19 Ekim 1950 Tarihli Yeni İstanbul Gazetesi Sayfa 6

19 Ekim 1950 tarihli Yeni İstanbul Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bayfa € 19 Kkim 1980 XIX. asır fikle tarihlmizde Müstesna EVDET Paşanın — ifadesine göre, 19 uncu asrın başlangıcında İlmi- ye tarikı yâni medrese yolu “pek zi- iyade Tesme döküldü.” — Bu tâbirin mânası gudur: Bir zamanlar müderrinlikte yüksel- mek ancak Jlyakat göstermiye bağ- hi iken gitgide iltimas Ve intisapla hamıl olmağa başlamış, medrese oda- Jarında dirsek çürüterek, —alın teri Gökerek tahsil görenler bir adım ile- Fi atamadıkları halde, Şeyhülislâm 've kadımsker çocukları daha beşikte iken müderrislik — payesine mazhar olmağa başlamışlardır. Bu haksızlık ta 17 nci asırda başlamış, fakat 19 yncu asırda almış yürümüştür. Bu- 'a rağmen gene Cevdet Paşanın mü- gahedesine göre medreseliler arasın- 'da meşhür Ayaklı Kütüphane gibi, Tatarcık Abdullah Efendi gibi, Pa- Jabıyık Mehmet / Efendi. gibi, Ho- €a Münip Efendi gibi bilginler vardı. Hele Gelenbevi İsmali Efendi, Palabıyığın kardeş çocuğu Osman F- fendi gibi bazıları, pozitif ilimlerde Göğerlerini ispat — etmiş adamlardı. Fakat ne yazık ki Gelenbevi olmun, Osman Efendi olsun hayatlarını za- rüret içinde geçirmişlerdir. Şimdi adı bile hatırlanmıyan Osman Efendi, © devirde İstanbulda Tulumbacı Kona- #ında açılan Tibbiye Mektebinde ho- Calik etmiş, — fransızcadan çevirdiği kitapları burada okutmuştur. Sayın Dr. Adnan Adıvar, — “Osmanlılarda Nim” namındaki — değerli eserinde Bahriye Mektebi — hocalarından bir BSeyyid Osman Efendiden bahseder- «e de ©, daha Önce gelmiş geçmiş başka bir zattır. Bu Osman Efendi Cevdet Paşaya hocalık edenlerden- ir ki, Paşanın ifadesine göre “Ri, Ki üllmlerde de — adrının ferldi idi. Zavallı adam, — bermuütat, İstirkaba uğramış, devrin hekimbaşısı tarafın- dan mektepten — uzaklaştırılarak. 8- Tünceye - kadar müinecelmbaşılıkta kullanılmıştır. Bu pozitif kafalı a- Gam, gü zoraki vazifeninden hoşlan- madığı halde geçim yüzünden ayrı- damamıştır. İşte gimdi, bu mukaddemeyi müte- akıp kendisinden bahsedeceğimiz Şa- nizade de aynı ayarda yüksek küll- türlü, pozitif kafalı Alimlerimizden birldir. Anlatalım: Ataullah Efendi Medine kadılığında bulunan Şanizade Sadık Efendinin oğludur. İstanbulda doğmuştur. Ansiklopedik malümatı olan — adamların —hele © asirdı €n ileri gelenlerindendir: Dint ilimler. den başka tıp, teşrih. heyet, hende Be, tarih, Cedebiyat ve hattâ resme Aşinadır. Arapça ve farsça, lâtince 've franmızca bilirdi. Orduda ıslâhat yapmak İsteyen İkinel Sultan Mah- mudun emriyle askerliğe dalr kitap- lar kaleme aldığı gibi, zamanı için çok yeni bilgileri havi tıp kitapları da meydana koymuştur. 19 uncu as- va ait dört ciltlik tarihi, Cevdet Pa- gaya kaynak olan eserlerdendir. Bir kaside 've 70 gazelle bazı manzume- derden tbaret divançesi vardır ki bu- nun, Kadıasker İbrahim İsmet Bey tarafından yazılan güzel bir nüshası Üniversite Kütüphanesindedir. Şanizade, bu kadar ilim ve fazlı- 'na rağmen devrinin ileri gelenlerin- MİSAFİR Giyip geçme aziz oku- yucum. Misafirler ve misafir. lik mefhumu, hele kadınların ha- yatında, önemli bir yer ve zaman tutmaktadır. Misafirseverlik — mefhumu çok eeki zamandan beri ve hemen he- men bütün milletlerde az veya çok yer almıştır. Doğu — milletlerinin Talsafirseverliği âdeta efsanevidir. Misafir için yaş, cins ve milli- 'yet tahdidi yoktur. Ancak çocuk- dar; misafir - sıfatını yanlarında Büyüklerinin bulunmasiyle alırlar. Misafirler — başlıca iki grupa: 1) Kabul günlerinde, 2) Damdan düşer gibi gelenler gruplarına ay- Tılır. Tabli, birinciler şayanı ter- cihtir. Bunlar için ' umumiyetle haftada muayyen gün ve saatler ayrılmıştır. Ama kabul saatlerini Beçirenlere de ikinci grup misafir Razariyle bakılır. Misafirlik ödevini yapmıya ha- zırlanan bir kimse en iyi elbisesini Biyip, yüzünü en tatlı ifadeyle Süsliyerek, kendi tabiriyle, “sıra Savmak için”, bir müddet önce ay- Ta geyi yapmak maksadiyle evine gelen ahbaba Eider. Kargı taraf, yani ev sahipleri, kabiliyetleri ve ellerindeki vasıta- Jara göre, bu karşılıklı angarya- yi kolaylaştırmıya / çalışırlar. İki Tarafın ailelerinin, yakın ve uzak akrabalarının hal ve hatırı soru Güktan, müşterek ahbaplar hat Tertip çekiştirildikten, pek. sami- Mi olmiyan misafirlere albümler içinde sıralanmış aile / resimleri teşhir edildikten sonra angaryanın en İâtİf kısmına: izaz, ikram kis- mına geçilir. Bu, kabul günlerinin en entere- , en heyecanlı kısmıdır. Bun- dan memnun kalanlar yalnız bo- Razına düşkün — olanlar değildir. Marifetli ev,hanımları da, kitap- lardan, — birbirlerinden — öğrenip meydana getirdikleri türlü türlü Pastalar, kekler, likörlerle övü- Büp, rekabet yapmak için tatlı, heyecan dolu anlar yaşarlar. İkinel kısım misafirler, yukar- daki tabirin gösterdiği gibi, en ummadığımız. zamanda zuhuür e- derler. Gelenlere evde olmadığını- Zi #öylemesini zamanında tenbih etmediğiniz kapıcının içeri aldığı Mmisafir, size istediği gibi bir bas- kın yapar. Maamafih, tecrübeli bir hizmetçi, zamansız gelen mi- aafire: « bir adam: SANİZADE ATAULLAH - EFENDİ Yazan * Ali Canib YÖNTEM ce takdir edilememiş, hükümdar ta- rafından vakanlivin yânl resmt ta- rihçi tâyin edildiği zaman bu vazi- fenin kendisine tebliğ ve tevcihi için Şeyhülislâmin huzuruna girdiği za- man: —Senin vak'anüvisliğe liyaka, tini Hünkâr nereden biliyor, yokaa kendin mi istedin? diye azarlanmış, © da: —Efendim, kulunuz, şimdiye kadar padişahımıza — dört elit kitap yazıp takdim ettim!.” cevabını ver- miş ve alelusul hiPat giydirilmişse de —kendi ifadesine göre— ne Za- man Şeyhülislâmın huzuruna girmek mecbüriyetinde kalsa tekdire uğra- mıştır. Hakkı olduğu halde bir türiü hekimbaşı olamamıştır. Devrin He- Kimbaşısı Mesut Efendi idi. Bu adam, Numan Efendi namında bir hekimba- gının oğludur. Güya tahali için Viya- naya gitmiş, fakat ora tibbiyesinin kapısından Bile bakmıyarak tiyatro- darda, balolarda... serseriyane dolaş- mış, İstanbula gelince hekimlik tas- Jamaya başlamış. nihayet hekimbası olmuştur. Cevdet Paşa, tarihinde, şu ibret alınacak cümleyi yazıyor: “He- kimbaşılarda — malümat aranmazdı. Enderün ricaliyle hoş geçinmesi, on- ları muhafaza ederdi." Mesut Efendi kurnaz bir adam olduğu İçin saray- da birkaç doktor bulundurur. işleri onlaria becerirdi. Fakat Valide Sul- tanın hastalığında talihi yardım et- medi, kadın öldü. Ve Mesut Efendi azledildi. Hak Şanizadenindi. Fakat Gevrin yegâne hakimi meşhur Halet Efendinin iltimasiyle — Misır Mollası Behcet Efendi hekimbaşı oldu! Nük- te uğrunda dilini tutmamakla mer hur olan - Keçecizade İzzet Molla, 'Başhekim —yâni Şanizade— tarih: çilikte kullanılıyor da bir. tarihçi Tyani Behcet Etendi— — hekimbaşı tayin ediliyor!” demiştir. Bu sözü İzzet Molla söylediği halde hasutla- Ti Ataullah Efendiye atfetmişlerdir. ki, işte bu hal Behcet Efendinin gay- Zına ve zavallı Şanizadenin sürülme- ine sebep olmuştur. Şöyle ki o devir- de ilim ve edebiyata meraklı genç- lere ders verilmek üÜzere, husüst bir Üniversite teşekkli etmişti. Adı “Be- giktaş Cem'iyet-i İlmiyesi" dir. Bu cemiyet meşhur / Ortaköylü Ferruh Efendinin konağında toplanırdı. Dev- rin ileri gelen adamları, Meselâ Kâh- yazade Ârif Efendi, Hoca. Fehim E- fendi dera verirlerdi. Yeni pozitif 1- İlmlere dair olan deraleri / Şanizade idare ederdi. O aralık Sultan Mah- müd, Yeniçerileri kaldırmış, onların dayandıkları Bektaşilerin de kimini öldürtmüş, kimini sürdürmüştü. Mü- zevvirler bu yegâne ilim - müessese- ainin yıkılmasına, ders okutanların da) oraya buraya nefyine sebep olmuşlar- dir. Zavallı Şanizade de Tireye sü- rüldü. İki ay sonra affedildi. Kendi- sine, bu husustaki ferman telâşla ve- Filince adamcağız, bunu idam emri sanmış, yüreğine inmiştir. — Tirede kısla civarındaki mezarı, yol yapıl- mak bahanesiyle —Birinci — Cihan Harbi esnasında— yok edilmiştir! Memleketimizde “modern — ilmin bânilerinden olan bu yüksek fikirli adamımız dünyada nefes almadığı gibi, öldükten —sonra da mezarında MİSAFİRE DAİR Nakleden : rahat bırakılmamıştır. Nihal Yalaza TALUY — Beyefendiyle - Hanimefendi #imdi sokağa çıktılar! demeyi a- kıl edebilir, siz de baskın tehlike- sini atlatmış olursunuz. Yalnız, bazan, hizmetçinin bü- tün iyi niyetine rağmen, evin kü- çüklerinden birinin: — Yalancı, annemle babam 1- çerde bezik oynuyorlar! gibi &ı Mimi itirafı, cumartesi veya pa> zar keyfinizi berbat edebilir. Karşılıklı bozulmalar, özürler. Beyefendinin. kıravatı elinde aa. lona fırlayıp, çıkmak Üzere olduk- larını, fakat çocukların ağlama- ması için, bunu gizlediklerini söy- lemesi, gidecekleri yerleri bir bir Sayıp dökerek, bu lüzumsuz tefer- ruatla sözlerini İspata çabalama. ÂZ sonra giyinmiş, süslenmiş, hattâ misafirlere ikram edilecek geyler de hazırlanmış, hanımeften- Gi çıkagelir; mesele bâylece kapa- Baskın yapan — misafirlere ik- ramlar, “davetsiz misafir umdu. #unu değil, bulduğunu yer” sözü- ne uyularak yapılır. Haktâ bazı evlerde, “misafir için” ucuz cins- ten şarap vesalr içkiler de bulun. dürülür. Konuşma mevzüları ve İkram müddetleri tükenince — misafirler kalkarlar ve ev sahipleri de gizle- miye çalıştıkları memnuniyetle: Aa.. Olmaz, Vallahi birak- mayız!.. Daha yeni geldiniz... gibi yapmacıklı itirazlarda bulunurlar. Ama bunun sırf nezaket icabi ol. düğünü bilen misafirler niyetle rinde sebat gösterip vedalaşırlar, Bunun üÜzerine hep birlikte antre- ye çıkarlar Ve paltolarını, man tolarını giydikten sonra asıl can: h, hararetli konuşmaya bundan Sonra dalarlar; kapı sohbeti en aşafı yarım saat sürer. Sonra iki faraf; biri, ödevini yapmış insan- dardakt rüh hüzüriyle, öteki de, başından angaryayı savdığı için sevinç duyarak, yakındı. tekrar görüşmek- Vaatleriyle birbirlerin. Gen. ayrılırlar. Gerçekten, bir. müddet sonra kargı taraf da, İntikam almak 1e- fiyormuş gibi, — gelenlere baskın yapar. Bu, böylece, her memle. kette, her sınıf halk arasında, ne- Silden nesle, kan dâvası gibi sü- Tegelen bir âdettir. nlle Edebiyat ve Sinema Madame Bovary İSTANBULUN. birkaç günden beri 'rağbet ettiği Madame Bovary filmi İki sinemamızda birden oynatılmak- tadır; biri türkçe, — öteki İngilizce Sözlü. Aslının — oynandığı sinemada yer bulamadığımdan, türkçesine git- tim. Sinema hemen hemen boştu. Ne- den diye şaştım. Türkiyede ingilizce anlayan türkçe bllenden çok mu? Hayır, ama/ halkımız. türkçeleştiril miş filmlerin çoğu zaman pek başa- rıli olmadığını biliyor da, dilini an- lamasa bile azlını görmeği tercih e- diyor. Biraz da hakkı var. Madame Bovary'nin türkçe sözlüsü her neden- pek parlak değil; beyaz perdede aktörler sözlerini — bitirip ağızlarını kapadıkları halde, türkçe konuşma hâlâ devam ediyor veya aslı ile denk gelmek için cümle sonları anlaşılmaz bir halde yütülüyor. — Hele Charles Bovary'nin konuşması berbat. Bu ro- İ türkçeleştiren aktör Madame Bo- vary romanını dikkatle okumuş ola- cak. Fisubert'in romanı Charles Bo- vary'nin ilkokula — gidişiyle başlar. Öğretmeni —ona ismini sorduğu za. man; Charles “Şarbovari” diye bir kelime kekeler. Bovary'nin lisanı ka- badır. İyi ama, roman kahramanının bu husüsiyetine sadık kalmak için, bir film boyunca aktörün anlaşılmaz bir şekilde konuşması da pek isabet- Vi sayılamaz. Fiatbert'in Madame Bovary'si hir kadının ruhunda sessizce cereyan e- 'den bir dramdır. Madame Bovary'nin roman boyunca pek az konuştuğu öteden beri dikkati çekmiş bir haki- kattir. Flaubert'in neşter gibi. kes- kin tahlili ile canlanan Madame Bo- vary'yi sahneye — veya filme almak bu yüzden zor bir iştir. Ta 19 uncu asırdan beri bu yolda yapılan dene- melerin pek başarılı olmaması bu se- bepten olsa gerek. Madame — Bovary'yi film dili tle ganlandırmak için iki — çare vardır. Romantik edebiyatın his ve macera dolu romanlariyle yetişmiş olan genç kadının içinde Şaşadığı dar, kapalı, boğucu taşra muhitini canlandırmak. bir de Emma'nın / ruhunda cereyan eden dramı, oyun ve yüz ifadesiyle dığarıya. vermek. Filmi bu iki nok- dan ele alalım; Refisör Fiaubert'in tasvirlerini ger- çekleştirmeğe uğraşmış. Yonville Ka Sabası, Bovary'nin evi, Emma'nın ha: yal âlemine açılan bir kapı gibi da: İma önünde durduğu penceresi, tavan arasındaki. karmakarışık sandık. o- dası, M Homals'nin eczanesi filmin hep tekrarlanan — dekorlarındandır. Fakat bunların film stüdyosunun mu- kavva dekorları olduğunu da pek u- nütamıyoruz. Hele köstümler biraz mntiyor. Charles Bovary Emma'ya babasının — çiftllginde İlk rastladığı zaman, genç kız Flaubert'e göre "Üç volanlı bir basma elbise” giymekte- dir. Bu olmuş filmde belden aşağıya kadar ince volanlı, gatafatlı bir. tu- valet. Ve bu minval gidiyor. Jennifer Jones film boyunca parlak kıyafetle- Ti değiştirip dürüyor. Bu yüzdendir ki, rejisör romandan tamamen ay Tılarak, filmin ta başından beri L'heu- reux denilen tefeeiye büyük bir rol vermek zorunda. Ne acayip zihniyet le Van Heflin “Madame / Bovary,, filminin bir sahnesinde. tir but Vaka taşrada, fakir bir köy- de, nerede geçerse geçsin, yıldızın bir manken gibi pırıl pırıl lüks elbiseler Biymiş olması lâzım. Bu kıyafet zen- ginliği Amerikan filminde bir Adet olmuştur. Holiywood — atüdyolarında mekân farklarını da gözetmiyen hiç değişmez belli bir moda vardır. Ma> dame Bovayde seyirci — kazara bir an uykuya dalip hangi filmde oldu. Runü unutacak olsa, Madame Bovi 7y'yi pekâlâ Amerikan far-west'inde geçen bir film, meselâ “Rüzgâr Gibi Geçti” sanabilir. Hele Charles rolün- deki aktör Normandiyalı bir köy he- kiminden çok, bir cowboy'a benzi- yor. Eczacı Homals ve Yönville'in Öteki taşra kahramanları ise, fazla- €a karikatüre kaçan tiplerdir. Jennifer Jones'a gelince “Rüzgâr Gibi Geçti” nin yıldızı Vivlan Lelgh'i bir hayli andırmakla beraber, yüzü Közü Madame Bovary tipine uygun. Ankara Devlet Tiyatrosunda ŞAK Yazan : (GERCEK bir tiyatro yazarının has- 'retini çeken bugünün Türk sanatı, Ankara Devlet Tiyatrosunda sahne- ye konan “Şakacı” adındaki piyes- le büyük bir boşluğunu daha doldur. muş oldu. Sanat hayatımızda bu o- layın önemi çok büyüktür. Şakacı'nın yazarı çağdaş Türk şiirinin genç us- talarından Sabahaddin. Kudret Ak: saldır. Sabahaddin İlk defa İstanbul Şehir Tiyatrosunda “Evin Üstündeki Bulut” isimli. piyesiyle Türk sahne- sinde göründüğü zaman bu boşluğun acısını düyanların yüreğini tatlı bir umut kaplamıştı. — Bugün Şakacı'yı seyrederken bu umudün gerçekleşmiş bulunduğunu görmek bize sevinç ve: riyor. Aldanmamışız demek. Sabahaddin Küdret Akaal Devlet Tiyatrosü dergisinde: “Yıllarca önce bir tanıdık evine tâziyeye gitmiştim Ölen, evin erkeği idi. Bir afa uzun uzun kapı çalındı. Zil sesi bana kapı- da ölünün olabileceği, bir an sonra da oturduğumuz odaya girebileceki zehabini verdi. Şakacı, bir oyun ola- rak kurülma İşine o anda — başlar” diyor ve flâve ediyor: "Yunanlı bilge Heraklit, aynı nehre iki kere girmek imkânsız der. İşte oyunumun. hare- ket noktası, Şakacıda ana tem dönen bir dün: yanın dürdürülmasindaki imkânaızhı. hi belirtmektedir. Yazar bu temi, dlk eseri "Evin Üstündeki Bulut” da olduğu. gibi, yine basit bir alle ça: pında ele almiş. Piyesin konusu şu: Ragıp Beyin ölümü, karımı ve çocuk- Jarı Üzerinde büyük bir acı doğür- muştür. Bununla beraber yaslı aile yehi bir hayatın ilk adımlarını at Miya başlamıştır. Anne artık evli bir kadın olması imkânsız görünen Tiyatro kronikleri | Oyunu ile bu muazzam dramı can landırmak gibi zor bir vazifenin altın. da ezilmiyor. Ezilmiyor, amma o da biraz kolayına gidiyor. Birkaç asabl. yet, stırap, can sikintisi, hiddet, gehvet ifadesi ile... İşte size bir Ma: dame Bovary. Eh, insan yüz ifade- sinin bir hududu. var. Film sanatının da kanün ve hu- dutları vardır. Bunların içinde Ma- dame Bovary İyice bir yer tutabili- yor güphesiz. Filmin göze çarpar ku- surları yok, alâka ile bir boydan bir boya seyrediliyor. İyi, amma gönül İster ki, imkân ve teçhizatını bu ka- dar geliştirmiş olan bir sanat bun: dan böyle makine gibi işlemesin, han- Ki konuda olursa olsun bir düziye hep Aynı kalıp üzerine eker vermesin. Kö- tü de olsa bir yenilik, bir başkalık, bir ceht bekliyoruz artık Hollywood' dan. Ayse NUR ACI Orhan HANÇERLİOĞLU bir dul hüviyetini takınmış, oğul bir aile relsinin bütün — sorumluluğunu kabullenmiş, kız nişanlanmıştır. Ama ya Ragıp Bey gerçekten ölmedi 1se?. Bu halde yeni tecssüs etmiş bütün bağların parçalanıp koparılması, bü. tün âdetlerin sökülüp atılması, bütün #ekillerin dağitılıp bozulması gereke- cektir. Bu ise imkânsızdır. Şu halde Ragıp Bey nasil bir şaka fle dirildiy se, yine öyle bir gaka ile ölmek z0- Tundadır. Mahir Canova, —eseri bir komedi aksiyonu içinde sahneye — koymakta çok isabet etmiştir. Ragıp Bey rolü- hÜ oynayan Ahmet Evintan, birinci ve ikinci perdelerde harikulâde ba- garılı... — Üçüncü perdenin finalinde Melodrama, kaymakla, rejisörün gü- zel anlayışını biraz bozmuş oluyor. Karısı rolünde Meliha Gökçen, hiz- metçi rolünde Jale Ayata, çok iyidir. ler, Nazmi bey rolünde Asuman Ko- rad çok güzel bir kompozlsyon yapı- yor, bilhassa ikinci perdenin sonun- 'da Ragıp Beyi sorguya çekerken te- cesssten kayıtsızlığa ve kayıtsızlık- tan tecessüse — geçişleri harikulâde, Zerrin rolünde Refia Rez, Faruk ro- lünde Umran- Uzman, Sinan rolünde Aclan Sayılgan, — Mürüvvet rolünde Maclde Birmeç, misafir rolünde Be- dla Atalan eserin — içine rahatlıkla yerleşmişlerdir. Kısaca, Şakacı, başa- Tıli bir mizansene kavuşmak bahti: yarlığına eren başarılı bir Türk pi: vesidir. Dünya aanatı içindeki yerle- rini almak — yolunda hizla yürüyen Türk sanatçıları kafilesi, bu. eserle | sahne alanındaki — eksiklerini de tamamlamış olmaktadırlar. — Yolları SANAT TERBİYESİ * Radyolarımızın vazifeleri Lâlka KARABEY Yazan 1 ANAT terbiyesi hakkındaki yazılarımdan ikincisinde! zın bu hedefe doğrü nasıl yürütülmeleri konuya devam ediyo e. memleketimizin ve müsiktmizin husust vaziyetlerine göre, raâyo idarelerinin bir vazifesi de yeni İstidatinrı arayıp teşvik etmek olmalıdır. Bunu bir âtifet gibi değli, kendi menfaatlerinin icabi olarak ) rafyolarımız lâzım. geleceğini incelemle- açık olsün, Şapmaları beklenir, ir? Bunları üç kelime Bu Üç vasfın lüzamunu ve ku tasavver değildir. Solfeji zayıf ve) Sistemini bilme Takâr Evlel, Fe Ti Tahiri birbirinden ayıramazsa; pek sade bir geçkiyi beceri Ki bir çevirme hareke esyonel müsiklel için imrenilec Repertunr meselesi de ötekile m parçaların hayret edilecek kadar alması repertunr fakirli repertuar zenginliğini sağlayacak dır. bir program vücude c Bu program şö; repertunr hususlarında asgari bir €) Yeni Sözl ortadan kaldırılsın. (©) YENİ İSTANBU Yeni İstidatlar teşvik edilirken ile hulâsa edebiliriz: Solre), öğrenmek için çekdikleri eziyetleri ve maruz kaldıkları külfetleri dü- gündükçe doğrudan doğruya solfej öğrenmenin ne kadar kolay oldu. kunu mülahaza ede: retlere acımamak elden gelmiyor. Hu- Süsiyle notasız. geçi 'hoca ne kadar dikkat ederse etnin, falebe bir müddet sonra gayri İhtiyari değişiklikler yapacaktır. çünkü 'nüsha farldarı bu sebepten İleri geliyo Bir terakârı a) Halka güzel eserlerden zevk almak meylini aşılamak, b) Mikrofon başına geçirilecek sanatkârlardan solfej, nazariyat ve ları arayıp bulara süretiyle sözü geçen asga İşta fikrimce Türk musikisi sahasında T uza düşen vazife budur. Sözümü bitirirken Ankara Radyosunun küçük bir ihmalini kayde- deceğim: Hepimizin bildiği Türk musikisine Ankara Radyosu “Tarihi Türk Müziği” adını veriyor. Bunun yanlış, he mı olduğu alâkadar- Jarca meçhül olmasa gerektir. Türk musikisinin bilfili yaşamakta olde Ku meydanda ve bizzat Ankara Radyosu hayattaki bestekârların eser Terint çaldırıp okutmakta iken böyle bir sanata "tarihi, sıfatının nasıl yerllebileceği anlaşıır munmma değildir. Cok temenni edilir ki, artık modası gzeçmiş olan ve hakiki mânasiyle tarihe intikal eden bu “tarihi” onlardan istenecek t ymetini İnkâr edehilecek kimse ma- ya mefkud olanların yeni bir. eser dur. Nitekim müsikimizde sıksık zö- — ister hanende, İster sazende ikten sonra kendi sanatının esaa ülmüş ser değildir. Bir le- 'mezse; Uşsakı, Beyatiyi, Mühayye- Karcığardan Suzinake gitmek gibi lambaçlı yollara sapıp da yine et almağa çalışırsa bu hal bi ek bir şey te 'kadar ehemmiyetliğir. Ekseriya ay- dikerrer alarak pfogramlarda ver İnden İleri geliyor. Şunu da İlâve edeyim ki, 'en mükemmel vasıta solfej ve nota- yeye çalıştığım. mülâhazaların netice. 'i münaslp olacağına dalr müspet bilgi derecesini istemek, Jara bir müddet ders vermek L ZT eyiâi ve 13 ekim. İran Şahı Rıza Pehlevi nişanlısı ile nasıl tanıştı ? Saraydan sızan haberler, bütün İran kızlarını ümide düşürmüştü İRAN ŞAHININ NİŞANI Bir müddetten beri İran Şahının mermer surlarla çevrili sarayında fi- Sıltılar düyulmakta, iki sene evvel Masir Kıralının kiz kardeşi Prenses Feyziyeden ayrılan Şah Muhammet Rizanın Müslüman prensesleri arı sında kendine bir eş bulamadığı ve İranın asfl aflelerine mensup bir kız seçmeğe karar verdiği ağızdan ağıza dolaşmakta: Idi O gün buğün Tahranın güzel kiz- darı tatlı hayaller — kurmağa, İran mecmunları da Şaha yardım etmek maksadiyle olacak, sayfalarını mem- deketin en güzel Kızlarının resimleri ile süslemeğe koyuldular. Fakat bütün gayretler boşa çıktı, fran Şahı birkaç gün evvel Tahranlı bir asilzadenin kızı, Süreyya Isfen diyart ile nişanlanacağını bildirdi. MÜSTAKBEL İRAN KIRALİÇESİ KİMDİR? Süreyya Isfendiyart İranın 300 asil. zade ailesine mensup bir Kazak bitinin kızı olup, henüz 17 yaşında. dır. Genç Şah ona geçen sene Paris. 'te İran Sefaretinde verilen Bir bak da rastlamıştı. O günden sonra Sü. rTeyya hakkında bir şey düytilmadı. Geçen hafta Şahin ablası Prenses Çemts bir heyetle Parise gidip, büyük terzihanelerden — fevkalâde etbiseler aldılar ve Süreyya ile beraber İrana döndüler. Süreyya'nın annesi Almandır. Ken- isi İsviçrede tahsil etmiştir. Bu ev. lenmenin siyasl bir kıymet taşıdığını ileri sürenler de vardır. Çünkü kızın babası, eski Şah Pehlevi tarafından fena muamele gören İranın cenup ba. tısındaki petrol havzasında — oturan Bahtiyari kabilesinin Reisidir. İRAN ŞAHININ HAYATI İran Şahi Mohammed Riza Pehle. vi çok zengindir. Babası Riza Peh- dleviden ona 28 milyon dolarlık bir servet kalmıştır. Devlet Relsi olarak 'da senede 28 bin dolarlık bir geliri yardır. Bütün servetine rağmen, geng Şah bugüne kadar pek mesut olma- mıştır. İlk karısı Prenses Feyziye o- n erkek evlât verememiştir. Halbu. ki İran yasasına göre ancak Şahın bir erkek çocuğu tahta vâris olabi. z Şimdi İngrld. Bergman'ı andıran Süreyya Isfendiyari'yi almakla Şahın bir vârise sahip olmak emelleri ger- çekleşmek' yoluna girmiştir. - Fakat Tahranda dolaşan — şayinlara göre, Şah evlenmek için nişanlısının 18 ya- şına girmesini bekliyecektir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: