14 Ekim 1942 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 4

14 Ekim 1942 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA «Son Posta nın edebi romanı; 134 Eriteği i kadı n «Son Posta» nın tarilâ tefrikası: 81 PATRONA Ağaç altında yarım saat ka-|Kapıda edilsiz» ler bekleşir, an dar bekledikten sönre canı sıkıl-İlar girüp çıkarlar idi. mağa başlamıştı ki, «Babü efendi dizlerinin der- de» den baltacı, beseki mansızlaşlığını hisseder gibi ol- zülüfller takımlarının yavaş ya-)du: vaş çıkarak geniş yolda dizilipl — Ya, saf tutmağa başla arım gör,renmek ihtimali yok mudur? dü. Bu hazırlıkia den ilkin bir) İlyas gözler gök yüzüns şey anlayamadı. ndan gün-| kaldırıp alt dudağım büktü: lerden Cuma olduğunu hatırladı: —Bir Allahü taaln, bir de Öyle ya, padişahlar Cuma na-|kendüleri bilürler! Bir an için sustular, İlyas bir- mazlarına salaylı malaylır git mezler miydi? denbire ihtiyarın dirseğini kat- Yol boyunda bir çavuş kendi-İrayıp yana çekti: sine dikkatli dikkatli bakıyordu. — Aman benim bubam, ağacı Yanındaki arkadaşına doğru e-|kendünüze siper eylen. Sa devlet efendimizle Kırım Hanı bir şeyler söyledikten sonra hazretleri gelürler. kaba ve sert bir sesle sordu: . — Hey.. büba, neden anda pi-| Dedi, yol boyuna çıkıp el bağ. nekleyüp durursun? uyarak selâm durdu. Hakikaten Abdülgani efondi ses çıkarıp) sadrazam Mehmed Paşa yarın-| cevab vermeyince ilerle kul. |da Kırım Hanı olduğu halde el. du, kollarını ardına bağlıyarak!lerile bir şeyler işaret ede ede boynunu ileri doğru uzattı: igeşiyordu. Onlar geçtikten sonra — Size demiş idük, bunda neİşerbetçi tekrar geldi: den eğlenlirsüz? Erk gözlerinizle dahi gü Köse adam umursamıyor gülümsedi: — Bir ahbabımırı beklerüz. Çavuş az daha yanaştı: — Ahbab dedüğüm kimdir? İhtiyarm cevab vermesine mey dan kalmadan şerbetçi İlyas ağa soluyan soluya yanların o yanaşa. rak çavuşun kolunu tuttu: — Yabancımız değüldör! Çavuş padişahın şerbetçisini görünce hürmetle baş kesti: — Nesne dememiş idük sulta bunda eğlenüp bön bön ba- ide. balık arasına katıştı: Dal kılıç muhafızlar sarayın oAyusofyaya çıkan dış kapım önünde sıra tu- tup tertibat alıyorlardı. Az sonra birinci Mahmud kır başkalarından dahi öğ-İbir at üzerinde yavaş ya burnu, çatık duran kaşları ve zünü çevreleyen sakalı taze «ye- tas merdivenleri inerek girdi. Patronanın babasi bütün folep bitenlere bakınad: bile. Kö. iseyi dolanıp Ayasofya girdi. Burada da bir yavaşça sordu: İbindeki kapıdan çoktan camii gözler? Hoca dönüp cevab verdi: — Patrona Halil Cuma nama. zın bunda eda eyliyecek i İhtiyarın Patrona buyurur Beli buba, Patrona Halil. Bu halk anı mı bekler? Beli, anı beklerler! Köse adam başka bir şey sor. gibi üümüz, şimdi huzurdan çıktılar! ! a bilür Ayasofyaya da bi gitmiyeceklerdir. Patronanın babasının gözleri parladı: — Ayasofyada ne vardır? — Cuma namazma dahi git.| İmiyecekleri anlaşıldığım kasdey.| beee ie .. O, | madan ayrıldı, kalabalik arasın — Şevketlü efendimiz «Cu-ldan zorla geçerek cadilin yan veni yiiyoğa yu oda eyle) kapısı ağzında durdu. Burada, geli Nİ taş üzerinde yüzü sarılı, çok yaş- — Ya, vesiriasam bulunmak | bir düevi oturuyer, geleni gs şart değil mi? çenden sadaka dileniyordu. Ka. — Yok. «Başı sıkın de olduk.;dınm dizleri üzerinde küçük bir ta gelmeyebilir. (Gülümsedi) İleosuk ta vardı. Az ütede, camiin Devlet işidir but karanlık dehlirlere benz'yen yan ', metbali sıra sn dilencilerle ds. lsrdu, Kalabalık arasında | bivdenbi. re bir karşmalık oldu. Sonra halk ikiye ayrılıp dar bir geçid açtı, Evet yanlış değildi: Patrona Patro İlyas çekildi, şerbettar Çavuş süratle hanın babasile yalnız kaldılar. İlyas ağanın ve gözleri| muvaffakıyetsizlik alâmetleri gösteriyordu. Abdülgani efendi durumu kavramakta gecikmedi. Umudsuz umudsuz fısıldadı: — Ne yaptınız? İlyas kaşlarını kaldırdı: — Yarım saat arz odasındajmesi önü padişabı Abdülgani /efendi başka | tek| kelime sormağa lüzum görmeden sallana sallana uzaklaştı! Ayasofyaya gidiyordu. Ayasofya meydanı ve saray dış kapısile ücüncü Ahmed çeş pek | Vİ ES) dar (8. Padişah çok gençti. Çekme bir Sert bi tük» gibiydi. Az ilerideki kapıdan! avlısına | kalabalık | karşısındn uzun urun dalarım. vardı. Önünde duran bir hocaya| Bana bilâkis bu gürellik hüzün Halil geliyordu. Gani Efendi he -İ SALI Pencereden Boğazın bir kısmı | başından fışkıran baş döndü ve Adalar bütün ihtişamile gözü küyordu. Balkon kapısını aça - rak, yağmura rağmen dışarı çık. ta. Işıklar içinde İstanbul ne ka- muhteşem © gözüküyordu. ir rüzgâr yağmur damlala- rı yüzüne çarpınca biraz rahat . küçücük gözleri vardı. Zayıf Yü-İ yamıştı. — Üşüyeceksin Vedad. — Hayır üşümüyorum. Gel de <amie! şi güzelliğe bak İc İclâl mahzun bir tavurla yanı bu'na yaklaşmış koluma girmişti; içini çekti — Her zaman bu manzara veriyor, Kendimi daha çok din. — Baka efendi oğlum, mak, |liyorüm. Derdlenişorum büsü - sud «hünkârs ise © saray cani- tün.. İclâl biraz daha sokulmuştu şerife girmiştir. Ya, bu halk ki- (ona. Başını Vedadın omuzuna k oydu: — Yaşadığım hayatı gürüyor- sun! Dostlarımı da İyice tanıdın! Bu sosyete kuklaları yanında be. nim mevkiimi yadırgarıyor mu- “sun? Elini omuzuna dolayarak, ba- şımı kendi omuzuna dayamış o. Jan kadını biraz daha kendine çekti: — Alışacaksın yavrucuğum. Alışırsın da.. dünyada neye ali- şılmıyor ki. Bu sözleri söylerken için çek- İclâl, birdenbire bam kaldı - rarak, Vedadın gözlerinin içine baktı, Yüzleri birbirine o kada yakındı ki, nefeslerinin hürareti- ni duyuyorlardı. Saniyelere» göz göze kaldılar, Neden sonra İc. lak — İkimiz de bedbaht olduk! Diye mırıldandı ve başını tek- rar eski yerine bırakarak devam emi: — Ben senin için, sen bir baş- kanı için.. Vedad hemen hemen kolları senemi. balaman b m0 nefis kokunun gittikce tesiri ve tazyiki altına giriyordu. Gözün den, Boğazın sönük ışıkları, de. nizin koyu görünüşü kayboldu. Önünde yeni bir tablonun perde- si açılmışlı. Yeşilköyde, dan tehafirkia ğildi. Bu iki çift et parçasının birleşişinde, mazinin tath İezze- tahassürün inkisar ve nevmi. de hisseleri vardı. 8 İerinin başka birine aid, diğeri başkasmın malı olduğunu unuta. Feners|rak üzerinden yılların pası biri. yolunda, Mısır tarlalarının. ara-|ken günahları ihya ediyorlardı. sında, dakikalarca İclâlin dudak larını bırakmadığı geceleri hatır ladı. O serâzâd günler, kendisini müebbed iztıraba mabküm eden hem tatlı hem acı hâdiselerin gerisinde kalmıştı. İclâ!, delice. sine sevmiş, bağlanmış, kendisi sadece bir macera © yaşarmış ol- mak, için ona yaklaşmıştı: O, gençliğinde hayatına giren sayı- sz genç kızdan biri idi. Semaha. ti sevmeğe başladıktan sonra, birdenbire terkediliveren İclâlin ne müthiş azablar çektiğini pek iyi biliyordu. Bu kadının hâlâ, seneler geçtiği halde, sevgisini ayni hararetle muhafaza edişi, kendisini hem memnun hem mauz tarib ediyordu. Demekki, iztırab çekmekle, ıztırab çektirdikleri - nin kefaretini ödeyordu. Yağmur, iri damlalar belinde yüzlerine çarpıyor, ikisi de aldır. mıyorlardı. Geçmiş yılların, genç lik çağlarının ateşile tutuşmuş, hatıraların kucağında kendileri- ni unutmuşlardır. Vedad, o kadar gerilere dön- müş, kendinden geçmişti ki, san. ki. Yeşilköydeydi, sanki, eski Ve daddı, sanki Feneryolundaki Mı. sır tarlalarının arasmda — idiler, İclâl bir başkasına sid de- iildi, o çılgın yıllarda ve macere günlerinde olduğu gibi, birdenbi re, silkinmiş, kolenu omuzuna atmış bulunduğu kadını, kendi- ne doğru çevirivermisti. İelâl, manyatize edilmiş bir o medyum itaatile erkeğin göğsüne gelmiş. $i, Gözleri kapalı, o da kollarını, Vedadın boynuna doladı, dudak- larını, tahassürle, kalbinin erke.|du seni öpmek irin. Dudakları birbirini bıraktığı zaman, kadın, başını VWedadın süne bıraktı. Tekrar. içten konuşuşla: — Mes'udum! Diye mırıldandı. Vedad, dudaklarını onun saç- larının üzerinde ( dolaştırıyordu, bu temastan büsbütün örperiyor, ve genzini yakan kadın kokusile kendinden geçiyordu. — Hayat ne garib değil mi İclâl! Yıllardan sonra yine birbi. rimize tesadüf ediyoruz ve ilk fessdüfte.. İçimi çekti; hulüalı bir sesle: — Bu gün gibi hatırkyorum, dedi.. Seni istasyonda görmüş beğenmiştim. Tare vücudundan hayat, neş'e fışkıran herikulâde bir genç kızdın. Birbirimize ilk defa nasıl alıcı gözle baktığımı” zi hatırlıyor musun! Gözlerimiz. le anlaşmıştık. Bir iki tesadüften sonra, bir gün arabaların durdu- ğu caddenin nihayetimdeki tren yoluna çikan meydanda arkan - dan yetişmiş, bir dakika beni din iştim. o Gözlerin- i korku, ürkek, en- li, fakat memnun hareketle. rin, telâşım aynen gözümün önün de. Hele ilk öpüş gece. arkadaşıma gidiyo. ye evden çıkmıştın. Kö- birleşmiş, Fenere doğ ru yürümüştük. Bir aralık, deniz kenarında, kuytu bir yere otur - duk. Birbirimize aşkımızdan bah sediyorduk. Dudaklarım yanıyor fakat seni bii lemeni rica et

Bu sayıdan diğer sayfalar: