24 Kasım 1929 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9

24 Kasım 1929 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yanındaki odadan ince bir ses yükseldi Persefoni..,, KardInalın papa- Persefoni.. ğanı susuz kalmıştı. Yazanı iskender Fatreddin Bağrıyordu. Kapısı açılınca, İzidor sevgilisini havuzun Ben başka bir erkek seviyorum!,, Bizans dilberinin bu çevabı Kardinalı çıldırtmıştı... Persefoni bahçede bir müddet dolaştıktan sonra ortadan kay- boldu. Kardinal /zidor, kendi. hizme- tine bakan bu genç kızın sabah- tan beri yanına — gelmediğinden canı sıkılmıştı. Kardinal, Sevgilisinden bir saat bile uzak kalmak, onu yanından ayırmak istemiyordu. Pencerenin önünden kalktı. Sinirlenmişti, Genç kız neden odasına gelme- Niçin bu kadar ihmalkâr davranmıştı ? Odanın içinde dolaştı. Kendi kendine söylendi. Kalbi çarpıyor, bacakları titri yordu... Aradan bir saat kadar vakit geçmiti. — Persefoni... Persefoni... İzidor bu sesi işidince yanında - ki havuzlu odaya doğru koştu. Kardinalın — sevgili mütemadiyen bağrıyordu. — Persefoni... Persefoni. Kardinal odanın kapısını açınca gaşırdı. sevinmişti. Persefoni — sicaktan - bunalmış ve yıkanmak — Üzere — havuzun mermer taşlarına uzanmıştı. Kardinal geniş bir nefes aldık- tan sonra: papağanı | ir gece, Kardinal, gizlice genç kı Diye seslendi. Genç kiz, bü. kalın ve titrek tanımıştı. sesi Yattığı yerden Kardinal odadan içeriye girdi ve kapıyı kapadı. Genç kız derhal havuzun içine atılmıştı. Persefoni ogün çok kederli idi. Imperator. kendisini, çok çirkin bir saray kâtibi ile evlendirecekti. Halbuki, ( Persefoni)nin - sevdi ve kendisile evlenmek istediği bir başka erkek vardı. Bizans dilberi - havuzun içinde çırpmağa başladı. Kardinal bu güzel manzaryı bir müddet — sükünetle - seyreltikten sonra, coşkun bir Aşık sabırsız- lığile sordu : — Persefoni... Ne var sinyor? Sabahtan beri nerdeydin ? — Ben mi? — Sen ya ..! Bak.. Pa bile susuz kalmış ta seni çağırıp — Tabüü.. kiminle gezeceğim..?! irli gö- Akşam Halk sütunu Köpeklerden nasıl kurtulacağız? Pendikte oturuyorum, köpek- | lerden gündüz korkusuz dolaşmak, Tahatça uyumak - imkân 'de. Hayat ve istirahati umu- miye için köpekleri imha usulinin burada da tatbiki kabil olamaz mı? Köyümüzde de bu faideli tetbi- azına medar olur ümidile rica ederim, Yanyalı: Nüsret .N, Bir teşekkür Dün bir işimin takibi için Sı ri sefer merkezine gitmiştim. Memur Hayri beyle kısım âmiri Atasbey işimin tesrii için fevkal- &de hüsnü niyyet ve gayret gös- terdiler. Bu. teshilâttan ve neza- ketten dolayı gendilerine son de- rece müteşekkirim. Kaptan M. Nail — Biraz rahatsızım. — Neyin var... Şöyle kenara gel bakayıml Persefoni - havuzun — ortasında durüyordu. Olduğu yerden kımıl- danmadı. Kardinal tekrar etti: — Şuraya, yanıma gel diyo- yorum sana.,. İşitmiyor musun ? Genç kız havuzun sularını dal- galandırdı... Kardinal ıslanmamak için kenara çekildi. — Bugün ne kadar hırçınsın..! — Ben mi...? — Sen ya.. Kim olacak..? — Rahatsızım dedim ya.. lamiyor. musun #sinyor? Kardinal gözlerini süzerek güldü: — Ben seni, bugün, her zaman- kinden çok daha sıhhatli ve se- vimli görüyorüm. Gözlerinin içinden ateş püskürüyor... Haydi gel! Beni üzme.. Şu Mmermerin kenarına otur.. Seni biraz seveyiml Persefoni havuzdan - bir avuç su aldı ve Kardinalın yüzüne attı. — Demek ki, sevmenin insan- in bir ihtiyaç olduğunu kabul ediyorsunuz.. Öyle İzidor gözlerini yere indirdi ve ellerini ovuşturarak: — Çok doğru, dedi, haydi gel, beni üzme | Havuzun - içinde yükseldi — Fakat, sinyor, ben sizi sev- miyorum. Benim sevdiğim başka genç bir erkek vars An- bir. kahkaha Madamı rıımı, Biç serbest kalamıyordu. Modası pek geçmiş | lııı usul olmakla beraber, kocası, u, daimt bir gözhapsinde tutu- ynnlu. İhtimal ki, bu karkoca, evlendikleri zaman sevişmişlerdi. şapkasını giyip de sokağa hazırlandı. miz — “Nereye?, ilânca yerel, b,öyle ise,ben de geleyim!, diye öteki de peşine takılırdı. İlk zamanlardan kalma bu âdet, hâlâ devam ediyordu. Fakat, ilk zamanlardan kalma — muhabbet devam etmiyordu. Netekim, Madam Pelouse, M. Pelouse'yi değil, başka bir genci, François'i seviyordu. Onunla saat kadar başbaşa kalmak için can atıyordu. Amma, gelgelelim, fırsat yok! Âşıklıkta Madam Pelouse'den aşağı kalmıyan François, ona di- yordü. — İki saat boş zaman bulun, kâfi! Ötesini bana bırakın! Ben, Paris'in en tenha,en kuytu mahal- lelerinden birinde — oturuyorum. Eminim ki, ne zevciniz, ne tanı- dıklarınız, hayatlarında buraya ayak basmamışlardır.Bu mahalle- de, sanki yabancı bir şehirde z gibi hür dolaşırız. Hele benim apartımanda, in yok, cin yok...Aşağı katlarda, bir takım dul kocakarılar oturuyor. Burada, bir tek bildik vardir : O da, şimen- difer | Tren, Paris garında kab karak, buradan hızla geçer.. Raslıyacağınız insanlar, karanlık yüzlü erkeklerle şüpheli kadın- lardır. Fakat, bunlar emin olu- nuz ki, tanıdığınız kibar zevattan daha pek az tehlikelidir. Âşık delikanlı, buna benzer daha bir sürü sözler söyledi. Hasılı kelâm, binnazariye karar verildi: Buluşulacak! Amma, nasıl? İki üç saatlık boş zamamı nasıl elde etmeli? Madam, kocasından yakayı nasıl sıyırsın Nihayet bir fırsatı buldu. Ne suretle bulduğuna gelince, maab- esef, bilmiyorum. Hikâyeyi bana anlatan bu cihet mesküt geçti. Esasen bize ocihet lâzum değil! Bize lâzım olan cihet, kadının ser- best kalabildiği. Evet! Madam pe- louse, hayatında birinci ve- çok mu- hakkaktır ki- sonuncu defa olarak, kocasından bir iki saat yakayı sıyırabildi. Atladı bir taksiyel | Ver elini o kenar mahallel idden pek tenha, pek kenar- da kıyıcıkta bir. mahalle, İnler saptı, kimse yok! Başka bir so- kağa daha saptı gene kimse yok! cinler top oynıyor!Şofür bir sokağa | B-, madam Pelowse'nin tan- dıklarından M Münel'di. O da, kendileri gibi, Paris'in en mükem- mel yerinde Hansamann - bulva- rında otururdu. Acaba, Mumel, bu tenha yerde ne arıyordu. Bereket, kadını, takside göremedi. Zaten, Madam Pelouse, siyah bir man- toya bürümüş, yüzüne de siyah bir tül örtmüştü: Her ihtiyata riayeten tanınmasın diye.. İki sokak ötede, başta bir ta- nıdığa rastladı: Münel'in ogluna! Tuhaf şeyl Tenha mahalle diye bu tamıdıklar, gizli randevularım hep burada mı vermişler yoksal? Nihayet, taksi, François'in ver- diği adresteki apartımanın önün- de durdu: Madamı Peloude, kalın “siyak tülü ile otomobilden indi. / Sevgilisinin oturduğu apartımanına girdi ki.. ALALAL. Kapının önünde, kendisi gibi siyah tüllü bir kadınla karşılaştı: Madam Munel'le ! İki kadını biribirlerini tamdılar. Madam Munel : — Demek, biçare merhum dul kadının cenazesine siz de geldi- diniz! Vallahi, onu tanıdığınızı ve bu kadar sevdiğinizi bilmiyordum. -dedi. - Nerdeyse, zevcimle oğ- lum da gelecekler. Haydi, biz cenazenin yanına gidelim. Kadın, bik mik, ses çıkarmadı. çarnaçar, alt kattaki daireye girdi. Yarım saat, bir saatl Yur karıda, François dokuz doğuru- yordu. Bir otomobilin kapı önüde durduğunu işitmişti.“Geldil , demişti. Likör kadehlerine son bir nazar atmış ve vazoda çiçekleri düzelt- mişti. Yarabbil Sevgilisine ne ol- muştu? Sevgilisi neden gelmiyor- Üa? Nerededii S Nerede miydi? Mezarlığa giden cenazenin arka- sına takılmıştı. Bin müşkülâttan sonra, ele geçirdiği bü fırsatı kaybettiğinden büngür — hüngür ağlıyordu. Madam Mumel de, ona: — Merhumeyi bu kadar çok sevdiğinizi bilmiyordum! -diyordu. Ne yapalım? ölenle ölünmez. Gön- ünüzü ferah tutunl Allah size ömürler versinl Mütercimi: (Hatis Gazi Hz.nin yağlıboya resimleri Tayyare Cemiyeti - tarafından Viyanada pek nefis bir surette tabettirilen, Gazi Hz.nin yağlıboya resimleri Tayyare Cemiyeti şube- inde ve maruf kütüpanelerde satılmaktadır Osman bey ve ( elektrikli möble ve banyolı 3'odalı bir apartıman katı arıyorum Abit — Evet amma bir mühim me- — Persefoni... söyle bakayım! | (Mabadi var) —| Üçüncü sokakta bir tek adam. | han No 56 T Talrika numa: | kaktı. Fakat bir yandan da ma- | kızin, üstüne giyecek gömleği | beklemiyorum. nasızdı. Amma İrfan, babasının | bile yok. - gizli maksadını bilmediğinden, bu |— Bu ilk kozu boşa kırdı. İrfan — sele daha var? BAG BOZUMU |iaamiir kamayatmdi “Pabe | dertkl'desek Hüi n sının, kızı bir an evvel başından — — Bundan ne çıkar?.. Kenan Selâmi İzzet — Sanki ne, jandarma çavuşu benden iyi kısmet midir?.. Eğer Kenan Zizi'yi - seviyorsa, ben de seviyorum.., Beni dinle baba.. İrfan konşurken şahdamarı ka- baryor, şakakları zonkluyor, du- dakları kuruyordu. Murat efendi, her zaman sessiz, sakin gördüğü oğlunun bu haline hayret etti. İrfan, müddeti öm- ründe, babasının karşısında bu evzar etvarla “konuşmamıştı, hiç böyle diklenmemişti. İhtiyar, hay- retle bakıyor, bir şey söylemiyor, inliyordu. İrfan devam etti: — Beni iyi dinle bab ı l Zizi ile evlenmezsem sonuna ka- dar bedbaht olurum. Oğlunu mah- vetmek istersen, Zizi'yi başka- Murat efendi mangala eğildi, maşayı ahp ateşleri karıştırdı, küllerle oynadı. Alnı- kırışmıştı, kulakları kımıldıyordu. Derin ve mühim bir düşücenin çıkmazındı kaldığı belli idi. Oğlunun teklifi onu afallatmıştı. Bu teklif, bir yandan makul, öbür yandan çok manasızdı. Evvelâ makuldü. İrfan aslan gibi delikanlı idi, pekâlâ amcasının kı- ziyle evlenmek isterdi. Kızın da, biraz ona meyli olduğu muhak- defetmek istediğini nereden bile- cekti ? İhtiyar, bermutat şahadet par- mağile, baş parmağını gerdi, bi- yıklarını sıvazladı; üstüste bir kaç kere kafa salladıktan sonra — Sen Macit gibi değilsin dedi, sen söz anlarsın, seninle anlaşabiliriz. Gelinine bir göz attı. Hürmüz, pişkin bir. tavırla, kılını kımıldat- madan dinliyordu. — Dinle İrfan!.. İnsan satranç şahi gibi — kendini öne sür- M İyi “düçülüp taşmakak lüzm. — Düşündüm... — Dur, sözümü kesme... Bu bile kabul ediyor . da kötü kelâm etmek istemem . nesiydi?. Malüm deş bu kızın tiyneti hepimizden ayrı Bütün gayretine rağmen, hüsnü niyetine rağmen, köyü, köy haya- tını benimseyemedi... Burada hiç bir işe yaramıyor ... İrfan, muti bir tavırla, babası- nın sözlerini” dinledi. Murat efendi. susunca : | — Doğru, dedi. | Ühtiyarın gözleri güldü ; — Ha şöyle! | — Doğru amma, bundan da bir şey çıkmaz. Ben Zizi'den iş Ölmüş kardeşim hakkın- | Amma bu kızın anası acep nenin — . Herhalde | özlerinde endişeli bir daki izdiyaçlar hayırlı olmazmış. — Bunlar lâf... boş lâf. Murat — efendi, gene sıvazladı, gene, çenei Böyle kuru sözlerle bu den çıkamıyacaktı. Fikrini açıkça söylemesi Tâzımdı. Gelinine, bir göz Hürmüz hiç oralarda değildi, diği kumaşı soğuk kanlılıkla di yordu. | T iş bu kadarla da bitmiyor ki. W — Daha ne var? | n mühim mesele var oğ- hum... Zizi'nin, Kenana — varması hepimiz için hayırlı olur. -Bitmedi -

Bu sayıdan diğer sayfalar: