29 Temmuz 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

29 Temmuz 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sm İL Meşhur ingiliz casusuna iie | âvrens, o kadar mühim bir adam değildir ! Timon isminde bir Fransız ceneralı, Onun h üviyetini tetkik ve tahlil ederek, kiymetini sıfıra indiriyor Wen; (> o Meşhur casusu e 2 bir kahraman air muharebede Me a büyük kumandan- imdu,, Se Yazı yazdıkları ma- Mika © İngilizler bu perde ty ya kahramanlarına, der, “0 maçsız hükümdarı, krallar, onun tabtlar kurduğunu Onunla ,Basbettiğini söylerler, Mraren, iftihar ederler. Ve her Zesini dör acerada onun göl- Acaba rler, Phrete, Lâvrens ku kadar Büsterdikye İngilizlerin kendisine yak leri bunca | hürmete m? Yoksa bütün bunlar B, * oPagandadan ibaret mi? Banda eeleyi umumi harp €s- derdiği Fransanın cepheye gön- La gm heyet başında bu- Bi ha sneral “Brimun,, “Umu- de sü Pte Hicaz,, unvanlı eserin- ie bahsederek cevabını 0 edir. Cene arda henüz miralay olan başda, rimon, Hicaz isyanı İ Sonuna kadar takip et- is daha Sonra Fransızlar tara- Adana havalisinde kulla- İdap S dede bulunduğu (sırada va eklerin Şerif Hüneyin $e Oğulları Şerif Ali, Kral Emir Abdullah ile cere- ra ar ve muhabe- beride vuku bulan Sa hareketleri takip eden tele zabiti, her günkü hadi- Serin, suhtarasına kaydetmiş ve e bu mubtaralardan vücu- Mani iştir. Eserin mukadde- Yazmış Cencral Franşe despere bulunuyor, Gerek mukad- irene gerek eserin hedefi Muka a yanlan esere maça Bölmeli; eserine Lâv- Barak tiddetli hücumlerde' bulu- Lo F, pa Pe kendi barakâtı ile Alebeni harekâtın muka- *decek derecede küstablık Kiya Zini halbuki taşıdığı iki İeveden, altından ve yüklü bin hi istifade eden bir mace- i olduğunu, onun bir kaç defa MN hakikatı sakladığını tal Hüseynin oğlu Feysala iği şifreli bir telgrafı yok iki gülüşlü kad Arsen Löpenin yeni bir macerası aj Görüyorsun a. İsmim ya - başi Polle ben an oldu - sin dostu ile benim meşgul <p Münasip görmüşler. > pini tanıyor musunuz? Meg, Pek o kadar değil. Fakat eki b iri Pol ile onu kapana ker Iğım odanın kapısını kı danayı görebildim. Fakat o m yoktu. İri Pol'u kucak Pana Piliç pencereden £ atladı. a gene koşayım derken de —y edi pi >—Ü, 19Z başınızamı idiniz? Müzi 4,8 kişi idik ama, iri Pol iki- > icine çıkarmıştı. — sert herif!... > amma, yakalamıştım. im yerinizde olsaydım . yn benim yerimde olsaydın tı Bibi senin de hesabın ta- M4 olurdu. Zaten hınbılın ettiği ve bu suretle dürüst olma- dıktan başka son derecede şüp- | beli hareketlerde bulunduğunu bu gibi hareketlerin onun tara- fından anlaşılan maceralara inan- mayı güçleştirdiğini söylemek- tedir. Ceneral Birimon, daha sonra Lâvrensin mecrubları öldürdüğü- nü, ve Türklerden esir almıya- rak ele düşen heresiri öldürttü- ğünü de kaydediyor! Lâvrensin en çok ileri sürdü- ğü iddia arapları sevdeği ve onun için onların davasına ve onun istiklâline hizmet ettiğidir. Fransız cenaralı bunun aksini iddia ve iddiasını Lâvrensin e- serindeki şu cümle ile ispat edi- yor : “Ruzgârlar kulaklarıma #- raplardan, ölüm derecesinde bık- tığımı fısıldıyordu. Bununla be- raber onlara kardeş görünmiye mecburdum. Çünkü ancak bu sayede onları elde etmek ve kullanmak mümkündür. Lâvrens kendi eserinde, bede- silerin kendisini tanımadıklarını, onun için bedeviler arasında dai- ma serbest dolaştığını iddia eder. Fransız ceneralı bunun tama- mile yalan olduğunu, çünkü Lâv- rensin sakal ve bıyıklarını dalma traş ettiğini, Araplarınsa sakallı olmıyan adamı : yabancı tanıdık- larını, otun 'için herkesin onu bir İngiliz zabiti olarak tanıdığı- nı, bilhassa onun mavi gözlerinin herkese yabancılığı ayan beyan gösterdiğini anlatıyor. Fransız ceneralı Lâvrensin as- kerlikte de behresi olmadığını anlatarak onun bir defa kral Hü- seynin Deradaki kuvvetlerini im- ha ettirmek ve bu suretle müt- tefiklerin davasım suya düşüre- cek bir iş yapmak üzre bulundu- ğunu izah etmektedir. Başından sonuna kadar Lâv- rensi techil ve tezyife hasrolu- nan eserin anlattığ i hadiselerden biri Lie im “Lâvrens 1916 senesinin bi- rinci Teşrininde Şerif Hüseyin ile iki defa mülâkat etmiş, ne- ticede Konisi Hüseyinin ihtirasla- rını tabdide muvaffak oldi onu bir Arap memleketi le 5 — VAKIT 29 Temmuz 1932 Takvim —| © Hala binbir gece masalları Yakutlar,zümrütler, inci- Cuma Oo Gumartesi 29 Temmuz 30 Temmuz 25 Rebiülevvel 26 Rebi. evvel Gün doğuşu o 453 454 Gün batışı 19,30 19,28 Babab oaman ğ// 3,10 1220 1617 1930 21,29 247 203 16,16 19,28 21,19 251 204 . 161 1 İ azami 27, sagnri 19,5 derece olarak tesbit edilmiştir. Buzün tüzgür mütehavvil sürade esecek hava ek meriyetle açık olacaktır. RADYO Bae İSTANBUL — 15 den 19 a kadar gra - mofon, 19,40 dan 20,30 a kadar Bein Riza) ve Cennet Hanımlar, 20,30 dan 71 e kadar gramofonla opera, 21 den 22 ye kadar Fiki riye hanım Vildan Niyazi bey ve arkadeş- Varı, 22 den 2240 a kadar Necip hey orkes trası, VİYANA (517,4 şıy — 1250 konser, 13) 40 plâk, 15 plâk, 18 dane, 19,10 şarkı, 19,46) konser, 20,45 musiki, 23 yausiki, 24 Guns BÜKREŞ (394,2 m) — 15 plâk, 17 aske- ri musiki, 10,10 kanser, 18,50 plâk, 20 radyo) müzikli, ROMA (441,2 my — 1340 rouslki, 17.40 musiki, 18,30 tagannl, 11,05 musiki, 21,45) konser, 2240 şarkı, 23,40 dana, BUDAPEŞTE (50,5 m) — 1015 askeri musiki, 13,05 çignn orkestrası, 14 kanser, 20 konser, 21,50 konser, 23,10 baber v> dans. OSLO (10714 m) — 1030 konser, Xi Konser, 23,15 şarkı, MOSKOVA (1304 m) — 13 den 2255 6 kadar mühtelif neşriyat. VARŞOVA (1411 m) — 1345 pihk, 14, 35 plâk, 16,10 plâk, 18 haflf musiki, 10,20 yenalki, 21 senfonik konser, 2140 musiki, 21,55 minfonik kanser, 73 dans, 23,10 dans. KÖNİGVÜSTER HAVZEN (1625 my — 7 jimnastik, 715 musiki, 1i konser, o 1485, konser, 15 konser, 18 konser, 19 üniki, 21,20 munlki, 20,20 muaf, 21 dene, PARİS (1725 m) »- 20 rtulki, 21 kon- ser, 2145 oda musikisi, 2230 piyano konse ri RED Köprü dubaları tamir edilecek Galata ve Unkapanı köprüle- rindeki dubalardan © bazılarının muayenesi yapılmış, tamire muh- taç oldukları görülmüştür. Yalnız belediyesi gelmedihi için duba- ların tamiratı için para verile- mektedir. —ğmen Izmirde sovyet konsolusluğu Ankara sovyet sefareti baş kâtibi M. Terenteff İzmir sovyet baş konsolusluğuna tayin edil- miştir. ——— getirmekten vazgeçirdiğini Hin- distan umumi valiliğine bildir miş, Hindistandan “Bu fikrin tamamiyle ölmüş olmasını ümit ediyoruz |,, cevabını — almıştı. Halbuki Lâvreosin bu cevabı aldığı gün Hüseyin, kendisini Araplar kralı ilân etmişti! Ceneral Brimo'nun bütün ese- ri İngilizlerin Lâvrense verdikleri payenin sahte olduğunu göster- miye matuftur. Yazan : n | bi Löblan Tefrika No:4 birisin! Başmüfettiş Jorjöre, bir adama hınbıl dedi mi, a kimse cevap veremezdi. Zira, müfettiş bey, maiyetindekilerin kepsini hınbıl telâkki eder, ve bu sözü sarfetti mi, artık münakaşayı kabul et- mezdi. Flaman da âmirinin karşı sında boyun eğmek mecburiyetin- de kalmıştı. Ve sonra ilâve etti: — Doğrusu taliiniz var.. Volnik şatosu meselesi tekrar başlıyabilir. Bugün Sarı Klara ve iri Pol ile meşgulsünüz. Biliyor musunuz bir eksiğiniz var? — Ne? — Arsen Löpenin tevkıfı. Jorjöre humurdandı: — Evet. Onu da az kalsın iki-| . dir yakalıyordum. Bir dakika da- ha evvel gelmiş olsaydım enseli- yordum. Hak oyun üçtür derler, üçüncüsünde ( elimden kaçmaz. Volnik şatosu meselesine gelince bu meseleyi takip etmiyor deği” lim. Trpke iri Pol işi gibi... Sarı Klaraya gelince... İşte tren geldi, dikkat!.... — Fakat hâlâ tevkıf müzekke- resi yok. Başmüfettiş etrafına bir bakın- dı, Kimse görünmüyordu. Ne aksi- lik! Halbuki uzaktan, lokomotifin istasyonla göğüsleşir gibi geldiği gözüküyordu. Sonra, geldi, dur” ui, Derhal kapılar açıldı ve yolucu- lar çıkmağa başladılar, istasyonun kapısına doğru bir sel akar gibi oldu. Jorjöre muavini Flamanın kolundan tutup ilerlemesine mâni olmuştu. Neye yarar ki? Zaten ka- pının dibinde duruyorlardı. Her- kes önlerinden geçmek mecburiye- tinde idi, Sarı Klara da oradan geçecekti. Filhakika uzaktan göründü. Bu, o idi. Tarif edilen eşkâle uygun- du. Jorjöre de onu Lanımıstı: — Hınzır kız, diye mırıldandı, bu sefer elimden kurtulamazsın. 1 | Binbir gece masallarının hâlâ bü- tün ihtişamile, yaşadığı bir muhit var- sa, ö da Hindistandır, Bir İngiliz mu- harriri burada mücevher ve altın de finelerinden şu şekilde bahsediyor: Hindistanda bugün bile, halkın ekserisi bankalara itimat etmez ler. Servetlerini gömerler, yahut mücevhere çevirerek onunla ka- dımlarını süslerler. Hindistan prenslerinin ekserisi de hâlâ bu şekilde hareket eder- ler. Bunların hazineleri asırlardan! beri toplanan ve biriktirilen mu-! azzam servetlerle doludur. Meselâ| Haydarâbat nizamı, saraylarının altındaki servetin miktarını bile- miyecek derecede zengindir ve serveti mütemadiyen artmaktadır. Nizamın servetini görebilmek için, onun kendine mahsus odala” rmın birinden, ancak kendisine malâm gizli bir kapıdan yer altı- na geçmek icap eder. Buraya va- rabilmek için başka bir yol yok- tur, Bu hazine ile harici &lem ara- smda yöz metre kalmlığında bir kaya gerilir, Hususi odanm gizli ısından sonra bir sürü çelik kapılardan geçilerek kemerli ve sütunlu bir hazineye girilir. Bura- daki camekânların içi servetle, Haydarâbat nizarımı, dünyadaki en zengin üç adamın biri yapan mücevherlerle doludur. Elektrik zıyasile mücehhez ©- lan hazinenin lâmbaları yakıldık- tan sonza insanın gözleri kamaşır. Camekânlar avuç avuç, yığın yığın elmaslarla parıl parıl parlar. Ca- mekânların en yukarı katlarında, elmasların en büyüklerile karşıla” şırsmız. Bunların bir parças: bir insanı bütün sülâlesile birlikte zenginleştirmeğe kâfi gelir. Küçük elmaslarla mücevherler lâkaydane bir surette atılmış gibi- dir. Nizam bunların sayısmı bile bilmek istemez. Onun için bunları terazinin gözlerine (doldurarak tartmakla iktifa eder. 4 Camekânların bazıları yakut- larla, zümrütlerle, zebercetlerle, incilerle dolu. Daha büyük came- kânlar içinde altından tahtlar, ak. tından tabaklar ve bunlara müma- sil eşya görünür. Buradaki altın lar ancak tonla ölçülebilecek de- recedodir. Haydarâbatta böyle olduğu gi” bi Misurda da bunun bir eşine te- sadüf olunur. Burası da gözleri kamaştıran ve henüz paha biçile- miyen mücevherler vardır. Misur- da öyle bir taht vardır ki altınla kaplanmış ve serâpa yakutlarla işlenmiştir. Misur mihracesinin Kız hakikaten güzeldi. Yarı mütebessim, yarı çekingen bir yü- zü vardı. Mxxi gözlerinin parlak- lığı, ta... uzaklardan seçiliyordu. Kıvırcık sarı saçlarını da bir kor dela ile sıkmıştı. Küçük ağzı bem- beyaz dişlerinin görünmesine, en küçük bir hadiseden neş'elenmeğe âmade dudaklar arasından müsa- ade ediyordu. Koyu rengi bir elbise giymişti. Fakat beyaz yakası ile, bu elbise, İ genç kıza bir mektep talebesi şek- lini veriyordu. Tavırları, üzerine nazarı dikkati celbetmiyecek şe kilde idi. Elinde küçük bir bavul ile bir çantası vardı. — Biletiniz matmazel? — Biletim mi? Biletçi kızdan birdenbire bilet isteyince kız şaşırdı. #femen aran- mağa başladı. Nereye koymuştu? Çantasına mı? Bavula mı? Kız a- ranıyor, bir taraftan da arkasın- daki yolcuları beklettiğinden sı- kiliyordu. Bavulunu açtı, yoktu. Çantasına baktı, yoktu. Nihayet, bileti elinde tuttuğunu birisi far- kederek: m “ | ler ve tonlarla altın! .Hindistanda,taş kasalar içinde rakam- ların sayamıyacağı servetler uyuyor resmi üniforması başından sonuna kadar en kıymetli mücevherlerle tersiğ edilmiştir. Buradaki muras- sağ hançerlerin, kemerlerin, hat- ta ayakkabıların haddi, hesabı yok gibidir. Patyala mihracesi ise incilerile meşhurdur. Onun hazinesindeki incilere başka bir yerde tesadüf edilmez. Kendisi memlektinde bulum dukça göğsünü inciden bir ger- danlıkla süslemek itiyadındadır. Onun serâpa inci ile murassa res- mi üniforması, başka hiç bir insa- nın taşıyamıyacağı bir servettir. Patyala mihracesinin kulakların» den sarkan ve birer bilye büyük lüğünde olan küpelerle boynunda- ki dizi dizi incilere bir kıymet tahmini imkânsızdı”. İngiltere veliahtı, Hindistanda seyahat (ederken (O Baharanpur prensi ona altından bir karyola hazırlamıştı. Yatak odasının bü“ tün eşyası da halis altındandı. Banbala mihracesi İngiltere veli- ahtınm mühim bir yeküna varan maiyet efradının her birine büyük bin inci taşıyan birer iğne hediye etmiş ve bir hafta devam eden ziyaret esnasında kahvealtılar da dahil olmak üzere bütün yemek leri altın kaplarla takdim etmişti. Halbuki ziyefette 250 kişiyi izaz etmek icap ediyordu. Hindistandaki bu çeşit servetin miktarını hiç bir kimse tahmin edemez. Yozgatta imar faaliyeti Yozgat husust muhabirimizden : Şimdiye kadar ihmal edilmiş olan Yozgat şehrinin haritası kiy metli belediye reisimizin gayret- lerile mühendis Şükrü beye tevdi edilmişti. Şükrü bey haritaya baş- lamıştır. Bir sene zarfında şehir haritasını ikmal edecektir. Şehrin tam ortasında ve çarşı içinde istib dat devrinde yapılmış fakat suyu isale edilememiş olan çeşme için demirciler mevkiindeki kuyudan magra açmak suretile kuvvetli ve tatlı bir su getirtirilmişti. Çeşme- nin açılma merasimi halk ve mü- nevverlerden mi büyük bir kalabalıkla a mz . messilleri değerli belediye reisimi zin bu himmetlerine karşı minnet ve şükranlarmı merasimde şifa « hen ifade etmişlerdir. « Bekir Ziya — Matmazel, dedi, bilet eliniz« de e arıyorsunuz! u cici kızım şaşkınlığına herkes gülüştü, kız bileti verersk lde o. Jorjöre yerinde duramıyor- uz — Ne uğursuzluk, ne uğ - luk, bu herif te nerede kaldı. Bak, yavrum, şimdi tevkıf müzekkeresi gine olsaydı, hemen kuşu yas — Madamki emir var niçin ya- kalamıyoruz? Tevkıf iöüzül keçi nasıl olsa gelir. — Aptal ? Taki, > Peer akip etmek, Fakat başmüfettiş heme: kı; peşine takılacak kadar Gi si gildi. Zaten bir defa da elinden kaçırdığı bu avı ürkütmek işine gelmezdi. Onun için uzaktan, Sarı Klarayı takibe başladı. Sarı Klara mütereddit adımlarla yürüyor, sanki Parise ilk defa gelmiş bir insan gibi hareket ediyor, kimse» ye bir şey sormağa cesaret edemi» yormuş gibi çekiniyordu. ç (Devam edecek)

Bu sayıdan diğer sayfalar: