10 Ocak 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

10 Ocak 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Aksaraydan Topkapıya > Kaç yol ağzındaki karakol binasınt sola aldık, yürüyoruz: Taşkasap. Sem- in adı niçin, ne sebeple bu?... Oralar- da dükkân taştan bir kasap mı var- Mış; yoksa fakir fukaraya karşı insaf- &ız, taş yürekli mi imiş, kim bilir? Bir vakitler Taşkasap ve civarları kibar yatağı imiş. Bazısı yangınlar- dan, bazısı da cadde genişlerken Kâr yaplara karışan ve birkaçı kalan bu konakların en tanınmışlarını yazaca- gem: Solda, büyük bahçe içinde, 35 « 40 odalı berhane Mısır mollası Münib €fendininki; Beylerbeyinde de kosko- ca yalısı. Kavuklu Karunlardan; Mısır valisi Mehmed Ali paşaya, oğlu İbrahim pa- şaya ödünç para bile vermiş. Kafdağı. burunlu ikinci Mahmud Beylerbeyin- deki o yalıya ikbal buyurmuş ta el- maslı fincanlarla kahveler sunmuş- lar, zümrütlü kupalarla şerbetler nuş ettirmişler, Mollanın kaynatasıda Hünkârın imamı ve damadile omuz öpüşenler- den, Kadıköyündeki şimendifer köp- rüsünü geçince hâlâ adını taşıyan mahalle, onun köşkünün ve müştemi- lâtının bulunduğu sahadır. Söğütlü çeşme hamamını kurduran da oğlu... Küçük Çerkez kızlarını toplarlar, saz, oyun öğrele öğrete büyütürler, saraya cariye yetiştirirlermiş; Padi- şaha gözde, şehzadelere odalık, Mollanın kâşanesinin karşı tarafın- daki iki bölüklü konak Mirza Said pa- şanındı. Paşa, Rümelide eyalet vali- Mklerinde bulunmuş eski vezirlerden- dir. Torunlarını, kırk beşini aşkınlar bilirler: Biri 'Tulca şehbenderi, 313 Yu- nan muharebesinin meşhur gönülü- sü, pehlivan cüsseli ve gayet yakışıklı Kadri bey; öbürü de Tombalacık Mu- zafer bey. Aslan gibi olan büyüğünü menhus verem illeti kemirip yedi: zavallı kü- güğünü de 31 mart vakasında âsiler gehid ettiler. Yolumuza devam edelim; Solda Bağdadlı'nın denilen konak zannedersem hâlâ da duruyor. Bura- yı hiç unutamam: Çocukluğumda, gene bir gün bi- simkilerle yola revan olduk. Büyük babamın amcâzalerinden Beykozlu Badık beyin oğlu evleniyor; oraya gi- diyoruz. Antrparantez, merhum Sadık beyin ne mene kişi olduğunu da söyliyeyim: Öyle Zaloğlu misallerden Ki gençit- ğinde, Kefeli köyünde en azılı bir ayı ie güreşip tepetaklak mı etmemiş? Bir bıçak vuruşta en battal kılıç bale- ğını ikiye mi biçmemiş, çeki taşlarını bohça gibi mi havalamamı?.. Uzatmıyalım, Bağdadlının kona- gındaki düğüne gittik. Tam içeri gir- | ! cak, . dik, bir Ööröö!... Denizli horozu... (Aman boğmacalı var!) diye beni derhal kapıdışarı edip arabada oturt- tular; çok durmadan dönüp geldiler. Hafta geçti, geçmedi. Zırt zırt gelip bize post serenlerden, o düğüne de be- rabr gidenlerden ellilik Zilhanım Çır- pına çırpına ötmeğe başlamaz mı? Boğmacayı kapmamış mı?... Hemen evine yollandı. Yattığı, do- laştığı, öksürdüğü odalar tekrar tek- rak dezenfekte edildi. Mikrop kaldıy- sa diye, haftalarca üzüntü de cabası... Taşkasap sakinlerinden birkaç zat daha ilâve edeceğim: Makamı seras- keri relsi tarihnüvis Giridii Muhtar efendi, Hassa birinci liva kumandanı Üç kerimeli Emin paşa, Mektebi har- biye müuallimlerinden Nusret paşa zade Nasır ve Rusçuklu Şevki bey ba- Canaklar” (İlki birinci feriklikle ikin- Cİ ordu kumandanlığına, ikincisi de 'Taksimi arazi hocalığında livalığa ka- dar çıkmıştır. Tevekkül hamamı meşhursa da ha- mamcısı Ziba hanım daha meşhurdu, Habeş denilecek kadar esmer, kupkuru orta yaşlı; gel gelelim şirin mi şirin, çe. vik mi çevik, neşeli mi neşeli. Civan- ara zort çıkaranlardan, çengilere peş- timal kuşatanlardandı. Gözümün önüne getiriyorum, J0- sefin Beker'den ayırdedemiyorum, Ve- me, sünnet cemiyetlerinin hepsine mutlaka çağırılır, teşrifatçılık ve soy- gunluk eder, yani davetlileri karşıla» e | yıp feracelerini ve çarşaflarını soyar, gilleri takıp bir oynardı ki... Yüksekkaldırımdayız. Sağ bayırın aşağısı Yeniçerilerin mekânı Etmey- danıdır. (Vakai Hayriye) de topçu yüzbaşısı Kara Cehennem İbrahim ağanın toplardan gülle, yağlı paçar- ra yağdırarak alt üst ettiği kışlanın bulunduğu mahal, Cadde boyunda, az ötede esbak Ma» Jiye Nazırlarından ve Rüsumat emin- lerinden Nazif paşanın konağı vardı; Yalısı da Vaniköyünde, Merhum, dör- düncü Mehmedin Şeyhi sultanisi, Vanlılığından ötürü Vani denilen efendinin ahfadındanmış. Dedesinin Vaniköyü dururken, Revan kalesi diz. darı Emirgün oğlunun Emirgânında oturacak değil a... Artık sağımız, solumu o büsbütün yangın yeri. Sekiz bin şu kadar yüz bap haneyi süpürerek rekoru kıran Fatih - Altimermer yangını 12 hâzi- ran 1917 de veryansın etmişti. 23 tem- muz 1911 deki Aksaray yangını 300 ev kavurup ikinciliği, 26 ağustos 1908 deki Çırçır yangını da 1500 çatının du- manını savurup üçüncülüğü almıştır, Çapa denilince ilk akla gelen ora- daki Derviş paşa konağıydı. Paşa, Lofçalı ve alaydan yetişme. Kirm muharebesinde miralaymış. Sonra li- va, ferik olmuş; Abdülâziz, tahta çı- kışının senesinde müşir etmiş. Vali- Jikleri, Erkânıharbiye reisliği, Seras- kerliği var... Rumeli fevkalâde ku- mandanı ve müşirlerin en kiıdemlisi iken 1896 de ölmüştür. Sultan Azizin hal'i sıralarında Se rasker Hüseyin Avni paşa en ziyade ondan çekinirmiş, (Bu işte başımıza bir çorap örebilecek varsa ancak odur) diyerek hal' gecesi konağını gizlice abluka da ettirmiş. Bereket versin, Koskadaki Darülmuallimal en öl ce O konağa nakletmişti, (Kız Mual- lim mektebi) olarak karşısındaki ye- ni yapıya göçetti, Köhne bina da yık- tırılıp yerine kâgir çıkıldı ki şimdi (Selçuk Hatun Sanat mektebi) dir; çök kıymetli müdürü de Asım Tevfik kardeşimizdir. Evvelce orada bulunan (Daülkelp) müessesesine, bir köpek yavrusu yü- zünden, çoluk çocuk yed! kişi 15 gün taşınıp iğne yemiş, akla karayı seç- miştik, İlerideki Gureba hastanesine Vali- de kelimesinin katılması, Abdülmeci- din annesi Bezmiâlem kadının hay- ratlığından bakıye kalışıdır, Şimdiki mükemmel, modern halile eskisi ara- sında dağlar var. (Hastane köşelerin- de sürünmek) tabiri, onun gurebayı müsliminliği zamanından kalma ola- Yakınındaki Hastane çayırında en- seli kelleli, kollu bilekli gençler, bil- hassa Haddehaneliler, Tophaneliler, Zeytinburunlular yüreşirler, koç dö- güştürme meraklıları da en ziyade ©- rada karşılaşırlardı. Bir zamanlar s& laş bir tiyatrosu da var C Ötesi Şehremini, sonra da Topka- pı... Topkapıya varmadan, sur boyun- ca sağa sapalım, Beş dakika yürü, Su- lukule, İşi gücü olmıyanlar, mirasyedi tas- lakları ikide bir orayı boylarlar, etrafı alan sırnaşıklara çeyreği atarlardı: — Haydi bakalım, kavga edeceksi- niz amma adamakıllı olacak!... Çingene kariları parayı evirip çevi- rip çeyrek olduğunu görünce, kolu be- le dayar dayamaz, yavaştan yavaşa girişirlerdi: Evvelâ (ben güzelim, sen çirkin; benim kocam genç, seninki kart) kabilinden nisbetler... Yarışa gitgide maniler, türküler karışır, tef- ler, dömbelekler de katışırdı... Artık maraza kıvamını alır, göğüs- ler bağırlar açılıp, etekler yukarı çe- kilip: — A be Pembe, Nayile, Ceylân ka- nlar sizde böyleleri var mı?... * diye entariler, çamaşirlar, donlar gösteri- lir, coşuldukça coşulurdu. Yatak yorganlar, kıtıklar, tencere- ler, mangallar, hülâsa bütün ev eş- yası kapı önlerine yayılmış; taraftar- Tar da cumburcamaat üşüşmüş; bir kiyamettir gidiyor... kıvrılıyor; pencerelerdeki koca karı- Jar bile uyarak, (Aman aman aman da leçço) makamile âvazda: — Karısına, kocasına da Yavruları, enikleri de piçol... Bir çeyrek daya attın mı, erkekleri de zurnalar, çifte nâralar, zilli maşa- larla arada... Asıl çıngarı şimdi seyret. Feryadlar- la, yaygaralarla saç saça, baş başa gelmeler; alt alta, Üst üste yuvarlan- malar; biribirlerine burum burun çim- âikler; kaba etlere hart hart ısırık- lar... Lâf değil, sahiden kıyasıya... | Karşılıklı kirizler atılıyor; göbekler leçço... Semt, Lonca ile pek yarışamazsa da gene de namlı. Zurmazenler, nâra- genler yetiştirmiştir, 40 yıl evvelin Ya- komisi, Şişman Ahmedi çoktan göç- tüler, Arab Mehmed, Üsküdarlı ve Se- lâmsızlı idi; fakat hâlâ piyasada olan, ince saz fasıllarını bile erbapça idare eden Zornacı Emin, Çakır İbrahim buralıdır. 'Topkapının eski ismi (Aya Roma- no) kapısı imiş. İstanbulun muhasa- rasi günlerinde Fatihin çadırı ve ka- rargâhı buranın tam karşısına ras- larmış. Oraya Topkapi denilmesinin sebebi de mahud Macarlı Ürbenin bir mil mesafeye 600 kiloluk taş gülleler atan azman topunun, kale duvarlarının bu kısmını dövmesi... , oTopkavıdan çıkıp kırlıkta biraz sâ- ğa gidince Bayrampaşa deresine ge- linir,.. Buraya nam bırakmış olan o kişi, dördüncü Muradın eniştesi, sad- rTazamı ve şair Nef'iyi boğduran maya- sız olacak galiba... Dere boyundaki Kavasın bağı, et- rafındaki çayırlar, İstanbulun sayıl mesire yerl iş. Halk, baharla- rı ve yazları, dolmalarla, helvalarla gi- dip akşamı ederler, şen ve şalir döner- lerbiş Envaı çeşit satıcılardan maada ayı- cılar, maymuncular, İskemle kuklacı- ları, hokkabazlar, ince sazlar hep ora- da. Bir tarafla da halat üstünde zıp- np zplıyan, koç kurban eden, man- galda cazır cazır pirzola pişirip şapur şupur yiyen ip cambazları... Eyüplü Kavuklu Hamdi orta oyu- nuna il kdefa Kavasın bağında çıkmış. Zennelerini bıçkımlar sahici kadın zan nederek kargatulumba etmişler de, bi- yıklarım, sakallarını görünce bırak- mışlar; bir temiz de pataklamışlar... Sonraları o havaliye Arnavudlar doldu: Bağcılar, bahçıvanlar ve ya- İ naşmaları,.. Bayrampaşa kelimesi de İ Arnavud taklidi yapan meddahların, Karagözcülerin dil peresengi oldu. En- ginarın en göbeklileri hâlâ (Bayram- paşanın!) diye satılıyor... Sermed. Muhtar Alus müdürü ve muavini tetkik seyahatine çıkıyorlar Toprak mahsulleri ofisi umum mü- dürü B, Hamza Osman ile umum mü- dür muavini B, Şakir Ankaraya git- mişlerdir. Umum müdürle muavini olisin merkez teşkilâtında bir müd- det meşgul olduktan sonra iki aylık bir tedkik seyahatine çıkacak, Ana- dolunun muhtelif yerlerini gezecek- lerdir. B. Hamza Osmanla B, Şakir bu ara- da köylü ile de temas edecek, derdle- rini, dileklerini dinliyeceklerdir. İki aylık seyahat sonunda, tedkiklerden elde edilecek neticeye göre icab eden tedbirler alınacaktır. DOYÇE ORIENTBANK Dresdner Bank Şubesi Merkezi: Berlin Toprak mahsulleri ofisi umum! Etekle sarışm kadınları tercih ediyorlar Kadınlara gelince, en ziyade para kazanması muhtemel olan tüccarları istiyorlarmış Son zamanlarda sosyete hayatı çok genişlemiş olmakla beraber Avrupa- nın birçok memleketlerinde elân evlen- mek için evlenme tellğllarına müra- caat edilmektedir. Bu tellâllar Fransa- da, hattâ Pariste bile pek çoktur. Geçen gün bir gazete muharriri Pariste en kibar evlenme tellâlı madam F.'yi zi- yaret etmiştir. Muharrir bu kadınla mülâkatını şu suretle anlatıyor, . «Madam F. şehrin içeri tarafların- da bir yan sokakta saraya benziyen bir evde oturuyor. Mesleği iki tarafı tanıştırmak, izdivacı hazırlamaktır. Ondan sonra evlenmek meselesini müşteriler kendi başlarına ballediyor- lar, Madam F. in bir evlenme idarehe- Desi yoktur. Bü nokta hakkında bil. hassa dikkati celbederim. O asil, şar- mon elli yaşında bir kadındır. Müşte- rileri de hep asil insanlardan mürek- keptir ve evlenmek için dahil olacak- ları sosyeteleri tanımadıklarından do- layı madâm F.'ye müracaat ederler, | Küçük bir ev dürbinile mücehhez olan bu uzun boylu madâm F.'yi görenler onun yaman bir insan tanıyıcı bir psikolog olduğunu ilk nazarda ania- makta güçlük çekmezler. Tuttuğu mesleğin esas şartı da zaten bu olmak lâzım gelir. Yanına çıktığım zaman bâyan F. be- ni yukardan aşağıya bir kere süzdü. Saadetini o evde arayıp bulan bir ba- * yanın tavsiyesile geldiğimi kendisine anlattıktan sonra dedim ki: «Madam, buraya evlenmek maksadile gelmedim. Herhalde pek zengin olan tecrübele- rinizden bazılarını bana anlatmak lüt- funda bulunursanız minnettar kala- cağım.» Madam F. bu ricamı kabul ederek | anlatmağa başladı. İzdivaca talip olan kadınların erkeklere nisbetle kıyas ka- bul etmiyecek kadar fazla olduğunu | söyledi. Bunu pek tabii buldum. Ma. | dam F. bundan sonra erkeklerin yüz- de sekseninin sarışın kadınları tercih ettiklerini, kadınların ise, esmer erkek- | leri zannedeceksiniz amma değil, tüc- | car olan erkekleri aradıklarını anlattı. Evet, kadınlar bugün ne maaşlı me. | murdan, ne siyah saçlı esmer erkek- lerden hoşlanıyorlar, en ziyade para kazanmak şans olan tüccarları isti- yorlarmış! Madam F. diyor ki: «Ka- İ dınlar erkeklerden ziyade maddi gö- | rünüyorlar. Evlenmek mevzuu bahs | olunca kadınlar erkeğin ne teninin, | ne saçının rengine, ne de bakışların. daki derinliklere ehemmiyet vermiyor. lar, aradıkları evsaf maddi faideler te» min eden şeylerdir. Ben tabii bir istihbarat bürosile müştereken çalışıyorum. Müşterileri- min kendi şahısları hakkında ver. dikleri tafsilâtı bu büro vasıtasile ted. kik ettiriyorum. İleride haya! inkisar. lerine sebebiyet vermemek ve şikâyet. lere maruz kalmamak için yalnız bir cihetli paralı izdivaçlara nadiren ta- vaşsut ederim, Bu gibi izdivaçların uzun müddet devam etmediği tecrübe ile sabittir. Size birşey daha söyliye- yim: Bana müracaat edip saadet ari- yanlar ekseriya muayyen bir tipe talip olduklarını söylerler, halbuki sonra büsbütün başka bir tiple evlenirler. İşte insanların hakiki kıymetlerinin zahiren tayin olunamıyacağına bir delil! Bana müracaat eden kadın müşte- rilerin yaşları otuz ile kırk arasında- dır. Fakat altmışını geçmiş iki kadın ve yetmiş yaşında bir de erkek müşte- rim vardır. Bu 75 lik müşterim pek dinçtir ve hali vakti fevkalâdedir. Ne yazık ki çok müşkülpesend! Ona bir türlü muvafık bir kadın bulamıyorum. olan kadınlar için ihtiyar değil, «yaş- Wea» tabirini kullanmasına hayret et- mekte iken kâdın sözüne devamla de- di ki; «İzdivaç lmanına iltica etmek iste- yenler ekseriya sosyete müsamerelerin- de tanışırlar. Birçok yüksek sosyetö- lerle münasebetlerim vardır. Bazen ben de suareler tertip ederim. Evimin buna müsald olduğunu görüyorsunuz» Biribirlerini butada ilk defa gören bir çok kimselerin bügün büyümüş çocuk- ları vardır. Ebeveyinleri gibi onları da birkaç sene sonra evlendirmeye delâ. Jet edeceğimi ümid ediyorum.» Gitmek üzere ayağa kalktım. Bayan F. istifham İşaretile karışık tatlı bir tebessümle yüzüme baktı. Dizinin di- binde oturan küçük köpek de «Sizde çoktanberi bekârsınız, değil mi?» mâ- nasını İfade eden bir nazar fırlattı. Ben de, bir mukabelede bulunmuş olmak için dedim Ki: «Gelecek ziyaretimde kolleksiyonunuzu ben de görmek is- terim!. Kolleksiyon tabirine kızan madam F. hiddetinden nefesi tıkanmış bir hale geldi ve heyecanından köpe- ğini çimdikledi. Ben evden çıkarken köpek çimdiğin acısından dolayı bağ- rişa devam edip duruyordu.» ,BULMACAMIZ ia Soldan sağa: 1 — Düşküncesine, 2 — El ayas - Keder. 3 — İlmi heyet 4 — Ahzederek - İle muhaffefi. 5 — Baş harfine bir kuyruk takılırsa kurdele olur - İstimdad edalı. 6 — Başa «Te gelirse ince kil olur - eliz. Salata nevinden Bir ot - Tersi kesmekten emir. 8 — Başına «Me gelirse eski bir Türk denizcisinin ismi olur - Ceylân. 5 — Meşhur İtalyan ressamı 10 — Ormanların şahi - En saf meşrub, Yukarıdan aşağı: 1 — Zevkle hayat geçiren, 2 — Bir işin makabii, 3 — Bir nevi ipekli kumaş - Hocanın talebesine talim ettiği, 4 — Dahili - Kırmız, 5 — Ekmekle yenir - Nota, 6 — Derin - Bakırdan yemek tabağı, 7 — Hazin çalan düdük - Beyaz 8 — Bir göz rengi - Hikâye, 9 — Sıçra » Bir edat. 10 — Bir âzamız - Lâyıklle. Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa: 1 — Akıbet, Piç, 2 — Vesayet, Ra, $ — Arı, Emakin, 4 — Re, Aramak, 5 — Evet, Daday, 6 — Gemici, İfa, 7 — Etek, İşmar, re la, 9 — Elân, En, Is, 10 — Nuh, 7 ii rakka aşağı; 1 — Avaregezen, 2 — Kerevet, Lu, 3 — Isı, Emedah, 4 — Ba, Atik, 5 — Eyer,6 — Temadiiden, 7 —'Tama, Şans, 8 — Kadim, 9 — İrikafalı, 10 — Çan, Yarasa, 5 Yali z içime 1 0) BIR ,O1 (0171(0):101 almak veyâ satmak tri

Bu sayıdan diğer sayfalar: