1 Mayıs 1939 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 6

1 Mayıs 1939 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Kara Gözler Yazanı N: Melike ile Gülçin birbirlerine so-| kulmuş © kadar dalmışlardı ki t zelerinin içeri girdiğini duyma bile., Yanakları kızarmış, - gödleri| sözüümüş, belli idi ki bu iki kuzen| Aarktan bahsediyorlar. Melike yine 0| Zabite rastlamıştı. Yine gözleri bir | an kargılaşmış, tatlı tatlı bakışmış- | Tardı. Hemen duracak ve ona bir| geyler söylüyecek olmuş, fakat Me- Hike yanından hizla geçmiş. amma aklı da kurguni pelerine ta- kuılmış kalmış; — Bilsen Gülçin, o kadar güzel kara gözleri, okadar güzel endamı var ki sanki bir cesaret sembolü, bir. Kahramanlık âbidesi, Uzaklaşan a-| dımlarını dinliyorum. Başımı çevi- Tip bir daha onu görmek istiyorum. erdeki tramvay durağında durdüm, tarmavayı bekliyormuş gibi yapa: Tak arkasından uzun uzun baktım. Biraz yürüdükten sonra içine doğmuş gibi o da döndü ve gözleri müz uzaktan da olsa yine birbirini buldu. Ani bir kurar vermiş gihi hemen geriye döndüğünü gördüm. Kalbim Öyle çarpıyordu ki bu sefer yanıma gelirse, artık ondan kaçamıyacağı ı hissettim. O esnada bir tramvay durdu, Hemen içine atladım. Tabil| yetişemedi. Eminim ki benim için dönmüştü.| , Be olursa olsun konuşmalıyım diye karar vermişti. | Kim olduğunu bilmiyorum. O da beni bilmiyor. Bir daha bakalım tesadüf edecek miyiz birbirimize. Kaç gündür Üniversiteye gide ken ona ekseriya rastladığım yere | eldiğim zaman kalbim kopacakmış | Bibi çarpıyor. Gözlerim her an dal alanan kurşuni bir pelerin arıyor. Fakat artık yok, göremiyorum. Ki | bilir belki de izinli idi. Bir yerdean) Beldi ve yine gitti. O gün keşki kaç. — Masaydım, diyorum. Çünkü bak gün ler geçtiği halde kara - gözleri bir. türlü aklımdan çıkmıyor. Gözleri dalan Melike başını çe- virince birden teyzesini gördü ve bir| Gağlık kopardı. Şimdi kahkahalarla ilen Gülçinin arkasına saklanan lelike okadar utanmıştı ki.. Küçü- Gük elleri ile yüzünü kapattı; — Askolsun teyze, ne zaman gel diniz? Sende mi görmedin Gülçin? | diyerek ne diyeceğini şaşırdı. Teyzesi gülümsiyerek - biraz da Mahzun Melikeye yaklaştı. Ateş gi- | bi yanan başını kolları arasına aldı. | Kizarmış yanaklarından öperek göğ| Süne bastırdı.. | — Merak etme Mclike, Mademki eti okadar istiyorsun. O gelir seni | yine bulur. Yüzü hafifçe sararan ve cski bir | batıraya gülümser gibi uzaklara ba: kan teyzeleri ilâve eti — O kara gözler hakikatlidir. Onlarda yalan olmaz. Bir defa sev. Giler mi? Okadar içten okadar de-| inden severler ki.. Kendisine hayretle bakan yeğen- İleri karşısında bu sefer de suç üze | Finde yakalanmış gibi kızaran tey. | #eleri kendini en yakın bir koltuğu bıraktı.. Göğsü tatlı bir heyecanla | hâlk inip, gözleri eski bir hayali can Jandırmak için uzaklara bakıyordu. Melike teyzesinin boynuna sarılarak üsülencik fısıldadı — Teyzeciğim, hiç kimseyi sev. Mediniz mi? Bunu sorarken sanki' Halile “Mubakkak sevdin değil mi teyzeciğim ve o sevdiğin de nihayet aa geldi. Anlat ki ben de gelece: Şini Ümit ederek sevineyim, diyor. Tik defa olarak ondan bahset. dek armusu içinde okadar yandı ki Şimdi başını dizlerine dayıyan Me- Akenin saçlarını okşiyarak- anlatma. Ba başladı: — Yirmi iki yaşında idim ve na- 'a da çok benziyordum Melike, Be. ni de böyle pembe yanaklarım, kar Zibi beyaz bir tenim vardı. Mavi göz Jerimi Saran siyah kirpiklerim ve| Parlak siyah saçlarımla çok günci- e çlarımla çok güzel ilar, O zaman erken evlendirmek âdet L Beni de 16 yaşımda iken 85 yaş- Tarında bir yüzbaşı ile evlendirdiler. | vor. lastet Öcal Seneler hüdisesiz geçti.. - Haya- tımdan memnundum. Biraz sert o- fan enişteniz çok iyi kalpli ve sadık bir adamdı. Gerçi bana karşı olan büyük sevgisini anlatamıyorsa da beni çok sevdiğini - hissediyord Benim de kalbimde ona karşı derin bir saygı ve gefkat vardı. Bu sakin hayatımızı - günün bi. rinde bölüğümüze gelen yeni takım kumandanı boz dlk rastlaştığımız gün birbirimiz. için yaratıldığımızı anladık. Bu be- 'nim için çok acı oldu. Çünkü her kimiz de evli idik. Şimdiye kadar da kendimi mesut zannediyordum. Göz lerim onun siyah gözlerile karşıla: ganca içimde bir aşk fırtınasının kop | tuğunu hissettim. Anladım ki sevgi ile ilk defa karşılaşıyorum... Ve bu #evgi öyle yerleşti ki onu oradan ko) parıp atmak kabil olmıyacak. O da beni seviyordu. Onun kara| gözleri sevgisini okadar içten anla- tıyordu ki... Öyle zannediyorum ki sevgisini bana karşa bağlılığını baş- | ka hiç bir suretle bu kadar kuvvet-| le hissettiremez, anlatamazdı. Ayni bölükte olduğumuzdan sık sık buluşuyorduk ve gün geçtikçe sevgimiz ilerliyordu. İlk zamanlar birbirimizi sadece görmek kâfi geli- içimizde kök salan sevgimizi' Bözlerimizle anlatırken ne kadar me| #ut oluyorduk. Gerçi içimde çok bü-| yük bir vicdan azabı vardı. Kocama karşı çok küçüldüğümü hissediyor- dum. Fakat ne çare ki onu bir kika olsun sevmekten geri kalamı-| yordum. Bütün ruhumle, bütün kal- bimle çılğınca seviyordum.. ve niha- “yet o karısından ve ben de kocam- dan ayrılarak birbirimizin olmağa| karar verdik... Ben bir iki gün son- a anneme gidecektim ve oradan ka, Tarımızı kocama bildirecektim.. O kadar mesuttum ki bir kuş gibi c-| yıldamak, şarkı söylemek, yaramaz bir çocuk gibi koşup oynamak, her- kese aşkımı haykırmak ve ben se- viyorum, seviliyorum demek istiyor. düm.. Ertesi gün bavulumu bazırlar- ken karısının bize geldiğini gördüm. Kalbim gayri ihtiyari burkuldu. Ken disini karşıladım. Okadar sevinç i- çinde idi ki saadeti gözlerinden ta- #ıyordu. Her halde bir şey var diyor. /dum. Daha fazla sabredemedim, sor. düm; — Ne o, sizi pek sevinçli görü- yorum, hayırlı bir haber mi var?. — Ah bilseniz, ne kadar sevini- yorum... Burada en yakın kendime #izi hissettiğim için ilk evvelâ bunu) Size söylemeğe geldim. — Evvelk emrimiz geldi, izmire &idiyoruz. Orada anneme ve kardeş. lerime kavuşacağız. Sonra da asıl eni sevinçten deli eden şey anne olmak üzere olduğumu hissettiğim- dir. Bilseniz nekadar mesudum. Ne zamandır anne olmayı okadar içten arzuluyordum ki. Ondan ötesini - hatırlamıyorum. Daha neler konuştuk ve o ne zaman | gitti bilmiyorum. İztirabım okadar büyüktü ki, öyle acı duyuyordum ki | '© geceyi kâbuslar içinde geçirdim. Karşımda küçücük bir yavrunun ağ. Jadığını ve minicik yumruklarını u| zatarak benden babasını istediğini görlüyor, — hıçkırıklar içinde yerim- den sıçrıyarak uyanıyordum. Ah, e- vet hakkım yoktu. Bu yavrunun e. linden babasını almağa hakkım yok. tu. Ve ber geye rağmen o büyük sev.| Biyi o akşam kalbime gördüm. Onlar bir kaç gün sonra gidecek- Terdi ve benim bunu görmeğe taham. mülüm yoktu. Rahatsız olduğumu | bahüne ederek hemen ertesi gün 1a-| tanbula hareket ettim ve ancak on-| lar gittikten bir ay sonra tekrar ko- 'cama dönebildim.. ve işte yirmi dört ene geçti. Altı sene evvel enişteniz. öldü. Fakat o kara gözler daima i- çimde yaşadılar ve yaşıyacaklar da. Ve eminim ki ben onları bırakmasay | “im, onlar beni hiç bir zaman terket- miyeceklerdi. Odayı derin bir süküt kapladı. Tki yeğen gözleri yaşlı önlerine ba.| karken kapının zili onları dalgınlık-| Tarında uyandırdı. Gülçin kapıyı aç ak için gitti, Melike, yerinden maç.| Giresunda Çocuk Bay- |ramı Çok Güzel Oldu | | Giresun, (Husust) — Milliye ve 23 Nisav çocuk bayramı| coşkun tezahüratla kutlulandı. Sa-| bah erkenden meydanı halk doldur-| muştu. Vali mekteplileri ve izcileri| teftiş ettikter sonra geçit renmi ya — Çocuk bahçesine çocukların eğ- çinde eğleniyorlardı. Bu haftaya ter| denmesi için tertibat alınmış, nege i- tip edilen çocuk balosı 've Halkevinde yapılan geceler ayrı- Ga bir hususiyet yermiştir. G Er. ea Yüksek bir hamiyet nümunesi Ceyhan Tüccarlarından B. Hacı Sani Bir Dispanser İnşası İçin 5000 lira Teberrü Etti! Bu Şayanı Takdir Hareket; Bütün Zengin- lerimize Bir İmtisal Nümunesi Olmal Ceyhan : (Hususi) — Ceyhanda bir hayirseverin himmetile büyük bir dispanser — yapılıyor Eski bina yıktırıldı ve hükümet tabipliği de eski jandarma dairesine nakledildi. Binanın temelatma merasimi kında yapılacaktır. Böyle hem çiftçi yatağı ve hem de kalabalık bir kasaba merkezinde senelerdenberi bir hastane olmadı. A ve bu yüzden gerek fni bir kaza heticesinde ağırca yaralanan ve ge- rekse aylardır müptelâ olduğu has- falıktan kurtulamıyan ve ancak hastanede tedavisine imkân hâsıl olan hastalara, ya Adana veyahut 'ta Osmaniye memleket hastanesine götürülerek tedavi edilmektedirler. Esasen, evvelce burada bir has. ane açılmıştı, fakat bilâhare ve Osmaniye vilâyet - olduktan - sonra meskür hastane de Ceyhana çok gö- rülmüş olacak ki, o zaman Ceyhan- dan kaldırılrak Ösmaniyeye nakle- dilmişti. İşte bu sebeple Ceyhanda 8-10 'Tıyarak teyzesinin göğsüne kapat ve hıçkırıklar içinde — Benim melek teyzeciğim, na-| #ıl dayandın? / Ben tahammül ede- mem diye ağlamağa başladı. Biraz #onra kapı açıldı ve Gülçinin: — Teyzeciğim, bir zabit sizi gör- mek istiyor, dediğini duydular. Me- likenin kalbi duracakmış gibi oldu. Kapıda kendisine hayretle sevgi ile bakan kara gözleri tanımıştı. Bir İdırim çarpmış gibi sendeledi. işte ©, diyerek teyzesinin koları arasına düştü.. Mesele anlaşıldı. O zabit meğer| teyzesinin sevdiği “zabitin çocuğı kendisinin babasının saadetine en: gel olan çocuktu. Fakat işte şimdi feyzenin saadetine - sebep olacaktı. Babası ölürken kendisine verilmek üzere bir mektup bırakmıştı. Orada #on nefesine kadar daima onu sev- diğinden bahsediyordu. Oğlu da ba- basının vasiyetini yerine getirmek için onu kaç gündür arıyordu. Zira| elinde iyi bir adres yoktu. Bir ay sonra genç nişanlılar bir birlerine sokulmuş, #irken kendilerini memnuniyetle sey reden . teyzelerinin - gözlerinden iki| damla yaşın yanaklarından süzüldü. #ünü görmediler. Nasfet ÖCAL mesut fisilda- | lıdır! l Ceyhandan Bir Görünüş #enedir hastanesiz kalmıştır. Her e| kadar kasaba - merkezinde bir dis- panser mevcu sa da, bu da ihtiyaca| kâfi gelmemekte, ayni zamanda da| hem binası küçük ve dar olduğu gi- bi içersindeki yatak adedi de 4-5) den fazla değildir. Binaenaleyh —— tüccarlarımızdan| Bay Hacı Saninin teşebbüsü ile ye-, niden yaptırılan dispanser hem ge- niş olacak ve hem de yatak - adedi çoğaltılacaktır. Hacı Sani 5000 lira teberruda bu-| Tunmuştur, Diğer taraftan yine ka- saba merkezinde ve Yıldız oteli ile bir de hanın yine sahibi Hact Sani tarafından yeni yapılan dispansere vakfedilerek akarlarının da dispan- kere verileceği memnuniyetle haber alınmıştır. Yeni Sabah — Bu hamiyetli zengi-| mimizin yüksek hareketini takdir e- der ve bunun diğer zenginlerimize âbret olmasını temenni ederiz. Geyhan Havalisinde Firengi Hastalığı| Ceyhan : (Hususi) — Beş altı se- nedenberi Ceyhanda hükümet ta- bipliğini yapmakta olan Dr. Turgut Önay belediye doktorluğunu — da yapmaktadır. Mumaileyh, tevazu ve güleryüzl kendisini muhiti/ 'e sevdirmiş ve bu suretle herkesin, sempatisini kazanmıştır. Ceyhan havalisinde firengi hasta- hığı da başka tarafa nisbeten fazla Sultan Aziz Devri Başpehlivanları -Akkoyunlu Kazı —2ze— YAZAN Başpehlivana 50 Altın Mükâfa Paralar Kırmı Keseye Konmuş Ve Asılmıştı — Evet; çünkü; bir kere; başa Aliço, Makarnacı, Arnavutoğlu, Ke- çeci, Kavasoğlu gibi pehlivanlar çı- kardı. Başaltını da, Karagöz Ali, Ça kır Ali, Filibeli Kara Ahmetler gibi pehlivanlar doldururdu. Biz de bü- Yük ortada kozumuzu pay etmeğel galışırdık... Bu heriflerin elinden ö- dül almak ciğerlerini almak demek- “. — Sıvaslı Keçeci nasıl bir pehli- vandı?. — Bu pehlivan Kazıkçı Kara Be- kirden daha fazla ve kuvvetli bir a- damdı. Fakat, yağ güreşini okadar| bilmediği için herkes ona, güreş uy- durabilirdi. Fakat; hayatımda bu derece kuvvetli bir adam görmedim. Sultan Aziz, Keçeciyi çok severdi. Bir gün padişah şöyle bir iradede bulunmuştu. — Keçeci yere yatsın.. Kavas-| oğlu bir tarafına, Kara 1bo bir ta-| Tafına sarma taksınlar bakalım ne yapacak?. Keçeci, iki kuvvetli — pehli sarmasını sökerek kolaylıkla oldu #u yerden ayağa kalkmıştı. Fakat; bu, böyle olmakla bera- ber, Kavasoğlu, Keçeciyi Sultan A- zizin huzurunda ve Kırkpınarda mağ) Tüp etmişti. Çünkü; yağ güreşinde söylediğim gibi mahir Blr adam de- ildi. Fakat; Karakucak güreşini çok iyi biliyordu' Kavasoğlu ile Hr kere Sultan Azizin huzurunda Kaarku- cak güreşi yapmışlar, on beş daki kada Kavasoğlunu mağlüp etmiş... Kuru Anadolu güreşinde Keçeci| ile başa çıkmak imkân haricinde i- di. 'Deli Muradın sözleri okadar tat h ve zevkli idi ki; bir türlü bir ta- rafından kesip Kazıkçı Kara Beki re gelemiyorduk. Nihayet; sadede gelmek ve peh- divanı Kazıkçı üzerinde söyletmek için şunları söyledim. — E usta; gelelim Şumnu güre- gine. Kara Süloya, Kara Bekire ne oldu bakalım?.. — Ha; sahi bak nereden nere- ye geçtik?.. Nerede kalmıştım?. — Deste güreşine çıkıyordun?. — Evet; kazanın başına geldim, küçücük vücudünü ellerimin arasın: da benim gibi genç delikanlılardı. Fa- kat; bir yandan da içim yanıyordu. Ah, şu Kazıkçı Kara Bekir gibi ol- sam, diye. Delikanlılar deste güreşini bitir- dik... Ben, desteyi kurtarmıştım. Or 'tada bir kara keçi vardı. Ne yapa- lim, bana. da bu düşmüştü. — Baş güreşe ne koymuşlardı? — Elli altın vardı. Kırmızı bir atlas kesenin içine koymuşlar. Ka-| zanın başında dikili duran direğin ucunda sallanıp duruyordu. — O vakit senin kanaatin bu pa- Tayı kimin alacağında idi? — Vallah, geçmiş gün her ikisi| de rahmete kavuştu. Pakat; Kazık- gı bende büyük tesir yapmıştı. — Sonra ustam?. — Sonra, güreşimi bitirir bitir. mez etrafıma baktım. Başpehlivan- ları gözlerimle aradım. Fakat, orta- hıkta kimsecikler yoktu. Demek te- 'nezzül edip meydana güreş seyret- meğe gelmemişlerdi. olduğu ve bu has ğin da irst bir. gekilde ve nesilden nesile intikal ettiği görülmüştür. Dr. Turgut Ö- 'nay bu menhus ve bulaşıcı hastalı- n yakalanan vatandaşları kurtar. mak hususunda azami gayret ve fe- ragatle çalışmaktadır. M. 8. ğliyordum. Etrafımdakiler de | ıkçı Kara Bekir- | : SAMİ KARAYEL t Vardı zı Kadife Bir Tammen giyiaidlk İÇİdl ü aa yollandra. Daktun, İli eat ev. vel biraktığım gibi duruyorlar... Yal müz, Kazıkçıyı hasıra uzanmış, uyur buldum. Ötekiler birbirlerile konu- #uyorlardı. Lâkin, Kazıkçının uykusu öyle derin idi ki horultusu etrafı sallı- yordu. Gün geçtikçe anladım ki; Be- kir yaman bir adammış... Vücudü- nü dinlendirmek için güreşten evvel uzanmış mükemmelen uyuyordu. — Ne konuşuyorlardı — Hep, pehlivanlıktan. Uzatmıyalım, büyük orta güreş- leri başladığı zaman Araboğlu Kara Süloya dedi ki: — Pehlivan, gidelim artık mey- dana!. — Yaş küçüklerin güreşi tatlı - hur.. Biraz seyredelim kızanlar Büyük ortayı bu pehilivanlar kü- çük güreş telâkki ediyorlardı. Arz Boğlu, hasırda uzanmış, uyuyan Be- kiri dürtekledi ve: — Bekir!.. Bekir!. Diye seslendi. Kazıkçı ustasının seslenmesi üzerine uyandı. Hemen doğruldu, gözlerini uğuşturdu. U tasının ve pehlivanların ayağa kalk- tağını görünce o da kalktı. Senin an- hıyacağın beyim, benim gözüm hep Bekirde idi. Ah, çu adam bir soyu- nup meydana Çıksa da - vücudünü görmüş olsam diyordum. Pehlivanlar meydana geldiği za- man büyük orta güreşi başlamıştı Seyirciler ve davetliler başlarını çe- irmiş, gözlerini dikmiş, — başpehli. vanlara bakıyorlardı. Bilhassa; Ka- zıkçıyı tanımıyanlar merak ve heye- canla Bekiri seyrediyorlardı. Başpehlivanlar, ağaçlar. altına serilmiş olan hasırlara oturdular. — Kimler vardı başpehlivan ola- rak usta?. Ha, burası çok meraklı değil mi?. Siz bu pehlivanların ne ismini ve ne de cişmini bilirsiniz?.. Aradan kaç seneler geçti. Kemikleri bile çü- rüdü bunların... Kimsecikler bilmi- yor şimdi bunları... İsimleri, namları, #öhretleri kaybolup gitti. Biri, Araboğlu idi ki; Kazıkçının ustası idi ve Kara Sülonun hasmı ca- n idi. İkincisi Kara Sülo idi. Oçün- cüsü Kazıkçı Bekir, dördüncüsü de © devrin en kıvrak ve mahir pehli- vanlarından Kündecioğlu Çakır Hü- seyin idi. Kim kimle tutuşacaktı der- — Her halde, Araboğlunun Ça- kır Hüseyinle, Kazıkçının da Sülo le tutuşacağı aşikârdı. Büyük orta — güreşleri, başaltı Müsabakaları da bitti. Vakit ikindi- Yi bulmuştu. Sıra baş güreşlere gel mişti. Ben, hemen olduğum yerden fi ladım. Kazan dibinde bir yer tuttum. Pehlivanların hem yağlanışlarını sey redecektim, hem de cazgırın yanır dan ve yakından güreşi seyredecek- tim. Pehlivanlar soyunuyordu. En ev« velâ Kündecioğlu soyundu. Yüz ol kalık dolgunca gövdeli, çabuk yü. Tüyüşlü, çevik bir adam olduğu gö- rülüyordu. Benim gözüm Kazıkçıda idi. Terbiyeli Kazıkçı, ustası soyun madan ve onu soymadan soyunma- dı. Araboğlu da kisbetini - ayağına —— © giymişti. Hattâ; paçabentlerini ve giraze. lerini Bekir kendi elile yağladı. Kara Sülo da, soyunmuştu. Fa- kat; durmadan merakla ve yan göz- le Kazıkçıyı kontrol ediyordu. (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: