7 Kasım 1937 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 7

7 Kasım 1937 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

? Teşrinisani Büyük röportaj —7 ae $< e İ ANADOLU Yırtıcı hayvanlar avcısının çok heyecanlı hatıraları Müstakil Liberya hükümetinin Bahriye Nazırı olan adamın bir sandalcıdan farkı yoktu — Neden? — Felâket ve uğursuzluk ge- tirir del Güçlükle ve burada hafif ad- dolunan bir yağmur a'tında Assinyaya vardık, Komoe man- sablarında Gran Basam iskele- sinde demirledik. Buradaki muhabirimiz şeytanın tâ kendisi, fakat tembel bir adamdı. Burada bir kahvehane işletiyordu, kendisini: — Mösyö Kazet! Diye takdim etti; fakat sermaye olarak bana ancak bir sırtlan ve bir de yılan arzedebildi. Maamafih — terbiye edilmiş maymunlar da teklif edi- yordu. Ben ondan panter, fil istedikçe o bana binbir şeyden ve bir sürü bayalâttan bahsetti. Kendisini sıkıştırınca bir mekteb defteri yaprağına yazılmış şu mektubu bana okudu: “Kuossi Atyeden Mösyö Ka- zete:, “Size taahhütlerimi ifa ede- mediğimin — sebeblerini - bildiri- yorum, Size istediğiniz hayvan- ları tedarik ve isal edecek olan adam, bir cinayet işlemiş ve bir gün ormanda maktulen bulun- muştur, Elimde olmıyan bu se- beb hasebile arzunuzu yerine getiremediğim için çok mütecs- siriml,, Mösyö Kazet: — Gördünüz mü dedi. Elim- den geleni fakat ae re.. Kader böyle imişl! Eğer bunları kendiniz tedarik etmek hevesine kapiılir ve içlere gitmek istereniz, size böyle birşey tav- siye edemiyeceğiml. İşte bu gibi insanlar hoşuma gitmezler. Bay Dukosun muhabir liste- sinde Liberya paytahtı olan Monrauyada bir muhabir adresi vardı. Maamalih bu memleketi görmeğe çok hevesim vardır. Malüm olduğu üzere bu mem- leket, Amerika zencilerinden serbesti kazananlar - tarafından teşkil edilmiştir. Esir olan zen- cilere nisbetle esaretten hürri- yete kavuşmuş bu zenciler ara- sındaki farkı görmek her halde bir iş ve bir kârdı. Monravyaya vardık. Ben; ge- mideki esir zencilerin buraya gelince çok sevinecklerini sanı- yordum. Adamcıklarda hiçbir Garib bir baykuş başkalık — görmedim; — bundan fazla olarak iskeleye inmek bile istemediler. O kadar ki muhtaç olduğumuz şeyleri bizzat biz gidip almağa mecbur kaldık. Bahriye Nazırı Üzerimize doğru gelen bir kayık gördük. Bunun içinden acı, acı seslerle bize hitab ediliyordu: Babmo: — Şunlara görününüzl! Dedi, Güverteden görününce, heril- lerde garib bir hal hasıl oldu, seslerinin tonu alçaldı. Bunlar, bizi esir ticareti yapan korsan- lardan sanmışlardı. Beni görün- ce, gene benim gibi giyinmiş N takdim etti: — Ben'Liberya hükümetinin Bahriye Nazırıyım! Dedi. S.zin mevcudiyetinizi bilmiş olsaydım, buraya kartpostallar da getirir- dim. Bunların satmak - imtiyazı sade bendedir! Geminizde ne vardır? — Evrakımı gösterdim ve: — Vahşi hayvanlar.. — Vahşi fakat görülmemiş, güzel kuşlar, bir sürü maymun ve yılan.. Dedim. Ufak tefek bir adam olan muhterem Bahriye Nazırı, başını kaşıyarak: — Vahşi hayvanlar? Vahşi kuşlar? Bir sürü maymun ve yılan? Fakat bizimkiler elde edince bunları kemali iştiha ile yerler.. -Yalnız Portekizli — bir melez, Mösyö dö Silva bunları satın almaktadır, dedi. — Bu zat, belki de bzim Çeviren: Faik Şemseddin Benlioğlu Tefrika Numarası; , Bu intihar mı, yoksa talâk mi? Bu iki kurtuluşi yolundan han- Bisini seçmeli idi? Her halde en İyi ve olgun olanını seçmek lâ- Zimdı, Fakat Jim büsbütün baş- & bir şey düşündü: “Hayatına tihayet vermeden ölmek, “Ko- Ca olmaktan kurtulmadan ayrıl- Mak, imkânı yok muydu? igBu hendesi bir mesele demek idi. Bir zaviyeden diğer zaviyeye Seçerken şöyle bir “münhani, gımek lâzımdı. Evet, “M. Jim lak olmaktan vazgeçmek,, lâ- Zımdı. İşler böylece tamamile Ve kökünden halledilecekti. Bu nazariye, Jimin aklında iylce yer etti; bunun üzerinde iş- lemeğe koyuldu. Hiç bir eser bırakmadan, hiç bir tehlikeye uğramadan tegayyüp edecekti. Servetini de beraber götürecek ve spor projesini de tatbik ede- cekti. Mevcut olmak veya tegayyüp etmek? Bu cehennem hayatından çıkmak veya bu hayatta kalmak. Bu meselenin hal noktası idi. Jim, bu düşüncelerle fevkal- âde meşgul bir halde bürosuna girdi. Gelmiş olan mektuplara seri bir göz attı. Bir kaç not muhabirimizdir. — Belki.. Fakat bundan beş ay evel ölmüştür. Onun yerine "2y Samuel Burklay geçmiştir. Bizim muhterem Bahriye Na- Darm bir'az piyazlamak lüzu- munu hissettim, kendisine — bir şişe rum verdim. Buralar — için bunun kadar büyük bir hediye olamazdı. Adamcağız: — Cihanı ayağa kaldıracağım ve size ormanlarımızın — bütün hayvanlarını getirteceğim! Dedi. Merakla: — Oormanlare gi:mek kânı var mıdır? Bizim Bahriye Nazırcığı bir müddet düşündü, sonra başını kaşıyarak: — Rica ederim, siz bu vahşi- lerin işlerine karışmayınız. Dedi, Adamcağız — haksız - değildi. Ben, hürriyeli ve serbestiyi se- ven bir adam olmak itibarile burada hakiki bir hürriyet ve bunun feyizlerini görmek istiyo- dum; fakat, burada diğer yer- lerden, Afrikadın esaret usulle- rinin cari olduğu yerlerlerinden fazla bir anarşi ile karşılaştım. İştel Bir asır kadar var ki Liberya zencileri Amerikada hür- riyetlerine sahib olmuşlar ve burada kabiliyetlerini gösterecek İ bi ASNi ERAAİ A ee bir şey yapamamışlardır. a vaer — im- Bir ayda İzmir limanına girib çıkan vapurlar Birinciteşrin ayı içinde İzmir limanına girib çıkan muhtelif vapurların mikdarı 316 dır. Bunlarda 155 şi Türk, 2 si A man, beşi Amerikan, 2 si Dani- marka, Birisi Belçıka, 4 dü Fran- birisi Bulgar, 9 zu İngiliz, birisi Lehistan, birisi Yunan, 17 si İtalyan, 2 si İsveç, 3 çü Romanya, 2 si Norveç, biri Yu: goslav, altısı Felemenk baadralı vapurdur. Yalnız Türk vapurlarından bir ayda İzmir limanına girip çıkanların safi tonu 43254, gayri safi tonu 76048 dir. adi, “ba noilâri 'kâlibi. Adam Vormere verdi. Bu kâtip, ciddi tavırlı, saçları dikkat ve ihtimamla taranmış, gözlüklü bir gençti. Patronunu görünce, uğuşturarak: — Bay Blak, şu anda büro- nuzda şayanıdıkkat ve şık hâ: diseler o muştur. Dedi, Jim Blak, bu haberi benim- semedi: — Belki de bir sürü dediko- du, dedi. — Bilâkis. şeyler. ellerini Fakat romanesk — Ne? Benim büromda ro- manesk şeyler de ne demektir, Allah aşkına? Bir kıdı'n mı, yök: sa başka bir şey mi mevzuu bahistir?. — Evet, bir kadın. Mis Hop.. — Mis Hop mu? Jim, aldatılmış olmaktan ziya- de samimi olmamaktan korkan “ANADOLU,, nun anketi: ——— — — — Kadının iyisi, hayatı cennete, fenası da cehenneme çevirir Avukat Bay Müurad Çınar, ideal kadın hakkındaki fikirlerini izah ediyor Yazıhanesinde bulabilecek mi- yim? Diye kendi kendime soruyor ve tereddütle Bahçelihan mer” divenlerinden çıkıyorum. Bir kaç dakika sonra, B. Murat Çınarın yazıhanesinden içeriye giriyo- rum. Mükellef bir yazıhane, ha- hlarla örtülmüş duvarların mu- tena bir yerinde, merhum Sü- leyman Nazifin resmi asılı.. B. Murat Çınar, saatlerden- Wwukat B. Mured Çınar beri yazıhanesine uğramamış. Hakkı var ya; Baroda aza, vilâ- yet meclisinin açılma zamanı yaklaşıyor, avukatlık, muharrir- İik a bir sürü işler.. Ki daktilo — makinesinin başında.. — B. Murat Çınar nerede?. Diye sordum. — Vallahi bayımrdedi.. onun nerede bulunduğunu tayin etmek güçtür., Biraz sonra Adliye dairesin- deydim. B. Çınar, cübbesi sır: “ındta; barodan çıkıyor! Hemen kumpas açtım. Merdivenlerden çıkmak üzere iken yakaladım. — Şimdi çok meşgulüm. Baş- ka zaman konuşuruz. Dedi. Kulak asmıyarak israr. ettim. Bir kenara çekildik. B. Murat Çınar, hem etrafına bakıyor. ve hem de: — Kısa keselim, zira işim var. BDiştiilal — Beş dakikadan fazla meş- gül etmem merak etme! Dedim- ve birinci sorguyu sordum: — Zatıâlinizce kadın nedir? B. Çınar, kiç düşünmeğe lü- züm görmeden cevap yerdi: — Kadının iyisi, hayatı cen- nete ve fenası da cehenneme çevirir. Bu mahlükun mahiyeti, bence budur. B. Çinarın bu cevabını orji- nal buldum. Kendisi de farkına vardığı için güldü. Mavi gözleri ile ve bir çocuk masumluğu taşıyan bu genç Ze — İdeal kadın? — Evet ideal kadın.. Evvelâ hem kendisinin ve hem de mensublarının -namus, şeref ve haysiyetini muhafaza eden ve sonra da cazibesini yalnız kocasının üzerinde devam ettirebilen kadın, ideal kadındır. Saçlarını, kocalarile ayni yas- tıkta ağartabilen kadınlar, an- cak bu kadınlardır. Namus, cazibe.. İşte kadının paha biçilmez değeri... B. Murad Çınar, etrafına bak- mağa başlamıştı. Kaçmak niye- tinde olduğunu anladım, hemen: — Siz kılıbık mısınız, kazak mısınız? Diye sordum. B. Çınar, kaşlarını cevap verdi; — Bu ne biçim lâf; bu susli sormakla hakikate varamazsınız. Bir erkeğe karnsının yanında bu suali sordunuz mu, hiç bir zaman: — Kazağım. Diyemez. Bence, erkek ne kılıbık olub erkeklik gururunu ihmal etmeli ve ne de kazak olub müstebid olmalı. — Kadın yüzünden hayatınız- da geçirdiğiniz. en büyük kor- ku, heyecan ve sevinçleri anla- tır mısınız?. — Bekârlık hayatında her er- keğin başından kadın yüzünden binbir belâ, bir kaçta safa geç- miş olabilir. Fakat bunları, gazete — sütun: larında hikâye etmeği — doğru bulmam. Zat, zaman ve mekân saklan- mak süretile anlatılacak bir ma- ceranın, ne tadı, ne de olur. İyisimi, kapalı geç! B. Murad Çınar, hem söylü- yor ve hem de, gülerek merdi- venlerden acele çıkıyordu!. Kâmi Oral Nablus'a İki bin kişilik bir kuv- vet daha gönderildi.. Londra, 6 (Radyo) — İagil- teae Harbiye Nazırı, Nablusa yeniden iki bin kişilik bir kuv- vet göndermişlerdir. Deyli Herald gazetesine göre, bu kuvvet arasında istihkâm bölüklori ve kara taburları da mevcuddur. Araplar, bugün bir İngiliz taburuna hücum etmişler ve iki nefer öldürmüşlerdir. çatarak tuzu bir adamdı. Fakat, kâtip Adam patronunun sapsarı — kesildiğine dikkat etmeden: — Mister Gam adlı bir ada- mı bilmem hatırlar mısınız? İyi bir müşterimizdi. — Şu Ley işi değil mi? — Evet, Bayım. — Şu dul.. — Tamam.. Tamam.. Şu bü- roda hiç bir kimse Bay Gamin yobut sizin tabirinizle dul Ada- mın Bayan Hop ile alâkasından haberdar değildi, bu mesele de yeni başlamış bir dâva değildir. Bu kadar müşteri arasında mu- vaffakıyet bu zatta kalmıştır. Bu sabah bir şey imzalattır- mak için bir mücevheratçıya uğramıştım. Bir dene göreyim? B. Gam bir nişan yüzüğü pazarlı- ğını yapmakta idi. ü Mis Hopa verecekti. — Anlaşılmaz bir iş! — Halbuki- bu iş gün gbi aşikârdır. Çünkü dul adam, Mis Konsolosu öldü- ren Ermeni — İdama mahküm oldu Beyrut, 6 (Radyo) — Bundan bir ay evel Amerikanın bura konsolosu B. Mariteri öldüren Ermeni Mıgırdıç Karayanın mu hakemesi sona ermiş ve cinayeti işlediği anda şuuru yerinde bur lunduğu sabit olduğundan, katil idama mahküm olmuştur. Resmi ziyaret Belçika kralı Londraya gidiyor.. Londra, 6 (Radyo) — Belçika kralı Leopold, bu ayın 16 sında resmen Londrayı ziyaret ede- cektir. Kral; Dovrda, Dük Dö Glo- cester tarafından Viktorya istas- yönunda, İngiliz kral ve krali- çesile İngiliz Nazırları ve bütün selirler tarafından karşılanacaktır. Kral Leopold, Londrada üç gün kalacaktır. Valide kraliçe Mari, Belçika kralı şerefine Maliveren sara- yında ve müteakıben de İngiliz kral ve kraliçesi Pukingam sa- rayında kral Leopold şerefine birer ziyafet vereceklerdir. Londra belediye reisi de kral şerefine ayrıca bir ziyafet vere» cektir. Belçika kralı, bilâhare Belçika sefarethanesinde mukabil bir zi yafet verecektir. Kral Leopold, ayın 18 inde Kolçestere gidecek ve fahri ku- mandanı bulunduğu İngiliz ala- yını teftiş ettikten sonra, Lon draya dönerek, İngiltere Hari» ciye Nazır B. Eden tarafından şerefine verilecek ziyafette hazır bulunacak, ertesi gün de Brük. sele dönecektir. Belçika kabinesi Artık teşekkül etmek üzere Brüksel, 6 (Radyo) — Belçika kabiaesini teşkile memur edilen (Spak), bütün partilerin müza- heretini temin ettiğinden bu hafta içinde kabineyi teşkil ede- bileceği söyleniyor. B. (Spak), gelecek hafta için- de parlâmentoya gelerek icraat proğramını okuyacak ve itimad reyi istiyecektir. Almanya Harbiye Nezaretinin yen! bir tedbiri Berlin, 6 (Radyo) — Alman. ya Hariciye Nezareti; bundan sonra hariç memleketlerde se. yahat edecek olan Almanların, askerlik cüzdanlarını taşımalarını yasek etmiştir. Bundan maksad; yabancılyrın, Almanyanın askeri teşkilâtına vukuf kesbetmelerine mani olmaktır. Hopu bugün öğle yemeğine -yü- züğü vermek için- davet etmiştir. Kâtip âdeta asabileşmiş bir halde patronunun yanından çıktı Yalnız kalan Mister Jim Blak, biraz düşündükten sonra büro gınonunı: — Bana Mis Hopu çağırınız dedi. Sekiz senelik mesai arkadaşı Genç kızın vitrin arkasından gölgesi göründüğü zaman Bay Jim Blakın yüreği -ihtiyarsız ol- mak şartile- hopladı ve bu anda kapı açıldı. Taze, pembe ve güzel kız işte karşısında bulunuyordu. Mahirane bir şekilde dağınık birakılıcış siyah saçları, deria ve daru ma- vi gözleri, bir çocuk masumlu- ğunu tasıyan bu kız, her erkeği hayaller peşine sürükliyen bir dilberdi. Mütevazi Lir halle iler- liyerek patronun ta, yanına otur- du ve: (sonu var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: