24 Temmuz 1940 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

24 Temmuz 1940 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

" İİ raendele yı ir Ares değiştirmek > Müahedesinin, imzzla. i MN yıldönümüdür. a gamizin biftiğ yen. ilârınde. Şek. acısını, berafti La. Büz Gün harim. çilelerin İmzaladı nda dövü. am ir kazandığı. geretii ki, bi kaş çea7tamun doyul. dindir. a daha arttırmakta. Burün Atatür rası Yenirler, ranle selimiy. e etm ei i verilmiş, Ya. Küzüm gi, 1 EMİ, Süyle e yam er. Ve bie yi İF rada demiş, KağıR, Hp er gt izin. ne diye Bir dah siz me TN Ve Yapılan mu. v B: - ki ye, kuma inanmak i r Mesleleğaşıy, emek Şök Ir GÜNLÜ çok e tabi bülmasmız. 1 iy 3 İçin Köaterdiği emsa). | u ş en Bostan mevsimine bayılı. rım. Sokaklar, iğretiotu dediğimiz yabani fujer'lerle dö- yenmiş sergilerle dolar İrili, u- faklı; yeşilli, karalı, alacalı kar- Puzlar hararet söndürmek için el pençe divan duruyorlar. Yalınayak, yeleksiz, bağrı açık bir karpuzcu boy ettiği karpuzlar arasında bağdaş kurmuş, harıl ha. nl malları cilâlar, “Çırak kapıya gelen “mal, ları biter, ikişer atar; öteki de hava- dan tutar. Karpuz naklinde en büyük hüner de budur. Bunlara aktarıcı derler, bunlar olmazsa; mal vagona, vagondan arabaya, arabadan kayığa, kayıktan karaya çıkamaz. Ve ondan sonra karpuzu göbe- ğine dayayıp, sağ el ile bıçağı çek tiğiniz zaman işittiğiniz kütürdü ile kesikten akan şerbetin yaşlığı ne güzel şeydir. Kerpuz başlı başına bir şiirdir. Hem şimdiki şiirler gibi değil, ve- ri kafiyeli ve mânalı bir şiir. Yeşil, kırmızı ve sarı renkleri bir müstait sanatkâr gibi topla. mış, haltetmiştir, avuna gelince; onun üstelik bir de kokusu vardır. Neyliyelim! Tabiat rekabet e- | dilmez bir artisttir. Onu taklide i me kadar çabulasak boştur efen. İ dim. | Karpuz olmıya çalışırız. Kabak, İ kelek, veya hışır oluruz. Karpuzu seçmesi bir hüner, kesmesi bir hüner ve yemesi baş. ka bir hünerdir. Karpuzun ağırı kabak, hafifi boştur. Kulağınız sesine, eliniz a- gırliğına 6 kadar alışacak ki; ol. gun karpuzu elinize alıp ta tosun okşar gibi hafif hafif tokatladığı. Miz zaman gevrek, fakat fazla öt- miyen bir ses; elinizde tarttığınız Zaman da hacmine göre, kolunu. Zu ağmayan bir siklet arzetmeli. dir. Mihveri istikametinde iki el arasında sikarsaniz olgun karpuz kütürder, Hişır ve geçkin olursa, sex ver- mez. Karpuzu keserken kellesini derin almız. O zaman çekirdek yuvalarının istikametini görür ve tül dairelerine muvazi | yarıkları, bu yuvalar üzerinden geçirirsiniz. Bu suretle dilimler ayrılınca çe. kirdekler boşta kalıp dökülür. Göbeğini ayırmak enler biça. ği derin cekmemelidirler. K vvizun yemesine gelince; yemek yerken lâf ötmek a- yıptır. Fakat tehlikeli değildir. *Puz yerken lâf etmek ise, mu. hâtaralıdır. İnsanın genzine kaçar. Maazallah boğulur. Geçen gün yle karpuz sergilerinin birinin önünden Keçerken bir vakaya şa- hit oldum. Karpuzcu malma emin: — Keserim! — Kesersin de kabak çıkarsa almam, — Kan kırmızı çıkmazsa alma! , 77 Dikkat et, sonra ziyan eder. Sİ! O karpuz hışırdır. — Al öyle ise bak hışır mı? Dedi ve çatır çatır karpuzu kes Ne çiksa beğenirsiniz? Sarı, ti, Müşteri tutturdu: — Gördün mü? — Neyi göreyim? Mis gibi ka Doz. göreyim gibi kar- — Evet amma kirmizi çıkmadı. — Sarı çıktı yal — O sarı değil, kabak! — Kabak sensin! — Ağzını topla! — Sen karpuzdan ne anlarsın? — Sen anladın da ne oldu? — Öyle mi, bak anlıyor mu. yum? İşte şu karpuz olgun bak! Cart! Kesti, Kırmızı, Cart! O'da öyle, Efendim ada- min elinden karpuzları ve bıçağı yn kadar yedi tane kesmez Şükredelim ki Karpuz Desiliz! şe AZAN B. FELEK eseesaseeseseesesi Tabii inatçı müşteri hemen ipi kırdı. Çünkü gözü kızmış manav: — Bak senin ne hışır olduğu- nu göstereyim. Diye, belki bıçağı onda da ds. neyebilirdi, Allaha şükrettim: İyi ki; karpuz değiliz. Yoksa kabak. tır, değildir; diye şüphe ettiler mi, bıçağı vurmaktan başka çare bulunmazdı. Belki kabak olmadığımız mey. dana çıkardı amma, şerbeti şaha deti de.nuş etmiş bulunurduk. Düdüklü Bonba Mah, Allah! Düdüklü tencere işittim a. ma, düdüklü bomba İşitmemiş tim. Yine de inşallah | işitemeyiz. Böyle şeyler meraka değmez. Dü. düklü tencereyi bilmem hatırlar mısınız? Vaktile 15 dakikada kuru fa sulye, 10 dakikada pilâv, 25 da- kikada hindi pişiren düdüklü ten- cereler çıkmıştı. Bunların kera. meti, kapaklarınm sıkı fıkı kapalı oluşunda idi. Bu yüzden derecei hararetleri 160 santigrada kadar yükselebitir ve içlerindeki yeme- Ri çabuk eritir ve hamur ederdi. Kömür ve havsgazından tasarruf etmek istiyenler, bu düdüklü ten. cerelere birden rağbet o gosterdi. ler. Hakikaten eti ve tavuğu iyi Kursta undan bir müddet evvel, bazı gazetelerde, gönüllü hastabakıcılar kursuna talip olan Türk kadınlarının azlığından şikâ. yet edildiğini okuyunca, hayret ve teessür duymaktan kendimi ala. mamiştım, Fakat benim hayretim, bu havadise İmanışımdan değil, bi. Yâkis, tam aksine kani oluşumdan, dı. Çünkü kendim, bir gönüllü has. tabakıcıyım. Ve bu sayede, Türk kadınlarının bu vatan vazifesine karşı ne semimi bir tehacüm gös. terdiklerini çok yakından biliyo. rum. Şahidi bulunduğum bu haki, kati isbat etmek için, o kursta ge. çirdiğim günlerin enteresan bazı hatıralarını sizlere de anlatmak İs. tiyorum: Kızılay hemşire mektebinde gö. nüllü hastabakıcılık kursunu bitir, dikten sonra, mektep idaresi bize: “- Bundan sonra, hastanelerde staj göreceksiniz. Bir gün harici. yede, bir gün de dahiliyede çalı şacaksınız. Ve bu işiniz, sabahın saat altısında başlayıp, akşamın saat altısında bitecek!” demişti. Ellerimizde mektep kartlarımız vardı... Bize isimleri bildirilen has. tanelere gidecek, kartlarımızi gös. terecektik. Oralarda bulunan asli hemşireler de, bize vâzifelerimizi bildirecekti. B unu öğrendilimiz sün hepi, miz, Bayan Esma ile Bayan Fatmanın etrafını oçevirmiştik. Mektebin bu kıymetli ve muktedir öğretmenleri, sorduğumuz çeşit çeşit suallere cevap yetiştirmekten yorulmuyorlardı. Gönüllü hemşireler. arasında, Üniversitenin muhtelif şubelerin, den mezun olmuş birçok Bayan. lar, avukatlar, doktorlar, doçent. ler vardı. Bu Bayanlardan bir kısmı, Bo. ğazın uzak sahillerinde, veya Ada. larda oturuyorlardı, Ve bu vazi, pişiriyor, 20 dakikada hamur edi- yordu. Lâkin karıştırmak” kabil olmadığı için pilâv ve fasulye gi. bi nazlı şeyler de dibi tutuyor, berbat bir şey oluyordu. Sonra. dan bu tenesrelerin fazla hararet sebehile, gıdalardaki vitaminleri mabvettikleri anlaşıldı ve imey- dandan çekildiler. Düdüklü ismi de bunlara, yemeği pişirdiği za. man öten. ayarlı bir düdükten doleyı veriimişti. Şimdi düdüklü bomba lâfim. da intikal ederek hatırladım. A irin kendi. ye- meğini kendi pişiren | bir bekâr dostum da bu tencereler. den bir tane satın almış ve patlat. muştı. İ Anlattığına nazaran, - dostum! bu tencere ile aşure pişirmek İs- temiş. Haremı, masrafin: işine at. miş ve ateşe koymuş. Kendisi bah çede başka bir işle meşgul iken, bir büyük patlama duymuş. He. men mutbağa koşmuş ne görsün? Tencere patlamış. Meğer düdüğü #yar etmeyi unutmuş. Buhar faz- İn gelmiş ve tencerenin Kapağını patlatmış. Kaza esnasında mut. bakta bulunmadığına şükreden arkadaş, aşurenin ne olduğunu merak edip aramış, mutbağın dört duyarile tavanının sorapa aşure ile srvanmış olduğunu görerek, ne yapsa beğenirsiniz? Yetiştiği kadar yerleri parmak parmak ve galiba dilile yalıyarak yemiş. İngilizlerin Hayvan Düşkünlüğü - 10 Dakika İçinde Olanlar! - Macar - Bulgar Anlaşması pe an'anelerinden biri de hayvan düşkünlüğüdür. İngilizler hayvanlara © kadar düşkündürler ki on. ları himaye eden bir sürü © müesseseleri ve bilhassa hazırlanmış hevusi kanunları vardır. İngilizler ba harp esnasında, esli kanunlarını değiştirdikleri bugünlerde bi; le hayvanlara ait olan kanunlara ehemmi, yet vermektedirler, Geçenlerde İngiltere. de söyle bir vaka olmuştur: Genç bir asker cepheden izinli olarak gelmiştir, Kendisi, cephedeki kahraman, Uuğından dolayı bir nişan verilmek üzere askeri bir müesseseye davet olunmuştur. Burada kendisine daha yüksek bir sabit nişan takmış ve bu kadar çok düşman 5” dövdüğü için onu tebrik etmiştir. Bu merasimi müteakıp sokağa | çikan genç asker burada küğük bir kırı kudur. muşçanma kovalıyan bir köpeğe rast gel, miştir. Hemen tehlike karşısında silâhına sarıtmıya alışan asker o bemen ateş edip köpeği yere sermiştir, Şimdi bütün polis ve hayvanseverler Cemiyeti ve kanan, askerin yakasmdadır. Çünkü o, hir hayvanım canma kıymuştır * 10 Dakika İçinde Olanlar! #diselerin ansız patladıkları gün.) lerde yaşıyoruz. Bir saat içinde bir çok şeyler değişiyor, Altı hafta için. de bâtün bir Fransa galip vaziyetten malğlüp vaziyete düşüyor, İşte hâdise, lerin yıldırım süretiyle değitşiği şu sıra, larda Holandada şöyle bir hâdise olmuş. tur: O günlerde Almanyanın Holandaya gi. receği rivayetleri dolaşıyorda, Bunün ne dereceye kâdar doğru olduğunu anlamak İstiyen bir Amerikan gazetesi oradaki muhbiriyle temasa geçiyor. Holanda muhbiri vaziyeti iyice sorup araştırdıktan sonra böyle bir şey olmadığını, Holanda.. da her şeyin sulh ve sükün içinde oldu. gunu telgrafla bildiriyor. Bu bavadisi çok mühim gören bir rad, yo kumpanyası bu gszeteciyle temasa geçerek ondan Holandadan radyo ile bü, | tük dünyaya, ve bilhassa Amerikaya Ho. — O kadar tatlı geldi ki; diye kendisi anlattı idi. —————— GÖNÜLLÜ HEMŞİRELER ARASINDA İ Vazife Alan Bir Hemşire Anlatıyor Yazan: Neyyire Ateş yette bulunanlar için, sabahın sa. at altısında İstanbula inmek ve bir hastanede işe başlıyabilmek çek güçtü. Fakat, evleri İstanbulda 0 lanlar, uzak yerlerde oturan arka. dağlarına: “— Gelir, bizde misafir kalırsı. niz!” diyorlardı. İtiraf edeyim ki, hiçbir iş, iki ka. dın arasında, bu insani vazife ka. dar samimi bir arkadaşlık yarat. mamıştır: Hepimiz, âdeta, kadın. “ığın bütün basit ve küçük kapris. leri üstüne yükselmiş birer mah. lük kesilmiştik. Ben, silâh,arka. daşlığının bile, insanlar; birbirle. rine bu derece yakınlaştırıp kay. naşlırabileseğini sanmıyorum. gün, birbirimizden, başlıya, cak olan yeni vazifemizin heyöcanı içinde ayrıldık. Ben, işe başlıyacağımız günden evvelki geceyi Lâlelide geçirdim. Ve o ge. ce; arife gecesini yaşıyan bir ço. cuk heyecanı duydum: Saatler bir türlü geçmiyor, beklediğim sabah bir türkü gelmiyordu. Sokağa çıktığım zaman, saat beş bucuğa yaklaşıyordu: Elimdeki pa. keti, uyuyan çocuğunu taşıyan müşfik bir ana itinasile tutuyor. dum: Çünkü o paketin içinde, has. “tanede giyeceğim beyaz gömlek vardı: Çok pahalı bir tuvaleti üze. rine titreven bir kadın gibi, o ba. sit keten gömleği örselemekten, buruşturmaktan korkuyordum. O saatle sokaklar çok tenhaydı. Şe. hir issızdı. Vesalt yoktu, Yayan gidiyordum. Bu sirada yanımda bir otomobil durdu. İçinde beyaz- lar giymiş olan genç kadın: “— Buyurun, dedi, sizi de gö. türeyim: Galiba ayni hastaneye gödiyoruz!” landadaki vaziyeti anlatması rica Edi, yor. O da bunu kabul ediyor ve münase. O “Haseki” de çalışacakmış Halbuki ben “Gureba” ya gidecektim. Bunu anlayınca, saa. tine baktı: “ — Zarar yok! dedi. Daha yir. mi dakikamız var. Ben sizt “Gu. reba” ya bırakır, sonra Hasekiye dönerim!" Otomobile binerek hareket etti, ğimiz zafnan ilâve etti; “— Ben Emirgânda otüruyo. rum: Evin kapısı önünde otomobi. le bindim. Şimdi, hastanede ine. ceğim. Dönüşte de hastane kapı. sından otomobilime binip doğru evime gideceğim için, gömleğimi giymekte bir mahzur görmedim!” O, evvelâ uzun uzun, yaptığı İş. ten, düyduğu zevkten bahsetti Sonra, Cerrahpaşa hastanesinin yeni pavyonunu göklere çıkardı Ben, gittikçe artan bir neşeyle ko, nuşan bu genç ve güzel kadına bakıyordum: Kolunda kirmizi hi. lâl bulunan bembeyaz sade göm. leğinin İçinde 0, Yeryüzünün en mükellef tuvaletini givmiş bir ka. dından çok daha muhleşemdi. Bu hissimi, kendisine söylemekten de Yâazgeçemedim, samimiyetle ve gülümsiyerek: “— Siz, dedim, hem tertemiz yüreğiniz. hem de şu nefis manza. ranızla, gönüllüler arasında mut. laka birinci gelirsiniz!” , Çok tanınmış ve tarihi bir aile. nin kizi olan bu iyi yürekli kadın, ihtişamını büsbütün artlıran teva, zula cevap verdi: “— Sonuncu da olsam ne ziya. nı var? İnsan, sevdiği bir iyi ya. parker, rütbe almasa da mesut o. bet tesis olununca: Bütün bu havadisle. rin rivayetten ibaret olduğunu, Holanda. sin sökün içinde bulunduğunu söylüyor, On dakika sonra Almanlar Holanday: isgale başlıyorlar ve havadis ortalığa ya. yılıyor, Gazeteci bügün, hâlâ, on dek'ka evveline kadar herşeyin sakin olduğuna yemin etmektedir. Li i Macar - Bulgar Anlaşması acaristan büyük bir ziraat leketidir, Fakat son samanlardı bir çok çiftçilerin oaskere alınmasından dolayı çiftliklerde. çalışan ellere ihtiyaç artmıştır. Halbuki beri tarafta iş bulaı. yan bir çok Macar artistleri vatdır. Beri tarafta Bulgaristanda bir çok işsiz adam mevcuttur. Zira nüfus araziden da. ha çoktar. Halbuki artistten bir fazlalık yoktur. Şimdi bir müddettenberi Ma in İle Bulgaristan arasında şöyle bir anlaşma yapılmıştır, Macaristandaki fazla artistler Bulgaristana geliyorlar. Ve mukabele o. larak buradaki işsiz Bulgarlar da çit, Vklerde calışmak üzere Macaristana gi, diyorlar, mem, AĞLIK ÖĞÜTLER Yaşlıların Belkemiğinde... Yaşlılıkta belkemiğine musallat olen rümatizma, gençlikte gelen kibi, gene en ziyade erkeklere gelir, Banun kadın. lara gelmesi pek nadirdir: Yaşlı kadın dizinden, yaşlı erkek belinden tutulur. . Beikemiğinde de rümatizmaya en çok | Sutulan kesım bu kemiğin en aşağı taraf, İ ta olan kısmıdır. Ağrılar oradan da aşa, ğıya doğru yayıldığından insan ilkin sl. yatik ağrılarma tutulduğunu zanneder. İ Fakat ağrılarla birlikte belkemiğinin de İ sertleştiğini ve belini me öne doğru, ne de arkaya doğru oynatamadığına dikkat edince rümatizmanm belkemiğinde ol. duğünu kolayca anlar ., Bereket versin ki siyatik hissini veren bu ağrılar de, vamlı değildir. Vakit vakit nöbetle ge. Hr, ve nöbet geçtikten sonra ağrılar pek hafifler ve orada yalnız bir yorgun, luk ve sertlik kalır. Yaşlıca zatlardan bir çoğu bu sertliği, ihtiyarlıktandır di. ye tabii bulurlar ve gövde ileriye doğru eğilmiş halde yürümekte devam ederler Vâkrâ, ihtiyarlıktan ama, her rümatizma gibi, büsbütün geçirilmesi değilse bile tahfif edilmesi kabil. . Her vakit istırap bulunmadığına ve ağrıların nöbetin gel, diğine bakmaralı, onu tedavi ia Burdan duha ıstıraplı bir şekli, bel, kemiğinin en yukarı kısmına — musa olan rümatizmadır: Bilhassa sabahları yataktan kalkınca, yabut aksam üzeri yorgunluktan sonra, bazılarında da ge. <eliyin yatakta yastık Uygun gelmezse, ensede sertlik ve ağrı. Kaşı oynatımca ağrıyan yerde kemiklerin kılırdağı du. yalar, Ağrı başın arka tarafına kadar çıkar, o vakit baş dönmesi çelir, görler kararır, ışığa bakmak mümin eler etürme,, kulaklara uğultu gelir, bazısı yediğini yutamaz.., Runlar insanm haterma tielü türlü hastalıklar getirir, baldeki hepsi rilmatlemadan... Ağrılar kollardan birine doğru ya, yıldığı vakli daha fstıraplı olur, Ormiz mafsal tatuler, ağrılar kola, parmakla. ra kadar gider... Başta sertlik ve ağrı. tarla birlikte ormuz tutulup, kol ve par, aklar da ağrıymca insan kötürüm kal, diğe samır. Halbuki bunun da tedavisi kabildir. Tekrar gelmiyeceği temir wi immese de ağrılarla birlikte kemiklerin tutukluğu geçirilir, Rümatismanın belkemiğinde erimdski kuma musallat olduğu da vardır. Po. kat bu türlüeüinde ieterap pek as oldu, dunden, ora tutulanlar şikâyet etmedik leri için rümatizmanın — betin ortasındı olması nedirdir, derler. Malbuki İnsanın btiyarladıkça belinin büleülmesi ve Ene doğru eğilmesi bundandır. Arada sradı göğsün iki tarafmdaki sinirlere de ağ. nlar gelir... Bunlar da ihtiyarlıkta (a kat ihtiyarlıkta kelen rümatismadan İs tersenie onları da tedavi ettirerek ağrı, Tardan Kurtelekilizrimiz. Şeker Tortusü da Lisansa Tâbi Oldu Ankara, 23 (AA) — Yabanci ülkelere raç edilecek omahsulât ve ımamülâtim bisansa tâbi tutul luyor!”» Gureba hastanesinin önünde on. dan ayrılırken, Türk kadınlarının vatan vazifelerine karşı Wkaydisi, ! ni iddia eden gazetenin Yazısını içimde ince hir sızlayış pi hatırladım! ması hakkındaki 2/13477 sayılı ka. rarnamenin sureti tatbikine müte. dair talimatnamenin ikinei Jistesi- ne gümrük tarifesinin 20 üncü pozisvonuna giren melâs şeker tortusu) ilâve edildiğinden, bu maddeye lisans verileceği bildirilir,

Bu sayıdan diğer sayfalar: