“UÜULUS Yavuz ve _Gürbüz Evlatlar İsterim ATATÜRK 19-5-1938 Milli sporun teknik kadrosu tirmekten ziyade ! gür - R ejim, millt spor ortaya koyunca, bu büyük davâyı gerçekleştirecek bir teknik kadroya ihtiyaç baş göstermişti. Memlekete yedi ayrıbranşta — orta tahsil için öğretmen yetiştiren Gazi terbiye enstitüsü, bu maksadla be - den terbiyesini de kolları arasına al- dı. Bugün Kültür Bakanlığının üze - rinde hassasiyetle durduğu müesse- selerinden biri de budur. Biz, kaç ankaralı, yanı başımız- da,her gün 19 mayıs şenliklerinin tekrar edildiğini bilmekteyiz? Hal- buki Çiftlik yolunun üstünde çift « liğin sırtlarına bel vermiş güzel bir bina ve onun etrafını çevreliyen düz- gün saha üzerindeki faaliyeti, bütün memleketin bilmesi lâzımdır. Çünkü srhatli, gürbüz, yavuz nesil; ancak bu çalışma ile doğacaktır. Milli sporun kadrosu : Bu müesseseye sporun ve beden terbiyesinin fantazi olmadığını, fer- di bir iş olmadığını, spordan gayenin seçkin tekler ve şampiyonlar yetiş - büz, sıhatli yüzbinler yetiştirmek ol- duğunu bilen zihniyetin bir eseridir. Buradan yetişenli bulundukları kullanma, atletizmin birçok çeşidle - ri,evve oda jimnastiği, yürüyüş, fütbol, bisiklet, motörlü vasıtalar kull hepsi ayrı ayrı bünyelere, muhitin coğrafi vaziyetine, iklim ve arazi hususiyetlerine göre bütün spor şubelerini seçebilecekler ve onları bi- rer günlük meşgale halinde vatanda- şın hayatına sokabileceklerdir. por bir ilim olmaktan da çık - mıştır. İlimler olmuştur. Be- den terbiyesini geliştiren sporların sayısı, bir insanın bunlar üzerinde bil- gi sahibi olmasını bile imkânsız kil - maktadır. Halbuki, yetiştiricinin va- zifesi, büsbütün daha geniştir. O, tıpkı bir mimar gibi, bilgileri öğren- dikten sonra icad'la karsı karşıyadır. Bir insan vücudu da, bir inşa —olduğuna göre, — kendine mahsus bir kuruş tarzı ister. Kürek çekme, yüzme, atletizm, güç ve ihtisas isteyen, az çok tehlikeli o - lan spor çeşidleri: Müdafaalı hayvan- lan avı, sürgün avı, at koşuları, cirid oyunu, dağ ve kış sporları, yelken ayrı ayrı vücudlara has olan sporlar- dır, Beden terbiyesi enstitüsünde ye- tişenler, hangi sporu yapacağınızı si- zi bir doktor gibi muayene ettikten sonra söylüyorlar, Sporun ahlâkla ve karakterle yakın münasebeti olduğu- na, ancak konan teşhisten sonrda ina- nıyorsunuz. Meselâ toprak sporları i- çin, tabiatı sevmeniz lâzımdır. Çün - kü onlar, çiçek ile uğraşmayı bile bir spor sayıyorlar. Hem bu, makbul o - lan sporlar arasındadır. Bunun için enstitü, yetiştirmek için aldığı genci evvelâ hayatının so- nuna kadar dinç kalmayı, ve yaradı- lışına göre neler yapması lâzımsa o- nu öğretiyor. Yirminci asır insanı i- çin bu bile tek başına bir kazanç de- ğil midir? f Tzerlerinde kolsuz bir gömlek - le sert toprak üzerinde boy - larının iki misli irtifalara sıçrayan, Beden ferbiyesi enstifüsü Buradan yetişenler sporu milli ideallerden biri olarak gören; gürbüz, sağlam kültürlü bir nesil yetiştirmeyi meslek olarak — lbonimcomiçlarzdir Sporcu gürbüz ve sıhatli milyonlar, sporu ilim halinde öğrenen bu " kadro eliyle yetişecektir yere düşünce bir yumuşak yatak üze- rine düşmüş kadar tabii duran genç kızların hareketlerini seyrederken, muallimlerden birine sordum: * — Bari şu toprağın üzerine yu - muşak şilteler koysanız.. Hiç olmaz- sa kum dökseniz... İnsan vücudu bu çakıl taşlarının üstünde saatlerce yoğurulmaya nasıl tahammül eder?” Fakat artık çelikleşmiş olan bu gençlik, sizin kaygunuzla alay eder gibi, zevk ve sıhat aldığı toprağın üstünde gözlerinizle güç takib ede- cek kadar seri ve değişik hareketler yapmaktadırlar. Birisi gülerek diyor ki: “— Siz de toprakla biraz yan yana kalınız. Şu ufak taşlar sizi hiç acıt- mıyacaktır, Beden terbiyesi enstitüsü şefi Pro- fesör Kurt Daynas bizim çocuklatın çok iyi malzeme olduklarını söylü- yor : “— Cevheri çok kuvvetli, fakat üze- rinde çal k isteyen mal di - yor. Belden aşağısının çok kuvvetli olduğunu, bacakların uzun yürü- yüşlerin tesiriyle geliştiğini ve fakat belden yukarısının aşağısı kadar in- kişaf edemediğini ilâve ediyor . Bir öğretmen diyor ki: “— Halbuki bu müessesenin da- vâsı bambaşkadır: Biz, bütün türk milletinin sağlam, gürbüz, sıhatli ve dinç ve neşeli olmasını bir yaşama ü şartı olarak ele almışızdr. Bu gaye - nin gerçekleşmesi, spor sevgisinin milette bir ahlâk halinde yerleşmesi- le kabil olacaktır. Bu gençler yetişe- cekler, memleketin dört köşesine da- gılacaklar, orada ellerine alacakları yavrucuklara spor yapmanın zevki - ni, heyecanımı aşılayacaklar; nesil- lerde müşterek spor zevki bulunacak ve Türkiyenin bir vasfı da sporsever millet olacaktır. “ Sonra bu sahada bizim başka bir bususiyetimiz de vardır. O da mille- timizin asıl karakterlerinden birinin sporçulukla tanınmış olması... Güreş, atıcılık, atçılık, ok, cirid, av gibi bir- çok sporlar, vücud ve dimağ inkişa- fina en çok yarayan spor şubeleridir.” Bir eski hatıra : ekiz senelik tarihi olan şu hâ- diseyi anlattılar: Sekiz sene evvel Çapa kız muallim mektebinde bir beden terbiyesi kursu açılmıştı. Burada bir senelik staj yapılıyordu. Orada ders gören bayan öğretmen - ler, uzun çorap giyiyorlardı. Birgün Romanya'dan sporcu kızlar misafir olarak geldiler. Onların çorapsız ça- lıştıklarını ve idman hareketleri için çorapsız olmanın daha faydalı oldu - ğunu gören genç kızlarımız, on gün sonra çoraplarini çikarmışlardı. O hâdiseden bu güne kadar tam sekiz sene geçmiştir. Bugün beden terbiyesi enstitü - sünde yalnız talebeler değil, civarda- ki ufak çocuklar da beden hareketleri yapıyorlar. Dört yaşında bir yavru- nun nasıl sıçradığını, ot minder üs- tünde nasil taklak attığını ve hiç korkmadan ip merdivene nasıl sarıl- dığını gördükten sonra sporu anane- leştiren neslin ne demek olduğu daha iyi kavranıyor. Z Kırlara yayılalım, gülelim, koşalım, b arkadaşlar.. Gençliğe neşe, kuvvet saçmaktır ahdimiz, inancı İ Bu kıpkızıl ufuklar, bu dağlar, ı_—,.:mu ovalar.. dan lâstik top gibi fırlamak elleriyle el tutup, ayakları biribirine yapıştı - rarak değirmen taşı gibi dönmek, bir metreye yakın maniadan atladıktan sonra ot minder üzerinde, elektrikle işleyen yuvarlaklar gibi kendi mâh - verleri etrafında dönmek.. Yavuz ve gürbüz evlâdlar yetiş - mektedir, Hd 32 yılında açılan kol 35 yılında 23 genci ilk olarak hayata çıkarmış - tır. 36 yılında kolun tahsil müddeti. iki yıla indirildiğinden 17 ve 11 ol« mak üzere 28 mezun vermiştir. 37 de yalnız 9 mezun vermiştir. Üç sene içinde hepsi erkek ol - mak üzere 60 genci memleketin ku- cağına bırakmıştır. 937 yılında kızlar da alman bu kolun bugünkü talebe kadrosu şu şe- kildedir. Son sınıfın 18 i erkek 12 si bayan olmak üzere 30 mevcudu vardır. Bi- rinci sınıfta ise 16 erkek 5 kız olarak 21 talebe vardır. Enstitü bir jimnâastik salonu, tamı spor ve jimnastik cihazlariyle bu gençleri çok iyi şartlar içinde yetiş - tirmektedir. Vücud vedimağ kabiliyetlerini biribiriyle muvazi olarak inkişaf et- tiren bu kolun bilhassa iki gayesi var- dır: Birincisi elerine verilen orta tah- ildeki di olgunlaşan genç nes- Bütün bu ülke hep bizim, hep bizim arkadaşlar.. emleket gezildikten görüldük- ten, tanındıktan sonra daha çok sevilir. Toprakla beraber kalmak; bu gençlerde; gezmek, dolaşmak, öğ- renebilmek ve bir cümle ile yurda â- şık olmak itiyadını kazandırmış, ta - til günlerini hep civar köylerde geçi- Kavuşturulmuş iki kolun arasın - li bünye ve vücud itibariyle de inki- şaf ettirerek gürbüz bir nesil mey - dana getirecek kabiliyette öğretmen yetiştirmek, ikincisi müsaid imkân - lardan faydalanarak kulüb ve sair spor işlerinde uğraşan kurumlarda yetişkinlerle uğraşacak vaziyette eleman yetiştirmektir, Bu iki gaye gerçekleştiği gün milli sporumuzun teknik kadrosu kurulmuş olacaktır. T â