8 Mart 1942 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3

8 Mart 1942 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

TAN ABONE BEDELİ Türi — Ecnebi Mo Ke, (O Sene 2800 Kr, m * BAy is * 400 BAy &w » 10 say iw * Adres Aektetirmek (25) kurustur İsveçin Önemli Durumu Yazan: M, ANTEN Ayrımı ve dölayisiyle dünyada harbin mukedderatnı ta yin edecek olan, doğru ve yanlış olam rak, Almanların ilkbahar tasrruzu is-| mi verilen büyük harp (yaklaştıkça, İmweç gibi, iki ateş arasında kalmak tehlikesine maruz bulunan memlei derde de endişelerin arttığı hissedil. ketlerie ve bunların İsveç üzerindeki #muhtemel tesirleriyle meşrul olmak: ve İsveçin müdafaası: için icap tedbirlerin almmasmı istemektedir - ler, Müttefiklerin Sovyet Rusyaya yardım için kullandıkları Murmansk ve Arkanjel yolumu açık tutmak için Şimal bölgesinde âskeri hihreklita ba- hunmaları. Norveçe asker çıkarmaları, diğer cihetten, Almanların bu taar- Tazları önlemek ve Finlindaya daha fazla yardım etmek maksadiyle | İs- veçten asker geçirmeleri | ihtimalleri ölişünillme! İsveçin bitaraflığını ve #stiklâlini tehdit eden bu ihtimal» lere karşı hükümetin bası tedbirler al- Gığı, yeni sınıfları silâh altına aldığı, Beyahatleri tahdit ettiği haber veriliyor. Bir kaç gün evvel ajanslar, İsveç İşçi federasyonu ikinci reisi ile umu- mi kâtip muzvininin Londraya gitök- lerini ve İngilterenin harp osanayli ziyaret (edeceklerin! bildirmiştir. Yine ayni günde tanınmış bir Ja- gazetesinde çıkan bir Oimakalede Finlândaya Sovyet Rusya İle ayrı Sulh yapması teklif edilmektedir. Ber. Bin mahfili ba & in, İsveç güzete- leri cemiyeti reisliğine seçilen bir zat tarafından yapılmış olmasının ehem » Miyetini tebarüz ettirmekte ve Alman ordusunun sağ cenahını tehlikeye ko- yacak olan böyle bir hareketin İsveçi harp sahnesi yapacağını — söyliyerek İsveçi tehdit etmektedirler, Öyle hissediliyor ki, Almanyaya pek tok şeyler kazandıracak yahut her şe- Yi kaybettirecek olan kat'i harp yak. İaştıkça nazi zimamdarları Finlânda gibi bir müttefiki kaybetmemek (ve gibi mühim bir rol oynamağa namzet olan bir memleketi kazanmak için bütün gayretlerini sarfetmekte « dirler, Yenilmez maarzam Alman ordusu taarruz kabiliyetini muhafaza etiği ve önüne çıkan her kuvveti bir Yıldırım sürati ile silip süpürdüğü za“ manlarda İsveç g'bi Bir kaç yüz bin kişilik bir orduşu olan bir memleket için ciğdi bir endişe mevzuu teşkil etmiyordu. Pakat Alman harp Makinesi, kızılardanun altı aylık mma- emeti ve iki aylık mukabil taa Pam karşısında yıprandığı buna mu- İngilterenin hava hâkimiyetini Mine aldığı ve ayni zamanda istilâ ali ndaki memleketlerde sabotaj ve il Yan hareketleri gittikçe | genişlediği zamandı Almanya sağdan soldan Yeri kuvvetler toplamak, yeni yardım- Sar bulmak zorunda kalmıştır, Sor- Yetlere karşı sekiz aydanberi devam &. fen harbe Romanya ve Pirlânda ka- Gar faal bir surette iştirak etmiyen Mücaristanz da İstediği gibi kullan - Mak imkânmu temin etmiştir. Macar Başvekili Bardosi'nin geçenlerde yap- tığı bir beyanatta; İlkbaharda Ma- Saristana daha büyük vazifeler düşe- Şeğini söylemezinden bunu anlıyoruz. Biş şartlar içinde Binlândanm Sovpet- eriş ayrı sulh yapması ve İsveçin Kârşe tarafa iltihak etmesi yahat coğ- rafi yaziyetinden Almanyayı istifade #ttirmemesi Almanya için vahim neti. deler doğurabilir, po bütün BUGÜN SARAY SİNEMASINDA MUSİKİ ZAFERİ HALLO!.. BROADWAY filmini mutlaka görünüz, Baş Rollede: ALİCE FAYE » BETTY GRABBLE JAK OAKİE — JOHN PAYNE Bağün seat 11 de tenzilitir matine kuvvetli, DANS ve ÇOCUKLUĞUMUN YANGINLARI Eski Bekçilerin gi İstanbul sokaklarında, geceleyin, yangını haber veren bekçi sesleri, bugün bom bardıman tehlikesini bildiren canavar düdükleri kadar, belki de daha fazla korkunçtu! Fazla korkunçtu... Zira Şar « kın ağır ağır uyanan ve her fe. lâketi dini bir katlanışla kar- şılayan mistik ve biraz da mis. kin ruhundan dolayı çocukluğu mun yangınlarında için için bir dehşet, çaresizlikten ve güç yet memekten gelen bambaşka bir hal, bir ümitsizlik vardı. Yan « gın nasıl söndürülecek diye de. ğil, ne zaman, doyarak, bık tiksinip yorularak kendiliğin » > sönecek diye bakar, bek » ik! Eve barka güven mi olurdu? Her sabah işine giden bir adam, dönüşte bir yığın külle karşı - laşmak korkusunu içinden ata. mazdı. Her gece yatağına girin ce de şu düşünceyi zihninden çıkaramazdı: Alevler arasında uyanmak ve gecelik entarisiyle sokağa fırlayıp canını güç kun tarmak, Pek az kişi tanırdık ki, ka. lemde veya dükkânda oturur » ken biri yanına gelip de ona “Başınız sağ olsun, Allah yine verir, eviniz yandı,, diye uğur. suz bir haber ulaştırmasın.. Hele uzak köylere yazlığa gi - denlerden birçoğu, kışlık evleri nin yerinde yeller estiğini çoğu defa köprüye çıktıkları zaman öğrenirlerdi. Fakat, daima bek- ledikleri bu haber karşısında - Doktorların ber an son nefe- sini verecek diye bekledikleri ümitsiz bir kalb hastasınm ölü- mi duymuş gibi . fazla şaş- mazlar, iç çekerler, baş sallar- lar ve yine bil imiz yumuşak, yavaş adımlarla yangın yerinin Yolunu tutarlardı. Kül “eşele - imek bu ülkede herkesin alın ya- zısıydı. İstanbul halkı 6 tarihlerde - kolera, tifüs, İspanyol nezle. si cinsinden bir salgın devresi geçiren şehirler ahalisinin ölü » mü kanıksadığı gibi - yangım tamamiyle benimsemişti. İnsan dediğin mahlükum, doğduğu, öl. düğü gibi, evi de herhalde ya - DATdL.... Tabistin şaşmaz kaidelerin den bir tanesi de bu idi! Hatlâ bazı mahallelerde epeyce yaş - lanmış evlere ve ra şa. şarak bakardık: Nasıl oldu da şimdiye kadar yanmadı diye... Zaro ağanın yaşadığına Şaştığı - mız gibi, Allahın hikmetine akıl erdiremiyerek! *** imdi, o geçmiş zamanlar, çocukluğumun yangınla. rı gözümün önüne geliyor: Bir gece, tatlı uykumun için de kulağıma, gittikçe yaklaşan ve sonunda tâ penceremin altın dan yükselen tüyler ürpertici boğuk, iniltili haykırmalar çar. par Baykuş sesinin, bunlar. kıyas edilince şakrak bir tür. kü, meselâ Maurice Chevalier çapkınının “iki fil derin bir aşk İa sevişiyorlardı!,, parçesı ka» dar hafif ve eğlenceli kaldığını bugün daha iyi anlıyorum. lamadığı bu yaslı nağme, bu fe. İiketli ahenk bökçilere nereden ilham olunmuştu? Bu mezar kaç kını beste ve ses ilkönce hangi uğursuz üstat tarafından onlara meşkettirilmişti?. Ne Chopin, ne Gosste, ne Beethoven, o şöh- retli yas havalarına gönül ke - miren, dert sızan, facia dağıtan bu ölüm, ateş, kıyamet melodi- AŞKTA ve DANSTA RAKİP İKİ KADIN... KLÂSİK DANSA KARŞI MUSİC HALLIZ SULİSLER ARKASINDAKİ İHTİRASLAR.İ « — KISKANÇLIKLAR VE AŞKLAR... İşte VİCKY BAUN'un meşhur romanından İktibas edilen ve böyle hareketli ve syni zamanda eğlenceli bir mevzuda olan GENÇLİK Güzel #flmi bu Salı akşammdan Hibaren . İSÜMER . Sinemasında Görmeğe harirlanmız, Baş Rallerder v * MAUREEN O'MARA « LUGİLLE BALL « RALPH BELLAMY “Yangın Var!,, Sesi Hiçbir Ölüm Marşında Garp Musikisinin Henüz Bulamadığı Tüyler Ürpertici Bir Felâket Nağmesiydi. Bu Uğursuz Melodi Yamyam- | ların “Tam Tam!,, ından Bile Daha Tesirlidir. .... / Yazan: Refik Halid KARAY sini katamamışlardır. Zencile . rin sinemalarda dinlediğimiz o ürpertici “tam tam, lari bile bekçilerimizin “Yangın var!, feryatlarından daha tesirsizdir. Eğer, tekrar edilebilse de şu Srada İstanbulu büyük yangın- ir eğ ike €ski haline büs. ütün sol fazla larını kı$sam; nakil la — yoları, telefonları durdurarak şehri, bilmiyene bildirmesi im- kânsız o toprak alt sükütuna yeniden boğsam; bekçilerinin Sırtına gocuk ve ellerine sopala rını versem; ayni nağme ile, ma halle mahalle, sokak sokak, acı acı haykırtsam; yeni nesil ço - cukları da bu sahne ortasında yataklarından fırlasalar ve oda larına pencerelerden kızıl bir işık vurduğunu görseler... Aca- ba ne hale girerlerdi? rl ka ya Pür pPeğiyle karşı gelmiş bir ev kedisi gibi tüyleri dim dik lur, sırtları kabarır, gözleri bü yür, şüphesiz ki, anlatması güç bir dehşet içinde mıhlanır kalır lardı. Biz, alıştığımız halde tit- Teşir; analarımıza, dadılarımıza, kimseyi bulamasak yorganları « mıza sarılırdık. Bu korkunç «celerde , zamanımdaki rin soluk yüzleri kaç Yangın ateşiyle acaba kaç kere kıpkır mizi kesilmiştir! Ak zaman sokaktak! “Yan gın var!,, ulumasını duy da madığımız olurdu da uyl . dan daha hafif, fakat sürekli ses ler ve hareketlerle uyamırdık. Bunlar, yangınlı İstanbul gece - lerine mahsus karakteristik ev içi sesleri ve bareketleridir: Uy. kusundan kalkan bir evin tı - kırdıları, fısıltıları, tahtaların esnemesi, kapıların gıcırdaması, limbaların yanışı, şüpheli ve korkak gezinişler, ceröden pencereye gidip gelişler, “U- zak! Yakın!, sözleri... Bizi asıl uyandıran şey, bunlardan fazla, bütün ev halkının yüreğine iş lemiş korkunun - âdeta, omuz « ii dürtermiş kadar meddi kuvvet 6 giren» şekline gi Etrafımızda dolaşanlara, göz. lerimizi uğuşturarak sorardık: “.- Ne var? Ne oluyor ,, “— Yangın var, derlerdi, amma korkmayın, çok uzakta, i | siz uyuyun!,, Uyumaz ve pencereden gör - mek isterdik, Dört hırkama bürünmüş, çorapsız ayaklarım. da fanilâlı terlikler, anama 80 - kularak, o soğuk göcede, koca konağın yangına bakan soğuk odalı bir penceresinden alevle » ri, böylece içim hem soğuktan, bem korkudan katılarak acaba kaç kere seyretmiştim? Hadsiz, hesapsız! Seyrederken, içinde harındı » ğumız ahşap bina bana ne kadar çerden çöpten, bir kıvılcımda a YAN Dış, hayatı böyledir sanmak zih niyeti içinde, sızlanmak hevest- De bile kapılmadan, boyunlar bükük, başlar düşük, yatakları. | Wp mıza, her gece alevler urasında fırlamak veya bekçi sesieriyle uyanmak ihtimaliyle girerdik. İstanbul, ikide bır, kulaklarını “yangın var!,, uğultusu, köpek ulumalar, doldurarak veya sura tim alevler yalıyarak gittikçe ufalan, boşlaşıp koflaşan, eriyip tükenen netameli bir masal şebriydi! * le tahafı şu idi ki, şehir bir taraftan yanar, öbür taraftan devrin gözdeleri yine otuzar, kırkar odalı ahşap ko - naklar ve yalılar kurmaktan ge. yardan bi kimse - Allah yanın- a imkânı olmıyan gükzh- lardan biri imiş gibi . yangın söndürme vasıta ve âletlerini yo luha koymak düşüncesine kala- sında yer vermezdi, Sanki biz, zamanlarınkine benziyan ve gizli tutulan bir din sahibiy. dik: Nasıl ilâhlara - kin ve ga. zaplarından korunmak için . insan eti verilir, taze kızlar kur ban edilirse biz dahi korkunç bir Tanrıya, yaksın, şenlik yap- sm, gönül eğlendirsin diye ev kurar, yapı sunardik. Bu tanrı man, yüzer beşyüzer tutuştu - rur, seyrine bakar, yatışı ve bir müddet yakamızı bırakır - dı! Allah esirgesin, yangına, cid. di şekilde karşı koymak, tedbir almak, yangını önlemek, bu giz li din bakımından muhakkak ki| insarı cehennemden hiç çıkda- mıyacak surette ağır bir cezaya çarptıracak günahlardandı. Ne padişah, ne devlet adamları, ne de cami, çeşme gibi hayrat yap. tıranlar bu iman dışı işe yana- şabildiler... İtfaiyeye hortum al maktan bile kaçındılar! İstanbul asırlarca yapıldı, ya ya yine yapıldı, yine yakıl - Sonunda, Meşrutiyet, elde ka Janın çoğunu yaktı ve hiçbirini | yapmadı. O acayip devirden ya| Gigâr olarak elde bir dikili ağaç| yoktur. Hattâ dikili ağaçtan voz. geçtik, at meydanındaki Dıkiti- taşın bile yerinde nasıl olup da kaldığına şaşarım! Ak B> konağın, birkaç ev ve dükkânın yanmasiyle bi. ten şimdiki yangınlara bakıp çocukluğumun salgın ve süre - ğBen yangınlarını hatırladıkça gözümden şöyle bir gece tablosu belirir: Cumba cumbaya ver - miş bodur evlerin sıralandığı dar, eğri büğrü bir sokakta, ko- yun pöstekisine bürünmüş, başı sarılı ve eli sopalı ayrı bir şe kil, seslerin en korkuncu ile “Yangın var!, diye haykırıyor ve bitkin bir sokak koveği, kar fasını gökteki uğursuz kızlığı dikmiş, uzun uzun, dertli: dertli, sonsuz bir bezginlikle uluyor! DOGUM — Hemlire arkadaymın Cevdet olim dünyaya © Yakubun Bir tutuşacak, kül olup gidecek gibi (mür esen. hiçten, kav ve talaş halinde gö Tünürdü! Biz çocukluğumuzda hiçbir zaman €v ve mai güveni duyamamıştık. Zira bir gün bi. zimki yanardı, öbür gün amca- mızın, halamızın veya dayımı zınki... Sonu gelmiyen bir göçe- mesut ve İNGRİD ZAYİ — 941943 dara maneninda Unver çin Edebiyat Pakülralmiea aldığım ari Me mi belik hali ve bu hayata katla -İcs gi a Bugün MELEK sinemasında Romeo Julyet ve Pygmalyon şaheserlerinin unutulmaz yıldır AŞK RÜYASI Nefis, Aşk, Musiki - ve Yüksek Heyecan Şaheseri Filme Hâve olarak: VENEZUELLA Renkli Seyahat filmi ve RENKLİ MİKİ MAUS,. MAVİ TUNA Bugün saat 11 de tenrilâtı matin UR TİYATROSU Drum n ve e akşam 20,30 Ge ag ge yap — kaybeteim. Yenisini 5 Meal ikm yoktur. 384) Tar HOWARD BERGMAN kalamam BUGÜN TAKSİM İlk Türkçe sesli (İSTANBUL SOKAK) lar, filminde baş rolü alan Mısirm en meşhur yıldırlarından Baş Rolde Emaa'aiz bir mevrü,, A! içki Ve sefahat ölemleri, bir eser, eden haxiki bir vaka, Herkesi ruh okşayıcı bir m Herkex tarafmdan tekrar görülebilmesi icin bu fim daha göste vr. Senatlar: | — 20 — 430 — 630 ve 9d Milli Türk Müessesesi 11 Mart Çarşamba saat 9.30 dan Yeni gelen büyük © varyet DUO - BAYARD ROSE ve LİLİ Güzel Dânsözler LİNSON ve DUROİ | Duo Eksantrik EDİTH ZEİSLE Lokantada PR: DARVAŞ | İdaresindeki Orkestra Bugün NOTR DAM'ın KAMBURU Filminin Kahramanı Harikalar artisti CHARLES LAUGTON'un en son çevirdiği ve en heyecanlı filmi KANLI MEYHANE" Bu muarzim filme ilâveten gayet enteresan Külir Filmi da, vakit vakit kurbanlarımızı gi | bizmet edenlerin kabul eder, birer beşer, bazı zu, ar İsenentleri müşteriye yiyeceği İceceği Dahi Rejisör ve Artist WİLLY Şimdiye kadar yarattığı bütün şaheserlerin GUY de MAUPASSANT'n ölmez BEL “ARABACININ KIZI, filminin nüvazişkâr ve büllevi büyük ydı: KRAHRL., HİLDE ARTİST ŞARK LÂLE 'de ARTİE SHAW cazının süslediği FRED ASTAİRE'in arat verisi Bugün İurtmasığır. Programa ilâve olarak VALT sinemasında Bütün gönüllere saadet ve ıztırabi tattıracak, her İralble ssk on ilâhi destanını yaşatacak ahlâki bayat ve gençlik Hilmi ELMACI GÜZELİ Türkçe Sözlü - Arapça Şarkılı Azize Emir İbret alinsenk sahneler,, Kadın Lüks ve asri hayatın içyüzü. kamaştının salanlarında; cihanşümu! İskenderiye plâjlarında ir ederek Şark musikisinin en m- teşli şarkıları, Bütün gönül ve kalyleri mestedecek Iâhüti nağmeler, güzeran yalnız bir hafta Yer bulmak için senn saatlerinde gelinmesi Buzun saat 1! de tanrilâtit matine, a m kr kesen ve düzeltenlere “na- YAKSIM BELEDİYE GAZİNUSL MENEM) src, atraksyor atraksyen Her CUMARTESİ ve PAZAR Matine sani 17 de Paviyonda PR: DAN İdaresindeki Caz Büyük Salonumuzda balo verildiği geceler, lokantamızı vazlık ri kalmazlardı. Devlet adömlâ - a salonumuza nakledecetimizi sayın imei bildiririz ata yalapyarın üçün ve bezi ig ü Ran | nadı imali pek eski olmasa gerek“ ÇENBERLİTAŞ Sinemasında ÜRKÇE SÖZLÜ FORST'un fevkinde olan ve eniri- kalarile. aşklerile bütün Paris hayatımı tasvir eden Süper filmini mutlaka görünüz, Baş Rollerde: WİLLY FORST - OLGA TCHECHOWA - HİLDE HİLDEBRAND mama rün sat 11 de tensilii metine gi İPEK COOPER tarafmdan barikulâde surette KAHRAMAN Görülmemiş derecede heye- canlı, rnüthiş ve & muazzam sahnelerle dolu eşsiz ŞAHESER a7 SİN) Büyük bir aşk ve kahraman- emma AĞ lık filmi, Begün saat di de tenzilâth matine ve KATHE DORSH — HENNY PORTEN'in oynadıkları İZTİRABI “ Rep C:. W. PABST Önümüzdeki PERŞEMBE Akşamı Sinemasının ereceği ŞAHESERDİR Dans... Caz.. Neş'e..: Toplandı PAULETTE SGODDARD'ın Neşe kattığı CAZ FIRTINASI Bütün kalpleri büyüleyen, bütün gönüllere revk veren hakiki bir cazın DİSNEY'in harikalarından) (Ferdinand Ateş Saçıyor.) Bugün saat 11 de tenzilâtlı matine, > 3 a "Garson,, Kelimesi Yazan: ULUNAY ye birinde “garson, lar cemiyetinin, bu ismin değişti” için - pek haki: olarık - te sebbünlerde bulunacaklarma dair bir haber okudum, Buna “gerekçe, ola rak bu kelimenin O türkçe olmaması İ deri sürülüyor. Hatıl başka hiç bir af cemiyetinin ism böyle yö bancı bir dilden da kay dediliyor, İ Gerekçenin birinci kısmı doğrudur, Fakat başka hiç bir esnaf o cemiyeti İk 'n böyle yabancı bir dilden alın” İmadığı yanlıştır. Meselâ bizde ma- nikürcü denilen “tırnak nalband,, ları ayaklara bakan “pedikür, ler (sonra İ isimleri umumileşen şöförler... O zaman hiç birisi türkçe olmuydn İbütün bu isimleri değiştirebiliriz. Mes İselâ "manikür, € "trrnal ayak tif söz diyebiliriz. Söför, türkçeleş - miştir, Hattâ milletlerarası bir tâbir- &ir, Fakat “garson,, öyle değildir, her İmemlekette bu meslek erbabının kene İdine mahsus ismi vardır İ Fransada bir Tokantadı ve yahst bir kahvede hizmet edene: “garson, derler; orun âmiri “metr detel,, dir. Almanlarda büyüğüne: “Herr obef,, diğerine: “Keliner,. derler. İngilizlerde ömir: “Hesd Walter", maliyeti: “Waiter.. dir. Talyanlar büyüğe: “Primo Cama- riyere”, kaltaya o “Camariyere, adını verirler, “Garson, #âbiri fransada ile an kat bir kelime, yaşlı başlı bir sanat ehline yakısmıyan küçük ve hafif bir Fransız mwş olmasından ileri geliyor, Eskiden kahvelerde, lokantalarda hi met edenler “garson!,, &ye çağrılmaz- &, Bu umumi yerlerde hizmet eden» lerin kendilerine mabsus isimleri vap« |. Meselâ alaturka kn da me- sazmı sıkırdatarık müşterilere margi. le yetiştirene “kahveci tâbil, derler, fakat çağırdıkları zaman o doğrudan. oğruva o "kahveci, diye nesle < nirlerdi— Aşer o dükkülelermda müş- teriye hizmet edenin adı “aşçı çırağı. dir. Gerek Tokantada gerek kahvede mahiyet itibariyle seyleri taşrmaktır. Bu işi yapan a damın İyi kahve pişirmesini ve yahut bir çırak kadar bile yemek yapması». nz bilmesine hiç lüzum yoktur Bu bakımdan bu esnstle hayatlarını kas İzananlara me diyeceğiz? Ben “garson, yerine “sofracı, kelimesinin kullanıl masrnı, ve “garsonlar cemiyeti, nin adımın “sofracılar cemiyeti, şekline İ konulmasını doğru baluyorum. Nihs- yet bir “sofracı, ancak masada hiz- met eden adamdır, Onu Idare eden adam da dır, Üstelik İ“sofracı,, kel 'garson,, tâbiri İ gibi kan pantalonlu bir erkek çocuğu gelmesine de imkân yek- 11 Mart Çarşamba altşamı MELEK'te ve Perşömbeden itibaren İPEK ve MELEK sinemalarında birden bir bir e Zİ a Yİ RL

Bu sayıdan diğer sayfalar: