7 Haziran 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

7 Haziran 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

”A BÜYÜK AŞK ROMANI Yazan: SERVER BEDİ Nejad ayağa karşısındaki koltuğu gösterdi ÇIKAN KISIMLARIN HULÂSASI ÇAnkaraya — gitmekte — olan Hejad, tren hareket ederken, Kadın, kendisini hemen / çekiliyor. saklıyor. —Her İkl Nejadla genç sarışın kadın, restoranda tanışıyorlar. Ara- larında kısa konuşmalar başlır yor. Nejad, kadının bir korku Su, daha doğrusu biri tarafın- dan takib edildiğini —anlıyor. Battâ, kadın, trende dahi teh- Hike içiade olduğunu İmâ edi- yer ve Nejada tabancası olup olmadığını soruyor Nejad, sebebini sormak iste yince, kadın: / «Sormayınız> diye cevap veriyor. Nejad da diyor kiz «— Soracağım. Bana her şe yi anlatırsanız hem . silâhimi, hem de dostlüğümü kazanırsı- miz.> Bu cevap üzerine kadın du- rüyor ve düdaklarının etrafın- da münası güç anlaşılır çizgi- ler peyda eluyor.) * Hayır, işte, gülüyordu; yüzünü aydınlatan parlak — dişlerinin bütün tazeliğile gülüyordu. Sof radan kalkmağa hazırlanarak doğruldu: — Küçük bir şaka... dedi, ma- vor görürsünüz değil mi? Bir- birimizi tanımamakta devam e- delim, Biraz vakit geçsin diye İâtife ettim. Demindenberi ba- na dikkatle baktığınızı ve merak ettiğinizi görüyordum. Kimbilir 'ne ramanlar geçti hatırınızdan. Beni takip ediyorlar, beni öldü- recekler... Yahut polis arkam- dan geliyor değil mi? Ne basit bir şey halbuki.. Biz den sonraki vagonda hoşlanma- dığım bir kadın var. Gevezedir. Benim bu trende olduğumu gö- Türse gelir, gece yarılarına ka- dar yanımdan ayrılmaz. Kor- kuyordum beni görür diye. Ye- mek yemek için buraya da ge- lebilirdi, gelmedi. Tehlike — kab madı. Şimdi müsadenizle ya- hatsız edebilecek başka bir. ka- dının buzurundan korkabilirdi. Ta rahatsız da etmişti, yemekte karşısına dikilmişti. Fakat onun bu derece nezaketine hayran ol- mak , gizli istihzasına kız mak mı lâzumdı? Nejad şaşırdı. Karşısında du- ran gişelere baktı. Kadın şara- bından ancak bir kaç yudum iç- mişti. Nejad onu rahatsız etme- seydi kadın belki gece yarısına kadar burada oturacaktı. Orada herkes bu manzarayı seyretmiş ve konuşulanları duy Tuş gibi etrafa bakmaktan u- tanıyordu. Kalktı. Yatakta hep 'onu düşündü. İşte, şurada, şu ince tahta bölmenin arkasın- da yatıyordu. İki yatak arasın- da bu yakınlık Nejadda kolay ve tatlı sergüzeşt hayalleri u- yandırdı. Hakikatte ikisini Yaıran engeller bu ince bölmeden Çok daha kalın ve gu küçük me- safeden daha büyüktü. Onları aşmak zor ve imkânsızdı. Ka- dında Nejadla dost olmak ar- zusu bulunsaydı onu sofrada çabucak bırakıp gitmemesi lâzım dı. Onunla konuşunca hayal kı- rıklığına mı uğramıştı? Eli mi idi, serbest değil miydi? Evli No. 3 kalktı ve ona değilse başka birine mi bağlı dı? Her halde geniş bir hürri- yet içinde ayetmiş bir kadın benziyordu. Yahut çok gezmiş ve çok görmüştü. Nejadla ko- nuşuşunda / sikilganlik / yoktu. Kendine hâkimdi.Halinde insa- 'na çabük işleyen ve kolay ko- lay silinmiyecek bir tesir var- dı. Bak, işte şimdi, Nejad hâlâ onu düşünüyor ve bundan zevk duyuyordu. Ertesi sabah kah- valtıda onu tekrar görmek ümi- dine sarıldı ve uyudu. Sabahleyin lokantaya girdiği zaman onu göremedi. Dün gece- ki iki kişilik masaya oturdu, Karşıki boş koltuğa ondan baş- ka birinin gelip oturmaması için kalktı, koltuğu masaya dayadı. Bekledi. Gözleri hep kapıda idi. Gelmezse Nejaddan kaçı- yor veya ona hiç ehemmiy vermiyor demekti. Bir az daha bekledikten sonra hülyalara ni- hayet vermek lâzımdı. Çok beklemedi. Kadın yataklı yagonlara alışmış bir. insanın iyi geçirdiği bir geceden sonra kazandığı tazelik ve çeviklik i- çinde, daha dinç ve güzeldi. Boş yer aramak için masalara göz- lerinin tatlı yeşilini gezdirirken sanki bu kadar eşyayı ve hava- yı yaldızlıyordu. İki adım ka- dar ilerleyince, Nejad ayağa kalktı ve ona karşısındaki - kol- tuğu gösterdi. Kadın yaklaştı. Nejad hemen koltuğu düzelte- rek: — Bunu sizin için kapattım, dex — Teşekkür ederim. Kadın oturdu. Yüzünde tatlı bir sabah neşesinin parıltımı var &. Nejad sordu: — İyi uyudunuz mu? Kadın gözlerini yaklaşan gar- sona çevirererek cevap verdi: —Teşekkür ederim. Uzunca bir sessizlik oldu. Ka dan konuşma cesareti veren ba- kış ve hareketleri ondan esirgi- yor, gündüz ışığında — yaldızla- 'nan gözlerini dışarıdaki — bozkı- rın kuru sarılığı üzerinde gezdi- başka boş buraya otur- muştu. Nejadla konuşmak iste- miyordu.. Ne olursa olsun, teşebbüs fır- satı kaçmış değildi. Nezad ce- saret etti: — Bir şeyi çok merak ediyo- yorum, dedi, isminiz nedir? Kadın gözlerini manzaradan ayırmadan: — Sizin için mi? diye sordu. — Benim için ve herkes için. Kadın o zaman Nejada baktı ve güldü: — Hayır dedi, sizin için. Yal mız bunu söyliyebilirim. Nejad da, ona hayretle ba- karken, aptal görünmemek için güldü, fakat itiraf etti: — Ben sizin söylediklerinizi Büç anlıyorum. Sizin bana mah- Sus bir isminiz mi olacak? Her kes için ayrı ayrı isminiz mi var? — Hayır herkes için bir mim var. Bunu size söyliye- mem. Tanışmak — istemiyorum. Fakat trende rastladığınız, ilk ve son defa gördüğünüz bir ka- dina mutlaka bir isim koymak lâzımsa onu da ister siz bulu- nuz, isterseniz ben. — Siz bulunuz. — Râna! — Râna; Evet, birdenbire hatırıma geldi, söyledim. Uydurma isim- leri sevmem. Nejad «Buna da şükür» gibi boynunu büktü. Pekâlâ, dedi, isim güzel, o- na diyeceğim yok, fakat niçin benden hakiki iaminizi gizliyor- sunuz? der (Devamı var) İlk adı Güzelce Hisar olan Anadouhisarı 1393 — yılında birinci “Bayemt — tarafından vaktile Venedikliler. tarafından yapılmış bir kale üzerine in- ga edilmiştir. Hisar, bir kara- kol mevki olarak yapılmış ve buradan Karadenize kadar bütün saha Türk hâkimiyeti altına girmişti. Fatih, 1453 yılında Rumeli- hisarını yaptırdığı vakit Ana- i doluhisarını da tamir ettirmiş- “Evliya Çelebi Anadolu hisa- yını-şöyle anlatır: Elâzığ Millet Partisi —— #ilmi Soyaslan Mület Partist- ne girmemiş Memleketimizde mevcudiyet ve lüzumuna şiddetle kani ve kail olduğum muhtelif partilere yer verilmiş olması prensibini, öte- denberi müdafaa —eden ve bu imkânın sağlanmasile de müte- hassis bulunan bir vatan evlâdı sıfatile, milli ve vatani duygu, akide ve prensiplerime çok uy- gun gördüğüm — Demokrat Par- tiye, doğduğu gündenberi — bü- ün Mmevcudiyetimle bağlı oldu- Züm gibi, çok evvel de intisap etmiş bulunduğumu ve hiç bir Buretle millet — parlisini — tesia ve bu hususta genel kurulla te- masta — bulunmadığımı - beyan matbuat kanunu hükümleri ge- reğince sayın gazetenizde neş- rini saygı ile rica ederim, Elâzığ avukatlarından D. P. li Hilmi Soyaslan Osmaniye veterinerliği Bartın, (Hususi) — Veleriner Reşat Özanalp Osmaniye Hükü- met Veterinerliğine tayin olun- müştur. Yazan : Edgard Wallas BIKAN KISIMLARIN HULÂSASI «55 yaşlarında —süfli ve pis Biyinen pos bıyıklı, Tarn, ye- mek odasında oturdukları bir #ırada evlât edindiği — yeğeni Elsa Marlon'a İzdivaç — teklif ediyor. Elsa Marlon, büyük bir hay rel içinde vasisini dinliyor. ve bu bahis bitince derin bir ne- fes alıyor. İhtiyar adam ta- bağındaki — didiklemekle meş- Bülken, gazetelerde ne havadis elduğunu soruyor. Elsa, gözüne ilişen esrar ka- Çakçılığı İle alâkalı 2 ganges- ferin — yakalanması — vak'asını söylerken Tarn'ın yüzü sara- Fiyor ,ölü yüzüne dönüyor. Ve birden bağırarak, yazıyı okur masını emrediyor. Eisa Marlan, yarım sütunluk ıyı okumağa başlıyor. Va- » uyuşturucu — maddelerle dolu bir deponun polisoo basıl diği ve bu teşkilâtın başında Soyoka İsimli bir Japon tücca Fının bulunduğu ve bu mese- Tede bir çok şahısların da şe- Fik olduğu kaydedilmektedir.» Z zi Bu iki organizasyon için de, 4para uğruna çılğınca harcket e- —2-— debilen yüzlerce ajan tanıma - dıkları geflerine körü — körüne itimat ederek hizmet etmekte - dirler, En son Cleveland Ohio'da tev- kif edilen bir Yunanlının itiraf- ları sayesinde polis, İngilterede yapılan kaçakçılık hakkında e- Pey malümat elde edebilmiştir. Yumanlının dediklerine bakılırsa Londrada ikinci teşkilâtın başın- da bir İngiliz doktor ve bir de maruf tüccar vardır.» — Ah..... Bu bir inilti ve ya iç çekme değildi. Bunda her ikisi de var- dı. Elsa vasisinin yüzüne bakın Ca derhal yerinden fırladı ve: Ne var, ne oldu? diye sordu. Başı masaya düşmüş olan ihti- yar; Çabuk bana konyak getir diye mırıldandı. Yazı masamın çekmesinde bu Tarsun! Kızın şaşkınlıktan elle- Ti titriyerek doldurduğu kadehi ihtiyar bir yudumda içti. Ya- vaş yavaş yüzüne renk gelmeye başlamıştı. Bandan sen mes'ulsün! Diye gülümsemiye çalıştı. Benim yaşımda bir adam - sa- Çeviren ; Semra Arslanlı bahın bu vaktinde izdivaç tek- lif ederse tabii ki neticesi böy- le olur, değil mi? Galiba aşk İ- çin biraz fazla geçkinim, yine düşün taşın Elsa seninle ne iyi arkadaşlık ettiğimizi unutma, Tarn güçlükle ayağa kalkarak «Seni yazıhanede görürüm El- #a, o zamana kadar kararını ve- rirsin emi?» Yazı odasına kapandı ve kız işine gidinceye kadar kapalı kal- dı. KISIM; İKİ AMERY MÜESSESE Amery müessesesi hâlâ ilk kurulduğu binadadır. Çünkü bi- rinci Amery Büyük Londra yan gınında bütün kâtip ve hademe- lerini yangın söndürme ameliye sinde kullanmış, öyle ki bütün ci var kül oluncaya kadar yandığ halde bir, bu eski bina simsiyah yangın enkazı arasında kenet- lenmiş gibi dimdik kalmıştı. © mahalle 25 sene zarfında yep yeni bir hale geldi, lâkin Amery binası, hâlâ Amcı mindeki ilk tie kardeşler is et gemilerinin y YENİ SABAH Yü&ğüî—âü&u%& Anadoluhisarının eski devirlerde denizden görünüşü . » «Seddadı bina olunmuş âli ve metin bir kaledir. Amma kü- çüktür. Cirmi bin adımdır. Gar- ba nazır bir kapısı vardır. İ- çinde dizdarhanesi, neferat ev. leri, iki yüz kadar timar ehli neferi vardır. Cephanesi, leb-i deryada karşu Rumeli Hisa- rına ve akıntı burnuna nazır topları vardır. Bin seksen ha- nedir. Ama azim sarayları ve yolları vardır. Defterdar Ha- hcı zade sarayı, Mustafa paşa sarayı, Hoca Çelebi — sarayı, Kaftancı Ali Çelebi sarayı, E- Karabükte parti rekabeti C.H.P. mensupları her gün bir toplantı yaparak durum- larını gözden geçiriyorlarnış Sekiz gündenberi Karabük H. Partsinde çok bariz bir faaliyet göze çarpmaktadır. Hemen hemen her gün Halkevi ve orta okul sa- lonlarında toplantı - yapılmakta ve Halk Partisi başkanı Muhiddin Erkan Demokratlara nazaran H. Partililerin passif durumlarından acı acı şikâyet etmektedir. Hat- tâ daha ileri giderek seviye iti- barile kıyas kabul etmeyen De- mokratların çalışmalarına — gıpta ettiğini ilâveden çekinmemiştir. Bu toplantılara partili olmak lüzumu duyulmadan müessese i- çinde nüfuzları altında bulunan Muhiddin Erkan imzalı davetiye iş başında ve dışında dağıtılmak tadır, Urfada ilk arpa mahsulü idrak edildi Urfa (Hususi )— İki haftadan beridir devam eden sıcaklar yü- Zünden arpalar tamamen — geliş- miştir. Viranşehir ve Harran ©- yalarında arpa biçimine başlan- mıştır. Bu yılki mahsulün be ketli olacağı tahmin edilmekte dir. hareket ettikleri gün nasılsa yi ne öyle kaldı. Asırlar, müessesenin kaderi Üzerinde epey oyunlar oynadı. En satvetli anlarına tesa- düf eden bir gecede Ameryler- den biri Vayt kumarhanesinde oynadığı bir zar oyununda bü- tün gemilerini kaybetti. Buna mukabil az bir zaman sonra baş ka bir Amery yine zar oyunun- da hem gemilerini hem de bü- yük bir çay ticareti işini ele ge- çirdi. Dar cepheli ince uzun bina ise, çarpık çurpuk döşemeleri, yer yer delikli dolapları, alçak tavanları ve dik merdivenleri i- le gimdiki zamana kadar mü- kemmelen mukavemet etti. İlkbaharın Bonlarma doğru bir sabah Elsa yazı masasının başına oturmuştu. Güneşin ışık ları daktilo makinesinin yanın- daki âdi vazoda duran sümbül- leri aydınlatıyordu. Genç kızın cildi, zeki ve en müşkülpesent kadınları tekrar tekrar hayran edecek kadar gü zeldi. Yüzünde bir boya izi bul- maya imkân yoktu. Dudakları- nin tatlı kırmızılığı, gözlerinin griye kaçan mavisi gibi daimi i- di Kargısında muttasıl konuşan Mis Dame'i dinlerken geniş al- nını kırıştırmıştı. Bu zayıf ve adeta kuru denecek mahlük on- da geklini tâyin edemediği ya- van bir his bırakıyordu. Sıska kız büyük bir ciddiyetle habire söyleniyordu; «Lâflarımı alaya almayınız Mis, ben, tipler, ka- Anadoluhisarı min paşa sarayı başlıca saray- larındandır.> Anadolu Hisarı denince Gök- su ve Küçüksudan bahsetme- meğe elbette imkân yoktur. Her zaman bir eğlence ve tenezzüh yeri olarak bilinen Küçüksu ve Göksu yalnız halkın değil, sa- ray mensuplarının da ziyaret- gühı idi. Cevdet paşanın he- nüz neşredilmemiş olan Teza- kir-i Cevdetlerinde, Abdülme- cit devri ricali ve saray men- suplarının buralardaki eğlen- celerine oldukça yer ayırır. Pi- BKONMDKON DND ĞAD M GDKK MK DKMDK OKUN DKUN XUK AM OĞUMEC XURDK UNK ÖYU UND AM YZ 3 OD OYURDK YÜK ZD ÇÇ YGMDC XAG AD UD DĞÜMEÇ ONUK YÜNUK Mi Maraş halkevi Maraşlılar Halkevinden istifa- de edemiyor mu, kütüpkanede kitap çok fakat?! Maraş (Hususi) — Şehrimiz- de halkevinin varlığı ile yoklu- ğu arasında hiç bir fark yok- tur. Şöyleki sadece (!) bir bi- nası vardır. Şimdiki başkandan önce halkevi başkam olan es- ki C. H, P. li bir zat hiç olmaz- sa bir az çalışıyordu. Fakat gimdiki başkan onun günlerini a- ratmaktadır. Ancak muhteşem bi na bayram günleri sarece bir akşama münhasır kalmak üzere açılır. O günde orada ileri ge- lenler eğlenir. Bir çokları yine istifade edemez. Bir de halkevinin binlerce €iltlik bir kitaplığı vardır. Fa- kat halkın hattâ talebelerin bile Istifade edemediği bir kitaplık ki eşine ender raslanır. Nerede halkın kendi evi olan halkevle- ri. Zonguldak ilinde tâyinler Bartın (Hususi) — Kurucaşile Bucak müdürü Salâhattin Çelik- öz Çaycuma Tahrirat kâtipliği ne, Çaycuma Tahrirat kâtibi Hik met Uysal, Zonguldak İl - tahri: kâtipliğine, İl Tahrirat — kâ tibi Mustafa Cengiz de Kuruca gile Bucak müdürlüğüne tay olunmuşlardır. rakterler hakkında bir hayli ki tap okudum. Bunlar, benim gibi genç bir kıza epey tecrübe kay- kları oldu. Gördüğüm kötü insanlar... Aman Yarabbim! Emin olun Majordan daha kö- tü bir insan tasavvur edemiyo- rum. Zaten onun karakterini an lamak için bir defa yüzüne bak mak yeter. Amcanız ise dünya- daki insanların en iyisi en tat- hsı olan amcanız, sizin burada anıza nasıl müsaade edi- yor? Vallahi anlıyamıyorum.» Gözleri, çerçevesiz gözlükler ardında fıldır fildir. dönüyor, burnunun tepesi her zamandan daha kırmızı görünüyordu. U- zun boylu, yuvarlak omuzlu aca ip yapılı idi. Elleri ve ayakları geniş, dalgalı saçları bir türlü dalgalı durmayıp iki yana yel- paze gibi açılıyordu. Elsa dalgın dalgın «Pek de meş'um diyemiyeceğim, muhak kak ki sevimsiz bir adam> de- di. Elsanın gülümsemesi Mis Da- me'i kendine geti Pek meş'um olmasa bile donuk çehreli ve esrarengiz!...> dedi. Zaten bu bina da öyle de- ğil mi? Yüzlerce senelik, artık ne kapısı tutuyor ne bacası. Şe rin tam göbeğinde olduğu halı doğru dürüst bir el yıkayacak yeri yok. Acaba bu adam nere- den geldi? Mis Marlov ihtiyar Mr. Amery hiç böyle bir ninden bahsetmemişti. — Sevgili amcanız söylüyor vasiyetname- yi okurken az daha şaşkınlığın. ı İ yer Loti ve Lamartin, İstanbu- ha ziyaret eden seyyahlar ve sefaret erkânı da bu güzel ta- biat parçasının âşıkı — ol- muşlardır. Küçüksuda birinci Mahmut ilk ahşap kasrı yap- tırdığı vakit şair Rasih 1165 hieri tarihini şu mısrala dü- gürmüştü: Küçüksu bir büyük müzhet geh-i kân-ı safa oldu. — Bu kasrı 1795 de üçünsü Se- lim tamir ettirmiştir. Abdül- Aazizin annesi yeniden inşa et- tirmiş, yanına da şimdiki çeşmeyi kurdurmuştu. AMĞ Tavuklarköy okuluna öğretmen verildi S Kocaeli Milli Eğitim Müdürlü- günden aşağıdaki mektubu aldık, aynen neşrediyoruz: Yeni Sabah gazetesi Neşriyat Müdürlüğüne; İSTANBUL 16 Mart 1949 tarihli gazeteni- zin 5 inci sayfasının 7 nci sütu- nunda Tavuklar köyü öğretmen kadrosu başlıklı yazı dolayısiyle Bözü geçen köy okulunun kadro durumu hakkında bilgi vermeyi faydah buldum. Bu köy okulu iddia edildiği gi- bi tek öğretmenli olmayıp iki öğ- retmenlidir. Ancak bunlardan bi- Ti vefat etmiş ve yerine Milli E- ğitim memurluğunca bir vekil gönderilmişti. Sonradan Bakan- hk yüksek makamınca asıl öğret- men tâyin edilmiş bulunduğun- dan vekilin çalıştırılmasına — lü- zam kalmamıştır. Yeni öğretmen halen ödevi ba- şındarır. Tahsisat meselesi bahis mevzuu değildir. Bu cihetin ga- zetenizin ayni sütununda açıklan- masını rica ederim, Kocaeli M. E. Müdürü Fâkir Erdem Erkenez köprüsü tamir edildi Maraş (Hususi) — Evvelce bo zak ve tamire muhtaç olduğunu bildirdiğim Erkenez köprüsü ta- mir edilmiştir. ——— — ——— dan kâğıdı elinden düşürecek- miş, Şu anda (sevgili amcanın) bahsi Elsa'ya (donuk çehreli a- dam) bahsinden daha taham- mülfersa geldi. İçini çekerek «Zamanla alışırız> yeni gelen ler tabil biraz acemilik çekerler. Anlaşılan henüz bu gibi işlere alışık değil. Hindistanda resmi bir vazifede bulunuyormuş; Derhal sustu, çünkü patronun sırrını açığa vuramazdı, Mis Da me'e her gün esrarengiz efendi- sinin yazdığı ve kelimesini dahi anlıyamadığı gifreli mektuplar- dan bahsedemezdi Öteki kız «Mr Tarn onun hakkında çok şeyler biliyor, dün saatlerce beraberdi ler, görseniz ne gürüttü ettiler, kendi kulağımla duydum: Elsa inanamıyarak: — Kavga mi ettiler? diye sor du. Mis Dam muzafferane tabi kavga, görmeliydiniz ne müthiş geydi, Sizin yemeğe çıktığınız zaman tesadüf etti. Saatlerce dediğim sadece 20 dakika, Zaval h geker amcacığınızın o kadar şaşkın halini hiç görmemiştim» ker amcavığının şaşkın hali ha Elsa'ya tesir etmemişti, adam bu günlerde zaten şaşkın kaza dönmüştü. Acaba bu hal- lerden kendisi mi mesuldü? A ma bu münakaşada da ne gib rolü olabilirdi? Amery niçin 1 mumi müşaviriyle kavga etsin? daha geleli bir ay olmadı, işi acemisi, Biribirlerini doğru dü- Tüst tanımıyorlar bile, 'Devamı var) Yazan: Eski bir pehlivan Sultan Aziz' E di Makarnacı Hüseyin — pehli van! — Olur şey değil! Demek A- liço bu derece dayanıklı çık- t Makarnacıya oyun verme di, Eyet efendimiz! Makarnacının sersem ol duğunu biliirdim amma, - ser- semliğinin bu dereceyi — bul* muş olduğunu tahmin etmez- dim. Güreşi neden uzattı? — Bilmiyorum efendimiz — Tabit vakit geçirdiği için gece oldu değil mi? Cevap versene be adam? — Efendim Aliço kulunuz güreşi denkleştirmeğe muva fak oldu ve Makarnacı Hüsc- yin kulunuza güreşi bindird Abdülaziz yeni bir hayrete düştü. Karşısındaki yaverlerin demindenberi neden kekelemek- te'olduğunu gimdi anlamış bulu nuyordu. O kadar güvendiği bir baş pehlivanın daha başta İlk güreşini yapan ismi cismi belli olmıyan tanımmamış bir pehli- van karşısmda bu hale düşmesi- ne fena halde kızdı: — Makarnacı Aliçoyu yeneme di ha? diye tekrarladı. — Öyle oldu Sultanım! — Bu Aliçoyu bana biraz daha tarif et! çok mu iri? — Makarnacı kulunuzdan bir az daha ufak ama, ondan daha geniş efendimiz! — Kaç yaşlarında var? — Yirmi, yirmi beş yaşların- da var efendimiz. — Saşılacak şey! bunda bir iş olacak! er ses çıkarmıyor, sade- ce hünkârı dinliyordu. Birden- bire Sultan Abdülâziz emertti: Çağırın buraya Makarna- Her halde gyı! Makarnacı Hüseyine kendisi- ni hünkârın istediği söylendiği zaman zavallı pehlivan pek fe- na oldu. Fakat ne yapabilirdi? Süklüm püklüm Sultan Azizin huzuruna çıktı. Sultan Âziz baş pehlivamna ters ters bakıyordu: — Ne oldu sana Kırkpınarda Hüseyin ? — Bildiğiniz gibi efendim. — Yenememişsin Aliçoyu, öy le mi? — Evet efendimiz! — Nasıl olur böyle şey? Şu Aliço dedikleri nasıl bir pehli- van? — Daha yeni başa güreşiyor- muş efendimiz! — Biliyorum. Onun için sana şaştım ya! — Çok mu kuvvetli? Birden Makarnacının aklına bir şey, daha doğrusu bir beha- ne geldi. Kendisini ancak bu su retle kurtarabilirdi: — Efendimiz, kulunuz Edir- nede çok hastalandım. Ya suyu, ya havası, yahut da taze kuzu eti mideme dokundu. Güreşe pek bitkin çıktım. Hiç çıkma- mak belki doğru olacaktı am- ma, basiretim bağlandı. Bir de- fa güreşi tuttuktan sonra da artık bırakmak olamazdı. Zoru- na güreştim. Bu cevap sultan Azizin hidde tini biraz yatıştırır gibi oldu: — Bak bana bunu söyleme- mişlerdi. Ben de şaşmıştım. — Kimseye bahsetmedim e- fendimiz... Bahsetsem behane arıyor diyecekler. - Pekalâ, pekalâ! Pakat bu büyük kızları mağdur edilmemeli Yeni emekli kanun tasarısının Büyük Millet Meclisinin - geçici komisyonunca yapılmakta - olan tetkik ve kabul edilen maddeler, yapılın birçok vaitlerin aksine- dir. Hattâ geçici 45 inci madde- nin müzakeresinde eski emekli- lerin de kanundan tamamen is- tifadelerini istiyen âzalara kar- şı, gerek eski kayıtların buluna- maması ve gerek vaziyeti mali- ye gibi itirazlar ileri sürülerek €n ziyade yardıma muhtaç olan- lar kanun harici bırakılmak is- tenilmiştir. Eski muhariplerle onların dul ve yetimleri ve kimsesiz — yaştı kızları (dul veya bakire) — yine büyük bir haksılık karşısında esasen pek az olan maaşlarına yapılacak olan yüzde 50 zam ile |cekmekte oldukları wturap — ve | sefaletten kurtarılmaları mün- kün değildir. Misal olarak, 30 #ene hizmeti olan bir emekli İTop. Binbaşısını arzediyorum. Bu binbaşının, bugün — almakta olduğu maaşının tevkifatsız tu- tarı 108 Hiradır. Buna yüzde 50 İzam edileceğine göre tevkifat- İsız 162 lira eder. Bu miktardan kazanç, buhran, muvazene — ve tayyare vergileri - çıkarıldıktan sonra eline ancak 119 lira gibi Vaz bir para geçecektir. Esasen adetleri pek az kal- mış olan ve büyük bir zamımı ( tilzam etmiyen, Du eski muha- Tefrika No. 18 Makarnacı süklüm püklüm ön huzuruna çıktı işi temizlemek lâzım. Şu Alıço- ya her halde haddini bildirme- lisin! — Kulunuzun dileği de budur efendimiz! — Aliço Edirnede mi hâlâ a- cabi — © civarda olacak efendi- miz. İpsalada bir güreş olacak- tı. Onun arkasından ben de İp- salaya gitmek istedim amma, rahatsızlığın devam ediyor. O- nun için gidemedim. Fakat ken disini elbette bir yerde bulaca- lediği yalana kendisi de inanıyordu. dediği sözlerden doğru ola- nı yalnız Aliçonen İpsala güre- şine gideceği idi. Fakat Abdülâziz başka türlü düşünüyordu: — Hayır, senin onu araman doğru olmaz. Baş pehlivanımın böyle tanınmamış bir pehliva- nin arkasından köy köy dolaş- Mmasını İstemem. Onu buraya getireceğim. Makarnacı Hüseyin bu cevap üzerine şaşırdı. Böyle bir şey biç aklma gelmemişti. Abdülâziz devam etti: — Burada bir huzur güre- #i yaparamız. Bu adamı ben de merak ettim. Görmek istiyo- Tüm. — Emredersiniz efendim! — Şimdi ben onu bulduru- rum. Sen git istirahat et' On beş gün dinlen. İyi olduğun za- man haber verirsin. Aliçoyu huzur güreşinde istediğin gibi tutar, yenersin. En iyisi bu... Kimbilir ötede beride ne dediko lar oluyordur. Bu suretle bütün dedikoduları da kökünden temiz lemiş oluruz. — Ferman padişahımın! — Haydi git öyle ise! Kendi- ze iyi bak! Göreyim seni! Makarnacı Hüseyin yer öpe- rek dışarı çıktı. Düşüne düşüne dairesine doğru yürüdü. Hünkâ rın sözleri bütün projelerini alt üst etmişti. O, bu behane ile Aliço belâsını başından atacağı ni ummuştu. Fakat işte her şey tersine dönmüştü. Hünkâr bir buzur güreşi emretmişti. Kırk- pınarda bir şey yapamadığı A- İiço ile huzurda tutuşmak mec- buriyetinde kalmıştı. Ne yapıp yapıp bu güreşde Aliçoyu mağ lüp etmeğe mecburdu. Yoksa vaziyeti pek feci olacaktı. Öy Bir yola girmiş bulunuyordu geriye dönmiye imkân yoktu. Çaresiz kazaya mıza gösterecek ve iki üç hafta hazırlandıktan sonra huzurda Aliçoyu tuta- caktı. Makarnacı Hüseyin huzurdan Ççıkınca Kavasoğlunun yanına Bitti ve ona Sultan Azizle ara- fında geçen konuşmaları olduğu gibi anlattı. Kavasoğlu: — Sahiden hasta mı idin Hü- zeyin? diye sordu. — Evet usta! Biraz bozuk- tum. Ehemmiyet vermedim am: ma, güreş uzadıkça bir halsiz- lik, bir kesiklik hissetmiye baş ladım. — O halde çok iyi hazırlan- malısın! Şu Aliçoyu, güreşi u- zatmadan kısa bir zamanda yen melisin! Başka çare yok! — Öyle usta! — Seni ben hazırlıyacağım. Fakat Aliço da kuvvetli bir peh Hivan galiba. İyi güreşiyor gibi geldi bana! — Kavi adam. Hem de çok nefesli... Carkası var) Emeklilerin 25 yaşından | Sarıyer vapur iskelesinin kapalı tutulan helâları «Sarıyer vapur iskelesinin hos lâları her nedense hiç bir zaman açık bulunmaz, Sorulduğu — za- man: «Yeni temizledik de onun için açmıyoruz> diye cevap ve« rirler. Acaba bu temizlik kimin için yapılır, müfettişlere göstermek için mi? Halbuki burası Sas riyer gibi yolcusu çok fazla olum bir iskelenin ihtiyacı için yapılı mıştır. diye tahmin ediyoruz. Kimbilir belki de aldanıyoruz. Şehir Hatları Müdürlüğünün na« zarı dikkatini celbetmenizi rica ederin riplerle dul ve yetimlerinin yes ni kanundan tamamen — istifade ettirilmelerine ve bilhassa 73 ün cü madde dışında bıraktlan — ve babasının ölümünde kimsesiz ve yoksul kalacak olan 26 yaşın- dan büyük yaştaki kız çocuğuna (dul olsun, bakire olsun) maaş bağlanmaması yüzünden, sosyal hayatta her gün artmakta olan faciaların önlenmesi için bu yaş h kimsesiz kızların yaşları ne o- Tursa olsun kocaya — varıncaya kadar maaş - bağlanma: ve prim esasına dayanan ve kanu” nen çalışma çağında — bulumn yan emekli kitlesinin n tamamen haksız ve - kanunsuz kesilmekte olan kazanç, bulıran, uvazene ve tayyare vergiler nin kaldırılmasını istiyoru Emekli P. Albay Kemal Önok

Bu sayıdan diğer sayfalar: