12 Temmuz 1938 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

12 Temmuz 1938 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yazan; M. Zekeriya SERTEL - yaz ekiyeye turist çekmek için rek- mel, APMAyI düşündüğümüz zaman * akla gelebilir? tanbulun güzelliği, Ayasofya, vanlı devrinin eserleri, Garip ve orijinal köşeler. v ve Haliç, * Sare, ve saire, . Hayır, bunlardan hiçbiri değil Ye seyahat tertip eden bir Amerikan seyahat acentesi Amerika. miğ seyahate teşvik için meş Ri bir broşürde şunları yazıyor: , Stanbul, Halicin üzerinde yük- *m ve Yunan, Roma, Bizans, Sel ve Osmanlı medeniyetlerinin pr toplıyon bu güzel şehir- » Kemal Atatürk yeni bir mede- let Yaratmıştır. Hem sasyaliz - ie. hem serbest © kapitalizmi bi tarafa bırakarak kendine has Yejim kuran yeni Türkiye, şi- ilerler inşa etmiş, bankalar : taç ap, istihsali ci misline çıka 'ak derecede ziraati ıslah etmiş, edin #azla yeni fabrika yapmış, Meyup yazma mizbetini üçte iki ağir, hastanelerin miktarını ai eline çıkarmış, Lâsin harf- “ni kabul etmiş, yüzlerce mek- Hençier . arasında : atletizmi km, ve kağınlara Arnerikada- da ağa içtimai mevkiine mua- İT mevki vermiştir.,, re bir Amerikalı turist için kete, en büyük cazibe, memle. Yu Alatirkün yarattığı yeni ha- diş, m getirdiği yeni Türkiye. A aşçi tarihi eserleri bir kcenme halin ak kadar kuvvetli bir cazibe 'c bu eseri göstermiye çalışmak 'm vazifemizdir. ab < e s Yi iy Biye İstanbul yeni Türkiye için di, çilstek örneklerin en kötüsü A ilham Ne her tarafı yeni ruh- İstanbul olduğu yerde kalmış, şöyle dursun, bir çok sa- a gerilemiştir. Amerikan seyahat acen laç, , AYna değildir. Buraya baktık- herke Kamnt, erocekleri DA. ai te lehimizde değildir. Kaş, mel yeni Türkiyenin bir ay- yetirmek, ve gelen sey- e, Mya yal Sukutuna uğratmamak di, Yük milli yazifelerimizden biri- Deniz Müsteşarı Geldi dün, Sibay eleyen Sadullah Güney. 3 De şehrimize gelmiştir. Müs- İerek pi, 13 ticaret müdürlüğüne ge- T müddet meşgul olmuş ve L müdürü've limanlar u- ni Se Simay Müfit Necdet Denizle Münteyay La ve umumi müdür Ada- ea alna ve Bostancıya gi- ik ie mendirekleri tet- yeni Türkiye hakkında e! i . Mümgige ül emniyet müdü; Ten memurları dünden itiba- Dala ünü iforma giymiye başla- | Profesyone YAN O, herşey yazar. Siyasi, içtimai; iktısadi her cins makale, hikâye; fıkra, mütenevvia.. Eğer yabancı dillerden birini veya birkaçını bi- liyorsa, makaleden hikâyeye, romana kadar her çeşit tercümeler kaleminden çıkar. asıl yazıcı oldum? Bunu, ileride yazacağım. Talih mi, yoksa tesadüf mü, bilmiyo- rum; ben, amatörlük devresi geçirmeden profesyonel yazı- cı oluverdim. Eski tip profesyonel yazıcı, “her şey,; yazardı. Siyasi, içtimat, Iktısa. di, her cins makale, hikâye, fıkra, mütenevvia; eğer yabancı diller - den birini veya birkaçını biliyor- sa, makaleden hikâyeye romana kadar her çeşit tercümeler, onun kaleminden çıkardı. ©, gazetedeki her eksiği tamam- lar, her boşluğu doldururdu. Bü, bir nevi parçacılık, kıtıkçılıktı. Gazetecilik, şimdi çok değişti Eski tip profesyonel muharrir, ye- rini, “ihtisas, parçacılarına, Kıtık- çılarına biraktı. Buna rağmen, yine eski tip profesyonel yazıcılığın, a- ra sira hortladığı da oluyor, rofesyonel yazıcı, nasıl ya - zar? O, elinde yazılarla, matban mat- baa dolaşan amatörlere benzemez. Onun yazıları, ya “hazır”, yahut “ısmarlama” dır. Arkadaşların pro fesyonellik sırlarını, tabil yakın - dan bilemem. Bilmiş olsam da, açi- Ea vurmak istemem. Kimseyi kırmamak için, başımdan geçenleri yazayıı Profesyonel yazıcıdan, “yazı” is tenir. Ona, sadece: — Yaz' Derler. Fakat kimse: — Halin nedir? Diye sormaz. Hasta mısın, aç mısın, tok mu - sun, rahatın yerinde mi? Bunlar, “Yazı istiyenleri” kat'iyyen alâke- kipi Ge, Ayk KEİ “güzel” yazı isterler. Yazının bir istenme şekilleri de vardır: — Uzun yaz! — Kısa olsun! — Aman, bizim sütunlarimızla iki sütunu geçmesin! — İki sayfayı aşmasın! Öyle de nankör meslektir ki. Bugünkü çalışmanın yarına, hiç yardımı dokunmaz. Bir muharrir, gazete, mecmua sahiplerinden, sek- reterlerinden, gazete, bayilerine; okuyuculara kadar imtihana çeki- lir. kendi Hazır ve yahut ısmarlama bir yazının ne şartlar altında yazıl dığını soran, düşünen olmaz. Orta ya çıkan “eser” e bakılır ve ona gö re hüküm verilir. H #zır yazı için, bulduğum bir mevzuu yazarken evvelâ, 'nereye” yazacağımı düşünürüm. Çünkü her gazetenin, her meemu- anın kendine göre bir çaşnısı, ve bir siyaseti vardır. Profesyonel ya zıcı, bunları bilmiye mecburdur. Ayni mevzu, “verilecek yere” gö- re yazılır. Bundan başka, yazının verilece- Zi, gazete ve yahut mecmuanın sü tunları, sayfaları da gözönünde tu tulur. “Uzun” mu, “Kisa"' mı, “iki sütun” mu, “İki sayfa” mı, “kon £ danse” mi yazmak lâzım, elimi o- na göre tutarım. Bütün bu ölçüp biçişler, gazete ve mecmua sahiplerinin, yazı işle ri müdürlerinin görüşlerine, düşü püşlerine, zevklerine, meslekteki tecrübelerine, mizaçlarına, tahsil ve terbiyelerine, gazete ve mecmü- anın “tediye” kabiliyetine, şartla. rına göre değişir. Bazan gazete ve yahut mecmua sahip değiştirmiştir; benim hosa- bım da bozulur. Sekreter değişince de böyledir. Bazan de gazete ve yahut mec- mua, şeklini değiştirmek, Voronof aşısı yapmak ister; o zaman da, bi- zim ölçüp biçmeler, gürültüye gi- der. Bunlara itiraz etmenin, yazıcı â- leyhine not verilmekten başka ne. ticeye vardığını görmedim. Şikâ « i YAZAN: Mahmut : İ YESARI :, yet etmek, acizdir. “piyasa,, ya, ac zini belli etmiye gelmez. Çünkü, hemen insanın dalına binerler, .... ün olur, biç çalışmamak. tek satır yazı yazmamak is terim. Bir pehlivan yakısı gibi sır tıma yapışan ihtiyaç, belimi büker. O zaman, “zorlarım”! Zotla yazılan yazı, fena çıkar, derlerse, inanmayın. Yazı yazmak, profesyonel yazıcı için bir alışkan- iletir; Ve her alışkanlık gibi, bü da, karşısına çıkan engelleri yener. Halbuki yazı yetiştirmiye mecbur olduğum bir gün, gezmek, eğlen - mek isterim. Böyle günlerde, Is - yan ederim. İsyan eder de ne ya- parım? Hiç! i kendimi yerim, o kadar! Bazan hasta olurum; o zaman, düşünmek, yazmak, bir felâkettir. Sıtma nöbetleri geçirirken, otuz do kuz derece hararetle yatarken, san cılarla kivranirken, hattâ hastane de, sat ryumda, roman, hikâye, fıkra, makale yazdım. Öyle bir meslek ki, ne hastalık, he keder, ne İç sıkıntısı, ne de ke- yif, neşe tanır; hiçbir mazeret ka- bul etmez. — Peki, keyfin için yazı yazmaz mısın? Diye sorabilirsiniz. Ejer Kimen Lavfi nimesa Tr günkü çalışmanın yarına faydası dokunmıyan; teksütlüğü, ikramiye si, istikbali olmiyan, refah temin etmiyen, böyle nankör ve çetin bir meslekte, - halâ, usanmadan, bik- GÖNÜL I Muharr maze 7 Bir mecmuaya, böyle “körleme- Mahmut Yesari madan, - devam eder, sürünür mü yüm? I smarlama yazılara gelince: Profesyonel yazıcıya, ne ler ısmarlanmaz ki! Bir patron, yahut bir sekreter, çağırır:: — Bize bir romen yazsana! Bu sipariş, bu kadarla kalmaz, şartları vardir: — Bir aşk romanı yaz. Amma, seksen, doksan te! yı geçmesin! Bu, seksen, doksan tefrikalık ro man, o gözetenin mesleğine. ve “katrat” denilen sütun genişlikle- rine ve her gün konan tefrikanın “punto,, ve satırlarına göre yazıla- caktır. Bu, temiz bir sipariştir. Böyle “ısmarlama” lar, “genç kız romam”, “içtima! roman”, “öğret- meh romanı”, “macera romanı” gi bi çeşit çeşittir. En felâketi, ne istediğini bilmi- yen, ne istiyeseğinin farkında ol- mıyan patronların siparişleridir. Hiç gâzetecilik etmemiştir, günün birinde gazete ve yahut mecmua çıkarmak aklına esmiştir. Yazı lâ- zim. Kalbur üstü muharrirlere baş — Üstat, bize yazı yazımız! Ne çıkacak gazetenin rengini, şeklini, mesleğini; ne de patronun mesleğini, meşrebini biliyorsunuz. Bu “körlemeden” bir yazı olur. İŞLERİ Aşka İlâç Arayan Kadın Bir okuyucum benden aşkına karşı ilâç istiyor. — Bir erkeği diyor, şiddet- le seviyorum. Bu adamın beni sevmesine imkân yoktur. Bu sebeple bu sevgiden kurtul- mak istiyorum. Bana bir çare bulunuz. Bir yol gösteriniz, be ni tedavi ediniz. Şüphesiz bu okuyucum benden doktorların verdiği ilâçlara ben- zer bir ilâç istemiyor. Çünkü sev- gi bir hastalık değildir. Bilâkis her şeyden üstün bir mazhariyettir, O- kuyucumun istediği şey sadece bu ümitsiz aşkına bir çare bulmak» tır. Bu hastalığın tedavisi, vaziyetin olduğu gibi kabulünden ibarettir. Böyle ümitsiz. bir sevgiye tutul. mak, ateşte yanmaktan farklı de- Fildir. Bunu anlayıp ona göre ha- reket etmek lâzımdır. Fakat siz a- teşe körükle giderseniz kurtula- imazsınız, Şu halde yapacağınız şey bu adamı görmemeğe çalışmaktır, Onu görmemek, onun muhit ve te- sirinden uzak kalmak tedricen si“ 26 onu unulturur. Fakat bazı kızlar vardır ki, sev- diklerini görmedikleri halde di- mağan daima onunla meşgul olur. Hayalen daima onunla beraber ya şarlar. Bu da tedaviyi güçleştiren âmillerden biridir. Dimağ ve ha- yaliniz onunla meşgul olduğu müd detçe yanıp erimeye devam oder ve ateşi körüklemekteri başka bir şey yapmış olmazsınız. Şu halde sevgilinizi görmemek ve ondan uzaklaşmak kâfi değil dir, onu dimağ ve hayalinizden de atmanız lâzımdır. Bunun için de ruhunuzu meşgul edecek başka bir gıda aramalısınız. Çalışmak gibi, resim yapmak, seyahat etmek gi- bi. İnsan maddeten ve manen sev- gilisinden uzak kalırsa az zamanda sevgisinin tedavi edildiğini görür. * Bir diğer okuyucu benden aşk i- çin bir reçete istiyor: — Sevmek istiyorum. Fakat bir türlü sevemiyorum, diyor. Birçok kızlar, birçok kadınlar tanıdım. Kimi beni muvakka- ten alâkadar etti. Kimi gönlü- mü çalar gibi oldu. Fakat bir türlü sevemedim. Kendimi ve- remedim.” Bu okuyucunun İstediği de öte- kinin tamamen zıddı, Fakat bunun reçetesi yok, yalnız izahı vardır. Bir adamın bir türlü sevgiye tu- tulamamasının iki sebebi vardır : Ya sevebileceği tipi henöz bulama mıştır; yahut hercal tabiatlidir. De Ziştirmekten hoşlanır. İnsan aradığı tipi buluncaya kas dar birçok tecrübeler geçirebilir. Her birinde kendisini durduran bir alâka noktası bulabilir. Fakat son- ra aradığını bulamadığını görünce hayal sukutuna uğrar, bırakır gi- der, fakat herkesin çocukluğundan beri hayal edip te tarif edemediği bir tip vardır. Bir gün bu tiple kar şılaşınen, elektriğe tutulmuş bir çark gibi dönmeye başlar. İradesi» ni kaybeder. Muhakemesini ünü tur. O vakit bir esir teslimiyeti ile bağlanır, İşte o vakit hakiki sevgi başlamıştır. Hercai adam Tse maalesef hakiki sevgiden mahrumdur. O bu büyük ve yilksek mazhariyete hiç bir gün kavuşamıyacaktır. Gönül Doktora den” bir yazı yazdım gönderdim. İki gün ses çıkmadı. Telefonla ara mıya mecbur oldum. Yen! patron: — Üstat, yazınızı okuduk, mü- kemmel... Fakat biz, sizden, milli hikâye istiyoruz! demez mi? Gönderdiğim yazıda ismi geçen şahıslar malüm, vakada hakiki bir hatıra idi. — Nasıl milli hikâye istiyorsu- Duz? — Meselâ, hasta bir kadın yatak ta yatıyor, bir de kızı var, Yani, a- cıklı bir şey!.. * Bir mecmua patronu, günlerce beni arıyormuş.“Nihayet buldu: — Bir kapak resmi var; klişesi ni yaptırdık, fakat yazısı yok. Hay di otur da, resim için bir yazı yaz. — Resim nerede? —Klişecide. Hem resmi ne ye- pacaksın? x. in resmi, Yazı, bir say fa tutsun! * ir gün, bir sinema mecmus sı patronu, koltuğunda, içi sinema artistlerinin resimlerile do lu büyük bir zarfla evime geldi, zarfı açtı, resimler arasından bir- kaçını seçti bana uzattı: — Bu resimlere göre bir hikâye yaz. Resimlere baktım; kaleme gel - mez, acayip şeylerdi: — Bunlardan yazi çıkmaz. Öbür | resimlere bakalim. Aman etme. Beri, bu resimle rin klişelerini yaptırdım. * Bir başka patron, klasör dola - bından bir zarfı çekti, aldı, çini mü rekkebile yapılmış bir yığın resim çıkardı: — Bu resimleri, bir roman için ressama yaptırmıştık. Romanı neş retmekten vazgeçtik. Bunlardan Seç te birkaç tane hikâye yaz. Resimlerin birkaçını aldım. Ya 7 yazarken resmin birine dikke ettim; ressam, herhalde dalgınlık la olacak genç adamın caket üst yan cebini sağ tarafta yapmış. Gen cin çaketi, hikâyeye “tornistan., o- larak geçti. * Bir akşam gazetesi, okuyucuları na, günlerdenberi bir “sürpriz” & lân edip duruyordu. Bu, üç renkli basılacak büyük bir resimmis! Fa kat sipariş edilen renkli mürekkep ler bir türlü gelmiyor. — Sen, bir sürpriz, bulamaz mı sın? Bir sayfa mizahi yazı ile, bu teh likeyi atlattım. Yeni çıkan bir akşam gazetesi Bin de bir “sürpriz” | vardı. İşin garibi, bu “sürpriz” in ne oldu- Bu, ne olacağı bir türlü kararlaş tırılamıyordu. — Bize, bir roman başlamaz mı sın? Benim romanla, “sürpriz” atla tıldı. B Unuttuklarımda cabası, Ismarlama yazılların arasında moda - kadın, faydalı bilgiler, rö- portaj, gazete ve mecmualarda ©- kuduğunuz her çeşit yazı vardır. Tesadüfen uğradığım idarehane | feh bir toprak, yaratıcı dimağ istedi. lerde, ne teklifler karşısında kal. (ğine göre. bu dünya çok karanlıktır, — Üstat, al şu fransızca meemu aları, yarım sütunluk bir yazı Çi- kar. — Şu yazıyı oku. Sayfanın ta - mam olması için, yirmi satır ka - dar eksik kalıyor, Münasip bir ye rini şişir, Profesyonel yazıcı, için, bu, bir tehlikedir. irlik | unlar, hatırımda kalanları. mantıklı, man | miştir. Tamirin uzaması, gernini tıksız, gülünç, makul, bütün tek - ya lifleri sükün ve tevekkelle karşıla İmiş olmasından ileri gelmiştir. mıya ve yapmıya mecburdur. Çün kü, istenileni yapmamak, onun ka biliyetinden.sanatinden şüphe uyan dırır. Bu şüphe, profesyonel müu- ;çöp arabalarının eylül sonuna kadar harririn mevkiini sarsmasa bile sipariş kapılarını kapatabilir. Yal miz kalemile geçinen bir muharrir | gıtılmaktadır. Bundan sonra diğer ka GÖPNŞLEP Karanlık 77 3.5* Bir “Dünya Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel Bafit dalgalı bir denizde ben kürek çekiyorum. Sandalcı dümeni İdare e- diyor. Konuşuyoruz — Sandalımın plâkasını kaybettim. Bir ilân versem, gazeteye koyar mı sanız?, — Hay, hay. Sandalcı uzun boylu, ince yapılı hir Lâzdı. Modada senelerdenberi oturdu ğu için onu Modalıların çoğu tanır. Garet& deyince, galiba Kafasında bir fikir silsilesi uyandı. Anlayamadığı, kavrayamadığı bir sırlar âlemi teces- süsünü tahrik etti, — Siz bu gazeteye neler yazarsı- nez?. Muhatabım okuma yazmadan mah- rumdu, Uçsuz bucaksız denizin dalga Tarile çarpışmasını, rizgârların istika metini, balıkların cinslerini, bunları avlamanın ilmini ameli bir şekilde bi- lir amma, amma ki onun için bu kocaman denizden daha muazzam ve daha korkunç bir şekildi. — Herşeyi. Bu memlekette, hariç memleketlerde, bütün dünyada olup bitenleri. — Bunları nereden, nasıl öğreni- yorsunuz ki?, — Memleketteki havadisleri muh- birler, hariç memleketlerdikini ajans lar, telgraflar, gazeteler verir. Radyo Idan da havadis alırız. Lâzın İri mavi gözleri, minicik dal gaların Üzerine vuran güneş gibi par- ladı. — Dünyanın her tarafında olan şey leri siz bilirsiniz demek? Gözleri suların üstüne daldı, bükü lüyor, bu üç beş sayfanın içine sığdı” rılan dünyayi, ve bu dünyanın hâdi- selerini, havadislerini, bunların gidişi İni, ve yayılışını, düşünüyordu. Kimbilir onun için hu i$ ne güç, akıllara ve havsalaya sığmıyacak ha- İrikülâde mürettep bir faaliyetti. — Amma, uzak bir yerde bir mâ Karada olursa, onu neredeh bilirsis niz?. — Telgraflar haber verir. — Boş harp meydanlarında telgraf nasıl olur ki? Bütün dünyası yaşadığı memleket- ten, bütün mücadele sahası önündeki bir avuç denizden, bütün hayatınm * İmânası ve gayesi bir lokma ekmek kazanmak içim denizle çarpışmaktan, muhiti, muayyen bir insan grupu ve . / meslekdaşlarından ibaret olan bu a- dama, telgrafı anlatmak, gazeteyi an latmak, hi ve hayatın içindeki çarpışmaları anlatmak, onu yaşadığı bu karanlıktan bir aydınlığa çıkar- mak, gazeteyi çıkarmaktan çok daha güç bir işti. ğ O, kimbilir, gözüne bir heyulâ gi- bi görünen alfabenin, kelimenin, cim lenin, gazeteye fikirler halinde geçi- şini, dünyaları biribirine yaklaştıran münakale ve muhabere vasıtalarını, kafasına yerleşen cinler t ve periler âlemi gibi ne kadar esrarlı görüyor. du, Bu dünya onun için karanlık, zifi- ri karanlık bir âlemdi. Ben onu, bu karanlık dünya için. de, iki gözü kör, hayatın yolunu e- lindeki asasi ile bulan dilenciye ben- zettim. İlim, irfan, içtimal terakki, mede. niyet ve kültür, inkişaf için müref. a Güneysu Tamir Edildi İstinye fubrikasında tamir edilmek te olan Denizbankın Güneysu vapı- runun tamiri bitirilmiş ve gemi ha- vuza alınmıştır. Günevsunun dahili tertibatı ve makineleri, tâmamen ye hi denilecek bir şekilde tamir eğil senedenberi esaslı bir tamir görme Güneysu, birkaç güne kadar sefer. lerine başlıyabilecektir. # Makaslı ve gürültü çıkarmıva tamamlanması o kararlaştırılmıştır. Yeni yapılanlar Beyoğlu kazasına dâ zalara verilecektir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: