14 Şubat 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

14 Şubat 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BABAH 14 ŞUBAT 1949 —— OKYANUS KORSANI mas a Murad reis karaya her gemiden İyirmişer kişi çıkardı; kasabaya İrene Dunne giyairilen el BiR TAZE KURBAN.. Bollywood'a hariçten — gelmiş| İügrid Bergman olarak - kalk 'W mi hatırlıyorum> — filmi İlg elan yıldızlar arasında memle -| Daima sade, daima vakur. S! d ayni payeyi kazann oldu.,Film Ü v Ş 4 Talerne delma sadık kalan - vel — yoda aktris İngrid evinde ev ka | de Norveçil kazakterini feykalâ doğru ilerlediler ; e S Mallli Karakterlerini kaybetmiyen. | —dini, anne İngrid. e bir geklide canlandırmış olan| — — Cenup Hikâyesi - der İskandinavyalılardır. İsveç halkı da bu asil vatan-| / Dünne'ye Norveç tiyatro muhar SBE Bunun en güzel misalini İs- veçin sevimli aktrisi İngrld Ber gman'ın başından geçmiş olan bir Hâdise teşkil eder: Hollywood'a ilk geldiği zaman İngrid'e asıj İsmini, Boşuna gidecek bir isimle değiş- tirilmesi Jazım geldiği bildirildiği zaman Şimalin ba astl kırı va- Kuür bir edâ ile gu cevabi verdi: — Ben dalma İsveçli — İngridi Pergman olarak kalacağım. — Şa- yet bu şartlar tahtında — Holly: 4w003'da çalışmam İmkânsız — ise her zaman memleketime dönmeye hazırım. Bundan sonra Curdaha — Ber- gman'a bu gekilde teklifler yap: Mmaktan çekindiler Hakikaten — o Gaşına Karşı daima sevgi besler | İngrld Bergman'ın her filmi İs veçte def'alarca gösterilir. İngrid'den sonra Norveçli yil-| dız İren Dünne da son çevirdiği | seyircilerin dalma — İsveçli Midhele Morgan ve “Esrarlı şato, Sevimli eransız yıldızı Miche- Ödette Joyeur kadın muharrire le Morgan, adını taşıyan bir bir fülmin scnazyosunu vücuda getir mek hususunda büyük bir yardı mı dokunmüştür. Halbuki Odetta bir muharireden ziyade pek âlâ bir sinema - yıldız. da — olabilirdi. Ancak şu var ki Odette, — kendi Feyfi icin, liham — perisini zaman taman rahatsız etmekten bir tür: Ni vargeçemiyor, — Michele Mor gan ile sıkı dostlüğundan - başka meşhur Fraasız romancısı Colette he de — ahbaplığı var. Bir gün Colette ona şu sual! sora! — Romanların'zı nasıl kolay hkla yazabiliyor musunuz? Odette içini çekerek cevap ver eden bu sevin Williams, bilhassa son minde muştuür. n şöhreti gil — Heynati Bi:tkis çok — güç amanlrırda Tükle yazabiliyorum. Colette onu teselli etmeğe ça bşarak mırıldanır — Hakkınız var, Zira - roman yazmak, düryaya bir çocuk ge tirniekten dana xu1dur. Günün birinde Odette <Esrarlı Şato> isimli eserini kaleme almal füizere, Grimant'daki evine çekllir Bic yıl kadar süren çileli bir me aai hayatından sonra, <Esrarlı Şato> yu tamamlıyarak — Parise Göner. Eseri filme — çekileceği mrada, Siudlo'daki artistlere “şu mütalâada bulunur: — Estrimde geçen şahıslardan birini Gaby Sylvia'nın çok iyi oy: nıyacağını tahmin ediyorum, Öğ: Tetmen bir bayan rolünün ise Michele Morgan'a çok uygun ge- leceğine kanilm. Zaten bu öğret- men bayan tipini, bizzat bu se vimli yıldız bana iiham etmişti. Bugün Odette, <Esrarlı Şato> izimli eserinin filme - çekildikten #onra, basın hayatında büyük a kisler yaratacağına inanmakta ve bütün ümidini Michele Morgan'e bağlamış bulunmaktadır. san'atının bütün incelikler Türk Sanayi Bankası yakında kuruluyor Türkiye — husust Marshall yardım plüni sar de çerçevesi dahiline alınması için, kiyo tatbikçisi Mac Bride'i bul $ inden, Banayiinin bugünkü plânın Tür İstan anayi Birli; <Hlamasi dürümü — ve Ahtiyaçlarır hakkında mufassal bir Tapor istediği ve hazırlanarak ken disine verilen bu tapordan sonra Mir. Bride'ın doğraya değil ancak tesis edilecek bir Sanayi Bankasır mı | finanso etmek suretile | föni bildirdiği malümdur. Banaşi birliği, bankanın bir an İbelti başlı hususiyetlerinden bi: yardımın — doğrudar M <Türkiyo bir musiki parçaşısı çalarken vörü - pilabilece | evvel kurulması için tetkiklere baş On beş yirmi dahika ka- lamıştır. Birliğin önümüzdeki hat-| | dar güres bu gekilde cereyan 'ta içinde yapılacak kongresinde bu | |. €ttikten sonra Sültan Aziz gü- husus müzakere edilerek bir tesis proje bilâkare Ankaraya gidecek bir heyet Devlet Bakamı Nurullah Esat Sı reşi dürdürdü. Kel Aliçoyu ça- ğırdı. Fena halde kızmışa ben- ziyordu: hazırlanacak ve — Bu ne biçim güreş? merle gö- Tüşerek işi neticelendirecektir. — Adamcağ izın kendi: yenmek ni mi, ister- CA D — Doğru dürüst güreş! Bu suretle güreş tekrar baş- ladı. Fakat Kel Aliço hiç oralı olmuyordu. Sanki kendisine az evvel bu sözleri söyliyen bir padişah değildi. Zerre kadar güreş usulünü değiştirmedi. Si- cimoğlunu hep el ense ve tırpan la dövmekte devam etti. Aliço- nun ne inatçı bir adam olduğı nu bilenler güreş bu şekilde de- vam edecek olursa belki de pa- dişahın gazaba geleceğinden bi- le endişeye başlamışlardı. Bun- lar aralarında: — Fena yapıyor Aliço! * — Efendimizi kızdıracak! — Ah Aliço ah! Bir defa ke! kafası kızdı mı kızar hani! — Bakalım ge olacak? Güreşin yarım saati geçtiği sırada yabancı pehlivanın &n? Ragip Paşa kütüphanesi duvarları dibine yığılan çöpler | Lâleli Şairfitnat sokağında o- turan okuyucularımızdan Servet Çınar diyor ki: *Bizim muhite çöpçüler pek seyrek uğruyor. Bu yüzden sa- de evlerdeki çöpler değil, dük- kânlardaki çöplerin de birikip kaldığı görülüyor. Son günlerde de, geçerken görüyorum, civar- daki esnaf, çöplerini Ragıppaşa kütüphanesinin dyvarları dibine Yıdmağa başladı. Böyle giderse günün birinde — çöp yığınından kütüphane duvarları gözden kay bolursa hiç hayret etmiyelim. —| Temizlik İşleri Müdürünün Gikkat nazarlarını çekmenizi rle ce ederim.r Esiher Wiliams. bir tesadüf c« rirleri derneği tarafından — elmas bir taç hediye edilmiştir. — Film a Amı yaşıyan bir Norveç ailesinin ha yatını canlandırmakta; eri olarak sinema âlemine gi- sinema meraklılarım. teshir inden güne artmaktadır. Esther çevirdiği <Aşk şarkısı» — fil- göstermeğe muvaffak - ol- Holivud'un tanınmış yıldızlarından olan Mary - Catherine'in iç kimseye benzememek husu- İsundaki garip hareketleridir. Resimde Mary'yı, ayaklariyle, hazin yorsunuz. ——— ——— geride mi kaldı? Fakat şimdiye kadar görünmeleri lâzımdı. Bi- kiler - birbirlerinden bu ka- dar uzak gitmezle Yaklaşınca üç kadirganın bor dalarında henüz yapılmış yama- lar gördü; hele birisinin baş ka- sarası parçalanmıştı ve kıç ka- sara üzerindeki fener uçmuştu. Murad Reis, kadirgasının ön diğerine «Lâilâhe — illâllah...> yazılı yeşil bayrağı çekti; baş Murad Reis hep kötü rüyalar gördü; ter içinde uyandı ve ma- bahın ilk aydınlığında Koca Me- miyi namaz kılarken buldu; beş kadirga İle denize açılarak Ali Reisi aramak için izin alabildi Kont Folinyi'nin gemisile be ber llmandan çıktılar. - Fransız gemisi öğleye doğru güneye döndü; Brest limanına uğrıya- caktı. Murad Reis filosunun ro- tasını değiştirmedi. Poyraz karayele dönecek gi- bi İdi; deniz gittikçe kararıyor; dalgalar büyüyordu. — Kavak Mustafa çanaklıktan bağırdı — Rels, iskele baş - omuzlu- gunda Üç gemi! Murad Reis Kont Folinyi'nin hediye ettiği dürbünü — gözüne götürdü; söylenen tarafa baktı ve sevinçle arkadaşlarına haber verdi: — Bizimkiler! Sonra kendi kendine sordu — Fakat niçin yalnız üç ta- ne... Beş olacaklardı Dümende olan Hüsmen kendi- sine emir verilmesine lüzum görmeden rotayı değiştirmi; Ali Ri in gemilerine doğrul - muştu; diğer dört kadirga da derhal dümen kırdılar ve Murad Reisin gemisinin dünlen suyuna girdiler. Murad Reis düşünüyordu Acaba diğer iki kadirga taraftaki üç — toptan ortada olan en büyüğüne kuru sıkı a- teş ettirdi; ni şekilde laştılar. Murad Reis vaziyeti anlamak için son derece sabırsızlanıyor- du; çünkü yaklaştıkça bu üç'ka dirganın çetin bir'savaştan çıke tıkları anlaşılıyordu; güvertede elleri, başları, kolları sarılı ga: ziler bile vardı. Başta Durmuş Reisin kadirs gası geliyordu; Murad Reis o- na yaklaştı, kırk elli kulaç u- zaktan bağıra bağıra konuştu- lar: — Ali Reis nerede? — Esir düştü. — Kimlere? — İngilizleri Ne zaman? Dün öğleden sonra. Cafer Reis ne oldu? Gemisi havaya uçtu. Kendisi? O da beraber. Düşman kalabalık mı 10? On dört kalyon... İkisı bat bütün kadirgalar ay hareket ederek selâm — Reisi kurtaramadırız mı? — Akaşama kadar dövüştü! karanlık basınca düşman kaçtı. — Nereye? Bilmi ; Stamptona dönmüş olmalılar... — Aramadınız mı? — Bulamadık. — Ben onları bulmağa gide- , gelebilir misiniz? — Otuz iki şehit kırk beş ralı verdik. Emredersen geliriz! Yazam t bir dalışı durumu - birden bire değiştirdi. O zamana kadar hiç bir harekette bulunmamış olan Sicimoğlu birden dalmış ve A- liçonun paçalarını eline geçir- mişti. Aliço da paçalarını kur- taramayınca dönerek yüzü ko- yun kendisini yere atmıştı. Bu Buretle Sicimoğlu ilk olarak A- Hiçoyu bastırmış bulunuyordu. Sultan Aziz buna pek mem- nun oldu yanındakilere: — Güreşe girmez mi, oh ol- sun! — Güzel daldı doğrusu! — Bakalım Alinoç ne yapa « cak? Diye pöyleniyordu. el Aliço yere düşünce aklı hağından gider gibi oldu. Pek fena kizdı. O, karşısındankinden gela bu kadar kuvvet ve çevik, Tik beklemiyordu, Hem kenditi Di iyi tutmuştu. Ayağa kalkmü: m da pek kolay olmiyacaktı. İçinden: * * «— Günahına girdim galiba Çavuşun! Herif zorlu imiş bel» diye düşünüyordu. Yerdeki mücadele beş dakika kadar sürdü. Kel Aliço nihayet kuvvetinin yardımile bağlarını #öküp ayağa kalkabildi. Şimdi güreş büsbütün giddet- lenmiş bulunuyordu. Aliço var kuvvetile Sicimoğluna yükleni- yyordu. Pek fena el enseler ve Jfarpanlar İndiriyordu. Yabancı 'pehlivanın ensesi ve baldırları #imdiden mosmor kesilmişti. Za vallıyı tokmakla döver gibi dö- vüyordu. Bununla beraber — Sicimoğlu /Aliçoyu ikinci defa de bastır- Hağa muvaffak oldu. Aliço el ense ve tırpanla meşgul iken jabancı pehlivan Aliçonun ba- çağını tekten kapmağa muvaf- fak oldu. Bu süretle Aliço tek- rar yere düştü. Öbürü hemen kemaneyi aldı ve Aliçoyu yaka- AMURAD n:ıs, — Hayır... Silli'ye dönünüz. — Murad Reis gemiyi yavaş- lattı; biraz daha sancağa yas- lanarak Ferhat Reisin ne yaklaştı ve bağırdı —Ferhad Reia! — Buyur Murad Reis! — Kaç kayıp verdin? — Yirmi dört gehit otuz altı yaralı — Gemi nasıl? — Dümen kırıldı, rotayı kü- rekle tutuyoruz! — Ben de git... Murad Rels biraz evvelki ma- nevrayı tekrarladı; Hızır Reisin gemisine yaklaştı ve sordu: — Beni iyi görüyorum, ne der gemisi- — Çok gükür... Yedi gehit ve ©n beş yaralı... ( — Başka zararın var mı? — Hayır... — Dümenin nasıl? — Mükemmel... — Ali Reisi aramağa gidiyo- Yum, gelir misin? — Canla başla... — Dümen suyuma geç! — Başlistüne Reis! İki kadirga yollarına devam ettiler ve Murad Reis doğuya döndü; poyraza baş vererek sey re başladı. Murad Reis işaretle emirler verdi ve dört kadirgadan ikisi kendisinin diğer ikisi de Hu Reisin kadirgalarile prova hat- tına geldiler; aralarını dört bes yüz kulaç açtılar; böylece de- nizde yirmi millik sahayı tarı- yorlardı. Murad Reis bir müd- keleye yarım dönüş bir saat sonra sanca- Za yine dümen kırıyordu. Diğer leri derhal onun — manevrasını tekrarlıyarak prova hattını mu hafaza ediyorlardı. Bütün gün ve bütün gece git- det sonra yapıyor; tahta parçasını göstererek: — İşte burada dövüştük! Dedi. Bir kaç şişmiş ölü de dalgülar ürasında sallanıp duru yordu; kıyafetlerinden Türk ol- madıkları anlaşılıyordu. Uzak: tan Vayt adası denize yaslanmış, bir bulut halinde görünüyordu. Adanın ötesinde gök kararmış- tı; vakit vakit gimşekler çakı- yordu. Uzun Ahmed: — Reis, korkunç bir bora ge- liyor! Dedi. Manş denizinin fırtına- ları meşhurdu; elli sene evvel İspanya kralı İkinci Filip'in İn- giltereyi istilâ için gönderdiği «Yenilmez donanma» buralar- da bir fırtına yüzünden mahvol- muştu. Murad Reis bir dakika düşün dü; derhal kuzey batıya döndü yelkenleri açtırdı; ayni zaman- da sık hamle kürek çekilmesini emretti. Hafif ve çevik kadirga iki tarafa köpükler saçarak sa atte en az on iki mil hızla Port- nerseland yarımadasına doğrul du, Fırtına poyraz esmekte de- am ederse bu yarımadanın ba- tısına, karayele dönerse doğu- Buna geçecekti. Kadirgalar saflarını sıklaştır dılar; çift prova hattını as bozmadan yollarına devam et- tiler. tiler. Ertesi sabah Hızır Reis Murad Reise yaklaştı; denizde yüzen bir kaç direk ve kürekle (Devamı var) (ALİ AHMED PEHLİVANIN BAŞ GÜ Ali Ahmed MK A ladı. Bu sırada cereyan eden müt- hiş mücadele görülecek bir gey- di İnsan kuvvetinin çok Üstün- de olan İki kuvvet çarpışıyor- u. Aliço Sicimoğlunun kolları- ni çözmek ve zorla ayağa kalk- mak istiyordu. Fakat öbürü de canını dişine takmış bu imkânı vermiyordu. Evvelâ beş, sonra on, daha sonra on beş dakika geçti. Aliço hâlâ yerden kalkmamıştı. Aliço gibi bir pehlivanı bu kadar müd det yerde tutabilmek her türlü takdirin fevkinde Idi. Bultan Aziz yanındakilere: — Ben daha ilk güreşte onun gok iyi bir pehlivan - olduğunu diyordu. Bakın A- Tiçoyu nasıl altında tutuyor. Bu- gu kim yapabilir? Çok gükür Aliye bir rakip bulduk. - Guru- rundan geçilmiyordu. 'Tabif padişahın yanındak galamıştım, Mevsim kara kıştı. Fakat öy le bir kara kış ki, her yan ye- gil, güneş ılik, kıyının yanı sir açılan, tâ — kargı — dağlara kadar giden deniz, mavi ve kı pırtısızdı. Ağaçların çoğu yap- raklı. Portakal, limon, mandali- na, hurmi zeytin, boynuz ve fıstık ağaçlarının - birbirine benziyen dallarının yine birbiri- ne benziyen açıklıkta, koyuluk- ta yapraklarının aralarından renk renk biçim biçim meyva- lar sarkıyordu. Sol yanında bahçeliklerin u- zadığı yolun, işe giden Insanla- ra mahsus yürüyüşlerile neş'e- li bir gençlik kafilesi güle sö, leşe yürüyordu. Hepsi çok gen soğuk İklimlerde çocuk denen on dört on beş yaşlarında idi Fakat bu cenub kıyısında, ço- cuk denecek yaştakiler, genç sayılabilirlerdi. Kızların kalçala ri yuvarlaklaşır, göğüsleri ka - barır, gözlerindeki parıltı ve ba- kışlarındaki ifade garip bir caklıkla tutuşurdu. Kafilenin ardı sıra, onlardan çok yaşlı bir kadın gitmekte İ- di. Kadının mevcudiyeti <porta- kal kesmeğe» götürdüğü genş- lerin neş'esini - azaltmıyordu. ehli keyifti. Kız- w Bi ne Çünkü kadın, larm gülüp söylemelerinden rada bir yenik seslerile türkü çekmelerinden memnundu. Kızların kahkahaları denizin sakin maviliğinden kayıp uzak ülkelere gidiyor gibi İdi. K daki salhanenin önünde uyu - yan, besli, iri sokak köpekleri başlarını kaldırıp baktılar. Dal- lardaki kuşlar küme halinde uç- tular. Bu neş'eli, canlı kafile dolam- baçlı bahçe yollarından uzun u- zun yürüdüler. Coşkun, parlak bir suyun üstüne atılmış ağaç köprüden geçerlerken, çığlıklar artıyordu. Sanki bastıkları yam yumru ağaçlar aralanıverecek onlar kendilerini kapıp götüre- cek suya düşeceklerdi. Bazen üstünü yabani sarmaşıkların, yabani asmaların sarıp örttüğü dar, nemli ve serin yola dalıyor. lardı, O zaman gölgeler ruhları- na sükün, soluk aldıkları hava- daki ıslaklık onlara hüzün veri yor, kahkahalar diniyordu. Nihayet yol sona erdi. Kadın, öne geçti, gül, yasemin dallari- le örülmüş bir bahçe kapısın - dan, sessiz, sedasız girdiler. Onları gören bahçe sahibi, içleri çuval kaplı sepetleri, üç a- yaklı merdivenleri ve her birine verilmek üzere meyva makasla- rını meydana çıkardı. Kızların kimisi merdivenleri — omuzladı kimisi sepetleri kollarına geçii di, ağaçların bulunduğu yana yollandılar. Bahçe sahibi, hepsine ayrı ay rı baktı — İstediğiniz kadar yiyebilir Fakat kabukları açıkta bırakmak yok. Yere gömülecek. Sonra bir tane meyva bahçeden dışarı çıkarılamaz siniz. Dedi. kafile başı kadın, başi- le onu tasdik etti. Adam, çekilip gidince; kız - lar, başörtülerini yemeni gibi sıkı sıkı başlarına dolar Şal var biçimli, uçkurluklu iç don- larını entarilerinin üstüne çek- tiler, Çoraplarla pabuçlar çıka- yılıp bir yana bırakıldı ve at li çalışma başladı. Bir kısmı gol kollarına sepetleri takarak, sağ REŞLERİ Tefrika No:134 kendisini derhal tasdik ediyor- lardı. Güreşten anlıyan anlamı- yan Sicimoğlunu methedip du- ruyordu, Sicimoğlu Kel Aliçoyu altın- a yarım saat tuttu. Onun kal- kıp kurtulmak için yaptığı de- nemeleri hep boşa çıkardı. Fa- kat kendisi de bir oyun alama- &ı. Aliço nihayet ikinci defa o- larak ayağa kalkabildi. Bu sefer ayakta başlıyan gü- reşte Sicimoğlunun da el ense ve tırpanlara aynen mukabe et- başladığı görüldü. Hem hiç de ondan geri kalmıyordu. Bunu gören padişah: — Bak hele bunda daha ne- ler varmış. El ense ve tırpanda da Aliçodan geri değil. Görecek- giniz, Allço bunu yenemiyecek! Gemekten kendini alamadı. Güreşin aldığı bu şekil, diğer pehlivan arkadaşlarını da Tete düşürmüştü. Bunlar di YAZAN: VYT AĞA ellerinde meyva makaslarile al koyuldu. Bir kısmı Üç merdivenle tepe Kısa bir zaman sonr: lığın ortasında ye: bakır renkli bi yanında söbü rın tümseği kabardı. Kadın, çalışmanın iyi bir kı vamda gittiğini görünce, yorgun vücudünü serin çimenliğe bıral tı. Kısa bir zaman sonra horul dıyarak uyudu. Onun uyuduğunu gören kar gözlü, nar dudaklı yoldaki — gevezeliğine başladı, Sesi güzel, di. Nükteleri kızları hale getiriyordu. ayaklı portakal. tepe işleteme: dolusu parayı anacığının avu diren karı sığmıyordu. Anasını teselli et kaç kere «Be anacı kendini... Babamın gözleri köi Karıyı görmez ki sevsin... Dü- günlerde hp ekmek paramızı getiriyor. Diye, onu Anası «Baban beni di> cevabını vermişti. Kimbiliı Elbet on yedi h, sıcacık hayat, birdenbire 80- ğumuştu. Kendi damlarına dü: yağıyordu. dönüp geldiğinde «Karı!. neş'e il, rıyordu. Yeni öğrendiği türkü- lerin hiç birini söyleyip çalmı- yordu. Sebebi muhakkak ki ba: basını gezdiren o çipil karı idi. tu. gibi kabarıp öfkesini zünde belli belirsiz bir gülüm- seme, görmiyen gözlerini uzak- lara dikmiş, kendi kendine söy lenir gibi: kokuyor. Kolu da pamuklar gi: tı. İşte o gün kızın içine bir a: beri için için yanıyordu. Baba- Bı, eve az para veriyordu. Ken- le konuşuyorlardı: — Ne oluyor Aliçoya! — Bir şey yapamıyor be! — Ezeyim dedi amma, bunu da beceremedi galiba! — Çok kuvvetli bir adam. Ka lay ezileceğe benzemiyor. Bu halden en çok memnun o- lan adam şübhesiz pehlivan Mus tafa Çavuştu. O zamana kadar açılmıyan çenesini birden bire açmıştı: — Aliço bana çatıyordu am- ma, kendisi- de bir gey yapamı- yyor. Ben pehlivandan anlamaz Miyım? Haydi yensin bakalım kendisi! diye söylenip duruyor- duü. İki pehlivan tıpkı boğuşan 1 dev gibi birbirlerini pek fena su rette dövüyorlardı. Sultan Aziz de hiç bir müdahelede bulunmu- yordu. Çünkü Sicimoğlunun hiç de Aliçodan geri bir. pehlivan olmadığını anlamış bulunuyor- du. Madem ki kuvvetleri birbi- rine denk gelmişti; ne isterlerse yapabllirlerdi. Güreş iki santi geçmiş olduğu halde hizından - hemen zerresini bile kaybe di. hamen *tmiş (Devamı var) çak dallardan portakal kesmeğe dallara uzandı. l boşlukta yükseldi. sivri— limonla- ceylân kız, yeniden sözü güzel- atar, akşam olduğunda bir cep ğün senin, bu nişan benim gez- yüzünden, içi içine miye uğraşmak boşuna idi. Kız, am — üzme derneklerde çalgı ça- vutmak istemişti. aldığında da kördü. Yâni körü körüne sev belki de anasinın hakkı vardı. yıllık - kocağını, berkesten daha iyi bilirdi. İşte bu yüzden kız ondan soğumuş- tu. İki göz odanın içindeki tat-| bir kaç türkü öğretmesini isti. miyen, sadece yaylaları, karşı dağları beyazlatan karlar, san- ki gece gündüz evlerinin içine Babası, düğünlerden . Gel say bakalım bu- günkü kazancımızı!» diye bağı- Adam, birdenbire bir dalga kızına çarpmıştı. Sonra yumuşamış yü Karı mis gibi anber bi yumuşak!> diye mırıldanmış teştir düşmüştü. O zamandan- dinden başka altı çocuk ne iyip içecekti? Anasının yaşa- | Mma kuvveti günden güne azalı- yor, yüreğine düşen kurt onu kemirip duruyordu. Kız Nazike niye sustun? Bad banın yeni türkülerinden birini yak bakalım... Nazike, yavaşladığımı, elinin;& dilinin sustuğunu anladı. Yenis?* den çalışmağa, içinin dertlerini saklamak için bir türküye baş ladı. Yeni türküleri bilmiyordı Ki N n Ertesi gün, kapıya uğra 9 | ona ünleyen kızlar, Nazike rine, yorgun yüzlü, gözleri çu- kura kaçmış anasile kar$ılaştır lar. ike hasta!... dedi. Kızlar, odasına doluştular. O yanaklarında güller açmiş, göz- leri alev alev parlıyarak küçük Z| döşeğinde yatıyordu. olsun kız Nazike> diyen «Geçmiş arka- Kara gözlü ceylân kız, mev-| daşlarına: simlerin içinde, en çok «Porta-| — — Bir şey değil üşütmüsüm... kal kesme> zamanını severdi.| Öksürük oldum anam işe salma Dünyanın, bahçeliklerin güzelli-| dı... Yarın uğrayın bana... de“ ğine doyamazdı. İçinde yaşama | di. ateşi çağlıyarak iki ay, bahçe- | — O gün kızlar, uzun bahçe yo- den bahçeye koşardı. İşin para-| lunda giderlerken, uyuyan kö- sında değildi. O, mahallenin kız| pekler uyanmadı. Kuşlar küme larile beraber kavuştuğu hürri-| küme havalanmadı. yeti, portakal kokularına bula- Ü narak çalışmağı seviyordu. Haf ta sonunda verdikleri birikmiş O mevsim sonuna kadar Na- yevmiyeleri saymadan cebine | fike çalışmadı. Görünüşünde bir geycikler yoktu. Fakat bo- ğazına ekılçık kaçmış gibi> M'» larına doldururdu. Anası, son | Bicik yapışmıştı. Öksürüp”dır zamanlarda gülmez olmuştu. | yordu. K. arın yoklamağa ge- Kocasının koluna geçip o dü-| İecekleri saatten evvel; kırmızı gaz boyamasının ucunu tükrük- Hyerek solgun yanaklarını, dv -| daklarını penbeleştiriyordu. Bahar gelince, Nazike kendı- ni kuvvetlenmiş, dirilmiş hisset ti. Kızlara müjdeledi — Artık gırtlağımdaki kılçık gıktı!. > mı © mevsim geldi cattı. Nazike, anasının diktiği penbe İç donu- pu giydi. Başına sari yazmasını ir | doladı. Yeni basma (entarisini gırtma geçirdi. Çalışmağa gitti. Kızlar ondan türkü istiyorlardı. © dakikada karar verdi. O gece babasına yalvar yakar olacak, -| yecekti. s| — O günkü çalışması sonunda ne kadar hamlamış olduğunu anladı. Vücudü sırsıklam kesil- mişti. Akşam eve geldiğinde anası çamaşırdan — dönmemişti. Kapı önünde oynıyan kardeşle- ri babasının evde olduğunu söy« leyince, içinden taze bir heves -| taştı. Gidip babasının dizi dibi- 'ne oturmak, onun saz çalıp tür -| kü okumasını dinlemek istedi. Terli rubalarını soyunup, ku- Bir gün babasına: «Nereden| Tularını giymeyi unuttu. Koş; buldun yüzü kalbur gibi delik| Tak babasının oda kapısını itti. deşik karıyı?> diyecek olmuş- | Fakat içeri girmek üzere attığı adım eşikte kaldı, Oracığa ç: kıldı. Bir kere daha, bir kere daha dikkatle baktı. Hayır -| milmiyordu. Babasile karı yas -| takta idiler. O kadar kendi ka- | valarına dalmışlardı ki, kapının açılıp kızın geldiğini sezmemi: lerdi. Nazike, göğsünün içinde bir -| geyin koptuğunu, bağrınm sı- cak sıcak yandığını hissetti. O -| bir yıl evvelki gıcık boğazını sa -| rıverdi. Vücudünü büsbütün ter kapladı. Oraya, bahçenin a ları altına çömeldi. Öksürm başladı. Sonra ayağa kallı Sallana sallana odasına gider- ken biraz evvel çömeldiği yera baktı. Orada bir taze kurban kesilmiş gibi, geniş bir halka Dursa Eskrim birinci likleri yapıldı | Bursa: 13 (Telefonla) Bursa Eskrim bölge birincilik- leri müsabakaları bugün şehri- miz Dağcılık kulübü sahalarında kalabalık bir seyirci önünde ya pılmıştır. 936 senesi Türk Bsk« Yim Milli Ekibinden şimdi Bur« Sa bölge antrenörü olan Halid Kılıçerinin yetiştirdiği gençler iyi dereceler almışlardır. Bu mü sabakalar Burşada uzun seneler denberi yapılmadığından büyük bir alâka uyandırmıştır. Müsabaka neticesinde derece alan gençler şunlardır: Kılıç bölge birinciliği: Birinci Halit Kıhıçeri, ikinci Emin Sümer, üçüncü Emin Bil- gin, Fl Birinci İlyas Şener, rem Çetin, Ete bölge birinciliği ikinci Ek bölge birinciliği Birinci Turan Çetin, ikinci Hali! Okçuoğlu, üçüncü Bülend Koşal,

Bu sayıdan diğer sayfalar: