5 Eylül 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2

5 Eylül 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

: Buber Neuman Otur yanıma!..Nöbetciden neye Çevirent Nazım Kemal bu kadar çok korkuyorsun?.. Tefrika No. — 24 — Size vereceğim fidanları, otuz santim aralıkla toprağa dikecek ve tesadüf edeceğiniz yabani otları söküp koparacak Bınız. Gürdük mesai; Üç bin met - relik bir toprak parçasını, te- mizlemekten ibaretti. Bu işi bi- tirmeyenlere, ekmek bile veril - meyecekti. Bu yüzden ben der- hal vazifeme başladım. Müte- madiyen çapalıyor, bana göste rilen sahayı yabani otlardan ayıklamağa bakıyordum. Fakat tam bu sırada yanı ba gımdan geçen bir nöbetçi, beni tekmeliyerek bağırdı: — Sersem kadın, orada ne yapıyorsun? Yoksa — fidanlı jyabani otlardan ayırt edemiy: Cek kadar kör müsün? 'Nöbetçinin sesinde, Prusyalı bir derebeyinin mütehakkim e- dası vardı. Çapayı sertçe elim- den kaparak, bana nasıl çalışı- lacağını gösterdi. Sonra akşa- ma kadar beri mütemadiyen kontrol etti, durdu. Kızgın bir güneş altında, ol yük bir gayretle çapalıyordum. Fakat bazen dayanamayıp ba- şimi kaldırıyor, terimi silmek mecburiyetinde kalıyordum. Bütün arkadaşları! beni geçmişlerdi. Başta, kö ğunu tahmin ettiğim genç bir kız, tarlanın üstünde sekiyor - muş gibi, süratle iş görüyor - du. Sağımda bir çok kadınlar, kesif bir toz bulutu ortasında durmadan çapalıyorlardı. 'Tarlanın muayyen yerlerin - de, büyük su fıçıları konmuş - tu. Bunlardan bir tanesine yak laştım. Suya — eğilerek, tıpkı bir inek gibi, kana kana içme- ğe başladım. Fıçının dibinde bir takım kirli bez parçaları vardı. Sonra yine tekrar işimin ba gına dönüp toprağı eşelemeğ> koyuldum. Fakat diğer arka - daşlarımdan daima geri kalı- yordum. Etrafım, yabani otlar- la dolmuştu. Tam bu esnada, çapaları bileyen bir ihtiyar kar #ıma dikildi ve beni dürterek: — Çapanı ver bakayım kı- zam! dedi. Sonra yanıma oturup — tatlı bir sesle sordu: — Tarlaya çilk defa mı çıkı yorsun? — Evet amca! Disiplin böl gesine daha dün geldim. Sevimli ihtiyar, kurnaz — bir eda ile gözlerini kırptı: — Yoksa ,büyük bir kaba - hat mi işledi: — Hayır. Sonra, ihtiyara başıma gelen felâketi hikâye ettim. O, her halde bozuk şivemin farkına Yarmış olacak ki, Kula Bima eğilip fısıldadı: — Sen Rus değilsin değil mi? — Hayır, Almanım. Verdiğim bu cevap üzerine kaba bir suab lehçesile, benim lllex Almanca konuşmağa başla - — Komünist misin? — Evet...Uzun yıllar koml - nist akidesine bağlı kaldım... Fakat Hitler iktidarı ele geşi- Ko tiyar başını sallayarak mı rıldandı: Bd — Evet, evet anlıyorur.. Kimbilir, sen ne sıkıntılı gün- ler geçirmişindir!. Diyar di- yar gezeceğine, keşke evinde kalsaydın!. Sanki ne kazandın. Acaba gazetelerin iddia ettikle Ti gibi, gerçekten Hitler Je, köylülerin arazisini gasbediyer mu? Vaktile Ruslar, beni kol- lektif çiftçi sendikasına zorla sokmağa çalıştılar; kabul et- medim, İşte bu yüzden Sibirya ya sürüldüm. Beş çocuğuml: karım, memlekette kaldılar.. I Zavallı ihtiyarın acıklı hikâ yesini dinlerken, nöbetçinin bi- ze doğru geldiğini gördüm. Te- lâşla ayağa kalkarak ona: — Bana çapamı verin, de- dim, Bir kere daha azar Işit- mek istemiyorum. — Adam sen de aldırma.. Böyle kırık bir çapayla, elbet- 'te ki, İş göremezsin; bırak 0- u tamir edeyim. Otur yanıma. Nöbetçiden neye bu kadar çok korkuyorsun. Fakat benim artık bütün hu zarum kaçmıştı. İhtiyara yal- varan bir sesle: — Şimdilik bu kadarı kâti baba! dedim. Akşam üstü işten sonra yine dertleşiriz. — Sana çocuklarımın fotoğ- raflarını da göstereceğim kı- mm. Bu arada nöbetçi, başımın u- cuna dikilmiş bağırıyordu: — Böyle sallanırsan elbette ki işini bitiremezsin!, İhtiyar, beni müdafaa etme- ğe başladı: — Bu kadından ne İstiyor - sun? Onun bu. kırık çapayla çalışmasına imkân var mı? Bu sözler üzerine nöbetçi, tü fürler savurarak başını alıp gitti. Aradan çok geçmeden ih- tiyar da, ağır adımlarla yanın dan uzaklağtı. Onun arkasından seslendim: — Paydosa ne kadar kaldı baba İhtiyar, birdenbire geriye döndü; yüzüme, acıyarak bak - *tı. Sonra tekrar yanıma yaz- laştı: — Hayır, sen bu işten fazla bir şey anlamıyorsun! — dedi. Böyle çalışılmaz; kendini bo- şuna yoruyorsun. Toprağı de- rinlemesine çapalama! Sonra derhal ilâve etti: Acıktın mı? Yemek vakti ni öğrenmek mi istiyorsun? Bunun kolayı var. Kendi gölge ne bir göz atman kâfi... Eğer o, iki karış uzunluğunda ise, günün ortasında — olduğumuza hükmedersin... O, bana bu izahatı verirken, gorba kazanını yüklü araba, u. zaktan görünüverdi. Ardından, paydos düdüğü çalındı. Hepi - Miz, arabanın bulunduğu yere koştuk. Çorbayı, ihtiyar bir kadın da ğitıyor; ekmeği ise hizzat nö- betçi taksim ediyordu. Dört yüz gram ekmek alan- lar haksızlıktan dem vuruyor, birbirlerine -dert yanıyorlardı.” — Bakın şişman Tania'ya, ( İşini yarılayamadığı halde 600 | grami ekmek verdiler. Bu olur şey mi? — Büna şaşmamak lâzım... Zira o, geceleyin de boş durma Yıp iş görüyor. Öğle paydosunun yarım saa- ti, bu eviden dedikodularla geç ti. Sonra bütün mahkümlur, kızgın bir güneş altında yere serilip yattılar. Civarda, ne gölge veren bir ağaç, ne de bır 'tek çalı vardı. Ben de, başımı kollarımın arasına alarak de- rin bir uykuya vardım. Fakat bir aralık korkuyla —uyandır.. Bir delikanlı, üzerime doğru e- ğilmiş, soruyordu: — Senin bir Alman komüus ti olduğunu bana söylediler.. Acaba bu doğru mu? — Evet ama sen kimsin? — Ben Lituanyalı bir yolda şım. — Ne zamandan beri Burma kampındasın? — Dokuz aydan beri.. — Peki, niçin? — Niçin mi? Bana öyle bir sual soruyorsun ki, doğrusa, buna ne cevap vereceğimi bile miyorum. Sen her halde Gue- peu ajanlarının, biz komünistle ri haksız yere tevkif ettikleri- nin farkında değilsin! — İyi ama gen ağzından çı Kan sözlere dikkat etmiyorsun. ÇDevamı var) Üniversite ikmâl imtihanları —-. —<— Fakültede imtıhanlara 27 Eylülde başlanacak Üniversitelerin muhtelif fa- kültelerinde güz devresi imti - hanları için hazırlıklara başlan- mıştır. İktisat Fakültesi Dekanlığı, güz devresi imtihanlarının başlı yacağı günü ilân etmiştir. Bu ilâna göre ekim başında kurban bayramı olacağı için imtihanla- ra 27 eylülde başlanacaktır. Hukuk Fakültesinde de aymı tarihin kabul edileceği zannolun maktadır. İmtihana girecek öğrencilerim girecekleri dersleri Fakülte ka- lemine bildirmeleri ve imtihan harçlarının - yatırılması vesair işler için son müracaat tarihi 17 Eylül olarak tesbit edilmiştir. Teknik Üniversitede ikmal imtihanları Güz devresi ikmal imtihanlası İnşaat Fakültesinde 12 Eylül pa zartesi günü başlıyacak ve 30 Eylüle kadar devam edecektir. Diğer Mimarlık, Makine ve E lektrik Fakültelerinde ise İkmal imtihanları 19 Eylülde başlıya - cak ve 30 Eylülde nihayet bula- caktır. Sağlık Müdür Muavinlikleri üçe çıkarıldı Şehrimizde Sağlik ve Sosyal Yardım Müdürlüğünün işleri git tikçe artmaktadır. Bu Müdürlük, bir taraftan Vi lâyet hudutları içindeki hasta - lar ve sağlık işleriyle meşgul ©o- lurken diğer taraftan da her gün yurdun muhtelif yerlerinden gelen yüzlerce hastaya yer — te- min etmeğe uğraşmaktadır. Fazla olarak Sağlık Bakanlı - ğının her türlü ilâç ve teçhizat, âlet mübayaası da şehrimiz Mü dürlüğü tarafından yapılmakta- dir. İşlerin gittikçe fazlalaşması üzerine mevcut elemanların kâfi gelmemeğe — başladığını — gören Sağlık Bakanlığı, Sağlık Müdür Muavinliği kadrosunu ikiden Ü- çe çıkarmağa karar vermiş ve Yozgat Devlet hastahanesi baş hekim ve operatörü doktor Fik- ret Erkmen'i şehrimiz — Sağlık, Müdür Muavinliğine tayin etmiş Hiicmet Bayur bu akşam Ankaraya gidiyor Millet' Partisinin İstanbulda faaliyetini geliştirmek ve Paztı 'nin Ocak ve Bucaklarının açılı: şında bulunmak üzere bir ay ön ce şehrimize gelen M. Partisi Genel Başkanı Hikmet Bayur, 'bu akşam 20,30 da trenle Anka- raya hareket edecektir. Linyitten çıkan yângınlara karşı alınacak tedbir Yığın halinde- bulundurulan linyit kömürlerinin durduğu yer de atçş aldığı tesbit edilmiştir. Evvelâ Ankarada görülen bu hal üzerine Ankara Belediyesi, Belediye zabıta talimatnamesine koyduğu hükümlerle bu hususta tedbirler almıştır. Bu arada şehrimiz belediyesi de, istihlâki gittikçe artan lin - yit kömürleri hakkında muhte - el yangınları mek - üzere zabıta talimatnamesine bazı hil- kümler koymağa karar vermiş- tir. Ancak ne miktar linyitin yan gına sebep olduğunu - tesbit için İtfaiye Müdürlüğüyde tecrübeler yapılmasına başlanmıştır. Bunun sonunda hazırlanacak teklif Umumi Meclisin Ekim top lantısına sevkedilecektir. BUYUK ÂAŞK ROMANI Yazan: SERVER BEDİ — Nâsıl? Bir hâdise ile mi, iyoksa beni sözlerinizle ikna e- Geceğinizden emin misiniz? — Belki de bir hâdise ile, ., Fakat sizi sözlermle ikna ede- bileceğimi de umuyorum, Nejat dudağının ucunda, şüp he ifade eden bir bükülüşle sus- tu. Zafir devam etti: — Bu kadından, sağ kaldığı müddetçe, her şey beklenebilir. Bu kadar gşiddetli bir ihtirasın Onu neresere kadar götürebile- ceğini düşününüz. Nejat hemen dedi ki: — Bu ihtirasın tek hedefi ol- ın_ydı, meselâ Vildan yalnız b: ni veya sizi sevseydi, önüne bir hail, b'r engel çıkınca, belki çinayete kadar giderdi. Fakat bu ihtirasın o kadar dağınık ve bulanık hedefleri var- ki, hiç bir nokta üzerinde koyu - Jasmıyor, sabit bir fikir hali. mayor. Rüyaya — benzeyen hayaller içinde bölünüyorsa.. zannediyorum ki, bu nevi ihtirasların tehlikesi tur. Zâfir, nazik bir gülüşle iti - Taz etti: — Bütün o dağınık hayalle- rin bir kaç hedefi yok, bir tel hedefi var: Bu kadın, günlük ve âdi hayattan kurtulmak i- gin bir destan yaratmak isti - yor. Kurbanlar arıyor. Bunu o kadar aklına koymuştur. ki, jyapmazsa yaşayamaz. Ya öle- cek, ya öldürecektir. Hayal de- Yip geçmeyiniz, Kuvvetli ha - yallerin çoğu hakikat olur. Bi Zim adliyemizin tarihinde de ne vakalar vardır. Buna ben - zemez. Fakat senelerce Büren bir ihtirasın —nelere muktedir olduğunu gösterir. Ben Müd- delumumi muavini iken cina « yet işlerine bakardım. Bir kadı Dnın hiç sevmediği, kıskanma - dığı bir erkeği öldürmek için 'On dört sene projeler kurduğu- nu gördüm. Ve nihayet öldür- müştü. Vildan tipinde bir ka- dın değildi, Bir kasabada doğ- yuk No. 91 muş, İzmirde, Konyada ve İs- tanoulda yaşamıştı. Şimdi ceza evindedir. O vakanın ayrı Dur Psikolojisi, başka bir inkişaf seyri var, Fakat esas birdir.. Bir kadının cingyet işlemesi i- çin mutlaka sevmesi şart de- Bildir. Her ihtirasın — mevzuu aşk değildir. Nejat sordu: — Vildanın ihtirasının mev Zuu nedir sizce? — Harikulâde yaşamak ar- Zzusu, — Adliyemizin tarihinde bu çeşit bir ihtiras var mı? — Bilmiyorum. Belki aranır- sa bulunur. Dünyanın adliye tarihinde buna benzer vakalar her halde vardır. Olmasaydı Vildana benzer bir tip vücuda gelmezdi. , Nejat, şüphesinde ısrar etti- ğini gizlemiyerek: — Fikirlerinizi kâfi derece- de açık bulmuyorum! dedi. Zâfir dalma aymı - tatlılıkla cevap verdi: ünün en çok kullanılan — kel G melerinden biri emperyalizm- dir, Fakat — başlıca — özolli bemen daima millet kelimesiyle bir- likte kullanılmasıdır. - Bizim, onun için bir makale ayırmamız da zaten bundan ileri geliyor. Millet ve emperyalizm — bizbirine çok zd sebaplerle yanyana geliyor. Bazıları diyorlar ki: «Millet, empo yalizmin düşmanıdır. Aml milletler bu saldırıcı kuvvetle savaşarak mey- dana çıkmışlardır>. Bazılarına göre do «Millet, manevi ve müddi varlı ınin en taşkın devrinde — mutlaka emperyalizm şeklini alır.>. Manevi olarak bu . milletin ideal halinde taşmasıdır: — Napoleo- nun Fransız ihtilâli fikirlerini dün- yaya yaymak istemesi, Arap ordula- Tımın İslâm idealini neşretmesi — gi- bi... Yahut da Ban - Slavizme, Pan - Germanismo şeklinde yayılıcı ve teh- likeli şekiller alabilir. Maddi olarak bir emporyalizm, milletin sınırları dışın- dünyayı Bu daki milletlere sataşması, hükmü altına alması demektir. saldırışta bir ideali yaymak vi sanıla tifade edi- lebilir. Birçok empoaryalist cereya: lar zayıf veya küçük milletlere doğ- Tudan doğruya #aldıracak yerde bu hileli yola başvurmaktadırlar. Acaba bu iki görüyten — hangi daba doğrudur. Manevi voya madi emporyalistlerin — kahrına uğrayan emperyalistlerin - gadrine uğrayan ve istiklâlleri için savaşan milletler hesabına (ki dünyanın çoğunluğunu teşkil eder) elbette birincisi, Servet ve nüfasunun en taşkın de bulunan, kısaca — kabina milletler için iki Fakat hangi münada anlarsak anlıyalım, iki mof- humun birbirine neden dolayı bu ka- dar yoklaştığının sebebi anlaşılıyor. Kelimenin bugün çok kullanılma- aı, meselenin de çok yeni olduğu za: nni uyandırmaktadır. Halbuki mil- letten başka cemiyet bünyelerinde ve eski çağlarda da imparatorluklar ve bundan dolayı da — emperyalizmler yardı. Yalnız onlar bügünkünden başka medeni muhitlerde kendilerine mahsus renkler almışlardır. - Bir şiret medeniyetinde bir kısım isti lâcı âşiretlerin ötekilerini hükmü al- tına alarak yayılması, hattâ — daha üstün comiyet bünyelerini de zabt veya tahrip etmesi suretiyle impa- ratorluklar doğabilir. Bunlara aşiyrf'| imparatorluklar, —ve banların için- do doğan manevi cerayanlara da aşiyri emperyalizmler denebilir. Afrikada birçok istilülar, Atillâ ve Cengiz istilâları bu mahi- w. Cengıs Yasa'sı, ve oğulları namına yazılmış tarih kitaplarinda bu emperyalizmin rahu görülmekte- dir. Bir sitede veya siteler konfederas- yonunda ticaret suretiylö — başlıyan yaygınlığın nihayet askeri istilâ şek- Tini aldığı Ve imparatorluğa çevrildi Bi çok görülmüştür. Sargon, Darâ, İskender, Roma — imparatorlukları böyledir. Medeniyet bakımından â- giretten üstün bir medeniyeti yay- Bir İngiliz bahriyelisini soyan serseriler yakalandı Limanımızda — bulunan İngiliz harp gemilerinden birisinin mü rettebatı olan Malk adında — bir bahriyeli, İstanbulu gezdirmek bahanesile kendisile arkadaş 0- lan Recai, Basri, İsmail, Osman adlarında 4 arkadaş tarafından Langada karanlık ve ıssız. bir yere geldikleri sırada tecaviize uğrayarak Üzerindeki para'ar alınmıştır. Neye uğradığını şaşıran bah - riyeli, Aksaray baş komiserli ne müracaat etmiş, hâdise .er.rrrree derhal alâkadar olan —Aksaray baş komiserliği, kısa bir tahki - kattan sonra dört serseriyi kalamıştır. İngiliz erinden aldıkları para- lar sahibine, suçlular da adliye- ya fENİ BABANH lo Hi | Prof. Hil Faki kültürler üzerinde yeni ka- vimlerin kurdukları ortaçağ millet- lerinden doğan imparatorluklar daha kalabalık cemiyetlere, daha yüksek tekniğe — dayandıkları, için ötekiler. den daha — devamlı oldu. Bunlara modern müânasiyle millet denemezso de, millet olmak lâzım gelen bir çok- ları şartları kendilerinde topladılar Dil, din vo gelenek birliği gibi. Bi zans, İran, Osmanlı imparatorlukla- vi bunlardandır. Zamanımızdakiler doğradan doğ- ruya milletlerin taşmasından “doğu yorlar. — İmparatorluğun — dayandıi cemiyet şekli, yayılmasını temin eden teknik seviye her ne olursa — olsun, onların manevi veya maddi yı ayni karakterdedir. — Yâni yapanlara nazaran meşru, uğrayan- lara nazaran gayri meşru. — İstilâ e- den daima «hayat sahası> ndan, <in- sanlık> tan, ebir fikrin müdafansı>- ndan bahsedecek; — istilâya uğrayan haksızlığa karşı istiklâlini koruya- | h İstanbul radyosundan halk neler İstanbul radyosu şimdiden Ankara radyosunu unuttur- du — Halk, alaturka müziğe daha çok yer verilmesini, konuşmaların, konferansların kaldırılmasını, maçların, tiyatroların ve operetlerin naklini, radyo müsabakaları tertibini ve radyo ile lisan dersleri verilmesini istiyor... İstanbul radyosu dokuz sone sus- taktan sonra nihayet ilk devamli tecrübe yayınlarına başlamış — bulu- nuyor. Şöyle akşamları mahalle araların- da dolaşacak olursanız, hemen he- mon istisnasız bütün radyoların İs- tanbul radyosuna göre — ayarlanmış olduğunu göreceksiniz. Her evden, her kahveden, her apartmandan ay- zu nağmeler dökülüyor. İstanbul hal- kının pek sevdiği tanınmış scs sanat- kârlarının şarkıları bütün şehri kap- lamış vaziyette... Öyle ki nereye gi- derseniz gidin, her şarkıyı — başka başka radyolardan başından sonüna kadâr dinliyebilirsiniz. Henüz tecrübe yayınları yapan bu kuyvetli istasyonun parazitsiz, ber- rak' noşriyatı, alaturka müziğe ge- niş yer veren programı bütün İstan- bullular tarafından sevinçle karşılan- mip bulanüyor. Bu radyo daha henüz birkaç gün- lük olduğu halde Ankara radyosunu âdeta ortadan kaldırmış bulunuyor. Dün bu mevzu etrafında muhtelif yatandaşlarla konuştum. — İstisnasız herkes memnuniyetini beyan etti. Bunun üzerine henüz tecrübe yayın- ları yapan bu radyodan ne gibi şey- ler dinlemek istediklerini — sordum. Bu suretle müstakbel program hak- kında ufak bir anket yaptım. Aldı- ğım cevapları sıralamak hem uzun Sürecek, hem do aynı şeyleri tekrar- lamak olacağından bunların bir nevi bülâsasını yapmayı daha faydalı bu- Tuyoram. 1 — Herkes bu yayınlarda —ala- turka müziğe geniş yer verilmesin- den dolayı memnun olmakla beraber bunun daha ziyade arttırılması lüzu- mu üzerinde de tam bir ittifak var. İleride yapılacak sabah ve öğle neş- riyatlarında da bu noktaya ehemmi- yet yerilmesi isteniyor. 2 — Buna mukabil konuşmaların daha ziyade azaltılması ve hattâ ta- mamen kaldırılması da arzu ediliyor. İlmi konferansların Ankara radyosu- 'a hasredilmesi temenni — ediliyor. Havadisler için ayrılan zaman da fazla bulunuyor. 15 er dakikanın hiç olmazsa 10 dakikaya indirilmesi is- teniyor. ye verilmiştir. — Tabü.. Bu gibi meseleler riyazi formüllere girmez. Ay- dınlık ve kat'i değildir. İhti- maller üzerinde konuşuyoruz. — Fakat bir ihtimal üzerine cinayet işlemeği nasıl düşüne- biliriz? — Cinayet işlemiyeceğiz. — Ya? — Yapacağımız hareketin a- dı cinayet değildir. — Ne yapacağımızı — henüz bilmediğim için böyle zanne- diyorum. Vildan intihar etmi- yecek olduğuna göre. . — Hem edecek, hem de et- miyecek, Nejat, Zâfirin yüzüne baktı. Sustular. Zâfir dedi ki: — Size plânımı anlatacağım. Ondan evvel, Vildan hakkında bir idam hükmü vermemiz lü- zım, Onun tatbik şekli ayrı bur meseledir. Siz, bir hukukçu olarak, Vildanın hareketlerinde, ida - ma kadar gidebilecek suç un- surları görüyor musunuz? Far zediniz ki mahkemedeyiz. Sız de, ben de, Vildanın bize yap- tıklarını isbat edebilecek du- rumdayız. Şahitlerimiz var, ve Bikalarımız var. Bu kadının bi ze silâh çektiğini, bizi ölümle 'tehdit ettiğini isbat edersek, mahkemeden bir idam hükmü alabilir miyiz? Yazan: mi Ziya Ülken | 8 — Cumartesi ve pazar günleri — Hayır, fakat bu, mesele- nin gekli tarafıdır. — Zannetmiyorum. Bilâkis meselenin ruhundayız. Vilda - nın sizi veya beni öldürmek istediği muhakkak değil, Orta- da çılgınca hayaller var, Bun- lar bir taammüdü isbat etmez. Etse de taammüd kâfi midir?. Bir cinayet işlenmeden cezalaa dırılabilir mi? — Hayır, fakat Vildan sizi veya beni öldürmek istediği bir anda, birimizden biri ta: fından müdafaai nefs zarure - tile öldürülürse cezai mesulı - yt yoktur. — Malüm, fakat siz mevzau değiştirdiniz. — Anlıyorum. Haklısınız.. Demek istiyorum ki, Vildan hakkında vereceğimiz hükmün tatbik şeklile alâkası vardır. — Yâni o bize silâh mı çeke cektir? — Evet, — Sonra müdafaai nefsin zaruretile onu biz mi öldürece- Biz? — Hayır ve evet. — Çok karışık. Çok basit, Vildan kendi silâhı ve kendi kurşunile öle- cek. Mithatla aralarında geçen sahneyi hatırlayınız, — Fakat, Mithatın varmış, değil m:? raporu KARARAAAAARAAAARAAAARARARA RARAAAARİRRANAAAA ARAAAARARARA Sosyolog Göziy Millet ve Emperyalizm 3 Bu iki cepheli, iki uçlu —h hakkında nasıl hüküm verebiliriz? Eğer mesele konulduğu gibi izafi ise, burada doğruyu ayırmak — imkânsız hürriye- istiklâlin (felsoefedo kullanıl- dığı gibi) antinomik hiç bir yoktur. Hürriyetle bürriyetsizlik is- tiklâl ile kölelik aralarında mütered- dit kalacağımız iki zıd hüküm, birbi- yasfı rine nazaran izafi olan görüşler de- ğildir. İnsan bilgisinin antinomiden kur- tulmuş biricik mefhumu bürriyet ve istiklüldir. Hürlüğün zaddı olan kö- lelik, insanlığın; kişiliğin; yaratıcır lığın; medeniyetin kaybolması — de- mektir. Hiç bir müstevli, haagi bahane ile olursa olsun, bir millete «Size yu yüksek vasıfları getiriyorum> diye- mez, Çünkü onlar insanın dışındaki bir kuvvet tarafından ona verilemez. İnsanın mahiyetine aittir. Onunla tabiat ve başka insanlar arasındaki münasebet sırasında gelişirler. Eaki cemiyetlerin veya milletlerin birbir- le münasebetleri (maddi ve ma- bekliyor? yapılan spor müsabakalarının, maç- ların İstanbul radyosiyle nakledilme- #i mutlaka' isteniyor. Bunun, #por seyircilerinin adedi üzerinde bir te- olmadığı da kaydediliyor. Spor seven bir va- tandaş bu noktayı şöyle izah etti: — Stadlarımız esasen dardır. Şu bir türlü bitirilemiyen ve bitirilmesi uzun senelere mütevakkıf bulunan İnönü stadı bile tamamlandığı zaman ancak yirmi beş bin kişi nlabilece- ğine göre mühim maçların radyo ile nakli asla seyirci adedini azaltamaz. Bugün İstanbulda mühim bir maçın 'en az kırk, elli bin seyircisi var. Mü- him maç biletlerinin karaborsaya düş tüğünü herkes biliyor. Radyo sade- ce bu vatandaşları tatmin edecektir. Asıl meraklılar'değil radyo, televiz- yon bile olsa yine stada gidecektir, 4 — Şehir tiyatrosunun, muhtelif operetlerin ve, konserlerin de yadyo ile,nakli arzu ediliyor. 5 — Programlar sadece oradaki radyo memurları tarafından — değil, muhtelif sanat erbabından, gazete: cilerden, muharrirlerden ve halktar seçilecek bir jüri heyeti — tarafından hazırlanması talep ediliyor. Bu he- yet her üç ayda bir. toplanmalı ve yeni bir program hazırlamalı. Prog- ramlar monotonluktan kurtarılmalı. * 6 — Amerikada olduğu gibi rad- yo müsabakaları tertip edilmeli. Me- selâ halktan rastgele beş on kişi ça- arilarak kendilerine çetin — suallor sorulmalı, Hepsine cevap verecek o- lanlara münasip hediyeler verilmeli. Radyo stüdyolarında yapılacak — bu nevi eğlenceli müsabakalar çok geniş bir balk kütlesini alâkadar edeceği gibi, umumi kültürün — yayılmasına da hizmet eder. 7 — Üniversitelerde yapılan mü- nazaralar radyo ile neşredilmeli. 8 — Radyo vasıtasiyle haftanın muayyen günleri lisan dersleri veril- meli, Bunları takip için kitaplar bas- tırılarak çok ucuz fiatlarla halka sa- tılmalı, Bunu bilhassa gençler ısrar- la istiyorlar. İşte dün yaptığım ankette elde ettiğim neticeler - bunlardır. Eğer Tadyo idaresine bu vesile ile ufak bir hizmette bulunmuş isem - bahti- yarım M. &. sir yapmasının muhtemel — Beraet kazanmasının Be- bebi bu rapor değildir. Silâbı çeken vildandı. Mithat müda - faai nefs zaruretile mukabele etti. — Siz aynı sahneyi yarata- bileceğiniçi mi sanıyorsunuz? — Daha başka bir şekilde, evet. — Anlatınız. — Daha evvel, kabul etmeil- siniz ki sizin de, benim de kür tuluşamuzun tek şartı budur, — Fakat bu, yapılacak hare kete bağlı. — Onu, aşağı yukarı öğren- diniz. — Hayır.. Pek müphem, — Esasını öğrendiniz. — Fakat niçin anlatmıyorsu nuz? Neden çekiniyorsunuz?. Her halde bana bunu anlatmak için geldiniz, değil mi? — Evet, fakat... Zâfir durdu. Belki o da Ne- jada iyice güvenemiyor, ondan samimi bir fikir iştirâki bekli- yordu, — Fakat... dedi. Siz - böyle bir teşebbüse ruhen hazırlan - mış değilsiniz. Benim geçirdi- ğim buhranları ve korkuları henüz geçirmemişsiniz. — Vildandan kurtulmak is- tiyorum. Fakat onu öldürerek değil, Bu hayaller bana çocuk- ca görünüyor. le 5 nevi değişimler), eşya ve değer alış verişleri onları canlandırır, bürlük- leri ve yaratıcılıklarını geliştirebilir. Aşağı soviyode comiyetler, (meselâ üpiretler veya miyetin (meselâ Bir milletin) himar yesi ve terbiyesi altında gelişebilir, Tüştünü kazanabilir. Fakat müsa- vi cemiyetler, sırf nüfus ve servet arkına dayanarak, —manevi — veya maddi şekilde istilâya — kalkarlarsa bunun insanlık, kişilik ve hürriyetle örtülmesi en bariz bir yalandır. Bununla beraber tarihte birçok cemiyetler sırasiyle bu iki vaziyetten Beçmiştir. Tarili kader onları haklı veya haksız mevkiine koymuştur. Bu rada onları adalet mizanından geçi- recek değilim. Yalnızca bu iki şek> lin kültür bakımından rolleri ve de- iüerleri üzerinde objektif olarak du- racağım. Taribi müşahedeler gösteri- ' yor ki cemiyetler müstevli olmadıkla- Tı zaman yüni site, siteler birliği ya- hut millet halinde kuvvetli vo bü- yük kültürler yaratmışlar; istilâya kalktıkları ve emperyalizm iddiasına giriştikleri zaman bu kültürlerini mahdut mevzulara — daraltmış, yar ratıcılıklarını kaybetmiş, — kaideci, hattâ #kolastik olmuşlardır. Hele emperyalizm sonu kültürün inkırazı 'nan alâmetlerinden biridir. Görünüş- te İbni Haldun'un tarih felsefesine benzemiyen bu görüş, tarih için hiç bir mukadder ve kapalı daire kabul etmez. Çünkü bir millet emperya- lizm hayaline kapılmadan — inkişaf edebilir, yahut ondan çabuk kurtu- labilir. Uygurların site medeniyeti çok yaratıcı olduğu halde, — Türk Mogol imparatorlukları — kaideciliğe girdi. 'Yunan medeniyetinden sonra İskender imparatorluğu, ilk Roma medeniyetinden sonra Roma kaideci- liği, Rusların 18-19 unca asırlardı ki kültür hareketlerinden sonra yir- minci asırdaki kılişecilikleri, 'büyük Fransıs kültür dovrinden sonra N: polyonun fikir kilişeliği, ilâh... bu- 'nun başlıca misalleridir. Biz de ay- ni tecrübelerden geçtik: Anadolu Selçuki zamanındaki —ilim, felsefe lılığı Osmanlı medreselerinde dur du. Bu duruşun, başlıca âmilini im- paratorluğun debdebeli — hayatında, bütün medeni canlılığı tek bir mer” keze toplıyarak öteki kültür ocakla- rını söndürmesinde aramalıdır. Bu- nunla beraber imparatorluklar — az- gın devirleri geçerek bir nevi Pax - Humanum kuracak nelis güveni, incelik, vakar, barışseverlik havssı yaratıyorlar, hukukçü — ve formalist görüşle insanları barıştır. mıya ve uzlaştırmıya — çalışıyorlar, Fakat, bu halo gelinciye kadar hem kendilerinin, hem başka milletlerin çektiklerini unutmak şartiylel — Ro- manın, Abbasilörin, - Osmanlıların, İngiltefenin, azamet Gevrinde ilim, felsefe, edebiyat ve san'atta görülen ikbal noktası imparatorlukların bür tün teseltisi ve iftiharıdır. Fakat bu imisaller ağır ağır kurulmuş, millet- lerin muhtarlığını tanımış, 'barışse- verlik nizamı yapmak istemiş nadir misallerdir ki, milletlerin azgın — ve tehlikeli vemperyalizmlerden ürkme- mmelöri için kâfi sebep değildirler ererer eee erererenenene İzmit - istanbul durlarsa vapur seterleri İzmit, ile İstanbul arasında yarın sabahtan itibaren — vapur seferlerine başlanacaktır. Cumartesi ve pazardan başka diğer günler İzmitten sabah saat 6,5 da Maltepe vapuru hareket- le Değirmendere, Karamürsel, Yalova, Büyükadaya uğrayaraz köprüye gidecektir. Dönüşte Köprüden saat 17,15 de kalkarak Büyükada, Yalova, Karamürsel ve Değirmendere yo lu ile İzmite gelecektir. Cumartesi — günleri — İzmitlev saat 13,15 de kalkacak ve bu is- kelelere uğrayarak İstanbula ge lecek ve pazar günleri de köprü- den saat 19 da kalkarak ayni kelelere uğradıktan sonra İzmi- te gidecektir. Çalışma Bakanı Sivas'ta işçilere hitap etti Bivas, 4 (Telefonla) — Şehri- mizde bulunan Çalışma Bakanı R. Şemsettin Sirer cer atelyesi işçile- riyle işçi sinema salonunda bir konuşma yapmıştır. Bakan - bu konuşmasında, işçilerin menfaa- tinin bundan böyle ön plâna alı- nacağını söylemiş, işçilerin ya> ancı tahriklere kapılmamalarını istiyerek sözlerini şöyle — bitir- miştir Türk milletinin payidar sağlam bir birliğe istinadını iste- miyen birçok devletler mevcut- tur. Bunlar ilk fırsatta bu birli- ği dumura uğratmak istiyecekler dir. Araya nifak sokup hoşnut- suzluk çıkarmağa çalışacaklar- dır. Sizleri başkalarına karşı se- vimsiz ve iddiacı olarak — gös- termeğe gayret edeceklerdir. O- için hassaten ricam ve tav- m bu gibi şarlatanlara hiç bir zaman yüz vermemenizdir.» Bıçakla birbirlerini yaralıyan kadınlar Üsküdarda, Aşçıbaşı mahalle - sinde, Hünnap sokağında 18 nu- maralı evde oturan Halide Bin- tepe le Düriye Tüfekçi evvelii gece ev meselesinden kavgaya tutuşmuşlardır. Birdenbire gözleri kararan Halide, ile Düriye bıçak ve san dalya İle birbirlerine hücum et- mişler, neticede Düriye bıçakla Halideyi başından eğır surett> yaralamıştır. Halide de Düriyeyi sandalya Hazret-i Ömer kitapları yaktı mı? B'nim kanaatime göre dunyada zararlı kitap yoktur. İnsan- darın hayvanlıktan — kurtulmasında, medeniyetin İlerlemesinde, dânyanın Büzelleşmesinde ve gerek maddi, ge- rek manovi saadetimizin artmasında başlıca rol kitabındır. Ancak bazı yaşlarda olanlar Için mahzurlu kitap vardır. Matbaanın Icadından sonradır. ki Ansanlık, medeniyet yolunda akıllara dürgünlük veren — Hörlemelere erdiy biz bugün Avrupalılardan veya Ame- rikalılardan en az yüz elli sone gerl kalmışsak, başlıca sebep mathaanın Mmamleketimize onlardan üç yüz sene sonra girmiş olmasıdır. Hitler Almanyasının felâketi bir kisim kitapların yakı'masiyle başlar mıştir; bügünkü diktatör rojimlerin kitap İşinde yaptıkları tahditler on- Jarı aynı uçuruma sürükliyecektir. «Hazreti Ömer> tefrikamızda İs- könderiye kitaplığındak! binlerce de- Berli eserin halife tarafından verilen irle yakıldığını yazmıştım. Bu hür şeyl salâhiyetii birçok tarihl esere ler teyit etmektedir. Parls'deki muh- terem okurlarımızdan - Bay Mehmet Şerif bana yazdığı mektupta diyor K «İskenderiye — kitaplığının — İslâm fatihleri tarafından yakıldığı — riva- yeti bir düşmanlık eseridir. Bu hikâ- yeyi yazık ki bazı İslâm tarihçileri gibi Ahmet Refik morhum da yaz- mıştır3 bununla beraber Hazreli Ö- merin böyle bir emir veremiyeceğini de İlâve etmiştir. Halbuki Fransız âllmlerinden Güstav Löbon, <Arap medeniyetir isimil değerli — eserinin 208 Inol sayfasında Şöyle der: «Böy- le vandalizm, yâni san'at ve ilim eserlerini tahrip, Arapların âdelleri- ne muhaliftir; şu masalın clddi mus harrirler tarafından uzun müddet kabul edilmiş olması sebepleri sorut mağa lâyıktır. İddia, asrımızda de- lillerle reddedilmiştir. Araplardan ev vel / Hiristiyanlar — İskenderiyedekl putporest kitap ve heykellerini o de- rece İtina İle tahrip etmişlerdi. ki, yakacak bir şey kalmamıştı. Yirmin- el asır Larcusse ansiklopedisinde, İskenderiye kitaplığının Ptolâmde So 'ter tarafından tesisolunup Serapelon kitaplığile beraber 700.000 cildi ihti- va ettiği, milâdın 47 yılında Seza- rın İskenderiyeye girişi sırasında tah rip edildiği, sonra yeniden kurularak 380 da tekrar yandığı, 681 de Arap- dar İskenderiyeyi zabtedince — kalan kitapların yakıldığı rivayet olunuyor. sa da oiddi delillere dayanmadığr ya- zulmıştir.> Ahmet Refik merhumun «Tarih-i Umumi> sinin beşinci cildinin 39 un- Cu sayfasında bu bahis anlatıldıktan sonra deniliyor. «İskenderiyo kütüphanesinin yas kilması münakaşalı bir. meseledir. Bazı Arap tarihçileri adalette ve doğ Tulukta eşsiz olan Hazreti Ömerin böyle bir emir veremiyeceğini yazar- dar. Diğer bazi eski - tarihçiler ise meseleyi aksi surette zikrederler. Bu- '1nunla beraber İslâmlığın ük devirle- rinde Kur'an-ı Kerim'den gayri ki- taplara ehemmiyet verilmesine mânl olmak için bu tedbirlere / girişilmiş olması muhtemeldir. Hattâ Hazreti Ömer ayni emri iran fethinden son- ra Saad bin Ebi Vakkas'a da gön- dermiş; İran ilim aserleri suya atıl mıştı. Bu tarihi hakikatler Ebulfo- rec, İbni Kafti, İbni Haldun ve Keş- fuzzu'nun müellifi tarafından da tas- dik edilmektedir.» ği hakkında ve- sikalar var; yakılmadığını kıyas yo- bununla berz ber bazan vesikalar aldatır, kıyas aydınlatı Kadircan KAFLI e L L Anadoluyu kalkındırma İstanbul Teknik Üniversitesi Tal be Birliği Anadoluyu fikren kalkın- dırma komitesi, çalışma program” ni tesbit etmiştir. Buna göre, Üniversite gençler, nümüzdeki ders yılı sonunda, Ana- dolunun muhtelif bölgelerinde vazi. fe alacaklardır. Gençler, mahallin tabii kaynakları ticari, iktisadi zırak mescleleri üzerinde duracaklardır. Gittikleri ber yerin — ihtiyaçları: örl ve üdetlerile, kültürel — duruı larımı tesbit edecek olan üniversite liler hazırlıyacakları raporu, İstan- bul Üniversitesi Talebe Birliğine ve* receklerdir. - | KISA HABERLER İ V * Haydanpâşa Hisesinde ler cemiyeti 9 Eylül cuma günü sa- at 20.30 dan 24 e kadar olmak üzes re Liman lokantasında bir akşum u- ile yemeği — tertiplemi Bütüm Haydarpaşalılar bu gece ailelerile bir likte bu toplantıya iştirük edecek. ler, caki mektep hâtıralarını unas rak hop bir gece geçireceklerdir. * D. P. Merkex ar üyeleris nin nazarı dikkat Ocağımızın mütarl ulan — senolik kongresi 17.9.949 cumartesi günü ak şamı saat 20.30 da Çenberlitaş Üzen kıraathanesinde yapılacağından bü « tün Alemdarlı üyelerin teşrifleri ri« ca olunur. Ocak idare beyeti * Tekel idaresi Tekirdağ yarap fabrikalarına ilâveten bir aşı tiliz istasyonu şaptırmağa karar vermiş ve inşaatın ihalesini eksiltmeye koy muştur. * Yoşilay bu yılki üzüm bayramı n Kadıköy, Acıbadem Örnek tağın da 11 Eylül 949 pazar günü b yacaktır. Düvetiyeler, — Nurvosmeniyedeki 177 mumaralı markez büresu ile Sir ile yaralamıştır. Her iki yaralı (Dovamı Var) da hastahaneye gönderilmişler dir. kecideki su ve meyra suyu ralış ye- ıden temin edilecektir. Üyelerimi Vzin iştirâki rica olunur.

Bu sayıdan diğer sayfalar: