24 Aralık 1936 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 1

24 Aralık 1936 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 1
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ON YEDİNCİ YIL. NO: 5534 Paristeki görüşme ADIMIZ, ANDIMIZDIR ler neticesiz kaldı Sancak meselesine dair türk - fransız görüşleri arasındaki ihtilâf olduğu gibi kalarak heyetler biribirinden ayrılmışlardır Pariste Dr. Tevfik Rüştü Aras ve delege arkadaşları ile fransız salâhi- yetdarları arasmda müzakere, Ana- dolu Ajansının aşağıya naklettiği- miz telgraf haberinden anlaşılacağı üzere, akim kalmıştır. Sancak anlaşmazlığı esasınım tetki- kini, türk ve fransız hükümetlerinin le, ikincikânun toplan- tısına bırakan Milletler Cemiyeti Konseyinin, iki hükümete, bu müd- det zarfında ve raportörle sıkı bir te- mas muhafaza ederek, konuşmağa devam etmek tavsiyesinde bulundu- ğunu biliyoruz. Fransanın daveti ü- zerine vuku bulan Paristeki ilk temas, iki taraf arasmdaki görüş ayrılığının tesbit edilmesinden başka bir netice vermemiştir. Telgraftan anlaşılacağı üzere bizim istediğimiz, Sancağa, tıpkı Suriye ve Lübnana olduğu gibi, istiklâl verilmektir. Sancakla bu iki yeni devlet arasındaki rabıtayı, her ü- çünün müsavi şartlarla vücud verdiği bir kontederasyon şekli pek iyi temin edebilir. Fransaya göre, bu, Suriye- nin parçalanması demektir ve Fran- sanm, gerek Sam gerek Berutla im- zalamış olduğu muahedeleri ihlâl e- der. Eğer bu muahedeler, Fransa ile 'Türkiye arasındaki 1921 - teahhüdle- rinin manâsı ve ruhu bir tarafa bıra- kılarak akd-dilmişse, bunun mesulü biz değiliz. Bizce ortada ihlöl olunan bir şey varsa, o, işte bu teahhüdler ve Sancağın türk ekseriyetinin bu teahhüdlere istinad eden haklarıdır. Eğer Ajansın telgrafı doğru ise, bu teahhüdlerin ve onların icablarınm, halâ, İskenderun ve Antakyadaki türk ekalliyetlerine cid bazı ge- rantiler suretinde talâkki edilme- sine isyan etmemek imkânı vaz mı- dır? Karşı zihniyet bu halini muhafa. a ettikçe, raportör Mösyö Sandler'i delegasyonlar arasında yeni bir müza- kere imkânları aramasmın - daha iyi bir netice ümid ettirmediğini söy. lemek bile lüzumsuzdur. Bizim bu mesele hakkındaki notalarımız, nu- tuklarımız, yazılarımız ve bütün teş- rihlerimizdeki vesika ve delilleri me- seleyi uzaktan belki iyi takib etme- miş olanlara Pariste bir defa daha tekrarlamak azçok ümid verici bir şeydi. Dünkü yazımızda bu ümidin boşa çıkmaması hususunda en sami- mt temennilerde bulunmuştuk. Olan şey, meydandadır. Biz, Parise olan davetin, bize, Owuai d'Orsay'nin dar düşünürlüğü klâsik hale gelen havası içinde, mü- said dostluk cereyanları husule ge- tirmek — fırsatı vereceğini zannedi- yorduk. İnkıtaa sebeb olan — ihtilâf, zaten, Cenevrede ve ondan evel de malümdu. O halde Paris davetinden mak- sad ne idi? Geç aldığımız telgraflar, bize, yalnız Ouai d'Orsay'nin fran- sız kamoyuna müessir - olmak iste- diğini gösteren vesikalar hükmünde- dir. Acaba bu davetten maksad, Pa. riste meseleyi halletmek - değil de mesele etrafımda cihan neşriyatını mugalataya uğratmak - fırsatmı ara- mak mı idi? Kimin *arafından yazıldığı malüm olmayan Havas telgrafınm son cüm- lesi, Fransa - Türkiye dostluğundan bahsediyor. Bahsedilen dostluk, bir tarafa çok pahalrya mal olan ve bir tarafın tâvizlerini icab ettiren bir ra- brta olmasa gerektir. Biz dostluğu iyi anlasmakta ve dostlara haklarımı vermekte buluruz. Geç vakit aldığımız bu haberler hakkında, şimdilik vaziyeti tesbit e- den bu mülâhazalarımızı kayletmek- ten gayri ne söyliyebiliriz ve bizi bu kadar yakından ve derinden alâka. landıran bir hak davâsınım hakikat ve zaruretleri karşısındaki 1srarın u- zun sürmemesinden ve bir takım nâ- hoş sürprizlere meydan vermemesin- den başka ne temenni edebiliriz? Falih Rıfkı ATAY Havas Ajansının telgrafı 23 (A.A.) — Havas a- iriyor : Öğleden sonra dış bakanlığın- da toplanan fransız - türk - konfe- ransı kısa sürmüş ve İskenderun sancağı hakkında pazartesi günü başlıyan görüş teatilerine her iki taraf da başlangıçtaki vaziyetleri- ni muhafaza ettiklerinden nihayet verilmiştir. Milletler Cemiyeti kon- seyinin son toplantı devresindeki kararına uyarak mezkür konse- yin gelecek toplanlısından önce bir anlaşmaya irişilmek üzere ko- nuşmaların tekrar ele alınması ve bu babta konseyin mazbata mu- harriri Sandlerin iki taraf arasın- da yeni bir müzakere açması muh- temeldir . Fransız - türk konuşmaları - sı- (Sonu 6. ımer sayfada) ÂAtatürk Büyük Erkânıharbiyede Reisi Cümhur Atatürk, yanlarında, Başvekil İsmet İnönü ol- duğu halde dün Büyük Erkânı Harbiyeye giderek iki saat kadar Mareşal Fevzi Çakmakla görüşmüşlerdir. 24 İLKKÂNUN 1936 PERSEMBE Dış haberlerimiz : iç sayfalarımızdadır -— ——— —— HER YERDE (5) KURUŞ GÜNEŞ - DİL TEORİSİNE GÖRE Man ve Men kelimelerinin tetkiki Türk Tehçelerinde müstakil olarak man ve men kelimelerine çok nâdir te- sadüf edilir. Halbuki kelime başlarında ve sonlarında kaynaşmış olarak görülen man ve men'lerin bir zamarlar müstakil olduklarmı gösteren belgeler vardır ve onlar morfolojilerine karıştıkları keli - melerin anakökten alınmış manaların sonradan olma önemli bir fonksiyon yaparlar. Meselâ “Kodaman” kelime . sindeki “Koda” kısmı müstakil bir ke. lime olarak: OÖğ * ok * od 4 ağ Elemanlarına ve onların geliştirdiği bir (kudret, ulühiyet dinamizminin bir süje veya obhje üzerinde vuku ve tecel- lisi) gibi asil ve eski bir anlama malik- tir. Son kısmı olan “man” ise yine; () (2 G) ağ * am * an Elemanlariyle onların geliştirdiği bir varlık, bir kudret bir esas olmak taş- kımlığıma, tezahürüne, canlılığına delâ- let eden bir manaya sahiptir. Şu halde Koda * man Kodağ “Hu- da” lığın esasir, bir sahibe mâtuf olarak bir genişlemesi, taşması demek olur ki bu suüretle “man” kelimesi Kodağ keli- mesine bir ajanlık ve bir sahiplik rolü Büyük su politikasına başlıyoruz Adana, Ege, Marmara, Orta ve Şimal Anadoluda su mesele Kanun Su işlerimizi halletmek yolunda bi kararı veren Başbakanımız ve Bay! dırlik Bakanımızın, geçen sene, Çubuk barajı yapıldığı srrada alınmş bir resmi Başvekil İsmet İnönü'nün üze- rinde ehemiyetle durmakta olduğu su işlerinin halli maksadiyle, Cenub ve Ege mmtakalarma yaptığı seyahatlerden sonra, Nafıa Vekâle- tinde, bizzat hazır bulunarak, derhal hangi su işlerine başlanması müm- kün olacağınm ve az zamanda, ne kadar para ile bu işlerin başarılab leceğinin tetkikini emir buyurmuş- lardı. Bu hususta elde bulunan iptidaf hazırlıklar, evelki gün Nafız vekâle- tinde Başvekil İsmet İnönününün son için 31 milyon lira tahsis ediliyor projesi hazırlandı teşrifleriyle bir daha gözden geçiril- miş ve ihzar edilmiş olan kanun İâyi- hasının usule göre merasimi ikmal o- lanmak üzere Başvekâlet ve vekâ- letler makamlarımna sunulması takar- rür etmiştir. Lâyiha dün Nafın Vekili tarafın: dan imza edilerek muameleye konul: tmuştur. Su.işi için Ük tehais olunan para mikdarı 31 milyon liradır. Lâyihanın bu devrede muamelesi ikmal olunarak tatbikata geçileceği anlaşılmaktadır. Bu işlerde Adana- nm sulanması başta olmak - üzere, Ege mmtakasında, Marmara havza- sında, orta ve şimal Anadoluda bu- lunan bütüm su ve bataklıkların 18- lah edilmesi ve az zamanda istifade- ye konulmast maksadları istihdaf o- hunduğu haber alınmıştır. ISPîNYADAKI İSYA "itilaf mukavelenamesi Bu hususta icab eden su mühen- dislerinin tedariki ve diğer gereken teşkilât için Nafra vekâletince lü- zumlu tedbirler. alınmak üzeredir. Yabancı memleketlerden bazı müte- hassısların celbedilmesine de teşeb- büs edilmektedir. Şark demiryolları bakanlar heyetinde Ankara, 23 (A.A.) — Nafıa vekileti ile şark demiryolları şirketi delegeleri arasında imtiyazın devri ve mevcudatın satın alımması hususunda cereyan eden müzakere neticesinde hazırlanmış olan bugün Heyeti Vekilede müzakere edilmiş ve hututu e- sasiyesi riyle tasvib olunmuştur. Madridde halk, hava bombardımanlarından kurtulmak için metropoliten'e sığınmaktadırlar — (Yazısı 6. mer sayfada) Yazan: HASAN REŞİT TANKUT vermiş olur. Bu izahi daha aydın müta- laa edebilmek için man'ın elemanlarını teker teker tetkik edelim (D Ağ: Ana delâleti ile esas, sahip, kudret, hararet öktür. Güneş ve onun anlamları verir. (2) Am: (V. * m) “en yakın mül- kiyet ve taayyün sahasını gösteren” (1) prensipal köktür. Ana kökün anlamını en yakından ve katiyetle temsil eder. Beşer sekâsı tabiata tasarrufunu anla- yıp ta kendisini güneşin yerine koydu. Zu zaman (2) egoyu (V. * m) ile ifas de etti. (V. * m) güneşin bütün - vasıfları kendisinde özleşip tecelli edebilen ele. mandır, Bu itibarla (oğ * om) ve kaye naşmış şekli ile om; tabiatın yaradıcı kudretinin remzidir. Onun içindir. ki proto türk devrindenberi tabiat anaya yani yaradıcı, doğurucu ve besleyici kudrete "om” ve “oma” denilmektedir. (3) An: Bitişik sahayı ve yakımn mu- hiti gösteren elemandır. Bu suretle: Oğ * om * an Ve son morfolojik şekli ile “man” ya« pan, olan, olduran bir kudretin tecelli ve tezahürünün ifadesi olur. Onun i« çindir ki bütün beşer bugün dahi; ole ması; ilâhi ve meçhul kudretlerin yare dımına kalmış dileklerinin husulünü “aman, amin, amcn” kelimesine bağlar. lar, Dilimizde ve bütün dillerde bu yol« da kaynaşmalar vardır. Esasen aggluti. nation “Bitişgenlik” az çok her dilin gövdeleşmesinde axıl değil midir? Şu halde man ve men kelimelerinde, Tanrılık, esaslık, sahiplik ana manalâak riyle önlara hasx olan ölmezlik, eskilik, önlük, yükseklik gibi abstre mefhum- lar aramak hakkımızdır. Alemin bütün kudretlerine sahip olarak tasavvur edi- len insanım kendisine men “ben” de. mesi bu hakkımızı kuvvetlendirebilir. Türk - men kelimesinde de men'in aynt rolünü görürüz. Güneş vasıfları « nın dinamik bir surette bir süje Üzerine de tekarrürünü ifade eden türk kelime. si men kelimesini alınca daha esaslı, da. ha fazla ve taşkın bir türklüğün ifade« si olur. Yani men ile kaynaştıktan son« ra Türk kelimesi kendisinde hüviyetini daha çok gösteren ve yapan taşkın, has reketli bir fonksiyon kazanmış oluyor. Bu bakımdan man ve men'in girdiği büne yede bir ajanlık halkettiği neticesine varıyoruz. Kâşgari bu mayalaşma keye fiyeti için şu misalleri verir: 1— “Sökmen" saffıiharp yaran, kaha raman unvanı. (Kâşgari C. İ. 8. 370). 2 — “Kekmek-er — sıkıntılar içine de pişip yetişen adam (görmüş geçire miş adam). Bu kelimenin sonundaki (mek) şazolarak sıfat eki gibi görün. mektedir. Yoksa kaideye göre Kek-men olması lâzımgelirdi. (Kâşgari, C. L, s. 339), Kek sıkıntı ve mihnet demek oldü. ğuna göre Kek-men (sıkmtılı ve mihe netli bir hüviyet gösteren) Gemek olur ki bu mana Kâşgarinin misalinde (er) kelimesiyle teyid edilmiş bulunuyor. Mahmut Küşgari bu misali ile bize ayar zamanda man, men ile mak ve mek in ayrı ayrı kelimcler olmadığını göstermektedir. Sumerce ve Yakutça gi bi eski Türk lehçelerinde görmediğimiz mastar edatınır. aslında bu man ve men den başka bir şey'er olmadığı anlaşılır yor. Bu hakikate varabilmek için önce - Sayfayı çeviriniz - (1) Etimoloji, marfoloji ve fonetik bakırarndan Türk Dili. (2) Etimotoji, morfoloji ve fonetik Bakrmından Türk Dili,

Bu sayıdan diğer sayfalar: