12 Mayıs 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

12 Mayıs 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BAYFA 14 YENİ SABAH 12 MAYIS 1949 SULTAN KABUSLAR HAMZDEN Kalem gibi bükülerek kilit de- Hğine bir kâğıt sokulmuştu Tefrika Gülüşerek sedir Üzerine yan- ladılar. Yeleğinin cebinden altın #aatini çıkaran ev sahibi: «Her İhtimalo karşı saat kapağı ardı- 'na saklamıştık!» diyerek dörde Katlı sigara kâğıdını çıkardı: — Vallah, yüreğimiz parala- miyor. Okurken ağladık! — No yazıyor? — «Buradan kurtarmazsanız, Malta köşkü bana mezar ola- gak!» diyor. — Yaa... Veriniz bakayım. Alıp okuyunca çenesi - çarp- miştı. Bir daha «Yaa...> diye- 'Yek hareketsiz duran ev sahibi- nİn yüzüne baktı: — Ne anladınız siz? — Tazyik gördüğünü. — Tazyik değil! (ayağa kalk- tı) Ölüm tehlikesi işareti bul 'Yâni: Hayatıma kastedecekler, mezarım burası olacak! demek stiyor! (İçini çekti) Ben, o maz “Tüm adamı ve tablatini pek iyi bilirim. Susarak yerine oturdu. Sıkılı yumruklarını dizlerinin üzerine “koymuştu. Kapıyı tıkırdatan ta- zo gelininin uzattığı kahve tab- “dasını alarak dönen Muhtar bey, zesini alçalttı: — Şimdi ne yapmayı düşünü- yorsunuz? — Elimden gelemiyecek olan en tehlikeli işleri bile yapmayı! (Yumruklarını gösterdi) Göre- ceksiniz! — — Onu mutlaka - kurtaraca- ğum ve tekrar Çırağan sarayına yerleştirteceğim. Taze yaprakları gün seli al- tında kıpırdaşan yeşil ağaçlara dalarak kahvelerini içtiler. Bir kelime konuşmamışlardı. Sedir yastığı kenarına bıraktığı siga- Ta kâğıdını yeleğinin Ust cebine koyan gök gözlü adara gitmeğe davrandı: — Bize izin azizim, — Gidiyor musunuz? — Geçirilecek bir. dakikalık vaktim yok. — Bu şartlar altında onu tek Tar tahtına iade edebileceğimizi “umuyor musunuz? — İlkin hayatını kurtaralım. (Kaşlarını çattı) Yarın önümü- Ze atılacak cansız Cesedine mi Osmanlı imparatorluğu tacını Biydireceğiz? —lhe Merdivenleri inip sokak kapı- # ardına geldiler. Ev sahibinin “elini tatan Kleanti: «Buz gibi!» terli- “ — Pek meyusuz ve asabımız bozuk! - — Korkuyor musunuz — yok- a? T İstemiyerek gülüştüler. Soka- ğa uğrayan mavi gözlüklü adam doktor Emin paşanın konağı kö- gesindeki kapalı su yolu bacası tarafına göz attı. Heykel gibi “duran nöbetçinin sabah güneşi vuran yalın kasaturası parlıyor du. Başını döndürerek yürüdi Beyoğlundaki evine gidecekti. Ağahamamının ardına düşen Bessiz ev kapısı önünde cebin- den çıkardığı küçük anahtarı, uydurmağa çalışırken sarardı: Kalem gibi bükülerek kilit deli- ğine sokulan bir kâğıt Çekip açınca gözleri büyü- müştü. Yeğeni Mihal yazıyor, Ali Suavi efendinin sevgili ha- remi Mari Nelli hanımı öğleye kadar evde beklemesini bildiri- yordu. Bol sakolu, düşük pa- galı ihtilâlçiyi hatırlıyarak göz- leri yaşardı: Zavallı Suavi! Top yoluna gitmişti. Altın gözlü İngiliz güzelinin böyle kendisi- No. 79 ni ısrarla görmek isteyişine mf- na veremediği için, düşüncel düşünceli yukardaki odaya gir- di. İşte, parmak boylu, ateş ba- kışlı ihtilâlei ile gu yuvarlak ma, ga başında oturmuşlar, ve Üzüm kokulu Yunan konyakları çeke- rek kaç defa Çırağan sarayına yapılacak delice baskın tasarıla- Tını konuşmuşlardı! Küçük dolaptaki konyak şİ- gesini alarak kadehe lüzum gör- meden lıklık çekiştirdi. Oooh... Canma canlar katılmıştı. Basık tavanlı loş odayı bile bir başka türlü görüyordu, Yarıya inen #işeyi Üzeri tozlu yuvarlak ma- Ba Üzerine koyarak bir daha do- Jaba uzandı. Badem ezmesi ve badem gekeri ile dolu şekerliği çıkararak gişenin yanına koy- du. Madam Nellinin gelmesini bekliyecekti. İşte, aşağıda kapı da — çalını- yordu. O kadar düşkünü görün- düğü kocası öldüğü halde, si- yah matem elbiseleri giymeğe bile lüzum gönmiyen genç ka- dını, iğrenip tiksinerek yukarı- ya aldı. Sanki, Çırağanda ka- fası parçalanarak öldürülen ko- cası değilmişçesine, şen-şen ba- kıyor, vesile düştükçe gakrak kahkahalar basıyordu. Gözleri- ne İnanamaması gelen Kleanti Skalyeri, billürdan küçük ka- dehe konyak doldurarak oynak misafirin önüne sürdü: <Telâfi- &İ mümkün olmıyan ağır kede- rinize iştirâk için ziyaretinizde geciktik azlz madam, İşlerimizi biliyorsunuz> diye kadehini kal- dırdi: — Yiğit ve aziz dostum Sua- vinin hatırasına madam! —he — O gece sabaha karşı size veda ederken, sanki feci akı- beti kendisine evvelden malüm olmuş diyeceğimiz geliyol Kadeh tokuşturarak birer &o- Tukta yuvarladılar; barut gibi keakindi. Lâtif penbe yüzüne bir kızartı alevi uğrayan İngiliz hanımı, zarif parmakları arasın- da gıktığı ipek mendilini ağzına götürerek dudaklarını kurula- d: — Oh, size vedaa gelmiştik. dostum. — Nasıl? (Gözlerini açtı) Türkiyeden “ayrliyor musunuz İ yoksa? — Yarın sabah kalkacak olan| vapurla gidiyoruz. — Gidiyor musunuz?! Kimin- le aziz madam? — Bir dost ile, (Kızardı) Za- ten iki ay evvel karar vermiştik. — Suavi de birlikte mi? Bakıştılar, Bir daha kızaran Nelli, başını eğerek; «Hayır, ©- 'un haberi yoktu.» diye gümüş gekerlikten bir — badem gekeri aldı. Bir gey anlamıyan Üstadı- Azam, önündeki ince uzun gişe- yi ikinci defa kadehler Üzerinde dolaştırdı: — Bir gey anlıyamadık - ma- dam? — O hayat zaten öyle devam edemezdi! — Yâni parasızlık ve geçim Bıkıntısi içinde? — Oh, tamamen biliyorsunuz. Son zamanda memleketime dön- meğe karar vermiştim, — Uzun, çargıda genç bir kuyumcu var- dır; Bilmem tanır mısınız? Ku- yumcu Ohanes! — Evet? — İşte onunla İngiltereye git- meğe karar vermiştik, (Başını eğdi) Şimdi gidiyoruz ve birlik- te yaşıyacağız! Ayağa kalkıp tombul elini u- zatmıştı. (Devamı var) aa SUADİYE, BOSTANCI, KADIKÖY we &3 veya bilümum say fiye yerlerinde VİLLÂ, EV ve APARTIMAN Yaptırmak isteyen halkımıza: Teminat ve müddetinde teslim, iyi enalzeme, Halk T i Evler İnşaat Şirketinin Gayeleridir. Tediyatta kolaylık gösterilir, Beyoğlu, Tokatlıyan arkası, Balo sokak 34/1, Tüştür, bilir. Devlet Ormun İşletmesi Düzce Müd 1 — İşletmemizin Çiçekli bölgesi dahilindeki Çiçekli mandere serisi ormanlarının muhtelif bölmelerinde mevcut 21986 mnetreküp köknar, 261 metreküp çam ve 184 metreküp kayın tom ruğunun şimşirlik ve çatdekovil raznpalarına nakli ile bura Ki istif işi açık eksiltmeye konulmuştur. 2 — Açık eselllme 23/8/949 tarihine rastlıyan pazaratesi gü- NÜ saat 15 de Düzce Orman İşletme Müdürlüğü binasında top- Jlanacak Komisyon önünde yapılacaktır, 38 — Beher metreküpünün nakil ve istif işine ait muham- men bedel 1600 kuruş olup geçici teminatı 18603 lira 20 ku- 4 — Buna ait gartname Ankarada Orman Genel Müdürlüğü ile Istanbul, Ankara, Adapazarı, Bolu Mudurnu ve işletmemiz müdürlükleriyle Akçakoca ve Çiçekli bölge gefliklerinde görüle- 5 — İsteklilerin belli gün ve saatte müsbit evrak ve geçi- 'i teminatlariyle komleyona müracaatlar '——_1 Tomruk ve Nakil İstif İşi rlüğünden Ba- — 5966 — Tarihi zühuller ve yanlış hükümler Bay İsmail Hikmet Ertaylan, E- debiyat Fakültesi Türk Dili vo Ede- biyatı Dergisinin ikinci cildinin bir arada çıkan 8-4 Üncü sayısında «Var- vari Ali paşa> başlığiyle bir manzu- me fac-simi . Bu fac- milenin orijinali nerededir. bilmiyo- Neşir, mutad tavsifton Aridir. Mansume- arasun «mofâllün, mofât- lün übün> vezniyle yazılmış, 176 lik bir mosnevidir. Nesih ilo ka- a sonunda tâlik'le ya- do alınan esci Makalât-ı Albyi Varvı Yazıldı binde bir seroncamı Melâlet çokmiye nigehdârı Burada <Ali-yi Varvari> diyo adı geçen adam, on yedinci asırda bazı valiliklerde bulunduktan #sonra İb- Paşa marifetiyle katledilen moş- bur Varvar Ali paşadır. Şöhreti de andece İsyanından ve katlinden İleri gelir. g Bay Nüşir, bu manzumo hakkın- Üa altı sayfalık bir tahlil yaptıktan sonra Varvar'ı, mansumenin sahibi olarak kabul edip yaman bir büküm yeriyor ki'bizim, ehemmiyetle dura- cağımın nokta bu bükümdür. Çün- kü hükümden önce hayli yanlış yap- miştır. ki Tarih Kurumu'nun neşret- mekte olduğu Belleten'in son çıkan 49 uncu sayısında, Bay Profesörün diğer neşriyatı ile beraber bu maka- Tesindeki yanlışlar hakkında Adnan Erzi, ağır fakat gayri yahat tenkid- lerde bulunmuştur. Adnan Erzi saca «bazı garip mütalâalar da İleri sürüyor> demekle iktifa ettiği bu hü kümler aynon göyledi, «ŞU küçük yabancı çocuk —yi Varvar Ali paşa— aldığı terbiyo sa- yesinde Osmanlı devletinin — tarihte, hattâ tarih-i san'atta yor tutan 6â- zımından birl olmuştur. Yazdığı ©- ir dillerde dolaşan, 1 Acem edebiyatının bir kopyasıdır sözünü haklı göstere- cok yazıların dışında kalan bir vesi- Nev'inin İ olan — manzum bir autoblographle'dir. Bu da gösteri- yor ki, Osmanlı — Imparatorluğunda medreso tedrisatı harloinde bir de sa- ray mektebi todrisatı varmı da memleketo bir çok edipi der, san'atkârlaı zirler ve siyasot adamları yatiştirmiş. tir. İşte şu küçük eser, bunun canlı ve büyük bir vesikasıdır.> Bu satırlardaki hükümleri mraya koyalım : 1 — Varvar Ali paşa —bu eseri- 1 anlaşılıyormuş ki— Osmanlı devle-| tinin tarihte, hattâ sanat tarihinde| 'yer tutan eazımindan biri imiş, 32 — Osmanlı edebiyatı, Acem ede: biyatının bir kopyası olduğu kanaa- 'tine mukabil bu eser, bu - kansati| haklı gösterecek eserlerin dışında kal miğ, yâni orijinal ve sahibini - sanat tarihinde eazımdan — saydıracak — bir vesika - imi $ — Osmanlı — imparatorluğunda medrese tedrisatı haricinde bir - de saray mektebi tedrisatı var imi 4 — Bırf bu tedrisat ile eyâni med 'Tese tedrisatı tesirinden Azüde ted-| risat ile> memlekete bir çok edipler, sanatkârlar.. «İfadenin doğrusu bir| çok edip, pair, sanatkâr'dır yetiş- miş imi 6 — İşte şu küçük eser, bunun canlı —bem de— büyük bir vesikar| & imiş. Şimdi bu hükümleri gözden geçirelim: 1 —, Varvar Ali paşa, bütün tarih) müntesiplerince — müsellemdir ki, ta- rihte yer tutan eazımdan biri değil- dir. Hayatı malümdur. Bosnalı bir devgirme çocuğudur. Bay Ord. Pro- fesör, tarihte ve bu mânada kat'i ve tek tübir «Devşirme> yerine «Derleme> sözünü kullanıyor. Sırası geldikçe «derleme teşkilâtır, — «der- leme oğlanız diyor ki yanlıştır. Maa- hazâ profesörün bu gibi zühullerine çokça tesadüf edilmektedir, Meselâ yine aynı derginin s#on günlerde in- tişar eden üçüncü cildinin müşterek 1-2 nci sayısında ve €Türk dilinde en etki Yusuf ve Züleyha> ünvanlı mar. kalesinde <Ahsen-ül kıssa> — tâbirini kullanmıştır ki Sure'i Yusuftan alın-| ma olduğu için her eserde bu tâbir, Ahsen-ül kasas diyo geçer. Her ney- #0... Bahso gelelim: Vakıâ, Ende- Tundan yetişerek Osmanlı tarihinde| yer tutan büyük adamlar — vardır: birer birer ların arasına giremez, girmek şöyle dursun, uzaktan görünemez bile ). Bay profesörün verdiği fırsattan istifade ederek bu yaman hükmün, taribi hakikat karşısında mahiyetini teşrih için Varvar Ali paşanın katli ile neticelenen isyanını, bu münase- betle de ne kıratta bir adam olduğu- nu biras anlatayım Deli Sultan İbrahim'in son endrü- zamı meşhur Hezarparo Ahmet paşa, iş başına geçince, sefelefi Balih pa- şanın âkraba ve taallükatını birer bi- rTer İfnaya tesaddi etmi; 4 — Murtaza paşa —Salili paşo- nın kardesi— bu satı, Bağdada gi- derken öldürttü. b — Zülfikar ağa —bu Balih paşanın kardo te, bunun da ifnasını emretti. Mahmut paşa gibi, Gedik Ahmet pa-/ .| meği münasip buldu. Yazan: Ord. Prof Ismail Hikmet Ertaylan'ın neşriyatında ALİ CANIB YÖNTEM l zan oğlu, bazı eserlere göre manevi oğlu— Ersurum valisi idi. — Onu da yök etmek için önce Kars valiliğine etti. Kal'a muhafıslarına da, et paşa oraya gelir gelmez kat letmeleri için emir yazdı. Mehmet paşa, Hezarpare'nin ta- anladı. Karsa — gitmedi. ncasının eski hizmetkâr O, vaktiyle Babasının, larını etrafına. topladı. Abaza'nın yaptığı gibi, — Ersurumda mukavomet göstermek İstedi. “Fakat yeniçeriler rasi olmadı. Bu tasav- vurdan vazgeçti. Kondi yerine edilen Gürcü Mehmet paşa nü> mina vilâyot İşlerini sapta — memur mütesellim, Balih paşatadeden kork- tuğu için Kal'aya gizli girdi, İlk iç- 'tima eden divanda «Ersurum vilâye- tinin Gürcü Mohmet paşaya tevcihi fermanını okudu. — Balih paşazade, —Yeniçeriler de kendisini tutmadık- larından— ayrılmağa mecbur. oldu. Kış pek şiddetli idi. Kemah'a, ore- dan Erzincana gitti. İşte — burada) tarih #ahnesine Varvar Ali paşanın gıktığını görüyoruz. Şöyle kir Yıl 1647 —Hiorl 1057 Ramaza- ni—, Varvar Ali paşa bilflil - Sivas, beylerbeyi iken İstanbuldan bir mü- başir geliyor. Baraya götürmek Üze- re bir hayli para İstiyor. — Varvar, memileketin ileri gelenlerini — toplu- 'yor, neticedo bu kadar paranın edaşı lmkânı olmadığına hükmediliyor. Mü ,| başir, bu haberle İstanbula dönlüyor. Fakat saray isteğinde musir. Adamı- ni tekrar yolluyor. Bu sefer Varvyar çileden çıkıyor: «Ben bu kadar pa- rayı nereden bulayım, halkın malını mı zaptedeyim P> diye şiddetle redde- diyor. İşte Varvarın bu hareketi sa- rayca gazabı mucip olmuştur. Bun- dan başka Varvarın başına ikinci bir| belâlı iş geldi: İbşir paşanın Bivaa- ta bir nikâhlısı vardı. Baraydan bu kadın da isteniyordu. Varvar — Ali Paşa, «Bir Müslümanın nikâhl karı- sını başkasına nasıl teslim edeyim P» de Baray ve bu İşlerin müşevviki olan Hezarpare Ahmet paşa, çok kız- dı. Ancak zemin ve zamanı düşüne- rek ba kızgınlığı belli etmediler, İş- te tarih bize bunları anlatıyor, bis de Varvarı tarihin eazımından değil, se- dece dürüst bir adam olarak tamıyo- ruz. Ancak o, yalmız — dürüst değil, hayli #âf idi. Bu ciheti de biran göz- 'den geçirelim : Varvar, halkı kendisine yâr san- &. İstanbuldan bir strü — entrikalı mektup da aldı ve bunlara aldandı: «Üsküdara dek gideceğim, meszalime| #ebep olanların başını ezeceğim İ> de- di. Asker toplamağa başladı, etrafı- na bir bayli erazil katıldı. Bunlar ka-, sabaları, köyleri varuyor, bin bir xu-) lüm yapıyordu... İşte bu hengâmede Varvar, Salih paşanın oğlu Mehmet paşaya mektup yazdı ve hep birlik- te İstanbul üstüne yürümeyi teklif etti. Mohmet paşa bu mektubu mai- yetine okudu; hepsi: «Haydi, yürü- Uzatmıyalım: Mehmet — paşa ifona yöneldi. Meşhur Evliya Çelebi bu şanın imamı idi Balih paşazade, &e- vabını Evliya Çelebi ile gönderdi. O, in renkli — üslübu İle n gafletini, bönlüğünü, i düzeltemiyerak — Boşnak şivesiyle konuştuğunu tatlı tatlı an- latmaktadır. Varvarın şu cümlesi hoştur: «Be- nüm oğlum, katlana bir kaç cün>. Yani «Oğlum bir kaç gün — sabret >. Mehmet paşa yolladığı cevapta: dl: tanbul üstüne yürümek muhatıralı- dır, İbşir ise kaltabanın biridir. Ken- disine itimat caiz değildir!s diyordu. Varvar, böyle gaflot içinde yaşarken, kendisini tenkile memur olan Köp: rülü Mehmet paşa, Kör Hüseyin ve Kara Safor paşalarla birlikte — çıka- geldi, Her üç paşayı, çadırının ka- zıklarına bağlattı. Varvar bu hâdi- $© Üzerine gurürünü arttırdı. Evli - yaya bir çok hediye — verdi. Gerek Evliya, gerek Salih paşazade, gerek Varvarın kâhyası olan Halil, ona hay li nasihat ettiler, <Aldanma, faka ba- sacaksınl> dediler. Zavallı bön Va: var, bu aralık İstanbuldan yalancı teşvik mektupları alıyordu. " Derken İbşir kaltabanının askerleri “görün- dü. Kurnaz Evliya ne olur ne olmaz diye üç kölesiyle birlikte bir tepeya kaçtı, işin encamını oradan seyret- Varvar, İbşir- 'den medet — umuyordu. - Halbuki o, yaklaşır yaklaşmaz — bücuma geçti, zavallı Varvar, İbşirden aldığı mek- tuplara aldanmıştı. — Karısını saraya göndermediği için dostluğunu kazan- diğın sanmıştı. — İbşir, çadır kazığı- 'e bağlanmış paşaları — kurtardı ve Varyarı boğdurdu : 1648, İşte Bay Profesörün Osmanlı ta- rihinin cazımından olarak telâkki et- tiği Varvar, böyle, iyice kalbli, fa-, kat bön, çabuk kanar bir adamcağız- dı. Bu vesileyle şunu da ilâve edelim ki: Bay profesör, Varvara Bosna vı lliğini verdiren — sadrâzam Mehmet Paşayı, Köprülü Mohmot paşa sanı- yor| Halbuki, onun autobiographle- #i farzettiği bu manzume le beraber biraz tarihe de bakmış olsaydı, çe- dürin kazığına bağlattığı Köprülünün olduğunu görürdü. Varyarı Bosna- ya tâyin ettiren Mehmot paşa tarih- te (Oivan Kapıcıbaşı) diye — amlan Bultanzade Mehmet paşadır. Osman- zade bu adam için <Rind-ü ayyaş ve müdahin-ü kallâp> der! 2 — Osmanlı edebiyatına Acem e debiyatının bir kopyası demek, ancak Hüseyin Daniş'in ağzına ve kalemi- no yakışırdı. Bay profesörün bu lddi- aya bak verir görünüşünü bir kalem sendelemesi farzedelim, ve - Üzerinde gimdilik durmıyalım! Bay Ertaylan, «Bu kanaati haklı gösterecek eserle- rin dışında kalmiş> diye tavsif eti İ mansumeyo gelince: — Nasım — ve nin kalıpları İran olan bu eserci- dan hangi noktadan dışta — kaldığını göstermesi uygun olurdu. İçinde bi bir heyecan taşımıyan, bu rekik dilli memnevi kanatimce edebiyat daireni- 'no giremcz, nerde kaldı ki «Nev'inin güzel bir örneği> olabilsin, Hem, ban- &İ nev'ininP1 8 — Bay profesör, bu manzume delâletiyle, Osmanlı dovletinde med- Teso tedrisatı haricinde bir de saray mektebi tedrisatı olduğunu anlıyor. Tarihle uğraşanlarca saray tedri- #atının mahiyeti bilinmes bir şey de- ildir. Alınan bir çocuk, önce Galata veya İbrahim paşa sarayına sovkedi- lir, oralardan Yeni Saray'daki —yAni Topkapı sarayındaki— küçükoda'ya buradan da hasine vo kiler koğuşla- rında münhal oldukça nakillere baş- lar, otuz yaşını geçmiş, saray Ade- bını öğrenmiş olan «cskilorden biri> «Lâla> tâbir edilerek acemi onun & lino teslim olunurdu. Barayda iki gaye takip edilirdi: Terbiye, tabsil! Terbiyeyi lâla üstüne alırdı. Tahsilo gelince, bu doğrudan doğruya medreso müntesiplerine tev- di olunurdu. - Okütulan şeyler, — ta- mamiylo medrese zihniyetine göre ve medresede okunan maddelerden iba- retti: Kur'an tilâvetinden başlıyan gocuk, İlmihal, teovid'den sonra Bir- givi, Halebi, Kudur! görür, Arapça ve Faraça okurdu. Bir yandan da ata binmek, cirit oynamak, ok, tü- fek atmak, kılıç, mızrak, kullanmak gibi şeylerle vakit geçirirlerdi. Mü- ezainliğe, hanendeliğe istidadı olan-, lara moşkhanede ustaları tarafından icabeden şeyler öğretilirdi. Demek oluyor ki:; Barayda tahsi- lin mahiyeti tamamiyle medresenin —tabif daha basit— bir — suretişdi. Terbiye usulünde ise gaye başta pa- dişah olmak üzere, büyüklere mutlak bir hürmet ve itaat telkininden iba- retti. Padişahlar, en ziyade #por ve muüsikiden zevk aldıkları için bu iki- sine ehemmiyet verirlerdi. 4 — Medrese tedritatı dışında saray mektebi tedrisatı vehmederek, münevver tabakaya ait divan edebi- yatından büsbütün başka bir edebi- yat tasavvur etmek tarihi bir ' gaf- letten başka bir şey değildir. —Aksi vüritse isbatı iktisa eder. Ata Be- 'yin basit Enderun tarihini okuyuver- mek bile bu hususta tereddüdü olan- ları iknaa kifayet eder. Bi & çüncü ve dördüncü ciltleri... Edebiya- tamızın astırlar içinde 'seyri gözümü- sün önündedir: Enderandan yı gairlerin hemen hepsi divan edebiya-, tana iltihak etmişlerdir. İcabodorse uzun bir listesini yapabiliriz. 6 — Varyar Ali paşanın yazdığı, de onun adına bir başkası- s0n — derece basit —hele on yedinci asır nâzim lisanına göre çok geri ve iptidai— aruzla ka- leme alınmış mesneviyi divan edebi- yatı dışında orijinal bir nev'in örne- ği saymak ve sanmak, Hulüsi Efendi matbaasından çıknış resimleri san'at everi telâkki etmokle birdir. * Bay İsmail Hikmet Ertaylan, şerb-ü tenkit ettiğimiz yanlıp hüküm- lere varmadan evvel, yâni gayet ba- #it ve anlaşılmasında müşkülât çekil- mesine imkân göremediğimiz metnin tahlilinde nice nice yanlışa düşmüş- tür ki bunları Belleten'de Adnan Er- zi gayet dikkatle tenkit — ettiği için burada tekrara lüzüm görmüyoruz. Merak edenler Belleten, sayı 49, iyfa 186-188 e başvurabilirler. * Manzumenin sonuna doğru şu be- yitlere tesadüf edilmektedir. Odur Zili-i İlân Ü Kütb-i dünya Duasiyle eder bu mülkü ihya Acep emin Ü eman oldu deminde, Koyun kurt İle gezdi devletindi Baltanatı esnasında, asayişin fev- kalâdeliğinden, kurtla koyunun yan- yana kardeş gibi gezdiği, memleketin, dunsiyle ihyo olduğu, bu <Zıll-i İlâh>, bu «Kutb-i Dünya> kimdir bilir mi- sinis? Bakalına inci dizdiren, sarayı- nn odalarına kürk kaplatan, hattâ İstanbuldakiler — yetmiyormuş — gibi Varvar'dan, bir vesirinin nikâhlı ka- rıtını istiyen Deli Sultan İbrahim. Bu medhin yan ida Acem mübalâğa merbaba> demek kadar tabif ka- hırl BİRKAÇ SÖZ I — Bay Ertaylan, bana — cevap ALİ CANİB YÖNTEM | benim hakkımdır. — Geçen makalemdeki tenkitle- rimin morken noktası fao-simile'sini neşrettiği «Tevarih-i Ai — Osman> maddesiydi. Üniversite adına yapılan bu baştan aşağı yanlış neşir ve bü- yük ilim müessesesinin - haysiyotine) katiyen münafidir. 1922 de Profesör Gicso'nin meydana koyduğu anoni- adan min, eksik ve yanlış bir nüsha: başka bir şey değildir, ne metnin, ne Bay Ertaylan'ın <Manzum mukaddi- me> dediği parçanın Beşir Çole hiç bir ile ası yoktur. O manzümel Takendername sahibi meşhur gair Ab- Edebiyat Fakültesi pro- fesörlerine ve edebiyatla, tarihle uğ- raşan ilim adamlarına hitap ederek diyorum ki: «Bu kadar fâhiş bir yan- hş, o büyük müesseso namına yaj lırsa —en hafif bir tâbirle— ayıp ol- maz mi, olmamış midir Pİl> 8 — Tenkidimden döğün vaziyeti- ni maskolemek hakaret çıkma- zına sapan Bay Profesör, bu işde tâ- li bir rolü olan Hamzevi İakende namesini iler 'ek şimdiden son- a tal 1na no yüzle çıka- Cevap vereyim : Da- ima açık alınla! Ve bu sual bana de- Gil, tedris vezifesini ifa etmiyen bir adama tevcih edilebilir! medi'nindir. yemin kar cağımı soruyor, 4 — Biz bu makalemizden sonra da —yino asla şahsiyata girişmiye- rek— birçok tenkid neşredeceğiz. Bu arada «Türkçede Yusuf ve Zaliha- lar> a temas edince, bilvesile, Ham- zeviyo atfedilen esero dair de görüp noktamızı arzedeceğiz. — Şimdilik şu kadarcık yazayım : « — İskender'den her bahseden e- sere İskendername denemez. Meselâ kütüphanelerden birinde kütüphane defterino adı büsbütün yanlış kayde- dilmiş iki ciltlik bir eser vardır ki, sırf İskenderin efsanevi hayatından bahseder. Aslı arapça olan bu eser, muahharen ve mealen farsça ve türk- çeyo de geçirilmiştir. No hacet Ta- bari tarihinin bir faslı İskenderden bahseder. Amma o fasla İskender- namo denmez. Geçen makalerde Ne cip Asım merhumun Tarih Encüme- Di mecmuasının birinci - sayısındaki makalesinden bahsetmiş, Bay Ertay- lanca Beşir Çelebiye atfedilen mı zümenin bir sureti bu makalo içinde de münderiç bulunduğunu söylemiş- tim, Profesör o makaleye bile göz yummuş olduğu halde, gimdi, benim aynı makalede merhumun — müverrih| Âli'yi muahaza ederek Revan köşkü kütüphanesindeki bir yazmanın Ham-) zenamo değil, Hamzevi — tarafından kaleme alınmış bir İskendername ol- duğunu haber vermesinden gafil kal- dığını ileri sürüyor. Bir kere bu &- ser bir nüsba değil, iki nüshadır. Re- 'yan kütüphanesinde SÂl ve 842 nu- maralarda mukayyettir. — Esası m surdur, aralarına manzumeler de ka- tılmiştir. - Mensur kasmi, — bilbassa Taberi'den alınmıştır. Bu iki cilt, pek büyük bir eserin ziya'dan kurtul muş iki ayrı nüshasıdır. 841 in 'vah- Tında onuncu cilt olduğuna işaret e- dilmiştir. Ötekinde bu hususa dair bir kayıt yoktur. Zahrında «Liniza- mi> diye bir işaret vardır ki bu, A- cem şairi Nizami'nin eserinden nak-, ledildiğine delâlet edebilirse de her zahra yazılan şey gibi buna da iti- mat edilemez. Bu eserin mevcut ol- mıyan diğer ciltlerinin İskendere mu-| hassas olamıyacağı derkâr ise de ne- den bahsettiği bittabi - keşfedilemez. 842 numaralı cildin — zahrındaki bir kayıttan bu cilt, ve belki — ortadan kaybolmuş olan diğer ciltlerin «Sul- tan Korkud bendelerinden Piyale pa- şanın malı olduğu tebeyyün ediyor. Aynı cildin yine zahriyesinde «Ta- rih - i İskendername> kaydı da var- dır. Her iki cildin içinde ve mensur ibareler arasında yalnız Hamzevi'ye değil, Ahmedi'yo ait bazı manzume- ler görülür. Böyle bazı manzumelerin mevcudiyeti, eserin ne Ahmedi'ye, ne Hamzevi'ye atfedilmesine kâfi değil- dir. Nitekim kütüphane defterinde de müellif hanesi boş bırakılmış, ve pek iyi edilmiştir. Aksi balde zoraki bir Beşir Çelebi'nin — yanına bir de Hamzevi veya Ahmedi çıkartılmış - lurdu! Bu eser dolayısiyle de ileriki makalelerimizden birinde etraflı mü- talalar arzedeceğim. 5 — Bugünkü makalemden sonra da —asla şahsiyata girmiye tenezsül etmiyorek ve yine eserler ve madde- ler üzerinde — durarak devam edeceğim tenkitlerime KABIZLIK HAZIMSIZLIK İYANMALARINA kor Mazla”ve'İckili bir yemekten sonro hissedilen”ağrılara ve siskinliklere İkarsi zararsız ve faydolıdır HOROZ Markasına”dikkai ediniz ——— vermek isterken işi tamamiyle şahsi- GA 1656 da —yâni Varvarın ölümün- ©“— Mehmet paya —Balih paşa- den tüm sekiz yıl gonral— sadrâzam MMİde üzerinde yürüyece, yata dökmüş, hakkımda bakarete cü- ret etmiştir, Bu sahayı — tamamiyle kendisine m. Bön esver ve . Bu da ZAYi MÜHÜR Rahel Rimoh namına yazılı tat- bik mührümü kaybettim. — Yenisini Talacağımdan eskisinin hükmü yol azan: Eski bir pehlivan © askeri götürürken ağalar ve taraftarları nerede ise birbir- lerine gireceklerdi. Hüseyin a- — Ne istersiniz pehlivanım- dan! diye bar bar bağırırken Se- rez beyi de: — O neden #enin pehlivanın oluyormuş? diye kargılık veri- yordu. Senin pehlivanın Ayıbo- ğandır. İşte hâlâ yerinden kal- kamıyor. Git de ayağa kaldır. — Ayıboğanın Allah belâsını versin! Ne istersin pehlivanım- dan? Ne ise, iki tarafa mensup ba- 2 ağır başlı kimseler araya gi: rerek Hüseyin ağa ile Serez be- yini belki de dövüşmekten kur- tardılar. Hüseyin ağa eve girdi. Berez beyi de bir çardağın altı- na götürüldü. Bu sırada ödül meselesi çık- tı. Madralı Halil ödülde hakkı olduğunu ileri gürerek bunu İs- tedi. Uzun çekişmelerden s#onra nihayet dolgun bir bahşişe razı oldu. Ne yapıp yapıp Kazıkçı Ka rabekiri kendisine mal etmek is- tiyen Serez beyi, Madralıyı des- teklemedi. Askeri kızdırmaktan gekiniyordu. Öbür yanda Kazıkçı Karabe- kir silinmiş ve yavaş yavaş gi- yinmeğe başlamıştı. Madralı Ha İllin vurduğu insafsız boyundu- Tuk âdeta derisini — yüzmüştü. Cazgır burasını itina ile yağla- mış ve temiz bir çevre ile sarmış tı. Ayıboğan Hasan pehlivanın vurduğu yumruğun yeri de göğ- Bünde kıpkırmızı duruyordu. Bu sırada Serez beyinin kâli« yası da askere yaklaştı. Kimse- nin bulunmamasından istifade ederek konuşmağa başladı: — Aşkolsun, Bekir pehlivan! Çok güzel güreştin! — Teşekkür ederim. Elimiz- den geleni yaptık. — Kuzum, sen bangi Bekir pehlivansın? — Hangi Bekir pehlivan ola- cağım? Bekir pehlivanım iştel — Attığın kazık pek zorlu idi de. — Biraz sıkı atarım kazığı.., — Kazıkçı derler mi sana? — Bazı yerde diyorlar. — Sen Akkoyunlu musun? — Öyle! — Biz de ondan şüphelendik. Demek sen meşhur Kazıkçı Ka- Tabekirsin. — Öyle ağa! — Simdi asker misin? — Evet! — Bizim bey senin güreşini pek beğenmiş. Aferin diyor. Da- ha evvel biraz kalbıni kırdığı 1- çin pek üzülmüş. — Kim senin beyin? — Serez beyi... Çok zengin, kişizade bir adamdır. — Allah zenginliğini arttırsın. — Pehlivanlığa da çok merak- h. Madralı Halili — İstanbuldan getirtti. — Öyle mi? — Seni de çok beğendiği için yanına almak istiyor. Bunu ka- bul edersen çok sevinecek. — Teşekkür ederim amma, biz asker adamız, — Biliyorum. Hemen bedeli- ni vererek seni askerlikten kur tarmağa hazır.. — Ben askerliğimden mem- nunum. Ayrılmağa da hiç arzum yok, — Çocuk olma Bekir pehli- van! Senin gibi bir pehlivanın askerlikte kalıp çürümesi revâ Maltepe Belediyesinden şikâyet Sayın Direktör, Maltepe istasyonundan asfal- ta çıkan caddenin iki tarafında yola ait birer buçuk metre enin- de sel hendeği vardı. Belediye reisi, hendekleri önce haliyle bı- rakarak yolun sağ tarafına çi- mento yaya kaldırım — yaptırdı Sol tarafı da taş döşetti. Hen- dekler yolun dışında kaldı. Bir müddet böyle bıraktıktan sonra sel sularını yukarıdan başka yo la çevirerek hendeği — kuruttu. Sonra da belediyeden ücretle çalışan ameleye hendeği doldurt tu ve bu suretle caddenin kena- rında bulunan kendi - arsasına lAme s3&4 ve güya hendek kendi arsasına aitmiş gibi bir - şekü verdi; yoldan binlerce lira kıy- metinde yeri kendi arsasına ge- çirerek caddeyi üç metre daralt tı. Biraz da yolun son aldığı is- tikamete göre bahçesinin par- maklıklarını — ileriye — getirt - ti. Halbuki burası Maltepenin en işlek caddesidir, bütün kam- yonlar buradan geçmektedir. Yolun danalmasına — meydan verilmemesi hususunda muhte- rem gazetenizin tavassutunu ve yazmasını rica ediyorus. tur, | Radel Rimoh Okuyucu Diyor k Tefrika No. 79 Madralının vurduğu insafsız bo- yunduruk âdetaderisini yüzmüştü mı? Eğer bizim beyin teklifini kabul edersen hemen askerlik- ten kurtulacaksın, Çiftliğe yan- gelip oturacaksın, İstediğin ka- dar para alacaksın, İstediğin ka dar güreşeceksin! Kâhya askeri kandırmak için aklına gelen her geyi söylüyor, Serez beyinin çiftliğini uzun boylu methediyor, hayasının güzelliğinden, suyunun serinli- ğinden bile bahsediyord Fakat bütün bu gayretleri boşa gitti. Asker, kâhyanın 18- rarlarına nihayet gu gekilde mukabele etti: — Dedim ya, biz asker ada- mız. Askerlikten ayrılmak ta istemiyorum, Ayrılsam bile hiç kimsenin pehliyanı, kul kölesi olamara, — Neden pehlivan? Rahatin tam münasile temin edilmiş o- lacak. İstediğin gibi yiyecek, şecek, yan gelip yatacaksın, tediğin kadar da para alacay Bın, — Teşekkür ederim, biliyo- rüm, Fakat bir defa başımıza buyuruk yaşamağa — alışmışız. Başka türlüsü bize ağır gelir. Sen hele bir defa bizim Çiftliğe gel hele.. Eğer iste- mezsen çıkar gidersin. Seni zor la tutacak değiliza! — Yok, teşekklir ederim. Yo Tum düşerse uğrar, bir kahve nizi içerim. Kâhya daha neler ve neler söylemedi. Aklın almıyacafı po ralar vüdetti. Fakat Kazıkçı Bekir Nuh diyor da, peygamber demiyor- du. Kâhya aylık miktarını ar- tırdıkça şöyle cevap — veriyor« du: — Bize almımızın terile ka« zanamadığımız para ağır ge- lir. Güreş meydanlarında cok $ükür biraz ödül tophyabili- yoruz. Bize bu kadarı yeter. Fazlasında gözümüz yok. Bu sırada Hüseyin ağanın kâhyası koşa koşa yanlarına geldi. Serez beyini Bekirle ko- nuşür görünce aklı başından gideyazdı. Ne oluyordu? Yok- #a pehlivanı kandırmağa mt çalışıyordu. Ya buna muvaf- fak olduysa ağasının yüzüne nasıl bakabilirdi: — Buyur Bekir pehlivan, bir yorgunluk kahvesi iç! dedi. Ve Bekirin koluna — yapıçıp içeri doğru sürüklercesine gö- türdü, Yolda da: — Ne o pehlivan! Seni kan dırmağa mı uğraşıyordu? di- ye gordu. Kazıkçı Bekir bu suale: — Hayır! cevabını vermek efendiliğini gösterdi. Yârenlik ediyorduk. — Aman dikkat et! Bu a- dam Serez beyinin kâhyasıdır. Seni kandırmak için elinden geleni yapar. Sakın sözlerine kulak verme! —Az eyvel seni Ayıboğana yendirmek için ne- ler yaptıklarını gördün. Sakın onlara kanayım deme! Bekir cevap vermedi. Kâhya kendisini doğruca büyük bir misafir odasına götürdü. İçerl- de birçok beyler ve ağalar var dı. Başta Hüseyin ağa olduğu halde hepsi kendisine büyük bir #tibar gösterdiler. Bütün ısrarlarına rağmen, baş köşe- ye oturttular. Bir de kocaman fincan kahve getirdiler. (Devamı var) 'm da diliyorum) Tahkikat başı larsa daha çok şeyler çıkar. Maltepe: Gülsuyu — caddesi Sadık Özcan * Emniyet 6 ncı şube Müdürl dikkat nazarına Hüviyeti bizde saklı bir ökue yucumuzdan aldığımız mektupta #öyle deniliyor: 48/5/949 Pazar günü — saat 18-14 sıralarında hastalarımdan birini ziyarete gitmek üzere Üsküdar iskelesinde duran 2831 plâka No.lı taksi otomobiline bin dik. Valdebağı prevantoryomu- 'na geldiğimiz zaman taksi saati 96 kuruş yazdığı halde şoföre kanunen hakkı olan parayı ver- mek istediğim zaman kabul et- meyip (Kendi aklınca yaptığı 90400 den fazla zamlı tarifesi) üzerinden dört Rra istedi, ora- daki vaziyetim münakaşaya mü- sait olmadığından mecburen is- tediği parayı ödedim. Bu - vaziyetimin — alâ Kamlara duyurulmasile şikâyeti me sebep olan şoförün tecziyo- sinin birçok vatandaşları benim durumuna düşmekten — kurtarır ümidile bu mektubumun — sayın gazetenizle neşrini rica eder bil (İmzanın mahfus tutulması- vesile saygılarımı sunarım.>

Bu sayıdan diğer sayfalar: