5 Ağustos 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

5 Ağustos 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SAYFA YENİ SABAH | Edebiyat Bah?îs?erî__] Divan Şiirinde göz ve <Evmetli Mazisi, gerek ele geçen vesikin arlığı ve gerekse — ilmi bir şekilde tetkik edilmemiş olman yüzünden karanlıklar içersinde bulunan Türk edebiyatı a — İslâmiyetten evvel çok geniş bir sahada yayılıp aa çok ta iptidai bir mahiyet arseden kavmi edebiyat, b — İslâmi tesirler altında mey - dana gelip, 6 asır kadar devam et- Kikten sonra 18 noi asrın sonlarında Geyh Galiple devrini tamamlıyan di- van edebişatı, € — Ve nihayet 19 ncu asrın baş- larından günümüze kadar devam e- tesir altındal mak süretile tetkik olunabilir. Bunlardan kavmi edebiyat, daha ziyade menkıbevi ve destani bir renk taşır. Modern edebiyat ise, Fransız. edebiyatında ber edebi cerayan doğ- dukça ona adım uydurmağa çalışmış tır. Bidayette siyasi bir veçhe gös- termiş, bilâhare içtimaf ve hissi mev- çuları da ele almağa başlamış, bugün ite içerisinden çıkılamıyacak — bir duruma düşmüştür. Burada Muallim Naci merbumun şu beytini tekrar etmeden geçemiyeceğim : «Divanece sözler mi demektir. ede- biyat Asareı terakki diyoruz biz. buna heyhat Bu iki edebi devir arasında kalan Divan edebiyatı ise, şimdiye kadar uğradığı bütün iltir: ü, tabü, içtimai asırlar boyunca kendi vüdisinde akıp gider. Şayet, ba hük- mümüze edecek bir zat çıkar- #a iddiamımı delil ve misalleri ile is- bat edebilecek durumda olduğumuzu 'da berveçbi peşin beyan edelim. Divan edebiyatına, zaman aaman tamamile bir mazmun edebiyatıdır, bayat ve — tabiatla hiç bir alâkası yöktur diyenler olmuştur. Velev böy le de olsa bugünkü edebiyatla — bir mükayese edilecek olursa, bu munı zam boşluk karşısında onun — çok dola olduğu görülür. Yeterki — onu laşıkı veçhile inceleyip anlamanın ve sarlarını çözmenin yollarım bileli Evet, divan edebiyatı, sayısı mütecaviz mazmuna maliktir, ma hiç bir saman bu mazmunlar klişe merküne düşmemiş; her şair kendi san'at kabiliyeti dahilinde bir şeşler yapıp, birşeyler — söylemeğe çalışmıştır. Şunu-da hatırlatalım ki, burada asla ve asla Acem giiri örnek ve kopya ittihaz olunmamıştır. Şark dünyası edebiyatının orta malı - bir mevaddı. iptidaiyesi olarak alınmış, vna san'atkârlar tarafından kendi Görüş zaviyeleri ile husosi bir şekil verilmişti Biz bu yazırmzda mazmun kıyme- yü- lebilen «göz ve gamze> üzerinde du- racağız, İnsanın beş hassesinden birini teş kil eden göz uzvu bemen hiç bir mi Tetin edebiyatında, bizim Divan şair- leri kadar, bir san'atkârı teshir edip sarsmamıştır. Bunun da sebebini kadınları, yalnız gözleri dışarıda Jacak bir şekilde örtüler arkasına saklayan islâm dininin — icaplarında Siyah yaşmaktan 'ne kadar güzeleştiğini halen bir kı- tim Anadolu kadınlarında müşahe- de etmek mümkündür. Vaziyet böyle olunca da san'atkâr, yalnız göz deyip geçemiyecek, onıı bir çok vasıflar verecektir. Nitekim, herbangi .bir Divanın sayfaları şöy-) le bir çevrilecek olursa görülür ki, Köz mesttir, mahmurdur, bimardır icabında - sihirkâr itne koparan cadüdur ve yerine göre de kahra - mandır, cellâtur, biamandır. berşey - di üzün bir bakış şekli vardır ki, güirler ona - da gumze ismini ver- mişlerdir. Her ne kadar, gamze de- nilince yanaklardaki çukurluk akla gelirso de asil gamze gözlerin siya- | hanı bir tarafa kaydırarak göz ucu | ile bakmaktır ki, Çözün en tehlikeli | tarafi da burasıdır. Şu anda gör miün önüne Muhterem Hocam — Ali| Nibat Tarlan'ın bir gün ders esna- gamze hocam Ali Canip Yöntem'e> Yazan: l Hadi KOÇDEMIR ' viP #ual sormaya dahi maydan bi - rakmaz> diyerek gözlerini tavanda bir noktaya dikip dakikalarca öyle kaldığım / hatırlıyorum. Hükümdarlara, vezirlere kafa tu- tan o Erzarum yaylalarının haşin ta- biatlh şairi Nef'i de gamzeyi şu e- kilde tarif etmiştir Göz ucuyla aşıka geh lütfeder gâ- Di itap Bir suale yer komaz ol gamze-i hazır cevap Çeşm-i bezm fitne — kurmuş İşve sam almış ele Bade-i naz İle elmiş — gamzesli mest-ü harap Çöllerin o yanık kalbli şairi Fuzu- her belaya yıza gösterdiği gibi Ramzenin de kıhıcı karşısında kade- rine razsı olarak: Ganize tiğin çekti ol meh gafil olma ey gönül Kim mukarrerdir bugün ölmek sa- 'na şiven bana demiştir. Kanunt gibi bir relik sayesinde hiç bir şeye boyun eğme- İyen Baki gamzelere ram olarak şöy- le bir tarif vermiştir: Bi günah öldürmede gamzen ne kâfir nesnedir Nice mazlum uğradı ol na müsel- man zahmına Kimse rah-i Kâ'be-i vaslında can kurtarmadı. Zahm-ı gamzen mugaylan zahmına Ve nihayet Osmanlı saltanatının kara bahtlı şehzadesi Sultan Cem de gamze için gu beyitleri söylemiştir: Gamzen oku şehidinin kabrde dahi eysanem Ola kefende haşredek hün-i ciğer alâmeti Hücre-i çeşmim hayal-| gamzene 'oldu makam Gör nice divaneyim düzde dükân ısmarlarım Göz, önce rengi sonra da şekli ba- kımından iki hususiyete — sahiptir. Renk bakımından; — karıştırdı divanlarda, — şairlerin daha ziyade çeşm-i siyeh terkibi ile kara göze, ki, buna küfir ve çeşm-i ahu diyen- ler de vardır. Elâ göze ve nihayet çeşm-i meygün terkibi renkli göze fazla itibar Kördük, Her nedense mav şe ve bugün herkesin hayran oldu- ivert renkli gözlere hemen biç Bunlar için bir iki benzemez. har-ı Bir fitnayi ihya için ey şeh nige- ti itibarile sülften sonra ikinci ge- |hinle Dünyayı helâk eyleme çeşm-i siye- hinle, Diyor. Gene — Fehim, linde: Sine gerüp gamzeden zahm niyaz eyleme Çeşm-i siyeh mesttir el hazer ey- 'der helâk Diye aşıka nasihatte bulunuyor. Sultan Cem elâ gözleri sihirbaz olarak kabul edip; Hoy elâ gözlüm gönül almak di- lersin sen &l ile Bende hod dil yok bilürsün böyle Bi itmek neden Dit almağ içün alâ gözün â/ kim Yüz veçhile hergüşede elsun Ider eydast Diyor. Gözler şekil bakımından ( 1 — Şehla (tatlı şaşı) 2 — Çeşm-i keşide (dar ve çekik) 3 — Çeşm-i hab alüd (mahmur) 4 — Badem (ki hakiki Türk gözü tipidir). Diye dört gruba ayrılabilir. Göz, yukarıda da işazet ettiğimiz | gibi fitne çıkaran bir cadudur da, Bir iki misal de bunun için vere- | lim bir — gaze- Bör «Fitne uyumuştur, Allahın lâneti uyandıranın üstüne olsun> hâdisine telmih ederek, lam Behayi Efendi, naz uykusuna dalmış olan Bugün mevcut olmuyan bu sütunun biri Beyazıt meydanı idi. Bizans devrinde Teodos sütunlarının mühim yeri var- dır. Bu sütunlar, Büyük Sara- ya giden yol Üzerinde dizili |- diler. Bunların en güzeli, Be- yazıt meydanındaki idi ve Te- ©dos sütunu 393 yılında yapıl- mıştı. Üstünde imparator Te- ©odos'un at üstünde gümüşten bir heykeli vardı. 448 yılında bütün Bizansı sarsan büyük zelzele bu heykeli de sütundan düşürmüştü. Bizans imparatorları, kendi heykellerini - ebedileştirmek i- çin her imkândan istifade et- miye baş vurduklarından Teo- dos da heykeli düştükten son- Mmüşü, — Kostantinin — daha bir çok eserleri ile beraber eriterek kendi heykelini döktü- rerek buraya koydurmuştu. Heykeli İkinci Beyazıt yıktır. mıştır. kinci Teodos sütunu Bakır- İ köyünde ve deniz kenarında bu | lunmuştur. Üzerinde bulunan kitabeler müzeye ahınmıştır. Bu sütunda da imparator at üstünde bir heykelinin mevcut olduğu sanılmaktadır. Fakat | bir. kayda ve bir. nümuneye rastlanmamıştır. Fakir - Zengin | ayrılığı !.. ; Yalovada fakir datlarını - veremediklerinden seme sanundan şümdiye' kadar | karnelerini alamamışlar — | | 'Yalova (Hususi) — Bu - senel| Yalova halkının yardımile ucnı)ıâ] Yalova orta okulunda, sene s0- || nundan beri hayli zaman geçtiği | | halde, fakir talebenin aidatlar verememesinden dolayı talebe, karneleri hâlâ verilmemiştir. Okul idaresine müracaat ede talebe velilerine aidatları ği takdirde karnelerinin verilece Bi açık bir ifade ile anlatılmak. tadır. Bu vaziyet karşısında ikl) mal imtihanlarına pek az kaldı- Bi halde, fakir talebenin hemen! hepsi vaziyetlerini bilmiyorlar. Kilis Erkek San'at Okulu Sergisi Kilis (Hususi) — Erkek san'. at okulu yıllık sergisi dâvetliler| buzurile açılmıştır. Merasimde Milletvekillerimiz de — bulunmuş: tur. Önce marangoz atelyesi ge- izildi. Bilhassa renkli ve elle iş - lenmiş tahtalardan yapılmış - bir| ceviz karyola seyircilerin alâka- sını çekmiştir. Demircilik, tesviye ve torna atelyelerinde teşhir edi- len eşyalar çok takdir edilmiştir. Dağıttın hab-ı nazsı yarı ey Teryat neylersin Edüp fitneyle dünyayı harababat neylersin Diyor. Cem de bir gazelinde göz- lerin fitne çıkaran bir âfet olduğu- nu teslim ederek : Nico kim gözlerim, ol gözleri fet- 'tan uyumaz Gerçek imiş bu mesel fitne-i deve 'ran uyumaz. Demiştir. Ve nibayet gözlerin ne- lere müktedir. olduğunu isbat — için bir misal daha ve Çaldıran se- ine çıkarkea kark bin kişilik bir katliam yapabilecek kadar selâhiyeti lolan Yavuz Sultan Selim'in gözler karşısında gösterdiği acz hemen he- pimizin hafızasında bulunan şu bey- v ile sabittir; kahrımda / olürken tında «Çocuklar, gümze öyle bir cel- lattır ki, bir bakışta insanı yere se- Yazan : Edgar Wallace Elsa da bir otobüse atlıyarak şehrin doğu cihetine doğru ha- reket etti. Bankanın bulundu Bu blokta büyük bir kalabalık toplanmıştı. Aralarından geçe- rek kapının üzerinde şu yaltayı okudu. Stebing Bankası tediyatı şim- dilik durdurmuştur. Müracaat - ların Bolt sokağında Sleyk - ve Stern avukatlar bürosuna yapıl Ması rica olunur. Elsa havadisle — sersemlemiş bir halde geri çekildi. Zavallı Mister Tupervil, o an için Feng- Ho'nun hakkında söylediği şey- leri unutmuş, tıknaz şirin yüzlü Kibar bankeri hatırlamıştı. Der- ken arkasından birilerinin - ko- nuşmasına kulak verdi. — Bankapın Tupervil ismin- deki müdürü bulduğu bütün pa raları iç ederek bu sabah tay- yare ile Britanya adasını terket iç, ne rezalet değil mi? Kisim 5z Ralf Hallam'ın paltosu Stebing bankasının hezimeti Skotland Yard'da duyulur dn - yulmaz ser komiser Vili de Bi- kersonu aratmaya koyulmuştu.. Müfettiş odasında perdeterini ia gözleri uyandırdı feryadına izarak : ESRARENTİZ PAYRON —50— dirmiş öğleü uykusuna yatmış- tı. Tabli haber gelir gelmez der hal gefinin bürosuna gitmek mecburiyetinde kaldı. Villi ga - zeteyi Bikersonun önüne atarak homurdandı. <Polis dün gece Binbaşı Amerinin verdiği izahat ftan sonra bankayı kapatmış, Tupervil ve avenesi için de tev- kif müzekkeresi kestik ama bak sana Tupervil kaçmış bile, sen onu kaçta görmüştün? — Onbirden biraz evvel. — Bankaya mı gidiyordu? Halbuki raporda bütün gün ge- hir dahilinde olmadığı söyleni - yor. — Muhakkak bankaya gidi- yordu demedim, fakat — Trejir Kort'tan geçiyordu, herhalde i- #ine gidiyordur, dedim. — Hiç vaziyetinde bir deği - Şiklik bir gayri tabiilik falan sezdin mi? Endişeli veya şaşkın bir hâli var mıydı? — Hayır, yalnız bir gece ev- vel Eraytona — gitmesini tuhaf bulmuştum. Bu bana onulfğmu- tadı hilâfına yaptığı bir hare- ket gibi gelmişti. Pakat halınde nazarı dikkati calip hiç bir şey yokcu, Beni bir gözleri ahuya zebun etti Z D Çeviren ; Semra Arslanlı Ser komiser gazeteyi yeniden okudu, bunda aranılan adamın eşkâli harfi harfine yazılmıştı.. Zili çalarak gazeteyi kâtibine verdi. — Bu tasviri bütün limanla - ra, tren istasyonlarına, tayyare meydanlarına bildirin, diye em- rettikten sonra Bikersona: — Şimdiki halde beklemek lâ zım, bakalım şehirden polis ra- poru ne şekilde gelecek? Bu a- rada sen de gidip Tupervilin bir iki arkadaşı ile görüş, acaba han Bisini tanıyorsun? — Hallam arkadaşı idi zanne- diyorum, arkadaşı olmasa bile beraber yemek yiyecek kadar ahbaplıkları vardı. Üstelik Hal- lam, Tupervilin bankasında mev duat sahibiydi. — Haydi git de Hallam'la gö- Tüş, belki Tupervilin başka ah- baplarını kim olduğunu öğrene- bilirsin, bilhassa Stilman. Bu centlmen hakkında pek bir ma- lümatım yok ama, bankanın su- kutunda bu adamın büyük rolü olmuş. Tupervilin sağ kolu im bana öyle geliyor ki, Hallam bu hususta seni tenvir edebilir. Bu Bün de arkadaşları toplayıp » talebeler ai- | $ ' Teodes Sül Yozgatta feci bir cinayet Hiç yüzünden iki cana kıyan canavar yaka- lanarak cezaev.ne gönderildi Yozgat, (Hususi) — Merkez ilçesine bağlı Kırım köyünde hiç yüzünden 2 cana kıyılmıştır. Mu- hitte teessür uyandıran bu feci hâdisenin tafsilatımı veriyorum. Bir kaç gün evvel Kırım köyü nün Hozanlık mevkiinde Mahmut Sargına ait buğday tarlasına ay- nı köyden Recep oğlu Kemal Do ğan ve kardeşi Bilâl Doğana nit bir çift öküz girerek zarar vez- diği, mal sahibi Mahmuda ha- ber verilmiş. Bu zarardan çox hiddetlenen Mahmut Sargın, v çiftesini omuzlayarak çalışmak -| neden katil Mahmut $: ta bulunan zavallı iki yanına gelmiş ve «— Benim tarlamı öki ze harap ettirdiniz! Diye çok ağır hakarette kardeşin TİNİ- bu- Marlovun hikâyesini inceliyece - Zim. — Yani Stilman, Hallamın tâ kendisi mi demek istiyorsunuz ? Bilmiyorum, muayyen bir teorim yok, sen görüştükten son ra belki bir kanaat hâsıl ede - rim, Ralfın hizmetçisi efendisinin yukarıda giyindiğini söyleyerek hafiyeyi kütüphaneye aldı. Bu- rası küçük fakat rahat döşen- Mmiş sevimli bir oda idi. Eve dönünce Ralfın üst baş değiştirdiği anlaşılıyordu. Çün- kü paltosunu odada bir iskem- lenin üstüne gelişi güzel atmış, ayakkabısının bir teki masanın, diğeri de paltonun altında gizli kalmıştı. Bikerson telâşsız bir e da ile paltoya yapışarak elini cebine daldırdı, boş — olduğunu Börünce ötekini denedi, o sırada da bir gey nazarı dikkatini cel- bettiğinden paltoyu ışığa tuttu. Kol ağızlarından biri, kurumuş ile sert bir hale gel - mişti, pençerenin önünde dik - katle bakınca bunun kan oldu - ğunu gördü. Kan, öbür kola bak tı, leke bunda daha geniş olup dirseğe kadar devam ediyordu. Ayakkabılardan birini eline a- hr almaz bunun baştan aşağı kan lekesi içinde olduğunu gö- rerek dehşetle ürperdi. Ayak bının öteki tekini eline alıyor. du ki, merdivenlerden Ralfın in- diğini duydu. - Merhaba doktor, seni - va- kitsiz rahatsız ettim ama ku - surumu affet, bazı geyler sor - lunmuş. Pek fena hiddetli bulunan ka- til Mahmuda iki kardeş, bö) bir hasardan malümatları oima - dığımı yalvararak - söyiemişlerse de, hiddetini yenemiyen azılı ka til, çiftesini ateşliyerek küçük Bilâli kanlar içinde yere sermiş- tir. Kardeşinin öldüğünü gören K mal Doğan, köye kaçmak i: Mmişse de, katil onu da göğsi den ağır surette yaralamıştır. Yaralı Kemalin öldüğünü zan- rgın, fi rar etmiştir. Hâdiseye el koyaa C. Savcılığı ağır yaralı Kemati hastahaneye göndermiş, Bilâl a defnedilmiştir. Katil yakalanarak cezaevine yollanmıştır. mak istiyorum, bankanın battı- ğından haberin var mı Ralf bir şaşkınlık eseri gös- termedi:. Hayır bilmiyordum ne za- man olmuş? — Bu sabah, Tupervil de er- kenden pıliyi pirtiyi — toplayıp savuşmuş, acaba nereye gittiği ne dair bir fikrin var mı? — Ne münasebet, evinde yok- Ba nerede olduğunu ben nere - den bileyim ? — Peki binbaşı Amerinin de nerede olduğunu bilmiyor mu - sun? Hallam'ın yüzünde acı bir te- bessüm peyda oldu — Bana hiç itimad edemeyen kimselerden biri de odur, yok- #a o da mi kayıp? övet, o da Tupervil gibi sırra kadem bastı, diyerek eği- lip paltoyu aldı. — Dün gece bir kaza mı ge- çirdiniz ? — Kol ağızlarındaki kanı de- mek istiyorsun galiba, ayakkap larımda da vardır. Hafiye ihtiyatla sordu: Parmağını mı kestin? Hallam güldü: Aman ne ko- mik, parmak kanaması o kadar leke yapar mi — Peki ne kanaması yapar? — Eh! Bir va ya bir kaç kişi arafından bıçaklanmış bir Çin- liyi kaldırmak bu - büyüklükte bir leke meydana getirebilir. gaşırdı; Feng-Ho'vu bulan senmiy- din? yor camilerde de halkın yap- n ihalesi yapılmış, ile Ağda Ca Boluda imar faaliyeti Eğitim kütüphanesi onarılı- la tamirata buşlandı Bolu (Hususi) — Eğitim — kü: tüphanesi olarak kullanılan Ka- d3 Camü, genel bir eğitim kütüp hanesi şekline konulacağını ev - velce bildir Binanın gerek H onarılmasına başlanmıştır. 944 yılı depreminde hasaca uğrayan C. H. P. Bolu Halkev: yeni baştan onarılmasına başlanmıştır. Yine bu depremde hasara uğ: rayan Tavil Mehmet Paşa <ara fından yaptırılan Gölyüzü camü minareleri ba- ever vatandaşların gay tığı yer hay reti ile onarılmağa — başlamışt Dini mabetlerin yapılacağını du- yan halkımız elinden gelen te- berru ve bağışlarda bulunmuşlur dir. Bolu halkının bu kadirşinas hareketi takdirle karşılaamıştır. ü onu hastahaneye ta- an da benim, — Evet ama Kensington ka- rakolundan senin orada olduğu- a dair kimse bir şey söyleme- — Herhalde beni görmemiş - lerdir, çünkü ben kendimi polis- lerin yanında o kadar mânasız görürüm ki, onların beni gör - memiş olmalarına hiç şaşmam. Hâdise şu, Feng-Ho ile ben A- meriyi arıyorduk. Çünkü o El- sa ile beraber karımın evinden çıkmıştı, Çinli ile ben kaçırıldık larını anlıyarak takibe başladık. Bugün de Mis Marlovun afiyet- te olduğunu duyarak çok şükür ferahladım. — Bunu sana kim söyledi? — Gazeteler, tabii sonra has- tahaneye telefon ettim. — Demek şimdi bir de orta- ya ikisinin beraber kaçırıldıkla- ı hikâyesini çıkarıyorsun, öyle ise gecenin her dakikasının he- sabını ver bakalım. — Tabli, değil dakikasının, â- nının dahi hesabını verebilirim. — Bu sabah eve kaçta dön - dün? — Dörde doğru, bana bak e- ğer Tupervil meselesi için gel- diysen o hususta hiç bir gey bil- mediğimi sana peşinen söyliye- yim. Bankasında hesabı cârim Yardı, bir veya iki defa da be- raber yemek yedik o kadar, A- detlerini hususi hayatını falan da muhakkak ki, senden az bi- dazan: Eski bir pehlivar L B AĞUSTOS 1949 ZI Tefrika No. 7 (Sol kolu sakatlanan Arnavuloğlu güreşe giremiyordu Şimdi ayağa kalkar, Kulunuz - zannetmiyoruın bir teşebblste bu: Bakınız hi lunuyor mu? Hakikaten — Arnavutoğlunda kurtulup ayağa kalkmak için en ufak bir teşebbü& görünmü- yordu. Tam münasiyle yerde ha Teketsiz duruyordi cı Davut hasmının yer den kalkmak için hiç bir teşeb- büste bulunmadığını görünce bi raz cesaretlendi. Sarmayı ihti- yatla çözdü. Sonra bir bel kün- desi aldı oğlunu Yavaş yavaş Arnavut yerden kesmeğe başla- bu hareketleri takdir- v da hayretle takip € diyordu. Karamanda'nın bir tür lü başa çıkamadığı bu afacan pehlivana Hamlacı Davut nasıl olmuştu da bir hamlede hâkim olmuştu? Ve işte bir elde de ye- niyordu. © Fakat Arnavutoğlu tam yer- den kesileceği zaman kendisini öne doğru atarak bundan kur - tuldu. Fakat kaçıp ayağa kal- kamadı, Davat pehlivan kispe- tin kasnağını hemen kavramış - tı. Tekrar kündeyi almak iste- di. Fakat yine muvaffak ola- madı. Arnavutoğlu ikinci defa olarak bundan kurtulmağa mu- vaffak oldu. Ve Davut pehlivan — üçüncü hamlesini yapmağa — çalışırken Arnavutoğlu tek elile budaya - ak ayağa kalkmağa muvaffak oldu. Arnavutoğlunun ilk elde ye- nilmekten — kurtulması üzerine güreşi dikkatle takip etmekte olan Karamanda rahat bir ne - fes aldı. İki defa üst üste mağ: lüp olduğu bir pehlivanı, Hamm- lacı Davudun ilk elde yenmeğe muvaffak olması — itibarını he- men sıfıra düşürecekti. Çok şü kür böyle birşey olmamıştı. Ar- navutoğlu tehlikeyi atlatmağa muvaffak olmuştu. Abdülaziz de mabeyincisine oldu senin Davut peh- — Hasmını elinden kaçırdı e- fendim. — Ben sana demedim mi de- di? — Fakat nasil olsa yine bas- tıracak sultanım! — Bastırsa “bile yine kurtu - lur. — Bakın sultanım, nasıl ham le üstüne hamle yapıyor. Hakikaten — Davut pehlivan üst üste çok şiddetli hücumlara geçmişti. Hasmının ilk elde al- tından kurtulmuş olması kendi- sine fena dokunmuştu. Bir an evvel güreşi sona erdirmeğe ba- kıyordu. Arnavutoğlunun — çe- kingen tavrı ve daima güreşten kaçması, ona büyük bir cesaret vermişti. Hakikaten Arnavutoğlu tam münasile bir müdafaa güreşi ya pıyordu. Böyle hareket etmek- te de yerden göğe kadar haklı idi. Çünkü sol kolu hâlâ iyileş- memişti. Onun için tek kolla zü reşiyordu. Hamlacı Davut üst üste şid - detli elenseler ve tırpanlar çe- kiyordu. Çapraza girmek için de fırsat gözlüyordu. Arnavutoğlu nesıl bir tehlike ile yüzyüze bu- lunduğunu anladığından son de rece dikkatli davranıyordu. Has mının bütün hücumlarını ancak kıvrak vücut çalımlarile boşa çı karıyordu. Güreş bu şekilde ayakta Ham lacı Davudun gittikçe daha zi- yade belli olan üstünlüğü altın- da cereyan edip duruyordu. Gü- reş başlayahı yarım saati bul- muş olduğu halde Arnavutoğ - Tunun tek bir hücum yaptığı bi- le görülmemişti .Hep müdafaa da idi Eyüp Kaymakamlığının Byüp kaymakamlığından aşa- gadakı meki ow aldık: $. «reni Savah gazeresinin 15/7 1949 tarihli nüshasında — (Eyüp Belediyesi Fen Işlerinden — şıka- yet) başlığı ile çıkan yazı ince- denmiştir. Kamı Küçükköy yolu üzerinde 82 numaralı tarlanın - tamamına değil, ancak 1/12 sine sahip ol- dugu şikâyetçinin ibraz etciyi se- netten anlaşumıştır. Tmar plâma haricinde bulunan bu yerde kendisinin de malümu olduğu üzere birden fazla bina inşasına ruhsat verilmiyeceği ci- hetle diğer 11 hisse — sahibinin, ileride şikâyetlerine mahal kal- maması için, şikâyetçiye bina inşası için salâhiyet ve vekdlet vermeleri lâzımdır. İşi takibeden muakkipten ifrua haritası istenmeyip arsanın ta- mamına sahip olduklarına dair tapu senedi sorulmuştur. Getire- ceğini söylediği halde bir daba uğramadığı cihetle gerek kendi- sine ve gerekse inşaat sahibine bu hususta resmen ve derhal tet- ligat yapılmıştır. Arsanın ifram icabettiğine da ir yazımız bulunmadığından dos yanın İmar Müdürlüğüne iade :- dildiği iddiası yanlıştır. İnşaat ruhsatiyesi almak için 24/5/1949 tarihinde vaki müru oaat üzerine muamele dairemiz.c derhal ifa edilmiş, usulen « lirim (Devamı Var) günde Imur Müdürlüğüne gönde OKUYUCU Karamanda ile birlikte güre- Bİ seyreden diğer saray pehli - vanlarının gözünden de bu kaçe mamıştı. Bunlar yavağ bir ses- le aralarındz, göyle konuşuyor- lardı Ağır geldi Hamlacı Arna- vutoğluna! — Evet, tek bir oyun bile al- madı. — Halbuki, geçen hafta Ka- ramanda ile güreşirken böyle değildi. — Çok sıkı dalıyordu. Bugün tek bir defa bile dalamadı. — Karamanda kendisini adam akıllı yormuş ve hırpalamış o- lacak. Geçen hafta ile bu hafta arasında çok fark var. — Davut pehlivan talihli a - dammış doğrusu! Dakikalar ilerliyor, Hamlacı Davudun üstünlüğü gitgide da- ha bâriz bir şekilde görülüyor- du. Arnavutoğlunda adetâ ka- çar gibi bir tavır vardı. Meydan yerinde dört dönüyorlardı. Bü - tün hücumları hep Hamlacı Da- vut yapıyor, buna mukabil Ar- navutoğlu mütemadiyen gerili - yordu. Arnavutoğlu fena bunalmı tı. Bütün bu güreş esnasında bir çok güzel fırsatlar gelip geç mişti. Fakat bunlardan hiç bi- rinden istifade edememişti. Ko- Tanda hâlâ iyileşeceğine dair bir emare yoktu. Üstelik parmakla- TI morarmış ve omuzu fena hal- de sızlamağa başlamıştı. Avni zamanda omuzunun yavaş ya- vaş şişmekte olduğunu da fark ediyordu. Arnavutoğlunun tek kolla gü reşmekte olduğunu ilk önce fark eden yine Abdülaziz oldu. Baş mabeyincisine döndü: — Sen bu güreşte ne görü - yorsun? diye sordu. Ne görecekti? ne görebilirdi? Hamlacı Davut fevkalâde üstün bir güreş çıkarıyor ve Arnavut oğlu da güç belâ ona karşı ko9 yabiliyordu. Cevap verdi: — Hamlacı Davut kulunuz güreşi çok bindirdi. Onu görü - 'yorum sultanım! — Arnavutoğluna dikkat et! ne yapıyor? — Ne yapacağını — şaşırmış bir halde kaçıp duruyor. — Onu demiyorum. Nasıl gü- reşmekte olduğunun farkında değil misin? — Güreşmiyor, kaçıyor sul- tanım. Durmadan kaçıyor. Abdülâziz içerledi: — Ben de seni güreşten bi- raz anlar zannederdim. Görmü- yor musun? Arnavutoğlu tek koliyle güreşiyor. — Tek koliyle mi? — Yalnız sağ koliyle.. Sol kolunu havaya bile kaldırmı « yor. Yahut kaldıramıyor. Başmabeyinci de bu noktaya dikkat etmeğe başladı. Tuhaf gey.. Hakikaten Arnavutoğlu sadece sağ kolunu kullanıy du. Sol kolu sanki onun deği miş gibi sallgnıp duruyordu. Hamlacı Davut da bunu far- ketmiş olmah ki Arnavutoğlu- 'na hep sol tarafından hücum e- diyordu. Bu hücumları daha te- sirli oluyor ve Arnavutoğlu güç belâ ardarda beliren tehlikeleri savuşturuyordu. Başmabeyinci de bunu fark- etti , — Efendimiz çok güzel gör- müşler! diye mırıldandı. Arna- vutoğlu kulunuz hakikaten tek koliyle güreşiyor. Sakatlanmış olmalı! Evet, demin ayağı kayınca sol tarafı üstüne düştü. O zaman oldu bu iş her halde.. Demek Arnavut- oğlu güreşin başındanberi tek kolla güreşiyor. Şimdi nedsa güreşe girmediğini anladım. Göt #or bakalım, ne olmuş? (Arkası var) bir mektubu rilen evrak, $1/5/1949 da —mah tur görülmediği takdirde ruhsut itası kaydiyle— tade edilmiştir. İnşaat sahibi mevcut talimatnas meye uyularak istenen lapu sex nedini getiremeyince 10/6/1949 tarihinde vilâyet makamına — va 29/6/1949 da da şikâyet bürosu. na gikayette bulunmuştur. 13/6/ 1949 tarihinde kendisine ta”-irâ cevap verildiği kayden sabit bum lunduğuna yöre 55 günlük — bir müddetin 4 ayı mütecaviz olarak gösterilmesi hakikate tamamiyle aykırıdır. N Vaki şikâyetler üzerine dosya, bizzat Belediye reis muavini Surt Koçak tarafından tetkik edilmek üzere istenmiş, neticede Tul.sati- yenin merkezce de iptali (âzım geldiği beyaniyle dosyanın vad: si hakkında emir verilmişt Bu meyanda Hukuk Iç'sri 1 dürlüğünün, hissedarlardan Liri- ne ruhsat veril.csinde bir mah- zur olmadığına dair mütaldası- mın, dairemize doğrudan doğru- ya İmar Müdürlüğünce bildiri mesi gerektiğinden ve esasen gerek Sait Koçak'ın gördüğü zurlar ve gerekse arsanın tamamına sahip olmuyanlara im- şaat müsaadesi verilmemesine dair olan riyaset makamının e- mirleri szbe dosy ÜZİ defa olarak iade edilmiştir. Bi 4 endleyh tarafımızdan muhal e icadedildiğif yanlıştır.>

Bu sayıdan diğer sayfalar: