6 Ağustos 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4

6 Ağustos 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BAYFA : 4 Tekel Genel Müdürlüğü ilanları Malzeme Alım Şubesinden 1 — İki adet santrfüj tulumba açık eksiltme ile satın alına. baktir, 2 — Muhammen bedel 1860 lira olup geçici teminati 118 li. Hadır. $ — Eksiltme 28/8/040 salı günü eaat 10 da Kabataşta Ge- 'vel Müdürlük malzeme alım şul ibesindeki komlayonda yapılacaktır. 4 — Şartname hergün malzeme alım şubesinden ahınabilir. 5 — İsteklilerin belirli gün ve teninatları, kanun! vesikala- rile birlikte sözü geçen komisyona müracaatları ilân olunur. (11376) Devlet Orman İIşletmesi Ayancık Mü v ee dürlüğünden 1 — İşletmemiz ihtiyacı için 120 ton ot ve 110 ton yulaf #atın alınacaktır. 2 — Yeni sene mahsulü ve iyi cins olkmak Üzere alınacak ot 've yulafın evsafına ait şartname İstanbul İşletme Müdürlüğü ile Azkara Merkez İşletme Müdürlüklerinde görülebilir, 3 — İsteklilerin bu husustaki teklif mektuplarını en geç 20 Ağastos 49 cumartesi gününe kadar Ayancık İşletme Müdür. düğüne vermeleri Dân olunur. Postada vukubulacak gecikmeler kabul olunmaz. (1841) Erciş P.T.T. Müdürlüğünden 1 — Yazın bir tonluk bir kamyon, kışın üç, menzillerde bu- Tundurulmak Üzere sekiz beygir veya işleyebilen vesait bulundur. mak, yaz ve kış karşılıklı haftada iki sefer yapmak ve beher se. ferlerinde 500 kilo yük taşımak Üzere Erciş - Ağrı arası 949 1lâ 952 Üç senelik olarak aylığı 2200 lira muhammnen - bedelle ve 26/1/949 tarihinden itibaren on beğ gün süre ile ve kapalı zarf üsülile eksiltmeye konmuştur. 2 — Teklif mektupları 10/8/049 çarşamba günü saat 14.30 da Erciş P.T.T. Müdürlüğü binasında kabul edilecektir, Geçlci teminat 3960 liradır. 3 — Fazla izahat İsteyenler her gün Müdürlüğümüze mü - racant edebilirler. (1161) VAPUR İLANLARI STEVENSON LİNE sıs Southwind 25 - 30/8/949 İzmirden Basra körfezindeki Bahrein ve Bandar Şahpur Timanlarına mal kabul eder, Transmarin laveç vapur kumpanyası m/s BECKY 1/8/949 c sıs FLORA sıs GUDRUN FLOTTA LAURO NAPOLI Halen Ikmanımızda bulunan « GEMİTO vapırı MARSİLYA ve GENOVA PALİZZİ vapuru BEYRUT, PORT - SA, AT, İSKENDERİYE içik mal almaktadır. Türkiye umumu acentesi: Kontuar - Maritim Gulata Hovagimyan han Tel: 44647 Yazan : Edgar Wallace Bunları söyledikten son - Ta hafiyenin yeniden kan leke - lerine avdet edeceğini zannedi - yordu, fakat Bikerson bu mev- Zua temas etmeden gidince Ralf ferahladı. Hafiye Vili ile temasa geç- meden önce Kensington karako- luna telefon ederek: Çinliyi kim buldu? diye sordu. — Çavuş Simons efendim. Ge- ce nöbete çıkmıştı, bir bahçeden fnilti geldiğini duymuş, gidip baktığı vakit yaralıyı görmüş ve oradan geçen bir kamyona koyarak hastahaneye getirmiş. Bikerson büyük bir alâka ile — Başka kimse yardım et - memiş mi, meselâ Hallam ismin de biri? — Hayır efendim katiyen, kamyonun goförü ile çavuş Si- mons'dan başka etrafta bir kul bile yokmuş. Bikerson âhizeyi elinden bı- Takırken gülümsüyordu. KISIM: 53 Mister Deym Ser komiser Villi arkadaşla - zından edindiği malümat üzeri- ne Bikersona : — Git, Deym'i tevkif et, diye emretti. Yalnız daha önce ora- İSTANBUL'dan HAYFA'ya DEMİRKİSAR Vapuru yolcu alarak 8 Ağustos pazartesi günü saat 17 de Galata rıhtı. mındam doğru HAYFA'ya hareket edecektir. Sür'at — Tenzilâtlı seyahat — Kolay - hk ve nefis yemek, Gidip gelmek isteyenlere kolaylıklar — Kamaralar da vardır. MÜRACAAT: Galata Haliü - Paşa sokak Ömer Abit han yyanında Sermet han kat 1 No. 4 OSMAN ONARAN 'Tel; 44092 Şehir Açıkhava Tiyatrosunda 6 Ağustos Cumarte- sinden itibaren Saat 21.30 OYUN İÇİNDE OYUN Yazan : Oktay Rıfat Biletler ber gün eaat 13 den iti- baren Dram — gişesinde ve — temsil İgünleri 20 den sonra Açıkhava Ti- yatrosunda satılmaktadır. Her pazartesi ve 10 Ağustos gece- Bi temsil yoktur, ZAYI İstanbul Emniyet — Sandığındaki 98315 mumaralı hesaba ait bonu İzayi edilmiştir. Yenisi alınacağın - 'dan eskisinin Hükmü olmadığı ilân olumur, Adres: Haykanoş Mari - Öztaşcı. yan. Beyoğlu Altınbakkal Cebelto. Pu sok, No, € —H Dr. Kemal Nuri imre Haseki hastanesi cilt ve züh- revi hastalıklar Mütehassısı Beyoğlu — Asmalimescit No 11/2 Tel; 42324 saat — 16-19 ENGİZ PATRBONA) —S5l— nın karakoluna uğra da yanına bir adam daha katsınlar, Jessie Deym babasının emri üzere o akşam eve erken dönü- yordu. Korkudan hasta bir hal- de merdivenleri çıkıp zili çaldı- ği vakit, kalbi durmak üzerey - di. Kapıyı Deym açtı, kız ilkön- ce babasını — tanıyamamıştı, a- dam sarı bıyıklarını traş etti- ğinden yüzüne tamamen yaban- cı bir ifade gelmişti. Kızı görür görmez gürledi: «Seni kahrola- B1 seni,.. Beni bu çıkmaza sen soktun, şimdi de yine sen çı- kart bakalım.> Kız titreyerek sordu — Bir şey mi oldu baba? — Bir şey mi oldu; bak ye - diği naneye. Kızı kolundan sü- Tükleyerek yemek odasına gö- türdü, bavulu masanın üstünde hazır duruyordu. «Derhal Lon- drayı terkediyorum, bir kimse gelip te beni sorarsa, akşama gelecek, dersin. Eğer bıyıkları- mı traş ettiğimi söylersen seni öldürürüm alimalalh, Eşyayı sat ve parasını istediğim and bana göndermek için hazır bu- lundur. Kapı vuruluyordu, perdeyi a- ralayınca derhal geriye kaçtı, DE D üşünce Açık Hava Tiyatrosunda buna imkân yoktur. Koskoca (Maâdam Butterfly) Operasının dekoru, iki minderle iki (Paravana ) dan ibarettir. Dekorun, elbisenin ve YENİ SABAH ao Üpera temsilleri, Madame Butterfiy, ler, Hatıralar rolü olduğu bu eseri Açık Hava Tiyatrosunda temsile kalkışmak, Okmeydanında (Buhur- dan) yakmağa benziyor. Bu eser, kapalı bir sahnede, hattâ Tepebaşında dram kısmı denilen salaş binada oynanmış olsaydı, kusurlar aslâ bu derece belirmezdi Devlet Tiyatrosu Opera kısmı, İs- tanbul Açık Hava tiyatrosunda tem- sillerini Puccini'nin <Madame But- terfiy> operasile hitama erdirdi. Bu çık Hava Tiyatrosunun o- para (seson) a geçmiş oldu. Yalnız operaya değil hepimize geçmiş ol - sun! diyelim. Çünkü — mevcudiyeti hava ile ayarlanan Lir tiyatro bina- sında - İstanbul gibi — dönek rüz- garlı bir beldede - ancak bu kadar temsil vorilebilir. Şunda ne kaldı? Ağustosa girdik Ağustosun yarısı yas, yansı kiştir. Zaten şimdiden devamlı rüzgür sağ- nakları başlamış ve Açık Hava Ti- İyatrosunun da faaliyetini tatil eyle- mesi bir gün mes'elesi olmuştur. Madam Baterflay, devlet tiyı vu öpera kısmının en muvaffak ol muş eseri bulunmasına rağmen A - çık Hava Tiyatrosunun çalıştırılma lüzumuna feda edilmiştir. Bu seneki tecrübeden ders alırsak gelecek seno - büyük bir fedakârlı- h göze alarak ya Açık Hava Tiyat- rosunun üzerine bir kubbe oturtmak veyahut da dam yerine hiç olmazsa rüzgârdan, kırağıdan muhafaza için çadır. bezinden mütcharrik tenteler koymak şarttır. Aksi takdirde (La Bohem) de olduğu gibi rüzgür fazla | eserse halk temsilin geri kaldığını | zannedecek, idare «taş GERASERANARA AA AREKA Ekmeğe niçin zam yapılıyor? üSA oyna- Refi' Cevad U_LUNA yacağızl> diye diretecek, kimi gide- cek, kimi gitmeyecek, Netice bir çor. | ba olac Açık Hava Tiyatrosmm, bek — çok noktalardan ihtiyacı — temin edeme - | miştir. Bvvelâ yerlerin humarala, ması bir formaliteden ibarettir. Gi #eden bir Kirahık bilet alanlar bir ke. re kapı kontrolünden geçtikten son. ra boş buldukları her yere otürür- | lar. En pahah yerler bu süretle kıy- | metlerini kaybetmiş Nito - | kim (Böhem) de olurlar yammızda mevcut | Jolan iki boy numaraya kara yağız i- İki delikanlı geldi. Yerleştiler, sonra da pabuçlarını çıkardılar, Açık Ha va'ya rağmen ortalığı buram buram bir ayak kokusu bürüdü. Etraftaki- T burunlarını takadılar. Temsil böy | e kokulu olarak devam etti. | Açık Hav r - öbaliliğinden kurtarmağa imkân yok. tur. | Sonra Tiyatroya yalnız ses dinle- mek için gidilmez, — İnsanlar biraz kendilerini unutup, sahnede dükleri vakıanın Gereyan — eşledii levire rücu eylemek. isterle çördüklerinin hisleri üterinde vetli bir tesir yapması için görün de hissesini vermek icabeder. Açık Hava Tiyatrosunda buna im- kün yoktur. Koskoca (Madam Baterf | Fırıncılarn ekmek - fiyatlarına zam yolundaki teklifleri İktisat Mü Gürlüğünce incelenmektedir. Bele diyede — salâhiyettar bir zat, zam yapılırsa bile, bunun pek cüz'i ibr. Mmiktarda olacağını söylemiştir. Diğer taraftan Kaymakamnlıkla -| ra birer tamim gönderilerek, fırı cıların giki bir sürette kontrol edil meleri istenmiştir. Kıbrıslı Türk öğretmen- lerin ziyareti Misafir Kıbrıslı Türk Ööretmen - ler, dün Büyükdere Kibrit Fabrika sını, Orman Fakültesini, Meyvacı. İtk Enstitüsünü — ziyaret etmişler, Bentleri ve Kameriçe suyunu gez. mişlerdir. Öğretmenler geç — vax otobüslerle okula dönmüşlerdir. Öğretmeneri bugün Mudanya yo. fu ile Bursaya gideceklerdir. Mıster Dorr gidiyor Türkiye reisi Mr. Russell Door bu sabak şehrimize gelecek ve açakla Parise gidecektir. Muhtar Acar Beledi. yeden ayrıldı Sinop valiliğine tayin edilen Muh- tar Acar, dün belediyeden ayrılmış- ftır. Muhtar Acarın yerine- getirilen Suat Kutad da dünden itibaren ye- ni vazifesine başlamıştır. Muhtar Acar, bütün dairelere yap tığı bir tamimle, ber memura, va- zife esnasında kendisine gösterdik- leri kolaylıktan dolayı teşekkür et miştir. Amerikalıların teşekkürü Amerikan filosunun İlimanı aşrıldığı gün, kaybolan Amerikalı- ların bulunması üzerine, gösterili alâkadan dolayı, bir mektupla, Amo rikan konsolosu P. C, Huttor bul valisine, ordu ve deniz erkânı ile denizyolları müdürüne, müdür mu: vini Behçet Osmanoğlu'na emniyet lay) operasının dekorü iki — minder- le iki (paravana) dan ibarettir. De- korun . elbisenin büyük rolü olduğu bu eseri Açık Hava Ti- yatrosunda temsil — etmeğe kalkış- mak, Ok meydanında — (buhurdan) yakmağa beni Bu eser, kapalı bir sahnede, hat Tepebaşında dram kısmı denilen sa- laş binada oynanmış olsaydı kusur - lar aslâ bu derece belirmezdi. San'atkârların sesleri — ufalıyor. Sahnenin genişliğinde romantik (lan Kurö) hareketler yerine koşuşmalar oluyor; bir topluluk temin edilemi- yor ve netice itibarile vak'a da, e- #er de o koca meydanda kaybolup gidiyordu, Açık Hava temsillerinde dikkatle takip eylediğimiz bütün operalarda halkın hiç bir parçayı (bise) ettir- diklerini görmedik, sanki san'atkâr- lara acıyorlar, onların bu imkânsız- hıklar içinde tekrar — çırpınmalarını istemiyor gibiydiler... 1 Halbuki, bir artistin güzel bir parçayı tekrar eylemesi önun — için bir muvaffakiyettir. — Halkın da o parçayı birkaç kere dinlemesi, on - dan zevk alması demektir. Açık Ha- vada buna imkân yoktu. Yeni doğmuş san'at hareketlerini bu lüzumsuz binaya feda edecek © - lursak buna &şifa niyetinel> diye patlıcan dolması yedirilen ağır tanın «şifa niyetine ölmesi> derler. (Mfadam Baterflay) ın mevzuu ba- naldır. <Tereyağı sineği> adlı — bir Japon kızı ile (Ayhan Alnar) Ame- rika bahriye zabiti Pinkerton (Sü - deyman Güler) sevişirler, evlenirler, li memleketine döner; Japon unutur ve orada başka bir kız- la nişanlanır ve bir gün nişanlısı ile İJaponyaya döner. Bunu gören Japon kızı intihar eder. Baterflay rolü, merhamet tahrik e- der. Pinkerton rolü de gayet anti- patik'tir. Ondan sonraki roller iki, ci plândadır. Eserin en parlak bos teti olan «Sükin denizin üzerinde..> u halde 6 inci şube müdürü Sodat Akçaoğlu Ha teşekkür etmiştir. Çeviren ; Semra Arslanlı — İki aynasız, Bikerson — ile başka bir adam, aşağı mutbağa iniyorum, benim için, yok, de, Cesi korkudan dili dolaşa do- laşa babasının evde olmadığını söyledi, ama Bikerson onu itti- 1 gibi soluğu yemek odasında aldı, masanm tstünde bavulu gö Tünce yanındaki adama: Sen burada bekli fağa ineyim herhalde a: tadır. Âz sonra bir silüh pat- ladı, Bikerson aşağıdan memu- ra «çabuk buraya gel> diye ba- ğırıyordu, Memur mutbağa inin ce Mister Deym'i kanlar içinde yerde gördü, hafiye telâşlı te - İâştı emirler veriyordu: — Çabuk telefonla bir imda- dı sıhhiye çağır, bir de operatör göndersinler, ama artık bir işe Yarayacağını pek — zannetmiyo- rum. Hem kızı da dışarı çıkart, Olup bitenleri anlatmak için kıza izahat vermeye hücet yok- tu, zira kız acı bir çığlık atarak kapıdan içeri dalmış, hafiye de onu kolundan yakalıyarak ye - mek salonuna döndürmüştü. Imdadı sıhhiye gelene kadar Bikerson adamın ceplerini İyi- ce muayeneden geçirmiş ve bul- duklarını mutfak masasının üs - ben mut parçası pek güzel okunduj ekrar ettirilmedi, Ayhan Alnar bu |Şehircilik bahisleri Sayın Başhakana üçüncü açık mektup — Baştarafın £ ncide —)lerse desinler, Fransız arkeoloğ m Tolan bir tarihi sarayın restorasyonu | g: Di Y | ladı Tenor Süleyman — Güler'in tizleri — — Porka di mizerral, vardır. Fakat bu ses devamlı bir ses| — Bruttol değildir ; istikbali yoktur. Artmaz ve | — Animalel arttırmaz. Nerede ise sahneye öteberi fırla - Bu genç san'atkâr bazı noktalarda | tılmağa başlanacak tpeyce muvaffak oldu. Fakat esere| Salde böyle — kimsenin — birbirini ibtiyacı olan heyecanı veremedi. Za-|anlamadığı bir vaziyet hâsıl olduğu ten san'atkârlar bir beyecan yoksul-| sırada' tekrar perde — açıldı. Tenor luğu içindedirler. Belki de halkı çoş-| sahneye geldi ve ileriledi. Halka «K urmayan, onlardan bir parçayı bir|ro Publikol» diye hitap ederek şöy kaç defa dinlemek arzusunu gideren | le söyledi Amil bu beyecansızlıktır. Esere kâfi| — Ukuduğum parçayı beğendi - derecede dalmamak, girmemektir. — İniz.. Beni değerimden fazla alkış- Taganni için heyecanın ehemmiye- İladınız; çok teşekkür ederim. — Size tini belirten birzat şahidi olduğum İbu parçayı bir daha okumaklığımı yu vak'ayı anlatayım emrediyorsunuz, derkal bu. arsunu- İtalyada (Milan) da (İskala) ti -|" yerine getirmek — borenmuzdur, İyatrosunda tenor, balkın ebis'» sa- | Fakat beni ba kadar alkışa mazhar aları ile alkışladığı bir parça için |©den âmil bu parçaya verdiğim he- teşekkür etti. Abali bu teşek- İYecan kudretidir. Bu ise, bir beste kürle iktifa etmelidir. O parçayı tek | Okümakla temin edilmez. * Vâkıayı rar dinlemek istediler, yaşamakla mümkündür. Ben eseri t ; başındanberi yaşıyorum. — Onun için gek İdeyim... Adetâ kendimi — hakikaten Diye haykırdılar:,. © derirde geçmiş bir vak'anın kah- Tenor, sahneye — geldi ve gayetİramanı addediyoram. Bu — itibarla memnun bir eda ile selâmla! - jokuduğum Parçayı yine ayni heye- di. Halk alkışa devam etti, bir yan- canla okuyabilmekliğim için hiç ol Jan da bağırışıyorlardı ; mazsa bu perdeyi başından başlaya- — Bis! bis... hm. Büna ram olursanız bana de Tenor, yine sahneye goldi ve hal-| ğil orkestra şefine emrediniz. ba ka teşekkür etti; fakat parçayı bir| yay rlü yeniden taganni — etmiyordu..| Halk, izahı haklı bulda. Bü sefer Halbuki, alkış — tehditkâr bir şekil | dtifath bir alkış tüfanı ile tenore almağa başlamıştı. El şakırtılarına | teşekkür etti; oyuna devam edildi. tepinme kaim olmuştu. — Bütün bu| Bundan sonra operayı bir daha ne ni eklerden, maskelerden temiz- leyip efkârı umumiyenin gözleri ö- nüne koymağa ve bu suretle evvelâ sarayın şahsiyetini herkese kabul et tirmeğe mecburdunuz. Binaenaleyh |bı Atatürk gibi derin gören bir başın işareti ile hepinis bu mantıki yola |m baş vurmuştunuz. — Yoksa şahsiyeti ve varlığı böyle geniş bir ihtilâfta İyı 'na ve hele yanına bir adliye sarayı |la kondurmak cihetine değil Bu tarihi olayların bakiki cephı #ini böylece aydınlattıktan sonra mü- |d mek isterim tasvip etti, onun için bi yikil. ması işi geri kaldı) buyuruyorsunuz. | bi Hayır üstadım söylemeğe bile lü - sam yok ki geri kalmadı. Atatürk göz |kı lerini kapadıktan yedi ay sonra 1989 | bi senesi Temmuzu #onnnda hattâ şu l tarihi de söyliyeyim, Rualarla Hitle- | di yazdı nedir? Bu sözünüzü de anlıya- m rolü pek güzel taganni etti. tüne dizmişti. Operatör gelince «Ölmüş» dedi. Anlaşılan tevkif edileceğinden korkarak intihar etti. Bikerson: Yazık ki, ben yeti- şemedim, kızı da doğru dürüst istintak edemedim, fakat öyle tahmin ediyorum ki, Deym bi- zi yemek odasının pençeresinden gördü, çünkü perdenin aralandı- ginı görmüştüm, doğrusu —bu intihar kızcağız için iyi oldu. Elsa havadisi akşam gazet lerinde okudu. Artık hiç bir #€ye şaşmamağı öğrenmişti. Fa kat doğrusu ya babasının bü- tün yaptıklarına rağmen ken- disini o bâdireden — kurtaran kıza acımıştı. Akşam olup da dairede bir başına kaldığı va- kit dayanamayıp günlerdenbi Ti biriken göz yaşlarını zapte demiyerek, hüngür hüngür a lamıya başladı. — Neden sonra kederini yenerek yüzünü yıka- di ve daireden çıktı. Tamdık negeli bir ses: «Elsa'> diyordu. Başını çevirdiği vakit — Ralfın tatlı bakışlariyle — kargılaştı. Birden ne yapacağını kestireme den durdu, zira son zamanlar- da Ralfı kendisine — hafif bir düşman olarak telâkki etmeğe başlamıştı. Genç adam — Korkarım beni pek kötü bir insan zannediyorsun.» «— Kötü olup olmadığını bil miyorum Ralf, çünkü aruk al- dırış bile etmiyorum.> — Kuzum Elsa benimle Ya- rımay sokağındaki evime gel, madım. d Şimdi son sözüme geleceğim. Doğ- | ta rudan doğruya bir ilim, bir milli ta- |la Fih ve kültür mes'elesi olan şu adli- | m ye ve at meşdanı sarayları dâv onbir senedenberi bir türlü şahsi si- |d yaset ve şahsi istekler bataklığın - |al dan çıkap da ilim ve kültür sahası- | b na intikal edememiştir. Size ne der-İaı sana kendi hakkımda ve Ame- ri hakkında bütün hakikati an- latacağım.> «— Gelmemeyi tercih ede- rim, hem zaten ne anlatacaksın, Ameri bana hakikati söyledi.» <— Ne hakikati Elsacığım, Amerinin polise mensup oldu- ğunu biliyor muydun?> Kızın şaşırdığını görünce de- yam etti: «— Ameri, Dışişleri — Enteli- jans Servisinde çalışan bir İn- giliz subayıdır. Londraya bu Muazzam beyaz zehir kaçakçı- lığına bir son vermesi için va- zifeten çağırıldı. O ve adamları bazan kaçakçı rolüne girmişler, bu yakalanan Moropulos gibi. Meğerse herif Vaşingtondan gelme bir detektifmiş.. O adam benim işlerime çok ket vurduy- du, işin fenası bizim ahbapla- rın çoğu kodeste, ben de her an girmek tehlikesindeyim. Bak sana şaşacağın bir haki- kat daha; Tupervil Soyokanın baş ajanı imi; herif esrar kaçakçılığından dünyanın pa- Tasını vurmuşmuş, amma Am2 ri onu temizledi. Benim başı- ma ne gelecek bilmiyorum, bel- ki bir daha seninle yemek yiye- mem, ne olursun reddetme, Lu da orada. .» <— Peki, geliyorum, amma çok oturamam, onu da şimdi den söyliyeyim, sana gelmekle hata ediyorum gibi — geliyor Ralf, fakat ziyanı, dur bakalım ne olacak ?. venleri büyük salonda iz bırakıyor Bibi akikler yapıyordu. Fakat ten- rü bir daha taganniye razı etmeğe vaziyet tenörü bir türlü parçayı o- | rakıt göreceğimiz malüm — değildir. kumağa mecbur edemiyordı Fakat san'atkârları lâyık oldukları Koca bina zangırdamağa başladı.. | çerçövede seyredersek o zaman her Her kafadan bir #es çıkıyor, ıslık İiki taraf tatmin edilmiş olur! İncedayı'ya demiş oldukları gibi ye- Onbir yıl evvel, beni taşa — tutan nuhitimizin, bugün kabul etmiş ve inanmış olduğu, hattâ bu sarayın ıkılması lüzimgeldiği — hakkındaki, arip fetvayı 1938 de imza etmiş o- an mimarlardan Asım Kömürcüoj Tanun bile ihtida ederek, neşret- iği brogürle müdafaaya geçmiş ol- luğu tarihi At meydanı — sarayımın saadenizle şu noktayı da işaret et - | söylediğiniz gi (Atatürk bu teklifimi | hangi bir binaya bağlanması, izlerini maskelemiye yarıyacaktır. Fa rin akdettikleri gizli paktın ilk|bu hareket ne kültür olgunluğumu- haberi geldiği bir zamanda kör kaz-|ea ne milli benliğimize ve ne de bu ma ordusu ilk defa Sinan'ın 33 met- |sarayın şahsiyetine yaraşır bir hare- re boyundaki elçiler salonunun da - |ket olmıyacak ve sizin için de dediği mından işe başladı. Bu elçilik salon- niz gibi bir şans değil, bilâkis talih ları ile harem dairesinin iki katını|sizlik olacaktır. yıkıp mahvetti. Gazeteler mi yanlış| Yaraşacak yegâne şey onun mi - oo AA Tiyatro Temsilleri g iyamın büyük imkân yoktu. Nihayet küfürler baş- arı A. Gabriel'in ve Türk şairi Yah- 'e Kemal Bayath'nın, Cevdet Kerim sakımdan burası değildir. yeni yapılacak ber- gerçi da yıktırılmış olan sarayın ka- yurgalarını ve işlenmiş bir cinayetin at bu kültür konusunda bir prensi ir harp zenginine köle etmeğe ken- yecek tarih ve ilim nâmına affe- ilmez bir gaf olacaktır. Halbu ki, nari ve tarihi hüviyetine hürmet e- lerek etrafını istimlâk etmek müs - killen restore ederek fonksiyon- andırmaktır. Arşiv mi olmaz, milli nüze mi” Herhalde Türk milleti ta- profesörlüğünden kazanmış ol - luğu âlim Başvekili Şemseddin Gün- ltay'ın milli tarihine ve İstanbul'un eşyüzüncü yılına böyle bir değeri rmağan istiyor ve bunü bekliyor. Otomobile binerken — Ralfın yüzünde belirip geçen tebessü- mün farkına vermadı. <— Tupervil seni elinde re- hine olarak kullanmak için ka- çıracakmış Elsa. Seni bir gün öğleden sonra çağırımştı değil mi?> Kız hayretle: — Evet, sonra?> diy sor- du. — Amma ilk önce Amerinin dışarda olup olmadığını sor - muş, sen dışarda deyince der- hal gelmeni rica etmiş. Amma Ameri sen çıkmadan — gelmiş, sen de gideceğin yeri söyliye- rek ondan izin istemişsin. Tu pervil seni kaçırmak için şa- hane bir plân hazırlamış, oto- mobil Aylingtonda bir avluya girerek seni indirip başka bir yere nakledeceklermiş, — fakat tam araba avludan içeri girer- ken sen Ameriden gelmek için izin aldığını söyleyince o ölün korkusu numarası ile plâ) değiştirmiş, hatırlıyor musun ? Demek © işin izahı buydu Demek Feng - Ho onu bu se- bepten takip etmişti, şimdi esrarengiz patroncuğunun esr rını çözer gibi oluyordu. Sevgi lisini hatırlayınca Elsanın yine leri doldu. O sırada Ya rımay sokağına — vasıl - olmuş- lardı, Otomobilden iner inmez Ralf onu âdeta itercesine eve dazan; Eski bir pehlivan | zizi tekrar — Emredersiniz efendim! Arnavutoğlu hâlâ tehlikeleri savuştururken başmabeyinci ralarına girdi. İki pehlivan bir İra le olduğunu anladıklarındaa rhal güreşi bıraktılar. Başmabeyinci, Arnavutoğlu. nun sol omuzuna daha yakın - dan baktığı zaman bir hayli gi miş bulunduğunu hemen fark- etti: — Ne oldu sol koluna pehli- van? diye sordu. Arnavutoğlu: — Bir şey yok. Demin düş- tüğüm zaman azacık incinmiş olmalı! diye cevap verdi. — Azacık değil, adamakılh incinmiş olmalı! — Hayır, hayır! Mühim bir gey değil. Güreşe devam ediyo- Tum işte! — Fakat sol kolunu hiç kul- lanamıyorsun! — Nerede ise acısı geçer, Kul lanırım elbet! — Kaldır sol kolunu baka- yım — Kaldırabilirim. Fakat acı- yor. Amma bunun ne ehemmi- yeti var. Güreşiyorum ya! Başmabeyinci Arnavutoğlu - 'nun sakatlanmış kolunun par « maklarının da morarmış oldu - ğunu farketti: — Olmaz.. Böyle tek kolla güreşemezsin! — Güreşirim canım. Hem bu hal çok devam etmez, şimdi ge- çer.. — Ben keyfiyeti efendimize arzedeyim bir defa! O zamana kadar hiç ses çıe karmıyan Hamlacı Davut bir- den güreşin tatil edilmek ihti- malini görünce başmabeyinciye aklaştı — Madem mühim bir şey de- ğil diyor ve güreşe devam et- Mek istiyor, müsaade — edin de güreşimizi ayıralım! — Orasını ben bilmem, efen- dimiz bilirler! Davut pehlivanın fena canı sıkılınıştı. Göz göre göre parlak bir galebesi güme — gidiyordu. Her”, acaba Arsavvtoğlu doğru mu söylüyordu? Belki de sıkiş- Uön için yalan yapıyor, kendis ni yalandan hakikaten sakatlan mış gibi gösteriyordu. Evet, ha- kikat böyle olmalıydı.Hiç insan kolu sakat olarak güreşe de- vam edebilir mi idi? Eğer düş- üğü zaman kolu hakikaten sa- katlansaydı, hemen güreşi bi- rakmaz mı idi? Yalan söylüyor du. Ah bu taşra pehlivanları çok kurnaz, çok hilekâr şeyler- di. Fakat kendisi göz göre gö- re kazanmak üzere olduğu gü - reşin yarıda kalmasına müsaa- de edemezdi. Güreşi Arnavutoj luna ağır gelmiş ve yenileceği- ni anlayınca bu hileye başvur- muştu. Arnavutoğlunun — duymasına filân ehemmiyet vermeden ho- murdandı — Abe yalan söyler bu.. Ko- lunda filan bir şey yok. Yenile- ini anlayınca uydurdu. Mah- sustan sanki kolu sakatlanmış gibi tek kolile güreşe başladı. Kolu sahiden sakatlansaydı, gü- reşi o dakikada bırakırdı. Arnavutoğlu böyle bir şeyle karşılaşacağını aklından, — fik- rinden bile geçirmemişti. Nasıl oluyordu da hasmı böyle birşey düşünebiliyordu? Cevap verdi: — Kolum sakatlanmış veya sakatlanmamış. Tek kolla gü - reşmişim veya çift kolla güreş- mişim, Bunlardan sana ne? Ben güreşe devam ediyorum ya sen ona bak! Elinden geliyorsa yen! Baş mabeynci müdahale etti: — Susun.. yeter.. huzurda ol- duğunuzu unutuyorsunuz gali ba! Bekleyin.. Şimdi size irade yi tebliğ ederim. Sağlık Bakanlığının nazarı dikkatine sunuan, açıkta akan kanalizasyonlar İsin ve adresleri bizde mah- fuz altı okuyucumuzun — imsalı- yarak gönderdiği bir mektupta; şehir içinde hâlâ daha açık lü- gımların aktığından bahsedilerek şöyle denilmektedir: Bizler Feriköyde oturmak- tayız. Umurca adı ile anılan bir ükoz Jabrikasının Tâğımı açıl: ta akarak sokak içlerinden geç- nektedir. Ufak çocukların bu lâ- ğımların — içinde — oynadıklarını görmeğe hapimiz alıştık, artı yadırgayamıyoruz. Yalnız fabri- kanın zaman zaman üstü açık lâ ğım yoluna ifraz ettiği bir nevi madde var ki kokusundan — dur- mak, oturmak, yemek yemek hat- tâ uyumak bile mümfün olmu- yor. Şimdiye kadar müteaddit şi- kâyetlerde bulunduk. Müşterek mazbatalar tanzim edip, Vilâye- te, Belediyeye, Sağlık Müdürlük- lerine verdik. Fakat hiç birisi kâr etmedi. Yalnız Sağlık Mü- dürlüğü alâkadar oldu ve fabri- ka sahibinin bir seneye kadar | Tâğımı kapatacağını bizlere bil-| dirdi, Fakat bir sene de geçti 'Ortada hâlâ bir faaliyet yok, Ta- sürükledi, (Devamı Var) hammül edilmez koku günden vü $ AGÜSTUS. 1918 —H -—0 IPINAR LKT Tefrika No. 73 Arnavutoğlunun cevabı Abdüla- düşündürdü Ve padişahın yanına dön Bultan ÂAziz merakla netice, bekliyordu. Baş mabeyincisi yanmna gelir gelmez sordu. — Ne imiş? — Keramet buyurmuşsunuz.. Güreş başlarken yere düştüğü zaman incinmiş, — Ben demedim mi? Demek zavallı bütün güreşi tek kolla yapmış. — Fakat Hamlacı Davut peh livan kulunuz buna inanmıyor.. Mahsustan yapıyor diyor. Eğer Arnavutoğlunun kolu düştüğü zaman sakatlanmış olsaydı gü- reşi hemen bırakırdı. Şimdi zoru görünce, mağlüp olacağını anlayınca mahsustan kendisini sakatlanmış gibi zös- teriyor diyor. Bu suretle efen - dimizin güreşi tatil edeceğini, kendisinin de sırtüstü yenilmek ten kurtulacağını umduğunu söy Tüyor. Bu gözler üzerine Abdülaziz duraladı. Kaşlarını çatarak bi - Taz düşündü. Evet, Hamlacı Da /vvut pehlivan pekâlâ haklı ola- bilirdi. Hakikaten Arnavutoğlu düştüğü zaman eğer sakatlan - mış olsaydı, güreşi hemen bırak ması icabederdi. Sordu: — Sen Arnavutoğlunun kolu nu yakından gördün mü? — Gördüm efendim. — Peki, kanaatin nedir? Ham lacı Davut doğru mu söylüyor Acaba? — Orasını Allah bilir sulta- nam. Yalnız sol omuzunda biraz #işkinlik gördüm. Elinin par - makları da kulunuza biraz mo- Tarmış gibi geldi. — Tabii Arnavutoğlu güresi bırakmak istiyor değil mi? — Hayır efendimiz.. Birşeyim yok. Güreşe tek kolla da devam ederim. Şimdi iyileşir diyor. Arnavutoğlunun vermiş oldu Zu bu cevap Abdülaziz'i tekrar düşündürdü. Eğer Arnavutoğlu bir hileye sapmak fikrinde ol - saydı, tabii güreşin tatil etra sini istemesi lâzımdı. Halbuki işte böyle davranmamış ve gü- Teşin devam etmesi — arzusunu izhar etmişti. Abdülaziz biraz daha düşün- dükten sonra şu emri verdi: — Cerrah gidip baksın kolu- na! Bu emir üzerine orada bulu - nan saray cerrahlarından - biri hemen pehlivanlara doğru yürü . Tabil güreşin böyle durması, konuşmalar ve bir cerrahın meydana çıkarak Arnavutoğlu- 'nun sol kolunu muayeneye baş- laması diğer seyircileri ve peh- Hivanları da alâkalandırmıştı. Hamlacı Davud'un üstün gü- reşi karşısında fena halde ca- ni sıkılmış olan Karamanda da rahat bir nefes aldı: — Şimdi anlaşıldı bizim Da- vud'un celâllığı, dedi. Tek kolla güreşen Arnavutoğluna birşey yapamaması ayıp be! Bir kısım pehlivanlar da Ka- ramandaya hak verirlerken, ba- zıları da aksi tezi müdafaa edi- yorlardı. Bunlara göre Hamlacı Davut doğru söylüyordu. Arna- vutoğlu sakatlanmış değildi. Kendisini mahsustan sakatlan mış gibi gösteriyordu. Cerrahın muayenesi onbeş da kika kadar sürdü. Sonra merak içinde bulunan Abdülazize yak- laştı. Abdülazir hemen sordu: — Ne var kolunda? Sakat « lanmış mı hakikaten? — Sakatlanmış sultanım. Ko- lu mafsalından yarı yarıya çık- mış. Hemen sarılmazsa olduğu gibi çıkacak. Abdülaziz bu cevabı hiç bekle miyordu: (Arkası var) Ulaştırma Bakanlığının bir mektubu Yeni Sabah gazetesi Yazı İşles vi Müdürlüğüne: l İSTANBUL Gazetenizin Ağustos 1949 ta- rihli sayısında makinist ve ateş« çilere verilen elbiselerin kaba kumaşlardan yapıldığı hakkında- ki şikâyet yazısı incelendi. İdaremiz personeline verilen clbiseler yapmakta oldukları iş- lere uygun kumaşlardan imal e« dilmektedir. Yol ve toprak işle- rinde çalışmakta olan çavuşlara mahsus kalın kumaşlardan yapır lan elbiselerin bası merkezlerde makinistlere de verilmek üzera olduğu anlaşılarak yanlışlık dü- eltilmiştir. Saygılarla....> GENEL MÜDÜR 'YENİ SABAH — Genel Müdü- rün bu alâkasına tesekkür edee riz.. Ü ee M —a ne artmakta ve çoğalmaktadır. Alâkalılar bir kere bu civara gelseler - bizlerin - şikâyetlerinin ne derece haklı ve giderilmesinin ne kadar âcil olduğunu takdir &- derler. Yekünu binleri aşan bir semt sakinleri nuwunu ulükalü rım alâkadar olmulurun yulvara. rak tekrar rica ediyoruz. | | | | |

Bu sayıdan diğer sayfalar: