22 Haziran 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

22 Haziran 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

——— 22.6-933 IT AN Gündelik Gazete TAN'ın hedefi; Mi rde, fikirde, her- şeyde temiz, dürüm, samimi olmak, karlin o gazetesi olmiya | çalışmaktır, pena ABONE BEDELİ Tüskiye Ecnebi 1400 Kr, 1 Sene 2400 Er, 750 Kr, GAY 1500 Kr, 400 Kr, JAY #00 Kr, 150 Kr, İAy s0 Kr, Blilletlerarası posta itiihadına dahil oi- mıyan memleketler İçin 30, 16, 9, 3.5 lira dır. Abone bedeli peşindir: Adres değiş- #irmek 25 kuruştur. Cevap için mektup lara 10 kuruşluk pulilâvesi lâzımdır. GUNUN MESELELERİ Hatay Meselesindi Avrupa Mafbuatı Yazan: M. Zekeriya SERTEL Hatay meselesi Avrupa matbuatı- ni işgal etmiye ve beynelmilel bir ©- hemmiyet kazanmıya başladı. Son posta ile gelen İngiliz, Yugos- Jav ve İtalyan matbuatı bu mesele i- le meşguldür. İngiliz matbuatı Hatay meselesi nin tarihi safhaları hakkında malü- mat vermekte, bu dayanın Fransa ile Türkiye arasında sulh yolile hal ledilmesi temennisini izhar etmekte dirler. Bu vesile ile de Fransaya, bin bir müşkülle karşılaştığı şu sırada, Hatay yüzünden Türkiyeyi kızdır - maması, Türkiyeye de Fransayı gü £endirmenin kendi menfaatine uy - cağını söyliyerek anlaş - ve etmektedirler. gun olmu Yugoslav matbuatı daha bitaraf - tırlar. Onlar Akdeniz meselesinde Türkiyenin rolünü tebarüz ettirmek te, İngiltere ve Fransanın Türkiye- yi kazanmıya muhtaç olduğunu söy- lemekte, hattâ Hatay meselesinde İngilizleri şiddetle alâkadar eden hir de petrol meselesi bulunduğunu yazmaktadırlar. Yugoslav matbuatı- na göre Hatay meselesi, bir Türki - ye - Fransa meselesi değil, Akdeniz de devletler müvazenesini alâkadar eden beynelmilel bir meseledir. bu meselemiz bi vetamzef get| rekse İngilterenin menfaati iktiza sıdır. Fransız matbuatıma meselesi halledilmek üzeredi An - takyadaki askeri heyetler arasında- ki müzakereler gayet samimi bir su retle cereyan etmektedir ve bu haf- ta içinde bütün ihtilâfı noktalarda bir anlaşmaya varmak mümkün o- Jacaktır, manlarda birdenbi: şı mütecaviz bir lisan kullanmış başlamışlardır. Suriye matbuatı H. tay meselesini bir Arap davası hali- me sokmıya ve bu vesile ile bütün Arap âlemini bu dava ile alâkadar etmiye çalışmaktadırlar, Biz Suriye matbuatının neşriyatı. Bı, Suriye halkının fikirlerini iade *den birer vesika olarak telâkki et. mek istemiyoruz. Bunu da Fransiz. ların bir oyunu ve tahriki arak ka bule mecbüruz. Çünkü Fransızlar bir sene sonra Suriyeden çekilecek. lerdir. Suriyelilere Hatayı da benim semelerini ve bunun için icap eder - »© harp etmelerini telkin etmekte - dir. Nitekim bazı Suriye gazeteleri | Suriyede Arap kıtaları teşkilini, bun İdrn Arap kumandanları emrine ve | Tilmesini tavsiye etmektedirler. Bun | dan manda da Hatayı araplaştır Mak için programlar neşretmekte « dirler. Bu programa göre her sene Suriyeden Hataya beş yiz kadar ün Versite mezunu genç gönderilmel Matay için ayrı pul çıkarılmalı, Su. Yİye kumandanları için Hataya hu-! Susi seyahatler tertibi ve saire dir, Hülâs, karşımıza bir Fap ölemi çıkarmak ve bizleri on - rla çarpıştırmak istiyorlar. zama Fransızlar İZMİRDE ; Ni e a Ekmek Ucuzladı İzmir, (TAN) — Birine! nevi ekmek Kuruş 30 paraya, İkinel nevi ek- w 7 kuruş 30 paraya indirilmiş. B ugünler Boğaziçinin imarın- dan sıkca bahsediliyor. Ha» kikaten Boğazın bugünkü manzara sı çok hazindir. Eski ikbal çağını bilmiyenler bunu pek hissedemez- ler. Ben bir o mebzecik (Oo devre yetiştim. Elli sene evvel Boğaziçi büsbütün başka bir halde idi. Tabi- atçe: efsaneler cennetinden gözü- ken bir parça zannını verirdi. Her iki sahil biribirinden muhteşem ya Klar, biribirinden süslü bahçeler, her mevsim başka bir çiçek kokan neşeli korularla süslü idi, Kır â- lemleri, saz âlemleri, balık âlem!e ri ayrı ayrı zikre değer hususive' füsunu haizdiler. Ne damı çökük, rıhtımı harap bir yalı, ne bir ka- rış yangın arsası göremezdiniz. Bu günkü gibi elektrik filân yoktu amma, her yalının bir penöeresin- den (bronz) veys (mermer) ayaklı pek abajurlu bir lâmbanın renk- Woşıkları görünürse, diğer penöere sinden on mumlu, yirmi mumlu bir avizenin billârdan süzülen ziy. taşardı. Bir pencereden rindan, kühkahü fırlar, ötekinden piyano- nun âhengi süzülürdü. Hasılı yalı- larda cümbüş sesi, saz sesi, korular da bülbül sesi çağlardı. Buna rağ- men o devrin ihtiyarları yaslı göz lerle Boğaza bakalardı; “sen de gön lüm gibi viran oldun.” derler, mah zun mahzun söyleşirlerdi. Benim nazarımdaki ikbal çağı, görmüş ve geçirmiş ihtiyarlar nazarında he- zal çağı, viran çağı idi B u ümran, bu refah elli se ne zarfında biribirini takip eden harpler, iğtişaşlar yüzünden eriye eriye bugünkü yangın yerle- ri, yalı iskeletleri tarzında tortu 0- larak her iki sahile çökt mazi burcundan bakanlar içi manzarası cidden hazin görünüyor. İmar sözü de o nisbette emel ve sevinç sunuyor. Avar şurasını kestiremiyo- rum: İmar yalmz dilekle müyesser olabilir mi acaba? Yani, ümran arzudan fazla nüfüs çoklu- Bundan, umümi refahtan, şehsi ser vetlerin kifayetle, mm dersiniz? Bugün anlıyorum ki, o eski debdebe ve darat bir yan- ine, diğer ta- sya ve Afrika içerilerine kadar uzanan fütuhatın İstanbula şıdığı hazineler, yığdığı altınlar semeresi imiş. Benim yetiştiğim devre gelince: O da Avrupalıların bin türlü dolaplarla bizdeki altın yığınlarını sızdıra sizdira sona er. dirdikleri soygun çağı im'ş. Esrara ayâh ihtiyarlar, hep bu yüzden yas çekerler, kendini hissettiren iz- mihlâlden, sefaletten korkarlarmış. Nitekim o devirden son birkaç yıl evveline kadar Boğaziçinde tek ya hya tek bir çivi kakıldığını, bir da- mın aktarıldığını görmedim. Ekser yalılar ya bakırasızlıktan çöktüler, vergi veya merhun bulundukları ik raz müesseselerinin faiz ağırlığı yüzünden yıkıcılara satıldılar, He. le Anadolu yakası baştan başa bay kuş yuvası şeklini aldı. Beni derin derin düşündüren diğer birşey de imarın taşıyacağı haslettir, İmar Acaba nasıl bir haslet gösterecek? Tabii güzelliklere hangi şiar ve ne nisbette bir semahatle paye vere cek? D ile düşmüş rivayetlere ba- kılırsa, Rumeli kıyisinin bilmem neresinden hangi köyüne kadar eski yalılar yıkılarak rıhtım yapılacak imiş... Rumelihisarında. ki inezarlık (park) olacak, yahut arsa halinde parça parça satılacak. muş... Fatihin Gazanfer kalesinden dehiz kıyısına isabet 'eden zaviye yontulacakmış... Hoş, bunlar dedi. kodu mahiyetini aşamıyan sözler. dir. Fakat böyle de düşünebilenle- rin mevcut bulunduklarına delâlet ederler, Belâya bakın ki, bazı emsa- li de hatıra getirmektedirler. Me- selâ, sabık Şehremini Operatör B. Emin (düz yol açacağım) diye Anadoluhisarının / şanlı kapısını yıkmış, ortadan kaldırıvermişti. Bugün de Bebek mezarlığında ça- lışan ameleler var, İzaha hacet gör mem ki, şehirlerde dahili yollar | başka, sayfiyelerde eğlence yolları başkadır. Kâh denizi gören, kâh bir yeşilliğe, müteakıben mehabetli bir kayalığa temas edip geçen bir gezinti yolu düpedüz bir yoldan elbet daha çok zevküverdir. Mese- Boğaziçini önceimara Hazırlamak Lâzımdır gememamenamanazaz Yazan: RESSAM İsaraneeeaasarasaaaaasez Jâ Anadol sarayına varmadan yol tünele dalar, Şuh dalgalı, cömert güneşli deniz manzarasını seyreder ken apansız bir tünel karanlığına gömülüvermek, sonra, basü badel- mevti andıran bir halâsla tekrar güneşin selsebil elması altında yi- kanan neşeli bir,ağaçlığa çık mek benim gibi kesi de heyecanlandırır. ig elelim Ru i Orası a Yığına kabristan değildir. Şehitliktir. Bu günkü perişan hâliyle dahi en gü- zel parktan daha çök mânalıdır. Bence kale, cenk manzumesi ise şe- hitlik önün en mânalı ve en düşün- dürücü mısraını teşkil eder, Ken- di hesabıma bu şehitliğin eski ha- le ircaını, yani mezarlarına dokun maksızın zümrüt sütunları andıran servilerinin yakut donamlı ergu- vanlarının ihyasını on muhteşem parka tercih ederim. poem hasletile alâkalanışt- mın diğer bir sebebi de son zamanlarda“ Boğaziçinde “kendini gösteren inşaatlır; meselâ, Üskü- dar sahiline kocsman kocaman tü- tün depoları, Vaniköyüne Giikos, Göksuya halat, Paşabahçeye şişe fabrikaları yapıldı. Kuruçeşme kö- mürlük oldu. Bebek rıhtımına iri ufaklı apartımanlarlâ bastıbacak kübikler sıralandılar. “Üsküdar” diyip geçmemeliyiz. Usküdar, içinde tek bir yabancı yat Mİ ilrener ire 1 UTK Ta dir. Onun e parklar yapılabilirdi. Fakat tütün deposu, asla... “Göksu” Boğaziçinin biricik ve en güzel mesiresidir, Eski devirde ruhan, hissen manevi huzuza er- mek İsteyenler, bülbüllerin tabii konserlerini dinlemek, dalgın suda hulyalar gezdiren beyaz mürverleri, salkımsöğütleri görmek için oraya giderlerdi. Bugün o bülbüller ve mürverler diyarı dört yana pislik savuran İp fabrikasının esiri oldu. Yazık değil mi? B oğaziçi şehir değildir. Tica- retgâh ta olamaz. Beynelmi il şöhret kazanmış emsalsiz bir h bir mü: sahi) sayfiyedir. Buraya gelecek Insan, vücudünü, ruhunu, zekâsını din- lendirmek için gelir. Yorgun ve bezgin insanın ise gürültüye değil, süküna, hür suya, serin gölgeye, gözle görülen, hisle duyulan gü- zelliklere ihtiyacı vardır. Bu itibar la Boğaziçi apartıman yeri, fabri ka yeri olamaz. Bahçeler için müs takil yalılar; korular arasında se- razat aşiyanlar yeri olabilir. Hele o kübik binalar Boğaziçinde çi- mento çuvallarından teşekkül et- miş yığınlara benziyorlar. Ne şe- killeri. na renkleri itiharila. Anlar, rindeki mai ve ç ek denizle, ar- kalarındaki yeşil ve yüce dağlarla bağdaşamıyorlar. Kendileri densiz, zavallı Boğaz zevksiz bir hal alı- yor. İmar lâfta kolaydır. Fekat bize ve gelip geçenlere biraz şiir ve ta- biat neşesi tattıracak Boğaziçi gi- bi emsalsiz bir köşeye ümrani ya- kıştırmak ve bütün dünya insanla- rının beğenebilecekleri bir şlarla seciyelendirmek çok güç bir iştir. Bu neticeyi temin edemiyecek imar, ümran olmaz. Mahasini tabiiye ve hukuku zevki beşer ile istihza 0- lur. Bana Kalırsa imardan evvel Boğaziçini ümrana hazırlamak lâ- zim... GÜDEN ; O MÜZELERDEKİ ŞAHESERLER TA aye Gördüğün 9 e öe ğ Saki | ELLAEER İL İMAR En ğe yi ski DEMRE ae Ke rose ve dünyaca meşhur olup Büyük İskendere ait olduğu tahmin edilen bu lâ sinde bulunmaktadır. Üzerindeki kabartma heykeller fevkalâde maharetle vücuda ge! ği it, eski eserler müze - ilmiş olup İskenderin yaptığı muhtelif harpleri canlandırmaktadır. 5 GÖPÜŞLEP Halkın Eğlence Yerleri Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel Sıcak bir yaz gününde, Karacaah- met mezarlığından geçerseniz, uzun selvilerin gölgesi altında, mezar taş- larının arasında, küme küme toplan mış, getirdikleri nevaleleri çimen - ler üzerine açmış halk yığınları gö- rürsünüz. Bunlar, mezarlığa ölüle - rini ziyaret için değil, havasız, nefes siz evlerinden kendilerini dışarı at- mak, temiz hava almak için, tabla - tan sofrasına ötürmuş halktır. İstan- bulun hangi bayırına, hangi tepesine giderseniz, bu halkı, tabiatin İstan- (bula verdiği zengin ve cömert güzel- 'likten, parasız pulsuz istifadeye gel- İmiş görürsünüz. Sanki tabiat, Insan İların noksan bıraktıkları işleri ta - mamlamak, ihmal edilen halk yığın larına nimetlerini eömert bir kalple vermek için İstanbula, bu müstesna ağaçlık ve gölgelikleri, harikulâde güzelliği vermiştir. e Halkı mezarlıklara, kırlara, bayır lara sevkeden yalnız tabiate karşı duydukları sevgi değil, kendileri i- çin ucuz eğlenecek ne çalgılı bir ga- zino, ne de bir açık hava sineması ne bol parklar, veya diğer eğlence vasıtalarının mevcut olmamasıdır. Dirilerin insafsız bir ücretle sattık- ları zevki ve temiz havayı, ölülerin, herkesin sonu bir karış toprak haki katini yakından bildikleri için, para sız, pulsuz satmaları, halkı, ölümü haykıran mezarlıkların, selvilikle - rin arasına çekmektedir. Şimdiye kadar halkın eğlencesi, nedense düşünülecek o meselelerin çok gerisinde geliyordu. Bunu dü- şünmek şehir belediyelerinin vazife si olduğu halde, gözeteler Dahiliye Vekili Şükrü Kayanın, Maliye Ve - kili ile beraber bu meseleyi hal için, garinocular, ve sinemacılarla müş - terek bir içtima yaptıklarını, gazino 'duhuliyelerinin ve içerisindeki yiye cek ve içecek fiyatlarının ucuzlatıl- masını kararlaştırdıkları müjdesini verdiler, Hattâ bunu temin için, ver gi ücretlerini azaltarak, yüzde kırk bere Bir NUN mikün o lacağını bildirdiler, Bu karar, şimdiye kadar üvey ço <uklar gibi, kırlarda, bayırlarda, me zarlıklarda hava ve eğlence arıyan halka, verilen büyük ehemmiyetin bir ifadesidir ki, bunu “gazino fiyat larının ucuzluğu, serlevhasile geçiş- tiremeyiz. Halk tiyatrolarına, halk eğlencelerine, halk kültürüne veri - len ehemmiyet, halkçılığın sözden fi ile geçişini gösteren çok kuvvetli bir delildir. Neşeli bir halk, gülen, eğlenen, eğ lenebilen bir halk, bir milletin re - fah ve huzur seviyesinin alâmetidir. Çayırlara karıncalar gibi dökülmüş, temiz bir gazinoda, bir parkta bir müzik dinlemek, bir sinema seyret. mek zevkinden ve hakkından mah - rum, yüzü düşünceli ve meyus bir halk, o memleketin refah ve huzu - ru, kendisine verilen ehemmiyet hak kında şüphe verir. Halka bu eğlen- ce yerlerinin açılması, bunların u- cuzlatılması, halkçılığa doğru atılan adımlardan bir tanesidir ki, bunun üzerinde şükranla, memnuniyetle, if tiharla durabiliriz. —— ————ma.. MERSİNDE : Bir Türkiyat Mütehassıisı Geldi Mersin, (TAN) — İsviçreli Filosot Dr. Yunna Fosruv Ankaradan bura- ya gelmiş ve Tarsusa gitmiştir. İsviç reli misafir Türkiyat mütehassısıdır. Tetkiklerde bulunmaktadır Bronz On Paralıklar Darphanede basılmakta olan gü - müş para kesil Us milyon | so: a ermiş ve ma basılan 20 ndan ralık gümüş para te« tkarılmıştır. Şimdi 10. ruşluk nikel cürahuriyet paralarının kesilmesine devam edilmekted Bunlardan 10 kuruşlukların adedi 25 milyon, beş kuruşlukların 70 milyon, 1 kuruşlukların sayısı da 60 mi dür. Şimdiye kadar da bu mikt rın yarısı basılmıştır ren vüle ve bir ku- Bronz para İlikların da k ları tan arm hazır lanmıştır, Yakında bunların da basıl masına başlanacaktır

Bu sayıdan diğer sayfalar: