11 Temmuz 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

11 Temmuz 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

> Ahmed Macide beraber çamlığa doğru ilerliyorduk. Şöyle manzaram güzel, serin bir yer bulup oturmak, birer sigara tellen- direrek öteden beriden konuşmak niyetin- de idik. Lâkin benim gösterdiğim yerlerden hiç birini Ahmed Macld beğenmiyor; — Dur acele etme, biraz ileride çok gü- »i, çok şalrane bir yer var. Oraya olüru- « diyordu. Hakikaten biraz sonra arkadaşım beni çok güzel manzarası olan bir yere getirmiş- ti, Denize tamamile hâkim bir burun, bol gölgeli bir çam ağacı... Lâkin ne yazık ki, çam ağacım altında genç bir çift oturu- yordu, Yakışıklı bir delikanlı ila güzel bir genç kadın... Biribirlerine dalmışlar, âde- ta dünyayı unutmuş gibi idiler. Ahmed Macld: — Aksiliğe bak... dedi, buraya kadar gel- dik, fakat yerimizi işgal etmişler... Bu ola- cak Iş mi?.. Ben: — Ne yapalım?.. Âşıkları rahatsız etmi- yelim bari... Daha ileride, onlardan uzakça bir yerde oturalım... Arkadaşım balden anlar bir tavırla; — Evet... dedi, Aşıkları rahatsız etmek doğru değil... Kimbilir konuşacak na mah- rem, ne gizli, ne tatlı şeyleri vardır. Gidip burunlarına sokulmak pek saygısızlrk olur. Genç âşıkları rahatsız etmemek için duk. Öteden beriden konuştuk. Bir iki si- gara içtik. Nihayet Macid: — Dönelim mi?.. diye sorürica zalen be- nim de karnım acıkmışta: — Dönelim!.. cevabını verdim. Tekrar yola koyulduk. Genç âşıkların bulunduğu yere yaklaşmıştık, Uzaktan onların biribir- lerine hararetli hararetli birşeyler söyle- diğini farketmiştik. Macid: — Görüyor musun? dedi, onları rahatsıs etmemekle ne güzel hareket etmiş. Bak nasıl ateşli ateşli konuşuyorlar. Şu emnda birbirlerine kim bilir ne diller döküyorlar- dir na dilleri... Âşıklara iyiden iyiye yaklaşmıştık. Şimdi Onların aeşlerini adam akılk duyuyorduk. Erkek sert bir tavırla kadına: — Yalancı!... dedi, Kadın cevap verdi: — Ahlâksız'... zain... Biz hayretler içinde Kalmişlik. Konuşa” cak bircok tatlı şeyleri var zannı ila tâ ne- relere kadar gitmiştik. Biribirlerina ne tat- b tatlı diller döktüklerini sanıyorduk. Hal- buki şimdi kulaklarımıza kadar gelen bu kelimeler düşündüklerimizden ns kadaş başka idi Onlar biribirlerile kavgaya o deraca dal- mışlardı ki, bizim yanlarına yaklaştığımı- zın farkında bile olmadılar. Sert sert ko- Buşmalarına devam ediyorlardı. — Sen zaten budalanın birisin. Öyle... Muhakkak ki budalayım... Sahin | g'bi bir Insana inanmaktan daha büyük budalalık olur mu?... — Bana hakaret ha... Rezil, kepazat,.. Yi- b kıl karşımdan bir daha oni sörmiyeyiim... ni — Bir daha seninle karşılaşmak mı?.. Allah vermesin... Ben o kadar sersem mi- yim!,. Böyle söyllyerek birtbirlerinden ayrıldı- Jar. Biri sağ tarafu, öteki sol tarafa gitti AArkalarıma bile Bakmadan, sert ve kati — Adımlarla ilerlediler, uzaklaştılar. Gençlerin bu haline ben de Macld de aci miştik, Hatti arkadaşıma: — Aman ne uğurlu ayağımız varmış!.. dedim, zavallıların yanma biraz yaklaştık. “© Ayrıldılar, Halbuki biz onları ne düşünce- © İerle yalnız bırakmıştık değli mi7 Belki yani- larında otursaydık kavga etmiyeceklerdi.. — Amme pek fena bir şekilde ayrıldılar... © Artık dünyada barışmazlar... Baksana biri- birlerile bir daha karşılaşmağı bila sersöm- İik, budalalık addediyorlar... Macidie beraber evlerimize gittik. Akşam yemeğinden sonra gene buluştuk. Şöyle yatmadan evvel kısa bir tur yapıp hava al- o mak istiyorduk. Esrarlı A © Tefrika No. 34 Muhatabıni en hassas yerinden o vur- © duğuna iyice emindi. Yok, hayır! Bu sefer karşısındaki adam © burnunun doğru- sundan ayrılmıyan Mahir değildi.. Ce- mil, menfaatlerini iyice idrak eden, bir © Otskım manevi kaygılar yüzünden diki. © me gitmiyen bir seciyedeydi. Hacı, bun- çi iyice anlıyordü. Ve kumpas iyi kurduğu için memnun oluyordu. Netekim, delikanlı artık dayanamadı: — Bu anlattığınız havsalanın almıya- cağı lâtif bir hikâye, Hacı efendi! - dedi. — Tabii değil mi ya, efeadina?.. — Amma doğru mu bakalım? — Tabii, doğrul — Nasıl inanmalı?... Nereden öğren- iz bu sırları? — Kendim biliyorum. Hazine bizzat ss İşte, hayattaki yerine sebebi diyetim de budur, efendina... Bu- Bun için Yaşıyorum vallahilazim! — Bu esrar tahakkuk edince sizin ne — İntikam alacağım. — Başka? — Pari — İzah edin. - €pey uzaklara kadar ilerledik. Bir yere olur» Hafif bir mehtap vardı. Ağır ağır, konuşa kekle bir kadın olduğunu farketmiştik. LA» kin biribirlerine ne kadar sokulmuştardı. Pek yavaş yürüdükleri işin biraz sonra on- lara, yaklaşmıştık. Önümüzde yürüyen er- kek, yanındaki kadına doğru eğilerek bir- şeyler söylüyordu. Ne dediğini duymuyor» duk. Lâkin ara sıra kadının: — Sahi mi?.. O kadar çok mu? İnanamı- Yacağım... Bu ne büyük saadet!.. ibi #ö&- lerini işitâyorduk. Macld: — Bak, dedi, bunlar ns güzel sevişiyor- lar!,. Gündüzkü çift gibi atıştiıyorlar. İşte sevişmek böyle olur... Bu sırada bir sokak lâmbasının önüne gelmiştik. Onun aydınlığında, bir de ne ba- kalım, bu önümüzde yanyana, kolkola iler« leyenler gündüzkü çirt'değil mi? Evet, birtbirlerile bir daha karşılaşmıyasaklarını lar bir bahçeye girdiler, Biz de birer kah- ve İçmek için oraya oturduk. zalet çıkarırım ha... Dünyada bir daha s- ninle selâmlaşmıyacağım... Erik buna seri sert öevap yerdi: — Peki.. Peki.. Güle güle.. Yalancı sn de... Yerlerinden kalktılar. Biri bahçenin sağ kapısından öteki sol kapısından çıktı... Ertesi günü öğle üstü biribirlerine yasla» narak plâja gidiyorlardı. VaR e ANKARA RADYOSU 11 temmuz perşembe öğle ve akşamı 1235 Türk müziği, 1250 Haberler, 130$ oyun havalari ve türküler, 13,20 Orgdan parçalar (Plâk), 14 hafif müzik (PLAK), 18,0$ Melodiler (Pik), 18,30 Caz orkestrası, 19,10 'Türk müziği, 19,45 Haberler, 20 Fasil heye- ti 2030 Konuşma, 2045 Dinleytet dilekleri, 21 Sıhhat saati, 21,15 Viyolonsel ve piyano De müzik, 2130 Radyo gazetesi, 2230 Ajans ve borsa haberleri, 22,45 Cazband (Plâk) 12 temmüz cuma sabahı 139 Program, 735 Orkestra seçme par- çalar (Plâk), 8 Habörler, 810 Ev kadını, 8,30 Saksofon soloları (PJâk). Cemazilâhir 5 — Hezır 67 B. İmsak Güneş Öğla İkindi Akşam Yata EB. 941 856 437 837 1i2M 189 Va. 323 5381319 1719 2042 2241 İdarehane: Babı clvarı Acımusluk sokak No, 13 AŞK ve MACERA ROMANI Nakleden: (VA - Nü) — Emniyet... Çünkü kendi kendine Sarıvasıf paşazade Raif bey ismini veren, o hüviyeti takınan zatı gayri muhterem ©8- zarını bildiğimden şüpheleniyor... Her halde parayla susturmağa da cesaret edemez... Vücudümü ortadan kaldırma» ör daha muvafık bulur.. O buna kadir dir... Ben de eminim... — Demek bir de intikam meselesi var? — Evet.. Eski bir hikâye. Onu da hal ve fasletmeliyim, yâ beyefendi... Si- Ah, içimi ze ne olduğunu anlatırım... zl vallailazim... İçüncüsü para demek... O cihette fazla tevakkuf etmiyelim, zira emin olu- muz, siz beni zengin ettiğiniz takdirde ben de sizi parasız bırakmam... Hacı Esad, muhatabına, sonsuz Bir memnuniyetle, ayni zamanda hayretle bakıyordu. Bu genç, umduğundan da ha- rismiş meğer... Ne süratli adımlarla he defe doğru ilerliyordu! Doğrusu, ve sında bu derece heves bulacağını ummamıştı, <«— Hey gidi kabak Palandarlı!.. Gel de müstakbel damadının ne adam ol. ar görle diye kendi kendine munl- Genç adam, ihtiyar Arabın düşünce lerini bakışlarından çakmış gibi: — Benim ecdadım ömürlerini harpte, “Tuğü bu hafta yapılıyor. İstanbul yüzme şampiyonluğu müsa- bakaları bu hafta cumartesi ve pazar günleri Büyükdere havuzünda yapılacaktır. Geçen hafta | seçmeleri yapılan bu müsabakalara s2ç- melerde finale kalan yüzücüler iştirak edeceklerdir. Mevsim başındanberi iki teşvik ve iki seçme müsabakası olmak üzere yapılan dört yarışta Türk sporu» na üç yeni rekor hediye eden yüzücüle- timiz bu sene çok iyi vaziyette bulun- duklarını isbat etmişlerdir. Bu cihetle İs- tanbul birinciliğinde ve 27 ve 28 tem- muz tarihlerinde Ankarada yapılacak ir iki rekorun dilmektedir. i müdürlüğünün verdiği çok yerinde bir karar ile talebelerin mü- sabakalara ithali yüzünden günden güne büyük bir inkişaf gösteren yüzme sporu” nun önümüzdeki senelerde daha fazla bir terakki göstereceği ve o nisbette alâ- ka göreceği tabiidir. Bu haftaki şampiyonluk müsabakala- tında derece kazanan yüzücüler on beş gün sonra Ankarada yapılacak olan Tür- kiye birinciliklerinde İstanbulu temsil et- mek hakkını kazanacaklardır. Enternasyonal atletimz birincilikleri Atletizm federasyonu tarafından iki senedenberi yapılmakta olan enternas- yonal atletizm müsabakalarının üçüncü- sü bu pazar Fenerbahçe stadında yapt- İacaktır. Bu mü ar için Yunan, Macar, Mısır ve Rumen atletlerinden bazıları davet edilmişler ise de son vazi- yet dolayısile bunların gelemiyeceği öğ- renilmiştir. Yalnız Filistin disk ve cirid şampiyonu şehrimizde bulunduğu için bu müsabakulara iştirak edecektir. Maamafih sor dakikaya kadar Yunan- Wi atletlerden cevap beklenmektedir. Mü- sabakaların slâkah geçmesi için Anado- ludan muhtelif atletler şehrimize gele- ceklerdir. Yarışlara saat 14,30 da baş- lanacaktır. Üç klüb güreş karşılaşması denberi güreş aporu ile ciddi bir şekilde uğraşan Anadolu, Beşiktaş ve Beyoğluspor klüpleri aralarında hüsüst bir anlaşma yaparak bu pazar günü Be- giktaş stadında güreş karşılaşması tertip etmişlerdir. Bu müsabakaya üç klüp her sikletten birer güreşçi ile iştirak edecek ve puan hesabile birinci olan takım bü- Sülk bilya Erime Çöktanberi #önük Dir şekilde geçen güreş sporunu *bu gibi müsabakalarla canlandırmağa çalışan bu üç klübümü- zün idarecilerini tebrik ederiz, Müabar kalara saat 16 Yüzme hileli davet İstanbul Su sporları ajanlığından: I — Bölgemiz 940 yüzme şampiyon- luk müsabakaları 13 ve 14 temmuz ta- rihlerinde Büyükdere Beyaz park yüzme bavezunda yapılacaklır. 2 — Müsabakalara cumartesi günü sa at İ4 de, pazar günü saat 17 de başlar nacaktır. 3 — Bu müsabakalara seçmelerde fi- Bale kalan yüzücülerden maadası iştirak edemi a 4 — Hakemler: Rıza Sueri, Adil Gi- ray, Bekir Macur, Sıtkı Eryar, Tevfik Böke, Hasan Dengiz, Nuri Bosut, Hüsa- metin Güreli, Hikmet Üstündağ, Ali Rı- za. . Yukarda isimleri yazılı hakem arka daşların muayyen snatte müsabaka ma- hallinde bulunmaları rica olunur. darpta, biraz da macerada geçirmiş in- sanlardır... — dedi — Bende da onla- nn kanı var.. Maceradan hoşlanıyo- rum... Şayet bana anlattıklarınız doğru ise önüme çıkan kısmet uğrunda mem- nuniyetİe mücadele edeceğim.. Fakat körü körüne bu işe atılmam.. Evvelâ ba- na her şeyi izah lisiniz.. Meselenin ne olduğunu iyice öğrenmeliyim... İğrenirsiniz. — Yok, bak, ciddi ol... Böyle şerler- den hoşlanmam... Herkes haddini bil- meli... İş meselesi başka... Şayet zırtar porluğa vurursan, yahut söylediklerin doğru çıkmazın o zaman halin duman- dır... Haydi, doğru dürüst anlat... Bu şiddetli ihtar üzerine, Hacı gene eaki hürmetkâr tavrını takındı. — Delillerimi anlatmasına anlataca- ğın yâ efendi... — dedi. — Fakat an- latmak başka, onları sizin elinize ver mek gene başkadır... — Olsun... Anlatim... Sonra Bunlara mak İâzimgelirse Sarrasıf paşazade Raif bey, kendisini bu namla bildiğimiz insan değil, öyle mi? — Daha da fenası var, Asıl Raif beyi yok etti. Beyaz park yüzme İ 'Tefrika No. 13 BÜYÜK HALK MASALI via: İSKENDER FAHİDDİN tam bu sirada vezirin muhafız larından birkaç atlı kervana dur emri verdi İ Kervan şehirden çalıyordu, Aşık Garipte — Salın relsle konuştuk» ça — onlarla birlikte İstanbula gitmek te- mayülü ve İsteği artıyordu. Bu aralık c#- saretini ve muhakemesini dı: — Salih relsf dedi » Ben de sizinle bera- ber İstanbula gelsem, bir denizei olamas miyim? Korkak değilim... Cesaretim var. Kurretim yerinde... Tuttuğumu koparabi- Birim, Salih reis, delikanlının yüzüne baktı: — Bir denizelde aranan meziyetlerin hep» sl var sende, oğul; Fakat, sen denizci ola- maasın! Çok güzelsin... Genç bir kız gibi münalı bakışların var. Bir melek kadar saf ve temiz yüreklisin! Halbuki, bizim deniz- cilerimiz arasında eski kurtlar çoktur, Sen onlar arasına düşersen, mahvolursun! Se- nin eline kürek değli, saz yarağır! Sen bir hak âşığı, saz şa'risin! Seni İstanbula gö- türeyim... Fakat, donanmaya girmene ön ayak olamam. Âşık Garib, ne oursa olgun, hir kere İs- tanbula gitmeğe karar vermişti. — Ondan ötesini İstanbulda düşünürüm Ben, çosük değilim ya, Güçlü kurretli bie delikanlıyım. Denizde bana kim fenalık ya- pabilir? Dedi, Salih reise yalvardı: — Beni de — yarın — levendlerle birlik» te İstanbula götür.. Kurbanın olayım, Sa- ih dayı! Beni buralarda yüz üstü bırakma, Salih rels-söz verdi: — Yarın, hasır ol! Öğleden sonra ker- vanla birlikte yola çıkacağız. Eğer mutlaka denizci olmak İstiyorsan, seni Kaptan pa- gaya tanıtırım. Belki o, paşa gemisine alır, Onun yanında rahai edersin! Hiç kimse sana el ve dil uzasamnz. Âşık Garib sevindi, O gec4 kahvedeki Ka labalık dağılınsaya kadar neşesi yerinde idi, Saz şairlerine yanık sssile cevaplar ver- dl, dirçok koşma okudu... Dinleyicileri her zamankinden fazla coşturdu. geldim, gidiyorum, Şen olasın Haleb şehri! Diyerek, o gece Halebillerla vedalaştı. * Gece, kahve tenhalaşınca, Aslan dede, Garibin yanına geldi: — Oğul! Gitmeğe niyet ettiğin! anladım. Sant burada tutmağa hakkım ve kuvvetim yok. Yolun aşık olsun. İstediğin zaman, 15- İ t#ediğin yere gidebilirsin! Fakat, seni, Hale- be geldiğin gündenberi öz bir evlâd gibi sevdiğim! bilirsin. Sana birkaç öğüd ver- sakın, Azapkapısındaki denizciler kahve- sine uğrama, İstanbulım en tanıfimış, azil haydudlarından iki kişi vardır. Onlar"bu kahveye çıkarlar. Burada kazandığın pa- raları otlara kaptırınım! Sen raten İstan- bula denizcilik yapmağa deği, para kazan» mağa ve yedi yıllan önce Tifiise dönmeğe mecbursun. Bunu hiç bir zaman unutma- malısın! Denizcilikte, alacağın aylıktan başka para biriktiremezein. Haliyuki, İstan- bulun saz kahvelerinde dolaşır ve bu suret» le tanınırsan, bir müddet sonra büyük zen- gin konaklarına çağrılır ve denizlerde bir ayda kasanacağın parayı, bu konaklarda bir haftada hattâ bazen bir gecede kaza- niran! İstanbul zengin yatağıdır... Zerk ve eğlence diyarıdır. Orada ne fakirler zengin olmuş ve nice zenginler fakir düşmüştür. Âşık Garib, Aslan dedenin sözlerini dik- katla dinilyordu. Yalnız, Aslanın aon sözle- rinden birşey anlıyamadı: — Dedeciğim, dedi, İstanbulda fakirlerin zengin olduğunu söyledin, İyl amma... Zen- ginlerin fakir düşmesine aklım ermedi, Ba ne demektir? — Ben sana, diyorum da, ba- na kızıyorsun! nbul öyle büyülü, öyle esrarlı bir şehirdir KI, kimin nasıl zengin layca anlamak iniimkün olmaz, Bunu, bi- zim gibi, Istanbulun göbeğinde uzun yıllar — Bir adam kolay kolay yok edilir mi? — Edilir, — Polis)... Adliye... — Paşam... Öyle memleketler vardır ki, orada polis ve adliyenin hüküm sür- mediği görülmüştür... Bedevilerin arasi... Arap, noktai nazarını anlattı: Raif beye benziyen bir mâcetacı... Doğuşunda ona zaten pek benziyen bu adam, pek istidadlı bir mukallid gibi hakiki Raif beyin bütün evza ve harekâ- nı da taklid etmiş; benimsemiş... Sekiz sene gaybubetten sonra memlekete dö- nerek kendisini onun yerine geçirmiş... Zaten sekir senelik mühlet de pek çok dimağlardan pek çok hatıraların silin- mesine kâfi imiş.. Esasen İzmir, birçok inkılâplara sahne olmuş memleket imiş... Bunun da plânin tatbikinde faydası ol. muş... Hacı: — Hem, Raif beyin ailesi de yok- tu... — diyordu. — Sadece P» Mahir bey vardı. O da hafif akıllının biri olduğu için kandırılması kolay... Sahte Raif, İstanbulda evlendikten sonra bu cânım konağa gelip yerleşti. Servet ve sâmariin Üzerine oturdu... Haydi efen- dim, sen şimdi gel da böyle bir şahsi- yeti yerinden kımıldat... Bahusus aradan seneler de geçmiş, bütün gözler bu zata hakiki Raif diye alışmışken... Adamda paralar da gırla... lem memleketin için- den, hem de dışından akıyor... Delikanlı — Iraktaki petroller, hurmalıklar ve Avrupadaki, o Amerikadaki esham)?... mek yasifemdir: Eğer İstanbula gidersen, | olduğunu, kimin neden fakir düştüğünü ko Çöller... Bilhassa karışıklık devirlerinde... yaşamış, feleğin çemberinden geçmiş tece rübeli adamlar bilir. Kendini, İstanbulun büyülü havasına kaptırırsan, hiç bir zaman, iki yakan bir araya gelmez, oğul! Ben garib bir Aşıksın! Hergün sazınla kazanacağın paraya birkaç düğüm vurup kemerine ata- taksın! Gözün kör, kulağın sağır dtacak, Buradaki düberlere hasıl omuz sükip, yiz | vermiyorsan; oradakilere de gönlünü kaptır« miyacakan! Cansız, hissiz bir taş parçası Bibi, hareketsiz duracaksın! Böyle yapar- san, yedi yıldan önce kemerini doldurur, Tifs se dönmeğe muvaffak olursun, oğul! ... Carib'in bacağına aşk zıncırı Ertesi günü, Haleb çarşısı önünden ha- roket eden kerran, şehrin İstanbul kapısın« dan çıkıyordu. Aşık Garih, Salih rsisla ve diğer levend- di birlikte Halebden İstanbula gidiyor- İu. Âşık Garib,. Aslan dedenin öğüdlerini — İstanbula vannca — tutacak ve Azap- kapısındaki haydudlar kahyasine uğramı- yacaklı, O, ustaama, Istanbulda para ka- zanmak için kalacağına söz vermişti. Ga- rib, kemerini doldurup Tiftiss dönerken, gene Halebe uğrıyacaktı. Kervan şehirden çıkıyordu. Tam bu dira- da, vezirin muhafızlarından birkaç atlı, kervana dur emri vererek, yolcuların etra- fını çevirdiler. Denizcilerin cu yaşlısı olan Salih rela, atlıları önliyerek: — Ne lstiyor- sununuz? diye sordu Atlılardan biri, yolculara hitaben bağır- dı: — Aşık Garib adl: bir serseri, içinize ka- tılarak İstanbula gidiyarmuş. Vezirin em- rile onu saraya götürecgiz... Nerdeyse m27- dana çıksın. Âşik Garib, Salik retsin arkasında du- ruyordu. Athiar onu Ganıyamamışlardı. Âşık Garibin rengi bir anda balmumuya, döndü. Başını uzattı! — Aradığınız adam benim. Ne İstiyorsu- nuz? diye bağirdi, reis hiddetlendi: eni tuts olmaz mıydı? Ara- EN böyle bir kimsa çyoktur detdim.. Delâfap siderlerdi, diye söylenirken, atlılar, Garibin yanıra kücum ederek — Ta kendisi, dediler; baynunda kabdik Bibi asılı bir sazı vardır dem! İşte o. Aradığımız genç. Atlılardan biri Garibe.sordü — Sen Tititsten gridir. deği mi? — Rest, — İstarbula niçin gidiyordun? — Gezmeğe.. Çalışmağa.. — Burayı dolandırdığın yetmedi gıllkağ Borcumu vermeden kaçıyordun. öyle mi? Ayk Garib şaşaladı: — Vallahi, benim hiç kimseys borcum yok. Fakat, birşuk kimselerden alacağım var. Kahvemde yatıp kalktılar, yiyip içti- ler, para vermediler. Bon kimseye borçla filim... Borçtaa korkarım. Garib fazla birşey söylüşsmadi. Ats Iiar, öteki yolculara: — Haydi, yolunuza devam ediniz. Kep- van durmasın... Diyerek, Âşık Garibi zorla şehir kapısın- dan alıp gittiler. Kervan yoluna devam st #1, Beki ve tecrübeli hir Türk denireisi olan Salik rsiş kendi kendine: — Yazık oldu şu çocuğa, diyordu, mü- kalkkak Zübeydenir. tuzağına düştü. At Jardân biri ona: «Seni zincire vuracağız!» diye bağırıyordu. Bu, aşk zineirirden baska birşey olamaz. Ve Âşık Garibde bu güzellik, bu saflık varken, başı dertten kurtulmaz. * * Garib, yolda giderken, Halebe geldiğine bin kere pişman olmuştu. (Arkası war) Hakiki Raif beyin mi, - diye sordu. işlerden biri daha... Bence, ilk iş hakiki Raif tarafından te- sis edilmiştir. Tabii, sonradan bir kesin Bıda sahtesi kazanmıştır belki... Arama o Masümeye çok miras kalmıyacaktır... Hakiki servet gene sizin şu Ferihanın- dır. O cihete emin olum... Ve Arap, tam zamanında ince bir noktaya daha bastı: — Bütün bu hakikatler ortaya çıktığı zaman, © gururlu küçük hanımın nasl bir darbe yiyeceğini düşünmeli. Sizi reddeden o AE. Cemilin gözlerinde şimşekler çaktı. Iraklı onu iyice avucunun içine al Hacı Esad, kelimeleri tada tada: — Üç delil var. — Hep üç. — Öyle, ya efendi. — Neymiş? — Bu deliller, adliyeyi ikna edici ma» hiyettedir. — Halbuki, heyhat, aradan yirmi se- ne geçmiş bulunuyor. — Böyle bir cürüm için müruru za- man mevzuu bahis değildir... Katil, sah- tekârlık, ber zaman takibata uğrar... Bea o cihetleri hep düşündüm, meraklanma- yın... Çürük nokta yoktur. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: