10 Şubat 1941 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2

10 Şubat 1941 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

EDEVRIM ÜZERİNE— DÜŞÜN MELER — YAZAN: Halil Nimetullah Öztürk Dilin önemi ] Bk * devrim, bilindiği gibi,| Bosyece varlığında büyük baş- kalıklar doğuran hayat değişik. likleridir. Ve her devrim ken- dinden önce bulduğu varlık Bosyetesinin “sosyal düzen,, ini yürütemiyeceğini — gördüğü her) türlü sosyal kurumları alt üst ederek yerine yenilerini kor.| “Büyük Türk devrimi,, de artık işe yaramaz olan “eski,, yi atıp bizi medeni bir varlığa kavuş- turacak olan “yeni,, yi kurmak yolunu önümüze açmıştır. P)—J ki “Osmanlı sosyetesi,, yıkılmış| yerine yepyeni bir varlık olarak H#Türk sosyetesi,, doğmuştur ve, bu sosyeteyi olan bütün kurumlar çağdaş mede- niyet gidişine göre yeni kılıkla- Tını alma yoluna düzülmüştür. Demek devrimin önümüze açtığı ve bizi arkasından sürük- lediği yol “sosyateyi yeniden düzme,, yoludur. Maddi alanda| yurdun her bucağında kurut- makta olan fabrikalar, döşen- mekte olan demiryolları bu yol-| da nasil çalışıldığını gösteriyor. Bunun gibi manevi alanda da| zogyetenin bütün kurumlarını bugünkü ideolojilere göre yeni- den düzmeye koyulmak gerek-i tir. Böyle her iki alanda at başı beraber gidecek olan bir yapma, ve ilerileme haneketidir ki dev-| rimin dinamizm karakterine| uygun hızlı bir yürüyüş olur. Bütün öbür kurumları şimdi- lik bir yana bırakarak salt dil kurumunu ele alıp öbür medenf alır. Yoksa medeniyet âleminde dilsiz bir adam gibi kalmış olur. Dilin kökeni sosyete olup fer- din söylemesi sosyetenin söyle- mesi ile doğacağından, dilin in- sanlık hayatındaki bütün önemi şinin medeni varlığı dilinden belli olur, ve hangi sosyetenin olduğu konuşmasından nü edinmiş, ve ona göre kendi insani varlığını kendi dilinden. söylemesile göstermiş olan kim- se, kendi ferdi varlığında sanki bütün sosyeteyi söyletmiş ko- nuşturmuş olur; ilim ve ar a- damları ise bunu daha yüksel- terek ve güzelleştirerek kendi , be;ıd]ik.lerlndeî : bütün sosyeteyi medeniyet âleminde yaşatmış olurlar. Şu balde bugün yeniden ku- rulmakta olan “Türk sosyetesi,, kendi insant varlığını edinmiş gağdaş medeniyette kendi mev- Türkiye 1400 Krg. 2700 K, 760 » 1460 » BAYLIK — 400 » 800 » 1TAYLIK — 150 » 800 » 10 Şubat 1541 PAZARTESİ 18 Muharrem 1360 28 İkincikânun 1856 Gün 39 Ay 2 Yıl: 941 . Kasım 96 Güneş — Öğle — İkindi 1B) <viğ — DA 802 — 1828 — 1618 Akşam — Yatsı — İmaak 1200 — 133 — 1144 1887 — 19.08 621 DİKKAT «Yeni Sabahz a gönderilen yazılar ve evrak neşredilsin edilmesin lade #lunmaz ve bunların kaybolmaların- 1 hiç bir gesüliyot kabul SENELİK € AYLIK Ezan! Vasati Ezani Vasatl kiini almış olması için bu yolda *dlim dili,, ni ve ondan önce de “hayat dili,, ni kendi öz ele- manlarından yapmış olması ge- rektir. | Bu konuyu böyle deşince dili- mizin önemi üç bakımdan göze çarpar. Bir kere sosyetenin böyle kendi varlığını ortaya koyabilmesi, medeniyet âlemin- de “ben varım,, diyebilmesi sosyetenin “düşünme,, , - yalleme,, gibi bütün kollektif fakültelerinin düşündüğü fik leri, duyduğu duyguları, ha- i kendi dilile söy kür. Tıpkı ferdin psikolojik fa- kültelerinin hepsi birleşerek 0- “ferdi ruhi varlık, miı bütünlediği, ve bu bütünlüğü kendi dilile söyliyerek gösterdi-. İi gibi, Ssosyetenin de felsefe gibi ilim gibi ar gibi bu yolda-| ki kollektif fakülteleri birleşe-| rek bütün bunların ortaya ko- yacakları düşünce ve duyguları kendi dilile söyliyerek onun | “kollektif ruhi varlık,, 1nı bu- tünler. Bütün bunlar ise sosyal bın kurum olan dilimni medeniyet bakımandan diri, yaşar, çekişir bir halde öz elemanlardan örül- | müş bir bütünlük göstermesile olur. İ Bu ilk ekte bunun ta - | bil bir sonuçu olan ikinci etke- | yi ortaya kor; bu da devrim ha- yatının her türlü yabancı ele- Manları henüz edinememiş ve böylece kendi öz varlığını, ol-. duğu igbi bizim eğitiminde bı- rakmış olan “yeni nesil,, dir. Bütün öbür yönleri bir yana bırakıp salt dü yönünden bu dölü göz önüne alırsak onun bu duruluğunu bozmamak, vel' kendi Osmanlıcamızı ona aşla-| mamak için ona nasıl duru ola-| rak kendi dilimizi vermemiz, ve bunun için dilimizden neler at- mamız lâzım gelleceği işi ortaya çıkar, çünkü her devrim iki türlü aktiflik gösterir: “Atıla- cak şeyleri atmak,, , pıh- cak şeyleri yapmak,,. h:ıkımdıııhndımhnıymıdn— lü kı:ıümnu nelerin atıla- hca,, söyliyen ve yazan dünkü| bizim neslin ruhf varlığını psi- kolojik bir analiz ile incelersek Osmanlıca dilciliğin dayandığı| ana prensibi elde ederiz, bu da| eski neslin bir kelime ile “nasa- Ta yansuru,, i nesli oldu- ğumuzu görür, (1) ve Böyle yabancı bir gramer - ile hiç bir| Mmünasebeti bulunmayan ve bu- müun hiç bir gey anlamayan ve anlamıyacak olan yeni nesli de bütün bütün başka bir varlık o- larak (2) karşımızda buluruz. Bu bizim “nasara yansuru,, grameri bize söylerken ve ya- zarken kelimeleri düzme işinde| bize hiç sıkıntı gğdâız-mîz,l gramere göre istedi; eli-| meleri uydurup söylememizi bü| tünlemek gücünü bize vermiş-| tir; fakat ayni zamanda uydur-| duğumuz kelimelerin kendi dili- miz olan türkçenin gramerine uygun olup olmadığını düşün- memek “şuursruzluğunu,, da vermiştir; bundan dolayı bunu düşünme şöyle dursun, yeni bir kelime kazandığımız - için içi- mizde bir kıvanç duya - rız. (3) | (1) Bundan dolayıdır ki biz hâlâ eski “Osmanlı edibi,, gibi| istediğimiz kelimeyi, türkçesini hiç düşünmeksizin, âdeta bir ensten hareketile hemen uydu-! ruveriyoruz; çünkü — “nasa: yansuru,, gramerini biliyorı fakat bu bilgi yarım yamalak bir bilgi olup Anapçanm öğün- mesine değü, Türkçenin bütük zararına olarak, güzel dilimizi | ve onun gramerini kaybetme işi ne yaramıştır. O kadar ki bu- gün Türkçenin gramerini bula-| miyoruz!.. (2) Turani olan Türkçe ile Bami olan Arapça arasındaki uymamazlık zaten bilinmekle beraber, yeni lâtin harfleri dö- nemesi de göstermiştir ki yeni| neslin söyleme kabiliyetinin fo- netik bakımından tamamile ay-| kırı bir dil olan Arapçanın gramerine yatması mümkün değiildir. (8) Halk dilindeki Arapça iliyor musun “uydur uydur söyle,, sözü dümkü neslin bu Osmanlıca dilciliğini ne güzel anlatır. Hele “ıstılâhlar,, işinde | riz. (5) | dan (6) alacağımız kelimelerle -OKUYUCU “DİYOR Kİ: Noter kâtiblerinin istekleri © Ankara ikinci noter daire- si başkâtibi Ömer Sökmen imzasile gu mektubu aldık Hükümet teşkilâtmın her kısım ve derecesinde çalışan memur, ecir, amele ve saire- nin terfihlerini temin eden kanun, ahkâm, nizamat mev cuttur. Ve gün geçtikçe bu cihet daha etraflı düşünüle- rek mevcut kanunlara zeyil kanunlar çıkarılmaktadır. Ortada unutülmuş ve bu ana kadar hiç bir makam tarafından düşünülmemiş bir zümre var ki o da noter me- murlarıdır. Bu zümreyi no memurin kanunu ve ne de iş kanunu şümulü dairesine ka- bul etmiyor. Acaba bunların hâmisi kimdir? Gerek me- muriyet hayatlarında ve ge- rekse askere gitmek ve suveri saire suretile veya on on beş, yirmi sene sonra vazifesinden affedilince iaşelerini temins medar olacak bir müeyyide bulunmazaktadır. Adliye Vekâleti tarafından derdesti tanzim olan ve bu hususta bütün noterlerin mü- taleaları sorulan nizamname mevkil meriyete — girmezden evvel bu cihet göz önüne alı- narak bu zavallı memurlara da bir hakkı hayat verilme- sinin temini için nazarı dik- ati celbetmenizi rica ediyo: ruz. Liman Reisi Ankara- dan döndü Münakalât — Vekâletiyle — te- Mmaslarda bulunmak üzere bir| müddet evvel —Ankaraya git- miş olan İstanbul mıntaka Li- man reisi Refik Ayantur dün sabah şehrimize dönmüştür. Li- man reisi Münakalât Vekâletin- de teşekkül etmiş olan komis- yonun mesaisine iştirak etmiş we Türk vapurlarının hariç su- lara sefer edebilmesi ile Türk işlep nakliyatının - tanzimi işi hakkında noktai nazarını izah etmiştir. Komisyonun bu hu- sustaki mesaisi neticelenmiş ol- duğundan hazırlanan projeler Vekiller Heyetine sevkedilmiş - tir. Motöra düşen hamal Tütün gümrüğü hamalların- dafi Cemal Kocasli motörüne yük taşımakta iken müvazene- sini kaybederek motörün içine düşmüş ve belinden ağır suret- te zedlenmiş — bulunmaktadır. Yaralı hamal Beyoğlu hastaha- nesine kaldırılarak tedavi altı- na alınmıştır. Fakat artık bugün “nasara yansuru,, gramerinden madde- ten az, fakat manen çok, hemen hemen asırca uzak kalmış olan yeni nesle kendi dilini, güzel Türkçeyi vermek için bizim ar- tık “kendimze gelmemiz,, , “dil vicdanı,, mı (4) edinmemiz ge- rekleşir. Ve ancak bu yolu tu- tarak yeni nesil ile birleşi- En son halk topluluğu üçün- cü bir etke ve bizi her vakit arkasından sürükliyecek — kuv- vetli bir etke olarak işin içine girer. Zaten demokrasinin ana prensibi “halka doğru,, ve “halk ile,, olduğuna göre ulusal birli- ği yaratacak olan bu hareketin ında dil birliği gelir. Dilimi- zin yayıldığı TTürk yurdunu dol- duran halk topluluklarının ay- rıldığı bölgelere göre, oralarda konuşan ve salt “lehçe,, bakı - mandan aralarında farklar bu- lunan Türkçe bizim “söyleme,, ve “yazma,, dilimizdir; ve onun derlenmesinden ve topluluğun- Osmanlıcanın yabancı eleman- larını atarak, güzel Türkçemizin öz varlığını yapmaya savaşma- mız bugün bize, dünkü nesle her bakımdan düşen bugünkü iştir. Bütün bunlar göz önüne alı- nırsa, bugün için yaşadığımız devrin hayatında dilin ne ka- dar önem kazandığı görülür; vo) yeni ferdi ve sosyal varlığımızı tam medenf bir kılıkta yaşat - düne gelinciye kadar “kendim de içinde olduğum halde- bu. yolda ne inciler dizmedik, ns, vevherler yumurtlamadık!. mayı edinmiş olmamız için di- limizin “söyleme,, fonksiyonunu işletecek elemanların Türkçe e- lemanlardan örülmek köküntün GZER BAD &îazâ Kâwüsünüm kabulü kat'isi Belediye ile firma arasında bir hal şekli bulundu Gaza köprüsünün — kabulü kat'isi henüz yapılamamıştır. Yaptığımız tahkikata nazaran belediye ile firma arasındaki ihtilâf yüzünden köprünün ka- bulü kat'isi mütemadi surette tehir olunmaktadır. Sebep firmanın — köprünün Buya temas eden kısımlarına Bürdüğü boyanın Şartnameye muvafık olmayışıdır. İhtilâf firmanın kendi hatası yüzünden vücut — bulmuştur. Firma köprüyü inşa ettiği esna- da belediyeye şartnamede mu- kayyet boyadan başka bir bo- ya sürmeyi teklif etmiş, beledi- ye bu teklifi boyanın ” vasıfları mükemmel — olduğu takdirde kabul edeceğini - bildirmiş ve firma boyanın mükemmel oldu- ğu noktasında ısrar etmiştir. Bunun üzerine belediye bo- yanın fena çıkması takdirinde bütün mesuliyet firmaya raci olmak şartiyle teklif olunan boyanın sürülmesini kabul et- miştir. Firma köprününün deniz için- de bulunan kısımlarına boyayı sürmüş, boyanın denize muka- vemeti belediye tarafından dik- katle takip olunmuştur. Köp- rünün kabulü kat'isinin yapıla- cağı zaman belediye, boyanın deniz suyunun tesiriyle bozul- duğunu demir aksamın -paslan- kabulü kat'isinin yapılması fik- rinden yazgeçilmiş ve ünnıyx. köprüye şartnahaedeki boya sü sürülmedikçe — kabtlü kat'iyi yapmıyacağını bildirmiştir. Firma, harb dolayısiyle bu yanın Almanyadan getirtilemi- yeceğini iddia ederek ayni bo- yayı tekrar sürmek - teklifini yapmış, fakat belediye bu boya ile köprüyü tesellüm edemiyoce- ğini ve firmanın belediyeden a- lacağı paranın mühim bir kıs- mini boya mesarifine Mmüukabil bloke edeceğini bildirmiştir. Nihayet firma ile beleriye a- arasında yapılan uzun müzake- re ve münakaşalardan sonra firma belediyeye su tesiriyle kat'iyen bozulmıyacak yeni bir | boya nümunesi teklif etmiştir. | bütün önemi gö » de belirir. Halil Nimetullah Öztürk (4) Vicdan kelimesi şimdiye | kadar felsefede ahlâk olayları-| tun değerini ölçen Tuhi kuvvet | olarak kullanılmakta ise de, dil, halük gibi kurumların da tıpkı ahlâk gibi sosyal bir kurum ol- duğu anlaşıldıktan sonra öbür sosyal olaylar gibi dil olayla- mmna değer biçen Tuhi duygu- da vicdan olur, ve kişi kendi di- Tni edineceği “dil viodanı,, na göre duyar, düşünür ve söyler. | (5) Hele yeni nesle içine gir- diğimiz batı medeniyetini ve mek için o âlemden dilimize çe- vireceğimiz fikir ve ilim eser-| lerini aktarma işinde Osmanlı-| cayı bırakıp Türkçe yazmamı- zw ne kadar gerekli olduğu pek| meydandadır. Çünkü — onları bi-| zim “Osmanlıca,, mıza — uydur- mak değil, bisim onların “Türk Çe,, sine uymamız tutulacak tek doğru yoldur. Hattâ çok kere bir Osmanlıca kelimenin yerine birkaç Türkçe olduğunu biraz kendimizi zorlayınca buluruz. Ufacık bir örnek olmak üzere meselâ “Pamcur,, kelimesini çevirmek lâzım - gelince — “sayı- h,, , “tanınmış,, gibi gibi güzel Türkç ken önümüze çıkan yakasından tutup atmamız ge- Tektir. 6) Tek adamın yapamıyacağı bu işi “Türk Dil Kurumu,, ha- mıl harıl yaparak clde ettiği so- nuçları her gün önümüze — koy- makta, bizim kullanmamıza sun | maktır. | Belediye bu boyayı kabul et- mek için tecrübeler yapacağını firmaya bildirmiş ve belediye heyeti fenniye müdürlüğü — bo- ya ile boyadığı demir bir çubu- ğu Halice daldırarak boyanın mukavemetini tesbite 'ar ver- miştir. Filhakika — demirçubuk bundan bir müddet evvel su- ya daldırılmış ve henüz muay- yen müddeti gelmediğinden de- nizden çıkarılmamıştır. Muayyen müddet geldikten sonra demir çubuk denizden çı- karılacak ve suyun boyaya te- siri tetkik olunarak boya hak- kında bir karar verilecektir, Belediye ancak bu boyanın lüzumlu vasıfları haiz olduğunu kabul ettiği takdirde Gazi köp- rüsünün kabulü kat'isini yapa- caktır. Eczacılar cemiyetinin »- bir tavzihi Türkiye ecaacıları cemiyetin- den: Gazetenizin 28/1/1941 nüsha-| sında Sabahtan Sabaha nunda (Behçet Safa) imzasile sütu- (eczacılar hakkında eksik bir! karar ve sıhhatimiz) başlığı al- tında çıkan yazıda - (ili bhakkı verilmediğine, eksik ilâç yapıldığına eminiz), (eczaha- hane sahipleri akşamdan ak- şama dükkânlarına yle bir. uğruyorlar), (eczahaneler ace- mi çırakların elindedir) ilâahı- rihi gibi hiç bir madde tasrih e- dilmiyerek, bütün bir meslek mensupları umumi bir töhmet altında bulundurulmaktadır. İByvelce de 2/9/1940 tarihli gazetenizde yine ayni sütunda ayni muharrir tarafından mes - leğimize vaki isnat üzerine gön- derdiğimiz tavzih dercedilmiş ise de bu keyfiyet yeni ve umu- mai bir ithamın yapılmasına mâ- ni olamamıştır. Esasa gelince: Eczahaneler sıhhiye müfettişlerinin her ân kontrolü altında bulunmakta- dar. Bu müfettişler her zamân: Fırsqtı ganımmî bilen muhtekirler Anadoludan mal gelişatı azalınca ihtikâra başladılar Fiyat mürakabe komisyonu yarın vali muavini Ahmet Kı- nığın reisliği altında toplana- rak ayakkabı fiyatlariyle mali- yet fiyatlarını tedkik edecek ve ayakkabı ihtikârından — suçlu Beyker mağazası hakkında son kararını verecektir. Diğer taraftan Anadoluda son seylâplar yüzünden münakalâ - tın bir kaç gün aksaması Üzeri- ne Anadoludan bazı malların ge| lişatı azalmıştır. Bunu firsat bilen bazı toptancı muhtekirler fiyatları yükseltmişler ve pera- kendecilere daha az mal ver - meğe başlamışlardır. Komisyo-| na bu hususta bazı ihbarlarla | şikâyetler yapılmıştır. Müraka- be komisyonu bu mesele ile de meşgul olacaktır. Üçüncü sulh ceza hâkimliği Rahatsızlığından dolayı - bir | müddettenberi mezun — bulunan Sultanahmet üçüncü sulh ceza- hâkimi Münibin vekâletinde bu- lunmak üzere Bakırköy - sulh hâkimi Zeki 'Ternar tayin olun- muş ve Zeki 'Ternar vekâleten verilen yeni vazifesine başla - mıştar. ——— lerini |— ©)) Bezahane sahiplerinin muntazam surette devamlarını mürakabe etmektedirler. Eczacılar ve eczahaneler ka- nununda cczacı kalfaları hak- kında sarih hükümler vardır. Ve hir eczahanede en az beş se- ne çalışımamış bir kimse resen reçete yapamaz. İstanbulda mevcut 132 ecza- hanede günde vasati 5000 reçe- te imal edilmekte olmasına rağ- men, bir senede Vaki şikâyetle- rin azlığı, ehemmiyetli ve mü- essif bir hâdisenin vuku bul- maması, bu işlerin, memleketi- mizde en iyi yürüyen işlerden biri olduğuna delildir. Bu itibarla insanlık ve meslek, şerefini rencide edecek ve koca bir şehrin halkını endişeye sevkedecek bu gibi uluorta töh- metlerin muteber gazetenizde yer bulmamasını temenni ve hâ- disenin gazetenizde neşredile - A) İlâçların ihzarını B) Müstahdemlerin ehliyef- cek bir yazı ile tamirini Tica ederiz. —BOĞUNTU Burada bir pişpirik oyunu beş kahveye 'Dün Sultanahmet ikinci sulh ceza mahkemesinde “kumar oynamak ve kuraar oynatmak,, suçlariyle gelen bir cürmü meşhut davasına bakıldı. Esas itibariyle suç mühimdi. Fakat tutulan zabıtlar, getirilen suç- hilar ile şahitlerin eksikliği vak'aya ve muhakemenin cere- yanına garip ve komik bir çeş- on ni veriyordu. Yapılan iddiaya ve tutulan zapta göre, hâdise şöyle - ol- muştur “— Asıl sahibi hast de bulunan Ak kahvı kişi evv yorlarmı: rında bir gi sırada kahveye giren Durmaz isminde biri oyun oy- narken kavga çıkarmış — olan Süleyman Altuğ ile Muhavre- min arasına girip davayı hal- letmeğe kalkmış. İki tarafı da dinlemiş, nikayet — Muharrem- den beş lira alıp Süleymana bir buçuk lira kadar bir para ver- miş üst yanını da cebine koy- muş. Bundan canı sıkılan ve pa- rasını geri alamıyacağını ren Muharrem la koşmüş ve ane- i bir in müşterilerinden — iki İki gece pişpirik oyn- Birdenbire — arala- rültü çıkmış ve o Ahmet KAHVESİ!— oynanıyormuş ! miş. -Karakola çağırılan Ah- met Durmaz parayı — aldığını, fakat vermiyeceğini söylemiş- tir. Bunun üzerine kumar oy- nandığı anlaşılmış ve zabıt tu- tularak iş mahkemeye kadar gelmisti: Dün Sultanahmet ikinci sulh cezada bakılan bu davada din- lenilen şahitler ise hâdiseyi ta- mamiyle başka anlatıyorlar ve meseleye başka bir. veche veriyorlardı. Bunlar diyorlar- dı, ki — Bu iki arkadaş kâğıt oy- nuyorlardı amma kumar değil- di. Beş kahvesine, on kahvesi- ne... parti yapıyorlardı ve bü- tün kahvede bulunanlar çay ve kahve içiyorduk. Tabil her partide yenilen de parasını ve- riyordu. Bir defasında veren olmadı, kavga çıktı. O zaman Ahmet Durmaz kâğıtları ahıp kaldırdı ve Muharremden — de içilen kahvelerin parasını aldı. Muharrem — bunun için kızmış olacak, karakola gidip şikâyet- etmiş.. Mahkome riyaseti şahitleri dinledikten sonra bu - vak'a- da bir suç görmedi ve —suçlu- ların beraetlerine karar vere- rek her üçünü de serbest bı- l _m' 1W0 ŞUBAT vn İlim Korr Yazan i S»x"% u Keşıf!er ihti Komur mahsulleri ÜzAileli Urad Üzü ır' WWe —N Kömürün taktir ameliyesi 708 derecede veya kızıl hararet de recesinde yapılırsa bir ton kö mürden 300 metre mikâbı kadas havagazi, 4.5 ilâ 5.5 litre katran (kesafeti 12) çıkar, Ağırlık he sabiyle 175 kilogram havagazi, 50 kilogram an, 80 kilo- gram amönyak likörü, T10 kk logram kok elde edilir. Bu ame- liye 300 - 450 derecede icra ©« dilirse gaz mahsulü azalır ve mayiler çoğalır. Buna (Düşük sühunette karbönizasyon) a. meliyesi denir. Bugün bu ameli- ye tatbik ediliyor ve bu suret- le sömikok, hanzol istihsal edili- yor. Tayyarelerde ve nakil van sıtalraında kullanılan ve sente. tik benzin denilen budur. Pet- roldan mahrum olan memleket. lerde bu mahsule ehemmiyet ve- rilmektedir. Cereyan eden bu harbde bambardıman tayyare- lerinin sık sık ziyaret ettiği pet» çıkarmaktadır. Havagazi beklerde - yakıldığı zaman tenvir kabiliyeti gaz şu- lesinin parlaklığına bağlıdır. Bu ışık şulesinin hararet tesiri ak tında hidrojen ve karbondan mürekkep olan karışık mahiyet- teki cisimlenden serbest kalan karbon Zzerrelerinin yanmasiyle hasıl olur. Bunlar beyaz dere- ceye ıstılırsa ziya meşrederler « Havagozi gömlekleri icat edildi- ği zaman bu karışık mahiyetteki Taürekkep cisimlerin mevcudiye- tine pek Hüzum kalmamıştı. 1914 harbi esnasında karışık cisimler ehemmiyet kesbetmişti. Bunlar patlayıcı maddeler, için toluem memba: oluyordu. Her iki 8e- / bepten dolayı bu:madde havam gazinden çıkarılıyordu. Havagar zi metremikâbı ile satılır. Isıt « ma kıymeti ışik verme kıymeti. ne bağlıdır. Gömleklerin ithali ışık verme kabiliyetini )sıtma kaymetine bağlamıştır. Bundan sonra kumpanyalar gaze hacmine göre değil, zaruri kıymetine göre fiyat koydular. Bazı memleketlerde havagazi faturaları hacim vâhidiyle değil hararet vâhidlerinden biri olan 'Teherm adedine göre denir. Amonyak likörü su buhari kireçkaymağı ve nihayet sülf« rik asidle muamele edilirse a. monyum sülfatı hasıl olur ki bu da sun'i gübre olarak satılır. Ayni zamanda amonyum fer« rosiyanür hasıl olur. Katran 25 ton alan kazanları da taktir edilir. Sühunet arttı. rılınca bir mıktar amonyak li- körü ve hafif yağlar hasıl olur ki bunlar su üzerinde yüzerek taktir edilir. İnbik o suretle tanzim edilir ki muhtelif sühu- netlerde tebahhür eden muh « telif mahsuller ayrı ayrı kaplar ra geçer. Sudan ağır olan yağ- lar hafif yağlardan sonra te- bahhülr eder ve geriye zift ka « lır. Taktir ameliyesinin sonun- da bu zift demir kaplara dökü- lür. Türk Kültür Birliğinin Nevaf toplantısı Dün, pazar günü öğleden son ra Türk Kültür Birliğinde (eski Türkistan Türk Gençler Birli- ginde) Alişir Nevainin 500 ün« cü doğum yılı münasebetile bir toplantı tertip edilmiştir. Pek kalabalık olan bu toplantı - bir« lik reisi doktor Ahmet Can O- kay'ın kısa hitabesi ile açılmış ve Üniversite profesörlerinden Zeki Velidi Togan ve Ahmet Cafer oğlu taraflarından Nev: nin hayatı, modern Türk kül- türüne yaptığı hizmetlerden ve eserlerinden bahsedilmiş ve Tex yekkül Babür tarafından da Türkistanda halk arasında olan şöhret ve tesirleri misallerle an latılmıştır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: