12 Ağustos 1937 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 6

12 Ağustos 1937 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

6 zem Taksim Stady li o munda Bir Güreş Maçını “Nasıl Seyrederiz? B iri omuzuma çarpıyor. Bir diğer insan ayağımı eziyor. Bir üçüncüsü mantomun bir parça- gin kopüracak... Bir insan selinin içine kapıldım. Öne doğru sürüklenerek gidiyoru! Nefes alamıyorum... Daracık, dap- daracık Sırat köprüsü gibi kıldan ince bir yolun üstünde an beş, yir- mi kişi yanyanayız, Karşıda duran bir iki polis bu insan seline insâni ve medeni bir seyir vermek istiyor. Fakat ne mümkün!.. Denir bir kapmın önüne geldik. Arkadan halkın uğultusu... Bastili mi zaptediyoruz? Nedir bu heye- can ?. Nedir bu savlet?.. Kalabalığın arasma ilk sokuldu- ğüm zaman pek eiyade naziktim: — Rica ederim... Müsaade eder misiniz?.. Filân ve falan gibi sözlerle ken- dime yol açmıya uğraşıyordum. Fa- kat şimdi gözlim döndü. Ben de dir- #ek vuruyorum, yumruk atıyorum, Yaka çekiyorum, bütün bunları yap masam bunalıp kaltonğım, yahut ezileceğim. Demir kapınm önünde gözleri he yocandan irileşmiş iki üç insan: — “Girersin... Giremezsin"” Münakaşaları, — Nasil girmem... Basbüvağı gi- receğim. — Girilemez, — Neden girilemezmiş... Bir itiş bir kakışma. — O nedir elinizdeki?.. imdeki üfak kâğıdı gösteri- yorum ve ancak sıska bir ke dinin geçebileceği kadar daracık bir #ralıktan geçerek bir karanlık uv- Yuya giriyorum, bu avluyu süratle katederek upuzun bir turnikenin bu Tunduğu daracık bir kapı önünde bir an tevakkuf ediyorum. — Nasıl girecekmişsiniz içeriye? — Işte bununla... Gayet asabi bir insan, ben tari. keye abanırken, elimden o ufak kâ- gidi aliyor ve o tam yırtıp atarken bir başkası yakama yapışıyor : — Giremezsin... Yağma yok... Ne imiş o kâğıt”. bakayım! Tâ yanımda benim gibi ayni gö kilde yakalanmış, on beş yaşların- da bir mektepli ağlıyor. — Atmayın beni dışarı. Benim içeri girmiye hakkım var... Arkada- gımi bulayım, şimdi göreceksiniz... Kâğıt yanımızda.. Mektepliyim, be- nim haysiyetim var. Bırakınız be- mİ... Aymi vaziyette bulunan Bende yaygarayı basıyorum. — O kâğıdın ne olduğuna bir ke- Te bakınız.. Bir kere de bana baki- Diz... Adamına göre muamele edilir. Bir parça kavga ettikten ve kar» gımdaki zatı da özür dilemiye mec- bur ettikten sonra on sıra kadar insandan yapılmış bir duvara gelip dayanıyorum. — Aman... Yol veriniz.. Burada .durmıyacağım, ileri geçeceğim. Sizi rahatsız etmem.. Müsaade edi- Biz, inikime,.. Dumduma!. Mah. şer günü... Eloğlu nazlı naz yalvaran bir kadının ricasını din- Jer mi?. Bu insan duvarının ötesin. de resmi elbiseli memurlar var. — Bay memur.. Bay memur, Ben ve ilâh... Diyerek ona derdimi ve geçmek PA ç YAZAN: ? k Suat Derviş o , .rciler ip yeri anlatmak İstiyorum. & ne mümkün?. Onlar ileri doğru geçmek istiyen bu insanları zaptetmek telâşından benim yüzü» me bile bakmıyorlar. Nihayet yeni den bir maküs sele kapılıp geldiğim turnikenin önüne “dönüyorum. Bu arada birisi beni tanıyor... yardım etmek istiyor... — Geliniz, buradan geç , Doğru geçilecek bir yol var, diyor. Turnikeden dışarı çıkıyor. Arti ümidim kalmadı, bir daha içeriye gi remem.,. Fukat yarım sadt kadar bekledikten ve münakaşa ettikten sonra bir gizli kapı açılıyor... Ayni kapıdan girmek İsti başka damlarla biz bile boşuğuyoruz. Yal- hiz oranm muhafazasına memur 0- lanlar değil... Nihayet bir merdivenden çikiyo- ruz... Bir aralığa geliyoruz. Oradan insanların doldurduğu bir başka merdivenden aşağı iniyoruz... Orta- sındaki yüksek ve etrafı iplerle sa- rılmış kalasın üstünde yarı çıplak iki erkek çocuğunun boğuştuğu bir meydana geliyoruz... Çok şükür beni tanıyanlar var. Yanlarına sokuluyorum.. Bana yer veriyorlar, D eydanm etrafında binlerce insan yakalarını ve ceketle. rini çıkarmışlar, üstüste istif ok muşlar... Meydanın tâ ortasma ki dâr gövre halinde yerlere bağdaş kurmuş, çoluk çocuk, kadın, erkek ihtiyar, genç. Sayısız insanlar, Or- tada didişen iki çocuğun kısa boy» lusu ve küçüğü amma da acar şey hâ!.. Büyüğünü kaldırıp kaldırıp yerlere atıyor... Ve o böyle hüyü- üne karşı saygısızlık yaptıkça et- raftan teşci eden seslerle alkışlanı- yor, par, Nihayet küçük besbelli bu sesler le büsbütün £ iyor . Ken- dinden büyüğünü bir kere yere çar- pıyor ve sonra etrafın alkışları £- çinde ayağa kalkıyor. Ve kendisi gi bi ayağa kalkan. Ağabeyinin elini öpüp başına koyuyor... Meğer böy- le biribirine giren iki çocuk, biribiri nin kardeşi imiş, Bundan sonra iki erkek ortaya çı kıyor, onlar da biribirlerine saldı- Tp boğuşmıya başlıyorlar. Ikisi de soluk soluğa... Allah yarattı deme- yip biribirlerini bacaklarımı kıracak gibi büküp kafalarmı ezecek gibi yerin üstünde döndürüyorlar. — İh. Ah.. Oh. Of. Gib! solumalar, Halk çoşkun? ravo küçük.., Kır.. Geç. Ko- — Bırakma be. Bırakma! diye bağırıyor. Haydi aban biraz daha. Sıkı yakala,. Ben de heyecan içerisindeyim... Yumruklarımı sıkmış, karşımdaki- leri heyecanla seyrediyorum. Ne ise onlardan biri de diğerini güç belâ.. yere yikıyor.. Bir düdük çalıyor. Ve halatlardan aşağı İnip yerlerine gidiyorlar, * erken işin en heyecanlı tarar fr başlıyor, Burada birlbiri- re meydan okuyan İki düşman ve bu düşmanların her birinin parti ranları var, Partizanlar kenarda du ruyorlar. Etraftan sesler yükseli- yor : — Mülayim ürkmez, bugün gü- reşir onunla, — Tekirdağlı gazete ile onu da: vet etti. Tekirdağlı ürker mi zahne- diyorsun, ona gününü gösterir. — Amma Mülüyim işte meydan- da.. Tekirdağlı nerede?. Nerelere saklandı? . Ortadaki kalasm üstünde y;kana, yikana rengi uçmuş, mavi mayolu. Mayosu mütevazi, fakat bazuları haşmetli iri yarı ve yakışıklı bir er kek dolaşıyor, Mülâyim?. Onun karşısında * beyaz ropdö- şambılı, ince yüzlü bir delikanlı; Mülâyimle buğüh güreşecek olan güreşecek. Nasıl onun teklifini ka- bul eder. Yorgun olur, onun için. Mülâyim ilk evvel biribirimizle gü- reşelim diyor, sonra ötekilerle gü- reşiriz diyor. Tekirdağlı yorgun gü reşmek istemiyor. — Tekirdağlı ise evvelâ #cnebi- lerle güreşelim, sonra biribirimizle anlaşırız, diyor, — Tekirdağlınm hakkı var, — Mülâyimin hakkı var. — Yaşa Hüseyii — Yaşa Mülâyim Taraftarlar pek at ısyet ortada oturan bir takım zevat müzakereler ettikten Sonra, “Tekirdağlı Ne Mülâyim denilen iki delikanlının ibirlerile güreştirile- miyeceklerini, evvelâ ecnebilerle boy ölçüşmek lâzım geldiğini söylüyor. lâr. Ecnebilerle güreşecekleri gün. de biribirlerile uğraşmaları doğru de alkta bağırışmalar : A — Olur!, Doğru!, Haklı! — Olmaz, güreşsinler! — Nası! olmaz, isteriz! — Haftaya karşılaşsınlar!, Bu ara Tekirdağlı denilen ve hal- km bu kadar sevdiği babayiğit te çağırılıyor. O da ortaya geliyor... O da aslan gibi maşallah... Kendilerine karşı çıkan cenebiler onların karşısında birer genç kız gi- bi kalacaklar galiba. Hakemler tayin ediliyor.. Düdük. ler çalıyor. Evvelâ Mülâyim deni- len delikanlıyla İngiliz olduğu söy- lenilen ecnebi biribirlerine hücum ediyorlar. Mülâyim pek zorlu şey- miş. Çocuğu çabucacık kıskıvrak yakaladı.. Amma öteki de çevik bir delikanlı epey de oyun yapıyor, di- yorlar, Arkada oturan kıymetli mugun- niye Bayan Safiye dayanamıyor: (Arkası 10 uncuda) çin BIR TUTAM PİRİNC.. Lanka kle ohg saatine baktı. Trenin W geçmesine daha bir saat var dı. Şiddetli bir rüzgür, şimal dağ- larınm uzun tünelini hırçm hırçın kamçılıyordu. Ihtiyar makasçı, ku- lübesinin mutbak şöminesi karşısi- Ba geçti. Bir şarkı tutturdu ve çor- basinin kaynamasını seyre koyul- du. Sessiz ve insansız bir dağ başm- da yalnız başına yaşamıys mab- küm bir makasçı için, sesinin akis- lerinden ve çorbasının fıkırdama- smdan daha tatlı ne müzik olabilir- di kil, Ihtiyardı. Amma, dağ yeşililkle- rinin mikropsuz ve heyecansız t€- mizliği, onun ruhunu paslatmadı- ğı için bir delikanlı kadar neşeli, hali vakti yerinde bir insan kadar da gamsızdı, Vazifesi çok sadeydi; Tüneli bek- lemek 've kontrol etmek, Gelen trenlere tünelde bir tehlike bulun- madığına dair işareti o verirdi. Yar dımcısı yoktu. Vazifesi ayni zamanda çok mü- himdi: Yüzlerce insanın hayatı o- nun ellerine bağlıydı. Ufak bir İh- mal, bir ihtiyatsızlığı, şimalden ce- nuba taşman bir trenin içindekileri ölümün çemberine sokabilirdi. Hergün iki defa tüneli boydan Yuya aşuru. euyeri kuyavuk gez fümbası, zevki tertemiz vicdatiydi. ong kulak verdi. wW Kulübenin penceresi önün- de sesler işitir gibi olmuştu. Bun. lar, rüzgürin tslıklarına benzemi- yordu. Yanılmadığını, kapı isbat etti, Vuruyorlardı. Ihtiyar makasçnın kır bıyıkları titredi. Tanrının bu 188iz dağında o nun hatırı sormıya gelecek tek köylü bile bulunamazdı. Buraları öyle sarp yerler, her bir misa. fire engel olabilecek Kadar uçurum lu ve geçitsiz mıntakalardı, Gözleri bulutlandı, muhakemesi sersemleşti. Hayatla çok teerlibe geçirdiği için hemen kendisini top- ladı ve kapıya yazlaştrak sordu: Kimsin ?.. Aç! istediğin? Seni... Niçin?.. Konuşacağız!, Konuşacağız!.. Birkaç kişi idiler demek!.. Wong budala değildi. Mânasız bir mukavemetin, ince bir siyaset ka- dar fayda sağlıyamı, ğını biliyor du, Gelenler kimdi7., Kendiside daha farkmda değildi, Fakat, gece vakti bu ıssız ve sığınaksız dağlar- da gezen birkâç kişiye kapıyı açma. nm kapıyı kırdırtmaktan başka bir şey olmadığımı takâir ediyordu. Namuslu olsunlar, haydut olsun lar, güler yüzle karşılamalıydı. Gü- ler yüz, bazan büyük felâketlere bi- le karşı koyan en Kuvvetli silâh de gil midir?.. Kapın sürmesini açmamak 28. ten mânasızdı. Bir iki saat sonra, trenin geçeceği sira, nasil olsa dışa rı gıkmıya mecburdu. Korku, cemi- yete karşı vazifesini yapmaktan 0- nu menedemezdi elbet.. ürmeyi çeker çekmez kapı- Ss nın eşiğinde beş haydut gör dü. Bugünkü Çinin insanlarından ziyade bir iki asır önceki Çinin ça- pulcularma benziyorlardı. İhtiyar makasgı kimler karşısında bulun- duğunu hemen kavradı. Sendeledi- ini belli etmemek için çıplak masa sının dirseklerine dokundu, Güler bir yüzle : — Safa geldiniz!.. Dedi, nikâ — Çorban var mı?, — Hepimize yetecek kadar, — Ekmeğin? — Her vakit bülünür!.. Bir işaret. Makasçınn elleri ha- vaya kalktr. Tek silâhr olan taban” cası, iki saniye içinde haydutlardan birisinin kemerine ma! oldu. Haydutların resi olduğu anlaşı lan iri yarı pehlivan: — Makasçı!., diye homurdandı.. İk bakışta hemen ölümün tasar. lanmıştı!.. Misafirlerine karşı iyi müuamel: eni İdamdan kurtardı. Yalnız bir şart: Trenin tam kaç da. kika sonra geçeceğini haber vere- ceksin!.. Wong'un gözlerini, henüz bütün hayatınca tanımadığı bir korku iş te bu dakika kapladı. — Tren... Niçin gülüşler, — Niçin mi?. Trenin, tünel için. de toprağa karışıp bir daha çıkma- mast içini... # btiyar makasçı, yanıbaşında İÜ tukmüğu iskenleye yıkılı verdi; — 'Tren.. Amma içinde. masum neler var? — Kim olurse olsn... Parça par ça edilecektir. Bu emri aldık!. Herşey anlaşılıyordu artık: Kötü lüğü emredenler vardı. Şu halde aki m Dt an hir Kör. Zavallı Çin!.. Alm yazısının her bir satırı, mutlaka bin bir kanlı fa- cisya ve kardeş çarpışmasına m sahne olmalıydı Wong, yere çöktü ve : — Yapmaymız!.. diye yalvarmi- ya başladı... Uçurmak istediğiniz trende yüzlerce zavallı insan var- dır! Yazıktır, siyasi hiç bir işle ilgisi olmıyan o bedbahtlara!,. Bu kötülük gerekse uçurun tüneli! münakalât dursun!.. Amma bir in- sanın hayatmı haksız yere gazbet- mek günahını işlemeyin. Bu sözleri yeni bir kahıkaba kar şiladı. Şeytani ve kaba bir gülüş: — Gebertin keratayı!.. Ihtilâlci şefin emri bir feryatla kucaklaştı. Üç hançer darbesi, Hiç bir günahı olmıyan bir bedbaht ye- re serilmişti bile. Haydutlar iştüler. Masa üze- rindeki kâğıtları karıştırarak tren tarifelerini buldular. Bombs maki- neleri göründü, bombalar tren ge- leceği saate göre ayar edildi ve bun ları tüneldeki yerlerine koymıya me mur ihtiras ve kötülük şeytanları, gecenin her Sırrı kapamıya me- mur hırçın rüzgâirm oynak kolları arasmda kayboldu, # htiyar makasçı gözlerini a- | çabildiği vakit ortada kim. se yoktu. Yanıbaşmda bir nem his getti, Kendi kanıydı. Müthiş bir acı bütün vücudünü kıvrandırıyordu. Yaralarından &vvel saate baktı. Trenin gelmesine yirmi dakika var- dı, Yirmi dakika sonra kimbilir kaç masum taşıyan bir tren yine kim. bilir ne türlü bir felâketle karşı laşacektı. Haydutlar ne yapmışlardı ve ne olmuşlardı?. Bilmiyordu!. Cemiye te, beşer kitlesine karşı muhakkak bir sulkast vardı. Yalnız bundan e- mindi!.. Buna mâni olabilmeliydi işte!,, Ayağa kalkmak istedi, mu- vaffak olamadı. Yaraları, seksen hançer altında işkence ediliyormuş gibi ıstırap veriyordu ona! Bun- ların hiç birisinin o dakika indin de ehemmiyeti yoktu. Düşüncesi tek şeydi: Yıllardanberi kendisini besliyen ve ekmeğini, velev dağba şında, fakircesine ona veren insan 12-68-9371 vesi ötesini * yayi gör yetine karşı son Ve: pabilmek),. Dışarıda gece uğulduyor lar uluyordu. Ihtiyar makasçı sürtüne ne, arkasında kızıl yollar ai raka kapıya ulaşabildi, Iki ME ka'daha, Dışardaydı. Bu yer lışık olduğu için karanlıkta xe muyordu. Tünel başındaki İ Mi hası sönliktü. Oraya doğru pi rek gitmiye çalıştı. Gecenin de başka bir hareketten esö” eği tu. Haydutlar uzaklaş” muhakkak!... Ansızın c bir tele ilişmişti, Hayır, bü değildi, bir fitil ucuydu. Het *ladı: Haydutlar civardn pusöğ e tünelin içine otomatik ir gâyreti du. Hizmet ve muvaffakıy? saatlerden beri kaypol” ne ONA ANSIZM rare kuvvet veriyordu. Fitilin Wö #teşe yelişmek ve tren gö «vvvel onu söndürmek Jâzr si A nsızm gece riizgirmi “ef leri arasında bir © haykırdı, Ufuklarda bir csn9' pi keskin gözleri parıldadı, Tre £ yor"”1., Ihtiyar makasgı düny Düne sarmış, fakat fitilin # # yetişememişti. Bu, tünelin İG mişti besbelli, Bedbaht ihtiyifd. hele girmesi muhakkak bİK ege dü. Dar tünelde bir kenar$* mazdı, İçeri girmek, demir a lekler altında parça pürça i tan başka birşey değildi. Büte “le Geneli ilamlı mak hırsı hükSiğİ, Iyi insa? Sg, ilk defa olarak, beşer ye zilesini yapmak sevgisile yu da, bu Hİ yenebildi. vi dünü dermandan düşüren Yi onun uivi arzusu önlünde ei 4 mağlüp oldu. Bir ölünün me” çıkması kadar nadir bir höĞİ yağa fırlıyabildi, tünele sz bombaların kavuşmak üzere duğu fitilleri yaralarının söndürebildi!.. Canavar ine iki dakika sonra onu tünel “S5 iki parçaya bölmüştü bilele ılgın ekspres, tüneli bi ç dırım gibi yardı, Ee likellef vagonların salo?' eyi da gülüşenler, tekerlekler “ai parçalanmış bir vücudün KADİR gif sanki birer nazire iniş «gibi, HÜ seyin farkında olmaksızın, e yalarını içmiye devam ettiler” Yolcular, tam bir siye oynıya geçip gittiler. ys” Tatilâller bastırıldı, asayi$ lar cezalarını gördü. “Fakat hiç kimse, maya borçlu olduğu bir kahrams! ygit giyle anmadı ve onun yüke yg ketinin büyük mânasmın varan olmadı. Bir makasçı çiğnenmiş ae ve omuz sallayıp geçtiler. o, gö O, kendisine her gelip ge” yi den bir lokma buğday ve bir * VU prinç attığı için cemiyete Ki ran borcunu unutmamıştı. yi bir tutam prince mukabil 0 Kf ir kaç aileyi ebedi mate kurtarmıştı!... Gecenin karanlıkları, bu "İğ kahramanın büyüklüğünü d€ e emsali gibi, örttü, belli etme” ge şer, her kahramana hakkifi. yg yor muydu ki ana da JâyiK duğ gıyı armağunlasım!* luğu saygıyı arma) yi Heybelide Arteziyf" yy Kuyuları AS' yi | Heybelindayı susuztuktü" A ei için arteziyen kay a ması kararlaştırılmıştır. Bel” ge” teziyen mütehasssı B. Şi belide tecrübelere, sondaj

Bu sayıdan diğer sayfalar: