27 Mayıs 1941 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 3

27 Mayıs 1941 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

#YTUTYAYYUS BT ” T MNY AY AP y VANTYAR YA A 5 Zİ Mayıs 1941 Yazan: Tefrika No SI bir asa-| hayat ” Anma gayri ihtiyari 'asabiyet hissetti. Bütün mev - icudiyetiyle bağlı olduğu ideali- ne karşı yapılan bu ağır itham- İlar onu yaralıyordu —a Niçin hep bir taraflı dü- günüyorsunuz. İdealleri uğrun- |da hayatlarını fedadan çekin - miyen bu adamları bence tak- dir etmek lâzımdır. Belki içle rinde bir Dimitriyef — çıkabilir Fakat bunların miktarı her halde çok az olsa gerektir. Cevdet güldü: — Görüyorum - ki |masallara inanıyorsunuz. 'Size yanıldığınızı bi İsallerle isbat edeceğim. Maa-| |mafih daha evvel “de dediğim İgibi bunların arasında müstakil |Makedonya hülyasına hakika-| 'ten samimi olarak bağlı olan - İların mevcudiyetini kabul ede-| İrim. Fakat bu masalları ortaya | hatanlar Makedonyanın münbit topraklarına göz dikmiş bulu |nan ecnebilerdir. Hakikat bu | dur. Size biraz daha keman ça: İı.ayım mı? ğ — Zahmet olmazsa!. * Anna, nağmelerle ııdeta sar- ıhoş olmuştu. Yanındaki ağacın | kalm gövdesine dayandı ve gi lerini yumdu. | | Bir ara keman sesinin yavaş yavaş dindiğini hissetti. Fakat | © vaziyetini değiştirmiyordu. | |Bir ara Cevdetin yanına otur-| | duğunu ve mütereddit bir hare- İketle elini tuttuğunu duydu. Genç kız ürpererek gözlerini açtı. Cevdet ona bakmıyordu .| Elini çekmek istedi. Fakat bu- — Ne düşünüyorsunuz? | Genç zabitin sesi o kadar Yunis idi ki Anna onun müte- | yaadiyen konuşmasını istiyordu : * Neye cevap vermiyorsu - guz? Canmızı sıkmıyorum ya? — Hayır, hayır!. F Şimdi göz göze gelmişlerdi. "Nasil olduğunu anlayamadı, bir janda kendisini Cevdetin kolla- '____ A Komitacı Aşkı | MURAD SERTOĞLU Anna evvelâ kurtulmak istedi. Sonra İxendısını genç zab büsbütün bıraktı mes'ut olarak yaşayabilirdi ? yallere Hattâ bu kadar zâf göstermesi | bile doğru değildi. disini toplamağa çalıştı. O, bir ideal insanı idi, | sevmek gibi mefhumlar ebedi:- | yen yoktu. şeylerdi. O y icin yaşıyordu. Ve sizde bu | Ben| gçok mi-| böyle şeyler mazdı. vaktin epeyce geciktiğini fark- | ederek kiliseye gitmek üzere| sür'atle hazırlanmağa - başladı . Yolda artık kendi kendini gös- | terdiği zâftan dolayı takbih edi- | yordu. Maneviyatını takviye et- | | mek için ihtilâl şairi Hristo Bo- | | tefin şiirlerini mırıldanıyordu. — | Yük bir tehlikeden kurtardın ..| Şimdi işe yeniden başlamak lâ- | zımdır. Acaba hangi gün teşeb- büs edelim ? in kollarına müddetince nc kadar Fakat hayır! Bütün bu ha-| veda etmek lâzımdı. | Anna ken- Onun için ask, | Bunlar alnız bü mânasız k ideali | © uğurda yatını feda — edecekti. Ona | düşünmek yakış- Anna ayağa kalktı. O zaman Kilisede Yanefi yalnız buldu. | Papas Boris baba bir iş için çık- | mak mecburiyetinde kalmıştı. | Yanef Annayı büyük bir neza- ketle geçtiler. Şef evvelâ uzun uzadı- | | ya nasıl korktuklarını ve nasıl | karşıladı. Arka odaya | | kaçtıklarını anlattı. Sonra gös- terdiği meharetten dolayı genç | kızı tebrik etti: — Bravo! diyordu. Bizi bü- — Bunu kestirmek biraz güç olacak. — Çünkü emirber artık kapıları - sıkı sıkı kapıyor. | — Şu halde pencereden fııuıî gireceğiz.. Bu biraz güç olacak | amma, başka çare “yok.. Şimdi | sen kendisini Sıki bir tarassutta | bulundurursun:. Muvafık zama- | nı tayin ederek bize haber ve- rirsin, | ; AA ÇArkası var) W Birbirinden ateşli, Her — Sabah 'Hakiki sulh sever- ler kimlerdir? B ilmem dikkat buyurulu- yor mu? Hangi tara kh. Hele harbin me: ahsinde, sanki :ı;_ı/hır liği etmişler gibi, her iki tarafın söz ebeleri de: Harbi karşı - taraf istedi; mes'uliyeti de kendilerine aittir! deyip işin içinden çıkıyor; yahut çıkmak istiyor. Onlar istediklerini diye dur- sunlar, şöyle külâhımızı önü- mMüze ahp ta kendi kendimize düşünsek ve a şu korkünç harp sini hangi taraf insanlı- musallat etti? De- | arzularını, miş olsak mes'üliyeti acaba ki-| me yüklerdik? * Mihverciler: — Biz harbten evvel de, harp patladıktan sonra da her vesile- den istifade ettik, fakat kapi- talistler ve empervalistler — bu tekliflerimize kulak bile asma- dılar! diyorlar ve iddialarını is- bat üçin filân tarihli nutku ve falan numaralı vesikayı ileriye sürüyorlar. Demokrasi cephesi ise: — İnanmayın, aldanmayın ve kanmayın! Harbi Mihverci- ler senelerdenberi bilerek, iste yerek sinsi sinsi “Biz tereyağı yemiyoruz amma sabah kahvaltımıza sarfedeceği- miz paralarla top yapıyoruz! diye bangır bangır bağıranlar kimlerdi? Mazlum Habeş mille- tini bizler mi zincire vurduk? birbirinden meydan okuyucu nutukları biz- | ler mi söyledik? O tahrikler ne | idi? Hodru meydanlardan mak- sat ne olabilirdi? diye haykırı- | yor ve filan sefirin hatıratını, | falan devlet reisiyle yapılan mükâlemelerin mühürlü, şahitli | ve tevsikli hüccetlerini ortaya | fırlatıyor. Evet, kabahat hangi ta; suçlu kim?.. * Bu suale cevap vermek hem güç, hem kolay.. Biz güç tarafını zülfü yâre dokunmak istemiyerek- bıraka- Sulhu sevenler, harpten — çe- kinenler; milletler ezmeyenler, gehirleri saatlerce süren- bomba yağmüru altında hırpalamayan- lar ve nihayet insana insanlık hakkını verenlerdir, değil mi? Şu halde hangi tarafın SAt hazırladılar | | | YENİ SABAR — İLFELSEFE ve EDEBiİYAT |— San'atta (İfade - expression); ifadede (Be- lâgat- &loguence); belâgat kudreti her san'atın, tebliğ vasıtalarına göredir Bunlar hep parmakları- mızın hüneridir. Bunu düşündükçe, ben san'atın mah yetini ve Taidesini çok iyi anlı- yorum, İnsan bu (cl yorda- mı) (*) yani elinin bu meha- reti sayesinde san'atı icat etmiş ve fikrini, niyetini, duygularını, ihtiraslarını, aşkını, gevincini, kederini velhasıl ru- hunun her türlü haletlerini, hat- tâ görmediği, bilmediği bir kud- rete ilikadını, maddi bir takım şekillere koyup meydana çıkar- mış birakmış. Yalnız muasırları- na değil, binlerce sene sonra do- ğacak olan nesillere bile o mad- di eserler vasıtasile kendini bil- diriyor ve tanıtlrıyor. - Ne iti- katta, ne itiyatta, ne derecei medeniyette, ve nasıl bir. idare altında yaşamış — bulunduğunu | anlatıyor ve ayni zamanda zev- kini ve zerafetini eserlerinde gös teriyor!.. Hem o kadar belâğat- le ki ifadesini beğenmemek ve hünerine hayret etmemek müra- | kün değildir. Bu belâğatı ifadeyi yalnız Yunan medeniyeti eser - Jerinde değil, tahminen bundan elli bin sene evvel tabii mağara- larda yaşamış |ve mağaranın | ötesine berisine boyalı resim- | | ler yapmış| olan vahşi ve pek iptidai adamların - eserlerinde 1")Ötedenberi bir de 1stılâh kıtlağından şikâyet — ediyorum. Avrupalı'arın (dertörite) dedi- ği kabiliyete yani elin mehareti- ne mukabil olarak ben anamız- , dan babamızdan i; yordamı) tâbirini - kullanmağa Mecbur oldum. Bu halis Türkçe kelimeler, o mehareti tamamen. ifade eder munis bir terkiptir. taraf- | —a cune Arak ea olduğu da kendiliğinden anlaşıl- | miş oluyor. Mavi kitaplar, beyaz kitap- lar, sarı kitaplar meselenin dip- | lomatlık cephesi yani alâyiş. tarafıdır. Lâfın kısası sulhu - sevenler: Dünyanın en müharip milleti 0-| lan biz Türkler gibi davranan- lardır. O Türkler ki yumuşak konuşurlar; lâkin sert vurüşur- lar; daima sulhcudurlar. Fakat yarın harbe girişeceklermiş gibi | dövüşe hazırdırlar, A Cemaleddin Saraçoğlu YAZAN: | FİLOZOF g RIZA TEVFİK | —8 Bile görebiliriz: Binaenaleyh Sup | he yoktur ki, san'atın mahiygti, gayesi, faidesi (umumi ve insa- ni) bir heyecan lisanı olması ve maziden istikbale - kadar gelip giden insan cemaatleri arasın- da muarefeye, tanışmağa vesa- tet etmesidir. Zaman, mekân, lisan, cinsiyet ve milliyet, âdat ve itikadat ve medeniyet fark-| larına rağmen bu lisanı herkes az çok anlıyoı İnsan, tabiat dediğimiz hâdisat şebekesinde | dabil ve ona, cismaniyeti ile bağlı olmakla beraber, manevi- yetinin kudretile, san'at saha - Bında vücude getir. eserler hep kendinindir. Hep kendi Maneviyetini temsil ediyor Bunlarla insan tabiatın fevkine çıkıyor. Onun yapamadığını ya- piyor!.. San'at, tabil bir iş de- gildir; sun'i bir iştir. İsmi üs- tünde!?... Hem mânası o kadar açık ki (tabii san'at) tâbiri esa- sen mütenakız ve büsbütün mâ- | nasız bir sözdür. Bu mülâhaza- lar, (gübjektivizm) felsefesinin en doğru meslek olduğunu isbat etmeğe kâfidir. San'at bahsinde (realizm — Röalisme), (natü- ralizm — naturalisme) gibi pek maruf meslek isimleri yalnız bir mevzuu ifade etmek hünerinde şekil ve üslüp farkına delâlet eden kelimelerdir. Yoksa san'at atın yalnız zevahiri, görünü- | şü ile alâkadardır. Gözümüze a- gaç veyahut çiçek görünen bir, şeyin hakikatte nasıl olduğunu düşünmek ve bu hususta insan için yakinen bir ilim tahsil et- mek imkânı olmadığını ve hiç 1 de olamıyacağını itiraf etmekle beraber yine faraziyeler tertibi ile uğraşmak, ancak umumi fel- sefenin, metafiziğin işidir. Âlemin hakikati ne olursa ol-' sun, san'atkâra lâzım olan âlem, | Şşu gördüğümüz muhteşem tab- lodur, şu panoramadır. Muhak-' kaktır ki, san'at da müstesna e- serler vücude getiren büyük ls- ! yin piri sayılan Yunanlı (Omer — | man (arkeolog — | yığınlarından hâsıl olmuş çay- | vaffak bir âöimdi. Birkaç tatlar, o panaromayı meşk ve model olarak değil, kendi (mu- hayyile — imagination) — ların- | da yarattıklarım - insanlara mu- nis olan şekillerle - ifade edebil- | mek için ancak vasıta olarak kullanmışlardır. Meselâ şairle- *Homer), (İlyada) adile meşhur olan dasitanında (Truya muharebesi la güerre de Troie) (**| nin bir safhasını nazmen nakletmi birbirlerile muharebe eden iki fırkanın kav (Sonu sayfa 4 sütun 4 de) D*) (Truya) şehri — bir kür çilk belde imiş, bizim Anadölu- | nun şimdiki ( Bergama) civarın da idiği tahmin ediliyordu. Al- archeologue) larından — doktor — (Şliman —| Cchliemann) büyük bir meralka (İlyada)ını okuya okuya (Tru- ya muharebesi) nin büsbütün a- susız bir. hikâye olmadığıra kat'i bir kancat hâüsü etmi eski (Truya) harabelerini tef-| tiş etmek için fırsat bulup Ber- | gama taraflarıı adamakıllı do- | laşmış. Oralarda nazarı dikka-| tini celbeden bir takım — toprak ritabii tepeler altında beheme- hal antikalar bulunması lâzım- geleceğini anlamış. O sıra'larda Rusya ile muharebeye girişme- miz üzerine bize askeri müte-| ahhidi olarak hizmete girmiş ve pok çok dost ve epeyce de para kazandıktan sonra © tepelerde hafriyat yapmak için hükümet- ten resmi Tuhsat istihsal etmiş ve -üdeta kendi elile koymuş g bi- birçok kıymetli antikalar bu lup çıkarmıştı ki, yepsi de (Tru ya) zamanına ait pek nadir ve-| siktlardandır. Bunların, pek| cüz'i bir kısmımı Türkiye hükü- | metinc vermiş; en mühim kıs- mını da Berlin müzesne gön-. dermişti. Bu feraseti, ilmi ve pek mühim keşfi sayesinde bü- | yük bir servet kazanmış, hali- katen mesleğinde dâhi ve mu- | bin lina serfederek Atirada üzı? disi için bina ettirmiş olduğu | muhteşem türbede medfundur. | (1890) senesinde — yetmiş sekiz yaşında olduğu halde vefat et- miştir. İrında hissetti. İnsiyaki bir ha amhel.le evvelâ bunsdan kurtul- ( mak istedi. Sonra kendisini büs- İbütün onun kollarına bıraktı . |Kolları istemiye istemiye genç zabitin boynuna dolandı. Kalbi! eyecanla çarpıyordu. Bu şe-| ilde belki bir dakika, belki bir |saat kaldılar. Zaman mefhu - | munu unutmuşlardı. Sonra bir | denbire ayağa kalkarak genç za- | bitin kollarından kurtuldu. Ve |koşarak çitin açık kapısından İkefidi bahçesine, oradan da evi-. »ne girdi. . Cevdet ayağa kalkmış, om.ııX — İbu kaçışını takip ediyordu. — | “Anna doğruca yatak odasıma | Çıkarak kendisini karyolasına iattı. Yüzü hâlâ ateş gibi yanı- yor ve kalbi kopacakmış - gibi Çarpıyordu. Bu masıl olmuştu? Bir türlü kestiremiyordu. Bu hareketinden dolayı ayni zaman a hem büyük bir hüzün, hem de büyük bir sevinç duyuyordu. — | Anna hayatında ilk defa ola- Tak bir erkek tarafından öpül- müştü. Buna nasıl olmuştu da Mmüsamaha göstermişti? Niçin © elini tutar tutmaz hemen çek- | mMemiş, niçin daha evvelden bu tehlikeli daveti kabul etmişti Bu husustaki tekmil kabahat (kendisinin idi. Fakat bir defa | olan olmuştur. Sonra Cevdeti - düşündü. O- anun açık ve erkek tavırları, mu- nis €lâ gözleri hele keman çalı- gene kadar güzeldi. Gayet de iyi bir kalbi vardı. Bunu tavrı Hareketinden anlıyordu. Onun — yanında bulunurken, onunla konuşurken büyük bir zevk duyuyordu. Gayri ihtiyari düşündü. Niçin Cevdeti sev - meğe hakkı yoktu? Niçin ona kargı bir komedi oynamağa mec bur oluyordu. Ara yerde kendi- lerini biribirinden ayıran bütün bu hâdiseler olmasa, ne kadar iyi olacaktı. Bir ara kendisini Cevdetin karısı olarak tahayyül etti. Bu iyi kalbli, merd, güzel Eğer İkincikânun — ayında böyle bir ordunun Çanakkaleye karşı kullanılması hususunda karar verilmiş olsaydı, Çanak- kalenin zaptında Boğazların ve İstanbulun elde edileceğinde pek az kimsenin şüphesi kalır- dı. Çanakkalenin zaptında Bo Bazların ve İstanbulun elde edileceğinde pek az kimsenin şüphesi kalırdı. Çanakkaleye ; yalnız denizden hücumun se- bebi ne idi? Hazır bir ordubu- bulunmaması, mühimmat - kıt- lığı... Fakat asıl mesele kat'i bir karar, azimkâr bir harekele warılamaması idi, Lord Kiçner nasıl adamdır ? ©O sıralarda harbiye nazırı Lord Kiçnerin zihniyeti, bizzat Cihan Harbi gibi garip bir mu- adele teşkil ediyordu. Lord Kiç- nerin itibarı ve nüfuzu son de- rece büyüktü. O, Harbiye ne- zaretinin harp komitasında ve- gâne sözcüsü idi. Herkes onun seciyesine karşı derin bir hay- ranlık duyuyor, bilhassa har- bin ilk aylarındaki o - tehlikeli anlarda, onun huzuru herkese bir emniyet telkin ediyordu. O bir karar ittihaz etti mi, bu ka- rar kat'idir, değiştirilemez. Küçük büyük askeri hiç bir komitesi, ne de fikri, ne harp kabine tarafından reddedileme- miştir. En küçü'c bir birlik bile onu: haberi olmadan ve onun rizası tahsil edilmeden yerinden kı- mıldatılamamıştır. Harp — ko- mitesinde kimse onunla müna- ı (YENİ SABAH)IN BÜYÜK SİYASİ dı ki zaman ile bu zâflar endişe- bahş bir surette çoğaldı. ve kendini gösterdi. O bütün har- biye nezaretini geniş mes'uli- yeti altında bulunduruyordu . Uumumi erkânı harbiye ta- mamiyle uyuyor, umumi erkâ- ni harbiyenin en güzide ve en muktedir zabitleri seferi kuv- vetlerle — birlikte — memleketi terke can atıyorlar, bütün işle- rinin harekâtın başında bulun- mak olduğunu zannediyorlar- dı. Onların yerinde, yani son derece hayati mevkilerde İn- giliz askeri mahafilinde fikir- lerine pek kıymet verilmiyen, mütekait zabitler bulunuyordu. Bu zabitler yalnız Lord Kiçne- rin nüfuzu ve tesiri, fikri ve re- yi ile hareket ediyorlardı. Hiç biri karşılarındaki - Lord - ile bir münakaşaya girişmiye, 0- nunla fikir teatisinde — bulun- mıya müktedir insanlar değil- di. Harbin cereyam hakkında n hiç birinin bir fikir beyan etti- Zi görülmemiştir. Büyük askeri harekâtı onun- la münakaşa eden ya ben, ya- hut Loyd Corctu. kaşaya cesaret edememiştir. — Meselâ Yakınşark harkâtı- Fakat bunun sebebi onun vu- nı Lord Kiçnerle görüşebilen kuf, cesaret, azim ve nefse itimad ile herkese telkin ettiği emniyettir . Onun zaafları orduların bütün müzakeı O devirde hakkındaki lerimizde y: hen kasında ba sevki 'alnız o hâkimdi. Bu- nunla- beraber bu kudretli cep- lar var 've san'atkâr adamla bütün bir IMWMMM KUŞ yalnız ben olmuştum. Fakat bu görüşmelerin — neticesi — onun kâh şu şekilde, kâh bu şekilde direktifler vermesini, günlük ihtisasatına tâbi olarak hergün başka bir emir vermesini intaç etmiştir . Hattâ kararları — birbirini nakzederdi. Harbin iki noktai nazarı ve kanaati nda kal- Çanakkale seferinin sebepleri * yordu. Bunlarda Fransız vep- Yazan: V. Çörçi 124 maş gibi idi. Bu iki kanaatin de kendi taraftarları arasında bir çok delillere istinad eden muh- teris ve kuvvetli mensupları vardı. İngiliz ordusunun bütün belli başlı reisleri, bütün Fran- ndanlığının — erkâ- nmak için bir tek yol bulunduğunu ileri sürüyor- lardı. Bu yol, garpteki Alman cephesini yarmak, “Almanları öldürmek,, üzere bütün asker- leri, topları ve obüsleri Fran- sız cephesine sevketmekti. Maalesef Lord Kiçner — bu cereyanlara mukavemet kabi- l.ıyc[ım gösteremiyordu. Son kararı ve temenni K 28 ikincikânun 1915 de liz harp komitesi Çanakkaleye karşı bir deniz taarruzuna giri şilmesi hususunda kat'i kararı ni verdi;. hattâ Balka siyasi vaziyet e| etmek Ü gönderilmesi - hususunda — şid. detli bir temayül gösterdi, Fa- kat o sırada Gelibolu a şiddetli bir tazı k üzere kâfi kuvvet topla- yabileceğimizden kimse bah- sedemiyordu. Bütün ümitler İngilterede toplanan kuvvetlerden bir kıs- manı - çekebilmiye inhisar edi. hesine hasredileceği için bir fırka, hattâ yalnız fırka - ki bize kala kâl! bu kuvvet kalıyordu, - Bal, lara gönderilirse bunun Y büyük terakkiler dü. Harekâta İ Üİ GERRGERTETERRERILRİRE Ü“W nin Yunanistana gönrderilme- sini kararlaştırdı. Bu suretle Yunanistanı har- be sokacağımızı, Bulgaristam durdüracağımızı F kuvvetin Balkanlarda hiç bir iş göremiyeceğine Hakikatte glmiz ve ileri süreceğimiz bu iki fırka Zâfımız Mülâhazam doğru imiş; Venizelos teklifimi reddetmekte gecıkmedı umuyorduk. 'akat ben bu kadarcık — bir kani idim. bizim teklif edece- da belti edecekti. Mösyö zırlik tamam Deniz. taarruzu hazırlıkları kaydediyor- iştirâk edecek nan hükümetini, — Venizelosi — gemilerden bir kısmı arlık yer- ve kralı harbe sokmak, Sırbis- lerihe — varmış, bir. kısmı da tanın yardımına göndermek yaklaşmışlardı. Yunan - başve üzere işe yarayacağı umülu- - kili Venizelosla yaplığımız bir &$ | yordu. itilâf üzerine Limnoz adasiyle Mesele Fransadaki — İngiliz - Mondros — Emamı - filomuzun € | başkumandanın S istihsal etmektey di, rd Kiç scemmü noktaları olarak ayrıl- muş, buralara “Kraliyet bahri- ye fırkası,, ndan iki tabur, çı- ner bunun için benim Pransuya — karılmıştı. Bu küçük kuvvetin € | Sir Con Frenchle müzakere- yazifesi, amiral Gardenin fi- ye gitmem lüzım geldiğini söy- losü harekâ sında Gelibo- ledi. Baş kumandana | komitesinin Bulkanlara bir feri kuvvet göndi daki 'şiddetli arzusunu aulat- ırp Be- mek yolun: tm, , . mek üzere ihracı hazırlamak- Başkumandan Çanakakleye tı. Fakat donanmadan uyrıla- bir deniz taarruzunun pek isa- - bilecek ve emre hazır bulun- lü yarım adasında muvaflak ©- lunca kırıp topları tahrip ettikce bunları düşman mukavemetini istihkâmları gal el- ve betli olduğunu, tesirlerinin ve durulabilecek — kuvetlerin mü- eserlerinin büyük olacağını söy- him bir yeküna baliğ olacağı ledi. Ancak Gelibolunun — bir anlaşılınca 15 şubatta bahriye kara kuvevtivle işgali için elde- — birinci lordu ile Çanakkale ha- ki kuvvetlerden bir kısmını rekâtiyle meşgul Sir Jakson yırmak, hem orada, hem garp bunların Çanakkale seferinde cephesinde bir inhizam tehli- tamamiyle istifadeli bir vazi- gğ kesini göze almak demek ola- yete sokulmalarında israr - et cağını, çünkü fazla askcı ve Miye başladılar mühimmat bulunmadığın “A- — “Bu büyük deniz teşebb ve etti. Bununla beraber ni- nün meyvalarım toplayabil. hayet, Fransaya gelecek dört mek icin askeri kuvetlerin ha fırkanın ikisini ayırıp Balkan- Zir bulunması, onları taşıyacal lara göndermiye razı oldu. gemiler, istğikâmlar birer birer 9 Şubatta harb komitesi 29- düştükçe Roğazlara girmek ü uncu - fırka ile - ki henüz İn- zere mevki alı lâzımdır gilterede idi. - eğer Fransızlar - deniyordu verirlerse bir Fransız - fırkası- RBRBRFGURRAŞ ÜZAR A (Arkası var) 4 Mf PP kl| “b Yeşilaycıların imüdafaaları » Dun bu köşede bir okuyna/ cudan almış olduğum biıj mektup üzerine mutalecalarımı kaydetmiş ve Yeşilay Kurıımıı:' nun yaz münasehetiyle tatili fa aliyet etmesinin doğru olmadı-| Zını söylemiş ve bu kurumun e- roinle de mücadele etmesi icaj ettiğini ilâve etmiştim. | Bu yazıma üzerine Yeşilay Ce« miyeti Umumi Kâtibi ve Yeşil| ay Gençlik şubesi başkanı sa- yın Dr. Fahreddin Kerim udk-[ aydan bir tavzih mektubu geldi, ; Kurumun izahati | B u mektupta şöyle denis yor: “Gazetenizin 26 Mayıs 1941 tarihli nüshasında aziz dostu-| muz Murat Sertoğlunun (Eroin| ve “Yeşilay,, cılar) bendini hay- retle okudum. Hayretimin — se-' bebi matbuat hayatında ciddi mesaisini yakından takip ettiğim! Murat Sertoğlunun - tedkiksiz yazı yazmadığını bildiğim için-| dir. Yazıyı yollayan namı — müs- | tear kullanmıştır. Fakat ismil bizce malümdür. Bir arkadaşı- na karşı duyduğu husus gayıı’ sebebiyle hakikate uymıyan za ile mefküresinin mümessili Cemiyete haksız ittiham yapa- rak kendisini müşkül vaziyeto koymaması bu gence hareketi- nin doğru olmadığı tarafıradan | ve arkadaşları tarafından bida- yette söylenmişti. Bu hayırha- hane ikrazları dinlemeden - böy- le yersiz yazıyı yazmış; fakat aslı olmıyan bir şeyi tahkik et- meden sütununa geçirdiği - için Murat Sertoğluna Yeşileyin te- essürlerini bıldireceğiz. Henüz 4 Mayısta Yeşilayın ton müsa- meresini / takdir ile sayfalarına geçiren gazetenizde mesaimizin | hedefi açık olarak kaydedilmiş- tir. Tatili faaliyet diye bir şeyden hiç kimsenin haberi — yoktur. Yalnız her sene olduğu gibi ta- til ayları olan Haziran, Ter:- muz, Ağustos aylarında aylık | toplanlıların yapılmıyacağı söy- | lenmiştir. — Buna mukabil yaza mahsus ayrı bir faâliyet prog - ramı- hazırlnamıştır. Eroih mücadelesi roin —mücadelesini - bu zeemlekette ılk defa açan müteaddit makaleleri, konfe- | ranları, kitaplârı, hükumete ver- diği müteaddit raporları, beya- patları, memleket 1ç ve dışında neşretği - raporları ile Yeşila- yın Umumi kâtibi ve Poisleri- dir. Bundan beş sene evvel Yeşil- ay nizamnamesine bunu resmen ilâve etmiştir. Ayni zamanda a- fişler yaptırmış, fakat hüküme- tin bu husustaki ilgili Vekâleti, memlekette korkulacık — bir u- yuşturucu madde tehlikesi — ol. Madığı için gönderdiği tahrirat ile afişe lüzum görmemiş, ero- incilerin tecrit kampına gönde- rilmeleri hakkındaki neşriyat ü- ine ayni vekâlet bu hususta elâş edilmemesini, üç sene ev- vel bir ajans tebliği ile matbua- ta bildirmiştir. Yeşilay bu sahada faaliyeti n eksittmemiş, Halkevlerile teşriki mesai etmiş, Ve memle- ketin en büyüklerme takdim et- tiği ilmi lâyihalarkı altincı Mil- K Türk Tw Kongresine hazır- ladığı raporlarla mesaisini tet- | viç eylemiştir. Bu kongreye tekaddüm — eden Ebedi Şefimizin riyasetindeki Vekiller. Heyeti kararından ve | Milli Sefimizin kongredeki yük- sek direktiflerinden ilham alı- k çok hızla çalışmıştır. Bina- enaleyh tatili faalıyet diye olmıyan bir haberi gazetenize yazan genç hakkında - teşeki mü, yoksa z için teessür mü yapmak lâzım geldiğini — düşünmesini Murat Sertoğluna birakıyorum.,, Yeşilaydan üzür S ayın Dr. Fahreddin Ke- rim bana ayrita kürü- mun bu yoldaki faaliyetini belir- leleri de göndermek ne- zaketini göstermiştir. Bunları tedkik ettiğim zaman kurumun cidden metodlu ve iyi çalışmakta olduğunu memnuniyetle — gör- lüm Binaenaleyh Kurumu haksız yere incitmiş oldugumdan dola- 'yı burada kendisinden alenen özür dilemeyi bir vazife biliyoi ve bunu zevkle yapıyorum. göre K mun da bu hususta gösterdi hi iyeti hi üretle şılayacağından eminim. MURAD SERTOĞLU kar- el

Bu sayıdan diğer sayfalar: