13 Temmuz 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2

13 Temmuz 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Eva çırılçıplak soyununca Hit- ler ona arkasını dönüyordu — Bundan böyle sana ebedi- yen bağlıyım, Bizi artık hiç bir kuvvet ayıramaz.. Şu anda kızkardeşim beni zi- yarete geldiği için fazla yaza - Mıyacağım. O benim hâtıra def terimle daima alay ediyor; a- ma şükür ki mütecessis değil- dir, merak edip <hâtıralar» ıma bir göz atmıyor.. Bugün içimde sebebini bilme diğim derin bir üzüntü var. Ha- yanın çok güzel olmasına rağ - men bitgin bir haldeyim. Hitle- Tin sıhhi durumunu İnceleyebil mek için zührevi hastalıklara dair bir kitap satın alacağım.. Onun vaktile - başından geçen bir macerası var ki, beni ra- batsız ediyor. Şimdi size bu cıklı hikâyeyi anlatayım: Hitler, 17 yaşında iken, gü - nün birinde, arkadaşlarından bi Tile Viyana'nın en kibar bir cad- desi“olan Ring üÜzerinde dolaşı- yormuş. Ötedenberi zihnini kur calayan bir san'at tarihi ansik- Topedisini satın almak için ar- kadaşından ödünç para istemiş. Arkadaşı, bir şartla bu teklifi kabul etmiş: İlk önce içilecek, sonra uygunsuz kadınlara gidi- lecek... Arkadaşı Hitler'e bir şi- ge: viski içirmiş. Ve işte o, bu fandan itibaren — müvazenesini kaybetmiş. Sabahleyin uyandı. ğa zaman, kendisini, kirli bir fakta, çırıl çıplak uzanmış y tan bir kadının yanında bulmuş. Acele giyinip evden dışarıya fır İamış ve gidip derhal bir dokto- Ya muayene olmak istemiş. Fa- kat henüz saat 7 olduğu için her yer kapalı imiş. Bir müd- /det sokaklarda dolaşmak mec- buriyetinde kalmış. Nihayet sa- at 8 de ihtiyar bir doktorun muayenehanesine can atmış. Doktor, muayeneden sonra, or- 'tada korkulacak birşey olma- astalığın tefrih devrinin 21 gün sürdüğünü, bu Yüzden — beklemesi gerektiğini Söylemiş. Hitler, 21 gün bekle-| dikten sonra tekrar muayene olmak üzere doktora koşmuş.. Doktor, onda hiç. bir hastalık ârazı görememiş. Bunun Üze - Tine Hitler, bir kere daha kö- tü kadınlara gitmemek hususun da yemin etmiş. Fakat ayni gün, gece yarı- sından giddetli bir ateşle uyanmış. Yatağından deli gibil ne kadar rahatsız ettiğini el- bette ki, tahmin edersiniz... Fa- kat o, başından geçen bu kaza- dan sonra, iradesini kullanarak, fam 20 yıl zarfında, ağzına bir katre alkol koymayacaktı. İşte Hitler'in birçok lâtifele- re mevzu teşkil eden perhizkâr hayatı, bu tarihten itibaren baş- lar. Ve o, sırf bu sıkı reğim sa- yesindedir ki, hastalığından ta- Mamile kurtulabilmişti. Bütün gün, zührevi hastalık- lara ait bir kitabı karıştırdım, durdum. İnsan, bu hastalığın do bu hastalıkla, hayatımın sonu- na kadar meşgul olmaktan ge- ri kalmıyacağlm. Birçok kimselerin - iddiasına göre Napolyon ve Mussolini de bu hastalığa yakalanmışlar.. Bu, belki de herkesin başından geç- mesi muhtemel, gençliğe has bir hastalık.. Obersalz, yaz 1988 : Uzun zamandanberi hasreti - ni duyduğum tatlı bir gece.. Bü tün gün, Berlin'den bize telgraf, yağmış, durmuştu. Frick, hat- tâ Franck ve Rosenberg' de bu- rada idiler. Bu parti adamların- dan her birinin Avrupa'nın isti- lâsı mevzuunda - kendine göre bir plânı; büyük Almânya'nın 'ne suretle teşekkül edeceği hak- kında bir takım fikirleri var. Sâkin bir gece.. Adolf ve Hess üstünde bir haritanın” bulundu- ğu bir masanın etrafında yan - yana oturmuş, alçak sesle ko - nuşuyorlardı. Masa, bol bir ışık içinde yüzüyordu. Ben, odanın bir köşesinde, yarı aydınlıkta, hülyalara dalmış yün örüyor - düum, Gramafonda, Tristan ve İzeult plâğı dönüyor ve Hitler, KN ıslıkla başka bir rdu. Hess'in a- Sağnda. Ki biripanlaları y dı. Onları böyle yanyana gören- der, iki kardeş sanırdı.. Adolf, bir taraftan önündeki haritaya bakıyor, bir taraftan da He: in baldırlarını ve dizlerini mü- temadiyen okşuyordu. Sonra bir birinin yüzüne öyle müânalı bir tarzda bakıyorlardı ki, ne ya - lan söyliyeyim, aklıma kötü şey ler geldi. Vaktile Hitler'le Hess arasın- 'da, mevcut olan münasebetin mahiyetini öğreğmeği ne çok isterdim! Münih, yaz 1938: Durmadan yağmur yağıyor.. Biraz önce, sokakta Führer'e rastladım. Bardaktan bos nırca sına yağan yağmurun ©' Vva, 'tek başına, kocaman bir ; *nsi yeyle dolaşıyordu. Yanına yak- İaşınca, bana, böyle havalarda gezmekten hoşlandığını söyle - di. Doğrusu, onun bu garip zev- kini bilmiyordum. (Arkası var) Gııe!eülikuımıüııı talimatnamesi hazırlıkları Gazetecilik Enstitüsünün tali- se mezunları enstitüye girecek- lerdir. Tasarıdaki geçici bir mad deye göre; sarı kart hamili ga- zeteciler talimatname çıktıktan iki sene sonraya kadar lise dip- loması aranmaksızın enstitüye kabul olunacaklardır. P.T.T. Idaresinde Amerikan sistemi İstanbul merkez P. T. T. teşki- lâtı servislerini islah için Ameri- kadan gelen posta mütehassıs- ları dünden itibaren bilfiil işe başlamışlardır. ! yinm göre; ——l | Mütehassıslar, posta telgraf, havale tevziat ve muhasebe set vislerinde memurların çalışmala- rını kolaylaştırıcı tedbirleri a! mak yolunda faaliyete geçmişler dir. İstanbul merkez postahanesin- 'de çalışmaya başlayan 15 Ame- rikalı mütehassıs, eskidenbe! tatbik edilmekte olan çalışma teminin aksaklığını kabul etmiş- ler ve Amerikan posta sistemini tatbike geçmişlerdir. lardı miştir. Tekel idarı içinde bir milyon lira tutarında oyun kâğıdı satmıştır ki bu .nik tar 250 bin oyun kâğıdına teka Alâkadarlar, hal arda oyun kâ | , rağbet söylemektedirler. | Oyun kâğıtları, bilhassa Anado. nup ve batı vilâyetleri yük şehirlerin sosyete mu- hitlerinde çok s:ılıhıınkı:ıdı olduğu gibi ğıt karaborsasına meydan Amerikaya 209 bin paket oyun kâğıdı sipariş et miştir. Yeni getirilecek olan A- merikan kâğıtları, Avus Çekoslovakya ki :ılhrındnn da- ha ucuza mâl edildiği için hali- le fiatlarda düşüklük başlıyacak ve kâğıda rı Ter kosa harcanacak olan bül etmekterir. kımızın son yars Bıdına karşı gösterdi lunun ile bü bir ki vermemek için tikten sonra İs sı 40 yıl bir edilerek ceza e ler meyanında Amerikadan 200 bin paket oyun kâğıdı Bir senede bir milyon liralık ithalât yapıldı Bir mijddettenberi Tekel ida resi tarafından yapılmakta olan oyun kâğıd. tekrar Kızılaya devrefi ü son bir yıl satışı, sön 2 yük bir Kızılay, evvelce *t artacaktır. para tutarı 'Terkos'un yeni isale hattı bit- anbulun su dava- çin hâalledilmiş ve şe- hir bol suya kavuşmuş olacaktır. 1948 senesinde su işleri için sar- fedilen para 4.646.000 liradır. İstanbulun her iki yakasının suyu için şimdiyı nan para, l1 milyon lirayı geç- niştir. Bu paraya yeni isale hat- tının 11.800.000 lira tutarındaki borularından henüz döşenmemiş, fakat taahhüt edilmiş kısmının tutarı olan 9 milyon lirayıda ilâ ve edersek - 20.800.000 lira gibi mühim bir para ile karşılaşmış oluruz. Görülüyor ki İstanbulun suyu için sarfedilen emek ve para azımsanmıyacak yadar tür. 21 Temmuz ” mitingi Demokrat Parti İl idare kuru- lu, dün yaptığı bir toplatıda 21 BESE mitingi hazırlıklarını gö . Öğrendiğimize göre Zi temuz mitingi Çemberlitaş nemasında yapılacaktır. Diğer taraftan 23 temmuğ gü- nü ihtifâl yapılacak, ve aziz şe- hidlerimizin ruhuna mevlüd oku- Bro, | tulacaktır. Zeıgııı bir hırsız ; yakalandı Geçen sene Ankarada İstanbul Pa las otelinde bir tüocarın 5600 lirası- Gi çalıp tayyare ile' İstanbula kâçan ve bir kaç gün evvel de İstanbulda Mehmet adındı carının 3500 lirasını çaldığı anlaşılan sabıkalılardan Burhan Karakaya sıkı p sonunda evvelki gece emni yet teşkilâtı memurları tarafından ya kalanmıştır. verilmiş sorgusunu müteakip tevkif 'ne gönderilmiştir. | Bürhan dün — adliş Bir düzeltme Gazetenizin 9 Temmuz 1949 ta rihli nüshasında Kesme başlığı altında neşredilen haber eker şirketi 15. tanbul M dürüne atfes beyanat vardır. Türkiye Şeker fabrikaları A İstanbul Bürosü Müdürü bulu maklığım hasebile bu beyanatıu bana ait olması icabeder. Bu hu susta gazetenize ne şifahen n> ne de yazı ile hiçbir beyanda bu lunmadığımı ve bu mekluburun gaz>.c1 aynı sütununda neşrini Basın ka nununa- istinaden talep va rica ederim. tavzihan Türkiye Şeker Burhanettin Sezginer BÜYÜK AŞK ROMANI Yazan : — Tıpkı, tıpkı... Bu zavallı da, Mithatın kuzeni gibi her şe- e şüphe ile bakıyordu. Her za- man değil, böyle krizi tutarsa. Ben yataktan kalkıp gardroba yakın yerde duran silâhı almayı Güşünüyordum. Fakat üstüme a tılırsa diye korkuyordum: «— Züfir, dedim, çok susa- dım. Bana içeriden bir bardak su alıp gelir misin? €Yüzüme şüphe ile bakaral «— Ya!... dedi, telefon ede- ceksin değil mi? <— Kime telefon edeceğim, hem bak, bu odada telefon var Tmı? Susadım ayol. Şu kapıdan geslen, belki Selmin gelmiştir. Zaten dışarıda bir ayak sesi du yuyorum., «Ben ayak sesi deyince bunu bir korku aldı, yerinden kalktı, kapıya koştu, dışarıyı dinliyor- du. Ben de yataktan fırladım ve silâhı yerden alıp göğsüme sok tum. Hemen yatağa girdim. O benim ne yaptığımı görmedi, Hep dışarıya bakıyor, kulak ve- Tiyor ve başını sallıyordu. Dön- dü, bana doğru geldi, alçak ses- SERVER BEDİ le: <— Birbirlerine işaret veri- yorlar! dedi. «— Kimler bunlar? dedim. «— Başlarında o mühendis var, dedi, <— Kim o mühendis? «— Baloda seninle dans eden herif; Nejad. «— Onun burada ne işi var? dedim. «— Daha içeri girmediler, de- di, dışarıdan işaret veriyorlar. «— No işareti? dedim, «— Radyo ile « Yukarı katta Selmin'in bir arkadaşı vardır. Arada bir dans havaları çalar, pikapla. Yine ça- lıyordu. Zâfir bunu radyo z netmişti. Radyo da olsa ne lâ- Zamgelir? Fakat besbelli. Ken - dini kral sanıyor, etrafında bir komplo var samıyor. Besbelli. Artık hiç şüphe yoktu. Silâh bende olduğu için kormuyor - dum, Hattâ istiyordum ki, üs - tüme hücum etsin, boğazıma sa rılsın. Bir kurşunla temizliye - cektim. Böylelerinin - yaşaması kendilerine lüzumsuz, başkala - No. 39 rına zararlı... Kızdırmaya rar verdim, bağırdım: «— Zâfir, saçmalıyorsun ar- tık sen, çık git! Görünme gözü- me! çık! «Fakat, riyordu, Ti attı, gözlerini açtı: — Affet, Vildar fet, bir buhran geçirdim. kapısı açılıyordu. «Hemen bağırdım: «— Mustafa, Mustafa!., Gel buraya! «Kapının önüne ayak sesleri yaklaştı. Tekrar bağırdım : <— Mustafa, gel: «Ahçı kapının önünde görün- dü, Sordum «— Anjel nerede? «— Ben de ona bakwyorum, Kapı açıktı. Aralık- tı. Adam geldi, musluğu değis- dedi, yok.. türmeğe... amıat- ve kadar harc: büyük- ifatura tüc- şekec büdirir hizin Fabrikaları A-Ş. İstanbul Bürosu Müd. : ka- kızacağı yerde, bir - tokat yemiş gibi gev- Gözlerini kapadı. Tit ndeledi. Bir adım ge- ! dedi, af Eski- 'den olmazdı. Çok fena... Affet... «Bu sefer dışarıda sahiden a- yak sesleri vardı. Galiba Musta- fa adam getirmişti, Banyonun YENİ aşar Nabi, uzün yıllardan- yeri bir. Karınca — gayretile _ıw rak, sossin ve gösteriş. sin çıkardığı <Varlık> yayınları ara- anda, «Şiir San'atı> adını verdiği bir eser neşretmiş bulunuyor. Telif ercüm li kabarık bir yekün tu çok dikkat ve alâkaya değerlerinden | 8© biri olan görektir. Esor, güre dair gerek Türkçe'de| yazılmış, gerok yabancı dillerde sılarak Türk wrilmi - parça - ların elden kadar sistemli bir şekilde toplanması ve yanyana konmasile meydana gelmiştir. Böy Tanç'-| At 6 Nurullah un Babahattin a'nün, — Su- Komal Yetkin'in, Ahmot Ham Paul Valerş'nin hakkındaki | Nabi di “Tanpınar'ın, #kalarının lerini bir arada g Ya eserin hangi görüş ekumak kabil oluyor. bir önsüzde mak anlattığı gi- tabın orasına burasına koydu- gu kendi kaleminden çı atırlar ha, de katmiş olüyor yalnız hazırlamakla kal topladığı yazıla 'ndinini böylece 0, & mamış, yazanlar arasında da yer al| mıştır. | Kser gürin mahiyeti, tarifi, yapı- sı, faydası, nesirle ve öteki san'at lerle münascbeti, şürde şekil — ve mâna, mevzu, vezin ve kafiye, şir| et, yeni şür dâvası — gibi, her biri üzerinde uzun uzun duru- Ti elo alıyor. gar Nabi, önsözünde, «bu eserde nyana sıralanan görüşler ve düşü- nüşler arasında birbirici tutmayan, hattâ birbirini nakzedenler olduğu Ti sürülecek. Şiir apraşık, anlaşılması güç bir. mevzuda, — bu türlü tezadların, hattâ ayni kalem- den çıkmış olmasına dahi şaşılabilir | (5) diyor. Ne yalan söyliye- kitabı. baştan aşağı okuduk - adar fan sonra, onun bu hükmüne işti- rak edemeyeceğimi gördüm. — Belk gözümden kaçmıştır, fakat bana öy-| le geldi ki, bütün bu yazılar şürin özü, no oldüğu ve ne olmadığı nok- tasında birleşmektedirler; ayni ka- lemden çıkmış ve birbirini nükze < den görüşlere rastlamadığım - gibi, ayrı kalemlerden çıkmış satırlarda da birbirine aykırı düşünceler gör- Fitresizi Hava Kurumuna veriniz Milletleri. birbirlerine yaklaştıran, asandıran ve - kaynaştıran: <UÇAK» ârtık bütün gündelik işlerimizi kolay laştıran bir unşur haline- gelmiştir. (FİTRE) lerimizle Türk Hava Ku- yamu'nun çalışmalarımı destekliye- Tim: # T.H.K. Valiyi ziyaret Kara kuvvetleri komutanı, O general Nuri Yamut, Mısır büyük elçisi ekselâns Emin Fuat Bey,| Avusturya elçisi ekselân Clemens Wilder ve İstanbul Üniversitesi tektörü Ömer Celâl Sarç dün va-| li ve belediye başkanı Dr. Lüt- fi Kırdar'ı ziyaret etmişlerdir. Ürdün Başbakamı Birkaç gündenberi şehrimizde bulunan Ürdün Başbakanı Tev- fik Ebülhüda paşa bu akşam sa at 16 da Pan - Amerikan uçağı ile Londraya hareket edecektir. Başbakan şehrimizde kaldığı müd det zarfında sarayları, müzeleri, Boğaziçini ve adaları gezmiştir. Kendisi Londrada birkaç gün kal dıktan sonra İskoçya'ya geçe- cektir. Etibankın direkleri Etibank, Malatya, ve Kastamo- nu gemilerile Norveçten, demir, Üdemiş, Rize, Kars gemilerile de, Finlandiyadan maden direği tirtmektedir. Gemiler halen tah- mildedirler. Tahmilât işi sona e- rince yüklerini Zonguldağa bo- Şaltmak üzere gemiler memleke- | timize müteveccihen hareket ede | teklerdir. ge- «Mustafa söylerken ötekini bir korkudur aldı. Ne yapaca - ğını şaşırmış gibi dört tarafa bakıyordu. Birşey söyledi, an - damadım. Yürüdü, Mustafanın yanından, bir kedi gibi hafifçe geçti, odadan çıktı. Ahçı bir bana, bir ona bakı yordu. Arkasından yürümek is- tiyormuş gibi bir doğruldu. «— Bırak, gitsin! dedim. «Apartımanın kapısı gürültü ile kapandı. «Mustafa benim eski adamım dır. Zâfiri tanır. Şaşkın şaşkın yüzüme baktıktan sonra: «— Yine mi geldi? dedi. Yorganın altından silâhı çı- kardım ve gösterdim: <— Bak, dedim, bana silâh çekti. «Mustafa şaşırmıştı. Zâfir'in adamakıllı kaçırdığını ve yap - tıklarını biraz anlattım. — Nasıl girmiş buraya? de- di. - Anjel'in eline yüz lira sı- kıştırmış. Kendisi anlattı. «Mustafa alt dudağını ısıra- Tak başını iki yana salladı: Hele bir gelsin! dedi. «— Geliy mi bakalım artık, belki de kaçtı. <— Bakayım eşyasını götür- müş mü? «Dedi, gitti, hizmetçinin oda- sına bakıp geldi: «— Eşyası burada, dedi, ge- lir o, müsaado et bana hanım efendi de, onun hakkından ge- leyim. «— Ne yapacaksın? Ben za - ya toplamamıştır. Yaşar Nabi — bir gün bana, bu kitaba Yahya Kemal'- |den bir parça alamadığına ne kadar |itini, gelecek neşiller daba iyi anla- SABAR İT EEEER L L £ | H. Vehbi Eralp | Fete ald »ıh—ı.hn bah- | DK ea larar. oni)| L YUĞN eç Bliyari Bizde bu hareketin başında Cah Yanyol'un, güzel yazısında belirtti- | ti gibi (31—33), şüphesiz — Yahya | Kemal vardır. Yahya Kemal yalnız Türkço'nin değil, dünya edebiyatının en güzel örnekleri arasında sayı bilecek şürlerile bu yolda canlı misâl olmakla, kalmamış, telkinlerile, konuşmalarile, bu çıj ri açmıştir. Hattâ, bazı yakın dost- ları bunu bilirler, onun bu husustaki fikirlerini anlatması, Valöry ilo Brö- mond arasındaki <öz gür> münaka- şasından öncedir. Ama no yazık ki, dostlarile konuşurken düşüncelerini ve görüşlerini, feyizli bir tabiat kuv- gibi cömertçe — etrafına saçan üstad, bunları yazılı olarak bir ara- bir sözlerile, üzüldüğünü söylemişti. F noktada bir tesellimiz var Sanatı> nn her sayfasında, — onün lerile ve sörlerile getirdiği hava Yetkin'lerin, | Tanpınar'ların bu. parçalarını onla yazdıran sebeplerden biri de ©- Hattâ daha ileri giderek diye- bizde bir Yal i, Yaşar Nabi belki do | eseri hazırlamayı düşün -| Bize pek — yakın olduğu at bu dur. böyle bi meyecekti. için” Bütünlüğü İlo kavrayamadığı -| ği mız bu büyük İnsanın neler getirdi- yacaklardır. ük Gerçek şiir anlayışını o kadar ge- ciktiren sebeplerin — başında, onun! da nesir gibi kendini sözle ifade eden hir sah'at olması; gütle nesrin, kuz ikisinin <edebiyat> 'adı. altarıda top-! İanması: ve bir tek sanlat sayil eliyor; öyle ki, öz gür harekelinin ea küvvetli. reaksiyonu, gürin — bu| karsı © Yinalbu sebelediz| kir Çüreilemeyon »ei dür ati bir tarif ol nuştur. tarifi, n 'ne olmadı değil, n rağınen, dire dair ileri sürülen tarifle iyilerinden biri sayılmaktadır. Şiirle netir ayni bir san adı. altında topl iri nesirden ayırmak için il gelen şey, şirin görünür vasıflarına başvurmak ktı; bu vasıflar, n vezinli ve kafiyeli — oluşudur. Buna bakarak şiirin evozinli ve ka- ağu sanıldı. Halbuki, bir tarifin doğru olmasına şu iki sebepten imkân yokta: — Ön her vezinli ve kaliyeli sözün şiir lamayacağı meydanda idi eskiler de bu- hakikati görmüşler, #ür olmayan mısralar için Nihayet ol kadar vardır ki, sun-u mukaffadır. Demişlerdir. Zira nice vezinli ve kafiyeli sözler vardır ki, hiç de gür değildir. Sonra, serbest nazımda gö- ten onu yollayacağım, «— Sen yine yolla. Fakat ben bilirim ne yapacağımı, dedi. «O kadar yalvaran bir hâli vardı ki, güldüm: «— Peki, dedim, cezasını sen ver, ben de koğarım. «Mustafa gitti. Kalktım. Si - lâhi yokladım, dolu idi. Kimo - 'numu giyip salona gittim, uzan dim ve bir sigara yaktım. Ar - tık yar mı şüphe? Zâfir adam- akıllı oynatmış, değil mi? En tehlikelileri bu delilerdir. Çün - kü akıllı görünürler, Ve krizle- ri tutmadığı zaman deli olduk- larını anlayamazsınız. - Biliyo - rum, Ne çekti Mithat'ın zavallı amcası, Şişli hastahanesine ya- tırdı oğlunu. Ne fayda? Üç ay kaldı orada, çıktı, yine geldi e- ve. Daimi bir tehlike, Çünkü bu deliler kendilerini de öldü- rebilirlermiş, başkalarını da. Şu benim talihime bakınız. Mithat da pek sağlam değildi. Böyle değildi tabil. Ama onun da bir çatlak tarafı vardı. Hep bun- lar bana mı rastlar? - Sanki. Nasıl diyeyim, bir paratoner bi yıldırımları üstüme çekiyo- rum, Fakat ne dersiniz? Mitha- ta kızdığım kadar Zâfir'e kız- madım, Alıştım mi, nedir? Öğ- leden sonra doktora telefon et- tim. Şükrü'ye değil. Benim baş- ka bir sinir doktorum vardır, ona. Mes'eleyi anlattım. «— Tehlikelidir, değil mi? de- dim. <— Şüphesiz, dedi, hiç gey, bilinmez. Bakarsınız, bir bu |ur ki, İsaydı, İrilehilir; ne başka bir Nitekim ( var. Nesirde cümlelerle düşündüğü AANRANAARAAAAARAAARARARARARARARARARAAARARA, Fıkır Hayatı Bi —D Şıır San' atı eŞlir Banatı> ha bir fiki k eksik çemeyen bu yasıyı bitirirken 'rm,,w n irin mabiyetini anlatan aşağıdaki atırlarını okuyuculara — sunmaktan ; endimi alamadım rüldüğü gibi, vexni ve kaliyesi ol-| - <Yalnım gürdir ki, yazıldığı lina - madığı halde, bâzı sözlerin pekalâ | vn malıdır. O lisanda okunmak çar- gür olabileceği do anlaşıldı. Böyle | (1 güzelliklerine sahiptir, — vardır. olunca şiirin özünü başka tarafta - Çünkü.şiir dilin özüdür, konusudur, ramak icap etti. Bugün anlaşılmış- | azetidir, ndedir, ne belli kafiyededir, belki de söz eki lerde — yanyana — gelmesinden, Mahi muharrem oldu meserret ha- çâmdır . Masraile, Sar tifliken o şuhu dahi nâmın al- | madan. Misraı, ayni vezinden — oldukları halde, âbenk bak 'n birbirlerine hiç benzemesler. Şirin <âhenk hâli- gelmiş münü> olması, onu nesir- musikiden ayırır ve ikisi a- den rası ayrı bir san'at yapar. «Şiir mâna dan ibarettir> diyenler, onu mesre ir- ca ederek orladan kaldırmış. olur- dar, nasıl ki, eşiir âhenkten ibaret- tir> diyenler, güri musiki içinde eri- terek yok etmiş bulunurlar. Bür yalmız manâ olsaydı, nosrin yanında şüre, şür yalnız âhenk öl- musiki yanında şüre ne dü- vardı?. Bunun içindir ki, Ataç ladır diyenlerle de, ir diyenlerle de anlaşamam. Çün- kü ikisi de doğrudur, ama ayrı ay- zudur. (32) diyor. ayni hakikati şöyle ifade ediyor : iri, musikiyo içca etmek ist musiki kabiliyetidir. Yar ut bunlardan doğan hususi bir şek- lidir, Hepisin doğurduğu i ve canlı şekil ki, h İşi beşi aa. güne B T L den doğan âhenktedir i mi, kendisi olmaktan çıkar.. Fakat bu musikide olduğu | Çünkü 1 a dediğimiz şey Ki gibi seslerin, rerimde olduğu — gibi| köpüğü gibi, göğün —ma GA ae eei A Z ; SElL e Ha SOEA Ü Ç Bber N KSD Gi n SAA eet üT ae e DA M AA eZ G e K ee D e T E bildir, Vezin ve kafiye, — olsa olsa,| ve süsü oldukça size Afrodit'i düşün- bu âhengi yaratmaya yarayan vâsı-| dürür, su perilerinin çıplak — oyun- AD DN l alanlnn HAŞ ALAN Vezei ee aK BU n SEn Bi el G A A L v Ar Te MNN 7 ASA z AM a e BAA K eee L n L AA n A EEaRr VAE. A MEZE p, S ee e eC eI büyük bir istidat'ın, bir nevi deha- ni eline Zeçsin. Hayyam'ın İngi lizce'de Fitz Gerald'ı, Türkçe'de Yah- ya Kemal'i bulması gibi mes'ud bir tesadüf olâun. Fakat bu cins tercü- melere de tercüme demek pek kabil olmaz. Verlaine, Mallarme'nin, Al- manca'ya Stephan George tarafın — dan, Valöry'nin gene ayni Rilke tarafından yapılan tercümeleri cin - sinden eserler, Renesans — devrinde ahai eser addedilirdi. Böyle a çok eşit dehaların birbirini bulması bir tarafa bırakılırsa, bir şekli dışına nakli imkânsızdır, ğer ki, şiir gittikten sonra elde ka- lanı, yâni his küllerini, hayâl isleri düşünce benzerlerini, kısaca Valöry'nğa tâbirile, bayram ve şehri- âyin artıklarını sevelim hikâyedeki Melâmi “dervişi- Ateşe atılmca derviş niz tacı ile hırkası kalır.> ne benz (0 - 11) Banliyö treninin çiğnediği zavallı gürin, mânası ile âhçngi arası Makinist Nazmi Frecik'in idaresin münasebeti düşünmelidirler. Şirin | daki Florya - Sirkeci banliyö treni münâsını hiç anlamadığımız — halde| dün gece saat 23.30 a doğru Florya- de- enkli bulmak kabil lamadığımız dillerin şürlerini de â- henkli bulmamız icabederdi.>. (22). Şiir sözlerin. yanyana , gelmesinden doğan âhenkte olduğu için, fikre de- l söze bağlı san'atlir, aslında- söz idir; bunun çev- rüboğ- herh bu mevcudiyeti koymaktır.> ( Şilrin; sözün yalnız m Gil, şekline de bağlı oluşu, onu san- lerin en millisi, Tanpınar'ın 'tâbi- ale » hülie kö- müz halde, şair, bir âhenk ve m terkibi olan mısralarla düşünür; şi- ir nesir olarak tasarlandıktan sonra) vezin kalıbı içine sokulan söz de- üldir; Alain, Voltaire'in ve Chate- ubriand'nın masralarının bu yüzden tür olmadıklarını söylüyor. hezeyanlar böyle devam eder, gider. Bakarsınız, azıtır. İnti- hara kalkar, yahut birisine hü- cum eder. En başta siz tehli- kedesiniz. Tedbir alınız. Bir da- ha eve girmesin. <— Tabii, tabii, dedim, bir daha eve giremez, Fakat bun - lar insanı gizli gizli takip eder- ler değil mi? — Entrika zekâları çok kuv vetli olur, dedi, korkulur. Şimdi ben kendim kadar sizi de düşünmeğe başladım. Teşki- lâtın reisi sizsiniz. ğım da giriyor araya. Size de bir fenalık yapmak İstersi Bütün bunları düşündüm, dün gece düşündüm. Vildan birdenbire durdu, ve küçük bir kahkaha attı: — Unuttum söylemeğe, dedi, Zâfir gittikten sonra, gidip sa- lona uzandım ya... Biraz sonra muslukçu işini bitirip gitti, da - ha sonra da Anjel geldi, özür dilemeğe kalktı benden. Güya kapıyı aralık bırakıp - bakkala kadar gitmiş, orada İmrozlu bir kıza rastlamış. Kendisi de İm- rozluydu. Güya lâfa dalmışlar - mış. Babasından haber getir- miş o kız, filân, bir sürü ma - sal. Sesimi çıkarmadım. Uzak- laştı. Biraz sonra içeride bir gığlık, bir kıyamet... Anjel bağı- rıyor. Koştum. Bir de ne göre- yim? Anjel'in odasında, Musta- fa, kızı yüzükuyun yere yatır - mıiş, elinde bir büyük makas! (Devamı var) iskançlı - van Yeşilköye gelirken bir üçüncü mevki vagonünun sahanlığında seya hat etimekte olaf yölculardan 45 yaş larında Ömer Çamur müvasenesini kayböderek düşmüş ve tekerleğin al unda kalarak sağ kolü İ6'sol baca- ı kesilmiştir. Kazazede derhal hastahaneye kal- durılmışsa da fazla kan zayi ettiğin- la bü hakikati şu misâlle gösteriyor :| den ölmüştür. | diğte, Türkçe'mizin e güzel| — Eykir işçileri için Ağır ağır insceksin bu merdiven- iş kanunu lerden, Çalışma Bakanlığı, İş Kanununun Basit bir emirden başka — birşey | haricinde kalan Fikir işçileri için bir olmayan' mifnâya” dökunmadan keli-| , kanunu: hanırlıyacaktır. Dün top- melerin yerlerini değiştirebiliriz.. — İyanan İktisat Fakültesi Profesörler merdivenlerden ağır ağır ine- aA L A Ş Ş ürekkep bir komisyon seçmiş- Kihir bosulda,;Ortüla 'artik » BlRİ ei Köğlayoma içbumakanı nnn Yosada bir esans — gişesinde TTT NB başka birşey yök, Artık. bu. şekilde N dizilen kelimelerden şiir — çerey Suriyeye seyahat geçmiyor. İşte öz giir bu eksilen ey, | “Pen Fakültesi Talebe Cemiye- Va münadan zahmetsizce sıyrılıp ka-| K Suriye ve Lübnanda 20 gün an rüh> dur. Şairiü yaptığı ü9 de) K.ecek bir gezi tertip etmiştir. ahate iştirak etmek istiyen talebelerin en geç 18 temmuz pa, zartesi gününe kadar Üniversite Lokaline müracaat etmeleri lâ- zamdır. Yakalanan eroinciler Ali ve Hakkı adlarında iki kişi Adapazar trenile İzmitten İstanbula gelirlerken vaziyetlerinden şüphele- nilmiş Pendikte emniyet memurları tarafından üzerleri aranınca külliyet li miktarda eroin bulunmuştur. Bun dların merkezi İzmitte bulunan bir şebeke halinde çalıştıkları anlaşıl - mış, keyfiyet İzmit emniyet teşkilâ- tına haber verilmiştir. ' İzmitte de şebekeye dahil bulunan Şah İsmail, Harun, Bahaeddin ve hunnı adlarındaki diğer dört nin evlerinde yapılan aramada yine külliyetli miktarda ercizi bulunmuş- bur. Tahkikata devam edilmektedir. Veremli yatakları Sağlık ve Sosyal Yardım Bakan -. Uğının ayrıdığı 200 bin lira tahsi- satla Balıklı Rum hastahancsndeki çerem pavyonlarını tamiratına baş- lanmıştır. Verilen malümata- görü yılbaşından evvel tamirat sona ere- cek ve buraya 300 hasta kabulü müm - İkün olacaktır. Diğer taraftan Sarayburnu has- tahanesinde veremli hastalara tahsis adilecek 100 yatağın — hazırlan henüz bitmemiştir. Ancak ay 80 da buraya hasta kabul edilmeğe baş- Tanabileceği - anlaşılmaktadır. Kimsesiz çocuklar Fakir ve kimsesiz çocukları, koruma ve yetiştirme kanunu ge- reğince Milli Eğitim Müdürlüğü ile sağlık müdürlüğü müştereken faaliyete geçmişlerdir. Kanuna göre milli eğitim dürlüğü, mahkeme yolu ile kim- sesiz çocukları tesbit edecek, T yaşından küçük olanları Sağlık Müdürlüğüne verecek, T yaşın- dan büyük olanları da mektep- lere yerleştirerek eğitimlerile meş gul olacaktır. Sağlık müdürlüğü 7 yaşından küçük çocukları, açılacak çocuk yuvalarında tahsil çağına gelin- ceye kadar himaya edecektir. 138 TEMMUZ 1849 H efsanelerinde bileydim. — Yoktur. Hua etti; firi tulacaksınız. yürür. ye almıştır. rahat ve fa; şekilde temi açılacaktır. Öğle İkindi ulların, daha bir çok millet darında veya halk tufandan Tevrat da uzun uzadiyo yazmıştır; fakat bunların hepsinin en doğrusu Kur'ânı Kerimde bildirilendir. Nuh Poygamber Al sanlara <yoktur. tapacak, ancak diyor ve onları imana düvet ediyordu; 0 kadar ki geceleri karane likta kapıları vurup fallâh> sözünü telkinden geri kalmı- yordu. Onlar Hazreti Nuh'a «Deli> diyorlardı ve çocuklarına «Sakın bu deliye Iİnanmayınız; olduğu kadar cefadan yınt» diye vasiyet ediyorlardı. Kâfirler bazan onun İyağdırıyorlardı; Nuh o taşlar altın- da kalıyor, görünmez oluyordu; ra Allahin İznile kalkıyor, vazifesini yapmıya koyuluyordu. Bir gün halkın büyüklerinden bir ihtiyar, oğlunu elinden tutarak Nu- hun yanına götürdü: — Ey oğul, sakın şu bunağın sö- züne aldanıp ataların dinini birak- mal Ona elinden gelen eziyoti yap! Dedi, oğlan, elindeki bir sopa ile ygamberin başına vurdu; yar tesi günü açıla nrette devam eden. yağmur dola- yısiyle kampın arazi ve bu sebepten öğrenciler için isti- danın maksada uygun G. Doğu;/ Ö intliterin Yunanlıların, İskandinavyar Litvanyalıtarın Nuh Peygamber ge- miyi niçin yaptı ?... Nuh di; kanlar Nuh Ji kızıla boyadı. — Ey Ulu Tanrı ettiklerini görüyorsun ; bir gün İma- na geleceklerse gelsinler, gelmiyecek lerse bana sabir ver. Keşki bunlar- dan hangilerinin imana geleceklerini — Gemi nedir? — Ağaçtan bir evdir; su üzerinde Jİranlıların, eskl ve rin eski kitap- arasına — yayılan bahsedilir. «Lâ İâho İk ona mümkün Berl kalmar Üzerine taş son yeniden ygamberin saka- O zaman Nuh: bunların neler Diye yalvardı. Tanrıdan vahiy gel- — İmana gelecekler geldi, diğerle- Ti imana gelmezler. Imana gelecekler var mıdir? Hazreti Nuh ümitsizliğe düştü ve Ey Ulu Tanrı, yer yüzünde kâ- 'den bir kimse koymal Allah onun düasini kabul. buyurs du ve dedi kiz — Zalimler hakkında bana hitap ötme; onların hepsi dır. Sen bir gemi yap, onunla kur- boğulacaklar — Nasil su üzerinde? — Onu ben göndereceğim ve kâfir lerin hepsi orada boğulacaklardır. Hazreti” Nuh, Cebrall <A. S.> in larifi üzerine gemi yapmağa başla- di; bu işin dovam ettiği kırk yit zar fında kuraklik oldu. Nuh Poygamberle eğleniyorlar : — Peygamberlikten sonra dülger- üğe mi başladın? Diyorlardı. Ulu Tanri emretti: — Gemiyi yapmakta acele et; bu kavme gazabim arttı. İkI oğlu da yardım ettiler ve ge- mi tamamlardı. Abdullah bin Abbas'ı Böre geminin uzunluğu 660 arşın, e- ni de 300 arşındı; Üç kattı; alt kat- 'ta vahşi hayvanlar, orta katta kuş- Jlar, üst katta insanlar vardı 'nin başı tavus başına, göğsü kaz ve- ya güvercin göğsüne, kuyruğu ho- roz kuyruğuna benziyordu; içi ve di Şi zift kaplanmıştı. Nuh ayrıca ağaçtan bir tabut yapıp Haz- reti Âdemin mübarek cesedini gemi- Kâfirler gelip rivayetina . Gemi- (Bamber Bugüne kadar ondan daha uzun ve enll bir gemi yapılmamışt Kadircan KAFLI çamurlanmış güçleşmiş olduğun- dan, kamp yağmur yüzünden bir haf ta tehirle 23/7/949 cumartesi günü Yaz (İleri alafranga) Saatile Evkat ( Nöbetçi eczaneler & 12 -T7- 949 Aksaray —1 Ethem Pertev Beyamt — : Gedikpaşa Beyoğlu —3 Galatasaray Eminönü — ; İstanbul Fatih 1 Üniversite Kadıköy Sıthat Kasımpaşa : Yeni Turan Samatya Tecfilis 'opkapı —: Nazım Ec. I:)rıwu 1 Ahmediye

Bu sayıdan diğer sayfalar: