26 Eylül 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

26 Eylül 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Eray pe vE iğ vi 3 5 Sahife 6 HER AKŞAM Uzun seneler arkadaşlık etmişlerdi.| bir adam, Mecdi gibi henüz genç bir biribirlerini İçtikleri su ayrı gitmez, Çalıştığı şirket genç adamı Şubesine müdür muavini dermişti. Ahmed İstanbulda yalnız aldı. arkadaşı Ahmedi pek ihtiyarlamış buldu. Ha- kikaten da öyle olmuştu. Ahmed gayet at bir zaman İçinde çökmüştü. Hele dişlerinin çoğunu çektirdiği için çeh- Tesine adam akıllı bir Mtiyarlık man- saras gelmişti, Halbuki buna mukabil Meçdi çok genç kalmıştı. İki arkadaş, uzun bir fasıladan sonra biribirlerile karşıla. ginca hayretler içinde bakışmışlar,| Ses Mecdi: — Sana ne olmuş Ahmod?... Adam- akıllı ihtiyarlamışsın... Derken Ahmed de mırıldandı: — Fakat sen de hiç değişmemişsin!. Hayret doğrusu... Aralarında tekrar eski samimiyetin döneceğini umuyorlardı. Pakat bir müddet sonra bunda aldandıklarını anladılar. Yüzü vücudü hâlâ olan Mecdinin ruhu da taptaze İdi, Bir türlü kendisini âşk, macera ve eğ- lence yolundan alamıyordu. Geceleri tıpkı yirmi beş yaşında olduğu gibi bar bar dolaşışordu, Ayni günde ba- gen birkaç kadınla buluştuğu oluyor- dr. Hayatta tek prensibi günlerini en heycanlı, en tatlı, en güzel aşk macs- raları İle süslemekten ibaretti, Olduk- 1, İstediği gibi yaşı- Halbuki artık kendisini tamamile ihtiyarlamış hisseden Ahmedin Meç- diye ayak uyduracak hall yoktu. Bir kene buna ne bütçesi, ne çehresi, ne de bünyesi müsaitli, Bunun için yavaş yavaş Iki arkadaşın hayatı ay- rılmağa, günleri, geceleri ayrı geçme- ğe başladı. Bir gün Mecdi Ahmedin evlendiğini Aşitti. Artık bundan sonra biribirleri- ni hiç göremez oldular. Çünkü takip ettikleri yollar bambaşka idi. Biri kendisini sakin, rahat bir hayata ver- mişti. Ötekinin günleri zevkli fakat fırtınalarta dolu İdi. Arasıra biribirle- Fine ras geldikleri zaman Ahmed ar- kadaşına dalma sorardı: — Yahu, senin hiç Ihtiyariamağa niyetin yok mu?.. Şu benim halime bak bir kere... İkimizin ayni yaşta ol- duğunu söylesek kimse inanmıyacak... Adeta baba ile oğula benziyoruz... Hem de ne kadar gürültülü, yorucu bir ha- yat geçiriyorsun. Benim gibi evlensen, rahat, sakin bir yaşayışın olsa büsbüs tün genç kalacaksın!.. diyordu. Mecd! Üstüne, başına da daha itina etmeğe başlamıştı, Günden güne şık- Jaşıyordu. Onu bu şıklığı, bu taraveti ve gençliği ile görenler ellisini geçmiş bir adam olduğunu dünyada arilıya- mazlardı. Zaten oda yaşını" dalma saklardı. Pek mecbur olursa: yanlar bu sözlerime inaumamak için bir sebep görmezlerdi. Lâkin bir gün Mecdinin hayatında müthiş birşey oldu. Mecdi büyük bir düğünde arkadaşı Ahmetle karşılaştı. şehrin en mutena otellerinden birinde yapılı- yordu. Davetliler içinde Mecdinin pek hoşuna giden bir de genç kadın var- dı. Mecdi mütemadiyen bu Leylâ adındaki kadınla dansediyordu. Bir aralık Ahmet onların masasına geldi. Mecdi Ahmed! Leylâya: Arkadaşımı... diye takdim etti Leylâ bu bembeyaz saçlı, dişsiz ihti. yara güzel elini uzatırken Ahmet gü- Tilmsedi: — Efendim biz Mecdi ile çocukluk- tanberi arkadaşız... Deği mt Mecdi?.. deal, Mecdi kıpkırmızı keslimişti. Çünkü biraz evvel Leylâya kırie yaşında ol- duğunu söylemişti. Halbukt şimdi bu Ahiiyar kendisinin çocukluk olduunu söylüyordu. Leylâ Ahmede) şaşkın şaşkın bakıyordu. Böyle ihtiyar erkeğin nasil çocukluk arkadaşı ola- bilirdi? uzattı. B yaşında güzel bir kadındı. Onun için Yanıp tutuşuyordun.... Ahmed sözlerinin burasında leylâya geng| döndü: — At buyurunuz efondim.. dedi, belki aizin yanınızda münasbetsizlik ediyorum Fakat ihtiyarlığın Imtiyaz- larından bir! de gençliklerindek! vaka- ları istedikleri gibi anlatmaktır. Çün- kü bir ihtiyarın sözlerine kızmak, on- lardan alınmak kimsenin aklından geçmez. Haaa ne diyorum?... Otuz beş sene evvel senin Âşık olduğun kadın- dan bahsediyorum, Değil mi Meedi?... Güzel kadındı amma.. Siyah siyah gözleri vardı.. Sen onunla evlenmek istiyordun. Eğer erlenseydin şimdi ka- rın altmış beş yaşında olacaktı... Genç kadın bir Ahmedi, bir de Mec- diyi hayretli bakışları ile süzüyordu. Ahmed hem an'atıyor, hem de gürt- sali göründü gülüyordu. Leylâ: — Müsaademizi rica edeceğim... Biraz da öteki ahbaplarımla oturayım... diye Ayağa kalktı, Yanlarından uzaklaştı. Yalnız kaldıkları zaman Mecdi hid- detle Ahmede sordu: — Yahu benim aleyhimde söylemek. ten ns kazanıyorsun? Ahmed gene güldü: — Yalan mi söyledim birader. Se- nin yaşından dosdoğru bir şekilde bahsettim. Zalen böyle dalma genç kalmana içerliyorum, Kafamı kızdır- ma... Daha büyük münasebetsizlikler yapar, yaşımı herkese ifşa ederim. Mecdi kıs kıs uzaklaştı. Bir daha Ahmedin gözün, görünmedi. Onun bulunduğu yerlerden dalma kaçtı... Hikmet Feridun Ex ğa Karaman ortamektebi Karaman (Akşam) — Halkın zardımile vücuda getirilen Kara” man ortamektebi büyük bir fanli- yet göstermektedir. İkmal imtihan- ları neticelenmişse de (istenilen randıman, diğer mekteplerden fark- sızdır, Beklenilen netice elde edil- memiştir. Mektep yeni ders yılına başlamazdan evvel fizik ve kimya lâboratuvarını genişletecektir. Bu ders yılı için Ereğli, Hadim, Bozkır, Ermenâk, Silifke ve Çumra kazalarından da talebe kaydedil- mektedir. Yalnız Karamandan mek- tebe 100 ü mütecaviz talebe gir miştir. Okul binasında yeniden ba- sı tadilât yapılmaktadır. bü geli Karamanda kavun bolluğu Karaman (Akşam) — Bu yl Karamanda kavun mahsulü pek çoktur. Saçma kavunun kilosu alt- miş para ile iki kuruş arasındadır. Ağustomn 25 inden bu güne ka- dar Adana, Mersin ve Tarsusa 200 vagon kavun gönderilmiştir. Daha 500 vayondan fazla kavun sevkedi- leceği tahmin edilmektedir. ucuna | tesi, müsabakaların mükemmel bir Mfinci Balkan oyunları Müsabakaların hazırlıklarına hararetle devam ediliyor Teşrinievvelin ilk haftasında şeh- rimizde yapılması tekarrür eden İl inci Balkan oyunlarının hazırlıkları: na hararetli bir şekilde devam edil- mekiedir. Beden terbiyesi genel di- rektörlüğü yüksek istişare heyeti azasından B. Burhan Feleğin yiye setinde kurulan organizasyon komi- şekilde geçmesi için her akşam top- lanarak teferruat üzerinde çalış maktadır, Türkiye birinciliklerinden sonra kampa çekilen atletlerin antren-| manlarda çok iyi dereceler elde et-! mesi memnuniyet uyandıracak ma- hiyette görülmektedir. Yeniden ha“ zırlanmakta olan Fener stadının pisti bitmiş, ve atletler yeni pistte çalışmağa başlamışlardır. Müsabaka tarihine kadar vaziyet değişmediği takdirde bu seneki oyunlara Yugoslavya ve Yunanis- tan atletleri tam kadrolarile iştirak edeceklerdir. Son günlerde Bulgarların da Bal- kan oyunlarına iştirak etmek ihti- mali kuvvet bulmuş ise da organi- zasyon komitesine henüz Bulgar federasyonundan bu hususta bir mektup gelmemiştir. Galatasaraylı Buduri maçlardan menedildi Yeniden intişar eden spor mec- mualarından birisinin o Ankaradan aldığı bir habere istinaden Misir seyahatinden avdette Pireye çıka- rak kafileden ayrılan Galatasaraylı Buduriye bir sene müddetle boykot cezas verildiği yolundaki neşriyatı spor muhitinde derin akisler birak- mış ve birçok dedikodulara yol aç- muştar. Alâkadarlardan yaptığımız tahki. kata nazaran filvaki Buduri hakkın- da kafileden habersiz bir şekilde ayrıldığı için genel direktörlük tara- fından tahkikat yaptırılcankta oldu- ğu Börenilmiş ise da henüz bir ceza verilmesi bu cezanın bir sene müd- detle olacağı yolundaki hakkında ademi malâmat beyan | de devam edilmesi mukurrerdi. Pakat| cn yapmı mahkemece İzmitten celbine karar) gı verilen bir dasya henüz gelmediği içın muhakeme talik edilmiştir. edilmektedir. Bugüne kadar gerek bed. , terbiyesi İstanbul o bölgesine ve zerek Galatasaray klübüne bu hususta bir emir gelmiş değildir. Yalnız İstanbul bölgesince, haks| kında tahkikat açılan bu oyuncu! nun ceza müddeti genel direktör-| lükçe tayin edilinceye kadar maç lardan menedilmesine karar veril- klübüne ve gerek Buduriye b miştir. Bu haftaki maçlarin hakemleri | Bu haftaki lig maçlarına Fener ve| Şeref stadlarında devam edilecek- tir. Fener stadında Vefa - Topka- pı, Galatasaray - Fenerbahçe maç-! ları yapılacaktır. Şeref stadında is Süleymaniye - Beyoğlu spor, Ber-| koz - İstanbulspor, Beşiktaş - Ka- mmpaşa maçları vardır. | Haftanm en mühim maçı olan Galatasaray - Fenerbahçe karyılaş | mamna genç hakemlerimizden | İs-| tanbulsporlu e Samih tayin edilmiş-! #r. Vefa » Topkapı masına Şazi Tezcan, Beyoğlu spor - Sileymani- ye maçını Adnan Akın, Beykoz - havadis | İstanbulspor maçını Hüsnü, Beşik-| onu söyletmeğe çalış ies Kakyağı sacli HALL Ge) Kp idare edecektir. Gençlik klüblerinin çalışmalarına -İlki kadeh verdi, Korsanlar ÂŞIK GARİP 'Tefrika, No. 87 Tıpkı bunun gibi, ben de bu adamı işkencesiz ve gürültüsüz söyletebilece- ÜS man bu tekir kabul etil O, TK ranın no korkunç bir zekiya sahip ol- duğunu biliyordu. beklesinler. Sen giz a onun ve Lemmpieiin de keskin hançer vereyim. — Hayır. Bu iş hançerle, kamçı ie bitmez. Ben onun yanına bir testi şa- Tapla gideceğim, Yuran, sevgilisine bir testi şarapla odadan gelmiyenlere para cezasi| çiktilar. Türa içeri girdi. Âşık Garib Gayak yemekten yılınıştı. Omuzların. 30 ağustosta teşekkül eden şeh-|da tel kamçının izleri görünüyordu. rimiz gençlik klüplerinde büyük bir Gurib, odaya giren kadımı birden- faaliyet müşahede edilmektedir. 16, | bire tanıyamadı. 19 ve 20 yaşında bulunan gençlerin | Ve sevkilisini hatırlayarak: klüplere kayıtları tamamlanmıştır. Evvelâ sıhhi muayeneden geçiri mükellefler içinde bünyeleri zayıf bulunanlar hastanelere sevkedilmiş- lerdir. Her klüp kendine ayrılan sahada haftada iki defa ikişer saatten dört anat olmak Üzere çalışmalara de vam etmekte ve mükellef miktarı fazla olan kazalara kura görmüş eğitmenler gönderilmektedir. Çalışmalar iki kısımdan ibarettir. Bir kısmı jimnastik harekât diğer kısmı k ve yurd müdafsasına hazırlık talimleridir. Bütün klüpler- de mükellefler | teşkilâtlandırılmış- İsrdır. Teşkilât başları süreti umu miyedo yedek #abaylığını yapmış olan muallimlerden intihap edil. mektedir. Beden terbiyesi kanunu bir mü- kellefiyet olduğundan bu talimlere kanununun 68 inci maddesi muci- bince tecziyeleri tekarrür etmiştir. Bu madde 5 liradan 25 liraya ka- dar nakdi cezadır. Mükelleflerin 29 Teşeinievvel Cümhuriyet bayramına Heyeti Ve- kilece kabul edilecek olan resmi kıyafetlerle ve tam kadrolarile işti rak etmeleri tekartür etmiştir. Sahte mübadil bonoları Sahte mübadil bonolarile Ankara ve bul Ziraat bankalarından yüz eli bin ira yakın para çekmeğe ak olan şebekenin m ağırcaza ma 1400 kuruş 2700 kürüğ MO » 1480 > 3 Aylık ww» 89» Ayık 180 > — » Posta ittihadına dahili olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği: 3900, altı aylığı 1900, öç aylığı 1090 kuruştur. Senelik 8 Aylık Telefonlarımız: Başmuharrir: 205 Yarı işleri: 20765 — İdare 20681 Müdür: 20497 Şaban 23 — Mizr 144 8. İm. Gü. ÖZ. İki Ak. Yat, E. 10,10 11,50 8,04 9171200 131) Wa. 5,12 6,51 13,05 16,27 19,01 2035) Esrarlı Yüzük Tefrika No. 110 Kapıdan kendisini dinlediğimi it- Nakleden: (VA - Nü) — Küçük hanımcığım... Yatmı- raf ederim... Eteğine ya, se İfacak mısnız?... Onu katiyen bırakmam... fena bir his var...» derim... Masume bir zile bastı, Giren hizmetçiye: — Mösfirler gidince bana be-| kaçta dönerse men haber veriniz. - Baş üstüne, — Ama unutmayın... Hemen... — Peki efendim. Bir saat sonra, sokak Kapısının karındığım duyar gibi oldu. Hizmetçi eşikte belirdi. — Misafirler gitti efendim. A... . Babam yalnır — Beyefendi de çıktı. — Nanl?... Çıkta mı? — Evet küçük hanım. — Misafirlerle beraber mi?” — Onlarla beraber efendim.., . — Otomobil sesini duymadım ya)... — Yaya gitti, — Pekâlâ... Masume, uyumamağa, o babasını beklemeğe karar vermişti, Raif dönsün, karşına çi kacak; ondan izahat istiyecekti, Titriyerek düşünüyordur 4— Şayet geri dönerse... Tuzak- ten kurtulursa. .. Korkuyordu. Artık bütün düşün- celerini bu kotku yu Fena insanların babasına tuzak kurduğuna katiyetle kari miydi?... Yoksa çok muhterem bildiği baba- sının © gün gördüğü, o serseri he- rifle — ve diğer serserilerle — itti- fak ettiğine mi ihtimal veriyordu?... Ve şüphesiz, bu, onun için daha mi .. Masume, vilcudünü tt- İren ne olduğunu ken- raşelerle sarsılıyordu. Gece vu Bu 1 ne dokunuyordu. On ikiye yaklaşıyordu. Zile bastı. Babasının sadık uşağını küçük salona çağırttı, Raif beyin esrarı varsa her halde sada o bilecekti... Zaten dedikodular da bunun böyle bina kulaktan kulağa taşıyor lu. — Babam ne zaman geleceğini s3ylemedi mi? - diye sordu. — Hayır küçük hanımcığım... Fakat erken dönmiyecek her hal de... Zira, beklemememi, yatmamı | tembih etti. | Kiz, sustu, | Şüphelerini açığa vurmak İstemi yordu. — Belki korkularım tamamile münasz... Bu adamıda telâşa ver- miyeyim...> diye düşündü. İhtiyar uşak, genç kıra lâlakk et-|di tiği için, bürmetkâr olmakla bera- ber, Masumenin işlerine karışmak bilmiyordu... Asabi müthiş | salâbiyetini kendinde buluyordu: — Sakm küçük hanımcığım, bek- sakindi. Ortalıkta çıt yok-| iyeyim demeyin... Kimbilir ne za- sessizlik onu mahyediyordu.|man gelir... Siz de yalın... Vakit|n5bet bekliyen kapıcı ile konuşu geç oldu... - dedi. | — Belki de yatmamı. © — Niçin efendiciğim? — Çünkü babama söyliyecek acele biz işim var, — Karşmam amma, beyefendi beklemenize belki kızar... Onun için söyliyeceğinizi yarın söyleseniz daha isabet edersiniz. — Elverir lâla... Fikrini sormu- yorum... Haydi git yat... Bu sözleri hüşünetle söylemişti. Dimağındaki düşüncelerin — anlaşıl- masından korkmuştu. Bir dakika sonra zile bastı; hiz- metçisine: — Kendim soyunurum,.. Sen git yat... « emrini verdi Çok geçmeden evde herkes uyu- muştur, Masume, bir müddet, koltuğunda gömülü oturdu. Sonra yerinden kalktı, Pencereye yaklaştı. Dışarda kar yağdığını gör iü, Bekledi, bekledi... Nihayet gecenin üçü oldu. Ma-| surme, oturduğu koltukta doğruldu. | Evin içinde bir gürültü işitmişti. Raif bey dönmüştü. Aşağıda, İ — Ah Şahsanem.. Vah Şahsanem. Benim hallım nice olacak? Gördün mü gü hain babanın yaptığı 1ş17.. Seni a verseydi, ber buralara düşer, br. celeri çeker miydim? Diye ağlamağa Tira yavaşçâ testiyi yere bıraktı, yanına sokuldu: — Böni tanıyamadın mı, aslanım? Âşık Garib başın! kaldırdı ve yanın. da duran kadına dikkatle baktı: — Tira.. Sen misin? Buraya nasl gelebildin? 'Târa gözlerini süzerek, kadehleri doldurdu: — Sana şarap getirdim, Titon! Se- nin murtarip sasini duydum, Garibin gözler* ışıldadı: — Bu herifler benden ne istiyorlar, Türa? Beni neden sabah akşam dörü- yorlar? — Senin, adada medfün olan bir definenin yerini bildiğine kanidirler, Sen — Valahi böyle birşeyden haberim yok. Bilsem, yakamı kurtarmak için söylerdim. İiştirak etmiyenlerin vilâyetler idare| Türa şarap kadebin! uzattı: — Haydi, şunu iç de aklın başına gelsin. Kendi kadehini de doldurup İçil: — Son gittin gideli ağama şarap koymamaştim. — Beni hâli seviyorsun, öyle mi? — Târa, bir erkeği sevince, tam 58- ver, ceye kadar pever, — O halda beni bu felâketten kur- tarmak enin elindedir, Târal Şehre inince, benim burada hapsedildiğimi Doğan beye haber ver.. Muhafızlar gelip beni bu canayarların elinden) Türe hiddetlendi: kurtaranlar. 'Târa yavaş yavaş konuşmağa başla» — Ben bunu yapımam. Ben! takip edarler, Fakat, ae, bu işkenceden ku n e bir yol var. di iyi di Sana Yuvan işken- ağa v il göyletmeğe geldi- . ona; «Türklerin sakladığı de eri (Piyon) meyhanesinin yanındadır.» dersin. Ondan ötesini ba- na bırak. — Peki — Yuvanı yakalatırsamı, beni bura dan İstanbula götürür müsün? — Vallahi söz veriyorum. Bu iyiliği al ölünceye kadar unutmam. Seni İş- tanbula götürürüm. üstü biralar. en ayrılmiyae: fis in varmış, diyor. ik Garib birdenbire sendeledi: — Doğru amma, o bize çok uzaktır, Türa! Zaten onu bana babam verme. mişd. Bundan sonra benim sevgilim sen olacaksın! 'Türa şarabi içince bütün hatıraları canlandı. Yuvanın her zaman çopur Suratını görmekten usanan genç ka- dın, geri kalan ömrünü İstanbul gi- bi büyük ve eğlenceli bir şehirde Âşık Garible birlikte geçirmeğe karar var. mişti. — Peki, dedi, o halda berlin dedik- lerimi unutmal Ve yüksek seğl ğırdı; —Demek ki, Türk deüizelerinin vaktile gömdüğü detine, Piyon mey» me... — Ve paltosundaki karları silkiyor- lu. Genç kız odasından çıktı Mer- Given başına gittiği vakit, baban da, «on taydı. Baba, kızını görünce geriledi. Sonra, Masumenin asla işitmedi- Gi biddetli bir sesle haykırdı — Masumet... Deli misin?... — Babacığım... Endişe etmiş” tim, — Endişe değil... Merak... Ayıp, ayıpl... Haydi odana... Sana ya- kiştaramadım. .. Genç kız, babasının tahmini gibi merak saikasile değil, fakat erkeği| Sük daha iyi karşılamış ve kendini ona göstermiş olmak için bir elektrik düğmesi çevirdi. Ziya fışkırdı. Bunun üzerine genç kız, babası- nın son derece solgun, bitkin ol duğunu, bir gece içinde Adeta ihti- yarladığını farkett. Çamur bu zen- gin erkeğin ayakkabılarını kirlet- miş, âdeta dizlerine çıkmıştı. Pal tozunu bile kirletmişti, amma, bön maal kurtulaca- | kuldu: — Ona da söz vöreyim: İstanbulda | — NR. 26 Eylül 1940 arsada İİİ Yuran her türlü tertibatı aldı, Garibi buraya getirdi. Garibin hâlâ bağlıydı. Mayhanenin kenarı: ki taşlık arsada bir köşenin dibi saklı bulunduğu söylenen define aramağa koyuldular, ;3 Pir: iddia eder dururdu. Türa bu $dd ve korsanların define hakkındaki nışlarına vakıf olduğu İçin, Yi tam vaktinde bu işle meşgul etmi fırsatını bulmuştu. Yuvan defineyi arayadursun. Yuvanın elinden kurtulmak için o ele vermeğe karar vermişti. Eğer Tan dağdaki kulübede kalmış o 'Türa onm biçakla — uyurken — Ö dürecekti, Fakat, şimdi işin şekli & gişmişti. 'Tra, korsanların defineyi rının izine gecesi, dağdaki kulübed kaçarak, kale muhafızına koştu. Doğan bay o gece Hamza risin na gidecekti, Yanına iki muhafız — Sizi görmeğe geldim. Çok mühi diyccoklerim var, Dedi ve kale muhafızınn kasti. Doğan bey, genç kadını g: yek: — Adanın erkeklerin! biribirine geğ$ ren senin gibi bir fettanın bana ne yeceği olabilir Haydi, defol karı dan. Diye bağırdı ve hızlı hızlı yürümel başladı. — Beni dinlemelr istemiyorsun ma, pişman olacaksin, Doğan bej Çünkü ben size, tehilkeli bir cana rm gizlendiği yeri göstermeğe geldi İ Doğan bey durdu ve başını Tü çevirerek sordu; — Kimden bahsediyorsun? — Yuvandan.. — Ne diyorsun, Târa? Yuran gdağ mı? — Evet, Ham de beş şesedenbari.« | Doğan bey genç kadının yanına İ — Sahi mi söylüyorsun, Türa? & jonu senin yardımınla yakalıyabilii | sem, seni ihya ederim. - Sizden hiç bir iyilik beklemij rum. Eğer Yuvanı yakalarsanız, b | burada bırakmıyacaksınız. Tepee istersen gönderirim, ra detine. Bunu b kişiyi kurtarmak için İ Doğan bey genç kadını fazla dinle İ mek istemiyordu. Muhafızlarına: — Biz dönlnesye kadar Türayı KW lede muhafaza ediniz, ded ğ Bu arada Türa, Doğan beye Piyof meyhanesinden bahsederek: — Yuvan bu meyhanenin alt katın daki bodrumlardadır. Orasını deni9f den ve karadan bazmak lâzımdır, der 4l, fakat Yuvanın yanında, Hamza <öğ isin göz bebeği olan bir adam du Yazdır. Baskını yaparken, o adamı © Türa gön bir gexle hye setli: . — Âşık Garih. g Doğan bey birdenbire sendöledi: — Sen bu gece neler söylüyocesiM Türa? Ben, Âşık Garibi adada gü” lerce arattım... Bulduramadım. 1 nasi keşfettin onun izini? — Yuyan, Aşık Garbi buraya get” reli boş gün oldu. Haydi vakit kaybaf” meden, Piyon'u bastırınız. Fakat, Yu” yanı kaçırırsanız, mahwoldum demi” ve, — Sen merak etme, Türa! Dedikie. rin doğru ise, Yuvanı diri olarak yö kalavacağız. Türa, Doğan beyin arkasından: — Âşık Garibi unutmayın! O, Ye. yanın saklandığı Piyon ğ da Kolları bağlı olarak yatıyor. öö Doğan bey, canavar Sağl ş Doğan bey derhal sahile koştu, Kö bir şulopaya binerek, paşa gemis” 22 Bite DMNMANDRNDLA 29 Z — Bu kahpelerin sözüne inanılmsf” ama, Tüza bu sefer doğru söylüyor SX nırım, dedi, Yuvan nihayet elimi” düşecek. Hamza rels derhal Sarı Mahmud yanına kırk levend vererek: — Yuranı diri tatmağa çalışınıf! Dedi. Kendisi de lvendlerle biriki. #ahile çıktı. 'Tilos adası çoktanberi V. e İİ e .. “ ” , , 1

Bu sayıdan diğer sayfalar: