18 Nisan 1941 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3

18 Nisan 1941 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

> 18.4 1s — “im ABONE BEDELİ f Türkiye, o» (Ecnebi | Türkiye Ecnebi değiştir. — 1400 Kr, 1 sene Züoo Kr,İ 400 Kr. SAy 800 Ke, b (26) Krş, o 780 GAy 1500 10 Ay 300 BUGÜN za, ihyanın ut pi mua nd. İYASİ sie daş- wi Janzarası aştı. bir | © Kisyadaki harekât hakkında ala ŞE mahfilleri birkaç gün ön- üm- Berarân daha nikbin görün- cut İşektedir. Kati harbin Mersa - or. | oduh'da verileceği bildiriliyor. bir Lıj Piveliç'in riyasetinde kuru- di müstakil Harvat hükümetini bir Ar. BOX Maryatların tanımadığı, Ame- Sa İikadeki Hirvatların da bu husus nda beyanname neşrettiği haber ol. iyer, ete rik- Dya Harekâtı: ida — erlin kaynakları Sidi-tsar- ri Fani Alman kuvvetleri İn; andan işgal edildiğini bildi- orlar. Alman mahafiline gö - dr, Afrikadaki Alman askeri ha Ak. İçli çok ehemmiyetlidir. Bu | mavaffakıyeti, şarki ine İyçe-izde stratejik vaziyeti de- ısı. | Töcek mahiyettedir, o. ak. İlbEiz kaynakları ise, Sollüm müfrezeleri faaliyetleri ıma $ VAM ettiğini Tobrukta ise düş- in mevzilerine girilerek bir- sür PK esir alındığını, Kapuzze kale in harp gemileri tarafından üz İvaffakıyetle bombardıman e- diğini bildirmektedirler. xe İlneiliz mahafili birkaç gün e te. Eline nazaran daha nikbin ba. İnmekte, General Wav acı h yerini tayin etüğini ve 48, İhan çok kuvvetli bir müda - ” A mevkii olan Mersa-Matruh nu, Almanların bu kodar > fin bir muvasala hattını mu- ” için tayyare kullan - € fak mecburiyetinde kaldıkları. ve Alman akımını önliyecek SI Pr müdafaa hatlarına dalya da İkte bulunduğunu söylemek- o ha © İFransız askeri mahafilinin ka ip İline göre, İngilizlerin Tob - o. 5 ve Sollum'daki mukave - leri, yeni gelen kuvvetlerle a. İç isa-Matruh müdafaa hattını VİY& etmek için zaman ka - Mdırmak maksadiyle yapıl - 1 İlktadır, ». İldis te Tnğiltere Amirattik a besinde yapılan bir içtimada, şe | Yakit donanma Genelkurmay muavini olan Cunningham iral Chatfield'e karşı cok tli ithamlarda bulunmuş - Ti Ke liham mevzuu, 1911 de İn- ”- İterenin, Türkiye ile harp ha- i- bulunan Italyaya Tobru - E İşgaline müsaade etmesi Y ğiYfiyeti idi. Amiralliği, affe - p bir ihmal ile itham e - 4 ÖN Cunningham © zaman sun- v Söylemiştiz a pllalyaya şarki Akdenizde, “blusgarpten O İskenderiyeye dar mevcut en mühim bir 's- 5 OİAt noktam bırakılmıştır. Bü - * ŞN Afrika sahili boyunca Tob- © İk yegüne tabii limandır. 20-25 y ire derinliğinde, 500 metre KIL ARI öEürLERİİ A genişliğinde, 4 kilometre uzun- luğunda olan ve bütün rüzgür- lara karşı rassun bulunan bu li- man, 20,000 tonluk zırhkların kolaylıkla hâreket etmalerine müsaittir. , Bu ithamı yapan sat, Sicilya kanal deniz barbinden sonra Amiralliğe terfi etmiştir. Sim. di, Akdeniz İngiliz filosunun başkumandanıdır. Bu izahat, İngilizlerin geçen taarruzda ellerine geçirmiye muvaffak oldukları bu kadar mühim bir üs ve limanı müda- faa ve muhasarada #rar etme. lerinin hakiki sebebini tebarüz ettirmiye kâfidir. Ingilterenin Italyaya Habe - şistamı işgale müsaade etmesin. deki azim hatayı da buna ilâve edecek olursak, bugünkü müş - kül vaziyetin hakiki sebeyleri meydana çıkar. Balkan Vaziyeti : alkanlarda, O Yugoslayya topraklarının mühim kısmının Alman orduları tara - fından istilâsmın ilk i Hırvatistanda, Paveliç'in riya - seti altında bir devlet kurulına- $ı ve bunun Alınanya ve Italya tarafından resmen © tamınması | keyüyetidir. Ancak hakiki fider olarakiMaçek'i tanıyan Hırvat milletimin yeni kukla hükümeti tanımadığı bazı ecnebi kaynak - lar taralından haber verilmekte- dir. Amerikadaki Hırvatlar da, Zağrep hükümetinin halkı tem- sil etmediğini bildiren bir be - yanname neşretmişlerdir. Macarlar da bu paylışmada hisselerine düşen toprakları is - tilâda gecikmemişlerdir. Bulgar ların ve Romanyalıların da Yu- goslav topraklarına tecavüz et- melerine intizar olunmaktadır. Berlindeki ecnebi muhabirl, rin Vilhemçtrase'ye sorduklu “Warp bittikten sonra Balkan ların siyasi vaziyeti ne olacak - tır? Burada ne gibi değişiklik - ler yapılacaktır?,, Sualine karşı aldıkları su cevap şayum dik - katüi tenüz harp bitmedi, kat'i bir şey söylemek m değildir. Fakat artık Yu, dav) yanm hattâ Sırp devletinin meveut olmyacağı muhakkak - tır. Hırvatistan ve Slovakyanın! istiklülleri temin edilmiştir. Ma- caristana, Bulgaristana ve Ro - manyaya sit olan yerler veril cektir. Geri kalan kısım, Al - manya tarafından idare edile - cektir.,, Yuyoslavyanın Moskova elçi- 8i Gabrileviç'in general Ante - hescu'ya gönderdiği açık mek - tup, kendisinin işgal ettiği mev ehemmiyeti bakımından, ihassa büyük bir ehemmiyeti haizdir. Bu mektubun muhtevi- yatı şu cümlelerle hülâsa edile- bilir: “Topruklarımıza kimlerin gir- diği veya gireceği bizi alâkadar etmez. Geri döndüğümüz zaman kimleri bulacağımız bilhassa bi- zi alâkadar eder. Bu bir tehdit değildir, tehdit edecek bir za- manda bulunmuyoruz. Yalnız bunun riyazi bir ka'iyyel ilade ettiğini söylemek Ty M. ANTEN KURDEŞENDEN KAŞINMAK... hı bir kaşınmayla kurde- in farkını elbette bilirsiniz; | “ih kaşmmada cilt üzerinde siyiklik bulunmaz, yahut yek kaşındıktan sonra cilt üze - tırnak yerleri kalır, o da olur.., Cilt hastalıklarından Li larda cilt üzerinde işiklik bulunursa da bunlar vk defa - yavaş yavaş peyda iki kurdeşende kaşıntı Şiddetli ve acıklı olduktan kaşınan yerlerde birdenbi- Ortaları beyaz ve kenarları hizi, pembe kabarıklar peyda Ve imsan kaşındıkça kabart- toğalır, i Me. türlü türlü sebepler» gelir, fakat en ziyade mide- ve bazım bozukluğundan... - bilhassa küçük çocuk» © her vakit yedikleri yemek i, kurdeşen dökerler. O 2a- kurdeşen midenin ve bar - , hazmi bozulduğuna at lir, Kfalbuki asıl sebep vüen - iş" kurdeşen dükmiye istidadı « Bazıları da kendileri için mu p meklerden yiyince kür- en başında gene yumurta gelir. Sonra balıklar, midye ve İstrid - ye. O güzel kokülu ve çıkmasım hasretle beklediğimiz çileğin de kurdeşen dökmiye sebep olan şeyler arasında bulunması can &- kar... Kimisi ekmek veya pata - tes yabut kuru sebzelerden biri- ni yeyinee kurdeşen düker.. Ra - yıları da kinin ve aspirin gibi ve başkalarının hiç rahatsız olmadan kullandıkları ilâçlardan alien... Kurdeşene çok defa sebep o - lan şeylerden biri de heyecan - dır; Bilhassa bir şeyden kork - mak veya çokça üzülmek... Bu - nun aksine başka bir sebepten gelen kurdeşenin korku ile yeç- ği de olur... Bazıları da çok yo- rulduktan, yahut ağır bir yük kal Sirmen sonra kurdeşen döker- ler, Kurdeşen kısa bir zaman için. de geçebilir, fakat uzun sürünce, bilhassa sık sık tekrarlayınca bir hekime muayene olunarak sebe - bine göre tedavi ettirmek zaru - ridir, Sık sık tekrarbyan kurde - şen ehemmiyetsiz bir hastalık sa- yılamaz. Onun bir de müzinip şekli var- erler. Ru yemeklerini dir AN Devrim Üzerine Düşünceler j Dil “Dokunulmaz,, T opluluğun kendi hayatın- da o topluluğu birleşti - Ten başlıca etke dildir, Sosyete Bayatı dil ile birleşir, fertler ken dilerinde “düşünme, ve “duy- ma,, dan doğan ruhi halleri dilleri vasıtasiyle © biribirlerine ulaştırırlar, ve aral “ko * muşma,, ve “anlaşma,, dediğimiz Tuhi heller salt (ancak) dil ile o- dur, Gerçek bütün sosyete hayatı « mıh ekseni dilmiş gibi, öbür s0s- yal kurumlar ancak dil vasıta - Siyle fertler arasındaki münase- betleti kurarlar, Meselâ ahlâki hayatı ele alırsak ferdin içinde beliren, ve onun niyetini dışa vuran hareketi bile ilk önce ken di vicdanının kendine vereceği, sessiz olmakla beraber, “söyli- yen,, ve “emreden, bir sözüyle fert o ahlâki hareketini işler, Başkalarının ahlâki hareketleri üzerine yürüteceği “hükümler,, de hep “söyleme, ile ve “dil. ile verilir, Bütün bunlar dilin sosyete hayatında, © sosyeteyi düzen kurumların içinde nasl ep başta geldiğini, ve hemen he - men hepsinin başı olduğunu gös *erir. Ve işte bundan dolayı de- gilmidir ki, sosyete hayatıam hangi bölümüne el uzatmak, 0- nu düzeltmek, bir yenilik ver- mek, bir devrim ya zoru ortaya çıkınca ilkin urumu pi İşin içine girer. Zaten kafanın düşündüğü, ruhun duy- duğu bütün düşünceler ve duy» gular artık yeni hayata göre © İacağından, ve ona göre “söyle- me, (1) kalıbına gireceğinden bu iç varlığını belirten dilin baş- ta gelmesi kadar tabii bir şey © Jamaz, “Büyük Türk devrimi,.nin €s- ki “Osmanlı hayatı, nı Aup “Türk hayatı, nı “bugün,, € gö- re (2) yapma hareketide hiç şüphe yok ki, ilk önce dile “do- kunacak,,; ve dili ulusal hayatı kendi öz varlığında yaşatacak, İertleri kendi aralarında öz var- lıklarına göre “konuşturacak,, bir duruma sokucu; bunu en gu- zel bir tarza başancı bir vasıta haline koymayı kendine iş edi- necektir. 'Türk devriminin böylece dik de üzerine aldığı ödev eski “Osmanlıca, yerine “türkçe,, yİ koymak, ve asıl Türkün keni dili olan türkçeyi bugünkü gö rüşle ele alıp “yapılmış, , ve her türlü hayat gereklerini ifade e der “medeni bir dil,, haline sok- maktır, rR ilin fertler arasındaki 508 yal münasebetleri kuran, ve onları birbiriyle konuşturan ve anlaştıran bir lp na göre bu işi “güzel, bir da yapması da psikolojik bir ih- #yaçtan doğar. Gerçek nefis varlığında “estetik zevk,, insan ruhunun, üzerine düştüğü en baş meyillerinden biridir. Ve her ne kadar güzellik duygusu sosyal elemanı olmaksızın orta ya çıkabilir, ve bundan dolayı ne olduğu tarif edilebilir değil Tokyo radyosu 60 Lisanla Konuşuyor gri, en büyük silâhla- rından biri de radyodur. Cephede topun tü- e feğin © yaptığım, “al cephe ( Rerisinde > radyo vasıtasiyle neşredilen propa- garda ile elde et meye calışmaktadırlar. Onun icindir ki, bir insan ya- bancı radyolarda işittiğine der- hal » İnarmamelıdır. Bilhassa barp cıkaltberi her milletin rad- yo İstasyonu bir kaç lisanda neş- riyat yaparken şimdi muhtelif lisanlarda programlar vermeye başlamıştır. Harp icinde olan her devlet, diğerlerine işleri kendi zaviye- sinden göstermek için hemen her lisanda programlar tesis et- miştir, Bitaraf memleketierdeki vatandaslara düşen vazife ku- lağına fıslanan bu havadisleri dinleyip geçmektir. Vakta ki, ayni havadisleri ken di radyosunda işitir, gazetele- rinde görür, iste © zaman — avadise İnsnmanın sırası gel. mir, İler vatandaş bilmelidir ki, güvenebileceği yegâne haber, sokeklarda veya diğer radyolar- da işttikleri değil, fakat sadece kendisinin iyiliğini düşünen kendi resmi membalarının söz- leridir. : d w 6 ev YAZAN. Halil Nimetullah ÖZTÜRK | se de (3) fert bir kere gö yal varlığını edirdikten sonra onun bu güzellik zevki de kendinde Tuhi bir meyil olarak türer, , Ferdin sosyal varlığının her türlü davran, “güzele doğru olan meyli dilde de ken- dini gösterir, ve insan kendi di- lini güzel olârak söylemek ister, ri güzellik ise kendi sosyal ayatını yaşamıya başlamı ber fertte onun la cw Bının bir verimidir. Çünkü in Sandaki ruhi hayat bir taraftan ferdi varlık, öbür taraftan sus « yal varlığın bileşmesihden; ve asıl güzellik ise bu sosyal var - lıktan doğar, Sosyal eleman ol maksızın gün liğin tarif edile - meyişi de bundan ileri gelir. Ba kın: Hangi sosyeteyi ele alsak ondaki “estetik duygu, o sosye- tenin kendi kollektif ruhuna, kollektif muhayyilesine göre ol duğu apaçıktır. Güzellik duyyu su böyle sosyeteden sosyeteye değiştiği gibi, bir sosyetede za - man yönünden başka başka dev Telerde bu duygunun türlü tür. Jü kalıplara girmesi de salt (an- cak) onun böyle bir sosyal var - ik olmasından ileri gelir. Güzellik duygusunun kikeni 50$yete, ve ondan esinlenen fer- din sosyal varlığı olunca s0sye- te içinde "söyleme,, de “güzel,.i bulmadı ferdin ruhundaki bu sosyal varlığın belirmesine, doğ- masına, gitgide gelişmesine ba- kar. Bir sözü söylemede, bir me- râmı anlatmada kelimelerin, cümlelerin öz kelimelerden ol - “ması, me cümlelerin kurulması gibi söy - leme hareketlerinin si olma $ı ruhi bir ihtiyaçtır. Ve bu ih- tiyaca göre, söylemenin yaban- Gı gramerin yad kurallarına göre değil, kendi gramerinin öz ku - rallarına göre düzülüp söylen- mesi iledir ki, ancak güzellik kendini gösterir. Bu amaca va- rabilmek için de dilin aranmış taranmış, derlenip toplanmış 0- lan kendi elemanlarından, öz kelimelerinden örülmüş cümle - lerden bir dil dizisi ortaya kon- muş olarak “söyleme,, nin gü - zelliği yaratılmış olı manların era eri dek F İdiyse, bugünkü i- bir Biz gözeli duygusu da ken di milli varlığına tamamiyle yatkın, bütün öz elemanlardan birleşen güzel bir dizi halinde *oplanmış türkçe cümlelerden doğacaktır, Ecnebi dillerde neşriyat yap- mak rekorunu Tokyo radyosu kırmıştır. Bu İstasyon bir gün- de tam 60 değişik dilde, 60 baş- Ka devlete hitap eden program- laz ni tedir. 4* evire Gemisi ıcak bir Nisan günü iki ro- morkör tarafından çeki- len küçük bir ge- mi Nevyork lima- nına girdi. Arka- sında beyaz haclı kırmızı — İsviçre bayrağının uçtuğu bu ufak vapurun adi Mount - Taurus idi. İsmin altında da bü- yük harflerle geminin milliyeti yazılıydı: “İsviçre!” İsviçre ticaret donanması bir lâtifeden ibaret değildir. Yalnız İsviçrenin ticaretinde büyük bir Tol oynıyan bu ufak gemiler, göller üzerinde seyri sefer eder, lünya tarihinde ilk defa olarak bir İsvicre gemisi Amerika sa- hillerine yanaşmıştır. Rıhtımda #oplanan halkın hayretinin se- . GÖZÜME . İZ İY Yazan: Sevim SERTEL İdir E el B wn isin de dilin kendi yapısında kendi üremesi» ne, kendi gramerine göre “ mis,, olması gerektir. Maddi landa ham bir madde “işlene rek,, nasıl güzelleştirilirse, mâ- nevi alanda dilde böyle her yönden aranıp taranarak bütün güzel elemanlardan o örülmüş cümlelerle dizilerek söylemenin güzelleştirilmesine çalışılır. Şu kadar ki, bu yolu tutabil- mek için dil işinde ön ayak ola rak “söyleme,, yi ve “işleme, yi üzerine almış olanların üzerine düşen baş ödev ilk önce bunla- rın “kendi varlığını bulması, , “Kendine gelmesi,. i hunu duyması,, dır, Bö zel söyleme, ancak nefsin sosyal varlığından doğacağından, bu varlığı nefsinde edinmemiş olan herhangi feriten böyle “güzel söz, , ve ondan türeyecek “gü - zel yazı,, çıkamaz. Çünkü bız böyle güzel bir söz ve güzel hir yan karşısında kaldığımız vakit duyduğumuz başkalık ve hay - ranlık, işte içimizde benliğimi - zin derinliklerinde sosyeteden esinlenmiş olarak ruhumuzda Yaşayıp bizim “şuur alanı, na çıkaramadığımız, bulamadığınız güzelliği, onu bulup gösterebi - len fert tarafından ortaya kon- müş, ve böylece kollektif ruhun esinlediği bu güzelliğin bir ta - kım ruhi ve sosyal şartlar al - tında o ferdin sosyal varlığın - dan fışkırmış © olmasındandır. Bundan dolayı birçok güzel e şerlerin “okuma yazma, bilmek daha | “hı şartından Tuhu,, nu bulan ve onu duyan, yani kollektif ruhun duygusün- dan esinlenmiş olan seçkin, se - zişli, ince duygulu nelisler ta- rafından hiç umulmadık bir an- da ortaya konmuş olması bun « dan ileri gelir, Imdi, türkçede “güzelliği, bul mak artık “Osmanbca,, düşün - celeri ve duyguları taşıyan eski- miş, günü geçmiş Osmanlıca ke- Jimelerle değil, bugünün türkçe düşü ini ve duymasını an- latan türkçe kelimelerle 'türk- çe söyleme,, yi edinebilmek ile olur, x* Yeni “Mebhusetün anha,, B undan hemen hemen bir asır kadar önce Osman- beanın henüz bütün koyuluğunu taşıdığı, ve dil olarak yalnız Os manlıcanın ve arap gramerinin eğemen olduğu günlerde o Za - manın Osmanlı edipleri arasın» 'bebi de budur. Yeni dünyaya ilk defa gelen Mount - Taurus, buraya 283 çu- vel dolusu mektup, İsviçre sr atleri, antikalar ve siğara getir- miştir. Bu İsvicre gemisinin bas ka- marotu Kari Truninger müstes- na tekmil mürettebatı Yunanlı- dır, Zürich şehrinde doğmuş 0 lan Kari yegâne İsviçre bahri- yelisidir. Nevvorka muvasala- tında Karl oradaki İsvicre kolo- nisi tarafından büyük bir mera- simle karşılanmıştır. İsvicre konsolosu da Zür'eh- lidir ve derhal Karlile ahbap ol- muştur. Karl:ona kücül hen kaptanyalrasikey istediğini ve. bir gün bu ümildine rail olacağı- mu söylemiştir. Mount - Taurus yolda İtal- yanlar we İngilizler tarafından bir cok defalar durdurulmuş. Cebelitarıkta bir kac gün alıkon müş fakat nihayet menziline varmıştır. Dört bir tarafından yabanet ve harp içinde bulunan devlet- lerle sarılı olan İsviçre için if- da bir münakaşa çıkmış, ve gün- lerce, belki de sikiş; iz zun yazışlara sebep olmuştu: “meselei mebhusü anha, mı, yoksa “mebhüsetün anha,, mı? her iki taraf kendi davaların: doğrultmak için türlü kanıtlar getirmişler. Ve türkçeyle türkçe gramer ile hiçbir ilişiği olmıyan, Türk yurdunun içinde fakat Türk varlığının dışında “Nasara yansuru,, gramerine göre bu mü makaşa böylece uzayıp gitmiş, ve bu boş münakaşa edebiyat tarihinde “meselel mebhusetün anha,, adiyle anılmıştır. Sanılırdı ki, artık Osmanlılı-| ”” ğın “ümmetçilik,, devrinde o devrin kendi. zihniyetine pek uygun olarak ortaya sürülmüş olan bu gibi düşünüşler o deve rin kendisi gibi ölmüş gitmiş - tir... Çünkü hayat nasl yürü - yorsa, “olüş,, halinde ise, edebi- yatta hayat ile birlikte yürür ve yürümekte... Aradan bu ka - dar zaman, ve bu kadar tekâ - mül devreleri geçmiş... En son bütün yüceliği, ve bütün güzel- liği ile “büyük Türk devrimi, kendini göstermiş... Sosyal hu - yatta bütün eski kurumları yı karak, Türk varlığım gösteren yeni sosyal kurumlar yaratmış... Bunların arasında dil kurumu da bir yandan kendi yürüyüşün de, öbür yandan da artık pek geride kalmış olan o devirden sıynlarak Türk devriminin ya - rattığı “milletçilik,, hayatına gir miş... Kendi milli varlığın alnı» ya başlamış olan edebiyat ta ar tık türkçeye doğru olan hare - kete uyarak, onun kılavuzluk etmesi gereken dil de kendi var lığına kavuşmıya başlamış... 'Imdi bugün tutulacak yol bü harekete hız vermeden başka ne olabilir?.. Halbuki bugün hâlâ o eski zit niyetin kendi eskimiş kılığında “işlemek,, istediğini görüp te şaşmamak İmkânsız... > “Mevzu bahs,, mi, “mevzui bahs,, mi?... “göndermek (mânasına Olan “İ'zam,, ile “büyültmek mâna - sına gelen Pzam,, ; farklı olarak nasıl yazmalı?!... > Meğer bizde de “eshabı kehf, varmış, Fakat sanırım bunlar €s kisinden farklı olarak hiç uyan- mamak üzere uyumuşlar!.. (0) Lanşage, (3) Çünkü Türk devriminin futtu- #u yol “Parihi Türkçülük, deği, “Medeni Türkçülük,, tür. Gerçi tari- he başvurmayınca — herhangi sosyal hareketi başarılamaz ve burdan do- layı herhangi sosyolojik “işleme, de “Tarihi Metd,, a dayanmak gerek- tir, Şu kadar ki, bu metod “Tarihe gidip orada kalmak, demek değildir, “Tarihten başlayıp bugüne gelmek, demektir, (3) Efâtün'dan başlayıp ta Kant'a gelinciye kadar “Sosyal realite, yi görememiş olan eski filozofların “gü- zel,, i tariflerindeki eksiklik bundan ileri gelir, (4) Eskilerin “Fasahst ve bel dedikleri “söylemede güzelli,, b: dan dolayı temamiyle sosyaldir, (8) Conselence de vol, balât ve ihracat meselesi gayet gü Al ikiz aşırı ihracat ve ithalâtını Yunan (vapurlariyle yapıyordu. Fakat Yunan - İtal yan harbi başlıyaliberi Isviçre- nin ticsreti fena halde sarsıl- mıştır. İşte simdi ilk bir tecrübe olarak bir göl vapuru Olan Mount - Taurus'u deniz aşırı bir seyahate yollamışlardı. Uykusuzluk Müsabakası on iki sene zarfında sahnesi olan memleketlerde devamlı bom- bardımanlar dolayısile hal maktadır. İs. vecli bir mütehassıs, bir insa- nin kaç saat uykusuz kalmıya tahammül edebileceğini merak etmiş ve bunu anlıyabilmek İ- çin en güvendiği on talebesi rasında bir uykusuzluk müsa. bakası tertip etmistir. * “Stockholm Tıp Fakültesi pro- fesörü, profesör Soderland'ın bu acaip müsabakasını 121 saat 41 dakikahk bir rekorla Karl Sveston kazanmıstır. 122 inci saatte Karl artık ta- hammülünü kaybetmis ve yu yakalmıştır. Müsabakayı üç silik üç grup idare etmistir. 24 saatin her altı saatinde bir grup müsabıkların başında beklemiş. diğer hakemler uvumuslardır. Nasrettin Hoca B üyük adamlar galerisine resimleri ve isimleri asıla- cak şahsiyetler hahkkında “Tan, bir anket yaptı. “Ankete verilen cevapların bepsi de ehemmiyet- lidir, Memlekete, Türklüğe ve in- sanlığa büyük hizmetleri doku. nan birçok zevatın isimleri bir daha tekrar edildi. Bu arada Re- fik Halid de üç büyük şahsiyet ileri sürdü. Zaten arkadaşımızın en büyük hususiyeti ondaki ha- rikulâde “buluş, kabiliyetidir. Ankete verdiği cevapta bulduğu hepimizin gözünün önünde, eli- mizin ereceği yerde durduğu bal- de aklımıza getirmediğimiz, dü şünemediğimiz bir adamdı; öyle bir adam ki, ismi ortaya atıldık- tan sonra hepimiz — Makikaten öyle! Diyoruz. Galeriye ismi ve resmi asılmı- a lâyık olan bu adam doğduğu gündenberi bütün nesillerle be - Taber yaşıyan onlara hitap etme- sini bilen ve her sınıf halkla el ele yürüyen bir Türktür, Sâfiye- ti ile, neşesiyle, hazır cevaplığiy- le, daima hayatı gülen nazarla - rının müstebzi perdesi altımdan seyrederek bizde ilmi doktrinle - re dayanmadan halkçılığın hakiki müessisi olmuş ve Türkün en sağ lam karakterini propagandasız dünyanın her tarafına yaymıştır, Bir köylü! Sözlerinde toprak ve ekin kokan, tahta sapanlı, cr eğen tam bir Anadolu u- Nasrettin Hocai Dünyaları titreten cihangirleri topsuz tüfeksiz, oksuz yaysız il « zam eden Türklüğe sonsuz hu dutları açan bu adamdan daha kuvvetli ne olabilirdi ki?... Nas» rettin Hoca bu köylü şahsiyetini, samimiyetini dalma muhafaza et- mek şartiyle o zamanlar mergup olan ilimler ilç cidden mesgul olmuş bir adamdı, Hattâ hükü - met merkezinden kendisine idari ve siyasi birçok mesail hakkında müracaat edilirmiş. Hocanm ver. diği reyler, benliğine tesir eden halkçılık mizanı ile tartıldığı için elbette isabetli olurdu. Şarkta (Bühlul/, (Cüha), (Eba Dellame) gibi birçok tipler var « dır, Fakat bunlar ya moczup ya- hutta dalkavukturlar, Nasrettin Hoca ne iyiyi kötü- den farketmiyen bir budala, ne de küberaya kavuk sallıyan bir kâselisti, Çiftçilik eder, dağdan Oodununu kendi keser, alnının te- riyle geçinir ve kimseye minnet etmezdi, Bu adamım cn büyük | hususiyeti terbiyesi ve dilinin | temizliğidir. Ona isnat edilen ga- İliz vakaların bepsi uydurmadır. Nasrettin Hocayı (Hidalgo) la- rın ruhi tahliline bir misal olan (Don Kişot) la da mükayese et « memeli, Çünkü evvelâ Don Kişot mevcut değildir. S vi mh, i , Son ra bülün İspanyanın hüviyetini toplamamıştır. İspanyolların mil li karakterlerinden bir ikisinin mizah yoluyla tesbiti için yaratıl mıştır. Meşhur şeyh (Kemteri) - nin akıl ile (Nefsi emmare) yi mücadele ettirdiği karagözle Ha- eivat gibi Don Kişöta hüviyeti. ni Sanşo Pansa ile ikmal et « miştir. Hattâ bu da kifayet et - memiş, (Gamlı yüzlü Şövalye) ye kurada bir at, Sanşo'ya da bir eşek ilâve edilmiştir. Nasrettin Hoca için birçok Ji- sanlarda kitaplar yazıldı. Bizde neşredilenler ancak Hocanın fık ralarım topladılar. Avrupada el me geçenler, Hocanın şahsiyeti » ne kaf'iyyen nüfuz edcmemişler, onu “Şark mizah, mı anlatmak için bir vesile gibi ele almışlardır. Hoca nâmina neler yapılmadı? Omründe bir defa Rövü denilen şeyi görmediği halde rahmetli Baha Tevfik bir “Nasrettin Hoca Rövü,, sü bile yazarak Benliyan'a oynattı ve tabii muvaffak olama- dı, Nasrettin Hoca hakkında bir satır yazı yazmak için onun ha « kiki hüviyetini tanmah. Böyle yapılmadığı takdirde Hocanın mil li şahsiyeti ortadan silinir yeri- ne bir soytan ikame edilmiş olur ki. cidden günahtır. Hattâ milli bir ma'siyettir. Onun ruhuna bu ezayı yapmak la bilmiyerek kendimizi incitmiş oluyoruz. Cünkü o, bizdedir, Takvimci Tıbbi Müsamere Haydarpaşa askeri hastanesi sltm- © tibbi #miüsamevesi baş tabip Al- bay De, Zahi. Tolun'un roisliğinde toplarımaştır. 1 — *Serümla ipi obüs hbld bir te- tanow vakası” Bukleriyolağ Dr. azl bioner, 2 — "Ürolojide temarız” Ürelor Dr, Sadettin Tosun, 3 — "Kalp sütleri cerhası” Dr. Zi- ya Göğem taraflarmdan izah edilmiş, toplantıda Dr. Naci Bengisu; Dr. Raif; Dr, Rüştü; Dr, Şökrü; Dr, Hamdi; Dr, Sedut; Dr, Sadettin; Dr. Rafi Mu- ner; Dr, Selâhattin; Dr, Muytafa; De, Ziya; Dr, İsmall ve Diş tabibi Muhliş bulunmuzlardır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: