17 Şubat 1929 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

17 Şubat 1929 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

s5 adean ü ee . 3 ç S C PU P ğ YA KiR CO T EY e GAE x Saifhe 6 O17 Şabat 1929 EDİSON ve Bu gün de size, gramo- Tonu icat eden adamı an- latayım. Bu vesile ile ço- cukluğundan beri - Takir insanın yalnız çalışmak sayesinde nelere muktedir olduğunu öğrenirsiniz. Bu adamın ismi «Edisonydur, Amerikalıdır. ve bü gün tam yetmiş dokuz yaşın- dadır. Edisonun babası çok fakirdir. Çocoğunu iki ay kadar mektebe gönderdi, sonra masrafı- na dayanamıyarak mek- tepten aldı. Fakat çocuğun annesi malümatlı bir kadın ol- duğu için oğluna bir çok şeyler öğretti. Edison on yaşına kadar tarihe ait bir çok kitap- lar okumuştu. Fakat o, hikmete, kimyaya bayı- hrdı. Aradan İki sene ge- çince, yani on iki yaşında, aç kalmamak için çalış- “mağa, bir işe girmeğe mecbur oldu. Bir şömen- Cer islasyonunda ga- “zete ve sigara sattı. Ba- basına yardım etti. Bir taraftan kan ter içinde satıcılık yaparken Edisonun evde boş otur- duğunu mu zannediyor- sunuz? Ne gezer! evde de hep kitap okuyordu, öyle ki az vakitte bilğili, an- layışlı bir adam oldu ve kendi başına bir gazete çıkardı. Gazetesi de çok satılıyordu. Bir taraftan da hikmet ve kimyaya karşı merakı gittikçe arttı. Bir vagon içindeki matbaasını ayni zamanda Tefrika numerosu: ASUS MEKTEBİi Mis NORA DAVİS in sergüzeştleri benim, memleketim için cephede düşmanla nasıl boğuştuğunu gös- termeğe kifayet etmiyor mu? Fakat cepheye bir daha gitmek arlık benim elimde değil! Heyeti sıh- hiyenin verdiği rapor mucibince cephe gerisinde hizmet etmeğe mecburum. Söyleyiniz Mis Nora ! Şimdi artık, hayatı sevmek ve yaşamak hakkımdır, değil mi? Nora mütcessir olmuştu. — AHedersiniz! - dedi - yanlı telâkki ettiğimi anladım. Kalbini- zin üstündeki yarayı banği cep- hede aldınız ? — Alman cephesinde.. 72 inci alayla €v GRAMOFON Aboratuar» yaptı.Fakat kimyaya ait bir tecrübe Wyup:ıı'l(eıı yangın çıktı. | | Tren memuru buna çok öfkelenerek Edisonu kov- du. Fakat o, bundan da yıl- madı. Başka bir gazete çıkardı. O sıralarda bir istasyon memerunun oğu lunu şömendüfer altında “kalmaktan kurtarmak için hayatını tehlikeye koydu, çocuğu kurtardı. Memur, bu iyiliği için ona şömen- düfer telgrafhanesindeki- aletleri tetkik etmesine izin verdi. Artık Edison, telgraf- haneden ayrılmıyordu. İki ayda mükemmel bir tel- grfçi oldu, bununla da kalmadı. Telgraf maki- nelerinde bir çok icatlar yaptı ve memlekette bü- tün fen adamlarının gö- züne girdi. O vakit daha on beş yaşında idi. dair tetkikler yapmağa başladı. Günden güne n ler icat ediyordu. Telefo- nu bu günkü mükemmel haline getiren odur. Gra- mofonu da o icat etti, şu "rdı"ığı'ınüz elektrik lâm- balarını da o çıkardı. B l hdisbaşınaı b | yük bir elektrik fabrika- | Sı açtı, kazandıkça kazan- dı. Bu gün hâlâ bu fab- rikanın sahibidir. Dünya- nin en tanınmış, en hürmet edilen, en yüksek, en zengin mes'ut adamla- | rından biridir. Edison bu gân hâlâ | dört saat fasılasız harbet Bir akşam, sular kararmıştı.. İki taraf da ateşi kesmişti. Korkunç | | bir ruyadan uyanır gibi, siperlerde | gözl açtığımız. zaman, mızda kimlerin ölmüş ve kimleri yaralanmış — olduğunu — öğrendik.. Ben © vakite kadar metanetimi | muhafaza — etmiştim. — Göksünün | kan içinde olduğumu bana arkadaş- | larım göstermişti. Zaten artık ken- | dimden geçmiştim.. - Gece ateş | lurduğu zaman ben de siperin ine canlı bir ölü gibi di bayılmışım. Gözlerimi ikinci a şımda kendimi cephe gerisinde bir | Millet mektepleri |C - kıraat sütunu Beşeriyete faydalı adamlar ve keğıllcr -- kendi fabrikasında beşe- riyete faydalı olmak için yeni şeyler keşfetmeğe çalışıyor. Edisonun şimdiye kadar 850 den fazla icadı var- dır. İki yumruk Çamur Ahmetle, Deli Sait yıkık bir duvarın ar- kasında kısmet bekliyor- lardı... Nihayet köşe ba- şında bir gölge peydah- landı.. Iki arkadaş hemen atıldılar, Çamur iki yum- ruk vurdü, karaltı yere yuvarlandı.. Üstünü araştırdılar, dört koca cepte çıka çıka bir bozuk saat çıktı... * ** Ertesi günü Çamur, Deli Saiti görünce saati gös- terdi... — Bak yaptırdım... Hakikaten saat - tıkır tıkır işliyordu.. Deli Sait sordu: Kaça yatırdın?.. Çamur, yumruğunu gös- tererek mırıldandı: — Sermeyesinin yarısı- na, Halk sütunu Aptesaneler kokuyar mu ? Oalata / köprüsünün — hliç vapar is kadırlaşın belçorre mahallinmde Geçen hafta iyihe gilizördüm, Vaparun Skeloye gemesine bir saat kadar vardı, tabi bekliyordun orada. beklediğim. rüddel yarfinda ap tesane kokusundan . bizar” oldam! Na olur haliç şirketi burayı tönüzletse ? Bu. kasusta şirketir nazarı dikkatim celbet- izi Tit ederim. Karlerinizdlin iş arıyorum Banatim marangozluktur. Vapurlarda garsonlakla kelgs bir aplasana Vanır. münasi) bir iş ver u edenlerin Akşam gazetesi halk sökü vasıtasıyin dabrirsn bildirmesini rca ederim. BSirkecide Bahri sefit otelinde lasız ateş ve ölüm saçan o müthiş cehennemden uzakta bulunduğumu hissediyordum. — Omuzuma — bir şarapnel parçası çarpmış ve bir yumurta girecek kadar büyük bir delik açmıştı. İkinci yaram daha müthiş, ve daha ağırdı: Kalbimin iki santim solundan geçen bir kurçun yarası, saatlar geçtikçe bana — tahammül edilmez bir izlirap veriyorldu. Ameliyat yaptılar, kurşunu çıkardılar ve ben bütün bu acılara tabam- mül ettim. Lâkin, bütün ba izti- raplara rağmen itiraf ederim ki, harp, dünyada nefret edilecek çok fena bir şeydir! — Almanlar iyi mi? — Bu da lâf mı, Mis Nora? çelikten birer kale gibi, metral- yozlarımızın karşısma gögüslerini harbediyorlar eruza geçmişlik.| seyyar hastahanede buldum. Fası- — gererek - hem de ne muannidane | | İstanbulda antikacılıkla n 1 Samocl, Amorikab 'ark ökla 4 SA parçalar l Samoel: —evvelâ size bir sual sormaklığıma müsaade idiniz. Müşteri: — Hay hay bir değil on tane sorun. — Şey efendim, yani demek istiyorum ki nekadara kadar ta- hammül edebilirsi | — Ne kadara kadar tahammül ederim ha?.. Vallahi bunu tecrübe etmedim!... Amma da garip sual... Madam:— Yok efendim! Yani zevcim demek istedi ki sarfede- | bileceğiniz miktar hakkında bizi tenvir buyurun! Yanımda epice para var. son meteliğine kadar sarf etmeği göze aldırdım. Samoel: — İş böyle ise size mühim bir şey takdim etmek arzu ederiz.. Fantazi bir mal mı, yoksa babayani bir mata'mi arzu bur | yarursunuz? Müşteri: — “ güler , Hep severim! Hepsinin ayrı ayrı cazi- | besi vardır... taktim edelim. Fevkalâde nefis bir şeydir. Müşteriz — Çoban kızı mı? Bana çoban kızmı lâyık görüyor- sunuz demek' Samoel: — Çoban kızı diyip de geçmiyin. Nefis parçadır. Müşteri: — Âlâ âlâ, öylese. — Çoban kızı, çok marin, ince- dir... — Narin mi? Bak işte bu ol- madı. ben narin şeylerden hoş- lanmam. Madam: — Buna rağmen bu çohan kızı çok güzeldiri. Zevcim babu digerlerine! terelhi ceder. kler gün, saatlarce onunla meş- gul olur. — Her günmü? Bu yaşta?I? Vay anasım! yok yek! Çoban kızını istemem. Ben şöyle eti butu yerinde bir şey istiyorum. — Mükemmüel bir zenci rakkısı e dersiniz Müşter zevkalmam! — Zencilerdan hiç Bir şarklı prenses? Müşteri: — O da tuzlu kaçarl ... Bir rahibe, pek entresandır. — Burasını itiraf ede- inim benim için digerinden Kusur saymazsanızın Müşteri: — İşte bu olmadı! Her halde siz bu rahibeyi gözü iyop olan bir müşteriye sakla- harbediyorlar, görseniz! Mis Nora Davis merakla mil zım Korbeyi dinliyordu. Parmak- larının arasında buruşturduğu re- simli bir mecmuayı masanın üze- rine atarak, teessürümü izale içi — Dikkat ediyormsımız, vapor | çok sallamıyor? — Evet Mis.. farkındayırı, fazla deniz var! Rahatsız oliyorsanız, sizi kamaranıza kadar götüreyim. — Teşekkür ederim; yatarsam başımın dönmesi bir az. hafifler zannediyorum. — Muhakak olan bir şey var: insan yatınca deniz tutmasından kurtulıyor. — Daha evel — yatamazdım, yidiğim yemeğin hazmını bekle- dim. Kalktılar.. Fransız zabiti Ame- rikalı — kadının — koluna — girdil Noratın kamarasına kadar sen- Parlak bir reklam! — Bunun için merak etmeyiniz! | Şu halde size çoban kızını | Madam: — Siyahlar geymiş | bir rahibe ? Müşterir — O000... işte bu - — Küçük bir Apollon.. Erkek güzeli Müşteri: — Devenin başı... Hem | bu mühavere benim canımı sike mağa başladı. (Köşede duran hci kızı işaretle) Lutfen şu sarışıs| kızı bana gönderir misiniz? Samoel saticı kızı çağı — Madmazel bir az Mösyö ile meşgül olunuz! Yavaşça kızın kulagına: — Ta- haf bir adam! Kızdırmamağa dik- kat et! Cüzdamı yüklül Karısının koluna girer: at bir nefes alır; yanına yaklaşan satıcı kıza döner : — Allah cezalarını versin! Amm da geveze şeyler 1.. İsminiz M !n:sel? — Andre, — Oooo! nezarif, ne güzel! Hele elleriniz pek şeker ! Ellerini tutar . söyle bakalım! Şimdi bana ne ikram edeceksin? — Bir çoban kızı var. Hayır, © masalları birak... iz, bilmem Şarklı prenses... Memesinin biri büyük, biri küçük rahibe... Apollon, — filân falan... Bunları dinlemekten patladını. el Yavrum! Şu/ güzel göğrüne bi kere Wt bakayrml ndre, yerinden fırlar. — Aaaa... siz çıldırdınız mı?... Müşteri / sinirlenir. Kızı zorla yakalar. Mütemadiyen — öpmeye başlar. e — Eh yeter'artık! Cilve kâfil | Bu nağmelerin müşterileri heyeca- 'na getirmek için yapıldığının far- kındayım. Andre, kurtulmak için çabalar, uğraşır; müşteriyi tokatlar, avazı çıktığı kadar bağırır. — İmdat! İmdat! Kurtarın benil Bu adam çıldırmış! Samoel ve karısı telâşla içeri girerler. Gördükleri manzaradan, müşterinin deli olduğunu zanne- derler. Satıcı kızı zorla müşterinin elinden kurtarırlar. | — Efendi, siz utanmaz mısınız? | Mağazanın namusunu, - şerefini ihlâl ettiniz! Müşteri: — Ne namusu be? dolandırıcılar, sahtekârlar! Hem ilân edersiniz; “mallarınızı,, med- hedersiniz; hem.de kızlarınızın suratını bile göstermezsiniz! Bun- dan ne çıkar? Bu kız hoşuma gitti. Onu öptüm! Senin prensesin, çoban kızın, daha bilmem neyin * yerin dibine batsın! - der ve bit tetle mağruren fırlar, Sampel — şaşırır. Bu işten bir b l Karısı, daha kurnazmış. İşi kav- rar. Hiddetle kocasının yakasına — İşte senin marifetin... Senin | parlak reklamın! deliyerek yürüdüler. Genç kadın kamarasında yatarken.. Nora Davis kamarasında yatı- yordu. BDeniz gittikçe şiddetini arlırıyor, bahrimuhitin - ortasında seyyar bir memleket gibi sağa sola yalpalıyarak giden Lozitan- yanın bazen, bu azğın dalgalar | üstünden müthiş sarsıntılarla geç- U ! 'Nora Davis yattığı yerden hâlâ, kendisini kamarasının kapısına | kadar getiren Fransız” zabitini Ühaleti rühiyesini — tahlil ediyor- Udü. im Korbeyin — anlattı- ga göre, harp cephesinde | €n fazla yararlık gösterenlerden biri de kendisi idi. Fakat Nora Davis “Nevyork casus mektebi- nde, çok csaslı bir terbiye, ile etişmiş olduğu için kendi ken- dine düşüniyor ve diyordu ki: (Mabadi var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: