4 Eylül 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2

4 Eylül 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Buber Neumann Çeviren: Nazım Kemal i(arşı kulübelerdeki erkekler öksürerek uyanıyorlardı Tefrika No: — 28 — Vaktiyle vatmanlık ettiğini öğ- Tendim, Birkaç gün sonra bana bir ne diye daha getirdi: Bir kâse. Bu, kıymetçe konserve kutusun dan çok daha Üstündü. O, bu Befer bana, siyasi — düşüncele- rinden bahsetmeğe — başladı Kazakların harekete geçmek i- çin Almanyanın harbo girme- Bini beklediklerini, bütün ümit- lerini Hitlere bağlamış bulun: düklarını anlattı, durdu. Onun bu iddiası karşısında hayrete düşmüştüm. Öfkeye kapılarak kanaatimi açıkladım: — Ama Allah askına söyle- yiniz! Siz Hitleri bir melek mi Banıyorsunuz? Yakında — başlı- yacağını müjdelediğiniz — ihti- İâlci hareket, zalim bir diktatör yerine daha beterini ikame et- Mekten başka ne fayda temin edebilir? Bütün büu acı sözlerime rağ- men bu amele, Hitlere karşı o- lan sevgisini ber vesile ile iz- har edecek ve beni, bir an ol- Bun, rahat bırakmıyacaktı! Disiplin bölgesinde Bir gün büro arkadaşlarıma, dâvalarının yeni baştan görül- mesi için, hiç müracaatta bulu- nup bulunmadıklarını sordum. Zira onların daima umumi aftan bahsettiklerini duyuyordum. Siyasi mahkümlar bütün ma- #Sumiyetlerine rağmen, çoğu za- man, bir hataya kurban giden kimselerdi. Bu yüzden girişi- lecek yeni bir teşebbüs sayesın de, belki hürriyete kavuşmaları ihtimali bile vardı. Fakat Kleman Nikifreviç ba- na, yeni baştan görülen dâvala- Tın azla müsbet bir neticeye bağlanmadıklarını söyledi. Bu izah, beni tatmin — etmemişti. Arkadaşlara serzenişte bulun- dum: — Bana öyle geliyor ki siz- ler, kaderinize körü körüne ri- za gösteriyorsunuz. — Halbuki ben, yüksek Sovyet şürasına müracaat ederek, dâvamı yeni- baştan gördürmek istiyorum. Büro arkadaşlarım, hep bir- âen, bu fikirden vazgeçmem hu susunda ısrar ettiler ve baana göyle dediler: — Böyle bir müracaatın, «e- ni daha müşkül bir duruma 80- kacağından hiç şüphen olmi sın! Sen her halde, nerede bu- Tunduğunun farkında değilsin! Fakat ben, onların verdikleri narihate aldırış etmeksizin, er- 'tesi sabah erkenden Guepeu bü- rosuna gittim ve baş ajana sor düm: — Yüksek Sovyet şürasına bir istida vermek niyetindeyii Fakat henüz rusçayı lâyıkiyle bilmediğim için, bunu, almanca olarak yazabilir miyim Guepeu'nun baş ajanı, bü: bir nezaketle cevap verdi: — Bittabi değil mi ya tidanızı yazdıktan sonra lütfen bana getiriniz. — Size bir şey daha sormak istiyorum: Potsdam'da ikamet 'eden bir annem var. Benim ne- rede olduğumu bilmiyor. Ayrı- ca ona da bir kartpostal gön- derebilir miyim? — Elbette... Fakat istidamı ve kartposta- l1 Guüepeu bürosuna — götürüp verdikten tam bir hafta sonra, bir gün ansızın karşıma bir nö betçi dikiliverdi. Vazifemi ya- Tıda bıraktırarak beni alıp di- siplin bölgesine götürdü. Kamp talimatnamesine gö- re, buraya ancak saat altıda kaydedilebilecektim. Bu — yüz- den, tel örgülerinin önünde ak- gama kadar beklemek zorunda kaldım. Disiplin bölgesine gir- mek, ikinci bir defa tevkif e- dilmek gibi pir gşeydi. Halbuki ben, eski yerimde nisbeten Ber- best sayılırdım. Hiç olmazsı yatmadan önce, arkadaşlarım la bir sdat kadar dışarda ge- zebiliyor, zaman zaman yı ziyarete gidebiliyordum! Disiplin bölgesi, telörgülerle gevreli daracık bir yerdi. Bura- da, kadın ve erkeklere mahsus birer kulübe ve bir küçük mah- bos vardı. Kulübelerle abdest çukurları arasında uzanan saha, çöp yı- ğınlarından geçilmez bir halde idi. Mahkümlar, çukura ka- dar gitmeğe üşeniyor ve oldu. ları yerde çömelip pisliyorlar- di.. Disiplin bölgesinde, iki çeşit mahküm vardı: Kamp talimat- namesine aykırı hareket eden cani ve hırsızlarla, haklarını aramağa kalktıkları için gadre uğrayan siyasi mahkümlar.. Bölge şefi, dolandırıcılık su- çuyla altı yıl hapse — mahküm olmuş, uzun boylu bir adamdı, O, hemcinslerini elinden geldi- kadar koruyor, fakat bizlere kötü muamele ediyordu. Bu nc- viden bir vicdansızın emrinde bulunmak, gerçekten cezaların en ağırı sayılabilirdi. İş başına! Sabah saat üçe doğru keskin bir boru sesi, stepi baştan ba- ga inletti. Disiplin bölgesinde, ilk günüm başlıyordu. Kulül mizin şefi, kapıyı yumruklıya- Tak bağırıyordu: — Davai, babi, Stavaiti (Kadınlar, çabuk ayağa kalkı- mız!) Allaha çok şükür, ilk çileli gecem, artık sona ermiş bulu- nuyordu: Sabaha kadar eğri, büğrü tahtaların üzerinde yata mamış, mütemadiyen bir sağa, bir sola dönmüştüm. Elim, tah- takuları öldürmekten kan için- de kalmıştı. Vücudum, baştan başa kabarmıştı. Şimdi uyku sersemi arkadaş- larım, küfürler savurarak biret | ikişer kulübeden çıkmağa beş- lamışlardı. Kimi abdest çuku- runa doğru gidiyor; kimi de, hiç bir utanma hissine kapılma- dan, oldukları yere çömelip pis Hiyorlardı. Karşı kulübede - er- kekler, sürerek uykularından uyanıyorlardı. Soğuk bir rüzgâr, tiksindirici Pislik kokularını, nöbetçilerin çorba dağıttıkları yere kadar sürükleyip getiriyordu. — Mat- kümlar, kazana dalıp çıkan psa h bir kepçeye gözlerini dikmiş sıra bekliyorlardı. Bunlardan bazıları, çorbalarını - konserve kutularına doldurtmaya — bile vakit bırakmadan kepçeye rılıp, bir anda, istihkaklarını midelerine gönderiyorlardı. Sabahın altın seması altında kımıldanmıya başlıyan dağlar, sinsi birer karaltı halinde, san- ki ufka doğru akıyor gibiydiler. Neredeyse, güneş doğacaktı. Vaktiyle kendisine bütün neşe- mi borçlu olduğum hayat kay- nağı güneş... Her taraftan, nö- betçiler sesleniyorlardı: — Haydi bakalım kadınlar, iş başına! Kadın ve erkek, ellerimizde eKatiloğ» larımız, ağır adımlar la yürüyerek, tarlaya çalışma- Za gidiyorduk. Ben bakışlarımı Bonsuz ovanın Üzerinde gezdi- rerek kendi kendime mırıldanı- jyordum: «Sen buradan asla sağ Ve salim çıkamıyacak, bir hay- yan gibi geberip gideceksin!» Şimdi tozlu bir yolda ilerli- yyorduk.. Bir saat süren bir yürüyüşten sonra, nihayet, bi- ze durmamızı emrettiler. Ça- İşacağımız saha, geniş bir ay çiçeği tarlasıydı. Amelebaşı, hepimizi karşısı- na dikerek izahat vermeğe başladı: (Devamı var) Velietendi at yarışları başlıyor Alınan tedbirlerle, kumara meydan verilmiyecek Hükümetin müsaadesi üzerine Ve- hiefendi at yarışları bugün sant 15 de tekrar başlıyacaktır. Yeni tesbit edilen yeklo göre, at yarışlarının bir kumar mevzuu ol- ması önlenmiş olabilecektir. Zira ikili bahis kaldırıldığı gibi, çifte ba his de ancak bir tane olacaktır. Bu- nun da hangi koşular arasında ola- cağı, yarışmalardan ancak yarım sa at evvel hakem komitesi tarafından bildirilecektir. Giriş fiatları arttırılarak 2,5 lira dan başlıyacak ve müşterek bahseo iştirâk edeceklero kapıda biletle bo- raber bir kupon verilecektir. Kupo- nu olmiyan oyun oyniyamıyacaktır. İstanbul yarışları için Ankaradan, Ankara yarışları için de İstanbul- dan oynanabilecekti: Her hangi bir hâdiseye meydan vermemek için #yarış sahasında ge- rekli emniyet tertibatı alınmış ola- caktır. Denizcilik Okulu mezunları kongresi Yüksek Denizcilik Okulu mezunla tinin senelik kongresi dün de liman lokantasında yapıl rı cemi, İdare heyeti raporu ve senelik he sap raporlarının okunarak tasvibini müteakip yeni idare heyeti seçimine geçilmiştir. İdare heyetine, Kemal Erksön, Reşit Oğuz, Emrullah Erkal, Sürey yya Gürsoy, Bürhanettin Kunt, Mem duh Ataç, Hayıti Bayri, Baran seçil mişlerdir. Amerikalıların en büyük bayramı Birleşik Amerik; lün ilk pazartesi bayramını kutlamaktadır. Bu sene do yarın yine gerek Amerikada, ge- rekse Amerikanın — dışında bulunan bütün Amerikalılar tatil yapacaklar ve eğlenceler tertip edeceklerdir. Cahide Sonku'nun kabul ettiği teklif Geçen yıl sonunda Şehir Tiyatro- sundan ayrılmış bulunan değerli sa- natkâr Cahide Sonku, yapılan tek- lifler üzerine bu yıl Dram tiyatro- sunda oynanacak bazı piyeslerde fahriyen rol almağı kabul etmişti. Cahide Sönku, bu hususta kendi- sile konuşan bir arkadaşımıza şun- ları söylemiştir : «— Bu yıl Şehir Tiyatrosu (Fa> ust) piyesile temsillerine başlıyacak tır. Bu piyeste, benim de rol almak hiğım için yapılan teklifi kabul et- tim. Ancak tiyatroda, evvelce beli tiğim noksanlar tamamlanmadığı i- çin kadroya giremem. Fahri olarak bazı piyeslerde rol alacağım.» Cahide Sonku, Londra — seyahati esnasında İngiliz tiyatro ve film natkârlarile tanıştığını ve * bundan İçok memnun kaldığımı sözlerine ilâ- 'e etmiştir. Kedı ve köpeklerle mücadele Mücadele amelelerini teşvik etmek her sene Eylü- günü, en büyük İ maksadı ile belediyo öldürdükleri kö pek ve kedilerin kuyruğunu getiren ameleye 25 kuruş prim vermeği kar bul etmiştir. Şehir dahilinde 36 kişilik bir ekip le mücadeleye devam eden temizlik işleri müdürlüğü ayda vasati olarak 1500 köpeği itlâf ettirmektedir. Yeni ithal rejimi hakkında rapor Bölge Sanayi Birliği tarafından yeni ithâl rejimi hakkında hazırla- 'nan rapor ikmal edilerek Ticaret Ba kanlığına gönderilmiştir. Raporda; memleketimizde istihsal edilen maddelerin yabancı memleket lerden ithal edilmemesi, memleket sanayii için lâzım olan ham madde- YENİT atetik, güzel san'atlara to- alkıku olan ber mes'eledi E ler. Bu ilim ile vj raşanlar iki mes'eleyi — diğerlerine takdim ederler: Biri san'atin men- şe'i — (Vorigine de Vart) öteki de (kan'atın mühiyyeti — Ja nature de Part) dir. Bu âno,kadar mukaddeme olarak söylemiş olduğum sözler, san'at hak kında vürit olan yukarıki suallere karşı mükul bir covap verebilecek kadar, muhterem — okuyucularımın zihnini tenvir etmiştir samırım. Ma- amafih ben en kestirme termek için büyük Alman the'nin kısa fakat çok be- ra bir mülâhazasını bura- da zikir ve ihtar etmekle söze ba dayacağım. — Bütün medeni âlemi hüsnü şöbreti istilâ etmiş olan bu dâhi adam, san'attan bahsederken : (Bu âfsın mânüsı, mühiyyetini & ' yin ve tarif etmek için kâfidir. San' ate ait eserler, İnsan elile vücuda getirilmiş şeylerdir.) demişti. — Ben onu: bu muhtasar şekilde arzetti öylediri... Öy ......—..—.-... liğ ve da a. Şüphesizki, “Tarsus, bugün limanımızda Ka Amerikadan satın alınan gemileri: mizden sonuncusu olan <Tarsus> go misi bugün saat 16 de limanımıza gelecektir. «Tarsus> gemisi hem — yolcu hem yük gemisidir. Ve Amerikadan 'nan 6 gemiden en büyüğüdür. Ge- mi her türlü konfora haiz bulunup birinci 2inci ve 3 üncü mevki kamı ralar ve güverte yolcuları için ran- za tertibatı " bulunmaktadır. «Tar- sus> isi İskendorun sürat posta- sına tahsis edilecektir. —— Cinayet gazeteleri duruşması dün sşat I1 de 2 inci asliye ceza mahkemesinde devam edilmiştır. Dünkü celsede iddia makamını 'ayı açan Basın Savcısı Yavuz andıklığil işgal etmiştir. Bilirkişi olarak dinlenecek olan Ord. Prof. Şükrü Baban, Prof. H mi Ziya Ülken ve Prof. Sulhi Dön- mezer dünkü duruşmaya gelmedikle ri için düva bilirkişinin dinlenmesi için 7 Eylül saat 10 a talik edilmi tirg Eyüpte, işçilerin yapacağı mitıng «İstanbul Mensucat Sanayii işçi- leri sendikası» bugün saat 14 de E- yüpto bir miting yapacaktır. İşçiler, koyfi tensikatı ve işsizliği protesto edeceklerdir. Edebiyat Fakültesi talebesi İzmirden döndü Tetkiklerde bulunmak — üzere bir hâlta evvel İzmire giden Edebiyat Fağfüttesi talebesinden 18 kişilik bir Erdb Bergama ve Efes harabelerile İzmirin muhtelif yerlerini gezdikten sonra dün limanımıza gelen <Ordu> vüpnrilo dönmüştür. mi süvarisi Sıtkı Beler'in ilgi- siniğen mütehassis olan talebeler ge- co'tapurda bir de «Sür gecesi> yap mışlardır. Ayrıca süvari talebeler şe refine bir suare vermiştir. Atına Tenis kulübünün telgrafı Atina tenis kulübü, İstanbul Te- nis - Eskrim - Dağcılık kulübüne gönderdiği bir telgrafta, Türk ka- dınlarını, tenis müsabakalarında ka zandıkları zaferlerden dolayı tebrik etmekte ve şöyle demektedir: <— İki memleket arasında vuku bulan sportif. münasebetlerin nafi olacağınn imanımız vardır.> eri ithal etmek için de fazla döviz tahsisi lüzumu belirtilmektedir. Diğer taraftan kulüp, müsabaka- Jara, gazetemizin gösterdiği ilgiye Fel Şehrimizde intişar eden Hâdise ve Ayna isimli zabıta dergileri aleyhine | savcılık tarafından açılan düvaya SABAHT S c le olunca da hariçteki tabiatta bir masnuğ eser aramak — mânamıdır; abesdir, beyhudedir. Vakın muhiti. miz olan şu âlemde bize - tarifi ka- bil olmayan bir bedil zevk veren, ulüvviyotile bizi çoşturan, veede ge- tiren, azametile ezen ve ürküten, gü zelliğile meftun ve meshur eden şey ler ve türlü türlü manzaralar var; “İve ben tabiate - çocukluğumdanbo- İ|ri - hayran ve üşıkım. O derecede İ (tabiat — güzelliği) nin türlü türlü cilvelerini - maddi ihtiyacat endişe- lerinden tamamen serâzat olarak -- hayretlo temaşaya dalmak ve kâinat ile bu samimi temastan ruhani bir zevk almak, benim itikadımca, iba- detin en yüce mertebesi ve en fil- zofano şeklidir. Öyle bir istiğrak hâlinde gözüme her şey (hattâ bir saman çöpü bile) bir mucize olarak görünür, ve o hayranlık hâlinde sıt- kı iman ile inanırımki, tabiat, yâ ni bütün kâinat, baştanbaşa esra- rengiz mucizeler meşheri, yani eks- pozisionu'dur ; insan elinin esori hü- neri değil!.. Hakikatini hip bir vâ- sita ile ve biç bir veçhile bilemedi- ğimiz ve hiç bir vakıt bilemiyece - Bimiz yedi kudretin eseridir!.. İçi - mizde san'atkâr olarak doğmuş ©-| lanlar bazan tabiatten şevk oDun manzaralarını taklide ler. Bazan da o manzaraların tesiri- le ruhlarında hâsıl olan (bedil heye- can Gmotion esthötigue) i ya sözle, sazla, yahut fırça ile ve malüm olan diğer vâsıtalarla ifade etmeğe çalışırlar. Bu ulvi heyocan gönülden taşar ve gözle görünen âlemin hududunu mut lâka aşar ve zihnimizi en yüksek hayâl tabakalarına kadar — uçurür. an'atkârların miracı budur. Dinin güzel san'atlarla menşe'i birdir, di> yenler, dine vücut veren ulvi hissi- yat ile güzel san'atleri yaradan he- nn bu (yaratıcı hayal — ima- gination crdatrice) tabakasında bir- birile temas ettiğini hattâ tamamile birleştiğini idrâk edenler ancak da- hi adamlardır. İnsaniyetin ilk inti- bah devirlerinde (yani hayvani ih- tiyaçların zihni yoran endişesinden kurtulup ta manevi düşüncelere ka- biliyet göstermeye başladıkları za> manlarda) şairler yetişmiş ve cahi- liyet devrinde kâhinlik ve Peygan berlik rolü oynamışlardı. Bütün in- #saniyet tarihinde - bilâistisna - vâ: ki olan bu (devir dönümü) bir te- Aadüf eseri değil; tekâmül kanunu- nun iktizasıdır, Tasanın insanlığı o devirle başlar, ve ancak dini h yatile hayvanlardan ayrılır ve zel: san'atlere vücut veren n bedüye kabiliyyet gösterdiği za- an tabiatten üstün olduğunu is - bat etmiş olur. Birbirine pek ben- zeyen bu dini ve bedii heyecanlar ancak insanlığın imtiyamıdır. İnsan bu kabiliyyetile; hayvaniye- tin ve tabintin fevkindedir. Bu mü- him mes'eleyi — ileride daha ziyade tetkik edeceğim, şimdilik yanından pek yakın geçtiğim için ona biraz temas etmekten sakınamadım. Tabiatın manzaralarımı meşkedinc- rek kopyesini almağa çalışan artist- i tabiati taklit etmek sure- tile hüner gösterenler) röaliste'dir- ler; çünkü bizim duygu âletlerimizin bize bedihi bir hakikat olarak bil - dirdiği şu (görünen âlem — le mon- ible) in aymını hünerle arze- iyorlar. Vakıa aklımızın, şüphesi delâletile vüki olan — tetkikatından doğan (ilim — Bscience) isbat edi- yorki bu bizim gözümüzle görmek- te olduğumuz âlem — haddi zatın- da — en soa — hiç böyle değilmiş te, evvelce biraz anlattığım gibi ga- yet küçük ve birbirlerinden pek çok uzak elektrik kıvılcımlarından iba- retmiş.. Âmennâ!, İnandık, anladık! Fakat bizde bu göz oldukça bu âle- mi başka türlü göremiyeceğimiz de © kadar şüphesiz bir hakikattir.. Bahsi sadedinde bulunduğumuz gü- zel san'atlarda bütün duygu letle- Yazan: Filozof Rıza Tevfik efi Bahisle Ü SARAAAARAAAAAARAARRARAA AAA RARAR DA YAAAAARARARAARARARAI AAA ri icadıdır. Hayatımızda bütün mu amelütımızda gözlerimizle gördüğü- müz dünyanım şekli ve ölçüsile ka- naat etmeğe mecburuz; başka çöre yok!... Aklımızla duygularımızın ve binaenaleyl ilim ile san'atin katiy - yen uyuşamıyacakları mes'ele bu ih- tilâfa nazar hududundadır. Bununla beraber şu iki kelimenin ıstılâh mü- nasım lâyıkile anlarsak ihtilâfın hü- gunoti kalmaz: San'atkârın dünya - ya bakışı tamamile insanidir. Yâni 'nsan göriledir. Bu münasebetle dün ya hakkında edindiği malümat da kendi nefsine göredir. Dünyada hiç zişaur bir mallük bulunmasa ( caba gu dünya nasıl görünürdü?. Suali ancak âlimi ve bühassa filozo fu şiddetle alâkadar edip, düşündü- rür. Onun için halli matlüp olan bü- yük muammân (hakikati eşya — la röalitte des choses) dir. Halbuki, san'atkâr (dünyanın bize görünüşü Vapparence du monde) ile alâka- dardır. (Güzel san'atlerin mahiyye- ti enfüsidir — la nature de Vart est subjective) dir. Öyle olunca da dün- yanın bize şu göründüğü gekil üze- Te tecellisi subjective bir hakikat - tir; tasavvuf erbabının iddiası gibi gillizdil ve hayali bâtıl değildir ; yâ dağılıp zâyi olan bir gölge faslı olmayan bir hayâl değil dealistlerin de yanlış iddinları gibi gözümüze görünen bu dünya fa'al olan zihnimizin uydurduğu fikirler- den de ibaret değildir. Anamızı, ba- bamızı kendi fikirlerimizden ibaret addetmek kadar bedihi dalâlet ola- maz. Bunu mantikan — isbata hücet yok, çünkü — onların bizden evvel mevcut bulunduklarını inkâr edebi- lecek aklı başında bir adam yoktur eminim. Bunun gibi başına kazara kiremit düşen bir adamın © kircı ti kendi fikirlerinden addetmesi de aklının — selâmetine delâlet etmez. Münhasıran ielsefeyo ait olan bu dâ- vaların bedüyat dairesinde hiç yeri yoktur. Fakat —meslekler alâkasile bahse karıştırılıyor. Çünkü bir ar- tist hakkında realisttir veyahut ide- alisttir, — sembolisttir, gibi tâbirler kullanılır. Bunların ne demek olduğunu ileride yeri gelin- ce anlatacağım; — şimdilik işaret e- dip geçiyorum. Asıl iddiamı, (güzel san'atin mahiyyeti sübjektiftir.) düs turile ifade etmiş ve Fransızcasını da demin hâtıra gelirmiştim. — Bu düstürü ben icat etmedim. — Benim itikadıma uygun olduğu için kabul ettim. Yine tabiat karşısında heye- cana gelen artiste rücu ediyorum. Onun heyecamı ilhamının başlı menbardır. Eğer tabiati tasvire ça- lışırsa ona realist derler, demiştim. Göze görünen tabiat, bir âlim — ve hususâ bir filezof mazarında bir mühim —muamma olsa da, — nazarı daima dünyanın tecelliyatında, yüni sathında dolaşan san'atkâr için gö - zünün gördüğü dünya — hakikattir. Fakat subjective bir hakikattir! Bu yüzden bakılınca ona realist demek, naturaliste demek veyahut objecti- viste demek hiç yanlış değildir. V. Hugo'nun Fransa'da (1830) da te- sis etmiş olduğu Romantizme mes- leki edebisine karşı ralin'i terviç eden Emile Zola, san'atın mahiyye- tini herkesten beliğ bir kısa düstur. ile tarif etmiştiki, — burada iltiza - men zikretmek istedim : (Vart est un toin de la nature vu  travers un tempârament.) Yani (san'at, tabintın - mizaç gü- zelliğile görülmüş bir küşesidir.) de- mişti, n mizacına göre tabi- atın tasavvur ve tasvir edilmiş bir tablosudur, demek istemiştir. İnsan mizacı işin içine girdi mi o görüş, o tasavvur ve tasvir ediş ancak sub- jectif olabilir. Bir san'atkür, tabiatın kendisini yani — tecelliyatını ve manzaralarını tasvir etmekle iktifa ederse biz ona objectiviste deriz. —Taklit ile, sâde ressamlıkla kalmaz da onu heyeca- na getiren tabiati vesile addederek surre'alistir teşekkür etmektedi rimizden ancak göz ile kulağın kendi heyecanını tasvir ve ifade 6- BUYUK AŞK ROMANI Yazan : SERVER BEDI — Kim söyledi bunları size?  Zâfir ayağa kalktı ve otur - . du: — Beyefendi! dedi, emin o0 - lunuz ki, şu dakikada, siz de, ben de hayatımızın en mes'ut dakikasını yaşıyoruz. Çünkü siz de, ben de, bir kadının mec nunane hayallerine kurban ol - maktan — kurtulmanın yolunu bulmak üzereyiz, Nejat sesinin nâzik bir per - desiyle ihtar etti: — Daha açık konuşacağınızı vadetmiştiniz. Zâfir hep başını sallayarak: — Konuşacağım, Nejat bey, konuşacağım... dedi, bir dakika daha sabırlı olmanızı rica ede - rim. Bu kadın beni çıldırtmak üzereydi. Sizin de âkibetiniz bu olacaktı. Şunu söyliyeyim ki, Vildan deli değildir. Hamdol- sun, ben de tamamile kaçırma- dim. Siz tehlikeden daha uzak- tasınız. Zafir gesini vükselterek de- yarr — Beyefendi! Bu kadın deli değildir, erkekleri kukla gibi Oynatmaktan ve çıldırtmaktan zevk alan bir sihirbazdır. Sabrının son haddine varan Nejat bir daha sordu: — Peki, söyleyiniz artık, de- min bana sorduğunuz şeyleri ne reden biliyorsunuz? Zafir güldü, önüne baktı, sonra gözlerini Nejada doğru kaldırarak cevap verdi: Size yaptığı şeylerden hep Bini bana da yaptı, dedi, o feesik hamamda üstüme han- çerle hücum etti; bir gün ze- hir içmiş gibi kıvrandı; başka bir gün... Nejat ayağa kalkarak Zafi- Tn sözünü kesti: — İşte gimdi - çıldırabilirim, dedi, sahi mi söylüyorsunuz? Zafir, Nejadın gözlerinin i- çine bakarak, bütün samimiye- tiyle onu temine çalıştı: — Emin olunuz, dedi, — size hepsinin en ince — teferrilatını anlatabilirim, Göreceksiniz ki, No. 90 aynıdır. — Peki.. Bunları bana da yaptığını nereden sezdiniz? Zâfir başını salladı: — Ha!.. dedi, işte bu çok derin bir meseledir. Sizin yalı- ya gidip geldiğinizi tesbit et- tim. Hattâ iç kapının önündeki taşlığın üzerine gayet ince bir talaş tozu serperek ayaklarını. zın izinibile aldım. Vaktiyle ad- liyede çalıştığım için bu işlere biraz aklım erer, Daha birçok usüller kullandım. Hiç boş dur- madım. Yoksa ben de adama- kıllı çıldırabilirdim. — Demek ki, size de o deniz gezmesi projesinden bahsetti! — Aynen. — Beni öldürmek istediğini mi söylüyordu? — Evet, Nejat salonda sinirli adımlar la gidip geldi ve Zafirin önün- de durdu: . — Bu ne anlaşılmaz kadın! Ne yapmak istiyor? Ne cür'etl Ne garip muhayyilel Zafir yine başını salladı: — Evet! dedi, bu kadın ha- yalinin kurbanıdır ve kurbanı olacaktır, Kazdığı kuyuya ken- disi düşecektir. Sizinle — bunu konuşmağa geldim. — Erkekçe hareket etmeğe mecburuz. Nejat kollarını kavuşturup, omuzlarını kaldırarak sordı — Ne yapabiliriz? Ben hiç bir şey düşünmedim. Görüyo- Tum ki siz çok ileridesiniz. ve siz olmasaydınız ,ben çıldırmak Üüzereydim, Size minnettarım, — Eğer Mmüşterek hareket etmemizi doğru bulursanız ben de size minnettar olacağım, Nejat, Zafire bir sigara ver- di, kendisi de bir tane yaktı Elbette, elbette! dedi, Fakat birdenbire içine bir #üphe girdi: Bu da Vildanın bir hilesi olmasın? Acaba Za- firi buraya o mu gönderdi? Daha ihtiyatlı bir sesle tek- rarladı: — Elbette, Konuşalım, Buyu runuz, Söyleyiniz. Ne yapabi- liriz? Zafir de ayağa kalkmış, leri ceketinin cebinde, başı ö- 'ne doğru biraz eğilmiş, ağır ve ölçülü adımlarla salonda gidip geliyordu. Nejadın karşısında durdu: ı — Benim kararım kat'idir, dedi. Siz de tasvip ederseniz, bu kararı beraber tatbik ede. Tz — Nedir kararınız? Zafir Nejadın — gözlerinden gözlerini ayırmıyarak, — sâkın bir sesle cevap verdi: — Bu kadın.. ölmelidir! Nejat Kaşlarını çattı ve önü- ne baktı. Böyle melodram ted- birlerine hiç taraftar değildi. Vu- danın çılgın hayallerinden kur- tulmak için, aymı derecede çü- gın hayallere saplanmanın ne manası vardı? Ağır ağır başım kaldırarak sordu: — Daha normal bir çare dü- şünmediniz mi? — Normal çare, bizi bu ka- dar anormal bir kadından kur- taramaz, — İkimiz birden onu terkede- mez miyiz — Hayır, bu kadın sağ kal- dıkça bizim hislerimizle, kalbi- mizle, şehvetimizle, irademiz- le, korkularımızla, bütün va: lığımızla oynıyacaktır. Başka şeyden zevk almadığı — muhal kaktır. Bu, bir nevi vampir li- pidir. Fakat insanın damarları- zan değil, ruhunun kanını e- men bir vampir. Ya insanı de- N eder, yahut Mithat gibi, Safter gibi öldürür. — Onu biz mi öldüreceğiz? — Hayır. O kendi kendini öldürecek. Daha doğrusu hâ- disenin resmi şekli bu olacak, | Bakınız... Zafir cebinden bir kâğıt ç- kardı ve Nejada uzattı — Okuyunuz! dedi. Nejat küğıtta, titrek bir el ile yazılmış satırları okudu: «Zafir, «Hayat denilen bu — iğrenç komedi sahnesinden — ayrılıyo- rum. Kendimi zehirledim. Ölü- mümden kimse mesul değildir. Vildan» Nejat hatırladı: — İntihar rolü oynadığı gün, lTâmbanın üstüne buna benzer bir kâğıt asmıştı. Ben de sak- Jadım. — Tamam. Demek iki vesika var elimizdi Nejat iki adım geri gekile- rek sordu: — Onu biz öldürece; de in- tihar etmiş gibi mi gösterece- ğiz?.. Zafir kendinden çok emin bir adamın süküneti içinde: — Bu, dedi, sizin zannettiği- niz kadar zor bir şey değil, — İtiraf edeyim ki benim böyle projelere idmanım yok. — Siz kendi ölümünüzle o- nun ölümü gıklarından birini tercihe mecbur olduğunuzu dü- şünürseniz, bu projeyi çok sem patik bulursunuz! — Henüz bu maceranın mut- laka birimizden birinin ölümi- le neticelenmesinin mukadder olduğuna inanmıyorum. — Pek yakında inanacak- sınız . (Devamı Var) —— AAA Güzel Sanâtların menşei ve mahiyeti hakkında mülâhazalar debilirse ona — subjectiviste derizl mertebesi çok daha yüksektir, kü tabiati değil, bir geyi yani kendi hissiyatını bize tasvir ve ifade ediyor. Bu eseri ta- mamile insani ve original'dir ve ye- ni bir şeydir. Şu kısa mülâhazalara göre güzel tabiatte ol aan'atlerin mahiyyeti — sübjektiftir, düsturunun doğruluğunda — hiç şüp- he kalmıyor. O halde san'atin men- 48'i nedir?, No olacak insandır! Tabiat ancak bizde bir bedii heyecan uyandıran haricf müessiratın tükenmez kayna- kıdır. Yoksa tabiatte âsarı san'attan eser görülemez. Ne Dede efendi merhumun sultani yegâh bestesi, ne Mimar Sinan'ın camileri, ne Phidias' ı yaptığı Jupiter heykeline benzer bir eser bulunabilir. Hattâ en vahşi insanların yüzbin seno evvel mağa- raların iç taraflarına çizdikleri re- af eserler görülebi- Bunların hepsi insanın hüneri- Ve an maymun gibi elleri olmasaydı bu dünyada san'at olama- Limanımıza gelen ithal malları Bu hafta — içerisinde limanımıza ecnebi bandıralı 8 gemi gelmiş ve yüklerini tahliye etmişlerdir. Bu ge- milerle limanımıza gelen itbal mal- ları şanlardır: 50 Ton asit asetik, 40 ton çelik çabuk, 100 ton D. D. T., 96 ton demir ve çelik tel, 2060 ton kereste, 206 ton beton demiri, 1500 ton sun'i sulfat amonyak, 4910 ton buğday, 272 ton Pencere camı, 1857 ton makine yağı, 113 ton boru ve gaz borusu, 66 ton elektrot, 4 ton oto dış lâstik, 198 ton çimento, 130 ton gazete kâğıdı, 35 ton kur- gun, 288 ton grafik küğıdı, 26 ton radyo ve pikap, 68 ton çivi, 196 ton kâğıt. Milletlerarası talebe kongresi Hamburgda 19 - 27 Eylül arasında toplanacak olan milletlerarası talebe kongresine Milli Türk Talebe Birli- ğinden de iki delege dâvet edilmiş- tir. Seçilecek iki talebe 15 Eylülde Hamburga gidecektir. Dünkü su sıkıntısı Kâğıthaneden İstanbul — yakasına Su veren borulardan - birinde vuku bulan Ârizanın tamirata Golayısile, ün şehre pek az su verilebilmiştir. Bu yüzden İstanbul yakası halkı zü sıkıntısi çekmiştir. Bugün şehre su verilebileceği ü- İtfaiye Müdürlüğü bir kitap neşretti İstanbul Belediyesi Umum İt- faiye Grupları Müdürlüğü, (İt- faiye teşkilâtı, yangın ve tahlis hidematı) adında bir kitap neş- retmiştir. Kitap 3 liraya satıl- makta ve geniş malümat veril - mektedir. Alın SŞ UKUA tevdi edilmelidir. rülebilir. kanununa tâbi değildir. vesi ikinci kısmının inşaatı keşif Açık eksiltmesi 7,9.949 çarşamba misyonda yapılacaktır, evrak komisyonda görülebilir. ret odasında kayıtlı tulunduğuna dalr imzalaması şarttır, | r—x—ııııııı—ıııııııxııı—ıı—ı— 4 Çeşitli Yiyecek Maddele Türkiye Demir ve Çelik Fabrikaları Müessesesi Müdürlüğünden 16 kalem çeşitli yiyecek maddesi kapalı zarf usulü ile satın alınacaktır Müessesemiz ihaleyi yapıp yapmamakta veya di- lediğine yapmakta serbesttir ve arttırma ve eksiltme * EYEÜK 1m6 ek partili idare ve Maarit Şürası Cumhuriyetimizin tek partili deve rinde bütün memlekete şümil bir te- kal Idaresi vardı; Parti demek olan hükümet seçim zamanı mebus aday- nin İlstesini tanzim eder; her vi- 'tten kimlerin seçileceğini tâyin buyururdu; sonra söçmen — Jisteleri asilır; seçim sandıkları mahzii konur, parti rozetini göğüsleri karak parti bayrağı altında oturan parti adamiları akşamlara kadar bek derler ; prtililerden beş an kişinin at- tıkları rey puslalarının sandığa atı- Na nezaret oederlerdi. Halk yüz- de yirmi misbetinde bile İştirâk et modiği halde yüzde —altmış, hattâ yüzde seksen İştirâk etmiş gösteri- İeş seçilmeleri hükümetço kararlaş. tırılan adaylar mebus olurlar ; lise giderler ve hükümetin hazırlar diği kanunları büyük bir vakar ve intizam İçinde, İttifakla kabul oder derdi. Bunun böyle olduğu ve demokra- sinin bu olmadığı o zaman yazıla- mazdı, hattâ söylenemezdi. Şimdi o devir «tarih> olmuştur; tarih yaz mak yasak değildir Biz bize bonzerizir — düsturunu halka rağmen tatbik edenlerle pek hususl görüştüğümüz zaman bu şe- kilde hareketlerini — müzur göster - mok İçin derlerdi ki: — Milletimiz. henüz rüşdüne &ı memiştir; hakiki demokrasiye hazır dik devresindeyiz, milleti ruz. Hazırlık ve alıştırma de ha ne kadar sürüceğini bilmiyorduk, böreket versin ki, diktatörlük devlet derile demokrasi devletleri arasında: KI korkunç Ikinci dünya savaşı, ikins ollerin zaferlerile bitti de kuvvteli ve milletimiz — İçin tehlikeli — olmayan devletler grubuna ayak Uuydurmak zorunda kaldık. İdarecilerimiz — hiç olmazsa bu noktada İsabetli davran dilar, zira — İsteseydiler sekl devrin karakterini muhafazada İsrar edebi- dirler O İdare şekil baştakiler için ne zor, millet için ne kadar Üzüntülüy- dü. Tenkit ve mes'uliyet korkusu ot- mayan kimseler rahattılar ve — her yaptıklarını keramet saymakla ifti- har etmek İmkânını — buluyorlardı.. Tayin suretile mebus olanlar arasın- dan muhalifler türeyiverirse, ya he- men İstifa ettirmek, yahut yenl se- çimde aday — göstermemek suretile tastiyeyo uğratılıyorlardı. Geçenlerde bir dostum anlattı: — Okulumuzdan da Maarif Şüra- için bir üye seçilmesi emrolundu. arkadaşlar beni seçtiler. İstanbuldan Bidecek Maarif Şürası üyesini de bon ve benim gibiler seçecektik. Fakat çağrılmadım. Birde baktımki, cere- ken yapılmış ve Şüra- -toplantıları başlamış. Bir rivayete göre Her oku- dun gösterdiği adaylar arasından İs- tanbulu temsll etmek Üzere iki kişl seçilmiş ve bu seçimi de Bakanlık yapmış Bu hesapça Milli Eğitim Bakanlır Ki kendi fikir ve kanaatlerini tasdik edecek olanları seçmiş demektir. Vâ ni Şüranm vazifesi kendisine sunu: dan teklifleri tasdik etmekten iba- rettir. Öyleki, bu islâhat () iyi ne- tioer vermediği takdirde mes'ul ma- «Ş$üranın kararlarıdır; bize mes'uliyet düşmezi> diyebilsinler. doğru ise, hazindir. Dünle bu asında fark bu kadar mi ol - lidir ? TT Kadircan KAFLI ri acak KARAAAANARUMAAAAA Kapalı zarflar 19 Eylül 1949 pazartesi günü saat 16 da Karabük'de müessesemiz nunda açılacağından en geç ayni gün saat 13 e kadar imza mukabilinde müessesemiz muhaberat - şefliğine satınalma komisyo- Bu işe ait şartnameler İstanbulda Sümerbank alım ve satım milessesesinde, murluğumuzda, Diyarbakır, Konya, Sivas, Afyon, A« fi dapazar, Adana, Bartın, Gaziantep Ticaret Odaların- » da ve Karabükte müessesemiz ticaret şefliğinde gö- Ankarada İrtibat me- VAA (12911) İzavaanaaanARRAAAAARRARARAMARAAEİ Istanbul Jandarma Satınalma Komisyonu Başkanlığından 1 — Istanbul Jandarma İmalâthanesi Müdüriyet binasına kat ilâ, bedeli (19999) lra (87) — kuruştur, günü saat 15 de Taksimdeki ko. 2 — Bu işe ait mukavele, Eksiltme, Bayındırlık işleri Genel husu. &İ ve fenni şartnameleri, proje keşif hülüsasile buna müteferri diğer 3 — Eksiltmeye iştirâk etmek için taliplerin (1500) lira muvak. kat teminat yatırdığına dair makbuz ibraz etmesi 849 yılında Tica. dair belgeyi hamil olması eksiltme gününden tatil günleri harig $ gün evvel Vilâyet makamına müra « caat ederek ehliyet vesikamı alması ve yukarda 2. inci maddede yazılan evrakı görüp eksiltme şartnamesinde yazılı kayda göre kabul ettiğine & — Istekliletin belli gün ve saatte komisyona gelmeleri. — 11823 —

Bu sayıdan diğer sayfalar: