26 Aralık 1930 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4

26 Aralık 1930 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

YE ——4 — VAKIT 25 Kânunevel 1930 emi IN 8 Sütunlarda Seyaha nahkâr kas- ketler! — Vali B.e ithaf — Pazar içinde: “Götürelim, gö- türelim!,, diye etrafımda dönen çocuğun hali, içimi sızlatmıştı. Islak, soğuk taşlar üstünde uçar gibi konup kalkan küçük ayak- ları çıplaktı ve benim parmak- arım eldiven içinde bile sızlı” yordu. O insan yavrusuna karşı duyduğum his, tırmalayıcı bir- şeydi ve içimi acıtıyordu. Gö- züm ayaklarından ayrılıp ta ba- şına yükselince, bu acıya birde hayret katıldı. Çünkü bu mini- mini küfecinin başında solmuş bir Istanbul lisesi kasketi vardı. Paketlerimi verdim. Beraber yü- rüdük. sünden uzaklaşınca: — Çocuğum, dedim, sen han- gi mektepte okuyorsun? Göz kapaklarını sevimli kırı şıklar içinde bırakan bir gülüm- seyişle: — Ben çalışıyorum, mektebe nasıl giderim? Dedi. — Peki, amma şu başındaki kasket ne? — Annem alıverdi. Eve varmıştık. Daha fazla ko- nuşamadik. Fakat o günlen son- ra tetkiklerime birde şu kasket | meselesi karıştı. Şimdi geçtiğim yollarda çocuk başlarını araştırıyorum. Meğer haberdar olmadığımız neler var- Bu kasketleri kâh lustracıların kulakları üstüne yaslanmış, kâh boynu mendilli, yengeç yürüyüşlü bıçkınların perçemlerinde çarpıl- mış gördüm. Meseleyi karıştır- dıkça daha fena şeyler çıkmağa başladı. Hele Galatasaray lise: nin kasketleri daha feci aki- betlere uğruyor. Birtakım müna- sebetsiz genç erkekler yolunmuş kaşları ve boyalı yanakları üs- tüne bu kasketleri giyiyorlar. Bazı düşkün kadınların parmaklarına taktıkları nikâh vüzükleri gibi, bu kasketlerde o sefil yaratılış- lar başında bir teminat şeklinde kullanılıyor. Gene bu kasketler, bazı yer- lerde kadınların peşine düşen, sokaklarda türlü hayâsızlıkları yapanların başlarında görülüyor. Bunların hiç birisi mektepli de- ğildir. Fakat bunu ancak işin iç yüzünü bilen bizler farkediyo- ruz. Halk yalnız o çirkin küstah- lıklari görüyor ve kasketlerin ifadesini belliyor. Memleketin temiz irfan yurt- larını bu lekelerden kurtarmak hepimize borçtur. Hem işi başar- mak ta pek kolaydır. Bütün lise talebesinin ellerinde fotoğraflı, damgalı hüviyet cüzdanları var. Şehrimiz polis merkezlerine bir tamim yapılır ve kesketlilerin cüzdanları yoklanırsa ortada şim- diki çirkin hallerden eser kalmaz Her iyi, doğru teklifi candan karşıladığını gördüğümüz Muhid- din Beyefendiden böyle bir ta- mim ile hem çocuklarımızı, hem idare ve tedris heyetlerimizi kur- tarmasını rica ederiz. Seyyah Pazar yerinin gürültü- | ei Golt pantalonu nasıi icat edildi? (ş| Noel hikâyesi Con Hopkins sabahtan kepenkleri müşteri, yapmıyordu. herkes dükkânları (Con Hopkins) çalışmıya gitti, Bekle| di, bekledi.. Nafile ne gele nvar, ne İgiden.. Herkes geziyor, tozuyor. Fakat kim- senin aklına Hopkinsin dükkânma gi mek, elbise ısmarlamak gelmiyordu. Saatler geçtikçe Hopkinsin canı fena halde sıkılmağa başladı. “Çünkü ak. İsam yaklaşıyordu. Bu gece noel ağa- cınm altında bekliyen çocuklarıma, ka rısma bir şeyler götürmek lâzımdır. Yok, yok... Kasaya bir şilin bile düşl medi, Halbuki, türlü, türlü mum al- mak, fener almak, çam almak, pasta almak, oyuncak almak, hulâsa birçok şeyler almak lâzımdı. Gerçi “İngilizler için bütçeli adam-| lar, hesaplarmı, Kitaplarını bilirler derler amma, bu söz, Hopkins için de- ğildir. Çünkü kazanan bir İngiliz de- ğildir. Dükkânciığında çalışır, karısı- ni ve uklarını, kendini eh şöyle böy| İle geçindirirdi. Bütçe böyle adamın nesine... Akşam saat yedi.. Hopkins artık! dükkânını açık tutmaktan utandı, çün) kü konudan. komşudan gezmeğe çıkan lar: “— Hopkins, diyorlardı, sen bugün !hasisliğini ispat ettin. “— Para kazanfnadıktan başka bir de elâlemin takazası.. Diye söylene, söylene dükkânın kepenkelerini yarı-| ya kadar indirdi. Dükkânınm içine çs- kildi... Çekildi amma ne berbat halde idi. bilseniz. Vakit biraz daha böyle geçti. Dükkânın önünde bir ayak pıtırtısı. Hemen koştu... Üç tane insan, biri çok şen, eğlenceli, kıpkırmızı yüzlü, ağzın da kocaman bir pipo tutan bir adamdı. Gözleri fıldır fıldır mavi bir elek- İtriksampulüsgibi: yanan adam, “— Dostum dedi, sen galiba “terzi sin. Hopkins sevindi; kendi kendine: “— Allahım dedi, beni tecrübe etti, işte şimdi kısmetimi buldum. Neşeli adam terzinin yüzüne baktı, “.- Şu, dedi, koltuğumun altındaki kumaşı görüyor musun? Bunu bana gece yarısma kadar yetiştirebilir mi- sin? Terzi sevindi: 5. Hayhay efendim, dedi, hayhay.. Neşeli âdüm: “. Şimdi hemen ölçümü al, eğer bir haftadır hiç mi, hiç iş Bunun için Noel günü Terzinin gözü açıldı. dar eğildi: “. Teşekkür ederim efendim, dedi. “Haydi öyle ise ölçümü al, Terzi ölçüyü aldrve işi bitti, Fakat ölçüsünü aldıran adam dükkândan bir adım bile atmadı, terzi: “— Efendim dedi, ölçü tamam. Neşeli adam gü sedi. “— Hayır, dedi. Sen tekrar bir öl çü alacaksın., Terzi şaşırdı. Fakat mezüreyi eline aldı, hayret etti... Göğüs (4) pus fazla... Boy (4) pus fazla... Kollar (2) pus fazla! “— Allah, Allah bunda bir iş var.. Diye adamın yüzüne baktı. Ve baktık- tan sonra korktu. Çünkü adam irileş- İmiş ve uzamığtı. “Bu galiba şeytan dedi. Korka, İkorka mezüreyi elinden bıraktı. “— Tamam efendim, tamam. Diye- rek söylendi. Adam olduğu yerden yine bir adım atmadı, durdu. | “.- Hayır, dedi., Hayır, bir defa da ha ölçümü al, ondan sonra bana göre bir elbise yap... Terzi: yukarıya kadar kaldırdı, Yalnız bir basladı. kapadığı halde; “İdükkândan uzaklaştılar... : Terri dâha çok dehşetle korkmaya Çünkü mezüreyi eline alıp ta adamın vücudunu ölçmeğe başladığı zaman hayretten dona kaldı. “— Oh, Allahım diye bol bir nefes aldıktan sonra aldığı ölçüleri güç hal. le kaydetti. Elinden kurşun kalem bir- kaç defa fırlayı, fırlayıverdi. kaydet tiği rakamlara bakamıyordu bile. Göğüs ikinci ölçüden (4) pus fazla idi. Pantalonun boyu ikinci ölçüden 4) pus fazla idi, kollar teminki ölçü. den (2) pus fazlaldi.. Neşeli adam: “— Peki dostum, dedi tam on bir) buçukta elbise hazır olacak, ve dük- kündan dışarı yürümeğe başladı. Dükkânın önünde o artık tabii bir adamdı, orta boylu bir insan. Terzi hayretinden donacak hale gel mişti, Dükündan ayrılırken neşeli adam; “— Üç ölçüye de uyan bir elbise yap... Anladın mi dedi.. Ben bu üç öl çüye göre de rahat, rahat giyeyim... A1 sana şimdiden beş isterlin vere- yim, * .. Terzi düşünmeğe haşladı. “— Bu şeytanmı, insanmı?. “— Şeytan olsa bu paraları adama verir mi? —insan olsa böyle bir anda kilçü-! lüp, büyür mü? Bir türlü halledemedi Aldı eline makası, “—Şu pantalonu sekizpus uzun mu yapayım, yoksa Sekiz pus kısa mı, yoksa ik in ortasını mı diye hayli düşündü. Ya herif kısa kalmak ister. se paçalar ne hale gelir... Ceketin kol- ları ne tuhaf düşer, babasının elbisesi- ni giymir çocuk gibi olur. Paçnları jartiyerlerini kapatmaz, ceket düdük gibi bir şey olur. Bir hayli düşündü. Ve mnayet dik-| ti. hazırladı. ... On bir buçukta üç adam tekrar gel| diler, dükkünm kepenklerini «.— Tık, tik vurdular... Hopkins yine korktu... Şeytanlar geldi Allahım sen beni bunların şer- rinden kurtar diye dualar okudu. Neşeli adam dükkânm bir kenarın- da yeni elbiseyi giydi.. Ve biraz sonra golf pantalonlu ve kabartma kollu ce- ket giymiş mavi gözlü müşteri Hopkin se beş isterlin daha verdi. Uç arkadaş ... Hopkins bugün Londranm en meş- hur terzi r, Şüphe mi edeceksiniz. çünkü kral baş canbazını saat altı bu- çukta çağırıp: “Al sana şü kumaşı hediye ediyo- rum, bü kumaşla kendine bu gece on ikiye kadar bir elbise yaptıracaksım... Ve bu elhise fle hem uzanup, hem kısa lacak, hem tabiti halinde bulunacaksın ve hiç bir potu görülmiyecek demişti. Canbaz o gece saat on ikide Hor insin diktiği elbise ile hünerlerini gös terdi. İstediği zaman vücudünü kısalt- tı. İstediği zaman vücudunu uzalttı. İstediği zaman tabii haline soktu... İM, Venizelosun yeni Av- rupa seyyahati Gelen haberlere göre Yunan Başvekili M. Venizelos yeni bir Avrupa seyahatine hazırlanmak tadır. Yunan Başvekili bu seyya- hatte evvel emirde Belgrata uğ- rayacak, fakat orada ancak iki “— Bu muhakkak şeytandır, Alla- hım sen bana para vermedin, bir de başıma şeytanı musallat ettin. Bu in- san şekline girmiş İblisi lâindir. Kur- tar Allahım, kurtar diye içinden dun ediyordu. Neşeli adam: “. Usta dedi, vakit geçirme, haydi çabukol, on isterlin kazanmak istemez sen başka... saat kadar kalacaktır, oradan Viyanaya, Viyanadanda (Varşo- va) ya geçecektir. Burada resmi mülâkatları nihayet bulduktan sonra (Roma) ya uğramak sure- inaya dünecektir. Yunan in bu son seyahatine bususi bir ehemmiyet atfedil- İri Ayşenin safında idi. İkisi de maktul! İdüşmüşlerdi. Evin içi, acı feryatlarla YALAN : Ömer Rıza Herkes bunu konuşuyor ve bunu dü- Şünüyordu. Fakat bir kimse kat'i bir cevap vermiyordu. o Vaziyette bir te- şevvüş vardı. Basralılar, bu teşevw'iş perdesini sıyırıp atan sözler söylemi- yor değillerdi. Onlara göre bu harp, karşı taraftan gelen birkuvvetin eseri idi. Basralılar, bih. ssa Hazreti tarafında Ayşeye söğen, Onu yere dük şürmek, onun üzerine hücum etek İs tiyen adamlar gördükten sonra Osm- nin katillerinin işe karıştıkları ve Hazreti (Ali) ile birikte hareket et*i lerini anlamışlardı. Fakat karşı tarof galebeyi kazanmış olduğundan bir kim se açıktan açığa bir ittihamda buluna. mıyordu. Basralıların bütün cesarotı kırılmıştı. Sonra onların başına geten zevattan yalnız Hazreti Ayşe kalmış. tr. Hasreti Ayşe, harp vukubulduktan ve kendi taraftarları dağıldıktan so ra Basrada misafir olduğu haneye çe- kilmiş ve matem tutmuştu. Ölen adanı- larm ıstırabını yakından duyan Haze ti Ayşe, bir kimse ile konuşmıyor, ve kendi odasından çıkmıyordu. Nereye çıkacak ve kiminle konuşt caktı? Bütün Rasra bir mater'hane i- di. Her evden feryatlar yükseliyordu. Dullar kocaları, öksüzler babaları £ çin ağlıyorlardı. (Ali) şehir haricinde üç gün kaldık-! tan sonra şehre girdi. Bütün halk ya| ralılar bile ona biat ettiler. Bitaraf kalanlar, onun muvaffak olduğunu un Tadıktan sonra şehre gelip ona İtaat edeceklerini bildirmişlerdi, Ali herkesten biat aldıktan sonra Hazreti Ayşe ile görüşmek istedi, Haz reti Ayşe, Basranm en büyük konağın- da misafirdi. Ali, mescitten çıkarak © nun evine doğru ilerliyorken yolun 'ki tarafındaki evlerden akseden çığlıkla- rı duydu. Hazreti Ayşenin içinde bu- lunduğa hanede hademinr izi Üzer. Tıyorlardı. Bunlarm biri (Ali) nin, bi inliyordu. Bunlarm zevceleri, çocukla <1 AYAN EY İİ Sen Ayşeye karşı fazla hür gösteriyorsun ; halbuki ... İtinden kovmağa söz vermedin mi? — Söz verdim ve kovdum. — O halde bunlar nasıl peydâ or lar? — Bilmiyorum. İ — Sen bunları maiyetinde idin mi? — Dün ve bugün gördüm. — Bunlar nasıl gelmişler? pe — Yemin ederim ki bunların yi geldiklerini bilmiyorum. Bunlar halde sonradan ve kimseye görün” İden gelmiş olacaklardır. — O halde bu faciaya kimlerin * bebiyet verdiği anlaşılıyor. — Ben de ayni fikirdeyim. Bu adi” lar bizi fena bir maceraya sürkledik” Fakat olan oldu. — Siz hiç olmazın bu adami” başka bir rezalet yapmasına mâni #i nuz! — Gayet tabil. Sizin niyetiniz merkezdedir? — Ben Medineye avdet edeceğim” evime çekileceğim. — Six bilirsiniz valide, Ali, ayağa kalkarak Hazreti AY? nin elini öpti. Onun dansını di Ve dışarı çıktı. Evdeki matemzede > dımlar onu yine ağır sözlerle teşri tiler. Fakat Ali, onlara yine cevaP medi ye hükümet konağına doğru İM” ledi. Burada onu birçok bekliyenler ye” dı. Bunların içlerinden birl ona çak gibi sözler söyledi: — Sen Ayşeye karşı fazla hüret' gösteriyorsun. Onun etrafındaki ** dınlar seni söğüp saydıkları halde * bütün bu hallere tahammül ediyor" Biz buna razi olmayız. Kadınların lerile mağlüp olmayız. i Hazreti (Ali) hemen ayağa kalk — Herhangi kadına bir tek söf Um ibsini e amaliyem Vigkİz bir eve girmesin. Hiçbir kimse: KAİ ların tecavüzüne maruz kalsa ds dınların bizi söğüp saydığını duy$# onlara cevap vermesin, Biz, yalnız — rı, vak'adan henüz yeni haber almış. lar ve mateme girmişlerdi. Bunlardan Abdullahm karısı (Ali) nin eve girdi- ğini görür görmez acı acı içini dök- miş, ona: z — Dostları öldüren ve âileleri tarü- mar eden adam, bizim çocuklarımızı nasıl öksüz bıraktınsa Allah t& senin çocuklarını öksüz bıraksın! Demişti. Ali, bu ağır sözleri sükünetle dinle. miş, hiçbir cevap vermemiş ve içeri gir mişti. Hazreti Ayşe, (Ali) yi karşıla” yarak onu kabul etmiş, ve onunla ko- nüşmuştu. Ali, eve girerken dinlediği sözler- den müteessirdi. Bu teessürünü anlat. tı: A — Safiye, bizi fena karşıladı. Onu çocukluğundanberi görmemiştim, Hazreti Ayşe ona anlattı; — Onun kocası Abdullah benimle beraberdi, Muharebede öldü. Kocasının kardeşi seninle beraberdi. O da senin safında öldü. Ev baştan başa matem içinde. — Vah, zavallılar, — Oğlum Ali! bu muharebe neden vukubuldu? Biz sulh üzerinde sözleş miştik. Biz bu sözü nakzedecek hiçbir harekette bulunmadık. Senin Basraya gelip bizimle konuşmanı bekledik. Tal- ha ve Zübeyr ile konuştun. Anlaştı. nız. Biz bir kimsenin zerre kdaar hası mane hareketlerde bulunmaması için en kat'i tenbihlerde bulunduk. Siz de ayni harekette bulüunmağa karar ver diniz. Buna rağmen nasıl oldu da bu muharebe koptu?!... — Aziz valide! biz de bütün taah- hütlerimizi yerine getirdik. Hiç bir kimsenin aleyhinizde bulunmaması İ- çin veya her hangi husumet düşünme- mesi için en kuvvetli tamimlerde bu- lunduk. Birimiz de muharebeyi dü- şünmüyordu. Muharebenin nasıl kep tuğunu ben de bilmiyorum. Bu sirri ben de anlamadım. mektedir, — Sen Osmanın katillerini maiye- lümün kadınlara değil, müşrik lara bile hürmetle mükellefiz. Demişti. Tam bu sırada iki adamın şi Ayşenin ikamet ettiği haneye kad” derek orada söylenip durduklari ”” ber verilmiş, Ali, hemen Ka'ka't dererek onları tevkif etmiş ve onl5”” dayak attırmıştı. Bu vaziyet karşısında herkes ede le harekete mecbur olmuştu. ” Tarihte * (Cemel) (o vak'ası rr meşhur muharebe bu şekilde başi ve bu şekilde neticelenmişti. * ... “ Leylâyı rahiplerin manastırmd$ açi raknıuştık. Onun yarası yeniden mış ve yeniden tedavisi lâzımgel! Leylâ, yeniden yatağına girdik” sonra Hazreti Ali ile birlikte balon, Zuna şüphe etmediği Mehmedin onu lip aramasını bekliyordu. Leylây” * manastıra sokup Mehmedi bulmağ? ona vaziyeti haber vermeğe gid Mes'ut dakika fevtetmeden vazife ifa etmiş, fakat Mehmet, Hazreti Sig nin maiyetinde harekete mecbur » Zundan onun yanından ayrı Halbuki Leylâ, babasının kim akdağ nu tahkik etmek için Şama gitmeyi şünüyordu. Onun için Mehmedi. gi rek ona bu arzusunu bildirmek ön du. Günler geçiyor, fakat Meh gö bir haber gelmiyordu. Leylâ, sab” kendiği zaman başrahipten rica etti: — Yazacağım bir mektubu rmızdan birile Basra tarafın: remez misiniz? 2d — Bunda beis yoktur kızım? Leylâ mektubunu yazmış ve mala tırın hademesine vermişti. Basraya kadar gidecek, orada Meh di bulacak ve mektubu ona Hademe, harp sahnesinden İl Basraya girmiş, orada Mehmed #7 A mış ve kolaylıkla bulmuştu. hade mektubu okuduktan sonra i sordu:

Bu sayıdan diğer sayfalar: