24 Temmuz 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 3

24 Temmuz 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

AKŞAMDAN AKŞAMA Ecnebi mektepler ve Türkçe ıstılahlar İyi lisan öğrenmesi için çocuğunu ee Bebi bir mektepte tahsil ettiren kıymet- N ve çok müdekkik bir dostum, süte ân bir anlaşma tesisine çalıştığını öğreni- Yoruz. Bu mümasebetie ehemmiyeti bir Bokta üzerinde durmalıyız. v Kenebi Henna verilen ebem- Miyet malüm, Fakat bu ehemmiyet o de- Hece aşırı bir şekil almış ki meselâ, hesap, “ebir, fizik, kimya gibi dersler, mektebin ekutulayer. Mani me- We ıstılahlarla öğretecekler... Bütün bunlar, bir dili kökünden öğret- Mek bakımından iyi olabilir. Gel gelelim, Baska ve pek mühim mahsurları var: Meselâ hir yabancı kellej, yabut Mseyi Mitirip Üniversiteye girenler, riyazi, coğ- Hali ve yakut fenni türkçe tabirleri Bunun en basiti: Âmati erbaa ıstlahiar- — kerıramıyorlarmız. Türk Yiselerinden Yetişen diğer arkadaşlarile atbaşı beraber Yürüyebilmek için, çocuklar, pek çok #i- $u halde Yinarif Yekâletinin, ortada yek | sanlı bir sekilde duran bu derde bir çare elması tizımgetmez mi? Böylelikle zaten Babil kulesi halinde bu- hüan terim kargaşalığına bir de bu ârza Mive edilmiş bulunuyor!» Bir de benim şahsi intiba var; Ken- | düm Gelatasarayda okudum. Bizler, o sayılan derslerden maada, coğrafya, tarih gibi yar. içtimai mevzuları bile İranızca olumuştuk. Şüphesiz, hayatta pek çok sıkıntılar oçekecektik. Fakat | kahir yüzünden lütuf gördük. Zira, fi | Minca mefhuma tekabül eden tabir türkçede o zamandan bu zamana kadar #ekiz on kere değiştiği halde fransızca- da sabi* kaldı. Biz de, kafamın türlü pu <if-zla doldurmamış Sidal Om sayesinde muntazam mercilerden is- Üfnde ediyoruz. Galatasaraylıların ek- #eriyeti. hayattaki o muvaffakiyetlerinin bir sırrını bunda aramalı, Şüphesiz, muhterem arkadaşım, di- İeğinde prensip itibarile yerden göğe kadar haklıdır. Bir türk münevverinin Münevverlik icabatını öz dilile bilmesi erek. Ancak şu varı min .on ve kafi şekilde halledilmesi, Mercilerila birlikte! Aksi takdirde, fransızca tabirler — €oğrafya ve tarih ıstılahları da dahil ok Mak ürere — yavaş yâvaş matbostumi- Erez vie rfi geti. dilde görenle- (VE - Nü) “ün. 8 Nafia ve Maliye Vekilleri Ankaraya gittiler Şehrimizde bulunan Nafis Vekili Ali Pund Cebesoy ile Maliye Vekili general B. Fand — Hayır bay Amca hayır, Fransayı telerin yazdık: Şökerter sebepler gazel gibi değildir. SEHIR HABERLERİ Bağdad - Basra yolu Bu yoldan itkalât ve ihracat imkâni tedkik ediliyor ——— Akdenizdeki yeni vaziyet dolayısile tha- 1A$ ve Tbrasat yolumuza kismen yeni bir is- tikamet vermek sarureti hası olmuştur. Ticaret Vekâleti Standardimsyon e 1. Turhan Celâl ihracat ve itha mayis B. ai #htimallerini tedkik elmek üzere yakında Hindista- nakliye şirketleri Basraya depmeğe başlamışlardır. Barı İn maları mümessiileri de şehrimizde bu hu- susta tedkikler yapmakta. Ankarada muhtelif ihracat ve ithaldt bulunan B. Tur- , Burada slâ- kadartarla temas ettikten sonra İzmire gi- deçektir. Yeni yol ile memleketimize Jüt eşya, kavçuk mamulâtı, çuval, kanaviçe ve bim kum Amerikan menşeli malların ge- ürlebileceği ik Mevlüd parasına tamaan mı öldürüldü ? Dayisi ve bir hemşerisi hakkında tahkikat yapılıyor Bundan bir büçuk ay evvel Brenköyünde başsız bir cesed, bir müddet sonra da kesik bir baş bulunmuş, yapılan tahkikat neticesinde cesedin Kadıköy temislik ame- lesinden Mevlüda ald olduğu ve kendisinin. bir cinayete kurban gittiği anlaşılmıştı. Mevlâdun kimin tarafından ve niçin öl dürüldüğü birçok kimseler sorgu altına alınmış, fakat bir netice elde edilememiştir. Bon günlerde bir İpucu yakalanmış tır. Maktulün Kadıköyde dayısı Mustafa ve hemşerisi Şükrü Ile birlikte oturduğu ve bu Iki kişinin, Mevlüdun memleketine gö- türmek üzere 500 Yira kadar bir para birik- türdiğini bildikleri ve birlikte yola çıktık- ları anlaşılınıştır. Ba vaziyet karşısında Kartamonuya müracaat edilmiş ve bu iki kişi orada oyakalarımışlardır. Maamafih bunlar kati olarak katl vaziyetinde değ dirler. Tahkikat tekemmül edince bunlı rın aldıklarının derecesi anlaşılacaktır. B. Yakup Kadri Karaosman» oğlunun bir mektubu Dün La Haye elçimiz E. Yakup Kadri Ka- zaosınanoğlundan bir mektup aldık. Bu mek. tupta, bazi gazetelerde kendisine atfen çi- kan beyanat tashih edilmektedir. Mektubu aynen neşreğiyoruz: . Dün sabah trenden inerken Iki gazete muhbiri ve birkaç fotoğrafçı etrafımı aldı- Jar, Eski bir gazeteci sfatıyla batırlarını ırmak istemedim ve resmi vaziyetimin müsaade ettiği nisbetle hepsini memnun “etmeğe çalıştım. Fakat dün akşamki gazs- telerin bir tanesiyle bu sabahki gazetelerin bazısında gördüm ki, biç söylemediğim söz- Jer bana . Meselâ: 1 — Talebelerimizin pek perişan ve başı- bırakıldığı; a — La Haye şehrinin tahrib edildiği; Ii — Berlin'in İngilzler tarafından müt- hiş bir surette bombardıman Hollanda'nın işgalindenberi muhabere kesildiği için şu veya buradaki #alebelerimizin halinden haberdar olmam söyle dursun harp sahası dışındaki en ya- kın akrabamdan bile malâmat slamıyor- dum. Şu halde Fransada, ve Eciçikada bu- Yanan Türk talebelerine dair herhangi bir malüma? edinmem büsbütün imkânsızdır. Hollanda'da yerden yarıya tahrib edi- len şehir La Haye olmayıp herkesin bildiği Rotterdam'dır. Berlinde kaldığım bir hafta zarfında ne bir tayyare gürültüsü, ne de bir bomba »0- ittim. 0177 gelebilecek Ber türlü nahoş pole- 'in önüne geçmek için bu noktaların Üremesi muhterem gazetenizden rica ede- so Yakup Kadri Karaosmanoklü Portsaldde kalan eşya getirtiliyor A İRİ limanın: e an kahve, kalay, çuval ve sair eşyanın ge- tirtilmesi için, Portsalde bir şilep gönderi- decektir. sigortası temin edilmiş- tir. her tarafla .. Kerameti ne Almanların motö- rize kuvvetlerinde... a Kari mektupları Belediyenin bir yapı nizâmnamesi olacak elbet Boğariçinde Emirginda korudan is- keleyo inen yolda eski bir ev sırf gere- fiye verilmemek gayretile askıya alınıp kârgire çevrilmekte ve bu 5 yapılırken de yol, enkaz ve malzeme yığınlarile kapatılıp araba ve otomobillere seyrü- sefer imkân bırakılmamaktadır. Bele- &lyenin bir yapı talimatnamesi vardır. Bu nizamın bücrü bir köşede bile olsa gene tatbiki zaruri olduğu aşikârdır. Taksim gazino- sundaki infilak 500 liralık bir hasar olduğu anlaşıldı Yeni Taksim gazinosunun mutfağındaki! infilâk etrafında Belediye tahkikat yap- mıştır. Hava gazının infilâkından husule gelen bu kaza, ancak beş yüz liralık bir za- yara sebep olmuştur. Bununla beraber, gü“ xino henüz Belediye tarafından tesellim edilmediğinden, zarar ve ziyan da müteah- hide aitdir. Mütenhhid, infilâk neticesinde- Ki tahribatı tamir edecektir. KÜÇÜK HABERLER: A Cerrahpaşnda Hobyar mahallesinde osuran Rahmi, Necati, Raci, Rocal İsimle Sımatyadan kiraladıkları açmak surelile Yenika» pıya gelmekteler ikon, sarıdalın devrilme- sile hepsi denize dökülmüşlerse de etraf- tan yetişenler tarafından kurtarılnşılardır. 4k Çazmlicada köfte satmakta olan İs- met isminde biri, üzeri ot ve çalı ile örtül- müş bir kuyuya düşmüş isede etraftan yetizenler tarafından kurtarılmıştar, # Şoför Ahmedin idaresindeki otomobil Ortaköyde altı yaşlarında 'Tomas isminde bir çocuğa çarparak yaralanmasına sebep olmuştur, Şoför yakalanmıştır. #Amavvizöyde oturan sekiz yaşların- da Fatma isminde bir kız, dut ağacına çıkmış, fakat müvazenesini temin edemi- yerek düşmüş, ağir süreite yaralanmıştır. Poliş Fatmayı hastaneye kaldırmıştır. izdeki karanlık sokakları &y- zere yeniden bin lAmbalık bir program hazırlanmıştı. Fakat ahval dola- yasile maizeme tederikindeki güçlük bu lâmbaların hep birden konmasına fmkân vermemektedir. Elektrik idaresince alman tedbirlerle, ma'zeme tedariki mümkün ol- dukça, bu lâmbalar da iasım kısım yerleri- ne konacaktır. # Buraya gelen malümata göre, İstimlâk kanununun $ uncu maddesinin değiştiri)- mesi hakkında Belediyenin hazırladığı proje, Dahiliye Vekâleri tarafından €sa$ #übarile kabul edilerek Meclise sevkedil- miştir. Maddenin yeni şekline göre, kimi istimlâklerde takdir edilecek kıymet doğru- dan doğruya istimlâk bedelini teşkil ede- cektir. # Belediye, 3500 liraya yeniden iki hasta nakliye arabası satm almıştır. Bu araba- Jar, bir haftaya kadar çalışmağa başlıya- caktır. Yalovadan Foryara geçen Vali ve Be- Jediye relsi Dr. LÜLfi Kırdar, dün sabah avdet etmiştir. Dün barsak ihracatçıları, Teşkilâtlar. dırma müdürlüğünde £toplanmışlardır. Barsakçılar, kurulacak Ihracat birliğinin komite balinde çalışmasına karar veriniş- lerdir, Lotan vaferi töreni Şişli Halkevinden: Lozan zaferinin yıl- dönümü minasebetile 24/7/1040 çarşamba günü mat 21 de Deniz lisesi tarih mualli- mi Fevzi Kürloğlu tarafından (Lozan z4- feri) hakkında bir konferans verilecek ve Gösterit şubesi tarafmdan da bir komedi temsil edilecektir. Herkes gelebilir, ... # Kadıköy Halkevinden: 24 temmuz 10- zan günü yıl dönümü programı: i — Saat 19 da Bay Niyazi Tevfik Yükselen tarafın- dan konferans, 2 — saat 1930 da orkesira ve piyano konseri, 3 — Herkes gelebilir. Sarıyer Halkevinden: 24 temmuz çarşamba günü saat 21 de evimiz #alonün- da pasif korunma h&kkında bir konferans ve konferanstan sonra temsil verilecektir. Herkes gelebilir. Bay Anıcaya göre .. «. Nede Fransız komutanlarının rehavetinde aramalıdır.!,, ÂŞIK GARİP Tefrika No. 26 — Ben dilenci miyim, kâhya? Bahşişe Ahtiyacım yok beri... — Yalin söylüyorsun! Sen, gurbete, pü- Ba kazanmak için çıkmadın mı? Bu parayı a5 zamanda kazanıp memleketine döner- gen, fena mu olur? Haydi, aptallığı birak da düş önüme! Osman, Garibin kolundan sımsıkı tutu- yordu. Konuşa Konuşa kahveden sokağa gık talar, Bokaklar alaca karanlıktı. Kahveden bo- şalan halir, yüksek #esle konuşuyofdu: — Garibi, veyirin kâhyası yakalayıp gö- #ördü. — Sarayda bir eğlenti vardır. — İyi amma, Garib sazını kahvede brak- 1 — O halde, iş değişti şimdi, Belki Garibi ceralandıracaklar, — Öyleyse gelin de kurtaralım şu zaval- — Osman kâbyanm elinden adam alınır mi hiç? Ortalığı ayaklandırır da asesbaşı- nın eline düşeriz sonra, Osman kalabalığı yararak, Akbıyık cad- deelne doğru yürüdü. Aşık Garib, kahveden uzaklaştıkça diz- erinin bağının çözüldüğünü seziyordu. Bir aralık sozdu: — Daha gidecek miyiz? — Hayır, İşte, şü karşıki fanuslu konak, — Ne kadar aydın!ık... Âdeta güneşin için- de kurulmuş bir binaya benziyor. — Paşa efendimiz karanlıktan hoşlan- mâzlar, Konağın içi dışı sabaha kadar bü- yük kandiller, meşalelerle aydınlatılır. — Parası çok galiba. Ni — Vezir be.. Daha ötesi var mı? Ömrü- nü karanlıklar Içinde geçirecek deği ya. Osman kâhya boğuk boğuk öksürdü: — Bak çu sesime,. Biraz daha kahvede kalsaydım, o basık tavan nerdeyse başıma gökecekti,. Havasızlıktan, nefes kokusun- dan boğulacaktım. — Kahvenin havası bana hiç dokunmu- yor, ağam! Halebie, paşanın konağına gidip geldiğim zaman, o yüksek tavanlı odalarda öyle bunalırdımı ki. Canımı gizli bir el Içim- den çekip koparıyor sanırdım. Her horos kendi çi ünde mesuttur, derler, Yüksek ve yaldızlı tavanlar, kalın mermer sütun- lar, loş dehlizler ve nihayet pençeresiz zin- danlar beni korkutuyor, ağam! Şimdi gene içimde müthiş bir bunaltı var, Osman kâhya, Âşık Garibe kızmağa baş- ladı. — Korkma, yavrum! Ortada korkacak bir tey yok. Herşey senin gözünde büyüyor. He- le biraz gözlerini kapa... Kulaklarını tıka... Bak, o zaman ne kadar rahat edeceksin! Diye cevap verdi. Fakat, içinden şöyle di- yordu: — Şu büdalayı ne yapıp yapacağım, yola getireceğim. Talih kuşu başına kondu. Hâli kaçırtmağa çalişıyor. Konak kapısı önünde durmuşlardı. Âşık Garibin ayakları yürümüyordu. — Beni Zübeydeye mf teslim edeceksin? Diye mirildazdı. Osman: — Budalalığı bırak, dedi, Zübeyde deni- im kadın, değme krallara nasip olmayan bir nefis meyvadır. Padişahın bile onda görü vardı arıma, bereket versin ki, İbra- him paşa onu kendine bağışlattı, Yoksa, paşa efendimiz bile elinden kaçırıyordu bu güzel kuşcağızı, İşte, seni böyle bir kadm seviyor. Hem de her tehlikeyi göze alarak. — Paşa bu rezaleti duysa, ne yaparsınız? — Hepimiz kurtuluruz. Sen yanarsın ge- De arada. — Noden? Ben, bu işlerin peşinde koşan bir adam değilim ki. Beni sen zorla götürü- yorsun oraya. — İyi amma, çeneni tutmazsan, başına gelecek felâket çok büyüktür. O zaman he- pimiz aradan çekiliriz «Bu serseri, Zübeyde sultana âşık olmuş... Peşini kovalıyor.» de- riz. Sen de cellâdın eline düşersin. Anla- din mı? Âşık Garibin ilk defa şarap içişi.. Gece yarısı. Konağın kapısı önünde nö- bekçiler dolaşıyor. : Osman kâhya, Garibin kolundan bir ço- cuk gibi tutmuş. Harem kapısından yavaş yavaş içeriye giriyorlar. Garib korkak bir sesle sordu: — Zübeydenin bana bir diyeceği mi var? — Evet. Yavaş konuş... Gözcüler var et- rafımızda, — Sen benim başımı yakreakan bu ge- ce galiba?! Keşke gündüz gelseydik... İm kam emri böyle. Gece bekliyor — Ya paşa uyanıksa?.. — Paşa efendimiz bu saate kadar uyanık iZ. — Ya Zübeyde, paşanın koynunda 1se?.. — Paşa uyurken, koynuna nikâhlı karısı- nı bile almaz. — Garib ş4y! Bu İstanbul ne tuhaf yer... Bu vezirler ne tuhaf adamlar. — Doğru. İstanbulda herşey ve herkes MfOPATRA eril — Bebep, son meslilerin sanat ve edebiyat #manazlığı, manevi İnhizamdır!.. Binsen- sleyh bu hatayı sanat geflerine tamir ettir- Yazan: İSKENDER FAHREDDİN sana tuhaf görünür. Bufası ne Tiflisti?, ne Haleb — Bu tuhaflık, Halebten başladı. Tiflse gelince, orasını hiç karıştırma, Biz Türkler, içi dışı bir, sözünün eri, tok güzlü insanla rx — Haydi, aptallığı bırak, Biz de Türküz, Babam, Üsküdarlı Karakaş Boğos, zorla müslüman olmuş ama, ben ermeniceyi bile unuttum. Bizim Türkten ne farkımız var? — Ben sana birşey demedim, ağam! Şu- nu demek istedim ki, İstanbulda pek çok devşirme insan var. Oysa ki, bizim Tifliste yabancılar yüzde bir, iki ancak bulunur, Yüzde doksan sekizi, yani memleketin &. bipleri 'Türklerdir. Osman kâhya elini birdenbire Garibin ağına götürdü: — Yaraş, Sesini kes. Burada konuşmak yasaktır. Karanlık bir dehlizden geçiyorlardı. Âşık Garibin dizleri titriyordu. Kendisini Halepte zindana attıran ve bacaklarına zin- tir vuran bir kadının yüzüne şimdi nasıl bakacaktı? Buraya kadar yumuşak davranan Osman kühya, karanlık dehlizlerden geçerken, s8 #inin tonunu değiştirmişti, Garibe birden- — Aklını başına topla... Serseniliği bırakl Şimdi paşa ofendimizir. birlelk gözdesile yüz yüze, karşı karşıya geleceksin! Onu gö- rTünce yüzün gülgün., Somurtkanlığ: bırak... Kahvede saz çalarker,, herkesi nasıl coştu- ruyorsan, güzel manller söyliyerek, Zübey- deyi de memnun etmeğe çabş... Unutma kl, canın, onun elindedir, anlıyor musun ? Âşık Garib, bu sözleri can kulağile dinli Yordu. İstanbulda da Zübeydenin tuzağına düştüğünü anlamıştı. Parlak mermerli sü- tunlar arasından geçerken ne Şahâanemli düşünebiliyordu, ne de Tini. O, şimdi yepyeni bir âleme giriyordu. Yürüdüler. Geniş bir merdiven başında durdular, Osman hizli hızlı nefes alarak murıldandı: — İşte geldik. Nereye geldik? — Benim odama... Çarçabuk kapıyı açan kâhya, Garibi oda sma soktu: — Sen burada bekle biraz. Ben gidip has ber vereyim. — Kime haber vereceksin? — Zübeydeye... Osman tekrar kapıyı kapayıp Üstünden kilitledi... Zübeydeye koştu. Paşanın gözde- #i yatağına girmek Üzere İdi, O akşam yeme ğini paşa ile beraber yemiş, çok şarap iç- miş, gözleri dönmüştü. Osman kâhyanın telâşia geldiğini gören Zübeyde, uzandığı yerden doğruldu: — Ne haber var, kâhya? Buldun mu omu? — Evet, sultanım. Buldum ve buraya getirdim. Romanyalıların davet edildikleri şehir SALZBOURG Romanya nazırları Almanlar tarafın dan Salzboug'a davet edildi. Avusturyaya ait olan bu şehir eski bir kaledir. Ayni ismi taşıyan eyaletin mer- kezidir. Salzach suyu üzerinde bulunur, 40450 nüfusu vezdır. Mensucat, bakır- cıbk, zücaciye, demircilik sanayii mey“ hurdur. Kalesi, kilisesi ve manastın Asarı atikadandır. Eski bir üniveritesi vazdır. Bu şehrin esası dinidir. Hâlâ da pa- pasların büfüz ve emlâki pek çoktur. Şehir rahipler tarafından kuruldu. Hün- lerin tahribine uğradı. Fransızlar 1809 da burasını aldılar, Salzbourg meşhur musikişinas — Mo- zart'ın vatanıdır. Hatırası her sene teb- cil edilir. Maarif o Başmüfettişlerinden (Başman Avninin kızı Başman Cevra öle Edebiyat Fakültesi Dekanı Ongunsu Hâmidin oğlu Ongunsu Sati nişanlanmışlardır. MEVLÜD rahuna ithaf edilmek üzere, Kadıköydeki Osmanağa camlinde 25 Temmuz 940 per- şembe günü öğle namazından sonra Oku- nacak mevlüdü şerife dostlarının ve hayır sevenlerin teşrifleri rica olunur. Dun alaynsizasi 'B. A. — İşte o zaman Fransaya elvedAf, — Neden?. B. A, — Sanat şef! dediklerinin çoğu fö- türist bayım,

Bu sayıdan diğer sayfalar: