizinle beraberdir. vaniridin son fakat geçilmez sed esini göreceği bu harbden. kir, muzâafler ve büyük 0-| * çıkacaktır. İ mayllahım yardım ile, şeref Ovej tij İberverliğin sizlere tahmil et-: Yazifeyi görünüz. i İlya sivil ingilizleri Ssrbest bırakıyor Nevyork 6 (A.A) — Ofi Fran- Miânsız Kim, a radyosu Romadan çe - tr, aşağıdaki telgrafı neşretmiş- ka leradelaki İngiliz sefareti er- İle birlikte vüz kadar İngiliz Kc ve Mataristandan gelen Yapa sivil İngiltereve gitmek ü- teni, Perouse çivarımda bir yerde 3, armışlardır. İngikerenin eski Meyra elçisi Sir Ronald Camp - bügün Romaya muvasalat e - çektir. Bütün İngilizler yakında we şönderileceklerdir ve nezaret oltında blanmakla İngiltereye teslim eltiği tayyareler a sinter 6 (A.A) — Ticaret Direk Mart ayında 414 tayva - ve şa Britanya imparatorluğuna Bi Misıra teslim edildiğini bildir. tir. Şubat ayında teslim edi - yı, ayyare miktarı 256 idi. 35 tay öğ Felemenk Hindistanına satıl. ittir. Şubat ayında satılan tay- lerin kıymeti 8 milyar dolara olmuş, buna mukabil Mart aki #racat on üçbuçuk mil- , Haydi, haydi hiç açma... Ya - Körkütük olmuştu... İyi Xeiştim de seni bir mühim kepa- İikten kurtardım... Hem de ca- ta bu meseleyi çok i bir dava. hallettik. . Çoktan ben Fimedik... Hiç de değil... Yi fena bir adamsın... Benim tek... ir Melpormeni! ö ti Haydi, sus... Beni sevgilisi- Yanından aldın, bir odaya ka- Le mii Kendine malik de- — Ne için olmıyacağım... Evet iktim... — Fazla içmiştin! vw. “İvansel ise, bilâkiş fikrinde sabit, İrunda her türlü masraflara katla. SON POSTA Bir horoz öttü Çeviren Yazan: Guy de Maupassant Madam Bert Dövansel, mevus perestişkârı Baron Jozef Dökru- vasar'ın her türlü niyazlarını o vakte kadar reddetmişti. Kışın, Pariste, hararetle onun peşinde dolaşan baron, simdi, Norman Karvil'deki şatosunda ona Zivsfet- Jer veriyor, av eğlenceleri bazır- yordu. Zevç, Mösvö oDövemsel, her zaman gibi bir şev görmüyor, bir şey bilmiyordu. Rivayete na- zaran, kendisi, zöwcesinin asla af- fedemediği kudretsizliği yüzünden ayrı yaşiyordu. Bu adam, söğları dökük, kolları, bacakları, boynu, bürünu, hâsıl her tarafr kısa, t0$- toparlak bir tipti, Bir taraftan kocasının burnu. nun ucunda tannan bir kahkaha bırlatarak onu berkes'n icinde «Madam Popon» diye çağırırken diğer taraftan davetkâr, müşfik bir nazarla mahzun âşıkı Baron Dökruvasa'nın. geniş. omuzlarını, kuvvetli tavırlarını ve kumral u- zun bıyıklarını süzen madam Dö- levend ve güzel bir genç kadındı. Yütfetmemişti. Baron onun uğu-| wıyordu. Daima şenlikler, yeni eğ-| leneeler tertib ediyor ve bunlara civar şatoların asilzadelerini de davet ediyordu. ! Bötün sün koşuşan av köpek-! İeri ormanlarda tilki, yahud yaban domuzunun arkasından havhyor ve her akşam aydıalık pencereler üzerinde göz kamaştırıcı havai fi- şekler, gölgelerin geçtiği genişi cimenlere #iya serpintileri düke- rek ateşten sorguçlarını yıldızlara karıştırıyordü. Sorbahardı: solgun mevsim... Yapraklar çayırlar üstünde kuş kümeleri gibi çırpımyordu. Bir akşain, ilkbaharın son gün- ierine yakını bir eğlencede, madem Dövansel, kendisini mütemadiyen iz'aç eden Müsyö Dökruvasar'a cevab olarak: — Dostum, i sayed ben mağlâb olmağa mah - kümsam bunun yaprak dökümün- den evvel vukuu kabil değildir. cünkü bu sene görülecek o kadar çok işlerim var ki bunların hepsi- ne yetişmek için vakit bulmak lâ- zum...» Baron bu müstehzi ve açık söz- leri unutmamıştı. Maamafih her- gün biraz daha ısrar edyior, her- gün onunla ahbablığım, müarefe- sini (lerletiyor ve bu suretle gö- rünüşe göre yalnız âdet yerini bul- sun diye nazlanan güzel cesur ka- dının kalbinde bir adım daha kâ- zanıyordu. Hazırlanan büyük bir av eğlen- cesinden bir gün önce idi. Madam Bert barona gülerek: — Baron, demisti, eğer hayva- nı siz öldürebilirseniz* emin olun ki size bir lütufta bulunacağım. Bunu vâdederim. Ertesi gün, baron, daha gün ve- Hi doğarken ihtiyar domuzun ne- jeğilen, nihayetsiz. dür ve vetli, hazarlarında memnun bir gülüşle meydana çıktı, Avcılar yola koyuldu. İninden kaşkırtılan. yaban domuzu, arka. sından havlavan köpeklerle takib edilerek çalılıklar arasında kaç nlığına tayin edilmiş o Maamafih henüz daha bir sey,mağa ve güzel amazönlarla kaval. yelerin bindiği atlar, ormanın dar keçi yollarında dörtnala koşmağa | başladı. Uzaktan avı takib eden| arabâlarsa, ezilmiş toprak üstünde sessizce flerliyordu. Madam Dövansel, üzerinde 'bir kubbe gibi dört sra meşe ağar uzun bir hiyabandan geçerken mahsus hayvanım yavaşlatarak baronu yanında alıkoymuştu. Baron, aşk ve heyecandan tit- riverek, bir kulağile gene kadımn müstehzi gevezeliğini dinliyor, di- #erile de uraklasın boru ve köpek seslerini talib ediyordu, Madam Dövansel: — Demek ki beni artık hic sev- miyorsunuz? Maamâfih görünüşe nazaran av sizi benden ziyade alâ- kudar ediyor.» di, Dedi. Baron inliyerek: — Hayvan bzizat benim vere sermemi emretmediniz mi?s Cevabını verdi, Fakat genç kadın sert bir tavır- la ilâve etti: — Ben de bunu bekliyorum. Hayvanı benim önümde öldürme- niz lâzım...» Bu söz üzerine, baron, eğerin üstünde titredi. Atının böğürleri- ni mahmuzlıyarak onu ileriye sıç- ratı, ve sabrını kaybederek: — madam, dı, eğer burada kalırsak bu arzu- nuzun icrası mümkün değil...» Madam Dövansel de o zaman şu kelimeleri fırlattı: — Maamafih gene benim dedi- ğim olmal!... Yoksa siz bilirsi- NİZ...» Sonra, oyalanmağa bir vesile 0- lacakmış gibi atının sırtını okşa- yarak, yahud. elini âşıkının omu- zuma yaslayarak ona tatlı sözler söylemeğe Çok geçmeden, sağ tarafta, her rede saklandığını anlamak arzusi- tarafını otlar ve dallar kaplamış le kalktı, köpekleri sevkeden hiz- | bİr yola saptılar. Madam Dövansel metçilerile beraber ka- | geçide hail olan bir daldan sakın- rarlaştırdı. Hâsih muzafferiyetini|mak için arkadaşına doğru o kâ- hazırlamak için bizzat kendisi her |dar yakından eğildi ki. baron, saç-|du. sevi yoluna koydu ve azimet bo-|larının boynunu godıkladığını bie- ruları öttüğü zaman belini sıkış.| setti, Derhal hayvani tırilmış kırmızı sırma renkli, dar — Yek, fazla değil... Bir par- olacak?... Ben Temelimo merede bir av elbisesi içinde yataktan ve-| bıyık Ykıyormus gibi taze ve kırr- bese bir hisle genç kadına sarıldı ve alnma iri larını yapıştırarak hurslı bir fe öptü. — Tencre denmez, kazan de- a, böyle... Ah kale... Şimdi nejniri. — Ben tencere diyeceğim... bulacağım, Melpomeni, ah kayme-|Sen Karışma... Ben artık serbest nil... — Sus... Ağlama... Beni de ağlatacaksın!... — Ağlıyacağım... Sen de ağla. patla... Bana net... — Melpomeni beni musun?... — Oihi!,.. Sevmiyorum... Ben Temelimo seviyorum... Ah Men Dieu!,., Simdi ne olacak!,.. İstan. bul bir tencere ben... Nasi der- leri.w Ben bir... Bir kepçe... Te- melimo arayacağım!... sevmiyor. Bu muhavere. ulak tefek tadi- İâtla hergün ve edilirdi. Parkotelde Melpomeni ile Dür- rü arasındaki muhaverenin gün tekrar edildiği şöbi İstanbu- hum öbü, i Samatyada madam Hayganoşun evinde Te- mel, Selvan ve Apustol arasında- ki ayni sahne tekrar edilirdi, Yal- nız bu üç felâket arkadaşların le- İhine olarak tekerrür eden sahme Melpomeni ile Dürrünün konuş diye haykır-|bu :Halid Fahri Ozansoy İlk aydınlatılan şehir Sokak fenerlerinin tarihi Paristir ve Londranın tenviri için bu tarihin üstünden 20 sene lâzımgelmiştir daha geçmesi Çaydanlığı andıran (o lâmbaları" lambalarından ayıran bu yüz yıllık zaman zarfında > İsehir sokaklarında büyük değişik - likler oldu. Ekli inin bir ö. her ak zi koymak mecburiyetini cınret- is polisinin 'bu emri, şehir s0. im. aydınlatılışına doğru atı. adımdır. hâdizcden ; F bir müddet sonra, baka di d i başladılar.» Bu işe üzere hususi şirketler i İ İli i ayı Genç kadın ba siddetli okgayı. |terekkül etti. gın altında bir müddet hareketsiz durdu. Sonra, ani i Nihayet bütün bunlardam”sönra, Paris sokaklarında daimi “fenerler ları, ister tesadüf, ister arzu ile) Ba, Fransanin hayatinda büyük odun, bâronün kumral tüylerden şelâlesi altındaki dudaklarile bir- leşti. Derhal, - ya şaşkınlık, yahud vicdan azabından - atının böğrü- nü kamüladı, hayvan dörtnala koşmağa başladı. Böylese, birbirlerine bir nazar bile atfetmeden uzun müddet yol aldılar. Avcıların gürültüsü yaklaşıvor- du. Çalılar sarsıyor gibi idi. Bir. denbire, yabani domuz, dalları ki- rarak ve üstüne çullanmış olan köpekleri müthiş sarsıntılara uğ- ratarak, kan içinde, meydana çıktı. Bunu gören baron, bir zafer na- rasile: — Beni seven arkamdan gel sin!» Diye bağırdı ve orman sanki 6- mu yulmuş gibi ağaçlıklar arasın- da gözden kayboldu. Birkaç dakika sonra, madam Dövunsel, ağaçların seyrekleştiği bir mahalle vardığı zaman, baron, ceketi parçalanmış, elleri kan için- de ve üstü başı çamurlara bulan- miş olarak yerden kalkıyor, avak- larının dibinde serili olan hayva- nın omuzunda İse sapma kadar saplanmış bir bıçak görünüyordu. etmişler, vetile boruları öğtürüyorlardı. U- zak vâdilerde aksisadalarla teker- rü edip kaybolan bu gürültülü musiki, yorgun, muztarib köpekle- ri ve kısık kısık seslerle bağıran #ilkileri uyandırarak açıklık Oke- narlarda esmer, küçük tavşanların cümbüsünü *hlâl ediyor ve bütün bu sesler bu saf, berrak gecenin içinde ormanlar üstünden akıyor- Hararetle kızışmış köpek yığın- ları üzerinde korku ve dehşete uğramış gece kuşları ucuşuyordu. Madamlara gelince. bütün bu tatlı (Arkası sayfa 8 sütten 3 te) mah zevzeklikten ibaret ol- mayep bir ka bir şey olmadığını kaydetmek şün Samatyadaki evinde, herkes- ten uzak, her gözden, her kulak- tan saklı olarak Temelle Şetvan Apustolun idaresi altında çabşı- yorlardı. Ölümün esrarlı, meçhul karan- lıklarından ha; wdet eden bu zevat doğruca madam Haygeno- sun evine gelmişlerdi. Burada A- söz alarak demişlir ki: — Kardeşlerim!. Siz şimdi öl dünüz!, Siz öli Şetvan, Temel ölmüştür. Bunu iyice bil- meniz lâzımdır!.. Buna herkesin inanması lâzımdır. Şimdi ben sizi başka kimseler yapıyorum... Te- mel senin adın Hava olacak... Se- nin ismin de Civd olacak Şetvan... İş bununla kalmıyor... İsim de- #istirmek kâli değil. Cisim de de- Riştireceksiniz!... i : kardeş olacalsınız!... şisna böyle olarak (çıkacaksınız vazifenin ifasından baş- | MZ. bir hâdise idi, Fransa kralı on dör düncü Lui, bü mes'ud hatırayı ebe dileştirmek için; bugünün şerefine; hususi madalyalar bastırdı. O devir lerde Parise giden ecnebi seyyahlar; Yağı Parisin kendi üzerlerinde yap. tığı muazzam tesiri anlata anlata bir türlü bitiremiyorlardı. Anlattıklarına göze, münbasızan sokak fenerlerinden ötürü, en'dör düncü Lünin de apanlaks bii devir denilmekte imiz © zamanki Parisi tasvir eden yazıları ve hat- raları okumak cidden enteresandır. Meselâ bu mevzu üzerine yazılan © zamanki kitablardan birinde $u satırları okuyoruz: «Geçeleri büyük caddelerde, teh. likesizce, saat 10 a veyahud İİ © kadar kalmak mümkündür. Karan. liğin basmasile beraber fenerciler. büyük caddelerde ve köprülerdeki! umumi fenerleri yakarlar, Bu fener- ler sabahin iki veyahud üçüne ka - dar yanarlar. «Bu fenerler, müsavi aralıklarla, caddenin tam orta yerinde, bir ön. Gir Üzerinde bulunmlardı. Bilhassa dört yol ağızlarından bakıldığı za. iş| man, bunlar çok hoş bir manzara teşkil ederlerdi. «Bazi dükkânlar, kahvehaneler, kirathaneler, meyhaneler o gecenin onuna veyshud onbirine kadar açık kahırlar. Banlarm vitrinleri ve pes- cerelerile: sokak parlak ışıklar sm - an birçok mumlarla o süslenmiştir. bunun içindir ki; bu gibi cadde. bir insan kalabalığı göze çarpar «Büyük caddelerde, geceleri, soy gur, karmanyola, adam öldürme hâdiselerine hiç rastlanmaz!. «Fakat sokak aralarında herhan. gi bir taaruza ouğramiyacağıniza dair size kat'iyen terminat veremem! Geceleyin karankkta, tenha sokak- larda dolaşmağı biç kimseye tavsiye etmem! «Vakıâ sokaklarda süvari bekçi- ex devriye gezerler, Fakat buna rağınen; bunların gözünden kaçabi. en eşek hâdiseler cereyan etmek. ir, «Geçenlerde maruf o prenslerden birinin arabası, gece yarisi, en işlek caddelerden birimde (o durdurularak prense hücum edilmiştir. Mütecaviz- İer prensi vurduktan sonra arabayı yol üzerinde birakarak savuşup git- mişlerdir. “ in on birinde fayton ve - yahud araba bulmanıza kat'iyen imkân yoktur. «Geceleri sokağa çıktığınız za » man, beraberinize, eli fenerli bir uşak almak herhalde en akıllıca bir hareket olur.» 1765 yılından #tibaren Pariste. Arkası sayfa 8 sütun 1 de Anadolunun uzak şehirlerinin birinden mektub yollyan « N. S.. in derdi bir aşk meselesinden ziyade bir his meselesi: — «Sevdiğim kızı, istediğim kızı alamadım, şimdi bir başkasının karısıdır. Eğer ben burayı bıraka- rak onun bulunduğu şehre gide - i onu hatırladım. Bu Mahmud Çavuş büyük mu- harebede otomobil kollarından bi- rine merkez olan bir Anadolu şeh rinde vazife görüyormuş. Bir gün işitmiş ki, o şehrin en ve bu sayede milyon kazanacaksı- İlk tesadüflerindenberi birbiri- ne husumet beslemekte olan: Te- melle Şetvanın kardeş, hem de yapışık kardeş olmak mecburiyo- tinde kalmaları talihin acı bir efi- vesinden başka ne olabilir... Her ikisi de bu yeni hüviyetlerini ks- bul ettiler. Memnuniyetke mi?. Orası meçhul. Fakat kabul etme- yip ne yapabilirlerdi? Apustol on- İarı Barsrlık Tekesinden, ölümden kumtarmakla kalmayıp servet vâ- dediyordu. Böyle bir adama nasıl tâbi olunmazdı. Her dediğine bo- yun eğmekten, baş sallamaktan başka ne edilirdi?... Maamafih a- rasıra ufaktefek isvan alâlmi gö- rünmüyor değildi. Bir ay munta- zam çalışma neticesinde hazırla- han numara henüz lâyıkile ifa e- dilmiyordu. oApustol provalarda büyük bir sabır göstermekle bera- ber bazı Temelin inadı veya Şet- vanın o beceriksizliği “karsısında çıktığı oluyordu. Çocuklar hâlâ girişiniz iste- Dikkat... diğim gibi olmuyor... Hüzel bir kın vardır. Şöyle ince, bişe mi şöyle cazibdir. e işide kıza gıyaben âşık ol- muş ve sormuş, kimdir bu tüccar? Bilmiyor musun, demişler, her akşam Çifte atlı arabasile senin garajının önünden geçer. arabayı durdurmuş, içine atlamış: — Beni damad olarak ahır mısi- mz? diye sormuş. Adamdaki hây- reti tasavvur edebilirsiniz. Sonra Mahmud Çavuşa sormuşlar; iç sıkılmadın m? — Ne münasebet demiş, beğen- dikten sonra in kızmı da istivebilirim. İstivenin yüzü bir kara, vermiyeninki iki kara. Fakat lâtife bertaraf. Ben bay N. S. icin bahsettiği şehre dönme- yi münasib görmüyorum. Kendisi için yapılacak en iyi sey kendisine simdi bulunduğu şehirde teklif e dilen kızı alması, esasen içinde bu- Tunduğu ticaret hayatına bü vesile ile büsbütün yerleşmesi Perde açılınca dibden gireceksi- niz... Ta menin önüne kadar ilerliyeceksiniz, selâm vereceksi- niz... "Temel itiraz ediyordu; — İster veririm, ister vermem. Orâsi benim bileceğim iş!... Şetvan mesele çıkmaması Temeli tesking çalışırdı: # — Olur mu canım... Ne çare... Bir kere olanlar oldu... çikarmak nankörlük olur... yap derlerse yapacağız İşt Fakat Temel Şetvan filozof olmadığı için isyanında de- vam ederek diyordu Xi: — Baksana karşında kim ver biliyor musun?... Oflu meşhur Te- mel yi Bu söze Şetvan: — Hayırt... Oflu meşhur Te- mel reis öldü, uctu, , kayboldu... Karşımda biri ben ol aa Yapi »k kardeşlerin diğeri var... Diyerek cevab verirdi. Fakat Temel, üdeti veçhile, her sıkıya © n seflik tavrile: li lar. e dedin. (Arkan var) için

Bu sayıdan diğer sayfalar: