18 Kasım 1932 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

18 Kasım 1932 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Maurice de Cobra'nın Son Romanı: 27 . > Çıkış hareketni yapan kolla zda irtibatı temin edecek o- | pe geldi. Şimdiye kadar hane patlamadan ilerliyor» ire mesafede imişler. O civar Le (Abzagel) grupunun ar « kuşatıyorlarmış. vaya imiş, Mülâzım (Nikel - un oraya kadar vazifesini Yikile yapmış olmasından mem dün olacağınızı düşünüyorum. ite Evet.. Çok memnun Öğleye kadar hiç bir hâdise dadı. Blokhavzn her Yıkılan Parçayı mümkün mertebe tamir Sİ, Roberts asıl istihkâmdan Müdaran hendeğine kolayca ge « i için bir dehliz kazdır - W. Öğleden sonra saat dörde vadide arada sırada pat- silâh sesleri çoğalmıya baş- ||, Biraz sonra karşılıklı ateş - i, Yakit vakit korkunç bir şekil- İdiıyan Omitralyoz sesleri n başladı. Roberts, Nikol - von İaarruzunun tam (hararetli Mtanmda olduğunu anladı. U ağı kirişte, piposunu yak - a müsademe devam et - © iken dimağında birdenbi - düşünce parladı. Ya bu a - aj kurşunlardan birile vurulur- Bulunduğu mıntaka © oldukça & olduğundan düşünceye dal Bütün samimiyetile, vicdani - karşıya kendi kendine yordu? (Patan) lar döndük- R Zaman n şeflerinin öldüğünü 0- SV hssedecek miydi? Her şeye ii bu harp arkadaşını kay- mn müteessir olacak mıy- silâh arkadaşı ki, onunla ayni bayrağı müdafaa etmiş- Zihninde bu sualleri tekrar e- iç “du, Fakat vereceği cevapla vukuat arasında müte - lar üst üste çekilmiş muh- Tesimlerle göstermiye çalı - (Nikolson) un akibetine 0, ) nin hatırası karışıyordu. Sd, mülâzımının akibeti ile iy sıkıştırılan bir asker kaça- toy akibeti arasında i törmüyordu, danile başbaşa, bu iğrenç inde le çalışıyordu: Ken- bir insana kin besle- 9”. bir silâh arkadaşının hiç lebiliyor, bir makine e insanlara ilebiliyor.. Bu ay- Umumi harpte de düşün - Sürp cephesi, Fransız - Marahalman boğuşması, siper » hişancılıktaki me - Böstermek için neferler » silâhmı alıp ihtiyat - a meferini deviren İ- Roberts tekrar , “eği, yene geldi. Ötede yay İ dağlarda akisler a ederken t 14 A izi # EE ; 4 o hâlâ İposunun duman t korkunç bir hayal gibi oldu; ölülerin Playa gibi geçen ev hi ; 2 lan, bütün © mahrumiyetlere , 1$, ayni Üniformayı giy - | "Türkçeye çevire Fahametitin Arvay Smm ii İY lamelli yeni kurbanlar istiyen harp ilâhı- nın hayali... Ve sonra bu hayal birdenbire silindi. Karşıki kızıl dağlara vu » ran grup manzarası içinde, güne- şin ışıkları arasında Albanın yü- zü Kahirede çektirip ONikolsona vermiş olduğu fotoğraftaki gibi göründü. O demin gördüğü devin yarık ağzı değil, bu gülünç aşkile alay eden, mağrur bir kadının tebes - sümü, ona inanmış olan (zavallı bir adamı tepeden tırnağa kadar süzen bir kadının bakışı idi. O za man biçare Robertsin Okalbinde, yaralı izzetinefsi, çiğnenmiş his- ler, hatıralar, feci sukutu hayal hepsi biribirine (karıştı. Ötekini bütün kinile ittiham etti. Ve san- ki en ateşli ihtiras anında (Al - ba) onunla kendisini aldatmış gi- bi kudurdu. Belki de daha fazla.. Orada, belki muhtemel bir bıra - kılışla mücadele eder, çırpmabi - İlirdi. Halbuki facin o yokken o istihkâmında lüzumsuz ve hatta İ zelil mektuplarile, bu O betbaht i kalbinin ümitsizliğinden şikâyet i ederken cereyan etmişti. O za - İman, piposundan çıkan dumanda | Nikolsonun ölümünü, hiçbir tees- süf gölgesile bürünmeden seyret- ti, Bu mes'ut rakibin ölümünü | Roberts tam bir kayıtsızlıkla kar- I şılıyacak! Daha doğrusu insani | bir hürmetle bunu bir kayıtsız o- i larak telâkki edecek, fakat vic » danır - ta derinliklerinde bir se- İ vinç, isakiki bir sevinç duyacak - tr, A en bae MESİ “Gece olmustu. Daha dönmemişti. Siperi gözetliyen Su ' abdar yavaşça dehlizden sürüne - vel. döndü ve Robertsi buldu; — Yüzbaşım, Bu gecileme tabi İ gözükmüyor. Kol tarafından ya- pılan hareket bitmiştir. | — Evet, doğru.. Şimdiye ka - dar dönmeleri lâzımdı. Subadar tereddüt etti, sonra söyle bir fikir yürüttü: Onları aramak için bir keşif | kolu göndersek.. Roberts muavinine baktı: — Kac kişi? dedi. (Devi var) A EREAM GEAR ARR EE SELENA verecek Danimarkadan gelen bir ha- bere göre, birkaç gün evvel Kopenhag'a hareket eden sabık Sovyet harbiye komiseri M Troçki Danimarka sosyalist ta- lebe birliğinin talebi üzerine o- rada “kapitalizmin sukulu,, mev» zulu bir konferans verecktir. Danimarka hükümeti M. Troç- kinin pasaportunu Kopenbag'la “ancak sekiz gün kalması şartile vize etmiştir. Verilen habere göre, M, Troçki Danimarkada sosyalist fırkasına müracaat ede- cek ve bu müddetin temdidi için fırkanın hükümet nezdinde teşebböslerde bulunmasını İster | yecektir, | Ihtiyar bir kadının | o Sokakta ölümü | Dün sant ikide köprünün Üş- ! küdar iskelesinden inen bir ka- İ dın birbenbire fenalaşarak düş- müş, ölmüştür. Yapılan muayenede 60 ya- şında olan bu kadının kalp sek- tesinden öldüğü anlaşılmışsa da “almıştır. perdesinde la M. Troçki konferans | Köycülük şube- sinin içtimaı Halk evi köycülük şubesi dün öğleden sonra halk evinde âza- lariyle köycülük o mefküresi için çalışmak istiyenlere bir çay ziya- feti vermiştir. Bu ziyafette İstanbul Halk fırkası idare heyeti reisi Cevdet Kerim, Rüknettin, Ali Riza Bey- lerle Halkevi idare beyeti âzala- rı ve birçok zevat hazır bulun- muştur. Çok kalabalık olan köycülük komitesi reis İsmail Şevket Bey, köycülük kumites nin yaptığı ve yapacağı işlerden bahsetmiş ve ayni mefküre uğruna çalışmak stiyen arkadaşlara hitaben de- miştir kiz Köylüye mahsus olarak bir mecmua çıkarmak istiyoruz. Köy- lünün fikri, sıhhi, ziraf, içtimai vaziyetlerini yükseltmek için neş- redeceğimiz bu mecmuada ça- lışmak istiyen arkadaşlara ihti- yacımız vardır. Bunu mefküre arkadaşlarından bekliyoruz.,, Şev- ket Beyden sonra Ismail Müştak B, köyeülük şubesinin ehemmiyetin- den bahsetmiş ve yaz mevsimin- de bütün münevverlerin seferber vaziyetinde köylere çıkarak ça- lışmasını istemiştir. Bundan sonra davetliler hazır- lanan çay sofrasına davet edil- miştir. Çayı müteakip çalışmak için yapılacak işler hakkında köycülük komitesi idare heyeti azasından Zeki. Cemal B. söz Çalışmu şekillerini uzun uzadıya izah eden Zeki Cemal B. nibayet şunları söylemiştir: 3 Bizim eğlencemiz ve zev- kımız nedir biliyor musunuz? Bir öküzün semirmesi, bir tavuğun bir tane fazla yumurtlaması, bir çocuğun okuması, bir yıkık evin ! tamiri, bir köy arasındaki bir lâğımın kapanması, bir yolun ta- miri, bir köprünün yapılması, bir çeşme suyunun temizlenmesi, bir bataklığın kuruması, bir sılmalı- mn şifa bulması, bir trabomlu- nun hastalıktan kurtulması, bir karasapan yerine bir pulluk kon- ması, bu pulluğa motör takıl ması. ,, Zeki Cemal Beyden sonra Me- liha Avni Hanımla diğer birçok zevat köycülük şubes'nin faali- | yeti hakkında fikirlerini söyle- mişlerdir, içtimaa geç vakit nihayet ve- rilmiştir. —— Yağmursuzluk bir türlü, sürekli yağ- mur bir türlü Bir müddet evvel havaların | kurak gitmesi yüzünden vilâyeti- | mizin zeriyat işleri müşkül bir | safhaya girmişti. Şimdi de yağ- murun devamlı olması zeriyat işlerini müşkülâta uğratmakta ve zUrra işlerile meşgul olmak için tarlalarına çıkarak ekim yapa- mamaktadırlar, Bu itibarla ha- vaların düzelmesi zürra için çok faydalı olacaktır. Bu mevsimde yapılması lâzım gelen ekim am cak bazı mıntakalarda kısmen ştır. o | yapılabilmiştir. << | Halkevinde sınıf talebesi bile Mi Roman vadın çocuğu olmasına rağmen de evvelâ ve mihayet çocuktur ve çocuk, baleti ruhiyesi itiba- rile, telkine çok müsaittir. Sonra sebatsızdır; bir tesirden, bir te- essürden diğerine çocukça ge- çebilir. Bugün size inanıyorsa yarın başka ve daha kuvvetli telkinlerin altında başkalarına, başka şeylere inanır. Ayni şeyin tekerrürü çocukta itiyat hasıl ediverir. Bu çocukluk itiyatları kolay kazanıldığı nisbette güç yıkılır şeylerdir; hatta yıkılmıya- bilir de, Genç adam bütün heyecanına ve titizliğine rağmen karşısında” kinin kendine inanmadığını ve kat'i kararını vermiş olanların sökünile kendisini dinlediğini gö- rünce gizli bir ruh kırgınlığından aldığı bızla sözlerine devam etti: — Hanımefendi, bu her şey- den evvel bir hars meselesidir. Ben bir Türk çocuğunu benim harsıma yabancı olan, batta yal- mz yabancı olmakla da kalmıyan adamların eline teslim etmekte mabzur görürüm. Daha dün A- sım Bey isminde bir Türk mua lim bile bu müessese içinde pro- testan oldu. Kolejin bu hususta- ki tesirlerinin, çocuklardan daha yüksek bir düşünce ve temyiz kabiliyetine malik olması lâzım gelen bir insan üzerinde bile nasıl nüfuzlu olduğunu bu mi- salle anlıyabilirsiniz. Her halde bu din meselesi üzerinde israr edişimi müteassıp bir müslüman kafası taşıdığıma bamletmezsiniz. Protestan olan, yahut bizimkin- den başkâ bir cemiyelin hasretini çeken Biye Ti Tekr miyeti içinde mes'ut olamıyaca ğını anlatmak istiyorum. Halbuki mektebin ve terbiye- nin vazifesi çocuğu cemiyet için- de mes'ut etmektedir, Bu ecnebi müesseseleri işte bunu yapmıyor- lar, Sonra... Ah Nibal Hanım, bu bahis açılınca bizde ne ucı hatı ralar uyanıyor bilseniz! işgal esnasında Jiseyi kurtarmak için bir kaç arkadaş Mister (B...) e müracaat etmiştik; karşımızda nihayet bir meslekdaş bulacağı- mızı tahmin ediyorduk, bize ne yaptı bilirmisiniz? ilk önce i Törklerin Ermeni katili oldukla- | rini ve bizim bu millete mervsup olmadığımızı itiraf edecek bir ves'kayı imzalamamız teklifinde bulundu. Dünya başımıza yıkıldı sandık ve gafletimiz karşısında derin bir hicap duyarak bu he- rifin yanından ayrıldık. Nihal Hanım, muktedir olsay- dım, sizi Turana yazık etmekten menederdim. Fakat ümit ederim ki bu konuştuklarımız... Genç adam nafile nefes tü- ketmişti. Çünkü Nihal, münaka- şanın sonunda, karşısındakinin kendisine tahakküme yeltenme- sinden de gizlice sinirlenmişti. ikinci kısım 1 Lise müdürü Nimet Beyin o kadar gayretine rağmen Turan artık “Kozmopoliten Kolec,, in ikinci sınıf talebesidir, Evvelce annesinden İngilizce okumuş olması bususi bir imti- | hanla onun bu sınıfa a'ınmasına sebep Olmuştu. Hatta yaşının küçüklüğü dolayısiyle annesi mu- halefet etmemiş olsaydı üç olacaktı ç yarıdatı —17 e Yazan: Necmettin Halil — Nihal Hanım, Turan Ce- ! tahsil masrafından müteessir ok mıyacak derecedeydi. * Ah bu muhit ne caziptir! Ço- cuk çok sevdiği hürriyetinin bü- tün zevklerini tatmak imk bulur. İnzibat, geniş ve makul bir telekki ile, buradan uzak- laştırılmıştır; Çocuk bu muhiti; yadırgamasın ve sevsin diyel Muözzam binalar, geniş ve bol spor sahaları, oyun vasıtaları, bunların yanında güler yüzlü muallimlerin arkadaşlığı... Birde ilk senelerdeki derslerin bu key- fi bozmıyacak tarzda oluşu ... Bütün bu cazip şeylere rağ- men Turan bu mubile hemen alışamadı, Bilhassa ilk gecelerde yatakhanenin geniş ıssızlığı ruhu- na gizli bir Örperme; garip bir yalnızlık hissi veriyordu, Vücu- dünün (gürbüzlüğü sayesinde gündüzün oyunlarda arkadaşlarına ele başı o'up o kadar yorulduğu balde gece yatağına girdiği za- man hemen uyuyamıyordu. Ses- siz gece içinde, yatakhanenin açık pencerelerinden içeriye do- lan avare bir baykuşun çığlığı ruhunun © Örkekliğini artırıyor, bazen babasının ölümünü batır- liyarak gizli gizli ağlıyordu. Birbirini takip eden gecelerin bu hali, içinde pişmanlığa ben- zer hisler uyandırıyordu. Artık gündüzkü oyunlarada eski, ve bararetle katılmıyordu. Ders ve mutalâa zamanlarında bile gözlerinin boşluklara takılıp kal- dığı oluyordu. Bereket versinki bu hal mual- liminin gözünden kaçmadı, Mual- lim Mister Meyer Turanı böyle bir iki dalgınlık anında yakala- 'âkadar oldu ve bemen keme grey e kağan keşfetmiye ilmi, daha doğrusu el ameli görüşü kifayet etti, Mister Meyer dokuz seneden beri burada mualiimlikten daha mübim bir iş olarak böyle basit ruh bezirgânlığı yapmakla meş- ul bir adamdı, Yeni başlıyanlara ogilizce dersi vermekle beraber profesör unvanını taşır ve mek- tep makinesinin ana çarkını çe- viren “beşler heyetin, de daimi azalık yapardı. Müdür Doktor Vudun en yakın kafadarıydı. Bil- hassa meşgul olduğu küçük ta- lebenin tahsil ve terbiyeleri hu- susundaki möşahedelerini mun- tazaman müdüre bildirirdi, Bütün kızgınlıklarını kalın ve yırtılmaz bir sabır ve tahammül perdesi arkasına çekebilmesi dolayısile küçüklerin muhabbetini kazanmakta güçlük çekmezdi, Yüzünde ürkek çocuk rublarını kaçıracak hiç bir sert çizgi yoktu; onları bir tebessüm pomadıyle sık silk yumuşatırdı. Bir akşam üstü, Turan bahçe- nin bir köşesinde, kahvaltı olarak verilen ekmekle soğanı yemeye çalışirken Mister Meyer ona te- sadüf etmiş oldu, Çocuk ayıp bir şey yapıyormuş gibi soğanı ve ekmeği arkasına saklamak teşsbbüsünde bulundu. Muallim, en hayırhah bir te- bessim'e ona gülerek, kırık dö- kük Türkçesiyle hatırım sordu; sonra onun anlaşabilecek kadar lisan bildiğini hatırlıyarak ingi- lizee bir konuşma zemini açtı: — Oyun oyvamıyor sunuz? akay yemeğimi yiyordum efendim, dd — Fakat tabii ozaman Oyun çok iyidir. Burada hava açık, güzel değil mi?. Evet efendim. — Burasını sevdiniz mi?

Bu sayıdan diğer sayfalar: