1 Mart 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

1 Mart 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

1-3-939 A Rİ Gündelik Gazete — TAN'ın hedefi; Faber de, fikirde, o herşeyde temiz, dürüst, samimi Olmak, o karin gazetesi almıya çalışmaktır ABONE BEDELİ Tü 1400 Kr. 1 Sene 2800 Kr 750 , 6Ay 1500 , 400 » 3 Ay 800 , 150 , iAy 3w , Milletlerarası posta #ttihadına dahil olmıyan memleketler için abone bedeli müddet sirasiyle 30. 16 9. 3,5 liradır. Abone bedeli pesindir Adres değiştirmek 25 © kuruşlur Cevâp için mektuplar 10 kuruş pul ilâvesi lâzımdır. Âbide için Yapılan İsraflar Aşağıdaki sözleri, Güzel Sanatlar Akademisi Müdürü Bürhan Toprak söylüyer: “— Yolu, hastanesi, kanalizasyo- nu mektebi, hattâ içecek suyu, ihti- Yacı karşılıyacak — derecede olmıyan| bazı vilâyetlerimizin âbide yapmak için bütçelerinden 90 bin, 100 bin, hattâ 140 bin Ji vurmaları haki- katen israftır. Çünklü, sanatkârın, bir destanı ifade için en güzel fikri ne ise müsahakaya onu sokacaktır. 50 bin de verseniz, 500 bin de ver seniz netice aynidir. Farkeden eb'at ve malzemeden ibarettir. “Nitekim, Almanya gibi zengin bir memleket, son seneler zarlında hiç hir yerde 50 bin liradan daha fazla paraya mal olan âbide yaptır- mamaktadır. “Bu da gösterir ki, bu işte, mesele parada değil, sanat kalitesindedir. “Halbuki, şimdi elimizde, muhte- Hf vilâyetler için yarım milyon lira- yı mütecaviz âbide tahsisatı vardır. Bu parayı her halde daha rasyonel kullanmak Hâzumdi Akademi Müdürünün nazarı dikkatimizi çok mühim bu sözleri, bir nokta üzerine çekmektedir. Atatürk, | en b k âbidesini, kendi kudretile em İC Enis say ef lan bu muazzam âbide, Türkiye Cümhuriyetidir. Bizim yurdumuzu, bu âbidenin yaradılışının hatıralari- le süslemek, en tabii hakkımızdır. Her girdiğimiz şehirde, gözlerimi- zin, bize Atamızı, İnkılâplarımızı hatırlatan birer âbide araması da tabiidir, Fakat Bürhan Toprağın da dediği gibi, muazzam hir üniversite, konforlu hastane, büyük bir mektep te, bize özlediklerimizi ha- tırlatan birer hatıra, birer âbide sa- yılmaz mı? Bu itibarla, âbide ya- parken, hayati ihtiyaçlarımızdan fe- dakârlik edecek derecede müsrif davranmamız, tenkide tetkika ve tashihe müstahak bir hatamızdır. Bir âbidenin kıymeti, onu yaptır. mak için harcanan paranın miktari» le, ve âbidenin büyüklüğü ile ölçül- mez. Bu İtibarla, âbide yaparken, bütçemizde gedik açmaktan çekinme. liyiz, Bizden zengin bulunan birçak milletlerin yaptıkları âbideler de, bu | lüzumu hatırlatan birer nümünedir. Bu ibreti aldığımız takdride, bü- yük bir israftan, hiç bir şey kaybet- meden kurtulmuş olacağız! Meselâ Almanyada ve Yunanis- tanda, bu israfa hükümet doğrudan doğruya mâni olmuştur. Oralarda, â- bide yapılması için harcanabilecek Paraların haddi, hükümet tarafın- dan tesbit olunmuştur, Bu had, Ak manyada, bizim paramızla elli bin lirayı, ve Yunanistanda 4 — 5 bin lirayı geçmez. Biz, bu İşte Yunanis- tandan daha cömert davranabiliriz diyelim; fakat bu cömertliği Alman- yayı da geride bırakacak hadde var- durmam: bu işteki acemiliğimizin bir hesapsızlıktır. Çünkü biz geniş bir hüsnü niyetle yaptığımız bu işte, kâfi derecede vukuf ve tecrübe sahibi değiliz. Â- bideye çok para harcamayı âdeta milli bir vazife sanıyoruz. Ve az pa- ra İle, şerefimizle mütenasip âbide- ler yaptıramıyacağımızı sanıyorüz, İl | İ Temenni olunur ki, Bürhan Topra- ğın sözleri, bu yanlış telâkkinin tas- hihine hizmet etsin. Ve başka yer lerde olduğu gibi, bizde de hiikümet, âbide yapılmasına harcanacak para. , kesemize uygun ve münasip bis had tesbit etsin! a Amerikanın birinci kadını Bayan Roosevelt Biz tâ Karakurumdan çıkmış ve Orta Avrupayı aşmışız. Cez'retül- arabın bir tarafından girip bir ta- rafından çıkmış, sayısız denkler dolaşmışız, bin bir varta atlatmış, felâketten felâkete uğramışız. Yi- ne ayaktayız, yine varız. Neye borç- luyuz bunu? Hâdiselerden imbiklenen mantı. ğin akla işaret ettiği cevap şudur: Aileye, Türk cemiyetinin çekirdeği gile- dir ve Türk ailesi çok sağlam temel lere dayanır, Türkün erkeğinde ve kadınında ev kurmak, ocak yarat- mak hasleti vardır: İnsanlığın bu en mümtaz hasleti her devirde en mütekâmil nümünelerini Türk kanından olan- larda bulmuştur. Yeni Türk sosyetesinin yaratıcı- sı olan Atatürk eğer bütün haya- tını bu milletin dertlerini tasfiye- ye hasretmemiş olsaydı, onu başı- mızda gördüğümüz günlerde hiç şüphesiz Türk ailesinin mükemmel bir nümünesile de karşılaşmış ola- caktır. Büyük Şefim son günlerinde AMERİKADA TAHSİLDEN Birinci TAN Türkiyenin İlk | # Kadını Yazan: « | Nizamettin NAZİF minimini Ülküyü yanından eksik etmeyişi hem bu milli hasletimizi bize ihtar suretinde tefsir edilebilir. hem de şahsi her saadetini millet saadeti içinde eritmiş olen dehanm son günlerinde çektiği vir hasreti: Evlât yaratmamış, ve aile kurma- miş olmak acısım. Bir devlet reisi, bir milli şef dev- letin ve milletin en bariz vasıfları- nı aile ölçüsünde de göze vurduğu takdirdedir ki eksiksiz bir temsili manaya ulaşır. Bu günkü yurdu. muza yerleştiğimiz gündenberi bu manayı haiz ilk devlet selimizi işte İnönünün şahsında ( selâmlıyoruz. Bugün Çankaya köşkü Türk ce- miyetinin temeli olen ailenin en mütekâmil nümunelerinden birini barındırmaktadır. Türk ocsğınn kurulmasında sönmemesinde baş rolü oynıyan kadın, muasır cemiyet hayatının, hakiki manas'le izah et- miye başlamış bulunmaktadır. Ba- yan İnönünden bahsetmek İstiyoruz. Cümburreisliği köşkünde bir ay- danberi ardarda yapılan kabul re- simlerinin kabarttığı vatandaş si- ması odur. Saçın! tarayısı, givinişi, duruşu bir salon içinde yürüyüşü, bir salonu dolduren yüzlerce da- vetliyi ağırlayışı le Türk evinin asilliğini ve Türk kadınının veka- rını en veciz tarzda güze vuran bu vatandaş, şu anda bu memlekette en büyük ihtilâli yapmaktadır. Atatürk asrın en büyük ihtilâlei. #i idi. Fakat o yalnız erkekliğin nü- munelerini şahsı ile verebilirdi. Muasır sosyetenin kadınını yalnız izah edebilirdi. Bu kadını şahsile canlandırıp göze vurmasına İmkân yoktu. Türk ihtilâl tarihinin bu ro- lü Bayan İnönüne teveccüh etti ve o işte, devlet reisimize, hic kolay olmıyan temsili vazifesinde çok kıymetli bir yardımcı olabileceğini en kısa zamanda isbat etmiş bulu- nuyor. Cümhurrelsliği köşkünde yapılan kabul resimlerinde bulunmuş gene- rallerden, devlet adamlarımızdan, saylâvlarımızdan, sefirlerden ve sefaret heyetlerinden ve bilhassa bu heyetlere mensup kadınlarla yüksek sosyetemizin tanınmış ba- yanlarından kep burun methini i- şitiyoruz. Kabul resimlerine ait intıbaları tesbit eden gazete fotoğ- raflarına şöyle bir göz gezdirmek bu methin ne derece yerine masruf olduğunu anlamıya kâfidir. İmparatorluk Kral lıkla idare olunan memleketlerde kraliçeler, imparatertceler, cümhu- riyetlerde cümhurreislerinin zeves- leri o memleketin “başkadın.ı sa- yılırlar. Bunlardan o ırkın kadınla. rına ait en esil hususiyetleri, fevka- lâdelikleri göze vurabilmeleri bek- lenir, İngilterede kralla kraliçe en büyük saygıyı “birinci aile, yi, “nümune aile,, yi kurmuş olmak- tan alırlar, Şimali Amerikada Cürhurreisi- nin zevcesi “First ladie of U.S. A... Türkiyenin ilk birinci kadını Bayan İsmet İnönü diye anılır ve Amerikalılar cümhur reisleri Roosevelt'in bayanı :le mil- li bir iftihar duyarlar. Bir insan cümhurreisliğine seçi- lirken zevcesinin de temsili vazife- yi bihakkın ifa edebilmesi nazarı #ibara alınmadığı için cümhuriyet saraylarında kadın çok defa en iyi şekilde temsil edilmiş olmaz. Bu bir düşeştir, bir talidir. Amerika, Ba- yan Roosevelt ile nasıl böyle bir düşeş olmuş bulunuyorsa biz de Ba- yan İnönü ile böyle güzel bir talie ulaşmış (o bulunuyoruz. Üç cuk anası ve hayatını Türkün kara taliini yenmiye nezretmiş bir in- kılâpçının yuva arkadaşı olan bu bayanın şahsında ırkımızın kadına bahşettiği vekarm ve nezahetin en mütekâmil nümünesini görüyoruz. Millet, Şelimize zor vazifesinde yardım etmiye elyak olan bu sima- da “Türkiye cümhuriyetinin ilk bi- rinci kadini, nı, selâmliyoruz. Mu- asır Türk sosyetesi bu kazançla if- tihar duyar, muasır Türk kedim böyle bir mümessil kazanmakla mesuttur. DÖNEN GENCE MEKTUP Amerika ve Avrupada Okuyanlarla Konuştum Kızım, 'Tan gazetesinde ecnebi memle- ketlerde okuyan talebeye sit yaz- dığın mektubu gördüm. Belki be- nim de Amerikada tahsilde bir kı- zım olduğu için çok ulâka ile oku- dum. Ecnebi memleketlerde tah- silde olan çocuklar meselesi çok mühimdir. Bunların pek çoğu bu- raya döndükten sonra gayri mem- nun bir vaziyete düşüyorlar, Ki- zım bu yaz Amerikadan yaz tatili ni geçirmek üzere buraya geldiği zaman, Fransada, Almanyada, A- merikada okuyup buraya dönmüş arkadaşları kendisini ziyarete gel diler, Hepsi de sanki ayni kalıp- tan dökülmüşler gibi, — Budala... Sükım burada kal ma, fırsat varsa kaçmağa bak. Tavsiyesinde bulundular... Bu gençlerle uzun uzun o münakaşa- lar ettim, Şu neticeye vardım ki, Amerika çocuklara çok geniş bir demokrasi ve hürriyet terbiyesi verdiği gibi, çok kuvvetli İndivk dunlist bir telâkki o veriyor, Almanya giyotin makinesi ka dar süratle öldürücü bir di- siplin, bir takım İlmim, fennin kenara fırlattığı modası geçmiş fikirler, mürteci, harpçi, çocuğu kendi memleketinden koparıp ka- fasile, ruhile Alman yapan hir tel- kin yapıyor. Amerikadan, Fransa. dan, İngiltereden gelenlerde ise, orada gördükleri demokrasi ve bürriyeti, insana verilen kıymeti burada bulamamanm azabı var, Bu azabı hoş görmek lâzım, Hat- tâ, bu memnuniyetsizliğin içinde, keşki bizim memleketimiz de öyle olsa demek ister gibi, samimi bir özleyiş te var, Ben gelip te bura- daki noksanları gören, tenkit eden 5 li İlk İdi mike ii dn SİĞİL lk ük ie YAZAN: Sabiha Zekeriya SERTEL adamdan korkmam, Kaçmak iste- yen, yeryüzünde yalnız nefsi ne- fisl hümayunu varmış gibi, key- fine giden toprak neresi ise orayo kaçmak İsteyenden korkarım. merikadan terütaze geldiğin için belki sen de, beni şö- venlikle itham edeceksin. Ben de senin kadar, belki biraz daha üs- tün İnsancı ve İnsaniyetçiyim, Fa- kat insanları, kendi o menfaatleri ve zevkleri için harman savurur gibi, arz üzerindeki kıtalara sa- vurmağa tarafdar değilim, Her insanın bu insan cemiyetine bir borcu vardır. Bu borcunu di faydalı şekilde kendi toprağında ödeyebilir. Amerikada, Almanya- da, İngilterede bir avuç Türk, dor- ya içinde kaybolur gider, fakat kendi toprağında, hele memleket- lerindekilere nisbetle daha yük- sek bir kültürü olan gençler bura. da bu insanlık vazifelerini icra icin daha müsait bir zemin bulabilir ler, ana hitap ettiğim için bu sözleri üzerine alınma. Sen buraya gelip çalışmak istemekle, samimiliğini göstermişin. Fakat şikâyetlerin var, Maariften şikâ- yetçisin. Avrupadan tahsilden dö- nen gençler meselesinde, hattâ Avrupaya tahsile gönderilen gene- lerin gidecekleri © memleketleri seçmek, ve bunlar geldikten son- ra bunlara inkisaf zemini vermek noktasmda ben de seninle bir fi- kirdeyim. Fakat kozmopolit olmak fena mı, dediğin zaman seninle beraber değilim. Kozmopolit ne demek? Eğer sen bu kelimeden İnsaniyetçi münâsı- ni çıkarıyorsan, o aldanıyorsun. Kozmopolit, kendi ocemiyetile ol. duğu kadar bütün insanlıkla alâ- kasını kesmiş adam demektir. O- nun benimsediği bir (millet ve milliyet olmadığı gibi, benim- sediği bir insanlık ta yoktur. Gü- nünü nerde eder, karnını nerde doyurursa, orası vatanıdır. Ken- dinden gayri insanlar azap ve 17- tırap içinde kıvranıyorlarmış, vız gelir... Yeryüzünde kendisi, kendi saadeti vardır. Müsaade et te bu kadar hodgâm bir mahlöka, insan sıfatını vermiyelim, Ve bunlara in- saniyetçi demiyelim. u sözlerimle bütün ecnehi memleketlerde okuyan genç- ler böyle düşünüyorlar demek is- temiyorum. Elbette ki bunlar müs- tesnalardır. Fakat biz İstisriasiz. Avrupada okuyanlarm © buraya döndükten sonra faydalı olmaları nı İsteriz, Maariften şikâyet hususunda sana hak vermiştim. Yalnız bu meselede de aramızda biraz fark var, Senin bütün şikâyetin, maa- rifin işini sürüncemede hırakma- si, nihayet seni az bir maaşla Üni- versileye yerleştirmesidir. Az ma- aş, yalnız Avrupadan dönen gen- cin değil, bütün muallimlerin, hat- tâ bütün çalışmaların derdidir. Ye. ni Maarif Vekilinin iş başına gelir gelmez bu mesele ile meşgul ol- ması da, bu derdin umumi oldu- ğunu gösterir. Her muallimin, sarfettiği emeğin mukabilini İste- mek hakkıdır. Eğer buna imkân varsa, maarifin de bunu temin »t- mek borcudur. Ya bu imkân yoksa?... Ne yapacağız?. Hepi- miz geldiğimiz yerlere mi döne- Um? Amerikada, Fransada, Al manyada yaşıyan Türklerin, ora- larda nasıl solda sıfır kaldıklarını, yaşadıkları cemiyete faydaları ol- madığı gibi kendilerine de fayda- ları olmadığını, eğer o Türk mu- hitlerinin İçine girmişsen gör müşsündür. Ben bunu yakından bilirim, “Bize bu kadar az maaş verir lerse nasıl yaşar, geldiğimize nasil pişman olmayız?” diyorsun, Hak- ısın, İnsan gibi yaşamak istiyor- sun, Fakat bütün bu toprakta ya- şıyanlarm (Obu bakkı © vardır. Pişman olmağa gelince, haklı de- ğilsin. Hayata giren her fert, me- mur, tüccar, doktor, her kim olur- sa olsun biraz da idealist olmalı. dır. Bu haktan mahrum olanları bu hakkı temin için çalışabilmeli. dir. Hayat sizin için veni baslı yor. İmkân ve firsal kapıları ka- panmamıştır. Biraz enerji sarfe- derek. hayatla mücadeleden nicin korkuyor. ilk hamlede pisman ©. lup, kaçmak aczini gösteriyorsu- nuz? Kaçmak değil, durmak, da- yanmak, çarpışmak lâzim. Memle- kete yeni kültür getiren gençten. bu azmi, bu imanı, bu enerjiyi bekleriz. ve isteriz. Sözlerime gücenme, Hem senin İkaşalar yürüttüklerini bir görse. İHele bazan münakaşaların GÖPÜŞLEP Müzikle Münakaşa Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel Her fikrini, bir Fransız edip veya Aliminin tasdikinden o geçirdikten sonra kendisinin ne kadar büyük bir âlim olduğunu ispata çalışan bir mu- harrir, bir Fransız muharririnin mü- nakaşaların lüzumsuzluğu hakkın- daki cümlelerini bize naklediyor, Bu muharrir demiş ki “herkes tas- dik eder ki münakaşalar kimseye fikrini değiştirtmez, daima şiddetli bir hal alır, iki taraf ta biribirine öfkelenerek münakaşayı terkeder- ler., Fransız muharriri çok centilmen bir hükümle, münakaşadan öfkele- nerek kaçıyor. Hele bir Türkiyeye gelse, münakaşaya girişenlerin, fi- kirlerini kabul ettiremediler mi, na- sıl sunturlu küfürler savurduğunu, fikirle mağlüp edemedikleri düş- manlarını şahıslarına iftiralar, yas lanlar savurarak, aleyhlerinde jur- nallar vererek ne centilmence müna tokatla neticeladiğini görürse, münakaşa” dan böyle miniminicik bir öfke ile çıkanlara hiç ilişmez. * Bu cümleleri nakleden muharrir de bazan münakaşanın faydalı ol- duğuna, fakat ekseriya hiç bir fikri değiştirmediğine, herşeyi neticede yine kuvvetin hallettiğine kanidir. Tahakküm, istibdat, mnelessiz disip- lin, tepeden emir, yıldırıcı kuvvetin hüküm sürdüğü yerlerde münakaşa sahiden beyhudedir. Çünkt, müna- kaşa edilen fikir, en kuvvetli bir ha- kikati dahi ortaya koysa, etrafına büyük bir taraftar kütlesi bile top- lasa, neticede tepedeki âmirin kuv- veti, hakkı da, hakikati de, ekseri- yetin arzusunu da çiğneyip geçecek- tir. Fakat münakaşa, sadece bir ho- roz dövüşü değlidir. İki tarafın orta- ya koyduğu fikirleri benimsiyen ve taraftarı olan bir kütle vardır ki, bu iki fikirden birine kayar, veya bu kanaatlere evvelden sahiptir, Haki- katleri aydınlatmak için; fikirlerin çarpışması, fakat hür, müsait bir hava içinde çarpışması lüzumlu ve faydalıdır. * Münakaşanın sözle, küfürle, yum- rukla olanını çok işittik ve gördük, Fakat musiki ile münakuşayı dün- kü gazetelerde okuyunca, âdeta fe- rahladım... Varşovada Kont Ciano- nun Varşovayı ziyareti münasebeti- le gelen gazeteciler, bir kahvehane- de oturuyorlarmış. Bu gazeteciler muzikadan İtalyan Marşını çalması- nı İstemişler, ve koro halinde marşı okumuşlar. Fakat muzika birdenbi- re meşhur “İ'sanlongvaz to Zippe- ray,, isminde bir şarkı çalmıya baş- lamış ve bunu Polonyalı müşteriler hep bir ağızdan söylemişler, Bunun üzerine İtalyan gazeteciler kahveyi derhal terketmişler, Şarkının muhtevasını bilmiyorum. fikrin muzikle münakaşasını, rencide olan tarafın mukabelesini göstermiye kâfi. Bu ne asil, ne yük- sek, ne mânalı bir münakaşa... Fi- kirler yalnız âlimlerin kafasında yaşıyan akideler, münakaşa bir ho- roz dövüşü değildir. Kütlelerin ru- huna sinen, his haline gelen fikirler. dir ki, hırsla, cebir ve zorla, kuvvet. le söndürülmek istenilen hakikati, bir gün açık bir vesika halinde sahte âlimin gözü önüne sererler... Hakiki âlim de, bu vesik; yanarak konuşur, Kuvvet, eğer bu kütlenin kuvveti, hissi, fikri, değilse, tepeden İnme kuvveti bir gün mutlak bir ae ze kalbeder. Tarihte bunun da mi salleri çoktur. Hattâ insanlığın mü cadelesi budur. —————— ma gibi bu yoldan geçmiş hir volen. hem kii Amerikada okuyan bir anne, hem de Avrupada okuyup dönen gençlerin yükselmesini is tediğim kadar, bu memleketin ve İnsanlığın vükselmesini | istevep bir vatandaş ve insanım... Bunun İçindir ki Tan'daki mektubunu o- kurken alâka duydum, ve bu satır- ları yazdım. Yılmadan, pişman ol. madan yükselmeni, ve seninle he- raber etrafındakileri de yükselt. meni dilerim.

Bu sayıdan diğer sayfalar: