15 Ekim 1940 Tarihli Vatan Gazetesi Sayfa 3

15 Ekim 1940 tarihli Vatan Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Tarihin En Büyük Aşk Romanı Yazan: NİLLÂ KUK Salime Sultan, Rakibesine Çorap Örm sağöYh Babayı kafes arkasından Yemgzenlerden biri annesi Mer- #a üzzamandı. Oğlunun keşmir- o söylediğini duymuştu. Mi atte, harem bahçesinde Keş- e dille şarkı söylemesi garibi- Etmişti, a öEleyenlerden ikincisi — Sali- Sultandı. Salime, kendini Akber Şahın hakkile başgözdesi :;%ıdu. Kendisi Semerkantlı bir Türk ailesinin kızı idi. a Yemüzzamanın bir oğlu ol- ,—d" bu sayede sarayın hare- le en baş yeri alması Salime- :üdüıuı.ew..: Te aksi bir te- ten başka birşey değildi. ,“:v—ıuu.mm Akberin oğlu- di Şönesi olabilirdi. Fakat ken- Şabin ruhünün enisi idi. İsti- harplerinde Şahla beraber Zömleket — memleket dolaşmıştı. İeri ilân için kendi elile daval Kldığı olmuştu. Harem dairesin- ,,_:!—ı davuluna ondan başka n LEHi dokumabilirdi). Kendi- wuulııııılı ı..; Türk kızı t he unuturdu, ne unüt- :.'—“’du. Davul, bayrak, at kuy- S Şibi askeri / alâmetler hep tanekanttan gelmişti. - Hindim ti bu tembel kadınları Akbe- A sanlı ruhundan ne anlarlardı? hiçime, Akber Şahin yanında atla a.,'::"' harbe giden yegüâne ka- — Harp olmadığı ve harem Sleninin dört duvarına kapan- Akber el Süm Sen benim için kadar kıymetlisin. SAĞ bir ollu olur . ümüdi il dediği ı:. uğu ve sevgisini ümidile ' Akber Şah, © ve güzel kadının kulağına özleri hısnıldamıştı: bi Uzak bir maziden biriken metek asil Türk kanı senin da- li Toğm Üü bu. düsfe vrEnk gekmar Bi Akber Şaha da, oğlu Şeyh YağaYa da Salime, tam bir Türk ile bakıyordu. Her ikisinin ayldin — Hintli olması, Türk biş Malarına mâni değildi. Ba- Yürk torunu — olmaları tam Sayılmaları için kâfi idi. albuki Meryemüzzaman doğ- lera doğruya Hintli idi. Ced- di ON güneş ve ay olduğunu id- W eden Racbut sülüâlesine men- dt En ileri nt hüküm- Akpiilesinin kanı bu vasıta ile tr Şahın sarayına gelmişti. tan “Yemüzzaman, gelinini çok- Ze ) lediğim oğlum — senden T Aileşi, Mzırlamıştı. — Yine Racbut Paşsinden ve yakın akrabasından Biz Anberi oğluna alacaktı. için behçede göcdüğü Yazara karşısında telâşa düştü. Kdaki — cariyeye heyecanla — Ne dediğini işittin mi> — Evet, işittim. — En son ne dedi? ""Tdıî'"' mutlaka varacak- tlarında akıyor. Öyle dilerim | G Di iye Başlıyor Meryemüzzeaman: — Ben de öyle işitim, diyerek |içini çekti. Vakit kaybetmiye — gelmezdi. Cariyesi Kamalaya çok emniyeti İvardı. Onu kendi sarayından be- raberce getirmişti: — Şimdi Şaha koş, hâber ver, kendisini görmeliyim. Kamala, harem dairesinin en- Vatman Vatandaşlık / Dersi Veriyor — Devlet hazinesinden — san- tim eksilmesine razı olamayız, di- ye bağıran adam ne bir maliy memuru, ne de bir, müfettiştir. Hiç tahmin edemiyeceğiniz bir kimse: Bir vatman... Evet, dün saat 12 sularında Karaköyden geçen Şiçli - Beya- zt Arabasınm emektar vatmanı Mehmet Enver arabadan biletsiz inen iki bayanım peşinden böyle |bağırıyordu. | — Cebimize girecek değil, hazinenin varidatı, Devlet mali- yesini zarara sokacak (0 para bi- le olsa müsamaha edemem. — Biletçi bayanlara bilet kes. Tramvay durup bekliyordu. trikalarını bilen bir kızdı. Derhal |omuzuna bir su testisi vurdu. Sa- lime Sultanın görebileceği yerler- den böylece geçti, Salime testiyi görünce şüpheye düşmedi. Ha- remin bahçesinde gördüğü man- zaradan dolayı deli gibi sevini- yordu. Meryemüzzamanı gözde mevkünden düşürmek için eline entrika fırsatı geçmişti. Şeyh Babanın Peri kızını öp: tüğünü gören bir üçüncü kişi da- ha vardı. Onun sesi kafesin arka- sından göyle aksetmişti: — Mihrünnisa! Şeyh Babanın Peri kızı dediği kız bunu duyunca kendini Şeyh Babanin kolları arasından kur- tarınıştı. Şeyh Baba sesin ne ta- raftan geldiğine baktı. Tekrar başını çevirdiği zaman kız yine kaybolmuştu. Havuza atılmıştır. diye kendini suya attı. Harem dairesinde bir telâştır koptu. Ha- mumlar, oyuncu kızlar, cariyeler dilerini — havuza Şeyh Baba kurtarılmak - istemi- yordu. Diye bağırıyor. oyuncu kızla- rın elinden kurtulmak için su için- de çırpınıyordu. disi de anladı. Sudan çıkmıya ve yukarı çıkıp elbiselerini değiştir- miye razı oldu. Salime Sultanın cariyeleri atik davrandılar. —Delikanlıyı - kendi hanımlarının dairesine götürdü- ler. Şeyh Baba orada elbiselerini değiştirdikten sonmm Salime Sul- tan kendisine ju sözleri hsıldadı: —O kızı seviyorsan ben onu | sana alırım. — Fakat onunla evle- | meceğini ve ömrün oldukça ken- | disini seveceğini vadetmelisin. Böyle yaparsan bu akşamdan te- zi yok, seni kızla buluştururum. — Doğru mu söylüyorsunuz? Siz © kızı ele geçirebilir misiniz? | Üvey anne güldi — Elbette geçirebilirim. B dikkatle dinle: Ben bu akşam file binip Ağraya gideceğim. Kız | yanımda bulunacak. Onu gör mek istiyorsan yolumuzu bekle. — Allah şahidim oleam ki bek- liyeceğim. Eğer beni onunla bu- huşturuzsan — kendisini ölünceye kadar seveceğime yemin ederim. — Pekâlâ, öyle ise şimdi git. Bizi Ağra yolu üzerinde bekle... (Arkası var) —| ŞEHİR TİYATROSU TEMSİLLERİ * Pransz Tiyatrosunda Tepebaşı Tiyatrosunda letlerini uzatırken vatman anlatı- yor: — 934 denberi — vatmanım, K evvel biletçilik ettim, cin gibi idim. Kimin nereden bindi- |&ini ve nerede ineceğini noktası |noktasına aklımda tutar, santim sektirtmezdim. Ve gülerek devam ediyor: — Devlet hazinesine uzaktan bile olsun alâkası olan bütün iş- lerde hepimiz bir maliye memu- ru kesilmeliyiz. Tramvayın — durmasına — itiraz eden bir yolcuya dönerek vatan- daşlık terbiyesi hakkında da şu dni verdir Memleket menfaati - için hepimiz elbirliği yapmıya, Üzeri- mize jcabında zahmet ve sıkıntı Jalmıya mecburuz. Vatandaşlık |başka türlü olmaz. F.F. Doktor Diyor ki: SIHHATİN İHMALİ Bazı insanlar, tablat itibarile, ih- brrakırlar, Thmalcilik bu gibi insan- larda bir huy, bir itiyat halini al- miştır. Hayattaki işlerimizin hazıla- rında göstereceğimiz utak tefek ih- maller, belki o kadar zarariı değildir. Ve bunlar belki de madur Mr. Fakat Hmalefliği kendi sıhhatle- rine teşmil edecek derevede ileriye gü türen bir takım imsanlar vazdır. ki, bunların harekatlerine me demeli?.. Dünyadu sıhbatimiz en aziz varlı- gımırdır. Sıhhat için gösterilecek ih- mal, hekimlik bakımından, çak fena- dir. Çünkü birçok hastalıkların, yeni başladıkları esmnda, Insanlara vere- gekleri sekamti hafit olabilir. — Fukat onun vaktinde çaresine bakıtmamıası, ak, İrmal edilmesi, hastalığm, büyüyüp | Sötterilen ihmal olduğunu, hiçbir za- bir Üörlemesine kapı açabilir. Başiangıç- | Man. unutmamaldır. Kaldırımda biletçi, bayanlara bi-| VATAN- Ramazana on bir ayın bir sul- tanı derlerdi. - İbadet ve sevap ayı. Dött gözle bekliyen bekliye- | ne. Bu sabirsiz intirarcıların en çoğu karapöze, tiyatroya can atan çoluk çocuk, Direklerarası piyasalarını ve kalabalığını ipler- le çeken delikanlılar ve tazeler, bir de bunlarla yarışa çıkabile- îk. Kâlâ içi ölmemiş gı ü Frenk yazıcılarından - bilmem kim, bulda tamazanın kar: naval demek olduğunu - yazıp aradan çıkıvermiştir. Dokuz öksüzle bir mağaraya kapanmış kadar ağzımı biçak aç- mayanlar da akşamcılardı. Onlar da arife gecesi çatıp imamsuyu- na kavuşmıya (ya sabur) çeker- lerdi. Ramazan kudumünün müjde- cileri birer birer belirirdi: On beş gün kala selâtin cami- lerin iki minaresi arasına ipleri gerilir. Şerefelerde —müez- zinler illeri yoklar, srala: ni yola koyar. Kayyumlar koll anı, paçalarını svayıp köşe bu- cağın örümceklerini —alırlar, puçlukları süpürürler. Caddelı deki şekerciler piril giril kalaylı reçel kaplarını yanyana istif eder, renk renk şurup şişelerini raflara dizer. Bakkallar hevenk hevenk | | | neticesi, müzminleşirne artık onun Nihayet suda / malci olurlar. Bir işin — görülmesini | dovasını bulmak da güçleşir ve hat- | kalmanın faydası olmadığını ken- | daima geciktirir, onu dalma en sona | tü todavisi kabil olamıyacak bir şok- le girebilir. Hufif mleş ve kırıklıklarla başlıyan nezle, soğuk algınlığı ve bremşitlere ehemmiyet vermiyerek onları uyakta | geçirmiye çalışmak gibi bir — iimal, Künün birinde, ağır bir zatürrle ih- z neticeler elde etmek, hastayı ölüm den kurtarmak mümkündür. Birçok hastalıkların tedavisinde olduğa gi Bi Kanser todavisindeki muvaffakr- yetin sırmı da buradadır. | Eski R YAZAN: Sermet Muhtar | sucukları, pastırmaları, güllüçları sallandırırlar. Ekmek ve simitçi fırınları renkli uçurtma kâğıtları ile süslenir. Beyazıt camisi avlusunda da bir çat çuttur gidedursun. Sergiciler (ğelapsan. barakalarını kurmada- Başlıca faaliyet, Veznecilerle aşı arasında idi. Çaycır |lar, başta Hacı Reşit ve Mersin efendi olmak üzere, camekânları- mı boyatmada; - tezgâhlarını, se- maverlerini, takım taklavatları piril piril etmede. Şems, Fevziye — kıraathanceleri baştan aşağıya çeki düzende. İl- kinde Kemani Tahsinin incesazı ve meddah Aşkı; ikincisinde Ke- mant Memduhun takımı ve ha- yalii şebir Kâtip Salih... Bugünkü Letafet apartımanı- İann bitişiği ile ae ilerisinde, şim- diki Üniversite eczahanesinin bu- İlunduğu boş aranlara, beş on gü- nün çinde, çam tahtalarından iki salaş berhane yükseltilir, birine (Tournier) in #t cambazhanesi, ötekine Manakyanın — «Osmanlı dram kumpanyası> yerleşirdi, Ramazanın gelişine bir alâmet |de askeri mekteplerin umuml im- |tihanlarını — bitirip tatil oluşu; ımılleplilnin caddeleri dolduru- gu: © sepe Harbiyeye geçip kılıç kuşanmışların cakalı cakalı kılıç- larını şakırdatışı; adaya gidecek- lerin de telâşli telâşlı dolaşıpı idi. Sınıf başçavuşlarının kolların: da, eski sekiz rakkamı şeklinde. kırmızı şeritlen işaretler, yabancı bir dil bilenlerde bir veya iki sarı geril. Aşağı yukarı 300, yani 1884 senesine kadar, — ramazanlarda İstanbulun en cıvcivli muhiti Di- vanyolu - Aksaray caddesi imiş © tarihe kadar Şehzadebaşı- nin adı sanı solda sifir. Ş Lâleli apartımanlarının az aşağır saındaki Yeşiltulumba meydanin- da (*) sıra sıra kahveler mev- eut Devrin meşhur Onikilerinin |rcisi Kahraman Bey ve Arap Aptullahın makarları Muratpaşa camisinin #vlusundaki — çardaklı fasafiso kahvesi. Oralıların — dertleri, — günleri |kaldırım kabadayılığı; etrafa göz- dağı vermek; ortalığı susturmak. İhmallerin en feaası, sıhhat — için | Dr. NURİ ERGENE| dan bilmem kime çatkın olduğu | Abdülhamit saktanatı onların da çanlarına ot tıkıyor. Meşhur Arap Aptullah, saray erkânın- a M e Boşalar — kamyoh — çekilince — bir sürü kadım, erkek, Çolük, Çıcuk ka> penm önüne Cşüşüyor, bir ellerinde MİHRİ'NİN DEVRİÂLEMİi Yazan: MİHRİ BELLİ | Onbin Muhtaca Birer Tutam Pirinç Ekmeği | Görenlerin arlattıklarına göre Japon- ların idaresi altında olan yerler bu- Fayı aratacak derecede kötü imiş. | “Bu saralarda milletler arası mınta- KOMEDİ -KİSMİ DRAM KISMI ö BU AKŞAM hat UN YOKTUR OTELLO YARIN AKŞAM YS BiR NEşE ve SAADET MELEK esmum” KUYRUKLU YILDIZ MARY ASTOR - ROBERT YOUNG FRANK - MORGAN - FLORENCE __51CE - EDNA MAY OLİVER : En son FOKS DÜNYA havadiksleri Numaralı biletlerin bugünden aldırılması ribe olunur. Tel: 40868 Büyük Türk Şairi FUZULİ'nin Ölmez Eseri Sark Edebiyatının ROMEO ve JULİETİ Leylâ ile Mecnun Türkçe Sözlü ve Türkçe Musikili Bu büyük Film İstasbul'un En büyük 2 sinamasında birden gösterilecektir. biraz çalı çırpı difer ellerinde eski| Kâya, bu sefalel yalağına, her gün bir teneke parçası birbirlerini ite xa| Binlerce muhacir — Eeliyordu. Nehir Ka çuvallardan tozlu yola dükülen | Mavnalarına hayvan gibi isti£ edilen bir kaç piriaç tanesini Çırpı e tene- | BU Ürkek tavırlı / zavalir tnsanların 6 parçasma süpürüyorlardı. Kuçük | Karaya inmelerini birkaç kere sey- bir Çinli Kuzman top toprağın arasın- | Tettim. Japandan kaçıyorlar idi. Yine dan dikkatle ayıkladığı üç dört pi- BiT yabancr bayrak altında daha az ring tanesini kemali itina iüe dağar-| Sefil bir hayata kavuşmak ümidile.. cığma yerleştirdiğini gördüm. Zaten gayet kalabalık olan bu Sefaletin olduğu yerde fuhuş da hu Tuxuyor. Gece vakti Şanghay sökak- larında yan yana dizili köşe buşı bekliyen, etlerini satdlığa çıkarmış | genç karlara rastlanır. Çini anlatırken afyondan, ercinden bahsetmeden geçmek Hata ölur. Bi | Kaktan Hollandalı ahbabımla geçi- yorduk. Broin çeken safil — kıyafetli bir adam gördük. Arkadaşım adam- dan na iş yaptığını sordü. Sokaklar. | daki çöpleri küçük çocuklara toplatı- yormuş, sonra bunları bir kâğıt fab- rikasına satıyormuş. Çin müllt (Şunking) hükümeti bu | yerlerde Kâkim iken afyon, eroin gi- |za suhada büyük terakki elde edil- miş. Fakat Japorlar gelelidenberi af- yon tüccarlarına tekrar gün doğmuş. Yukarıda anlattıklarımım — çoğuna miülletler arası mıntakada şahit ol - dum. Şahrin bu kasmında otürüyor- dum. Vakfimin de çoğu burada —-* |yoCt: «Belki Çinin başka tarafları | daha iyidiri> diye — düşünebilirsiniz. Muntakada dışarıdan gelen bu binler- €e insan için iş bulmak, ekmek pa- Tası kazanımak çok güç idi, İçlerinden birçoğu yardıma muhtaç kalıyarlar- dı. Şanghay fakirlerine her gün birâz yiyecek dağıtddığı kulağıma gelmiş- | Cansız bir kütle halinden çıkmış bulu huyor. Üç yıldır Çinliler istiklâlleri — için harp ediyorlar. Bu çin istiklâi harbi- ni ilel mühim neticesi olacağma ka- nitm: Biri yabaner emporyalistleri Çinden kovmak, diğeri şimdiye ka- dar birçok idareler altında bir dere- beylik teşekkllli manzarası arsetmiş olan Çini bir bayrak altında topla- mak... İşte Çin bu iki gayeyo doğru gidik yör. Ve bunun alâmetlerini insan kör bile olea görüyor. İstiklâi ve hürri yet mefhumu Çinlinin kafasında yer Almaktadır. Ve hir gün ayni görüşe vüst olan bü dört yüz küsur milyan insan neler yapamaz? Bokakta bir Çinliyi durdurarak N. Y. K. Japon vapur kumpanyası- amazanlar Direklerarasında Piyasa - Cami Avlularındaki Sergi ve Çardaklı Kahveler : Sokaklarda Davullarla Söylenen Maniler ve dişlice kişi olduğu için, miril ümeralık rütbesile, yaşamak lâ- kabını bile aldıktan — sonra sus Pus oluyor. ler emre karşi seminâ ve atânâ halini akmnışlar. Yardakla- rından Kadayıfçı Arif, Dökmeci Hayrullah, Gümrüklü Şehap Bey ler de kuzu misali kesilivermiş- D | | Ramazan piyasaları Vezneci- ler, Şehzadebaşı «i İten ü | maraza çıkma: | Ramazanın İgünleri, bilhassa bü İşaadeti ziyareti dolayısile buyu- ani Tamazanın on beşinde, yüksek kırat takım, mü- kellef konak arabalarına yan ge- lerek, kadinlı, erkekli piyasa ehilleri Beyazıt meydanından ezan topu — gürleyinciye — kadar cadde boyunda adim adım il ledikten sonra top gümbürtüleri başlayınca evli evine, köylü kö- yüne dağılırlardı. Cadde boyunun iki tarafında yayanlar. Kaşla göz — arasında, parmaklarımı yalayıp yalayıp bi- | yıklarını buranlar, , Milflör, Helyotrop lâvantalarına bulanıp mendillerini — koklıyan- lar... Arabalar içine kalıp cığara- Tarı atanlar ve melül mahzun bo- yun kıranlar tümen tümen. Dizi halinde, istor inmiş ara- badaki nazenin ve şivekârlardan mukabele gırlaydı. Tebessüm, yelpaze sallıyarak Aşınalık; baş eğerek muvafakat işareti. İhya olan olana; gününü gün | eden edene. Netice mi?.. Avucu- nu yala... Gitti gider, dahi gider. Peyle- diğini bit daha ara da bul... Ramazanın on beşine kadar tami mahyaâları — (Sala geldin), (Yâ Ebubekir), (Yâ Ömer) ler- le işi hep yazı ile geçiştirir, Fatih, Süleymaniye gibilerdeki ma çılar boydan boya âyeti kerime- ler yazar, ondan sonra çifte ka- yıklar, top arabaları gibi resim- lere başlarlardı. Resimler başlayınca da mahal- le bıçkınları davulu sırtlar sırtla- maz kapı kapı dolaşınada. Yayık ve külhanbeyi ağzile: Davulumun ipi kaytan Sırtımda kalmadı mintan Ver efendim a Alayım sırtıma mintan, Kocakarıların — alayı pencere- lerde. Herkes şâdan. Yirmi- Tik iki bakır meteliği, silik kuru- Şa pencereden atan atana... Ya- mıda biraklıkları kahvelerini mangala sürmedeler, | ettikleri bozalarımı leblebi boca dikmedeler. düşüyorz diye karalar bağlıyanların haddi hesabı yok. Beri tarafta da berzahtan kurtu- luyoruz diye, bekrilerden par- maklarına zillerini takan takana. (*) Oracıkta yeşile boyalı ve çık- Tükli tahta bir tulumbanın — bulunu. — $ —— (F TE Nİ KF T G Havalara Dair Yazan: B. FELEK Rahat şeydir havadan gö- T gibi. Çiğ- Ne gıdası, ne faydası, ne zara- v vardır. Sade çene — oynatır. Havadan konuşurken de poy- rTazın lehinde olsanız, lodos kız- maz, Lodosu' övseniz poyraz içerlemez. Havai âflar rahat- tir vesselâm. Ben de bugün sizinle hava- dan konuşacağım. Ne iyi gidiyordu havalar! Yirmi, yirmi beş gündür âdeta | ağustos sıcağını andıran günler oldu. O kadar ki takvimle mev- sim âdeta biribirlerile alay edi- | yör samlırdı. Bizde bir armut ağacı var, yeniden çiçek bile açtı. Çabuk aldanmak armutluğun şanından- dır dedik. Dedik aâamma şu ge- çen yirmi, yırmi beş gündür de hava o kadar yazladı idi ki; ab danmak için armut olmrya has cet yoktu. Plâjlarda tek tük de- niz meraklıları, sokaklarda bağ- n açık gömlek amatörleri ve gerinti yerlerinde - beyaz kos> tümlü söslüler tekrar belirdi idi. Ne kadar seviniyorduk. Yazın Tâtife olsun diye biribirinize: Çok şükür bu yaz çok kış olmadı! Derken sonbaharım bu kadar mcak başlaması bize ümit: ler verdi idi. Umuyorduk ki; «İstanbulun kışı yaza doğrur olduğu gibi yazı da kışa doğru olacak! Lâkin gel gelelim: şu bir iki gündür Karadenizden esen s0- ğuk, sert, divane bir poyraz mcaklığı on derece birden dü- gürdü. Herkes sırtına kalınca köstü- münü, pardesüsünü giydi. Şim- di ne olacak? Bana sorarsanız. tahminim gu: Yeni ay açık hava ile girdi. Açık hava ile çıkacaktır. Arada bir birkaç gün süren sikı poy- razlar havayı bozamaz. Benim &ayr a itimadım vardır. Birkaç gün estikten — sonra, belki bus gün, belki yarın bu şimal rüzgü- m düracak ve lodos, Akdeniz- den meak sıcak esmiye başlıya: caklır. O zaman Marmara da- ha dalgalı fakat hava daha ilık olur. Sonbaharın lodos meltem- leri İstanbula daha bir buçuk iki ay tatlı bir mevsim hediye eder. j Ondan sonra da havalar bo: zar. Varsın bozsun. — Hakkıdır. Kışın kış yakışır, yazın yaz. Biz, ılık günlerde soğuk estiği ıçin şikâyelçiyiz. Herşeyin mevsimsizi nâhoştur. Yelden ecele kadar. $ Propram, 8,08 Hafif müzik (Pi.), 815 Ajans haberteri, 830 Hafif mik zik devamı, O Ev Hstasi, 12,30 Program, 12.3$ Muhtelif şar- kılar (PL.), 12.50 Ajana haberleri, 1306 Muhtelif şarkılar devamır (PL.), 1320 Karışık program. 18 Program, 1808 Plâklarla mü- Zik, 18,30 Konuşma, 18,45 Mürik, 10 Plâklarta müzük (PL), 18.30 Ajanll haberleri, 10,45 Fasti heyeti, 2LIŞ Radyo gasetesi, 20,45 Radyo küme Baz ve ses 2130 Konuğma, ZL 48 Radyo salön orkestrası, 7230 Adana haberleri, 2245 Radyo sallaaı kadınt - Yemek (KARMA KARIŞIK) Vodvil 3 perde işet Her kadın macera geçirebilir.. Pakat... BİR TEK MACERANIN KA- DİNI... Ve bir TEK AŞKIN ERKEĞİ VARDIR... ROBERT YOUNG ve ANN SOTMERN'nin AM SAKIZI Framtızca sözlü filminde EN GÜZEL MACRRAYI — geçirmektedirler, akşamı örkestrası, 28 Dans müziği — (PL), 23,30 Kapanış. bi maddeler yasak imiş. O zamanlar ti. Bu dağıtma İşi oturduğum yere in nerede olduğunu sordüm. — Hinin yakın bir meydanda akşam üstleri| hain yütüme baktı. Sonra Çince bir Yapılıyordu. Gittim gördüm: İşeyler mırıldanarak yölüna devam Baoşaldıkça yerine dolusu konuları| #tti.. Japonlara karşı mücadele şe. büyük sepetler ortada duruyordu. 81- | killerinden biri de Japon mallarma, Fa ile göçenlere bunlardan birer tu-| boykottur. Bu Çinli bentm bir Japon tam pirinç ekmefi veriliyordu — Eti| firmaslle alış verişte bulunmamı hoş Sopalı memurlar Sıradan çıkarak a- ÇIk gözlük yapmak İstiyenleri ceza- landırıyorlardı. O akşam sepetlerin öntünder çocuğu kucağında kadınlar, — — Bif Japon vapürile seyahat et boynu ve beli bükük erkekler, her şe- mek ve Japoalura para vermek, Çis ye Tağmen gülüşüp oynağan çocuk- | nin düşmanlarına yardımda — bulun- lar, hiç olmazsa ön bin İnsan geçti. |mak demektir. Halbuki hepimiz bu «*Oralarda hiç methedilecek bir şey | harbi Çinlilerin kazanmasmı istiyo- görmedin mi? O cemiyetin hiç müs- | ruz. Fakat bir İngiliz vapuru ile gi- | bet tarafı yok mu?> Diyo sarar iae- | dersem Hintillerin hatırı kalmaz mt7 niz size Cevabım. şudur: Ya İtalyan vapuruna binersem Ha- n muvalık hareketi en ucuz tarafı seçmekte buldum. gibi mülsbet tarafı var Çın mülletinin bugün garpten, şarktan gelen emper» yalistlerin topukları altında — aerili, — © cemiyetin de hepsinin olduğu | beşlere ne cevap veririm, Onun için | Bu perşemibe SARAY SİNEMASINDA y — AD SUMER Sinemasında Gösterilecek olan mevsimin en büyük FRANSIZCA SÖZLÜ Aşk Wilml BÜYÜK AŞK Şaheserin kahramanları CHARLES BOYER - İRENE DUNNE Şerefine verilecek GÜZELLİK - AŞK ve ZARAFET GALABSINA Koşacaktır. Bevenler ve sevişenlerim flim olan bu ginema şaheserin bu akşamki galası için kocalar tükenmiştir. Numaralı yerleri bu akşam ve mütoa- Kip akşamlar için evvelden aldırmiz. Tek: 6481 | |

Bu sayıdan diğer sayfalar: