17 Temmuz 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

17 Temmuz 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SAYFA : & AT ve ATÇILIK Ya Sovoriz Bir por (Türk) ler için ya- kat'iyyon Atın yalnız ratıldığını dünya tarihi beyan ve yine bütün dünya akvami müttefikan kabul etmiştir. a ilk cümlemizdeki muhtevâ, ge lişigüzel ve (Bizim şeyhin” kerame- ti menkuul kendinden...) fehvasın- oa yapılmış bir iddin değildir: eski zamanlardaki yazı yerine kul- Janılan işaretlerle tarih bunu, en kinci rakiplerimize kabul ettirmiş - tir. At; arsın teşekkül devrelerinden üçüncüsünde zuhur — ettiğine göre daha sonra - dördüncü kendisinder devrede - yaratılan insandan hayat bakımından gaha Filva- ki ilk insan olan (Adam-Atam-Âdem) üçüncü devrenin bitamından sonra ve dördüncü devre dana çıkmıştır. Atın 'menşci Orta Asyadır. İlk za- manlarda o Amerikada da zuhur et- miş iso do arazi değişiklikleri arasın- da bu neslin inkıraza uğradığı son- radan çıkarılan müstehaselerden bel- li olmaktadır. At, Amorika; dan, Avrupa kıtasından y İnsan yaratıldığı zaman bir nimet olarak bulduğu bu kudretli ve kuv vetli mahlüka dört elle sarılmış Al- dahin kendisine bir imtiyaz olarak bahş ottiği (Eşrefi mahlükat) paye- sino bir bürhan olan akıl ve zekâ- Hını kullanarak ondan azami istifa- deyi temin etmiştir. Etini yı gütünü içmiş, tüy ve derisini giymiş, omuzlarına ağırlıklar çektirmiş, sır- tina yük yüklemiş ve sür'atinden de binerok istifade eylemiştir. başlama At ve insan gibi esaslı iki unsur | 9sa meydanda bulunca binicilik do ken- diliğinden tahaddüs etmiş, zaman- Ia gelişmiştir. (1) Atla ünsiyet ve onu iyi ve hak- kiyle — kullanabilmek, — kendisinden tam manasiyle faydalanmak şerefi ilk defa eski Türkistan (Türk ve Moğol) kavimlerine nasip olmuştur. Tarih bu müşahedesini şöyle tesbit eder: Milâttan 166 yıl evvel (Hiyong a) devletinin III. Hakanı (Ki - Yu) Tanju Han komutasındaki — 140.000 süvari ile bir çok müstahkem yerle- ri zapt etmiş ve Çini tan lâ ederek Çin imparatorunun çadır çe saraylarını yakıp yıkmış, o ül- kede sap üstünde başak, taş üstün- de taş bırakmamıştır. (2) Yino Göktürk devletinin II. Haka- mı (Kulu Han) dostane münasebet- ler tesisi için bir elçisi delâletiyle © zaman Çin hükümdarına” (50.000) at hediye etmiştir. (3) (Bu ikinci hâdiseyi açıklayan - kud retli bir Türk süvari generali güle- ğ rek şöyle demiştir: Birinci cihan har binde müttefikimiz olan Avusturya - Macaristan - ki, dünyanın en ge- niş haşyan menbaidır. İmparatoru Fransuva Jozef, Osmanlı padişahına ve Osmanlı ordusunun Başkomutan vekiline ancak birer baş Macar atı he Kiye etmişti...) Hilkaten cesur, vakur, asil ve şeci' olan at, maddeten çabuk müteessir we müteellim olur. Gıdıklanmak hu- yu ancak atta çoktur. Zekâ ve mu- hakemesi olmayıp gabavet ve ha- makatı vardır. Bu gabiliği - mintara- fillâh öyle ayarlanmıştır ki, şayet bir az daha fazla olsaydı onu terbi “yede güçlük çekerdik; eğer bu has- Baları olmasaydı zeki olur ve daha fazla şeyler öğrenir, kendisine naza- ' daha zeki olan kediler gibi nef- ine ait meşguliyetleri arttırarak işi Mmize o derece yaramazdı.. Nasıl ki, zekâsı fazla ;şocukları terbiye etmek bazen gayet müşküldür. (4) At pek mukallitir. Bu hassasın- dan onu terbiyede çok istifade ede- tiz. Kuvvetli bir hafızası vardır, fik- Ti yoktur. Herhangi bir iş ve hare- keti itiyad etmek suretiyle öğrenebi- lir, öğrendiğini de körükörüne icra eder. Esasön n hizmet edebilme- &ine yarayan yegâno hasleti de bu- dur. Sadakat bunu perçinler. Encüseli ve iri kemiklileri Belçi- ka vo Macaristanda, en küçükleri de Şetlant adalarında olur. Büyükleri ne kadar - ruhan ve bedenen - kalp olursa küçükleri de o nisbette cive -| lek olur, Şetlant adalarında, neşvü | nemasını tamamlamış olduğu balde boyu bir Senbernar korıwının altın- Medeh edelim! Şeyket Rado memleket işlerini #üzeltmek için güzel bir çare bul- müş. — Bilmem hangi- psikoloğ'- un, insanları is - onları | ettiği yolundaki Ş nazariyesinin biz ŞE de de tatbikine taraftar görünü- yor. İnsanları kendilerinde — bir Cevher olduğuna inandırmak için onları daima medhetmek lâzım - mış. Bu suretle medhedilen ken- dini göstermek için çalışır, ken - dini sevdirmeğe uğraşır ve bu Büretle iyi olurmuş! Derhal söyliyeyim ki, bu na- zariyeyi ortaya koyan hangi psi- koloğsa başından büyük halt et- Mmiş, Medhetmek kolay mı? Elbette zemmetmekten, tenkid eylemek - Yen çok daha güç... Mevcut ol - mayan bir meziyeti medhedebi mek için insanda gayet geniş bi yalan kabiliyeti olmalıdır. Şaka değil. İcabında zifir gibi siyaha, BÜt gibi beyaz denecek, Bunu here kes becerebilir mi? Uzağa gitmeğe ne hacet? Şu Bon Çorum faclası üzerine şöyle diyeceğiz «Çorum vapurunda öyle gü- zel bir yangın çıktı ki.. değme keyfine... O ne güzel dumanlar, © ne helezonlu alevler... Bir an- bara 380 kişi doldurmuşlar ama bunu yapanlar gayet — müstait, kalışkan, işbilir adamlardır... Yan Binda hayli vatandaş diri diri yandı; ama hepsi de şehadet rüt zan ; Behçet B esbi. hünerment sebâ ri Fi şekli sanem bir gözü âhüyerine , (Garl Giray) dan rahatça geçmeğe müsait olan- ları çoktur. (5) At, temin ve todariki oldukça güç ve paraya mütevakkıf bir. hayvan - dir. Bizim gibi at memba kıt olan mom leketlürde onun bakımına fazla itina eylemok suretiyle, nefsi mevcudiye- tinden daha uzun müddetle istifade etmek düşünülür. (Atın normal &- lüm yaşı 20 olduğu halde — İstiklâl Harbini de şan ve şerefle bitirmiş | olan Balkan harbi, Birinci Büyük harp gazisi atlarımız, 18 - 22 yaşları arasında ve Cumhuriyetin de birin- Gi devri senevisini orduda idrâk ot I tikten sonra satılmışlardı. Yine Abdülhamit, Mehmet Reşat za larına (maiyet-i ” Seniyye-i — Cenabi Melükâne...) muhafın süvarisi bö- lüğünde ve ilk ve son (Yalnız Halife) Mecit efendinin mubafız süvari bö- lüğünde vazifesini yaparak şu müba rek Cumhuriyet devrinde de Riya- seti Cumbhur muhafız süvari — bö- lüğünde hem de 3 seneden fazla (İfa- yı hüsnü hizmet) eyleyen (kuş) na- mindaki Anglo - Arap al at, 1927 dt Ankarada tekaüd çıkarılarak bir bahçevana satılmış, hafız süvari bölüğünün civarındaki bir bahçevan onu satın almış oldu- ğundan koştuğu araba ile arasıra kış la önünden geçerken melâl ile o ta rafa bakması her zaman gözlerimiz- 'den yaş getirmişti). Türk süvari ordusunun at bakımı dillere destan olacak mahiyet taşır. Riza Tevfik Bey üstadımızın buyur- dukları gibi (Mahiyeti isbat eden de Bakılırsa bal sokar ve At, benzer verir, aksi takdirdo h hem de uçar, elden çıkar. Bizim çoğrafi ve tabil durumumuz, Tazimizin menaeti, yol şebekemiz- deki noksanlık ve aksaklık, potrol klarına sabip olamayışımız, ni- ot ata ve atçılığa düşkünlük gi- bi ecdattan kalma örf ve âdetleri miz - ki bunu başkaları yalan yanlış propagandalarla milletlerinde yarat- mak> istiyorlar... - Velhasıl burada sayıp dökülmesi uzun sürecekse hu- susiyetlerimiz 0 mübarek —mahlüku bir kumar âleti olarak kullanmak şeklinde hatırlatmaktan çok uzank- tır. İslâmın Peygamberi Mulmmmet (R. A.) şöyle buyurmuşlardır: (Ata bakan, onu seven en bahtiyar ümme- timdir.) Ona kumarbaz gözüyle ba- kan kör olur. Kıssadan hisse, Padişah ihtiyar ve — yorgundur. Tacü tahtını ergen evlâdına bırakma . Onu çağırtır; göyle Bir Anadolu fık der... Git, say bu şeh- ri bakayım... Kaç hanedir? idan çıkmadan sorar: Atı olmayan evleri de bir (Hane) olarak yeküna katayım mı? Ata sahip olmayan bir Türk yu- vasının başlıbaşına bir (hane) sayıla mayacağını pek güzel düşünen bu mütekâmil evlât saltanatı hak eder... Yedi asırdır güreşçiliğimizle atba- 41 beraber giden biniciliğimizde, eo- dat ve atlarımızın yaptıkları yarış- lar, atlı oyunlar, ciritler bütün dün- ya milletlerine mâl olmuş ve şimdi bittesadüf mu -| fENI SABAH U ol Ydsa TU a YÜRDUM KDD AOA YK KÖY DĞTARSC ST O UNDK OXZARIK ZUKOUK ONARR NDN DK İPLLŞ IÇT Z CDÇ | # Belgrad ormanındaki Ayvat Bendi, Büyük Bend, Paşadere- si Bendi yahut Küçük Bent, Karanlık Bent, Topuzlu Bendi, Kirazlı Bendi, Sultan Mahmut Bendi ve Valde Bendi; bugün- kü şekillerini fetihten sonra almış — olduklarına — şüphe yoktur ve tarihleri de malüm- dur. Fakat burası, Bizans dev- rinde de şehrin su hazinesiyı Andronik Komnen — (1183 1185) buradaki su hazineleri- ir ettiği tarihi kayıtlar- Ayvat Bendi, 1766 yılında üçüncü Mustafa tarafından be- | | İ ; & # | 4 : ' ' : de en büyük Avrupa milletlerine yarış temettüleri, ve at neslini ıslah milyonlar kazandıran bir şekle inkilâp etmiş bulunuyor. (6) Maalesef eski zevki ile yeni nef'i birlikte olarak yurdumuza yeniden gelen yarışçılık, dişi bir meder ten aldığı frengi yarasını taşıyor Tedavi edenlerin Allah yardım olsun!.. t İndirme Notlar (©) — Emekli Süvari Debreli A- kif paşa. Binicilik Notları, 10, 28. Urfa. İlk sayfalar. (2) — Mufassal Türk Tarihi. Şem- seddin bey, Cilt 2 (3) — Mufassal Türk Tarihi. Şem- seddin bey, Cilt. 4 (4) — Şehbâl Moomuası. 1325. Sa- yı 16 8. 281. (5) — Şehbâl Sayı 18 de. Yazı ve fotoğraflar. (6) — Yarış meraklılarına rehber. Süvari binbaşı İnadiyeli Sait Boy. 2. Sayfa, 19: besini kazandılar... Ya bu işte mes'ul olanlar? Hepsi son dere- ce ilerisini gören zeki, tecrübeli gahsiyetlerdir. Ondan sonra itfaiyemiz hak - kında da: «Hele itfaiyemiz! söndürme â- letlerini beraber getirmemişler... Bununla beraber hepsinin bu gin ehli olduklarına şüphe yok - tur. O âletleri unutmayıp geti miş olsalardı o zaman onların neler yapmağa muktedir. olduk- larını görürdünüz.» Diyeceğiz ve bu göyle bitireceğiz. şasın 380 yolcuyu parlaya- erle anbara dolduran- sın anbara geniş mer- diven koymayanlar! Yaşasın bu kadar adamın ölmesine, yaralan- masına sebebiyet verecek suret- te tedbir almayanlar!» Bunu yapacak kabadayı varsa hodri meydan! bizden paso!, medhiyeleri Bir Nasreddin Hoca fıkrası: Nuh'un gemisinin nerede oldu- ğunu bir kadın biliyor, fakat söy- lemiyormuş. Ge- miyi arayanlar Amerikalı olduk kadın - aliba bi- raz dolarla teşer rüf etmek isti yor. Fakat anla madığım — nokta koskocuman bir gemiyi — kimse görmez de yalnız bir kadın nasıl görür? «Nasreddin hoca bir gün, izbe- sinin bir köşesini kazarken kom- MiLLi PiYAN LA kar ki, bir sürü sığır kimi ayak- ta, kimi oturmuş geviş getiriyor. Bunu görünce hemen karısına ko gar: — Kadın müjde! der. Sana Dakyanos zamanından kalma bir ahır dolusu öküz bulursam — ba- na ne verirsin? Nuhun gemisi ve tufan Gemiyi bilmem ama galiba tü fan başladı. Dört gün dört gec W//;.rg,'k durmadan yağ- mur nerede gö - rülmüştür? Dik kat ettim. Nuh un gemisinin ranı ortaya atıldıktan sonra aldı da bir yağ- mur... — Rühi-i- W Bağdâdi ise dünyâ gamı biz keş- rerek edebi bir san'at gös - iş.. Onun yaşadığı devirde #unun ahırına bir delik açılır, Ba- tüfana benzettiği dünya gamına yaz mermerle inşa ettirilmiş- tir, Kos antin devrinde mevcut olan büyük bend, Fatih, Ka- nuni Sultan Süleyman, birin- ci Mahmut ve Abdülaamit ta- rafından tamirler görmüştür. Karanlık Topuz Bendi de Büyük Bent gibi muhtelif ta- rihlerde tamir edilmiştir. Su- yu Ayasofyaya gelirdi. 88 metre uzunluğunda olan Mahmut Bendini 1731 yılında birinci Mahmut tesis etmişti. 1784 yılında Abdülh kemmel surette tamir MK DKD EMDÇ GD ZDK YUD zi mit mü- ettir- P KA zamanlarda görünüşü ENT miştir. Beyoğlu ve sularının menbaldır. Bahçeköy kemeri vasıtasile suları Beyoğluna gelen Valide Bendi, 1796 yılında üçüncü S limin validesi Mihrişah Valide tarafından mermerden inşa e- dilmiştir. Belgrad ormanı içindeki Pa- gaderesi Bendi ile Kirazlı Bent de zaman zaman tamir görmüş bentlerdir. Boğaziçi Bizans zamanında Belgrad ormanında Petro köyü var- dı, ki oldukça Mmamurdu - ve Bizans sarayı bu köye ehem- SA DKD DK DKD UD ZM DOMD DND ZMDKONTMEK OXRDE DOMES GADC CZC 00 Filistin ve Suriyeye silâh kaçıran şebeke 9 İngiliz filintası, 7 Barabel- lum tabancası bir çok fişek ve dinamit kaçırılırken yakalandı Bursa (Hususi) — Türkiyeden Suriye ve Filistine silâh kaçıran bir şebeke yakalanmıştır. Bu şe beke Türkiyenin muhtelif bölge- lerinden topladıkları silâh, cepha ne ve dinamit gibi maddeleri Su- riye ve Filistine kaçırdıkları tes- bit edilmiştir. Kaçakçılar topla - dıkları silâhları parçalar halinde bavul ve sepetler içinde sevk e- derek Suriye hududundan geçir- dikleri ve orada yüksek fiatlarla sattıkları sanılmaktadır. Şimdi- | lik meydana çıkarılan silâhlar şunlardır: 9 adet İngiliz ve Yu- nan filintası, 7 adetbarabellum ve brovnik tabancası birçok fişek ve dinamit Bu silâhlar Bursada oturan ka çakçılardan Aziz Akler'in evinde yapılan arama sırasında elde e- dilmiştir. Şebekeye dahil ve- ya- taklık edenler arasında, Azizin arkadaşı İbrahim Ayal, Savur il- çesinden Çelebi Yıldırım, Yenişe- hir ilçesinden Halil Mercan ve kar deşi Mehmet Mercan, gene Yeni şehir ilçesinden Osman Eken, Ye nişehir ilçesinden Halil - Arslan Ha Üa Ö SOHBETLERİ £? YAZAN: ARİ kendilerini «Nuh'un — gemisine» benzeten insanların mukavemet edebilmeleri belki mümkün ola bilir. Fakat bugünkü dünya ga- mi için Nüh Aleyhisselâm yen den dünyaya gelse, en ağır tonlu tayyare gemilerinden bir filo yap malı., Ağaçtan yapılmış bir tekne bu Nlmı! r bin sene kara, yağmura, İrüzgâra nasıl dayanır? Yalnız yurada bir nokta var. Hazret-i- |Nüh gemiyi yaptıktan sonra fil- den pireye kadar bütün mahl katı gemiye almış... Bir başına hepsini yerli yerine yerleştirmiş. |Günlerce gu Üstünde dönmüş do- laşmış... Çıt olmamış... Zamanı gelince bir kenara — yanaştırmış yine böyle kimsenin burnu ka 'namadan bütün yolcuları dışarı- 'ya çıkarmış. Hey Allahım! Bize ne demeli ki, elimizde son sistem vapurlar var, Daha yolcuları int vapura yetleştirip gide ro götüremiyoruz. Hükümet Nuh'un gemisini ara ekleri ye Evinde silâh bulunan ka- rdan Aziz Akeler bu si K ; AY Medeh edelim! — Bir Nasredain hoca jıhrası — Nuhun gemisi ve tufan — Bir fıkra yıldırım çorbası ! — Yine açık hava Geliyor yan Amerikan heyetinin arasına bizden de bazı şahsiyetler katma- h... Amerikalılar gemiyi arkeolo- ji bakımından tetkik ederlerken bizimkiler de tahmil ve - tahliye miyet verirdi; zira köy, İmpa- rator Andronik Komnen tara- fından kurulmuştu. - Fetihten sonra Sırp muhacirleri bura- ya iskân edilmişti. Umumi harb sıralarında Rumlar fazla Tağbet göstermekte idiler. Bu- gün, Belgrad ormanı içindeki bu köyün ancak harabelerine rastlamaktayız. Su ve suyolları mevzuunda Türklerin çok büyük vukufla- rı olduğu tarihi bir hakikattir. Binaenaleyh, bentlerin bugün- kü hali, Türk zekâsı ve Türk kabiliyetinin birer şaheser nü- muneleridir. : ğ $ ; # L M Niksarda sekiz denk kaçak tütün yakalandı Niksar (Hususi) — İlçemize Lâdik bucağından Tokat vilâye- tinin Esteğen köyüne kaçırıl - makta olan sekiz denkte 260 kile kaçak tütün jandarmalar tara- fından pusu kurularak yakalan- miştir. Müsademe neticesinde kaçak çının bir tanesi firar etmiş diğer suçlu yakalanarak hakkında ka- nuni takibat yapılmak üzere ada lete teslim edilmiştir. Giresun kız san'at okulu sergisi açıldı Giresun (Hususi) Akşam Kız Sanat Okulunun hazırlamış olduğu sergi açılmıştır. Kurdelâyı kesen vali Orhan Güvenç kısa bir konuşma ile bu sergiyi açmakla duyduğu memnunluğu belirtmiş- tir. Dâvetliler sergiyi büyük bir hayranlıkla gezmişlerdir. Müdire Bn. Meşküre Etikan ve çamaşır öğretmeni Bn. Şükriye her par- ça hakkında ayrı ayrı izahlarda bulunmuştur, lâhları kolleksiyon maksadile top ladığını iddia etmiştir. Kaçakçı- lar, müsadere edilen silâhlarla birlikte adalete teslim edilmiş- lerdir, Şebekeye daha başka kim- selerin dahil olup olmadığı üze- rinde gerek zabıta ve savcılık e- hemmiyetle durmakta ve tahki- kat bu yönden derinleştirilmek- tedir. liyi ele almış: «Benim beyim hindir! Nihayet ev sahibi olan de- «Bire âşık! bir de beni bakayım!» deyince saz medhet şajri sazında dolaşmış, dolaşmış, im tazıdır!» diy başlayınca «Vay kerata! beni tazıya benzetti» diyerek biçarey |yakapaça konağın zindanmna at- mışlar. Ertesi sabah gitmiş, — Ulan budala! demiş. Bizim bey için nasıl tazıdır. dersin?. Benzetecek başka birşey bulama- din mi? Aşık: — Ağam, demiş, haklısın ama 8 başka şeye benzemez ki... * Geliyor yıldırım çorbası! ve «benim b kâhya yanıma t mes'elesini incelesinler... Baka -| — — © A hm Nuh aleyhisselâm kazasız| Akşam gazetesi parmak gibi belâsız nasıl yolcu nakledermiş! |harflerle ilân ediyor: — Belediye, Bilhassa bu kadar yolcuyu diri balığa fiat koy - diri yakmadan nasıl maksud o- mağa karar lan menziline eriştirmiş?,. miş. Daha gıda * maddelerinin hiç Bir fıkra: birini düzenleye Derebeği misafirlerini eğlen dirme bir saz şairi getirt- Di miş... Aşık, koş- malar, divanlar ondan k Üzer V A okumuş; sonra sıra medh a Ü etmeğe — gelmiş. Adamcağık aa (_&_,VL;; zinı düzenleye - SST vek düvetliler- den — biri. için: İ<Benim beğim arslandır!» diye girişmiş misafiri gökyüzüne çı- kartmığ... Arkadan öteki düvet - meyen, iş olarak yapa yapa sine- maları — arttır- ve malül- , Üüni liler asoları kaldırmaktan gayri birşey b İzemiyen belediyenin balığa fiat koyması demek halkın balık nâ- mına yediği Uskumru ile Pala - fmuta da hasret çekmesi demek - |tir, Fakat bunda belediyeyi tutan bir gazeteci kurnazlığı var: zun uzadıya, balıktan bahse dikten sonra göyle söyleniyor diye bir de onu medhet-| kış Yazan: Eski bir pehlivan İdris, Arnavuto İLELİKIRKPINAR GÜREŞLERİ 11 TEMMUZ 1! Tefrika No. 55 ğglunu ufak gö- rünce büsbütün heveslenmişti Onlar da binbif'itina ile yetiş - tirmiş oldukları pehlivanlarının Kırkpınarda bu sene de birşey, yapamamış olmasının — acısını, ancak Arapoğlunun Arnavutoğ- lunu yenmesile tatmin edebile- rdi. Arapoğlu göyle diyordu: Kırkpınarda Arnavutoğlu. na mağlüp oluşuma bakmayın. Çünkü ben onu çok küçük gör- düm. Bunun da cezasını çektim. Ayni hatâya Karamanda da düş tü, o da yenildi. Fakat bu sefer başka türlü davranacağım. O« nu nasıl ye mi göreceksi « Kavala'daki büyük düğün pek cümbüşlü oluyordu. Rumelinin bütün tanınmış beyleri dâvetli bulunuyorlardı. Kırkpınar'a gel miş olan pehlivanların da yarı- sına yakın bir kısmı güreşlere gelmişti. Desteye, ortaya, ve başa ko- nan ödüllerin kıymeti çok bü « yüktü. Fakat kimsenin deste ve orta güreşlerle alâkadar olduğu yok- tu. Herkes baş güreşlerle meş- güldü. Ve Arapoğlu ile yeni Kırkpınar baş pehlivanı Arna - vutoğlunun yapacağı güreşi me rak ediyordu. Arnavutoğlunu görmeyenler, böyle altmış beş altmış altı ok« kalık bir pehlivanın Arapoğlu ve Kara Manda gibi yüz yirmi- ger okkalık iki pehlivanı nasıl yenmiş olduğuna bir türlü akıl erdiremiyorlar, hattâ inanamı- yorlardı. Nihayet öbür güreşler yapı« lıp bitti ve sıra baş güreşlere geldi. Başa Araboğlu ile Ar« navutoflundan başka bir üçün- cü baş pehlivan daha çıktı. Halbuki halk iki pehliyanın başbaşa bir güreş yapmasımı is- tiyordu. Fakat üçüncü baş peh- livan ortaya çıkmış ve ısrarla Arnavutoğlunu istiyordu. Bu pehlivaflın iddiası idi: — Ben Kavala baş pehliva- niyim. Arnavutoğlu da Kırkpi- nar baş pehlivanı olmuş. Şim- di Kavalaya geldiğine göre ev- velâ beni tutmak mecburiyetin- dedir. Ben Arnavutoğlu ile tut- madan meydandan çıkmam. Bilhassa kavalalılar kendi baş pehlivanlarını haklı bulu- yorlar, İdris adında olan pehli- vanları için şöyle bağırıyorlar- di göyle — İldris pehlivan doğru söy- lüyor. — Tdris Var.. — Arnavutoğlu evvelâ Tdrjs Pehlivanla tutuşmalıdır. Fakat diğer seyirciler Arna- vutoğlu ile Araboğlunun tutuş- masını istiyorlardı. Çünkü Ara- boğlu İdris pehlivandan bir gömlek daha pehlivandı. Ve A- Taboğlunun yapacağı bu inti- kam güreşini büyük bir heye- canla bekliyorlargı. Şaka di ğil, Araboğlu eğer bu güreşi ka zanacak olursa Kırkpınarda Ka ra Mandayı yenen ve baş pehli- vanlığı kazanan bir pehlivanı yenmek şerefini kazanacaktı. Bazı kimseler ortaya girdi- ler. Ve İdris pehlivana biraz pa ra vererek kendisini güreşten çıkarmak istediler. Fakat nerede?.. İâris pehli- van, Nuh diyor da peygamber demiyordu: — İlle de Arnavutoğlu ile t tacağım diye ayak diriyordu. Arapoğlu Kırkpınarda Arnavut- oğluna yenildi. Halbuki beni yen medi. Ben Kırkpınara gelme ğim için beni de ortadan çıkar- malıdır. Başka türlü olmaz. Arnavutoğlu ile oraya ka- dar gelenler ise işin içinde bir çıvgar görüyorlardı. Her hal- de Arnavutoğluna evvelâ baş- pehlivanın — hakkı ka bir pehlivan çıkararak önce kendisini yormak ve onu Arab- oğlunun Karşısına yorgun - bir vaziyette çıkarmak İstiyorlar, diye düşünüyorlardı. Böyle dü- #ünmekte haklı da idiler. Bunlar göyle diyorlardı: — Arnavutoğlu — Kırkpınar baş pehlivanıdır ve buraya sa. dece bir güreş yapmak için gel- miştir. İdris pehlivan — onunla tutmak hakkını kazanabilmek için evvelâ kendisinin yenmiş olduğu Araboğlunu yenmelidir. Bu vaziyete göre Arnavutoğlu bekler. Evvelâ Araboğlu ile İd- ris pehlivan tutuşurlar. Hangiel galip gelirse Arnavutoğlu onun la tutar. En doğru gey de bu idi. Fakat Kavalalılar buna katl- yen yanaşmıyorlardı. İlk ola« rak kendi pehlivanlarını Arna- Yatoğlu İle tutturmak. istiyor- İdris pehlivan Arnavutoğlu- nu ufak görünce büsbütün he- veslenmişti. Ve Arnavutoğlu -« nun arkadaşları tarafından | « leri sürülen mütalâaları öğre « nince Arnavutoğlunun kendi - sinden çekindiğini — zannetmiş e ısrarını büsbütün şiddetlen- dirmişti. Bunun Üzerine Arnavutoj nun arkadaşları hakem heyetle ne giderek şu sözleri söyledi « e — Biz buraya ödül için gel- medik. Bazı dedikoduları önles mek için geldik ve sadece bir tek güreş yapacağız. Siz isto« diğiniz istihabı yapınız. Arna« 'yutoğlunun karşısına ister A« raboğlunu, ister İdris pehlivanı Çıkarın. Fakat Arnavutoğlu üst fiste İki güreş yapmıyacaktır. İdris pehlivan da orada du- ruyordu. Bu sözleri duyunca f> na halde kızdı: — Abe siz dereyi görmeden paçaları sıvayorsunuz be! dee di. Arnavutoğlunun üst üste xf güreş çıkaracağını nereden ol- liyorsunuz? İnsan lâfla yeni- lir mi be? Belki de üst üste bea iki güreş çıkaracağım. * Hakem heyeti Kavalalılardan mürekkep olduğu için neticede İdris pehlivanı haklı buldu we gu kararı verdi: — Kırkpınar güreşleri ile Ka vala güreşleri arasında bir mü- nasebet yoktgır. O başka, bu baş kadır. Arnavutoğlu Kırkpınar- da Araboğlunu yenmiştir. Hal- buki İdris pehlivanla tutmamış- tır. Arabağlu da-İ1K güreşini muttâka Arnavutoğlu İle yap- mak istemediği, intikam güreşi için ısrar etmediğine göre Ar- navutoğlunun evvelâ İdris peh- livanla tutması lâzımdır. Filhakika Araboğlu bir ke- nara çekilmiş, şöyle diyordu: — Ben bir şeye — karışmamn. Hakkıma razıyım. Hakem heye- 'ti neye karar verirse kabul ede- rim. Tabil bu sekilde hareket et mek işine son derece geliyordu. Tdris pehlivanın Arnavutoğlunu yenemiyeceğini biliyordu. Fa- kat son derece kuvvetli ve inat- çı bir pehlivan olan İdris mu- hakkak ki Arnavutoğlunu a - damakıllı terletecek ve yora « caktı. Bu suretle işi çok ko -« Taylaşmış olacaktı. Arnavutoğlunun arkadaşları, hakem heyetinin bu kararına şu cevabı verdiler: — Pekâlâ.. Arnavutoğlu İd- ris pehlivanı tutacaktır. Fakat bizden başka güreş istemiyecek siniz! — Yüni Araboğluna şimdi - den pes mi ediyor? — Burada pes etmek — falan yok.. Biz oyuna gelmeyiz. Çıv- ğara düşecek göz yok bizde.. (Devamı var) mmmaraAAARAMAMAMARMAMA. . Et fiatlerinin önümüzdel beş altı liraya yükseleceği, süde yağ, unlu ve nişastalı gıda maddelerinin de hububat darlığı yüzünden fırlayacağı düşünüldü- ğünden hâsıl olacak sıkıntılı va- ziyete şimdiden çare aranmakta- dir.> Şimdi anladınız mı, Vehbinin kerrâkesini?. Kışa hazır olun... Geliyor yıl- dirim. çorbası! fıkra şudür: İlk defa İstanbul'a gelen ve ömründe kahve nedir bilmeyen biri, bir kahveye girer, Adam- cağızın garip hâlini gören mahal- leliden b hveciye emir eder — Ağaya bir kahve yap! Kahve gelir. Biçare nasıl içile- ceğini bilmediği için bir hamlede yutar yutmaz içi dışı yanar... O- 'nun bu perişan hâlini gören bir diğeri de alay için: — Kahveci! benden de aj bir kahve yap! Kumandayı işiten saf bağırır" T Geliyor yıldırım çorbası da yan Kara Mehmed dayan! * Yine açık hava adam çıkmış; tem: yarıda bırakma ğa mecbur olmuşlar. Arkadan tüfan başladı. Açıkhava Tiyatrot su tabiatile tatil edildi. İkinci e- Ber olan «Sevil berberi» nin dürz akşam başlıyacağı ilân edilmişti. Bu satırları yazarken havanın ne olacağını kestiremediğimiz F çin «Se berberi» nin dükkânı açıp açmay iğı daha malüm de- gildir. Açıkhava Tiyatrosu bir saat zarfında: Lodos, Poyraz, Günao- ğusu, Batı, Karayel, Yıldız, Ke şişleme... ilh. gibi seksen çeşit rüzgâr değiştiren bir şehirde işe yaramaz. Bize kapalı tiyatro ge- rektir. Senede bir ay çalışabilen bir tiyatro biyası, mükemmel ka- zaktır. Ama peynirini suya düşürüp kapayım derken ağzına kurbağa- yı atan Arnavudun «vık da de- sen yiyeceğim, cık da desen yis yeceğim. Para verdim mori!» de- mesi gibi biz de «Para verdik... Mutlâka bu tiyatroda oyun ve- receğiz!» di iksek o zaman ba- zi tedbirler almllıyız. Evvelâ müşteriler ufak man- İgallar tedarik etmeli... - Ondan sonra trenlerde yastık ve batta- Tiyatrosu içler acısı temsil verildiği zaman hava müsaiddi.. Fakat yine de temsilin ortası - na — doğru vâli bey pardesüsü giydi; — ihtiyatlı gelenler de y vaş yavaş man- tolarını, paltola- rını omuzlarına aldılar. İkinci ya Açıkhav oldu. İlk but üçüncü akşamı bir - rüzgür niye kiralanması gibi vestiyerde havasına göre manto, palto, kürk gocuk, hırka, kazak, yün fanilâ kiralamalı. Pek tabif olarak artistler de İsahneye sırtlarında kalın İlü mantolar ve yüzleri sarılı olarak çıkmaları ic cektir. Büyin bu külfetleri şu çukurun üstüne bir dam koydu: İmamak için yapıyoruz... Man ra kapamamak pahasına da olsa değer mi?!,

Bu sayıdan diğer sayfalar: