20 Ekim 1931 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

20 Ekim 1931 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

20 Teşrinievvel 1931 — 15 kurüşluk sinemada bir saat. Greta Garbonun, Billi Dovun, Marlen Ditrihin bilinmediği bir yer! Etraftan mütemadiyen kahramana akıl öğretiliyordu: 4 Cuai bir sahne gelince etraftan sesler yükseliyordu.. (Kenarda meşhur Hodini ve bir cinat filim progiamı) Kişeye bir lira verdim. Memur bir bilet kesti ve paranın üstünü saydı: — 10, 20, 30, 40, 50, 75... 10 daha 85.. — Bilet galiba?.. — Aldık efendim, hususi de- mediniz mi?.. 15 kuruş.. — Yaaa.. Sinema karanlıktı, yol gösteren yoktu.. önümde bir müşteri daha etrafı ellerile yoklayarak yürü- yordu. Bir aralık birisinin ayağına basmış olacak ki karanlıkta bir iltifat nagmesi çınladı: — Çüşseşş... — Oha be.. — Kör müsün olan? Hususi mevkide bir yer bulup oturdum. Bir aralık perdede bir kısmın sonunu okudum. “Onuncu kısmın sonu, Perde açılınca bir de ne ba- kayım?. Hususi mevki en arkada uzun bir iskemleden ibaret.. Ya- nımda beş altı itfaiye neferi. Üç çocuk.. Ön sırada bir sürü kasketli adam ve küçük küçük çocuklar.. Üçüncü mevki denilen en öp sırada da kâmilen küfeci- ler.. Küfelerini önlerine dizmişler.. Ayaklarını da küfelerin üstlerine dayamışlar.. Oh.. Kekâ.. Dikkat araştırdım. Koca sinemada bir tek kadın yok.. İnsan yalnız Melek, Elhamra, Majik, Glorya, Artistik, Opera ve saire gibi büyük sinemalara gitmez ya.. Asıl şayanı dikkat olan da böyle şehrin kıyı bucağında (o kalmış küçük (15) kuruşluk sinemalara da gider. Buraları İstanbulun en şayanı dikkat yerlerinden biridir. Aaaaaaa.. Pardon.. Meğer sine- mada bir kadın varmış. Piyanist Ermeni madam. Topurlu, butlu, ve gözlüklü.. Hani eski zaman konaklarındaki matmazelle, müreb- biyeler olurya.. İşte onlardan. Kadıncağızın bir karpuz kollu, balinalı caketi eksik. ,* .. Burada ne “Greta Garbo,, nun ne “Maren Ditriçh,ın ne “Billi Dov,un, ne “Willy Fritç,,in ismi anılıyor. Bütün bunlar bu küçük sinemada meçhul kimseler. Greta Garbo da kim?. Billi du yenirmi yenmez mi?. Marlen Ditrich canlı- mı cansız mi?, parasını (o almadınız Burada sinema âleminin bam- başka yıldızları var: Zolavri ve Zolamar, Hodini, Edi Polo, hâkimi cihan. Bilhassa var mı yok mu Edi Polo... Hani Karagözde orta oyununda muayyen tipler vardır. Meselâ Karagöz: Karagöz, (Hacıvat, Tuzsuz deli Bekir, Tarçini bey vesaire.. Burada oyunlarda da muayyen tipler var: Evvelâ bir kız.. Hangi artist olursa olsun ismi kız.. Sonra bir oğlan var.. Bu ya Edi Polo, ya Hodini, ya hâkimi cihan... Sonra birde (hafiye)... Kız bermutat oğlanı sever.. Fakat babası izdivaca razı olmaz.. Diğer taraftan yedi belâ denilen hain bir adamın riyasetin- deki çete kızı kaçırır.. Oğlan hafiyenin yardımı ile kızı kurtarır. Ve nihayet evlenirler. İşte 22 kısımlık cinai dramların bülâsası budur. Bu 22 kısım içinde kahraman- lar bir çok 'maceralar geçirirler.. Fakat bir türlü ölmek bilmezler.. Meselâ dağdan düşerler.. Köprü- den geçerken köprü yıkılır, uçu- ruma yuvarlanırlar.. Fakat bir türlü ölmezler.. Nihayet en sonun- da adalet yerini bulur, hainler geberir giderler.. Kabraman âşıkla masum sevgilisi de mesut olurlar. Bu filimler Manakyan melodram- larının hemen hemen bir eşidir.. * > Bu sinemalarda yegâne göze çarpan şey perdedeki kahramana akıl öğretme.. Meselâ oğlan hafiyelerin kaçırdığı ( sevgilisini arıyor değil mu?. Karanlıkta sesler: — Sağa sap.. — Koş ulan koş.. Sağa. — İşte oradalar be.. — Çek, çek tabancayı.. — Haaaa şöyle.. Koş koş.. — Dur.. Kır. — Yapıştır be, yapıştır be.. Sinema salonu karanlık bir istadyoma bonzeyordu: — Bur. — Kır. — Yapıştır. Yedi belâ haini bir yere sak- lansa etraftan ihbarlar: — Masanın altına bak be.. — Perdeyi (e kaldır... (o Yuuuh Enayi.. Perdenin arkasında.. « Kaç.. kaç be».. «koş.. yakala.. vur!» — Uulan öbür odaya geçti. Git git. Ve afiye (Hafiye) - afi kelime- sine benzesin diye afiye olarak istimal eylemekte - muvaffak olun- ca etraftan alkışlar: — Bravvolar.. — Yaşa..., Yaşşalar.. Ve namütenabi ıslıklar.. * “. Bu 15 kuruşluk filim aynı za- manda sesli de.. Zira perdede bazan “ Rin, Tin, Tin ,, ismindeki köpek arzı endam ediyor.. “ Rin, Tin, Tin , havlamağa başlayınca ilk sırada oturan ne kadar küfeci varsa hep bir ağızdan köpek taklidi yapıyorlar. Perdede bazan atlar zuhur ediyor.. Haydi sinema salonunda bir kişnemedir gidiyor.. Yani 15 kuruşu veriyorsunuz ama filmi de sesli seyrediyorsunuz.. Filim pek nazik bir tarzda bitti.. Perdede kocaman bir: “Teşekkür ederiz efendim, “Yine buyurunuz , Gözcüler hep birden kalktılar: Estağfurullah.. — Üstüme fırlama.. Hikmet Feridun Sesli müze! Berlinde sesli ilmi vesikalarda toplanıyor! Berlinde sesli bir müze açılmıştır. Bu müzede meşhur siyasilerin, fen, iktisat, maliye, sanat, spor aleminde tanınmış olanların ses- lerini zapteden plâklar vardır. Bu plaklardan başka bir çok sesli filimler de mevcuttur. Bunlar haf- tanın muayyen günleri ziyaretçilere gösterilir. Berlin darülfünununda sesli ilmi vesikalar toplamıştır. Bu vesikalar dokuz binden fazla plaktan mü- rekkeptir. Bu pılaklarda 250 mil- letin konuştuğu lisan zaptedil- miştir. Bu lisanlar içinde Afrika vahşilerinin konuşmaları da mev- cuttur. Berlin müzesindeki pılaklar ara- sında eski imparator, eski reisi cumhure ve baş vekillere ait plak- Müteveffa - Komandatore Domeniko Brazzafolli Efendinin cenaze merasimine lütfen iştirak ederek ibrazı nezaket ve mualasat etmiş olan memuvini resmi- yeye, Sefarethanelerle konsolosluklar erkânına, isefain kumpanyaları mü- messillerine. erkânı matbuata, müesse- satı ticariye ve maliye erkânına, cemi- yetlerle müessesatı hayriyeye, ve diğer zevatı muhteremeye J ayrı ayrı arzı şükran etmeğe maddeten imkân bula- madıklarından, O Brazzafolli - Badin - Damini aileleri hissiyat minnettarane- lerin iblâğına ceridei feridelerinin tavâs- sutunu rica ederler. İstanbul 20 Teşrinevvel 1931 Pek kiymettar erkânından birisini zayi etmekle dilhun olan LLOYD TRİ- ESTİNO Kompanyası, müteveffa müfet- tişi umumi Kumandatore Domeniko Berazzafolli Efendinin hatırasını tebcilen izharı teessür etmiş olan ehalii beldenin kâffesine an samimülkalp arzı teşekkür eder. İstanbul 20 Teşrinevvel 1931 MODA EVi HARIMLAR TERZiHANESİ Son modeller Paris'ten gelmiş ve teşhire başlanmışlır. Fiatler mute- dildir. Begenilmeyen siparişler tazmin edilir. Beyoğlu İstiklâl (o caddesi Posta. sokağı karşısında İbrahim paşa apartımanı No. 1 AKŞAM'ın tefrikasr: No 10 — Elvaadü ked- deyn! — Sus yahul Hocam fitil oldu be; ağzında me- telik odönmiyor. Peki sonrası Şehri, köşkdeki ezraile karşı yapacağın pilânı anlât | — Esasen çayi mülahaza cihet o nokta.. — Adam daha sıkıya (o gelirse bir dehleme değil mi, dehliyi ve- ririz, gider. Şehri efendi bu sözede bir kulp buldu: — Ziya paşa merhum, Terkibi bendinde: Zalim yine bir zulme giriftar olür aher Elbette olur ev yıkanın hanesi viran Demiş isede senuhatı o şarta muallaktır. — Seni de bu akşam rakı tuttu galiba, Şehri? Şebri coşmuş, bir türlü ağzı kapanmiyordu: Gark olup çeşmimden akan yaşa Başını vurdu taştan taşa Deseler de neme gerek? Abdülgani efendi olacağını ol- muş, şimdi de konyaktan gözleri kapanmış, ağzile püfür püfür pof- luyor, paşa, midesini bastırarak, başım dönüyor, allak bullak ol- dum diyor, Şehri efendi ise çakı “ gibi" yerinde “dimdik, boyuna be- yitler söyliyordu. Paşa bir hamle edip sandalyaya tutunarak ayağa kalktı. — Ya herro ya merro! Daha Şehreminliliğim tutarsa kızı yaka- layınca buraya getireceğim, diye gürledi. Abdülgani efendi, dudakları arasından el'aceletü.., vetteenni.. gibi sözler kaçırıyor, Şehri efen- di de: Pençeleşmek istiyen yaran zalim aşk ile Pençeler demir, bazular gerek pulattan beytini okuyordu. Paşa gene kumandayı verdi : — Şu tahta sakal, sahte vakar herif gözünü açmadan son kararını ver. Vallahi bıçak denilen teres yok mu, haniya şu teres, bıçak teresi, artık kemiğe dayandı. — Kâret beüstüha resit değil mi veli nimet? Öyle ise emir eyle fındık kabugunun içine gireyim! Buna kim âlemi imkân derler Olmaz olmaz dime olmaz olmaz Arslan, işi bir lafla kes, at! — Cıvarda bendegânı devlet- lerinden biri namına bir hane is- tikra eyleriz; olur, biter. Paşa, hay ağzını öpeyim! diye atılarak Şehri efendiyi gene ku- cakladı. bir haylı öptü, sıktı, sıkıştırdı. Sonra boynunda duran keseye el attı; üç, beş alın çı- kardı Şehri'ye uzattı: — Şunu al, yol masrafı yap. Alt tarafı bende; işte istediğin kadar. Şehri efendi, (böyle şaha kul olan ister mi azat olmağı) Mısraını nakarat etmiş, tekrar ediyor, Abdülğani efendide, koca bir pastırma parçası kemiren kedi kucağında, horul horul hor- lıyordu. Paşa sallana sallana kameriye- Sabife 5 20 Teşrinlevvel 1984 KIVIRCIK PAŞA e emer Büyük Milli Roman Muhtar Hanımefendi Dliberin saçmı, başını biribirine kattıktan sonra.. den çıktıktan sonra çamın altına su döktü. Sicak, havasızlık, lodus, buram buram ter fazla olarak da içki. Asılı lâmbanın fitili tütmüş, şişesi simsiyah (olmuş, ortalık göz gözü görmiyecek hale gel- mişti, Artık çilingir (sofrasına paydos etmenin sırası idi. Paşa o gün yürüdü. Şehri efendide hocanın koluna girdi. Nef'inin: Göz hapsine bitişikteki saldı dili mes- tane nigehle Bir köşede'meyhane ve zından ne belâdır! Beytini savurarak selâmlık mer- diveninden içeri daldılar. s Ertesi sabah olunca Şehri efen- di temiz frenk gömleğini giydi, lâstik yakalığım ıslak bezle sildi. Bir âlâ üstünü, başını süpürdü. Erkenden caddeyi tuttu. Akşamki karar İstanbulu çark çevirecek, esirci esirci dolaşacak, matlüba muvafık bir odalık ara- yacaktı. Cebindeki parayı bir besap etti. Paşanın verdiği altınların arasına, lira diye yanlışlıkla iki çeyrek karışmıştı. Şimdi kesesind2 üç lira, iki çeyrekle eskiden kal ma on beş kuruş vardı. Yirmi beş kuruşu ogünün bol boluna masrafı olarak bir tarafa ayırdı. Liraları para çantasının iç gözüne yerleştirdi; yola revan oldu. Günlerden perşembe idi. Hanımefendi bermutat köşkte öğle yemeğini yemiş, ikindiden evvel konağa gelmişti. Eski saraylılardan Hüsnücemal hanım, mütekait çengilerden Hür- müz hanım, ahretlik Dilber ile harem ağası Bilâl ağa refakatinde bulunyordu. O gün köprüye her zamandan erken çıktıkları için konağın ara- bası yetişememişti. Bir kira araba- sına binmişler, hayvanlar kurada oldukları için araba bayırı söke- memiş, Dilber ile Bilâl ağa ye- dekte olarak yokuşu yayan çık- mışlardı. Hanım efendi sinirlendikçe si- nirlenmişti. Zaten daima asabi, titiz. Konağın kapısından adımını atar atmaz köpürmeğe başladı: (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: