21 Ekim 1940 Tarihli Vatan Gazetesi Sayfa 3

21 Ekim 1940 tarihli Vatan Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ea CEYA Ğ AAA CİHA dln F YA DSK îi Tarihin En Büyük Aşk Romanı Yaza NİLLÂ KUK Salime, Aşkından Büyük Fedakârlık Ediyor Mmerasım — salonunda haber aldığı zaman, Hazımgeldiği hak- | Thal kararını verdi. Sa- | mutlaka Şeyh Ba- | laşacaktı. O zaman| Şaha karşı dürüst ihtimal — olmuya- Salime işin içyüzü- Akber Şah, oğluna Mih- H £ ı £ g T H £ İt F . î u. Oyun oynamıştı. lan nek bikâyesini bil- e işi gürültüye getirmiş _rııtıımı'n. Halbuki abasına © kadar ürmeti vardı ki andan ü bir bareket gelebile- vvur bile edemezdi. —| riya bilmezdi, yalan dilini —tutamazdı. | görünce ber hıkıh-! mecbur kalacaktı. elkaini gefyetiği: | ti n SS Ez H T doğmadım. Dağlarda doğdum. büyüdüm. Evet denecek yerde hayır demeyi hiç öğrenemedim. Burada kalırsaın — baba ile oğul arasına nelret sokabilirim. — Bu- nun için Şeyh Baba ile meşgul olmayı sana bırakıyorum. Zaval- h çocuk bu facia karşışında ezi- lkyor, Sen akıllısın. Onu teskin etmenin elbette bir yolunu bu- karsun, Kocamıza de ki: — &Sali- me, baş nedimesinin kendisil sorulmadan — nefyedilmesine gü- cenmişrir. Saraydan bundan do Tayı uzaklaşmıştır.> Salirmenin o kadar temiz ve dürüst bir kalbi vardı ki Akber Şah ile dargınlığı bile göze almış- t. Halbuki uzaklaşmasının asıl sebebi, köcasını kendi nefsinden gok sevmesi değil miydi? Baba ile oğulun arası bozulmasın diye kendi aşkıtı feda ediyordu. Salime Zumna nehri kenarın- daki Brindaban ormanlarına git- miye karar verdi. Hint efsanele- |zine göre, bir vakiller güneş ilâ- Babanın Akber Şahtan | Smesi gibi bir tehlike kar- | Bile Salüne dilini tutamaz | Dd Genç kadın kendi kendi: Şöyle bir tarttı. Haşır, yapa- | Kendisine doğruluk ve | hissi o kadar gelipti | hakikatin dizgini bir çöl ati | elinden kaçacak ve de- Ni k n h Krışna bir goban kıyafetine girerek oralarda dolaşmış, sihir- Ji kavalını çalınış... Bu ka her cins hayvanları, çiçekleri, ağaçları teshir etmiş. Zehirli y danlar bile kayal sesine meftun kaldıklarını — göstermişler. — İlâh Krışna, rakseden — çoban kızlan- nın arasına da karışmış, onlarla beraber raksetmiş. Bu raks, gü neşin — etrafındaki seyyarelerin Kulağınîızı Çarpanlar ’ Sigara Tiryakılcrine Müjde... Sigara tiryakilerini — müjdele- mek icap ediyor. Ayni zaman- da da doktorların kelakları çınla- sın demeliyiz... Bir Japon mecmuasında okun- duğuna göre, bir Japon doktoru nikotinin — mugaddi — olduğunu | meydana çikarmıştır. Bu. Japon | doktoruna göre, nikotin vücude | vitamin misillü fayda temin ey- lemektedir. Japon doktorunun — beyanat ve Taporu üzerine Amerikan doktorları etraflı tecrübelere g- rişmişlerdir. Bu fecröbelere na- zaran, nikotindeki — vitaminin B| grupuna dahil bulunduğu anla- | #ılmıştır!.. Amerikada bu havadis herkes | tarafından büyük bir alâka ile! karşılanmıştır. Artk — bundan sonra tütün içmiyenler dabi sıh- hatlerini düşünerek tütün içmi- ye başlıyacaklar ve tütün gıda mâkamında — kullanılacaktır. A- merikada bazı mütesebbisler ..i.î ketini başka gekilde piyasaya ar- zetmek üzere * yeni şekiller dü-| şünmektedirler, Vahşi Hayvanlar Müreb- biyeliğini Memureliğe Tercih Eden Kadınlar | Bir Fransız muharriri vaktile | emürebbiyelik kadının ruhunda- |dır» demiş idi. Şu hâdise bu mu- harririn hiç de mübalâğada bu- lunmamış olduğunu göstermekte- dir: | Uptondby-ahepter'deki — hay- | dakika içinde bütün hareketini temsil eden ilâhi bir| vanat babçesi müdürü M. G, S görünmemek — mutlaka Hür ve mağrur ruhunun Akber Şahi sevi- | kötü bir harekat Bevgisi ile hakkaniyet | e evlüt. sakibi Yü l f Çarpışmıy! Şahin bir evlât & TE 'Z M 4 T E soğzukkanlı olmak icap u. Salime, üvey oğlunu bir anne sevgisi ile sevi- & & n]— d Sevdiği bu iki insanın iyi- SAraydan uzak durmiya | Teğerdi. Bu onun için büyük h_*i-hrı.ım. Çünkü Akber| Sivarında kalmayı, onun ettiği havayı teneHüş et- | ç sayıyordu. Fakal bu £f ; A ga Ha —:."hh göze akmaktan başka | ——— Yoktu. Dağlarda doğemnuş. | antlı bir Türk kızı, vazife | boşka türlü hareket ÜŞ tatarlarına mahsus mer- at değiştire değiştire yol Yanında bulunan ha- biçbir şey - sormadan takip ediyordu. Maiye- iki Türk süvarisi, hanım- Biniciliğine hayranlık du- Arkasından gidiyotlardı. lüz attan inmiyen Türk £ £ H YA d irdi. İşte efsane halinde duydükları Türk kızı N kendi gözlerije gö- ZiİN Saraydan ayrılmazdan ' 'eyi çağınmıştı. Bay- şöyle demişli: T F e Te veciğim, sen bu asın | * kadınısın. Sana derdimi Wnı ancak sen ça- € | yarkı söylediler. Tatar yöl arkadaşım | efendi ile eşi ve bir de ben şehri do. ssalının' hiç mi hiç | Yarmamıştı. Bununla be- | emüzzamanın — oyna- R duyunca bu bissini A duya tattu. Şiddetli bir is- SAA Bi Bu enirikaya/ karşi _H.ı—". ve Salimeye yar- *linden geleni yapmıya ıs,&n-— yeminle kasem- kendisini teskin eti ve | i |ilerilemiye başladı. say imiş... Salimenin ince ruhu şiirle dolu ddi. Güneş dlühi Krışmaya ait el taneler ve şiirlerle dolu olan bu orman muhiti kendisini bu gam- h dakikasında şiddetle cezbedi- yorde. Genç kadin - dağlardı açık havada doğduğunu hiç unu! muyordu. Sarayda bulamadığı ferah ve rahatı yıldızlar arasın- da, ağaçlar altında kolayca bu- İuyordu. Dört süvari gece yansı ay ışı- Brindaban — ormanlarına gında vardılar. Hadımağası yorgunluktan ölü gibi bir hale gelmişti: — Hanımcım, dedi, gece ka- ranlıkta bu ormanlara girmekten korkmaz mısın? Kadın gülerek cevap verdi: — Ben bir Türk kızıyım, hiç bir şeyden korkum yoktur. Türk sövari bu gülmeye işli- zak etliler, Salime, orman içinde Zavallı ha. dımağası jayan halinde idi:, Akber Şahın karısı toprak- lar üştünde yatamaz, diye tepi niyordu. Türk süvarileri cevap verdi- Jet: — Salime Sultan, ormanların sültanıdır. Buradaki bütün hay- yanlar onun tebaasıdır. Hiçbirin- den ona zarar gelmez. (Arkastı vur) |Mottershead geçen ay son dere- İce endiçe içinde kalmış; sebebi de şudur. Vabçi hayvanlarına ba- kan adamların çoğu askere alın- mışlar; müdür bu vazifeyi göre- cek adamları bir türlü bulama- miş, aklına — kadınları — istihdam etmek gelmiş. Nihayet bir gün karannı kuvveden fiile çıkâımış ve gazelelere ilân vermiş. —Ayni zamanda dolgün maaşlı bir kâti- be ile bir hizmelçi aradığını dı' Aradan - birkaç gün — geçmiş. Kâtibeliğe hiç talip —çıkmamış. Hizmetçiliğe —bir talip çıkmış. Vahşi hayvanlar mürebbiyeliği- ne ise lam üç yüz genç kız müra- gaat eylemiş. Bu genç kızlardan bir kasmı vazifeye alınmış. Şayanı dikkat olan cihet, genç kızların bu meslekte — fevkalâde muvaffak olmalarıdır... Diğer dikkate değer nokta da | şudür: Vahşi hayvanlar — kadın- lardan hoşlanmakta, — kadınlara | |kargı daha uysal dıvıınmıhı—ı | dırlar. Hele on beş yaşlarında genç| ve güzel bir kız olan Mis D. Mc. , Loughland üdeta — vahşi kaplan- | ları teshir eylemiştir. | Cemil Ağabey | VYATAN MUHİTTİN YAMAN'LA NELER KONUŞTUM? Köylü Yavrusunun Romanya İşgali Hakkındaki Kanaati: | | “ Almanlar, Romanyaya Davetsiz Misafir Diye Gelmişlerdir. Bir Türk Ölmeden, Onun Evine Hiçbir Davetsiz Misafir Giremez , vbhittin Yamanla tanışma- mı bir hâdise — sayıyorum. Adı gibi yanıın bir küçücük va- tandaş... Bolunun Kızılcık nahi- yesinin Karacaveren köyünde on ülç sene evvel dünyaya gelmiş Hani yeni bir Bp tayyare ya- pacakları zaman evvelâ bir nü- munc tayyarcsi vücüde getirirler ve her törlü tecribelerden geçi- girler. Buna da tayyarenin Prota tipi derler. Karacaveren köyün- den Muhittin Yaman, bana köy- gen yetişecek yeni bir nevi Türk yatandaşının — proto tipi tesirini yaptı Arifiye köy — enstitüsünde ta: pıştık. Köyünde beş senelik ipti- dal tahsili gördükten sonra köy öğretmeni olmak üzere Arifiye- ye gelen köylü yavrulardan bi- Tiydi. Sınıflanna girdiğim zaman | kız. erkek hep ayni kıyalette köylü yayrular, cümhuriyet bay: zamının kendilerinde uyandırdı- ğ intıba hakkında' bir yazı ba- zırlıyorlardı. — Sınıftan — çıkınca yayrulardan — birimi birez konuş- mak Üzere bana göndermesini öğretmenden rica ettim. Biraz şonra asil yüzlü. terbiyeli, bütün hal ve hareketlerine hâkim bir çocuk karşıma geldi. Askerce ve- | lâm verdi ve kendini tanıttı; Baluya tâbi Kızılcık | mahiyesinin Karacaveren köyün- den Muhilttin Yaman... Konuşmuya başladık. — Evvelâ Biyetim, — söyliyeceklerini — yazı içinde tuz biber gibi kullanmak üzere çocuğu biraz konuşturmak- tan — ibaretli. Konuşma devam eilikçe gördüm ki, köyde labi- le çarpışa çarpışa büyüyen bu yavru, olgun bir hayat adamı ola- tak yelişmiş ve mektepten de tam veri almıştır. Muhitten ve meklepten idesl sahibi, atılgan, ameli görüşlü bir vatandaş ye- tiştinmek üzere en çok elarak ne beklenebilirse muhit de, mektep de bu vazifeyi tamamile görmüş- | tür. Liseden çıkan vasat bir ta- be, kafaşını Muhittin Yaman kadar müvazeneli, — anlayışlı Tette kullanmayı bilse memli hesabına kendimi mesat sayı &im. | Öyle anlıyorum ki Muhittinin | babası Arifiyede bulunan diğer birçok çocuk babuları gibi şöy-| le düşünmüş: | — Oğlumu okutacaklar, «ox- | ra memür — yapacaklarmış. biz sıkıntı Çekiyoruz. varsın o Ta- hat etsin, hazır hazır maaş alsın. t yüzü beyazlaşsın, — nasırlı elleri yumuşasın. Muhittin biç şüpbesiz bu dü- günceye yabancı kalmamış. - Bu- mun için Arifiyede. gelip te ço- cukların tarlada, davar arkasın- da, köydekinin iki misli çalıştığı- Muhittin Yaman gibi birçok zeki köy yavrularıa Arifiye Köy Enstitüsü görünce, ; yardım eder müydin? | — Ejbette ederdim. Tarlada | afa bakardım. ığ:. Ahtiyaç bulunduğunu alıştığı köyü, muhiti. anasını, | babasını, küçük kardeşlerini bi- çalışırdım, di rakıp da burada kalmıya sebep ' varın yününü biçerdim, görmemiş. İya getirir, satardım. Bir akşam civar köylerden iki| —— Sesin bu satma işlerine ak- çocuk beraberce kaçmayı teklif lın erer miydi? Hesabımı tamam etmişler. Muhittin köye dönmiye | yapabilir miydin? — Acaba seni taraftar, fakat mert ruhu. gizlice | aldatmazlar mıydı? İ şavuşmiya İzin vermemiş. Ertesi Mühittin hayretle yüzüme bak- | gün öğretmeni bulmuş. ağlıyarak demiş ki: — Ben burada — duramıyaca- ğem, öğretmenim. — İki Iıdeımc_vdîm e e- T f:a"...'k'ı?'.'ı'm'? Çı::ııı'î nve:ınî'dın | stersin, başka köye mi? savuşmak istamedim. — Onu ben bilmem. devlet — 'Eyrab 'Mihiilin, Haa say- | Reztde Yaile Harlere punya eee liyecek yerde keşki bana-bir bı- | " çak soksaydin... - Senin gibi te- miz, sebatlı, zeki bir çocuktan bunu bekler miydik? — Öyle ise kalıyorum, öğret-| ü sıkarak alışa tt — Ben işimi, hesabımı nasıl bilmem? Kimse beni aldatamaz. — Peki, öğrelmen olduğun zaman kendi köyüne mi gitmek Peki sana kendi fikrini se- İrarlarsa, «kendi köyünde mi iyi çalışızsın, başka — yerlerde mi?e | | derlerse ne yaparsın? — Derim ki: «Ben kendi kö- yümde çalışırsam daha faydalı iş ğım. Bana hırsan dönersin? | görürüm.e Köyümün gidiçatını diye para verdiler. Al, para da | bilirim, başks köyün — bilmem. şende dursun |Kavrayıncıya kadar vakit kaybo- | ik aualim daha ağzımda iken. | lur. | Mubittin ezberleme musluklar | — Sanra kendi köyünü daha| bami- açtı, -memleket DİzTEĞİ; VON | ok şevnein, “orasını <yüktnlme şeref, vatan diye ezberden okü- Şinj daha çok istersin, değil mi? miya başladı. — Ben bülün memleketi se- Köylü zekâsı, şehirlinin bekle-' verim. Her yer yükselince benim | d Asıl sen eskirsin! Ah, ahi Genç: Âlâ, | diğini iptidadan hazır hazır ver- mek üzere derhal parlak kelime- lerden bir bulamaç hazırlamıştı. — Dur bakalım. Muhittin, de- gdim. Telâş etme. Ben ezber (üf istemiyorum. Seninle insanca ko- nuşacağız. Zeki çocuk, ne dediğimi der- hal kavradı, İlk dakikada yüzün- de âdeta resmi bir nikap vardı |Bu-nikap düştü. Dünkü resmi İmaarifin istediği, beklediği yap: İmacık insan — ortadan kalktı yerine ruhunün içini hazır samimi bir insan, bir hayat adamı geldi. — Muhittin, sizin köyde mek. g, bülfün işlesini kendilerinin gördüklerini, bütün mektepte bir tak hademe lığanı, nasırlı ele köyde — olduğundan — ziyade MİHRİ'NİN DEVRİÂLEMİ Yazan: MİHRİ BELLİ Rüyam Gerçekleşti, Memlekete Kavuştum — 348 Portsaltten Jonla adir bir. Yunan| yapuruna bindik, Vapur aşağı yuka- ancak — masallarda rr üç bin tonluk küçücük bir şeydi.| (Yüni Okyanus vapurlarından sönra hana küçikük görünüyordü). Jonta, önce İskenderiyeye sonma da Pireye uğrayarak Mstanbula gidiyor idi. Vapurumuz Akdenize açılmca bir, aydanberi hasret kaldığırız üşümek gaadetine kavuştuk. Soğuk bir şimal| i İrüzgürr estyor Vdt Üçüneü mevkide Yunanistana dö-' nen gemiçiler vardı. Akıyam olur ol- max bunlar rükr masasını Kurdular, Kece yarısma kadar Kafayı çektiler, Zemiçilerin keyif ehli adamlar olduk larına pek memnun idi- — Bu civar insanları ile kolay an- daşacağız, diyordu. Gemiriler arsamda Türkiyeli Tum ler da vardı. İçlerinde Panayol adm- da Ruraalı bir mühacir ile arkadaş olduk. Panayot dilimizi Türkter fark sız konuşuyordu: — Biz Rum mühacirleri kendimizi DAlâ “Türkiyeli sayarız. Hele Anado- tudan gelenlerimiz kültür. bakımın- | dan tarmamile 'Türktürler. Türkçe ko Nikâh S qw.. geçmiştir. l Ben sizin gibi sarayda | İnasır mısın? Memleketten (Türki-| kete tekrar kavuşuyorum.> Diye dü. nuşurlar. Adetleri de Türkleriniidir. yeden) ayralı bu kadar zaman ol- İskenderiyede ön anat — kaklıktan sanra Pireye doğru yollandık. Jania Süzatli Bir vapur ddi d Bece, bir günlük yolculuktan sonra v fukta Atina göründü. Vakit — Sabak idi.. Panayot ile güvertenin kanar de- mirlerine dayanmış etzafı seyrediyor düx. — Bak, dedi. Bak şu dağtara. Ne bir #ğtaç. he de bir çayır.. Oöz ala- Hildiğine taşlık, dikanlık... Bğer bu |deniz olmasa idi buralıların, hali ne alurdu? | Pinsde bir gün xaldık. Afdal Veti daştık. 'Tatarler bundan yirmi — sene evvel Ruzyadan iik de- fa olarak halkı beyaz ırktan olan bir. (mmemleketa ayak busıyorlardı. Hele Pire sokaklarında türkçe bilen mu- hacirlerin bolluğu kendilerini büsbt- tün meminun ediyordu. | Pireden sonraki yolculuğumuz çok sakin geçti. Adalardenizi küçük bir gÖL kadar sakin idi. Bvet, deniz a kin idi, amma ben 'değü idim. İçim- de tuhaf bir his vardı. <Yarın dört senelik bir ayrılıktan sonra memle- yüntüyordum. <Dört benedir görmedi. Bim baza yakın insanları tekrar gö- Teceğim! Boğeziçine, Meriçe, Bairne- ve kavuşacağım.> Bu düşüncelerle o Kece biraz geç uykuya daldım. Brtesi sahah uyanmam e güver- teye fırlamamı bir oldu. Çanakkale Boğağira girmiştik. Kı- yıda, yeşsi tepelerin elefinde bir köy Börünüyordu. Küçük, topnak evlerile beyaz minaneli camtii ile bir Türk kö. yi Göslerime inanmıyordum. — Batün Seyahatim yarı rüyada gibi geçmiş- idilir, diye üzüntülü dakikalar geçir. miştim, Fakat azmin elinden ne kur tülur. İşte memlekele kavuşmuştum. Tarihin en şanlt bir Mankıbesine tâh ne olan Çanakkale gözüm — önünde darayorndu. Geriye dağru buktim: Yollarda ge- girdiğim bütün sıkmlılar, bütün sefa» detler şimdi heyecanli, Adeta höş bir hatıra halini almıştı. Gözlerimi leriye çevirdim: Benim BiDİ Binlerce 'Türk gentine bakir ça- Tışma ve yazatma ımkânları vâdeden cazip ufuklar gördüm... / tep war mi? — Yok. Civar 'bir köyde mek- tebe gittim. — © köy çok uzak miydı? Eh... Bir şante yakın tutu- yordu. — Kışın mektebin hatırı bu kadar yol tepmek güç gelmi yar mıydı? Mektebe gitmek için seni zorluyorlar mıydı? — Hayır, ulurum — ayazlarda zaman bile seve seve gi . Mektep şayesinde adam oldum. — Peki sen köye gidince ne- ler yapacaksın? — Kara sapan yerine pulluk Rullanacağım, tobumu iyi seçe- ceğim, âçlatacağım, bulduğum kadar gübre koyacağım. — Bildi. ğim sanatları köye — tanıtacağım. Mektep binasımı kendi ellerimle yapacağım. Köye temizlik, *ağ- İşk götüreceğim. — İyi amıma köye döndüğün zaman on sekiz yımı bir de- likanlı olacaksın. er köylü- ler #eni dinliyecekler mi baka- hım. — Ben kimseye lâf dinletmi. ye çalışacak değilim. Hiç ağzırmı açmadan bütün söylediklerimi yapacağım. Buntn faydasını göz- görünce yapmazlar mı? T istemez y — Düha çak i$ yaptırmak için köye müuhtar olmak istemez mi- sin? — Ben muhtarlığı ne yapa- yım? Ben köye işçi - öğretmen diye gideceğim (bu güzel tabir, bana gitme | köyüm de beraber yükselir. Fa- | kat insan doğduğu, abıştıp ve| ni hiç kaçırmı | — Harbir sonu ne olacak, ne dersin? — Bunu bilmiyorum, Hemşe- | ri gazetesi hiç yazmadı. Sen kimin İşaldırmıya “kalkaylar. “kaybedeme İtalyanlar d berabar |kaybetmiş olurlar, bize saldıra- | mazlar. | — Peki, Almanların Roman- yaya gilmesine ne dersin) — Davelsiz misafir gibi girip oturmuşlar. — Yani ve demek) | — Ben kömşama corüç aç İmıya bize gel> demeden o bize |gelime davetsiz misafir gibi gel- | miş olur. — Peki, sanin evine davetsiz | misafir gelirse ne yaparsın? — Kötülük — niyeti — olmadan | köyümdeki evime gelitse ses ç | karmam, Tanrı misafiridir, ver- İsin, karnı kötülük ( takmam. Ya ben onu öldürürüm. ya o beni... Fakat büyük evimiz olan memlekete davetsiz misa- fir gelmiye kalkarma — iptidedan bilirim ki kötülük içindir. Ben ölmedikçe davetsiz misafir evi- me giremez.r Bugünün devan bundan çüzel ifade edilemezdi. Bu cevvel ze- kâyı mükülataz ve alâkasız br- rakmak istemedim. (Vatan) için bu beyanatta bulunan — küçücük Muhittini (Vatan) ın misafiri m- Muhittinin kendi icadıdır). Lâf- |lu, İa vakit geçirmiyeceğim. Ortaya örnek koyazak çalışacağım. — Sen köyde iken babana Ahmet Emin YALMAN ÇELLEK Sayım Günü Yazan: B. FELEK —— Yahul « Ne © efendi? — Şu benim kunduralarımı hazırla! — Neşeye? * — Biraz kahveye kadar... — Ayol deli misin? Bugün Baylin. — Hangi Saim! — Ayol memürlar de bizi sayacaklar yal — Haaat Tamam! Şimdi ne olacak? - Ne olacak? Evde orura- caksın, Çıkımak yasak! — Yahul Uzak yere gitmi: yorum ki; kahyeye kadar.. — Kuzum sen erkek olacak- sın. Aklın da mi ermiyor? Ev- den dıyarı çıkmak yasak kuzum yasak. gelecek — Kehveye de mi? — Kahveye de, bakkala da çakkala da... Hem kabveler kapalı... — Demet * — Öyle yal Kahveye gider ki açılkın,.. — Gerçek., Şimdi ne yapa- cağız? — Ne yüpacağız otururuz. — Behim içim skılır. — Bir gün de evinde etur da kayının suzatını gör! — Her gün görmüyor mu- yüm? kim — Görüyorsun amma, ateş alır gibi şöyle çalıp almaca... — O kadar yeter! Çok ba- karsam eskirsin! y Bk halimi düşünüyorum da: Alimallah benimle beraber ge Hin olan kolağasının — kızı Tdüe niye şimdi kürkler, — olmaslar içinde, Kocası kunturatçılık edi- yor, Bende talih nerede?.. Se: min gibi bir adama düştüm.. — Düştün de ne oldu? — Ne olacak? Eşeğin kuy- — Aç mı kaldın, açık mi? — Aaal Bir de üstelik aç açık mi birakacaktın. - Ön ve- Bedir sana saçımı — süpürge ct- tim. — Süpürge etlinae evine at- tin. Ben de yemedim yedirdim, giymedim. giydirdim, — Giydirdin de dolabımda iki kat Hstanim ma var? Sırtımi- da bir mantom mu var? — Alaydın! Neden alma- din? — Aryol! Sen adamı gçıldır- tırsın! Ne ile alayım. Eli- me verdiğin beş-on para ile ancak evin —masrafını görüyo: rum. $Şu ayağımdaki çoraplara bak! Vallahi eşten dosttan uta- niyorum. — Benimki daha mı sağlaml — Ben başkal Sen başkal — Neden başka oluyormu- — Erkeğim diyorlar, — Diyorlar olmaz. lecneli. . — Erkeğim vallahi! — Kaç yaşmdasınız? — Valideye nazaran 35, re- fikaya nazaran 45. — Hangisi doğru? — Örle ise vasalisini alalım! — Siz bilirsiniz! * — Evli misiniz. bekâr mı2 — Evliyiz efendim! Evlil Bekâr adam benim gibi olur barflerle mu? — Yeni okuyup yazmak bilir misiniz? — Yenisile, eskisile de hattdk içimden bile okurum. — Pek hiddetli sunuz! — Bu da sayım sorgusu mu? — Hayır, o benim sorgum. — Kuzum bireder, çatma bana. Bir taraftan — oruçluyum, bir taraftan evde kapandık. Bir taraftan da ev uşağile kavga ettik! — Uşaklarınız var ı evdel — Delikanlı türkçede ev uşağı diye zevceye denir. — AfHfedersiniz. -Bilmiyor- düm. Estağfirullah! İşimiz bit. ti mi? — Nerede doğdunuz? — Yerebatandı, — Kara mı> — Hayır, evlendiğirm zaman kazaya uğradım. — Ana diliniz nedir) — Türkçe. (Lütfen saytayı çevirimiz, Kali göy- inüyor.

Bu sayıdan diğer sayfalar: