18 Ocak 1941 Tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5

18 Ocak 1941 tarihli Vakit Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AM ERİ KADA Yazan: Iskender F. Sertelli Cakla güreştiğim zaman, iğu, künde, yıığnık) yok- ilân edersiniz. Mesele haz, O zaman horkes sudece kuvvet denemesi karçısında güreş seyreder. Ben bu e güreşe razıyım. er buna itiraz etti: B Cak çok oyuncudur. Bu kabul etmez. “Türk un kendine göre bir tu- oyunları vardır. Ben de, oyunlarımda serbest kal, iyım,, der, Ve bu sözünde İldir. da, f hayretle başını salla- ; O halde yapılacak bir iş Bir. O geceyi - bekemek... dana çıkmca: “Hes iki ta- 'da oyunlarını yapmakta ser fir,, diye ilân etmek. Vo kâyıtsız, gartsız, Kence en iyisi budur. — Zaten Harry ile yapılan lEçte de böyle olmadı. mi . fercüman ayağa kalktı: Vakit geçiyor, Mister Val ksak, vaktinde çıka- lülker şapkasını giydi: n EVĞ" övet.. vıktin.:nk& Motörü boş yere Olmryalrm, Manaöre bindiler. Üratle inmeğe başladılar. ... ORK LİMANINDA BİR GEZİNTİ Husufun hissesi, Amerikadan linceye kadar barıkada du - tı. Otelden çıkar çıkmaz, mal Bank,, a gittiler. Pa- İf bankaya yatırdılar. geniş bir neles akdlı ve kendine: Eh.. artık ben de zengin. Slrasına geçtim. Diye söyleniyor ve seviniyor. giriy Gümrük önündeki Tıhtıma leri zaman, Koca Yusuf Buna giden bir tesadüfle kar- 4 ler görmeden — biraz - ileride n — motöre binelim. — Mercüman, Yusufun sevindiği örünce güldü: ç Eğer Mis Nelsonun işi ve İkti müsaitse, onu da yanımı- alalım. Yusuf başını sallayarak: - Fena olmaz.. Diye mırıldanıyordu. Valker hayretini — gizliyeme- — Haniya tecilerden u- üimıştm ?.. Kîduı’: gazoteciye iltifat ediyorsun? usuf : — İçimizde kötülük yok, de- Bevimli bir kızcağız da, Yar mizda bulunursa biraz güler, niriz. " “O sırada rılıtım boyunda iç- kaçakçılarını yakalı " İlâ Nelson kaçakçıları bekli- Ül. ı.ixer. genç kızm yanıma Bör y u: — Limanda bir gezinti yapa» fiz.. Vaktiniz var mı? — Mühim bir iş üzerinde- ü.. Beni düşündüğünüze ter ikkür ederim. Yusuf uzaktan göründü. Mis Nelson derhal fikrini de- dirdi : — Yusuf pehlivan da birlikte ll gidecek? — O halde geliyorum. — Evet. Onu gezdireceğiz. is Nelsöon yürüdü. Yusufun Nİ sıktı : Tebrik ederim. Akşamki MVaffakryetiniz bir şaheser- Koskoca gövdesiyle hasmır M bir lâstik top gibi nasıl da Mistü yere vurdunuz?! | (N gibi., | Selma 48 — — Bu numarayı bizim mem- lekette köy pehlivanları yapar. Haltâ geçen sene bizim kasaba- dan böyle yeni yetişmiş bir genç köylü pehlivan geçmişti. Bir meydanda çocuklar etrafımnı Barmışlardı. Ben de oradan ge çerken, kalabalığı gördüm. Bir kenarda durdum, bu gene peh livan ortada güreşti. Hasmmı yendikten sonra, bacağım ka- dar kalm bir ağaca ip bağlaya- rak, ağacı sorlamağa çalıştı ve yarım saat içinde koskocaman ağacın kökünü oynattı ve yere devirdi. Bu ağacı yolculardan on kişi el birliğiyle on yıl çek- seler, zorlasalar — deviremezler- di. Mis Nolson hayretini gizliye- medi: — Bizin memleketinizde dev- ler yetişir.. Filleri yere vuran arslanlar yetişir. Ben onlardan bahsetmiyorum. Harrynin yaç tıklarını gözümle gördüm de, bu adam kolay kolay yenilmez diyordum. Hiç olmazsa berabe- re kalırsınız kanaatinde İdim.. — Eh. ne yapalım? | Talih kuşu ikimizin bağında da dolaş- tı. Fakat, benim başrmı tercih etti. Buna kimin ne diyeceği ©- labilir? Valker söze karıştı: — Mis Nelsonun (burgu) me selesinden haberi yok geliba! 'Tercüman hâdiseyi kısaca an lattr ve cebinde duran gazete - nin o kısmını gösterdi. Nelson gazoteye göz atar at- maz kahkahayla güldü: -- Spor muharriri Joce Vil- son.. Nevyorkun gantajcı mu- harrirlerinden biri. Valker: — Kim olursa olsun, dedi, efkârmrumumiyede fena şüpheler uyandıracak bir yazıdır. — Böyle bir şey var mı? O. yun serbest değil miydi? — Evet. Tamamiyle serbesi güreşti. Fakat, belli ki, bu a- dam Harryden para almış.. Or taya böyle bir mesele atarak, Harrynin v memnunum. Yepyeni bir deli- kodu mevzuu. Bunu anlamak i çin, bugün kimbilir Yusuf pak- İvanı arayan ne kadar çok ga. zeteci vardır. (Devamı var) Saat on yedi. Moda vapuru Bü- yükada iskelesine yanaşmış, yol- çular uzatılan tahta İskeleden çıkı- yorlar.. En sona kalmış olen Celâl yerinden kalkıyor, ağır adımlarin yürüyerek iskele almırken vapur- dan atlıyor ve bileti memura ver- dikten sonra biraz ilerliyor, Ken- disini beklediği anlaşılan ... otoli- nin bir hizmetkârına elindoki ley- Jâklarla baraber paketleri verdikten sonra bir kelime söylemeden yü- rüyor... Uzunca boylu, geniş omuz- ha, enerjix yüzlü olan Celâl o ka- dar yorgun, © kadar gamit görülü- yor ki., Etrafında kendisine çov- yilen bakışlardan habersiz ve bazı fısıltıları işitmiyor bile! Selma!: — Bak Nebahat, senin. |xi yine dalgın, bu tarafa hiç bak- madı bile değil mi? Nebahat: — (Mütesasir) öyle.. Selma: Hâlâ onu seviyor mu- ? Nebahat — Çok Selma, eskisi Tik gördüğüm gün gibi.. O za, manlar on yedi yaşında bir krzdrm, Mukadderat bizi ayırmıştı. Fakat onu burada gördüğüm zaman bü- tHin eeki, hattralarım canlandı ve girdi belki eskisinden —daha çok seviyorum Selma, Sana şaşıyorum, doğ- Şağıyor musunuz bu işe?-. / rusu Nebahı Evet, Ben, herkesten fazla orum, Çünkü Harrynin de kuvyetli bir adam olduğunu .' v z dan bilenlerdenim. * utladılar. Mis Nelson, itdu. Yebahat: — Neden? ı'_:ı-h—.ı: — Öyle ya.. Onun se- ninle hiç alâkası olmadığını gör- müyor musun, Sana bir dakikacık olsgun bakmıyan onu sevmek. Doğ- rusü hayret edilecek şey. Bu ka- dar romantik olma, yavrum,, Nobahat: — Bvet doğru, ne de- sen haklısın; fakat bu Ümitsiz, te-. sellisiz aşkların da kendisine göre bir zevki var Solma, Sonra daha beni bir kere görmedi bile!.. Ne yapsak, onunla nas'l konuşsak, be ni bir defa tanıma,. Geçirdiğimiz w un aşkımızı ona hatırlatmak müm. kün olsa.. Onu bu akşam takip & | deceğiz, değil Selma? Kederli haber Bu, biraz kederli bir hikâye olmakla beraber, ayrıca bir ke, der ve dert sahifemiz olmadığı için buracığa koyuverdik: Bir gece Bay Selim, adamakıllı ka- fayt tütsüledikten sonra — poker masasını oturmuştu. Gece yar- sıma doğru ke!p sektesinden ö, Tünce, arkadaşları — şaşırdılar, Nihayet gidip vaziyeti karısı bildirmeğe karar - verdiler. dın kendilerini sert bir çehre v le kargıladı: — Bayan,, kocanız.. — Yine çok mu içti? — Evet, biraz icmişti, — Kumar da oynadı mı? — Evet oynadı, bayan! — Çok para kaybetti mi? — Evet biraz para kaybetti. Kadınım sabrı tükenmişt -— Aman biktim, artık, de kurtulsam &u heriften! — Biz de bunu haber verme, Be gelmiştik, kocanız kalp sek- tesinden öldü, bayan... Diye cevap verdiler. ornaemğaamnce Çarei halâs — Bayan, sizi sevdiğime ve prestiş ettiğime bin kere yemin ettim! Şimdi son defa olarak soruyorum! Benimle evlenmek isteyor musunuz? — Pekâlâ, pekalâ, sizi cenı- rar szıkmaktan vazgeçirtmek için başka çare kalmıyor! ölse — Haberin var mıf Bay Eş- vef sengin bir kızla evlenerek bütün mallarına tekrar kavuş . bulmuş! — Nasl? Kimin ktsiyle evler niYar? — Eski vekilharomm kızivla! Selma: — Senin hatırın için ta- bil, Nebahat: — Teşokkür oderim Selma, Bakalım otele dönmeden evvel nereye gidiyor, Her akşam bu bir, iki asatlik gezintinin sırrı nedir, evvelâ bunu öğrenmek ü zım,, Belki de çamlarda birisile bulusuyor, kim bilir... Selma: — Ben de öyle zanne- gderim,, (Konuşarak yürüdüler, bi raz sonra çamlara giden mafalt ve tenha yola çıkmışlardır. Az daha gidiyorlar, Bu etnada kargıdan o0- lara doğru, çok gık giyinmiş bir ka- dm geliyor. Kadınm latikameti Co- lüle 'doğrudur. Nebahat: — İşte, güphosiz bu kadın ola- cak, diyor. Önün hor tarafı titri- yor, Kıskançlık hisleri vücudunu kaplamıştı. Kadın Celâle çok yak laştı. Yanma kadar goldi. Bu ha. kikaten güzel, uzunen boylu, kır mtzr dudaklı, süzgün ve çok mana- İr bir kadındı. Mütebesatm bir çeh- re ile Celâle baktı. Nebahat onu ak istiyordu. Halbuki Ce- 4 kadımı hiç görmemiş gibi yanın- dan geçti ve yoluna devam etti, Nobahat ve Selma derin bir ne. fea almışlardı. Aynı hal biraz öte de tekrarlandı. Celâl muttasıl yo kuna devam ediyordu, Bunlar hem onu takip ediyorlar, hem de me raktan çıldırıyorlar ve bu işteki Müammayr biran evvel öğrenmek için sabırsaızlanıyorlardı. Celâl! bir müddet daha yine dalgn, dalgm yürüdükten Bsonra nihayet mesz çamlar arasına saptı. Biraz daha gitti bir uçurumda durdu.. O hiç arkasma dönüp bakmıyordu bile, Bir müddet denizi, ufkun karanlık larmı seyre daldı. Sonra sağ elile bir çamm gövdesine sarıldı. Daha sonra sağ vüzünlü de bu ağaca da- yadı. Öylece kaldı. Ara sira ce- binden çıkardığı mendili ile yüzü- nü ve yorgun gözlerini silmesine bakılırsa ağladığı anlaşılıyordu. Bi raz anura konundan bir resim çı- kardı, Baktı, yine baktı ve daldı., Talihsız adam Yna yakıla anlatıyordu: — Çok talisiz. adamımdır, vesselâ:... Bir gazinoya gitsem, kırık işkemleler bana düşer; lokantalarda hap sinekler benim tabağıma düşer! Çocuğun biri, nin sokağa attığı karpuz kabu- Fu benim âyağımm altmma rast lİar ve sırtüstü yere otururum! Bir pencereden bir çiçek sakaı- Br düşse, muhakkak benim ka. " fama isabet eder.. Hele gu ba - Masörler — Canım — daha ilk ravund nereye aidiyorsun? Boksör — İsin sonu Alaka semarIndık! eee ne olacağımı ben simdiden kestir. Doğru! Bir tüocar, bir mnmrı'ıln—' den, boreunu tesviye etmesini Müşterinin verdiği ce. vap aynen sudur: “Hesabın tes, 'Ş viyesi için bu kadar uzun za- rica ederim su gözlerimi bir muavene ediniz, — Rahatsızlığımz nedir? — Binemava cittiğim zaman. daima önüme birisi cıkım filmi seyretmeme mani oluvor, El bombası Telebeler askerlik dersinde el bocıbası talimleri yapıyordu. Askerlik öğretmeni hepsine bom banın nasıl atılacağını öğretti. “Evvelâ bombanın emniyet fiti. Hni çekersiniz, sonra beşe ka, dar r ve bombayı fırlatır - 'Talebelerden biri ikiye kadar saydıktan sonra bombayı fırla- tınca öğretmen sordu: â.ıoelimdı paâ.. pa.. pa., patlar, yi. Yazan: Sonra yüzüne, gözüne ve dudakla- rına sürdü bu resmi! Daha sonra onu iki dalm arasına koydu.. Mu- siki terennümüne başladı.. Bun - Jar sonsuz bir vefa taşıyan ruhü nun feryatlarından başka bir şey değildi. Nebahat ve Selma uzaktan gün ları duyuyorlardı. Rüzgürlardan içiyorum kokunu No tatli aşk oyunu Senden başka yok kimsem Bevdiğim kadar sevilsem Ardında elirünen gölgen olmam Kollarınım arastnda bulursam Nogsem, sevincim hep sensin Kalbimde titriyorsesin Belki senin için öleceğim, Ölsem de seveceğim.. Biraz sonra da gözyaşları ara- Bmda : Ay öperken sularm göğslünü sahilde yıkan, Hıçkıran dalgaların haline bak da beni.an. Ne kadar sevmese gönlün bana sendin aeryan, İnliyen dalgeların haline onk da beni an... Böylece bir santten fazla zaman geçmişti.. Artık ortalık İyice ka- rarmağa başlamştı. Celâl yerin- den kalktı.. Sahilde çırpman dal gasıkların haline bir kere daha baktıktan sonra Selma ve Neba hatin yanmdan geçti. Geldiği yer lerden, yine gamlı adımlarla yürü- yerek ötele, vardı. Odasma çıktı ve yattı, Selma ve Nebahat Celâ. Ün ayrıldığım görünce onun bu- lunduğu çamlığa koştular.. Ağa- em Üzerinde Celâlin bıraktığı re sim orada durüyordu. Bunu aldılar Uzün müddet baktılar.. Bu resim bir sinema yıldızma çok benziyor. dü ve artık meranktan — çıldıracak bir hale gelmişlerdi. Celâlin sırr- nı, onun plâtonik aşkını öğrenmek için kabil olsa her peyi foda ode- ceklerdi. Ertesi güm öğleden sonra Ce- man beklemiş olan sizin gibi kibar bir zatın, biraz daha bek- lemeğe katlanamıyacağına bir türlü inanamryorum..., arasmeğeetn Süt musluğu ryordum, cağız dikenli tellerin bulundu . Zu bir yere saplandı. Zavallının süt musluğu parcalandı.,, Hizmetol — Bugğgün — pasar, bavan! Sokağa — cıkacak verde iki Go tabak kwabilir mivim? ]_(ğ_g Aşk harabeleri Cevat PALANDOKEN lâlin odasına giren bir hizmetçi, o telin büyük salonunda iki hanımız. kendisini beklediklerini söyledi. Ce Kİ bu işe biraz tanccüp etmekle berabor hazırlandı ve salona indi. Ö, gelenleri tanımıyorda, Vanları na giderek kendisini takdim — etti vo ellerini sıktı, Celâl, emirleriniz nedir. der gibi hanrmların yüzüne baktı.. Nebahat büyük bir heye- tan içinde söze başladı: — Celâl Bey, beni tantdımız mı, dodi. Celâl ona dikkatle baktıktan sonra: — Ah, Nebahat, san, sen misin? dedi. Nobahat: t ,Colil, benim.. — Buralarda ne arıyorsun, yav. Fum ?, — Burada oturuyoruz şimdi. Si zi bir kaç gündenberi görüyor duk., Fakat yanmıza gelmeğe doğ. Tusu cesaret edemiyorduk. Buna hâlâ dargın mism Celâl? — Ne münasebet K €ukluk çağında geçirdiğimiz o ha tıralar-bence öyle keymetli ki! Biz ©o samanlar — biribirimizi ne kadar sovmistik! — Çok. Celâl.. Fakat sandotimi- gi bulamadık, Bu wttrap mukadder miş.. Ben gimdi yalnıa kaldım. Me- sut olamadım, Celâl!, » Ço — Evet bunu duymuştum.. Ha Yattmız bir rztrrap içinde geçti.. Ne yapırsm talih! Rasa gelen çekilir. er... Derin bir süküttan sonra Nebahat söze başladı: — Ditn akşam kardaşimle çam lar Srasında dolaşırken şu resmi! bir çam ağacm'n dalında bulduk dedi. Ve çantasmından resmi çıkarıp Celâle uzattı., Celâl, resmi kapnr- easina Nebahatin elinde aldı, ona baktı, sonra onu götsünde saklar Bibi cebine koydu. Kondisini top- layarak: — Diln akanm çamlarda dola Şirken unutmuşum, dedi, Sonra bu Bulu gözlerin! onlara — çevirerek: (Devamı 6 moada) şıma geleni anlatırsam ne kü: dar talisiz olduğum.. siz de am- Tarsmız: — Bir elin sokakta — gidiyor. dum. Yerde ayağrma bir para cüzdanı çarptı. Derhal sevine- yek eğilip aldım . Bir de ne gö reyim benim cüzdanım değil Kati di B — Camim, neden hev kuru fasulve vinorsun ? — Ratıb sevler romatirmama garar veriyor Ja! - Sarhaş aklı Adamakıllı kafaları tütsüile dikten sonra, meyhaneden çık. işlardı. Biraz yürüdükten son Ta Ahmet: — Hey Mehmet yürüyem'ye ceğim galiba! — Neden! — Fenalaştın mı? Başm mı dönüyor? — Hayır. Ama her şeyi çift görüyorum. — Doğrusunu istersen de çift görüyorum.. Ha bak ne yapalım: Kolkola girelim, birer gözümüzü kapayaltm.. O zaman mahzur kalmaz. miöseiğeda Mahkemede Reis — Ne? Yine mi sen? Yahu bu sefil hayatı sürmekten vazgıı yecek misin? Mazrun — Vallahi bay bâ- kim! İsteyerek — yapmıyorum, fakat... insan bir. kadoh fazla parlattı mı t de pek âlâ bilirsiniz! ne yaptığını bilmiyor! Kadın artistler Sarışın artistler temsil eena - sında siyah bir peroka taktıkla rı zaman daha güzel görüner ceklerine katiyen — emindirler. Esmer artistler isa sarışın bir peroka ile çok cazip olacakları n zannederler. Kumrallar — ise, e&mer veya sarışm perokalarla nin bir misli artacağı- na emindirler.. — Sigorta Bir sigorta müecasesesinden İ- geri bir köylü girer, Kaza si- gortalar: hakkında bazı şeyler — sormak emelindedir. Fakat o kader kalahatıdı görünce şaşı - - rır ve memura gu suali tevcih eder: AffaAorainiz, İnaanları ka, zayva ufrutan ve sonra da para veren daire burası mıdır? — Acemi bir avcı Acemi avcı kendisini ava git- meğe teğvik etmiş olan arkada- şina sordu; — En bolev uvlanan — kuslar hansileridir?.. Malüm ya avlan- mağa daha bugün ilk defa ola, rak çıkıyorum! üi Alınteriyle kazanmış Ancak azimkârlığım ve — böyük gayretim — sayesinde bu, — gün zengin bir adam oldum. — Fakat sen amcanın mira - sına konmamış mıydın? böyle — — Evet. Bumn — için söylüyorum yar On se! y her gece kendisiyle tavla oyna: mak bahanesiyle muş bulunuyorum. mirasma kaü- v pi

Bu sayıdan diğer sayfalar: