3 Ekim 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

3 Ekim 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Yeni taşındığım apartımanın altında genç bir karı koca oturuyordu. Onları gör- dükçe içimden; «Ne güzel bir çift, biribiris- rine ne kadar da yakışmışlar! e diyordur “Hakikaten ikisi de güzel, şık gençlerdi. Biri- birlerini pek ziyade sevdikleri de hallerin- den, tavırlarından anlaşılıyordu. Yalnız genç karı kocanın ilk bakışta göze çarpan vardı. İkisi de sanki henüz Hölüivuttan dönm iki sinema Yıldızını andırıyordu. Giyinişleri, yürüyüşleri bana "İni- ma beyaz perde tayiru. Genç kadın kalın sesi süzgün ba- Kışları, sivri çenesi ve biraz dışarıya çıkık elmacık kemikleri ile sinemada «Esraren- #izkadın, rollerine çıkan artistleri andı- rıyordu, Erkek de filimlerde ekseriya seyret- töğüm, lâkin İsmini bilmediğim bir aktörü andırıyordu. Oturduğum evin mühim bir mahzuru yazdı. Tavanları inceliğinden midir, nedir, aşakı katla biraz yüksekçe konuşulsa, Yu- kardan kelime kelime işitiliyordu. Bu suretic hiç istemiyerek bazen genç ka- rı kocanın hayatlarının en hususi cihetle- Tine tomas eden konuşmalarını işitiyordum. Ne yapayım? Orlar konuşuyor diye ben yü- karıdan kulaklarımı tıkayamam ya. Bir gün bizim genç komşuların oturduğu Katta bir gürültüdür koptu. Onların 3€5- lerini işitlikçe hayretten hayrete düşüyor» dum. Çünkü aşağıda oldukça şiddetli bir münakaşa başlamıştı. Halbuki şimdiye ka- dar onların hiç atıştıklarını işilmemiştim. Biraz dikkat edince bunun hafif bir kıs- kançlık kavgası olduğunu farkettim. Genç kadın diyordu ki: — Ben bilmiyor mıyım sanki?.Sen onun berşeyine hayransın, Oturuşune, Kalkışına, yürüyüşüne konuşuşuna... Sen udam akilli ona âşık olmuşsun... Onun her yerini, ka- şını, gözünü, ağzını, burnunu, boyunu, 20- sunu beğeniyorsun... Erkek buna şöyle cevap veriyordu: *— Aman karıcığım, cekerim, nonoşum... Niçin böyle konuşuyorsun ?.Neden hem ken- dini, hem beni üzüyorsun... Senin kaşının, gözünün, “ağzım, bernun, boyun. posun, yanında onun güzelliklerinin Jâfı mı olur? — Haydi, haydi... Nafile beni aldetmağı Çalışma... Sen onu benden çok daha güzel buluyorsun... Bugün imkânı olsa, seninle ewlenmeğe razı olsa sanki onu almaz mi- 402, Genç kadının bu sözü üzerine erkek gü- rültülü bir kahkaha kopardı: — Aman Mall... dedi, çok tuhaf fikir. derin var.. Ben kim? O kim? Kadıncağısın Aşi yok da beni bulacak ve benimle evlen- mefe kalkışacak... Erkeğin bu sözü herhalde genç kadını da- ha ziyade sinirlendirmiş olmalı ki: — Nasıl? dedi, demek onu bu kadar yük- sek, ba kadar erişilmez bir mahlük addedi- yorsun ha... Demek ohu-eide etmek imkânı olmadığı için, kendisile -evlenmeği, seviş- meği uzak bir haysi telâkki ediyorsun. Fa- Kat o kana karşı biraz #lçak kalbli davran- «Sa mukavemet, selemiyesakekı. — Canım “Muallâ, bütün bunları da ns- Teden çıkarıyorsun bilmem ki... Durup. du- rurken hiç yoktan şeyleri mesele yapıyor- “gun... — Hayır ne münasebet? Ben kör deği- İm ya... Senin gibi âşık da değilim. Ma- Tüm a meşhur sözdür: «Âşık dört tarafını Guvar, herkesi de kör sanırmış» Sen de © Söyle. Onun karşısında ne “hallere girdi- dinin farkında bile değilsin... — Amma yaptın ha... — Ben birşey yapmıyorum. Kendin yapı- yorsur... Hele o şarkı söylemeğe başladığı #aman âdeta “kendinden geçraiş gibi idin. #arhoş gibi idin. — Bilirsin ki musikiyi pek severim. — O musiki de birşeye benzese bari. İş musikide değil kadmda.. Eğer o şarkıyı palabıyiklı, göbekli bir adam söylemiş oi- saydı ayni zevkle dinler miydin? Bu suretle karı koca arasnda başlıyan “münakaşa şiddetlendikçe şiddetleri. Niha- oyet adamakılı kavgaya başladılar. Bana «Adeta merak olmuştu. Karı kocanın arasına bir kara çalı gibi giren ve.bu derece X19- Tefrika No. 88 kanılan kadın kimdi? Konuşmalarından anlıyordum ki, bu meç- hul kadın bir yerde şarkı söylemişti, Bu 4s0- Kıyı dinlerken aşağıdaki genç komşum ken- dinden geçecek derecede denmişti, O geceden sonra bir hafta geçti. Bereket versin ki, genç karı koca pek çübük barış- mışlardı. Fakat bir gün oşağı katta gene müthiş bir gürültü koptu. Genç kadının 20- #i ciyak elyak bağırıyordu: — Bu ne rezalet? Bu çebinden çıkan f0- toğrat nedir? Erkek herhalde başka bir odada olmalı ki, uzaktan sordu: — Ne fotoğrafı? — Ne fotoğrafı olacak? O kadının'fotoğ- TafL.. Erkek: — Ha hatırladım karıcığım... Benim ya- #mhaneriin gözünde duruyordu. Baktım iyi bir resim... Eve getirdim. — Ben daha, geçenlerde bu kadın için 89- pinle kavga etmemiş miydim? Bir de min resmini ceblerinde taşırsın ha... Gidi utan- maz gidi... Tevekkeli değil, daha genç kız. lık zamanımda sana o kadın hakkında fik- rini, sormuştum da: — Gok beğenirim... Demiştin.. Halbeki sen onu yalnız beğenmiyor muşsun... Ona adamakıllı Âşıkmışsın,. Ben.ne kadar bod- bat bir kadınım... Kocam olacak herif be- nim rakibemin fotoğrafını cebinde taşıyor. Ben de bu resmi işte böyle yırtarım... Bu.esnada ben kendi oturduğum katta, açık bir pencerenin önünde duruyordum. Bâktam aşağı katın penceresinden bir avu? yırlılınış fotoğraf aşağıde'ri küçük. bahçım- ia Yahu, şu aşa- Bıdaki brelf de amma yüzsüz şeymiş ha... İnsan cebine sevgilisinin resmini koyup da — gelir mi? Hay dangalak bayls diyor- am. Aradan iki gün daha geçti. Karı koca J6- he barışmıştı. Lâkin bu sefer hana merak olmuştu. Bu derece kıskanılan kadının kim olduğunu muhakkak öğrenmek istiyordum. Nihayet bir gün yavaşça apartmanın ya- nmdaki küçük bahçemsi yere indim. Bir iki gün evevl aşağı kattaki genç kadınım yırt tığı fotoğrafın parçaları hâlâ duruyordu. Kimseye göstermeden bu parçaları topla- dım. Odama çıktım. Parçaları birleştirdim. Kimin fotoğrafı meydana çıkm beğenirsi- niz) Meşhur sinema artisti Marlene 'Dit- rih'ir... İâhi kadınlar! Bazen beynz per: deki artistlere âşık olmakla kalmıy Üstelik onları sanki aralarında iarmış gibi kıskanıyorlar da... Hikmet Weridun Es yaşıyar- 4 — Nota - Demir törpüsü - Ruh. $ — Kabn bir mevi kumaş - Barsaklar - Nefi edatı, 8 — "Tasfiye hesabat, nı — Dişlerinle sik - Habab et, 8 — Lâtrük - Nola. SEVİLEN KADIN is — Kahvenin üstünde bir han oda- “ *si vardır. Buyur istersen oraya gide- lim. Sahibinin karısı gayet meraklı. “dır. Seni tahta 'kurularına, “pirelere, “sivrisineklere -yedirmez. Cemil: «—:Serde bu da varmış... “Alâ...> diye düşündü. Hem sonra, aklına geldi Ki, doktor Kadri Ahmed vaktile bu civarda olu- © Olurdu. Belki sona dair malümat sal. mak mümkün olur. 'İpucunun yanı- . ona yaklaşmışken, “talih denemeden “gitmemeli. o - Arabacıya: — Peki... . dedi. .Oban neresi ise götür beni bakalım. Çiftlik arazisinde bir müddet iler- dedikten sonra, ana yola çıktılar. «Küçük camisi ile, pazar meydanı ile Köy uzaktan görüldü, Ortalıktan el etek çekilmişti. © JAraba, en büyük fakat pek karan- “lik bina önünde durdu. “Tahta ke 'Pek- z “Yalnız, avluda bir çıkırık dönü Nakleden : (Wâ - Nü) yorâu. 'İri kalçalı bir kadm kuyudan #u çekiyordu, Arabadakileri görünce: — Kim 0? - diye seslendi. — Ha... Sen misin, "Yâlız mısın? —Xok hayır... Müşteri getirdim... Senin odada yatacak... Haydi, işini bırak da gel... Bacaklarınm o karıncalanmasna rağmen, avluya girdi. Kadına yakla- şarak usulla: — Kibar müşteri... Ona göre dav- Tan! - dedi, — Peki Zehra hanım, kovalarını bırakmış, siyah başörtüsünü düzeltmişti. Bir fener tutarak: —'Buyurun... Safa geldiniz... - âiye, Cemili içeri saldı. “Ona müm- 'birsdemir karyola gösterdi. Bir çeyrek saat sonra, Necilenin sevgilisi, “uyumağa çalışıyordu. Zih- nini bin türlü mesele işgal etmesine rağmen bunda muvaffak oldu. Zira kırk sekiz saattenberi çok “yorul- 'Lütfi “ağa... GP MG Radyod! Dalga uzunluğu 144âm. (182 Ke/5.120 Kw. “Türkiye Radyosu TAG, 1014m, 16106 Ke/« 20 Kw. Ankara Radyosu T.A. P. 3170 m. 9485 Ko/s VEG SALI 3/10/939 TÜRKİYE :SAATİLE 1240 Program ve memleket saat ayari, 1235 Ajans ve meteoroloji haberleri, 12,50 Türk müziği: Çalanlar: Cevdet Çağla, Eş“ ref Kadri, Hasan Gür, Hamdi Tokay, oku- yan; “İ - Safiye TTökay « — Nihavend şarkı: “Hatırımdan hiç çıkmiyor, b — Udi İbrahim - Nihavend şarkı: Mimoza..€ — Hamdi Tokay - Klarnet taksimi, d— Udi Ahmed Saba şarkı ölzarı harab eyleme, e— Aleko - Saba şarkı: Öyle bir âteti yekta- yiemelsin, i— Selâhattin Kaynak - Hüsey- ni şarkı. Göresim geldi, 7 Mahmud Xa- rındaş: a — Refik Fersan - Gülizar şarkı. Babalı güneş doğarken, b — Gülzar şarkı: Sinemde bir tataşmuş yanmış ocağ ölaydı. e — Halk Sürküsü - alnıma yaml- mış bu kara yazı, d — Eelk türküsü: Da- mındân görünür bağlar, 1330 - 4 Müsk- (Kanşik program - Pİ). 18 Program, 18,05 Memleket saal ayarı, ajans ve meteoroloji haberleri, 18.25 mü- zik: (PL) Hafif müzik, 18.55 Konuşma, 19,10 Türk müziği: Çalanlar: Vecihe, Cevdet Kazan, Kema) Niyazi Seyhun, Okuyan: Mü- zeyyen Senar, a — Vasilâki - edili hieaz- kâr peşrevi, b— Şemseddin Ziya - Kürdi hicazkür şarkı: Güvenme hüsüne, *c — Arif bey - Kürüili hicazkâr şarkt; Sirma saçlı yüre, d — Lemi - Kürdi hicazkir sarkı: Nazlandı bülbül, e — Cevdet Kozan - Ud taksimi 1 — Selâhattin Pınar - Kür- dili hicazkâr şarkı: Ne gelen var ne ha- ber,g — Muhayyer türkü - Menekşeler tu- tam bitam, b — Ankaralı Gençosman ta- rafından Ankara halk havaları, 1905 Ko- muşma, 2045: “Türk müziği: (Klâsik prog- Tam|, Ankara radyosu küme ses ve saz he- yeti, İdare eden: Mesud Cemil: 21 Kon- ser takdimi - Hali Bedii Yönetken, 71,15 Müzik: (Radyo orkestrası), Şef Hasan Pe- rid-Alnar, | — Corising - Bağdad berberi, 2 — Saint - Saens - Danse macahre, 3 — Massenet - Scenes Pitturesgues, 4 — Heu- berger - «Opera balosu» >peretinin uvertürü, 22'Ajans, siraat, esham, tahvilât, kambiyo - nukut borsası. (flat), 22,20 Serbes saat, 2230 Müzik: (Cazband PI,) 33,25 - 2330: Yarınki program ve kapanış. Kiralık Konforlu Küçük Apartıman Tramvay caddesinde 3 oda, mutfak, banyo, kalorifer, “her gön meak su, asansör, "Taksim Topçu caddesi 2 hu- marâ Uygun aparlımanı kapıcmna müracaat. 10 — "Tersi orta değil - 100 kuruş, Yukardan aşağı: 1 — Uludağa yakın bir şehir halkı, 2 — Dünyanın yedi acibesi, 8 —Kocası yok - Cereyan ettiren, 4 — Ebenin'başı - Kuvvetli arzu. 5 — Sonuna «E> gelirse bayramlaşma olur - Bir bâlık. 6 — Tersi kerameti var demektir. 7 — Kilim parçası - Asmaklan emir - Uzunluk. 8 — Tersi katildir - Tenavül et - Nota. 9 — Hatsyda bir dağ silsilesi, 19 — Kani olan - Eski bir Türk kabilesi Geçen bulmacamızın halli 8 — Ve, Klakson, 7 — Ranh, Dalma, 8 — Uzar, Akzil, 9: — Bır, İme, Na 10, — Uma, Rtvan. Yukarıdan aşağı: 1 — Ayıyavrusu, 2 — Cura, Basım, 3 — Umk, Nara, 4 — Zulümkür, 8 — Trarli, İr, 6 —Trenadamı. 7 —İl, Rekaket, 8 — Zarar« sız, 9 — İma, Domina, 10 — Nakdenalan, muştu. Saal allıda Kalktı, Yüzünü gözünü yıkayarak,ıdışarı çıktı. “Gezinmeğe başladı. İşte © sırada hancıya rasladı. Bu adam fazla değişmemişti. Aradan geçen on sekiz sene saçlarını biraz daha ağurlırış, vücudunu biraz daha tıknazlaştırmıştı. İşte o kadar... Kad- ri Ahmed zamanındaki hancı pekâlâ tanılır bir haldeydi. — Dün gece geç gelmişsini... Ma- şallah gene bu saatte kâlkmışsınız. Demek siz de bizim gibi erkencisi- miz... Fakat köyümüzde haşa gidecek hiçbir şey yoktur. — Niçin öyle söylüyorsunuz? Pek güzel yer — Amma, kışı fena olur, beyim... Ortalığı çamur bürür. Yollardan ge- çilmez... Buralara av için mi geldiniz elendim?... Bak, avhususunda yi yerdir... Gemil: «— Hayır... - dedi. - Sadece geziyo- nırım... İstanbulun her tarafmda dolaşıyorum. Buraya da geldim... Hem komşularmızdan bazılarını ta- nırm... Meselâ Mihrinur hanmefendi- nin torununu... — A... Necile hanmefendi... Hepi- miz kendisine fevkalâde hürmet ede- Tiz. Mademki avdan hoşlanıyorsunuz; korulukta avlanmak müsaadesini ve- LEYLÂ iie MECNUN Yazan: İskender Fahreddin Reisin oğlu acaba neden bahçeye çıkmıyor, neden havuz başında papağanlar tavuslarla meşgul olmuyor? Tefrika No. 79 — Ben bahse girerim k), o kazanacaktır. Yarışta kim kazandı? İhtiyarın görüşleri daha kuvvetliydi. — Ben de iddiz ediyorum: Taner hed'ye- leri alaenk, dedi. Herkesin gözü Taner'in üzerinde 141. — Mutlaka o kazanacak, Diyorlardı. Urman: — Beyaz nt kazsnmaşsa, sana güsel öle Arap atı hediye ederim. Kazanırsa, sen ne kaybedersin? Diye sordu. İhtiyar: Ben de siye beş deve veririm, dedi, İhtiyar kahraman, kabilenin sayılı zon- ginlerindendi. Yarış bütün bizle devam ediyordu. Seyid Ahmed © kadar geride katmıştt.ki, onun için bahse giren bir kişi bile yokta, Aradan çok geçmedi. Aslar ayrıldıkları noktaya yaklaşmağa başladılar. Taner en önde gidiyordu. Beyaz atlı onun .dörü beş adım gerisinde idi. Birdenbire seyireller rafında bir telâş ezildi. — O ne.?! Seyid Ahmed yıldırım süra- tile ierliyör... Evet. Seyid Ahmed birdenbire atımı sürmüş ve önde. gidenlere yetişmişti, Urman gözlerini açtı: — Yyuz eşekle kervana karışanların da bazen tslihieri açık olur İhtiyar kahraman dikkatle baktı: — Onun bindiği at. uyuz eşeğe deği, eşsiz bir küheylina benziyor. (Can) bey hiddetinden yumruklarını #1 karak söyleniyordu: — Dediğin doğru imiş, Mansur! Seyid Abmed yarışı kazanacak gibi görünüyor. — “Ben yalan söylemem, aslanım! Bu, Taşbileğiin 'atıdır, Ve-Seyld Ahmed iyi bir sürücüdür. (Can) bey güldü: Evet, O kadar iy bir sürücüdür ki, ber yıl yarışta koşucuların en gerisinde kalır! Bu sırada relsin çadırından havaya bir ok daha atıldı ve nöbetçiler bir ağızdan ba- tırdılar: «— Seyid Ahmed birinci geldi.» (Can) bey ayağa kalktı: — Bu hileyi meydana çıkarmalıyız. Mun- sur! Ortada birçok Türk yiğitler dururken, bir Arap düzenbazının yarışı kazanmasına, tahammül edemem ben. Mansur efendisinin kolundan tuttu: — Bu işi meydana çıkarırsanız, hayatınız tehlikeye düşer, Seyid Ahmedin intikamı pek fesidir( aslanım! Yurdda rihatnız Kal maz, n — Een, reisin oğluyum. O benn ne yapa- iie? Mansur, #fendisinin kulağına fNuldadı” — Bizi öy bir ye sokar ki, bir daha ne dağa ne de yüzünü görmek fırsatıni bulursunuz! (Can) bey? — Ben, bu kadar sahtekâr insanlaN'n için; de yaşıyamam, Mansur! - dedi - Haydi gi- delim evimize, Beyid Ahmed hediyeleri alırken, (Can) bey odasına dönmüştü. istiyordu. Bu yüzden Ur sarayında yeni bir faaliyet başlamıştı. Urman karısını, Ayşe de Zehra- yı sikıştırıyordu. — Vehbibey?... “Hancı kaşları çattı, Yüzünde ha- fif bir işmizaz hasıl. oldu, Anlaşılıyor- du ki, onun nazarında da Necile ha- nım iyi bir kocaya düşmüş değildi. — Daima Beyoğlunda bulunur- muş... Pek az görürüz. Yalnız sonba- harları arada bir uğrar... Bir sürü ar- kadaşlar getirir... Öhhö,.. Kadınlı er- kekli... Fakat o zaman da Necile ha- mmefendi İstanbula inmiş bulunur, Sesini alçalttı: — LAât mabeynimizde, araları iyi değilmiş... Vehbi bey, vur patlasın, çal oynasın gidiyor... Paralar da hani- mın... O da bu taraftandır; kendisini kurcaladı: — Diyorlar ki, evlenmeden evvel | gntlağına kadar borca batmışmış. | —'Tam gırllağına kadar... İyi söy- O sırada, tahta kepenkli kahveha- nenin önünde, elinde çalı süpürgesi, çapraz yelekli, gümüş “köstekli 'bir adam “belirdi. Pencereden sarkan Zehra hanıma: — Geceleyin kovaları dolu dolu ka- pının önüne bırakmışsın. Birdenbire kanadı açtım. Döküldü! Nedir bu ha- Asşe son, günlerde büyük ümidlere düş- müştü. Kocasına: — Merak etmeyin, bu iş olacak. Diyordu. Zehra da Ayşeyi ayni şekilde tatmine çalışıyordu: — Merak edilecek Birşey yoktur. (Can) bey avucumun içindedir. O benden aymla- AZ. Gercek (Car) “bey Zehranın peşine düş- müş gibi görünüyordu. Fakat, onun Zehra- yı kovalaması acaba omu sevdiğinden miy: di, yoksa reisin oğlu Zehrayı da bir tusağa düşürüp saraydan uzaklaştırmak mu dsti- yordu? Bunu kim bilecekli? (Fıratlın akibetini bilen ve gören yok- tu ki, Zehranın da ayni akibete uğrıyacağ' nı düşünsündü. Zehra bir sabah sihirbazlardan birine gittive büyülü bir mendil alarak (C; hediye eti, Bihirbaz, Zehraya: «— Bu mendili zim Gizerinde taşıran, sü- na delice âşık olur ve ayağına düşet!> de- Dişli. Zehra bu sözlere inanarak, bazdar aldığı büyülü mendili reisin oğluna vermiş ve kendi kendine: Can ayağile odama geleceklir. Diye sevinmeğe başlamıştı. Fakat, aradan üç gün geçtiği halde (Can) 'dan.bir haber yoktu. Zebra ne zamana ka- dar bekliyecekti? Cezayir düberi, de hatırhyordu: —Aradan iki. günden fazla zaman geçer ve sevdiğin erkek ayağına düşmezse, bü- yülü mendili üzerinde taşımadığına kolayca hükmedebilirsin! O vakli yapılacak bir iş var; Mendili ondan babersiz olarak yelesi- min içine koymak.r Zehra düşümneğe başladı. Aradan kırk sekiz saat deği, Üç gün geçmişti. Derek ki (Can) “bey büyülü mendili üzerinde taşı mıyordu. Böyle olsaydı, şimdiye kadar aya- Bana gelmesi lâzım değil miydi? Zehra şimdi ne yapacaktı? Üç gündenberi (Can) beyi de göremiyor- du. sihirbazın şu gözlerini Relsin oğlu acaba neden bahçeye çıkmı- yor, neden havuz başındaki papağanlar ve taruzlarla meşgul olmuyordu? Acaba (Can) bey rahatsız mıydı? Bundan başka bir sebep tasavvur edemi- yen Cezayir dilberi o gün buühçeye çıktığı 29 man, (Canjın pepaganlanma yem veren Mansuru gördü. — (Can) beyin kölesile gizlice konuşmak fırsatını kaçırmağa gelmez. Diyerek, derhal yânına sokuldu. — (Can) bey üç gündür sevgili papagan» larını nasil oluyor da ihmal ediyor? Neden bahçeye ? Cezayir dülberini göğln- çıkmıyor (Cunjın kölesi ce gülümsedi. — Veliatıdımız üç gündür rahatsizdır.'slt- lin? Ortalık sırsıklam oldu. - diye çi- kışıyordu. Hancı; — Hahefendim! - dedi. - İşte bura- Jara dair en iyi malümatı olan bu adamdır. Ayaklı kütüphane gibidir. Ne sorarsanız sorun. Hoş ta anlatır. Vakit geçirirsiniz! — Adı ne? — Emin:efendi, — Ya...'Pekâlâ... Bir kahve içeriz. O tarafa doğru yavaş yavaş yürü- yorlardı. “Hancı: — Bizim bu komşu avukat, yahut romancı, gazeteci, belki de polis ha- fiyesi olmalı imiş. “Yanlış düşmüş. «diyordu, - Burada kahvecilik ediyor, Çok namuslu, iyi bir insandır, Hepi- | miz severiz... Amma, metelik tutmaz | zavallı... İşte böyle süpürgeclliği bile kendi yapıyor... Fakat bütün köyün babası gibidir... Arzuhal “der yazar; angarya der, katlanır; akşamları et. rafına âlemi toplayıp gazete okur... Hülâsa para kazamılmıyacak ne ka- dar iş varsa hepsini yapar... Zaten burada servet kazanayım “desen de kabil mi? — İşini yoluna Koyup kazananlar var. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: