16 Ocak 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

16 Ocak 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Iki arkadaş birahanenin bir köşesinde © oturmuşlar, rakı içiyorlardı... Senelerdenbe- © zi haftada bir akşam gelip burada birkaç | O kadeh parlatmağa alışmışlardı. Buna ska- | fa dinlendirmek» diyorlardı. Diğer günler, | dairelerinden çikinea #rkendön evlerine gi ri Buşka hiç bir eğlenceleri olmad Jiçin kafa e 4 8 akşamını kdeta Ğ ip ren. Rakı masasinda peletden bahsetmezlerdi.. S iptida politikadan başlarlar, günün haber- hakkında mütalâa beyan ederlerdi, Son- m kendi semtlerinin dedikodusunu anla- tırlar, nihayet sira hikâyeye gelirdi. İkisi « de duydukları hoş hiğüyelefi hafızalarına pi nükşeder, masa başında bunu ballandıra |» ballandıra anlatırdı, Bir husüsta sraların- f da bir nevi rekabet vardı. Bu rekabet gevki- “ie bazen, kendi başlarından geçmiş gibi, hikâyeler uydururlurdı, |, . Birahaneye gelirken epeyen güçlük çek- Ee Hars müthiş soğuktu. lâpa lipa kar yağıyordu. Tramvaylarda yer bulmak | İrmkünsiz gibi idi, Fukat bütün müşkülâla z gin kafa dinlendirmek akşamını boş ge razı olmamışlardı. Bir tramvayın ön sahanlığında rüzgirdan, soğuktan yüz- Jeri kıpkırmızı kesilmiş bir halde Bayoğlu na çıkmışlar, birahanede mutad yerlerini Ni atel eimişlerei. © — (Paltolarını çıkarıp bir parça ısındıktan > d bahsedecek yer de havadan, ve Kardan konuşmağı başladılar. Eski ; etli kışlar hatırlatıldı, Çocukluk zama» mında kışın yaptıkları kâr topu muharebe- leri, ilk gençlik çağlarına aid kiş hatıra- dari anlatıldı. Bir taraftan ds rakılarını içi. yorlardı. Eski hatıralar ikinin de) caşturmuştu. Diğer haftalar rakılarını yavaş yavaş, âde- ta ber katresinin lezzetini amlamak İstiyor- © İarmiş gibi, yudum yudutn iğerlerken bu ak- şam kadehler çabuk u, Her hafta be nikayot dört kadeh içetlerdi. Halbuki bu akşam kadehler altıyı bulmuştu. Kendi- Jerinl o kadar rahat ardı ki, kal kıp gitmeği akıllarına bile getirmiyorlardı. Şimdi sım hikâyelere Fakat faz- olaca vermişlerdi. Ekseriyetle hikâyede birielliği kazanan Eşref anlatıyordu: — Biz şoyca dalma genç kalırız, ihtiyarlas Düşün bir kere, Kayseride bir halam | mayız. ovar, 75 yaşında olduğu Halde geçen hafta evlendi. Ekrem alayci bir tavırla güldü: | O — Adam sen de, dedi. Parası olduktan Sonra 75 yaşında değil, we mz bulunan kadın du evlenir... — İşte bunu bilemedin... Halamın beş va- rası yok ayol.. Yalnız 75 yaşında olduğu halde gençliğini muhafaza etmiş; kırkında bile göstermiyor. Kocası, kendisinden on e olduğu halde, kadını sevdi, ba- bayıla evlendi. “Ekrem arkadaşına taş istedi: — Olabilir, dedi. Benim büyük babam da yüz yaşında iken elân gençmiş, Çocuklarla koşmaca oynarmış... > Amma yaptın ha... Yüz yaşında adam ir mi? — Yok inanmadım dei," amma bir az garip geldi... — Garibi maribi bu..: Adam yüz yaşında gocuklarla beraber koşuyormuş. Eşref kendini mağlüp olmuş hissetti. Arkadaşına: — Sana çok garip bir adam göstereceğim Bu adamın yaşını tahmin edebilirsen gele- cek haftanın bütün masrafı benden... Bile- Mezsen sen vereceksin. Kabul mü?... diye sordu. — Kabul! — Haydi öyleyse çıkalım. Hesabı gördüler, paltolarını giydiler, | bi- Fâhaneden çıktılar. ... Kar şiddetini arltırmıştı. Fakat otlar ia- timi almışlardı; soğuktan o kadar mütesş. ir ülmuyorlardı, Karlara bata çikan sokak geçtiler. Bir aralık E&rem sordu: kaçırdıkları rakının tesirile bu akşam | hikâyelere bir nevi mübalâga yarışı şeklini | — Gideceğimiz yer uzak mı? — Hayır, şuracıkta... Dar bir sokağa saptılar, bir gazinodan içeriye girdiler. Güzima tenha id. Yahız dipte, masanın birinde kır saçlı bir adam oturuyordu. Eşrefi görünce hayretle sordu: — Vay, sen burada ne arıyorsun?... — Arkadaşımın bahse tutuşarak geldik. O da inanmıyor. — Yana öyle mi? O halde buyrun, otu- ran. Ekrem neye inanmadığını anlamamakla beraber olurdu. Birer sade kahve ısmarladır Jar. Kahvelerini içerlerken Eşref sordu: — Bu baya bak, amma dikkatli bak. Kaç yaşında olduğunu tahmin edersin? Ekrem baktı, Kır saçlı adam 60 yaşia- rıçda gösteriyordu. Fakat birahanede ko- nuştuklarını hatırlıyarak tereddüd etme- den: Seksen yaşında... dedi, İkisi de gülmeğe başladılar. Ezrem pot kırdığını anladı. Demek bu da genç göster- diği halde çok ihtiyardı. Tlk tahmininde ya- Bıldığını söyledi: — Yüz yaşında olmal. dedi, Bu söz ikisini de coşturdu. Gülmekten gözlerinden yaşlar akmağa başladı. Ekrem bayağı sinirlenmişti. — 120 yaşında :nı?... 139 mı?.. Yoksa 200 mü?.. Gülmekten #öz söylemeğe mecalleri kal- mamışlı: Nihayet ak saçlı adam kendini topladı: — Ben on altı yaşındayım... dedi, — 16 yaşında mı?.. Anlaşıldı, lâtife ediyorlardı. Henüz tani dığı bu adam belki de Ekremle eğleniyor- du. Ekrem fena halde kızdı. Bir hâdise çı- kacağını anlıyan adam İzahat vermeğe baş- dadı: — Evet on altı yaşındayım... İnanmazsa» nız nüfus terkeremi göstermeğe hazırını, Ben eski takvimle 1292, bugünkü takvimle 1876 senesi şubatının yirmi dokuzuncu gü- nü doğdum, Bilirsiniz ki, şubat ancak dört senede bir 39 gündür. Bunun için ben do- Eumumun yıldönümünü ancak dört sene sonra idrak ettim. Yani dörl sene Sonra iki yaşıma bastım. Bu suretle her dört *e- nede bir yaş aldığım için buğün 16 yaşın- dayım. Kürşün kalemini çıkardılar, mermer ma» | sa üzerinde hesap ettiler. Filhakika bu adam şimdiye kadar 16 defa doğum gününü kut- Jamıştı.. Şu halde Eşref bahsi kazanmış- ta. Ekrem bir parça içerlemekle beraber bu garip vaziyet hoşuna gittiğinden ses çıkar madı, Üçü birden kalktılar, Guzinodan çikarken Ekrem İntikam al- mak fırsatını buldu. Önde ilerliyen kır saçlı delikanlıya seslendi: — Bana bak, delikanlı... Baban sana ne- zaket usullerini öğretmedi mi7... Çocuklar büyüklere yol verirler... Dur evvelâ biz çıka beni, (Bir yıldız) 15 İkincikânun 1940 ESHAM fe TAHYİLÂT Sıvas - Erzurum 1 Sıvas - Erzurum WE PARA ve Çi 1903 1922 Kapanış 521 129.28 7 1 Steriin 100 Dolar 100 Frank 100 Liret 100 İsviçre Pr. 100 Florin 100 Rayşmark 100 Belga 100 Drahmi Tuzak içinde Tuzak Yefrika No. 39 — Yirmi yaşında olsaydınız ne ya- pardınız, hanımefendi? — İhtiyatlı davranırdım, Küdret beyin evi, kışlık bahçesinin kocaman yapraklı medar nebatlarile âşıklar için baş başa konuşmağa çok müsait bir yerdi. Esasen ondan da başka şairane köşecikler eksik değil- di. Tenha bir tarafta, Ferhadla Belkis oturmuşlar, konuşuyorlardı, — Pikrinizi açık söyleyin, ağabey... Bizim hakkımızda her hâlde fena bir şeyler düşünüyorsunuz... Öyle hisse. diyorum. — Katiyen... — Arlık görünmez oldunuz .. Pek seyrek geliyorsunuz, Halbuki buudan altı ay evvel, her gün uğrardınız. — Vallahi... Şey... — Haydi haydi... Benimle gayet açık konuşabilirsiniz. Biz beraber bü- yüdük... En yakın akrabayız... İkimiz de Kolon beyler denen ailenin evlâd. Jarıyız... Size karşı tam manasile bir © hemşire muhabbeti beslediğimi bilir. Biniz. © — Ferhadın rengi büsbütün uçtu eva kız, kalbe nüfuz eden vesile Nakleden : (Vd » Nâ), — Ben çok gencim, tecrübesizim, biliyorum. Siz ise yüksek tahsiliniz... Babam gibi hukukçusunuz; âlimsi- niz... İstikbalinizin parlak olduğuna eminim ...Her şeye akıl erdirdiğinize kanaatim var... Bana tavsiyede bulu- nun... Ne yapayım? — Vallahi fena bir hareketinizi sezmiyorum ki... — Hayır, hayır... Gizlemeyin... Ak- si takdirde bizden böyle birdenbire ayağınızı kesmezdiniz,.. Bana karşı çok değiştiniz. — Demek ille bu fikirdesiniz? — Sizi meyus görüyorum... İstırap- Jarıniz neyse bana anlatın, Genç kız, Ferhadın elini tuttu, Ga- yet okşayıcı, gönül alıcı bir hali var- dı. Yalvarır gibi: — Belki âşıksınızdır. — Ben mi? — Elbette siz, Ferhad ağabey... NI- çin olmasın?... Hayatınızda bir güzel genç kız vardır... Söyleyin, itiraf edin... Sarı saçlı mı, siyah saçlı mı?... Bu aşkınızla kim bilir ne kadar mağ- Jarın size çıldırasıya âşık olmaları için | ep var mp KÜÇÜK HABERLER: *X Tarlabaşında oturan Kelyopl isminde bir kadın dün bir taksi otomobili ile evine gitmekte İken şofürün ânl olarak fren yap- masile başını pencereye çarparak yarslan- mış, işe el koyan polis tarafından hasta- neye kaldırılmıştır. # Pangaltıda oluran Yunan tebaasın- dan Kostantin isminde biri, Cümhuriyet caddesinden geçerken birdenbire fenâlaşa- rak düşmüş, polis tarafından derhal Bey- oğlu hastanesine kaldırılmışsa da az sonra ölmüştür. Yapıları muayenesinde kalb sek- tesinden öldüğü tesbit edilmiştir. # Şoför Hayrullahın idaresinde ve elek- trlk idaresine aid bulunan Xamyon, elek- trik malzeme ve amele yüklü olarak Hay- drpaşada şimendiler köprüsü altından göçerken ameleden Musa Yılmazın başı, köprü demirine çarparak ağır surette yas ralanmiş, yaralı zabıta tarafından Nümu- he hastanesine yatırılmıştır. X Halli adında biri evvelki gece Tuhta- kale civarında turşu satmakta iken yük- sek bir sedden aşağı yuvarlanarak Yara- lanmıştır. & İdarece görülen lüzum üzerine süva- riler arasında nakil ve becayiş yapılmakta idi. Münakulât Vekâleti, Denizyolları umum müdürlüğüne gönderdiği bir emirde bade- ma süvarilerin, vakitli vakitsiz, bir gemi- den alımıp başka bir gemiye verilmesi, hat değiştirmesi menedilmişlir. Bu yasak yedek kaptanlara şamil) değildir. 4 Yüksek ticaret ve iktisad mektebinin tesisinin 57 nel yıldönümü bugün mek- tepte merasimle kutlanacaktır. A Ki tongühları dokuma standardizasyon. nizamnamesi bu anbahtan itibaren meriyet. mevkline girmektedir. Bugünden itibaren Üzerinde «İşbu dokuma, Istanbul ticaret ve sanayi odasınca kararlaştırılan esaslar dahilinde dokunmuştur. Ibareli etiketler bulunmıyan mensucat kaçak addedilerek sahipleri hakkında şakibat yapılacaktır. El tezgâhlarında İş gören sanatkârları kredi teminine çalışılmaktadır. & Motör ve otomobil Hhalâtçıları bugün ikinci defa olarak ticaret odasında topia- nacaklardır. Bu dofaki toplantıda teferrünt bertaraf edilirse ithalât limitet birliği kur- mak için nizamasıne hüzirlanacaktır. Bu, ikinci ithalât birliği olacaktır. # Hariçben müstehedi mahiyette resim ve yazıları muhtevi kitaplar getirterek bu- rada satmak suretile mmüstehcen neşriyat yapmaktan maznunen asliye birinci cöza mahkemesine verilen ve muhakeme neti- cesinde beraet eden Haşet kütüphanesi sahibi B, Larkon hakkindaki karar müd- delumumilik tarafmdan temyiz edilmişti. "Temyiz mahkemesi bu kararı bozduğundan evrak tekrar mahkemeye verilmiş ve birin- ci ceza mahkemesinde davaya yeniden baş- lanmıştır, Maznunun müdafaasını yapması için muhakeme başka güne bırakılmıştır. X Aksarayda Ahmediyede dokumacı Mus- tafanın kızını istiyen dokumacı Basri, ki- zıhi vermiyen Mustafaya hiddetlenmiş ve Mustafayı tehlikeli surette yaralamıştır. Yaralı Cerrahpaşa hastanesine kalemi tar. Hollanda ile yeni ticaret anlaşması yapılacak Türkiye ile Hollanda arasında 19 mart 1937 de imzalanan ticaret mnahtdesi ve aynı senenin 277 şubatında meriyet mev- kiine giren tediye anlaşması müddetleri bittiği için tarafımızdan o feihedilmiştir. Anlaşma mucibince müddetin hilâfında tarateynden biri, imza sahibi diğer hükü- mete keyfiyeti ihbar ederek anlaşmanın yenilenmesini istemezse ticari münasebet- ler kendiliğinden münkati olur. Bu sefer, muahedenin temdidi arşusu tarafımızdan izhar edilmiştir. Yakında yeni anlaşmala- rın müzakereâine başlanacaktır. Kurban bayramında Türk Ha- va kurumuna yapacağımız yar- dımların tutarı Kızılay, Çocuk Esirgeme kurumu ve Hava kuru- mu arasında taksim edilecek vo Hukukçu attık dayanamadı, Ayağa kalktı Kuzinini de tutarak kaldırdı. Birtikte, kışlık bahçede birkaç adım yürüdüler, — Belkisciğim,.. Ben bütün haya- tımca yalnız bir tek kadın sevdim ve seveceğim. O ise, bu aşkımdan haber- dar olmıyacak. Genç kız, kızararak; — Demek o derece mahçupsunuz? « diye sordu. — Vaziyetlerimiz öyle başka başka Ki hiçbir suretle birleşmemize imkân yoktur, — Niçin böyle düşünüyorsunuz? — Böyle düşünmeme çok sebep var. — Demek muhal derecede güç olan emellerini var? — İbtimal... Zira muhal olduğunu bana hissettirdiler... Kolon beyzade Kudretin kızı: — Ne demek istediğinizi anlayamı- yorum, ağabey! - dedi, . Siz bizim ai- ledensiniz. Tahsiliniz, vazifeniz de kiymetinizi belli ediyor. Neniz eksik? — O kız zengin... Bense fakirim. — Reddedilmeniz için, bu, sebep mi? Belkis, acı aci: — Herkes sizin gibi düşünmesi... İSLAM TARİHİNDE Türk kahramanları 'Tefrika No. 29 Maryana çok heyecanlıydı, Yazan: İskender Fahreddin bu macera İspanyadaki rahip Fernando hikâyesine benzemiyordu — Şeyh Seldi hiçbir kadın yola getire- mez, dedi. Pakat, mademki giz tensip ou- yurdunuz. Bir kere deneyelim. Halife Velid, Maryana ile birkaç kere görüştüğü için: — Ben onu tanımıyorsun, Haccac! dedi O, bizim şimdiye kadör gördüğümüz Xa- dinlara benzemiyor. Hurikulâde bir zekâsı var. Siyasi işlere aklı eriyor. Askerlikten, döğüşten anlıyor, Don Petronun kızı Üw panyada boş durmamış. Rikayet, Halifenin emrile Maryanayı :& rayın tarıçasına getirmişlerdi. Haccac gözünün usile İspanyol dilberin« bakınca: — Böyle nefis bir meyva ancak Halife- nin ağana lâyıktır. Bu güzel kadını şeyh Baide ender Yazık olur. Demekten kendini alamadı. Halit», Maryana He konuşmağa başladı: — Sen İspanyada birçok işlere girip çık” Maryana birdenbire şaşırdı. Halife bunluri nereden biliyordu? — Evet, dedi, babamın kral ile arast açıktı. Bu arada bana da bası işler zör- dürdü, — İki kişi birbirile kavga etsa sen onla» rın arasını bulabilir mesin? Maryana güldü. — Şüphesiz. Bundan kolay ne var? Der- hal barıştırırım onları... Bir daha birbirle- rine el kaldırmazlar. Hacca yavaşşa Halifenin kulağına eğildi: — İki kişiyi derhal barıştırmağa muvaf- fak olan böyle bir fettan, yarın o iki kişi- nin arasını da açabilir. O zaman me Ya- para? — Bize ihanet ederse, hemen başını vur- dururum. Bu da düşünülür mü? — Bunu şimdiden düşünmeğe mecburuz. Bana kalırsa, bu İspanyol fettanını birkaç uy sarayda deneyebiliriz, Salde göndermek» ta istical etmeyiniz! Maryana bir kenara çokilmişti. Haccac, halife ilç yavaş yuvaş konuşu- yordu. Halife Velid o gece çok heyecanlıydı: Şeyh Sald burünlerde çok kudurmuş. gene köylere baskınlar yapıp zorla erzak, vergi topluyormuş. — Asker gönderelim... Tedibe çalışalım, — Kan dökmeden işi bitirmek yolu var- ken, asker göndermeğe Vüzum yoktur. Ben, Maryananın bu işi askersiz ve kavgasız ya- pabileceğini sınyorum. — Ne düşünüyorsunuz? — Maryanaya parlak bir istikbal vade- derek, kendisini Şeyh Saldin zaviyesi nu- dutlanna kadar gönderelim. Şeyh Baldin adamları Maryanayı görüp yakalasınlar... Onların eline düşmüş gibi görünerek Şeyh Saldin yanına gitsin, Said bu kadını görür- | s8, dedi olur. Çünkü o, kadın düşkünüdür, Ve e yok ki böyle bir dilberini ömründe ilk defa görmüş olacaktır. Haccuc biraz düşündükten sonra: — Pena bir tedbir değil, dedi, Maryana Şeyh Baldin eline düşdükten gonca, orada, ne yapacağını sormağa lüzum görmüyo- rum,. Ötesi malüm, * — Nasıl, senin de aklın yattı deği mi bu işe? Haccac yavaşça başını salladı. Fakat ha- Me ile konuşurken gözünü Maryanadan ayırmıyordu. O ne güzel, ne sevimli, ne seh- har bakışlı bir kadındı ye. İnsan böyle bir içim suyu, Şeyh Sald gi- bi canavar ruhlu bir erkeğin eline nasıl atabilird!? , Maryana kimin eline düştü? Ertesi gün, halife Velid, Maryanaya icab eden talimatı vermişti. O gün halifenin mu- hafızlarından iki atlı tarafından Şeyh Sal- din zaviyesi sinirlarına kadar götürülecek. Muhafızlar oradan dönecekler... . Uzaktan kuvvetle abandı. — Sizi bu halinizde görmeğe ta- hammülüm yok, Ferhad! - diye, tatlı tatlı onun gözlerinin içine baktı, - Sırrınızı anlatmalısınız. Belki elim- den bir yardım gelebilir. Belki de o genç kız arkadaşlarım içindedir de ona sizin propagandanızı yapabili- Bu halile ne lâtif, ne sokulgan, ne cana yakındı! Küçük bir hemşirenin bir ağabeye yapabileceği bütün feda- kârlıkları yapmağa hazırdı, Fakat birdenbire irkilerek durdu. Hali değişti. Kapıya doğru, bütün dikkatile Orada, yabancı adam, - yani bi- zim sahte Mısırlı Sühi - kendisine Te- verans yapıyordu. Ferhad, bütün vücudunun hiddet. le titrediğini hissetti, Bu erkek ünle- rine ne zaman çıksa, Belkısın kıpkır. mızı kızardığını farkediyordu. Ara- larında hissi bir münasebet olduğu- nun farkındaydı. Bu adamı kendine müthiş bir düş- man biliyordu, Kuzini, hukükçuya baş işaretile bir selâm verip: » — Müsaadenizle,.. - dedi, “Ve bu dansörle birlikte bir vals oy- namağa gitti, gizlenip seyredecekler.. Bu sirada Şeyh Saldin adamları, st üstünde giden genç bir kadını görüp derhal çevireceklerdi. Bu mu- hakkaktı, Halife, rakibinin daha doğrusu bütün cebel sakinlerinin huzurunu bozan bu adamın vücudünü ortadan kaldırmak 19* tiyordu, Mazyanaya: — Bu işi sm yapabilirsin! diyordu. Sakin orada kimseden korkma. Çünkü, Şeyh Sal- din adamları da önün öldürüldüğünden memnun olacaklardır. Ve orada seni koru- yacak bir adamım vardır, Ben bu İşi ya Artık ana vatana dönmek ihtimali yoktu. Maryana: — Hiç olmazsa müslümanlar arasına meşhur bir adamın, belki de halifenin ka» rısı olurum, Diyordu. Bu hülya ile ne mümkünse Ya- pacak ve Şeyh Saidi öldürdükten sonra, Arapların elinden kurtulup tekrar Şam /4- rayına gelmeğe çalışacaktı. Maryana: - Peki, dedi, hiç merak etmeyin! Bu işi şimdiden bitmiş farzedebilirisiniz! İstar- seniz size onun kanlı gömleğini getireyim. — Hayır, Buna hacet yok. Ben onun ölüp ölmediğini haber alırım. Sen elverir Ki, orü- da halifenin adamı olduğupu kimseye bil dirme! Soran olursa, Şamdaki esirler hapishane“ sinden kaçtığını söylersin! Maryana o gün halifenin ısrarile, iki at- nı muhafız refakatinde yola Marya» hü kırmız bir ata binmişti. Muhafızlar be- yaz başlı atlarla gidiyorlardı. O gün akşama doğru, Şeyh Saldin saviye- sinin hudutlarını varacaklar, Maryana bu- rada -kaçmış gibi görünerek- Şeyh Baldin toprağına dalacaktı, Atlılar da dönüp Şama geleceklerdi, Yolda yıldırım yila aaa Mai a“ heyeci mâcerü, pk zehi Fernando hikâyesine benzemiyordu. Araplar yaman adamlardı, Ellerindeki cenbiyeyi sallayınca; İnsanın barsakların: dışarıya döküveriyorlardı. Maryana: — İş başa düştü. Şeyh Saldi vurmak için, benim bir Arap cenbiyesine ihtiyacım yok. Diyordu. Birdenbire uzaktan birkaç atlı göründü. Maryana yanındaki muhafızlara; — Sir biraz geride kalınız. Diye bağırdı.. Ve atını sürdü. Maryana ata binmesini çok iyi biliyor- du. — Ah şimdi şurası İspanya hududu olsa da öteyana geçiversem. Diyordu. Uzaktan görünen Afllar, Maryanarın önünü kestiler ve: — Dur... Diyerek yanına sokuldular, — Nereye gidiyorsun? Maryana heyecünla cevap verdi: — Halifenin adamları beni takip ediyor- Jar, Kaçacak bir yer yok mu? Beni muha- iuza edemez misiniz? Maryanayı çeviren atlılar derhal genç küm Amın etrafını sardılar ve halifenin adam- larının arkasından ok yağdırmağa başladı dar. İçlerinden birisi: — Korkaklar. Çarçabuk geri döndüler, Diye mırıldanarak, Maryanayi bir kena- Tâ çekti, ve sordu: — Nerelisin sen? — Japanyalıyım... — Halifeye hediye mi gönderdiler senli? — Evet. — Neden kaçtın? — İşkenceye tahammül edemedim.. kağ- tım. (Arkası var) Ayni zaman zarfında, genç bir ka- dın, daha doğrusu orta yaşlı olup genç intibamı veren bir kadın, salon- larda, Kolon beyzade Küdrelle yan- yana yürüyerek Halide Vildan ha- nimefendinin oturduğu koltuğa yak- laşıyordu. Oluz yedi, otuz sekiz yaşlarında in- tibamı vermekteydi, Şıklığa, zarifliğe hevesli kadınlar için aşılması o dere- ce müşkül olan kırkına yaklaşıyor. du. Fakat şimdiye kadar sakin bir hayat yaşadığı için pek genç kal mıştı. Birdenbire yüzüne ve endamı- na bakan, ona otuzunda bile derdi. Her cihetçe erkeklerin hoşuna giden bir hali vardı. Halide Vildan hanımefendi, bu ye- ni gelen kadını, bir anne şefkatile karşıladı, Elini öptürdükten sonra otuz beşlik hanımefendinin ince ve narin parmaklarını buruşuk avuçla- Tı içine aldı, Sonra, kolundan tuttu- ğu genç kadını biraz kendinden uzak- Jaştırıp ve başını geriye doğru iğip onu sevgi ile süzdü. — Maşallah, güzelim... Ne güzel sin,,. Fakat o mahzun halin de üze- Tinde... İşte buna içim dayanmıyor... Maamafih, buraya geldiğine opek memnünüm, Hidayetciğim... Burhan kaptanın zevcesi olduğunu anladığımız yeni misafir, içini hüzün- (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: