12 Kasım 1950 Tarihli Yeni İstanbul Gazetesi Sayfa 5

12 Kasım 1950 tarihli Yeni İstanbul Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ferahnâk ; Tatanbul Belediye - Konservatuvarı Tcra Heyetinin 7/kasım/1960 salı gü- Dü sant 18 de Şehir Tiyatrosu kome- Gi kısmında verdiği konserde bulun. Güm. Konserin başlıca mevzuu nak Faslı,, idi. Konservatuvar İcra Heyeti, en ha- fifi benim tarafımdan olmak üzere Bir çok musiki Mmüntesiplerinin dili ve kalemi ile yapılmakta olan ten- kidlere karşı o kadar duygusuz dav Tamıyor ki, verdiği konserler hakkın. d iki Üç sene evvel yazlanlarla bu. günküler karşılaştırılsa tenkid edilen noktaların hep aynı şeyler — olduğu. Köze çarpar. Acaba bu neden ileri geliyor? İki ihtimal var: Ya “Cemaat ne derse desin imam bildiğini okur,, ka: Bilinden, hakhı tenkidlere kulak asıl- maması; yahut bizrat konser veren: lerin de gözlerinden kaçmamak tcap eden kusurların düzeltilmesinde açık- Ça aciz gösterilmesi. 'Bu ihtimallerin ikisi de lera heye- tinin lehine değildir. Hele büyük bir €meğe veya masrafa muhtaç olmi- yan ufak tefek, fakat tesiri derin kusurların senelerden beri bir. türlü tashih edilememesi ikinei — ihtimali Gaha ziyade hatıra getiriyor. Mese- J4: Kemanlarda yay bağlarının eş ol maması, Üç tanburun saplarına hava- Ga Üç fürlü istikamet verilmesi, nü: Ans hamına hiç bir varlığın tanın- Maması, okuyanlarIa - çalanların çi Kardıkları sesler kuvvetinin ayarlan- maması gibi —Metâ çocuk oyuncağı Genilecek kadar— az bir himmetle, izalesi mümkün aksaklıklar bu cüm- dedendir. Hakikaten şu saydığım ku- #ırların kulağa tesiri kendi cüsse- Jeriyle maküsen mütenasiptir. — Ya; Bağlarını ele alahm: Geçen gtin fs- tanbul Redyosunda prova yapılırken makine odasından dinliyordum. Ke- manların başka başka sesler çıkar- Gıklarını farkedince — sebebini arı fırdım, nihayet anladım ki, yaylar-) dan bir kısmının aşağı, bir. kısmız Ferah 'Zın yukanı çekilmesi süretiyle ayni perde iki türlü tembr hâsıl ediyor. Faslı İka KARABEY Öteki kusurlar da hep böyle, Bu türlü vaziyetler şefin anlayışlı davranmasiyle ve idaresi — altındaki heyete söz Ginletebilmesiyle — aslah eöilebilir. Tanburl Hoca Refik Fersan ile de- zan : L gerli eşi Pahire Fersan'ın ve kıymet- İ sanatkâr. Münir Nureddin. Sel çuk'un geçenlerde lera heyetine alın- dıklarını duyarak hem yükarıki nok- sanların telâfi - edileceğine, hem de dera heyetinin son senelerde gittikçe alçalmaya yüz tutan estetik mevidi” nin yükseleceğine İntizar / etmiştik. Bu intizarımızın yalnıs. bir. — kısmı, yüksek ferakâr Fahire Fersanın he- yete iştirak edip dolgun ve hâkim yayı sayesinde bir güzellik ve inti- Zam unsuru Vücude getirmesiyle ta- hakkuk etmiş oldu. Fakat biz bu ka: darını kâfi görmüyoruz ve yakın ükbakle neler yapılacağını sabırsız- hıkla bekliyoruz. Konserde bir. musikicinin / kulağı tçin kusursuz denebilecek şekilde din- İediğim parçalardan yalnız Tahir Pu aelik Saz Semnisini - zikredebilirim Bu soraal hakikaten güzel çe Fakat tuhaf değil mi? Semainin güzel Çalınışı, heyetin icabında ça- Hearak iyi neticeler alabildiğini gös- termek bakımından dikkatl çekti. Der mek oluyor ki, provalara, nünnslara ve güzelliği temin eden diğer husust yetlere dikkat edilecek olursa lcra heyetinden daha kusursuz konserler dinliyebileceğ'iz. Solistlerden her birinin — hissesine düşen üçer tanecik şarkının, mümkün olduğu kadar az İşitilmiş olmasına İtina edilmek Jâzımgelirken hemen hepsin! evvelce bkunmuş parçalardan Baret buldüm. Yent mevsimin tik konserinde daha iyi bir programla halkın karşısına çıkılmalı tdi, Şimdiye kadar bütün münekkidle- Tin tekrar ettikleri, fakat dinleteme dikleri bu masrafsız ve külfetsiz is- Jahatın fiile çıkarılmasını Münir Nu reddin Selçuk Tle Refik Fersan gibi ince ruhlu iki sanatkârdan bekleme- ye hakkımız vardır. sanırım. Samson François'nın iki konseri İki “könserinde — bulunduğumuz Franmız Piyanisti M. Samson Fran- Çola'nın lerasında en güzel taraf, Riç #üphe yok K, “teknik,, ve “his, in beraberce “arkadaslık,, edebilmesi- dir. Kendisi genç, oldukça genç. Re- #ital programını iyi düzenlemiz. Klâ- #iklerden başlayıp, modernlerden ör. nekler vererek bitirdi. Bu - dinleyici için nefis bir “müzik,, gösterisi oldu. Bach'lar fazla romantik çalınmakla beraber, (La minör) tonunda Prdlu- İt ve — tabir Chopin'ler. Gen bilhassa (Faminör) Fantaise ve & Prelüden ve bis olarak çaldığı 5 numaralı Etüde mükemmeldi. İkinci kısımdaki Debusay ve Ravel'de tek- niğinin kolayca ön plâna — geçtiğini gördük. Piyanist v * 8. Françols / örkesta Nle Sehumann (0p. S4 - La majör) 've Liszt' No, 1 (mi bemol majör) PFiyano konçertolarını çaldı B. Cemal Resid Rey idaresinde her gün daha büyük ilerlemeler ya: pan Senfonik Orkestra / Mozart'ın (Figaro'nun Düğünü) — üvertürü ve Tachalkovaky'nin (Op. 45 - İtalyan Kaprisi) nde mükemmeldi. Fiyanist M. François " Sehumann Konçerto'nun her üç kısmında — da canlılığa, inceliğe — "“yuvarlak bir incelik,, 'dersem karşımdakine — hiç bir gey ifade edemem ki! ve| ateşin mizaca kavuştuk. Keza ikinci konçertoyu, romantik mektebin fire tınalı bir bestecisi olan F. Lisat'i hakikaten dufarak. çaldı. Piyanist çalışı, İfrata — kaçmıyan bir yumuşaklık ve sert olmayan bir teknikle bağlanmıştır. F. Çetinel Aka Gündüzün bir eseri filme alındı : Alla Allah Kerim filmi: Aka Gündüzün Allah Kerim adli bir Tomanı vardir. Edebiyatla biraz alâkadar herkes, kitabı okumasa da- Bi hiç olmazsa ismini duymuştur 've mevzuun ana hatlarını bilir. Ab- dülhamit devrinin istibdat ve isyân: darını — canlandıran bu eseri, biraz muhayyilesine tesiri olan biri heye canlı bir senaryo haline getirebilirdi. Fakat, hem bu noksan, hem de mas: Taf etmemek gayesiyle filme alınır. ken cazibesini kaybetmiş. Bunun bir Çok sebebi var. Dünyanın her tarafında, edebi kıy- meti haiz her hangi bir alınırken, ortaya, bizim film bütce: derimizin yüz misli para döküldüğü halde, gene de kitabı okuyan seyirci- ler, sahneleri, muhayyilelerinde can Jandırdıkları şeklide bulmadıkları 1 çin, neticeden bir türlü memnun ol Mmazlar. $u halde, Allah Kerim'i sey. rettikten sonra tatmin edilemiyişimi. Zin sebeplerinden birini bu teşkil e- isörlerimiz, filmlerimizin yi ol mamasını, parasızlık ve makinesizli ke atfederek "elimizden geleni va Piyoruz” deyip, işin içinden çıkıyor. lar. Halbuki cllerinden geleni yap mıyorlar; Allah Kerim'deki dikkat- Bizlik ve mantıksızlık hataları, filmin heyecanlı olması lâzım gelen sahne- lerini berbat ediyor: 'Taslı sokaklar. da atlar dört nala gittikleri halde etrafta ne nal sesleri, ne de Ufak bir Kürültü duyuluyor. Bu, dublaj hatası Diğeri, Aygesin Sultanın kardeşi Kâ- mil yaralanarak Cevine dönüyor; - muzundan yerleri kirletecek kadar Kerim Kanaktığı belirtildiği halde, adamın beyaz gömleğinde ufak bir kan leke- #i yok, Bu da ihmal değil de nedir? Bunlara mümasli kusurlara- rağ- men, . Allah Kerim'in diğer Türk filmlerinden üstün tarafları da yok değii. Artistleri takdim ve başlayın çok güzel. Dolmabahce Sarayı, filme yrı 'bir ihtişam ve zenginlik vermiş, Kilçük çocukların oyuncakları t rinde zaman zaman durularak filme ramatik Yenilikler getirilmeye çalı fılmaş. Bu gayretler, iptidaj sinema- ılığımızda *bir ilerleme arzusu tenkii ettiğinden üzerinde durulmaya değer Artistlere canlandırdıkları rollere âzami İtinayı — Köstermişler Âysesin Sultan rolünde Sezer Bezin. diğer fimlerinde ” olduğundan daha iyi, artistik kabiliyeti - gittikçe geli iyor, öyle Ki filmin mahkeme sah- lesinde seyircileri bir dakika olsun, filmde oldukların — unutturarak sü: Tükliyecek kadar kuvvetli idi. İlk defa sahnede gördüğümüz Ke- rim rolündeki Yüksek Mimar son * Mf öğrencilerinden Kenan Artun'a gelince; son sahne hariç, diğer tar Taflarda gayet iy. — Merdivenlerde yaralanan bir insanın — kıvranışını Muvaffakiyetle - canlandırıyor. Trab- Tustaki hapishane ve firar sahneleri de, ilk filmini çeviren bir artist için Ümit verteidir Hilekâr ve düşük — karekterli bir dalkavuk rolünü Orhan Arıburnu kendisinden beklenildiği. şekilde ba Selva SEZER Ayasofyanın Nartherinde 1988 te meydana çıkarılan İsa Pantokrator resmi. Ortada İsa, yandaki mac İTALYAN SANATINA BİZANSIN TESİRLERİ Fransa - İtalya sanat bilginleri arasındaki tartışmada bizim görüşümüz nedir? Ayasofya Müzesi Müdürü Muzaffer Ramazanoğlu ile bir konuşma Louvre — Müzesi — Resim — Şubesi Konservatörü “Germain — Bazin "in) Arta” gözetesinde çıkan iki yazısı dikkatimi çekti. "Bizansa karşı ta- Arruz” adlı bu yazıda M Bazin son Otuz seneden beri İtalyan sanat ten- kidine Arız olan bir görüşe kargı sa- vunmaktadır. İtalyan sanat bilgin: leri Ortaçağ ve Rönesana sanatında Bizansın tesirlerini - inkâr. ediyor, Floransın ve ” Venediğin - Rönesans öncesi resim ve mimarisinde — kay: nakların, Bizana değil, İtalyanın yer- H sanat gelenekleri olduğunu. idala ediyorlar. Bizana aanatını kımır. di ye kabul eden bu görüş Cimabue' nin ilham Kaynaklarını İtalyan min. yatüristlerinde, San Marco ” Kiliseni ile Venedik mimarisini de Ayasof- yada değil, Ravenna'nın — kurduğu gelcnekle aramaktadır. Sanatı ken. di topraklarında temellendirme em Tinin hâkim olduğu bu görüş Bi zansla birlikte Doğuyu da inkâr et mekle "salt LAtin” bir geleneği kök. lendirmeğe çahışıyor 'Germain Bazin ise — Cimabüe'nin 18 portresi İle Ayasotyanın / marte hex'inde — meydana çıkarılmış olan Mozalkini yanyana Koyarak, Köz| göre göre birbirleriyle akraba olan Bu iki tasvirdeki benzerliği görme- nin mânasızlığını belirtiyor. Venedik Bibi o zamanları denizlerde yaşayan Bir milletin canlılık fışkıran “Doğu sanatından ilham almayıp, Ravenna- Tan. ölümü medeniyetinin formlarım devam ettirmesi akıldan uzaktır. Bizansın incisini gehrimizde sak- hyan bizler için bir Pransız bilgini: nin, Bizana ve Doğu sanatını İtal Yanın gelenek milliyetçiliğine kar Savunması, çok ilgi vericidir. Bundan dolayıdır. ki Ayasofya Müdürü a: yın dostum Bay Müzaffer. Rami Zanoğlu'na başvurarak, - bu yöndeki fikirlerini sordum. Konuşmamın ay- 'Ben — Ne dersiniz, Muzaffer bey İtalyan sanatı üzerinde Bizansın tesi! Fini hiçliyen, Venedik ve Fiorana a. atını İtajyan - Roman geleneklerine dayandıran görüş mü, yokan Louvre Müzesi konservatörünün savunduğu düva mi doğrudür? Müzaffer Ramazanoğlu — Bu vual çok. girifttir. Derhal söyüyeyim ko, İki taraf da haklı ve hakmadır.. Bir defa İtalyanlar şunu düşünmelidirler ki, büyük Konstantinden itibnren par decloglar devrine kadar Bizansla 'si. yazl, askeri, iktisadi ve kültürel ba. İamlardan sıkı bir. münansbetiş bu. unuyorldrdi. ve asırlarca “Yeni Ro. Manın, hâkimiyeti altında yaşadılar, e Meryem ile Cebrall gürülmektedir. Demek ki Doğu sanatından İtalyanın Müteessir olmaması imkân haricinde- dir. Bununla sizin sualinize — cevap vermiş oldum. Fakat aslında ortada Bizana ve 1- talye dâvam diye bir şey yoktur. Bu- rada en mühim dâva iki kilisede hâ- kim olgn sanat zihniyetidir. Bununla gunu demek istiyorum: Sanatı bura- a milliyet budutları içinde mütalâa edemiyeceğiz, her iki kiliseye hâkim Olan sanat çerçevesi ve sanat anlayışı içinde mütalâa etmeliyiz ki, burada Hâkim olan milliyet değtil, dindir. Ör- todoka kilisesi, kilise sanatını evan. gellum'dan farksız sayar, yani oku- a yazma bilmiyen hıristiyanlara İn- lli killselerdeki resimler tanıtır. Sa- Dat bu bakımdan sanatkârın zevkine terkedilmiş değildir. Gerçt / Tkono. Klastların devrinde killselerdeki sanat eserleri imha edilmişse de, ortodoks kilisesindeki bu. zihniyeti — ortadan Kaldıramamış ve mahdut yerlere in- hisar etmiştir. Buna mukabil katolik kiliselerinde Teslm sanatı bu gibi kayıtlardan Aza- de kalmıştır. Meselâ Rönesans deni- len devirde resim Sanatı / kilizeden doğmüş ve sanatkâr kilisenin hima- yesi altında yaşamıştır. Şu halde İ- talyanların bugün İtalyanın malıdır diye iddla ettikleri resim sanatı doğ- Tudan doğruya kiliseden doğmadır. İste bu bakımdan İtalyanlar bir de- receye kadar haklı görünebilirler. Fa- kat bu demek değildir ki, İtalyan re- #im sanatı Bizansın tesiri altında kal- Miş olmasın. Bilhassa Bizanstan gelen mozalstler hagyolojik desimler yanın- da kiliselere imparator ve imparato. riçelerin resimlerini de yapmışlardır. Sonra İtalyanlar 1204 ten 61 e kadar İstanbulda oturdukları saman killse- leri nasıl boşalttılarsa, mevcut olan sanat eserlerini de mânen almışlar- dir. Cimabue'yi de yetiştiren ortodoks, kiliselerinde gördüğü sanat eserleri. dir. Cimabue bu sabit kahpları al- makla beraber, yavaş yavaş formla- rını değiştirmeye başlamıştır. Bura- da İtalyan kilisesinin sanat görüşün. deki serbestisinin Bizana'tan formlar üzerinde nasıl tesir et göreblliriz. İşte bu bakımdan da Bi- Zans tesirini müdafaa eden Bazin Baklıdır. 'Ben — Fakat İtalyan sanat bilgin- leri kubbenin Bizanstan ve Doğudan geldiğini inkâr etmeye kadar gidiyor- Jar, onun Roma - Etrüsk mezarların. dan gelme bir mimart şekli olduğu. Rü söylüyorlar. Buna ne dersiniz? Muzaffer Ramazanoğlu — Burada kendi arkeolojik araştırmalarıma da yanarak cevap vereceğim. Ben Aya G. Bernard Shaw ve kadınlar Bernard Shaw'un Kadın-erkek mü- msebetleri hakkındakt — fikirlerini 'Man and Superman,, yüni “İnsan 've Üstün İnsan,, adındaki piyesinden birkaç satır nakletmekle aydınlatmak kabildir. bu piyesin bir yerinde eşhas- tan birine bakın ne dedirtir: 'Cinsiyet bakımından — kadın, tar blatın en üstün başarısı olan “insan meslini idama etmek için icat edü- mig bir âletten ibarettir. Erkek ise tablatın bu emrini en ekonomik bir dekilde verine getirmek için ka an kullanılan bir. ölet, €rkede 'vüklediği maksadı ve. yallere dalmakta serbesitir. kahramanlıklar yaratmaya müsaade edilir. / yeter Ki bunların hepsinin femel taşı kadınlığa, anne Nde, alleye, aile yurduna taparcamı dağlılık olsun, Fakat birlcik var Sifeni kendi neslinin devamını temin etmek olan apayrı bir mahlük icat etmek meğer e tehlikeli, ne todbir- Bizce bir hareketmiş! Çünkü bakın Sonunda e olmuş: Buvelâ sayıca erkek de kadın kadar çoğalmış. Öv- e ki kadın, çocuk yetiştirmenin a- m meşakkatinden kurtardıdı o muassam enerjinin ancak küçücük Bir kısminı kendi esas — maksadına, kullanadilmiş. O muassam enerjinin. geri kalan kumu, erkeğin dimağımı Ve adalesini beslevip kuvvetlendirme- ve yaramış. Erkek artık bedenen ka- dın tarafından kontrol edilemivecek kadar kuvvetli kesilmiş, manen de öyle kuvvetlenmiş, muhayyilesi öyle gelişmiş ki artık sadece neslini ida- me ettirmekle tatmin bir 'edileme vüs'at bulmuş. Böylece erkek kadı- ymaksısın, fakat kadının ev 'TİNİ esas temel olarak kabul koca bir medeniyet kurmu İstanbulda FERAH Sinemasında. Matineler ; 11 BUGÜN SÜMLER SİNEMASINDA BİR VATAN DOĞUYOR FİLİSTİN HARBİ Bir vatana sahip olahilmek için bir milletin çektiği 1stıraplar, binbir müşktilatı göze alarak vatana vetişen kaldığı güçlükler, kan ve mteş İle elde edilen bir Vatan parçam, Bu arada her biri başka başka diyarlardan — gelen İki genç ara ında doğan samimt bir aşk. Bu filmin türkçe kopyası aynı zamanda 12,80 — 14,80 — 16,80. muhacirlerin — maruz ÖZEN FİLM A.N. İrini ve Ayasofya manzümesinin mi Mart “devirlerini - tetkik ederken, Konstantinin devrinden itibaren — Bi. zansta inşa edilen mimarinin — yerli bir ananeye istinat ettiği kanaatine vardım, Yani bu mimari Büyük Konstantinin askerlerinin çantasında Romadan buraya gelmemiştir. - Bu mimarinin çok daha eski Gdevirlere dayanması icap ediyor. Bu bakımdan hiristiyanlığın Bizansta ilk defa n #i intişar ettiğini ve kiliselerin nere lerde inşa edildiğini araştırdım. Bu- ada buna dalr uzun boylu izahat ve- recek değilim, yalnız kısaca #unu #öyliyeyim ki, 252 tarihinde Episkop Kastinos Konstantinos tarafından in: #a edilen Sainte Euphemle kilisesinin Matsoleum'u bugün Fenerdeki Gül Camli altındar bulunmaktadır. Bura da görülen Kreuzgewölbe — dedikleri Roma tonozları Bizansta üçüncü ma- ın ortasında yapılmıştır. Eminim ki, bu da birinci azra kadar devam eden bir ananedir. Bizansın Doğu ile olan kültür ve annat mübadelesi Batı lle olan kültür ve sanat mübadelesinden daha çok eskidir. Binaenaleyh kubbe Inşaatı Bizansa Doğudan / gelmiştir. Romadan değili, Ayasofya Müdürü ie daha uzun Uzun konuştuk. Meğer bu meseleler kendisini uzun zamandan beri işenl etmekteymiş. Geçen sene Teknik Ü- niversitede verdiği bir konferansta “Katolik “ ve Ortodoks Kiliselerinde resim telâkkisi ve kilise resminin sa- Nat dünyasına tesiri,;nden bahsetmiş. Bu kıymetli konferâns bir kitap ha. linde basılmış, bir haftaya kadar çı- kacaktır. Bu kitap çıktıktan sonra, bizi pek yakından ilgilendiren bu ko: 'nuya dair daha da malümat bulacı #imızı Ümit ederek, sayın Muzaffel Ramazanoğluna teşekkti: yasofyı temiye *IIIKRVEİ Selim — İnsan felâket / gün- lerinde her şeyi hog görmesi; de. Gi, meselâ bugün yağmur da ya. Babilirdi. Arabacı — Öyledir, - dedi. bu aabah hava pek İyi görünmüyor. Gu. Evet havada şikâyet edilecek bir gey yoktu; Sis ağır ağır kalk- mişti, Derede ve çükürlarda an- cak beyazımsı duman izleri #ti rükleniyordu. Yamaçlar üstünde Kökyüzl gitgide açılıyor ve şim- diden tatlı bir ekim güneşi ko. kusu geliyordu. Kadın devam etti: — Çünkü yağmur yağsaydı ha- dimiz fena idi biliyorsunuz, Yük arabasının yan tahtalarına oturtulmuş arabacı | iskemilesine başını / çevirdi ve arkaya baktı. Samanlar Üzerinde iki büklüm ol. muş> bir çocuk uyuklamaktaydı. Daha geride bir at çulu, dikdört- gen biçiminde, uzun. bir çıkıntı: in şekillerini belli belirsiz me) dana çıkarıyordu. Selim — Zavsilı adam, - dedi. başına getmiyen bir bu kalmıştı. Yol kenarında çitle çevrilmiş bir arsada birkaç inek sarı bir o. tu yemekte idiler. — Gece otları dışarıda ma bi. rakıyorlar! İyi gey değii bu. Ben socükken bizde İlk soğuklarla Beraber onları her gece içeri dardı. “Arabacı! Z Her ge değişiyor, dedi, in- sanlar, hayvanlar, " Adetler Arabacı dirseklerini — dizlerine dayamış. dizginleri eline almış ©- Jarak iki büklüm duruyor, gözüe Tini atın sağrısından ayırmüyor. z Urun kurü bir vücudu, kar Gife ile karışık meşin bir elbis Al. yine meşin ibi bir yüzü, çu kür yanakları, 'uzun ve kalin bir Biyık, Üstünde kemerli bir. burmu Yardı. Halinden Bem tembel, hem Küstah bir adam olduğu anlaşılı. Şordu. Allenizin çittiği Epinal tarat. Jarında mi Kİ? Giye vordu. — Riet, Epinal tarafında. Yir- Mi kadar inek; - dört bep ai, ko Yunlar, makineler. Güzel bir çift. Tlkti doğrumu.. “Arabacı hayvanın bacakları ranına 'bir tükrük attar “gvlendiğiniz zaman epeyce bir değişiklik oldu hertalde — Oram öyle? Fakat gençlikte imsan pek farkında olmuyor. böy- le şeylerin. 2 Siz âdeta bir şehir kadını olmuşsunuz. — Şehir ka aai? Kadın mahcup ve memnun bir kahkahacık attı. Sıyah elbisesi eldivenleriyle, nazik derisi ve yar haklarında Bir pudra izi e bir gehir kadını olmasından — şüphe Şötemezdi. İçini çekerek üave ei ü Mi? Ne demez- — Şehir kadını olduk da ne kı zahdık sanki Mösyö Pol? — Bir mektep hocam. bellibaş. h bir adam demektir. —Onun için söylemiyorum. Arabacı — dizginleri ' arabaya bağlıyarak pantalonundan bir pi. Po ile bir tütün kesest çıkardı: — Herhalde kocanız sizi bed. baht etmedi. — Hayır. Bunu söylemeğe hak. kım yok... Zavallı adam çok. iyi, çok tatlı, çok hatırşinastı. Mem- lekette herken bunu bilirdi. Her- kes: “Mösyö Jiro çok iyi adam. dir” diyordu. Onün acısını biç u. nütamıyacafım, Dizlerinin üstünde sıktığı çan. Köye dönüş Marcel Arland'dan çeviren : — R. Sayfa & N. GÜNTEKİN tasıni açtı; bir. mendil aldı ve gözlerine götürü, Fazla iyi adamdı. İyiliğini sulistimal / ediyorlardı. Kimi tar- Jasını - ölçtürüyor; kimi kadastro haritası çıkartıyor; kimi — millet- vekiline, valiye, müfettişe mektup yazdırıyordu. — Tanrının — günü, hattâ hasta yattığı ve artık oda- dan çıkamadığı bu soön zamanlar. Onü rahat — birakmı Mösyö Jiro, Çok canım m- kaliyor, — Ne var, ne oldu? — Aşağıki / çayırlık meselesi. Vergiler..” 'Ben ona: — Gaston bu adam- lar seni öldürecekler... “Olmaz desene, diyorum. Fakat kime söz anlatırsın? “Arabacı büyük bir dikkatle pi- posunu dolduruyordu; onu. yaktı: bir nefes çekti; sonra dizginleri tekrar eline alarak: n öyle, dedi, bizlm köy- Zore deykan, lenmeden evvel onu herkes gever. di. Ben çocuktum amma onu iyi tanırım, — Öyledir. Mösyö Pol öyledir. Bak gimdi ne oldu biçare? Kadın üzüntü fle başını arkaya çevirince çocuğun uyanmış oldu. Runu gördü. O kısık bir sesle so. Tuyordu: — Varıyor muyuz artık? — Sen uyumuyor musun? U. yusan İyi olur. Yok mu artık. Uy. kun? Çantasını tekrar açarak bir a. 'nahtar kümesi çıkardı ve çocuğa yzattı. — Al oyna, Fakat kaybetme. Bonra sesini alçaltarak: — Zavallı masum, dedi, tıpka babası; Bu kumral saçlar, bu ma- vi gözler, bu küçük ağız... Zavallı kocam., Küçük Jak beni ne ka- dar severdi. Her zaman onunla oynardı: Resimler, askerler, ti. yatro.. Ondan daha çocuktu biça. e. İkisini beraber görmeliydiniz. Yahut da onu dizlerinin Üzerine Alırdı: “— Bu büyüyünce ne ola- caksın Jako? — — Bilmiyorum. Baban gibi öğretmen mi? — E- 'vet baba. — Hayır öğretmen de- #il; profesör, Sorbonda büyük, çok büyük bir profesör? — Evet ba- ba” Fakat sonraları.. O kalb, o şeker, o Bacakların şişi ne kadar Uzadı. ona neler çektirdi Yarab. bil.. En nihayet bir pazar günü çocuk kiliseden döndüğü zaman Adamcağır. boğuluyordu. Ona . zun uzun baktı; sonra: “Sen ne olacaksin Jako” dedi, Çocuk “Pro- fesör” diye cevap verdi. “Profe: #ör olursun olmazsın ehemmiyeti yok.. Namuslu bir adam olmalı. SinT” dedi. — Vicdan sahibi adamdı. — Hem ne vicdan! Bakın ne oldu. Bu son aylarda, odasını a- yırmak için inat etti Çünkü be 'him uykum hafiftir. Bir ginek be- ni uyandırır. Halbuki kendisi u. yuyamıyordu;. yatağında sabaha kadar Bir yandan bir yana dönü. yordu. Hem vicdanı, hem zekâm vardı. Bana “Küçük on yaşına Bgirdiği zaman ben İâtince öğre. 'nip ona öğreteceğim” demişti Çünkü çok gey bildiği halde Ta. tince bilmiyordu. Bu eksik onu Adeta üzüyordu anlıyor musunuz ? — Bana bakmayın.. İlk donların Kuruttuğu bir kü- gük ormandan geçmekte idiler. A raba bir yaprak tabakamı Üzerin. 'den daha yumuşak gidiyordu. A. Tabacı çocuğa: (Devamı var) I SANAT HAREKETLERİ “Saat 6” Tiyatrosu kuruluyor Kadrosu tesbit edilen tiyatro, tanınmış Türk ve yabancı müelliflerin eserlerini temsil edecektir dürl âzası ( Fikret AdiL (fkinci sıra) Camal T. Bir müddet evvel kurulacağını ha- ber verdiğimiz “Saat 6 Tiyatrosu hazırlıkları bitmiş gibidir. Bir veya iki perdelik kısa piyesler temsil edi. decek olan bu tiyatronun unsurları M seçmek üzere, evvalki gün bir füri teskil edilmiş, müracaat edenler ara: andan & kadın, 7 erkek - sanatkâr Ramzedi. seçilmiştir. lan 24 namzetten Jüri karşısında mu: vaffak olanlar şunlardır: M. Toros, Nükhet Bilir, Sabahat Madran, Jale Erman, Mazlum Özbircan, — Nusret Sel, Riza Buruk, Salm Giray, Yılmaz Sinanoğlu, Mehmet Ali Ermiş, Feh: mi Kurandl. Jür heyetini, Muharrir Refik Ha d Karay, Reşad Nürt Güntekin Sabri esat Siyavuşgil, — Fikret Adil Rakım Çalapala, Hüsemeddin Bozok Ressam 'Cemal Tollu, Tiyatro — Mü. dürü M. Hayri Egeli ve — Muavini Kaat Hrendar ile Bayan Nibal Ka- bala, Sabri Esat Siyavusgll, B u, Bayan N. Karay, Bayan. A. ray, A Cimci Kblzsiya: teşkil etmekte idiler. Jüri heyeti çarşamba günü saat 17 de Beyoğlunda Sanat Dostları Ce- Miyetinde toplangrak, "Saat 6, Ti yatrosunda temsil edilecek eserler ektir. zerinde gö 'Saat 6, — Tiyatrosuna, — şimdiden verilen eserler arasında, Rofik Ha: id Karay, Reşad Nüri Güntekin, F. Celâleddin, Fikret Adil, Reşad Nuri Darago, Orhan Veli Kanık'ın - telif, adapte ve tercüme eserleri vardır. Tercümeler arasında Bernard. Shaw ile Sartre'in iki e ir Fransız Ti bulunmaktadır. iyatrosunun türnesi Tanınmış Fransız tiyatro artistle- inden biri olan Vera Koren, Lübnan, Türkiye için bir turne ha Bu ay sonunda şehrimiz. mada temsiller - verecek olan tiyatro heyeti içinde tanınmış Cimcor, Hayı k Halld Karay, K V. Ebüzziya, M sad Nuri Güntekin, Hayri Egelk Fransız aktörleri de bulunuyor, Bu türnenin bir hususiyeti şudur: Temsi) esnasında, perde aralarında seyirciler, dekorların ve köstümlerin Maketlerini ve Fransada en son ba. Sılmış Jüks tabilı eserleri görebile Ceklerdir Bundan gayri, temsiller için hazır- Janmış bulünan programlar, Franı nin Meşhür. müharrirlerinin yazıları vardır ve bir nevi antoloji halinde: dir. Meselâ; türneye iştirak eden aa. natkârlar hakkında — Paul Raynal, Philippe Heriat gibi muharrirler iza. hat vermektedirler. ş 'Türnenin dekorları da ayrı bir hu. #usiyet arzediyor. Bunlar Touchaguea ve Jean - Rehis Maloles yapmışlar. dir. Bu Festamlar hakkında Jean Anowllh'in bir takdım yazısı vardır. Bu übarla, türne bir nevi — kültür propagandası mahiyeti alıyor demek. Ün ia

Bu sayıdan diğer sayfalar: