16 Şubat 1936 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5

16 Şubat 1936 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

iHüip l!ııııııl'ıL GEN Beklenen İIşık. Gölgelerken yözleri kura günlerin yası Bir ışık bekliyorduk rahlardan silsin pası Nasırlaşan kalplerde bir varlık uyandırsın Aslanın erliğini dört bucakta andırsın Aydınlatsın yeniden Asyanın yıldızını Gene kıvançlandıraın Anadolu kızı Sıyırıp karaalıktan nurlara ulaştıraın Ula Türk'ün ününü acunda dolaştırsın Avırlarca tatsaklık acisile yandık Allaha tapar gibi yalanlarına lonadık Bizl çevirmek için başa geçen kehraman Neden sonra anladık damarlacrdaki kanı Baştaklık ateşiyle kabarıp taştığını Bize dirim verecek günün yaklaştığını. Yıllarca önümüzde sultanın paslı tuğu Karardıkça kalkmazdı yağıların yumruğu Başımızı ezerdi, belimizi bükerdi 'Tekmesinin acısı can evimize dökerdi. Tepemizden skarken ba yaği seli Ana yurt bekliyorda kurtarıcı bir eli; Bu el kl ulusonun ssracak yarasını Silecekti kalbinden kara hatırasını Dertli ruhlara sısan yaşları kurutacak Bir uyuşuk bir varlık yaşatacak Bir »şık vardı o da baştaklığın güneşi Türk'lüğün tâ ezelden bugüne kadar eşi; Aslı doğudun kopmuş dört bucakta ün almış Ula kuhramanlığı tâ atalardan kalmış Bir kere eğllmemiş ulusunun dik başı Altayların öz oğlu kartalların yolidı Oktan çıkan yay gibi fırladı. birden bire Artık yan bakmaz oldu ne zırba ne demlire O şimdi yalnız bakka ülküye tapıyorken Onuvloğun ea doğru İzine sapıyorken Bir ses düydü öz yurdun kıronunda dolaşan Doğudan batıya tek Anadolu'yu açan Bu ses ki ulusunun can evinden duyduğu Yüce ulu önderin sarsılmıyan buyrağa. Belkis Akbulut Bir Gemi Ardından. Korkut Bayyölken'a Uçuyor bek Çok vzak Bir yero — Beyaz kanatlıya gemi — Götürüyor benden uzak ellere İblyordu güneş ufkun çizgisinden Pembe taze bir göğüsten Sızan Bir damla kan Gibi... Batan akçamla Rohuma damla, damla Bir kızıllık yayılıyor.. Mor Dağlar, kızıl şimdi Giden eşimdi Batan güneşimdi Benim... Tolm, inlm İnliyorum, arkasından gidenin Demin Yamında iken, şimdi azaklara Yabancı topraklara Yabancı kucaklara Ş Gidenin Sevdiğimin Yanıyorum sevgisinden.... 25.10.35 Nihad Kürşad Ankara Yolunda Dağları, ırmakları, kırları aşıyoruz, Sana yaklaşıyoruz, sana yaklaşıyoruz.. Güneş henüz gecenin İçisden sıyrılırken, îlıudı bulunduğu yere yol alıyorüm.. çinde bir eser yok ayrılık özleminden, Gönlümü gideceğim ülkeyo salıyorum.. İykdılıı uzaklaşmak bana keder vermiyor, cıll.ırdıı özlediğim bozkırları görmek var.. AGıllı timdi başka bir dayguya yer vermiİyor, klımda ne ana var, ae baba, kardeş, ne yar.. Ankara, geliyorum, Kâbeye gellr gibi; ş.“" başa, sarsılmaz bir heyecan halinde.. erlere höküm eden göğe yükselir gibi, Ankara, ben rub ve can halinde.. 23.12.985 — Ankar ekspresi S. N, Özerdim Te D AY ASN ıı.ı.ı, RT' Mılllg Wıg W Vatan Uğrunda — Adnan Önelçin'e — Köyden çıkalı iki saat olmuştu. Kâh tozlu bir patikadan, hâk düz şoselerden ve küh da bir derenin kıyısından — gidiyordu. Güneş doğ: muş İki adam boyü kadar bila yükselmişti. Büyükçe bir kayanın yanına eriştiği zaman Ali biraz dinlenmek — lüzumunu —duymuştu. Kayanın gölgesine yerleşti. Dağar. cığımı yere koy iri lekeli kır- mizi yağlığı ile alaında irileşen büyük yuvarlak ter danelerini sildi, Ne kadar yorulmuştu be!!. Halbuki Ali hiç yorulmak bilmezdi. Dağar. cığı da çok ağırdı. hal! Fakat da: Rarsığın ağırlığı - Ali'ye hiç koy. mayordu. Anasına götürdüğü iki yazıma — yaşmak, ağasına hediye al. dığı kırma - çifte hiç ona ağırlık verirmiydit!. Ali yorgunluğunu unu: tar gibi olarak anasının yazmalara kavuşunca — edineceği sevinci, ve ağasının çifleyi muayeneden sonra Ali'ye iyi bir Tâf edeceğini wmud. Tanarak bu ilkbahar sabahının ilk serinliklerine betgi olen kayanın dibinde uyuyu kaldı. Ne kadar uyudu bilmiyordu, Nal sesleri ile uyandığı vakit gü. neş iyice amınmış, öğle yakınlaşı. yordu. Ali kayanın üstüne çıktı, Elini alamma — götürerek uzakları görmiye çalıştı ve gördü. Yağız bir at dolu dizgin kaldırdığı toz bulu- tunun içinde uçar gibi koşuyordu. Yazından geçeceğini bellediği için şosenin kenarına İndi, Ve bir taşı siper ederek bakmağa — başladı. Baktıkça çaşkınlığı artıyordu. Çün. kü stm üstünde hiç kimse yöoktu. Dizginleri ayaklarıma takılarak ko- guyordu. Herhalde kuçanş bir at olacaktı. Fakat besli bir at idi hat Köylerinde böyle bir at yoktu hiç.. Hay anasını bel! Kimia atı idi Ali atı dürdürmak için ne yapıla: cağını bilmiyordu. Yolun üstüne Çikıverdi. At birdenbire önüne çıkan bu kataltıdan ürkerek hen: değe saptı, Ve geçecek yer olmadığı için dar dikenli çalıların arasında sıkıştı. kaldı. Ali ürkütmemek için yava; kingen adımlarla ata yık;ııı..:l.: tanı okşamağa başladı. At kişaiyor, 've tepinerek acaip sesler çıkarı: yordu. Ali: — Sas vlen sus bel Ne kay: naşyon!? Diye su okşamakta —devam ediyordu. Birden — parmaklarının arasında yumuşak birşey farkeder gibi oldu, baktı. Atın yelesine bağlan: miş üstünde kırmızı yazlar bulu: nan bir mendil parçası rüzgürda #allanıyordu. Ali gerçe okuma bilmezdi. amma bu ne ile yazıldığı - belirsiz gizgileri okumak azıcık z0r ola: caktı. Heceleye heceleye cümleyi tamamladı. <Üçüncü tırka cenup: tan hücuma geçecek.> Ali'nin gözleri büyüdü. Böyle birçey duymuamıştı. Ülen bu ne demekti bel Atın eğerini karıştırdı. Birçok zarflar üzerinde “Yanık kavak askeri çubesi reisi binbaşı Sami beye,, yazılı idi: Sonra koca: man barflerle “Acele,, yazıldıktan sonra imübürlenmişti. Küçük Ali yaşının ufaklığına rağmen vazifeyi anlar gibi oldu. Çoktandır kulağına gelen “Harp, düşman, Mustafa Kamâil,, kelimelerinin manalarını şimdi anlıyordu. İhtimal atı yolda, #ldürüp kâğıtları Veyahut at yolur mu şaşırarak düşman eline rirdi: Olmaz ulen!! Olmazdı bell.. Ali bunları kendisi götürecek Saim beye kendiri teslim edecekti: Belki bu yapacağı büyük bir hizmet olurdu. Sonra anasımı, ağasını, da- Barcığı ve hediyelerini düşündü. Zaten köyleri Yamk kavağa uzek değildi. - Kınalıtepeden — iniverirdi. Ati zorlükla — çalılıklardan çıkardı dağarcığını alarak — bindi. “Acele- dir,, tözü kafasında — çengelli istih: famlar çizdiği için u sürdü. At kanatlı gibi gidiyor... Bir saat kadar mı ne gitmişti. Perili ormanlığın içinden üç silâhlı adam çıkıverdi. Ali hayretle onlura bakarken biri yolun ortasına koşa” rak bağırdı: — Hey dur vire! Ali tanımıştı, cavur askerleri diye mırıldandı. Atı adama doğru sürerek bir hamlede geçti. Hende- Ne Mutlu Bize Ever.. Nemutlu bize ki: Böyle ateşli varlık gösteren ve gön. terikleri varlıklarını lebat eden müsbet gençlerin yaşadığı bir devirde yapıyoraz . Nemutla ll. semize ki: üözerleri büyüklük olan büyüklükleri de öz olan !ınçlnlıı anasıdır.. Ve nibayet pemutla bü vatana ki; koy: nunda, gayeleri varlık olan ve varlıkları bir gaye olen gençler yeşatmaktadır... Bu göğüs kabartıcı vasıfla rın hepsine birden malik olan bu üniversiteli genç münevver- lerin çok küçük bir zamanda buşardıkları — işlerin ne kadar büyük, ne kadar takdir celbe- dici ve ne kadar muvaffakıyetli olduğunu, .müsamerelerini blr sevretmek, anlamağa ve İnan mağa küfidir. Uzun bir çalışma ve uzun bir zaman İle ancak gösterilebilecek olan bu varlığı, çok küçük bir zamauda Dasıl göstermeğe — pekâlâ — mavaflak olduklarını Is6 anlamak haki- ksten ,Büa küçük akla gerek. mez, zira bu terazi bu kadar Bikleti çekmez ., Bu gösterişe, arza ve azmin neler yapabileceğine çok güzel bir missldir.. Nitekim İstediler, azmettiler ve başardılar.. Küçük bir çalışmanın büyük olan bu muvaffakıyetini gören veya İşiden herkesin kafasında ve dilinin ucunda hayret ve MHfuhar tollerine bürünmüş ola rak oynaşan Gç kolimeyi, üç takdır. kelimesini, onların na- mida göğetüm kabararak söy Hyoram: — Tebrike çok şayansınız.. M. Delen #e yuvarlanan adam bağırıyordu: — Hey dur virel! Dursana virel Ali bütün kuvyetini sesinde toplıyarak bağırıyordu: — Durmecan uülen dürmecan işteli Keskin bir mavzer sesi atın çıkardığı seslerine — karıştı. Ali birden irkildi, omuz boşluğunda sancılı bir sızı duymuştu. At duür: mayor gittikçe yükselen toz bulntu Arasında uçarcasına koşuyordu. Ar: kada geveza mavzer ardi. arası kesilmiyen — görültüleri meydana getiriyordu. Ağzından — köpükler — saçarak koşturan bir atın köye girdiği ha. ber verilince biabapı Sami bey yüzbapılarla beraber avluya indi. Askerler baygin bir halde attan indirdikleri Ali'yi eski bir kaputun Üzetine yatırmışlardı. Saim beyin yaklaştığını hissedince gözlerini açtı ve mırıltı halinde: — Ben dedi.. Bu atı.. Çukur. Durdurdum eğerin... İçinde kâğıtlar var bayvanın boynuna bir mendil... Bağlı. Ocu alın... Ben beni... Cavar aekerleri vurdu.. On- latra kendimi yakalatmadım... Ben bende... Daha birçok söyliyecekti, eğer ağzını kan pıhtıları doldurmasaydı. Ali'nin — gittikçe ufalan gözlerinde fer kalmamıştı.. İri uzun kirpikle- rini kapattı. Şimdi gözlerinin önün- do beyaz parıltılar uçaşuyordu. Bu beyaz pırıltılar içinde anasımı görür Bibi oldu: — Ana gel Ana gizli.. Diye ü Sonra bunların hepsi silindi. Binbaşı Salm bey bu tomiz ölü- mün leke düşmemiş alnına eğildi. Ve uzunca süren bir baba busesi Ali'nin soğumuya başlıyan alaı ür tünde gezindi. Saim boy ayağa kalkarak: — Türk çocuğual! Dedi. Yerde — kanlar ki daireler halinde toplamıyor. Ali anasının ve ağasının bediyelerini ) ıiğlaı W'“m . ı_ı w ni aa üyfe $ Ui Bahar Çiçeğine Bir çiçekle geçermi bir bahar? Derdi gönlüm. Bir gönülde tutunmaz, durmaz, eterdi gönlüm. En mutlu günü oldu sana rasgeldiği gün; Seni her bir çiçekten daba çok sevdi gönlüm . Ne çıkar soldursa da basretln, baharımı, Alıb gitse de yıllar gençliğimi, varımı, Ben pasıl öldürürüm tatlı bülyı ma?. Seni her bir çiçekten daha çok sevdi gönlüm.. Nelar çekso katlanır gönül sevdiği için, Bağrımda senin açkın yanıyor içle içim; Yaralı bir koş gibi çırpınıyorum niçle? Seni her bir çiçekten daha çok sevdi gönlüm., Hleranla oğarsa da saçlarımın tolleri, Sevgimi öldürmez buyatın engelleri, Müuradına ermektir kalbimlo emelleri; Senl her bir çiçekten daha çok sevdi gönlüm.. 12.2,936 — Korşıyaka Ramdi Tüzüntürk Iç Yüzüm *Cahid Koparnot'a,, Dadaklarımda bir tebessüm varsa, Bilinsin ki o şey yalancı İzdir; Yüzümü eğer bir sevinç kaplarsa Yüreğim o kadar teselileizdir.. Beni sarmıyor ne zevk ne eğlence Bir sızı kaplıyor dörtbir yerimi, Ben düşünüyorum, hergün, bergece Acap ölümüyüm, yoksa dirl mi?!. Gam her an sevincin altında saklı, Gözyaşı, hıçkırık bende gülüştür; Bu sahte, yalancı gülüş te baklı Söylediğim şeyler belki bir düştür. Besim Hikmet Sakarya Bo sahifemize konulmak özere 9 yaşında bir llkmektep yav- —a | rusu bize küçücük Dic yazı gönderdi. Yazının kıiymetine değll, — Türk yavrasunun doygüularına bu sahifede yer vermek - İstedik, yazısım koydak; Ey şanlı Sakarya Ben senin sayende yaşıyorum Ey Türk gençliğine haykıran sakarya Ben Türk'lüğümü severim Ey şanlı sakaya ç Şükran Şemseddin Son Yalvarış. 'N. San: ya Heryerde akıcı bir. babar tazeliği ver; Gözlerim göz'erinin hayal denizlerinde: Sönüyor arzum gibi en çılgın İhtiraslar Son yok bir rüyaya: dalarken dizlerinde... Gölgeler şeklalıyor kuyta hıyabanlarda. Gel, biz de aşkımızı yadedelim mehtaba Gel, atıl kollarıma elverir yeter ba nar. Artık ninbiyi mezi söylesin »tıraba... L Şeyda Sevin Yıldızlar Ağlarken Bu gece yıldızlar ağlarken denize Gümüşten ışıklar titreşip diz dize Kıvranırken sessizdi.. Nemli dudakları rüzgür sarstı biran Yıldızlar güldüler, saya damlıyan kan Alevden balka çizdi.. Kahkahaılar duyuldu, derinden derlac Plâtooik aşkın celri geline Matem alayı dizdi .. Erol Tekin Sana Son Mısrâlar Baktım da yüzündeki alaylı tebessüme, Göz yaşlarım süzüldü damla damla gönlüme; Iztırab denen yılan gönlümün neş'csldir... Ben sana yaklaştıkça, sen uzaklaştın. kızım; Artık şimdi öksüzüm, artık şimdi yalnızım, Bu yaralı gönlümün ca acıklı sevldir... Tanrımın büyüklüğü şahlalmış sanki sende, Dudak büküb: Haydi git senmiydin, desen de, Sazıından daydukların aşkımın bestesidir..

Bu sayıdan diğer sayfalar: