14 Ocak 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9

14 Ocak 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 Klayna #anl Enğilgerg -Uzak Şark ————DI— ...0 — İngiltere Ingilterenin iki silâhı var! Donanmas: v2 Birle. şik Devletler L'örop Nuvelden Yazan: Pol Drelmiyer Çin-Japon barbi garb devlet- leri (çin bir sıra davalar ortaya çıkardı. Bunların - başında prensibin idamesi vardır: Mıb letler cemiyeti azasından bir devletin arazi ve tamamiyet'ne hürmet edilmesi. Fakat bu, Ha- beş stan tecrübesindenberi, bir an- gak manevi kiymeti kalmış bir meseledir. Japo karşı bir cezalındırma seferine girişmeği bir dakika bile aklından geçir: medi, İkinci dava, garb devletleri: nin Uzak Şarktaki itibarları meseles Daha hususi ma- hiyelteki üçüncü dava da, garb devletlerinin dünyanın bu kır: üi li dd A Bir İngiliz gemisi mındaki maddi — menfaatlerini alâkadar — ediyordu. Kollektif emniyet nasyonu bir kere ortar dan kalktıktan sonra garb dev: letlerinin itibarını devam ettir Menin mümkün olup olmuyacağı sorulmağa değer bir keyfiyetti. Maddi menfaatler notalarla de- gil, ancak kuvvetle müdafaa edilebilir. Çindeki istilâ harbin- de, garb devletlerinin ve - bil- hassa İngilterenin menfaatlerine büyük darbeler vuruldu. Japon- Üyanın büyük — kuvveti, Avrupa devletleri arasındaki — ihtilâflar- dir. Milletler cemiyetinin 1931 deki zaafı, Mançurinin ilhakını mümkün kıldı. Fakat bir Av- rupa topluluğunun mevcud olu- ga — Japonları, — Avrupalıların menfaatlerine Sâygı göstermeğe mebur ediyordu. 1937 de ise Milletler Cemiyeti — büsbütün Zayıflamıştır. ve İulyın-Almın- Japon paktı, Tokyo hükümetine daha uzun bir zaman için Av- rupa denilen kuvveti karşısında bulam!yacağını ispat - etmiştir, Hakiki kuvveti ne olursa olsun, hedefi ne olursa olsun, bu pakt garbın bir ihanetidir ve İngi: lizlerin batası onu lâyık olduğu ciddiyetle — karşılamamak ol Mmuştur, Birleşik devletler “İcabında, indeki sermayelerimize kaybol- Muş nazarile bakarak silâha mü- TaCaat etmeden geri çekil istikbalimiz burada değildir,, di- yebilirler. İngiltere — imparator: Tuğu bunu yapamaz. - İngiltere, ne zaman, dünyanın bir köşe- sinde emri vaki karşısında gerilemişse, yeni kuyvet darbe- lerine, yeni şantajlara zemin ha- zırlamıştır. Şanghayda - İngiliz n?e_u[ııkluinin yağma — edilme- sini, harekete geçmeden kabul etmesini, Hong-Kongun tehdid edilmesine meydan vermek de- mektir. Çünkü Japonlar — diktar M. Çemberlayn, törlüklerin metodu — mucibince, ilerleyişlerini adım adım ve mu- kavemet imkânlarına göre yap- maktadırlar. Hong- Kongda mu- kavemeti gevşetmek, büyük Sin- gapur stratejik zincirini zayıf- latmak "demektir. Uzak Şarkta zayıfamaksa, Avustralyayı yar- dimsz, Hindistanı — tehlike; maruz bırakmaya müadildir. Ja- ponyanın muvaffiyetlerini baş- kalarının taklide kalkışmamaları için de sebep yoktur. Bu hakikatlerin İngiltere dev- Tet adamlarının. zihnini ne ka: dar kuvvetle işgal ettiğini söy- lemek lüzumsuzdur. — Fakat da- vayı düşünmek kâfi değildir, halletmek lâzımdır. — Kollektif bir harekete ümid — bağlamak nafileydi. Bu müşkülden zararsız çıkmayı ummak nafileydi. Dün- ya kamoyuna itimat etmek na- fileydi. İngilterenin iki silâhı - vardı: İngiliz donanması, birleşik dev- Tetler. Fakat ikincisinden istifa- de kolay iş değildi. — İngiltere hükümeti bir çok defalar Ame- rikaya bir deniz nümayişi yap- mak teklifinde bulundu. Fakat bu fikir tahakkuk etmedi. Ame- rikan kamoya müşterek bir ha- rekette bulunmak - için lüzumu kadar olgunlaşmış değildir. ve B. Corden Hul gibi Amerikan devlet adamları “muvazi — bir hareket hattı, ndan bahseder: lerken son derece ihtiyatlı dav- ranmaya mecbur olmaktadırlar. Bu itibarla, İagiltere, — Japon tahriklerini önlemek — için yakın bir zamanda Amerika ile müş- terek bir harekete girişmek ih. timalini hesaba katamazdı. Geriye İngiliz donanması ka- hyor. Söylendiğine göre, İngil- terenin Çin sularına iki zırhlı ile lüzumu kadaryardımcı gemi göndermesinde bir mahzur yok- tur. Fakat Çindeki donanmasını bu mikdarda arttırmak, Ja yaya karşı müdafaa - tedbirleri almak manasına gelecek ve her bangi bir. mağlübiyet halinde onu mazcretsiz bırakacı lal- buki, bir çarpışma ihtimalinde bu ayarda bir İngiliz donanma- sının Japonlara karşı koyabil- mesi için az imkân vardı. Şu halde böyle yarım bir tedbir almayı düşünmek doğru olmı- yacaktı. Bütün mesele, İngilte- renin, meselâ Akdeniz filosunu Çin sularına göndermeği haklı gösterecek kadar vahim bir va- ziyet karşısında bulunup bulun. madığın! tayin etmekte idi. İn. giltere, böyle bir donanma ile, bütün kuvvetlerini Çinde harbe sokmuş olan Japonyaya kolay- lıkla üstünlük elde edebilirdi. Vaziyetin vahim olduğu ise mu- hakkaktı. Uzak Şarktaki İngiliz menfaatleri bir yana, — bizzat Hong-Kong bile, Kantonda ha- rekete geçecek Japonların doğ- rudan doğruya tehdidi — altında p omşşlardır. * kuvvetleneceği günü bekliye- rek adım adım geri çekiliyor' Si a M. Eden bulunuyordu. Otokrasilerle de- mokrasiler arasında gizli cidal- de demokrasilerin mukavemet noktası Uzak Şarkta bulunabi- lirdi. Böyle bir hareketle yalnız Japonyaya ders verilmiş olmaz, ayni zamanda diğer otoriter devletler ihtiyatlı harekete mec | bur edilmiş olurdu. Bu projeye karşı, — stratejik ve teknik kuvvetli itiraz sebeb- leri vardır ve bilhassa İngiliz arairallığının gösterdiği deliller, şimdilik üstünlüğü elde etmiş görünmektedir. Japonyaya karşı harekete geçmek için Akdenizi boş bırakmak lâzımdı. Fakat burada asayişi kim —muhafaza edecekti? Fransanın bu vazileyi üzerine alabileceği söylenecek. Fakat amirallık Fransız donan- masının, bu günkü vaziyetinde Akden zi muhafaza edecek ka- biliyette olduğundan şüphelidir. Bundan başka - teknisiyenlerin söylediğine göre, dört zırhlısı tamirde olduğu için bu gün İngilterenin hizmet halinde olan zırhlıları ancak on bir tanedir, balbuki kendisini saydırmak için Uzak Şarka sekiz dokuz zırhlı ve lüzumu kadar torpito filosu göndermesi lâzımdır. ve — üsle- rinden binlerce kilometre mesa- fede bu donanmanın teçhiz ve ANADOLU ——— iaşesi de ayrı bir mesele teşkil etmektedir. Bu, ancak, pek bü- yük bir zaruret karşısında dür şünülebilecek kadar müşkül bir hareketti. Bu vaziyet karşısında, İngil: tere, Çindeki menfaatlerini say- dırmak için ne yapmağı düşün- mektedir? Benzeri — maceralar için bir ibret dersi teşkil ede- cek büyük bir fleriyet ka- zanmak üzere bü'ün kuvvetle- rini bir noktada teksif atmeli miydi? Bu usul kabul edilme- miştir. Fakat mesele bu suretle halledilmiş olmuyor. - Asıl hal şekli istikbaldedir, üç sene sonra İngiltere, herhangi bir devletler grubuna kıyaslanamı- yacak kadar üstün, müdhiş bir deniz kuvveti haline gelecektir. Esasen iki sene sonra da - kâfi derecede kuvvetli - olacaktır. O zamana kadar, bütün mahzur- larına rağmen - bir bekleme ve gec.ktirme — polltikası takib et- mek lâzımdır. Uzak Şarkta ka- yıpların şimdiden — milyarlara varmış olması mümkündür. İn- giltere, düşmaalarının ilerleme: sine kat'i bir nihayet vereceği günü bekliyerek, şimdi adım adım gerilemeği tercih etmektedir. Gerçi bu politika pek şerefli değildir. Fakat başka bir hal şekli mevcud olmadığı için ol? duğu gibi kabul - edilmesi lâ- zırıdır. Para cezası Yere üren 17 kişi ve fazla müşteri alaa bir sinema, bele- diyece para cezasına — çarptırı- İki günlük hikâye * Knid Afroditi Halikarnas Balıkcısı — Dünyanın meçhul yeri kalmar dı, derler. Anadoluda Knid (Cayd) adlı bir yer vardır. Ora- sını malüm telâkki etmek bir az da mübaleğalı olur. Knide arasıra — balıkçılar giderlermiş. Ben bir tanesini yakaladım. Adam anlatıyordur — Kendi hava ve hevesimizi klavuz ittihaz eder, balığa - gi- deriz Su değirmeni dönerken suları köpürte köpürte arkaya rduğu gibi, biz de deniz- keri, kıyıları, şehirleri görenek- leri her günkü usandırıcı hayatı hep arkamıza fırlatırız, prova- mızı Egenin ufuklarına, dümeni makadderata terkederiz. Bu denize Arşipel derler. Çün- kü altı yedi bin yıl evel kayığı ilk yüzdüren dalgalar ve dalga- lara binen ilk kayıklar hep bu- ralı idiler. Nasıl Arşipel olma» sın ki acayib sebaai âlemin dör- dü, beşi hep Egeli idi. İklim © kadar tatlıdır ki ne palto ve soba ile, ne de yelpaze ve buzla tashihine ihtiyaç görülmez. Bu- ralarda peydalanmış eşkâlin, ge- rek fiıkri, gerek mi sfi doğruluk, çıplaklık ve riya 'ci- cibicisile örtülmeği kabul etme- mezliğidir. Bunun da bir nümu: nesi Koiddir. Anadolu bir yere bakar ta- savvür edersek, Onu ancak Ak- denize bakıyor, diye kabul ede- biliriz. Sanki Anadolu denize aşkından, Ege köpüklerine atık mış, ve elli mil uzanan Dadça yarım adasını yaratırken Kriyo burnunda; *İşte bak Arşipel! Ben koy- nuna geldim. Çünkü ben senin Koid'inim!, Diye bağırmıştır. Bundan do- layı Dadça yarımadası Anadolu- nun Knid'e lisana gelen bir dilidir. Burun pek uzun ve yalnızdır. Burada karalar denizlerle baş- başa kalmışlardır. Rüzgârna göre, — Cebelüttarıktan, Garb Trablustan, veyahud Mataban burnundan gelen dalgalar, gö- hülleri yettiği kadar kabanp hızlanmak - fırsatını bulduktan sonra, nihayet Anadolunun bu heybetli burnuna gelirler — ve taşkın sevgiden patlıyan bir yürek gibi Knidosu bembeyaz ve yupyumuşak köpüklerile sa- rarlar. Ve böylece Ege Knide ve Knid de Egeye kavuşur. Knid Kriyo burnunun tam ucunda ve — burnun — sağlı dik iki sathı maillerindedir. Ora- ya kayıkla ilk vardığım, ve göz- lerimi etrafıma gezdirdiğim za« man hayretim pek büyüktü. Fa- kat oranın güzelliği hatta hay. retimden de daha büyüktü. Harabenin yirmi otuz mil ya. kinine kadar ne bir insan, ne bina vardır. Tam kervan geç. mez bir yer. Harabenin çatlak duvarlarının, kalelerinin, çök- müş surlarının, devrilmiş sütun- larının üzerinde güzellik guru- runun yalnızlığın nuru parlıyor. Kalabalık ev harabeleri arası dan bembeyaz yollar ağara ağa- ra yukarıya Akropole doğru çıkıyorlar. Mermerler, sanki bin- lerce yılın gurub ve şefaklarının Pembesini içe içe utanan gelin yanağı gibi kızarmışlar, İşte bu- râdaki mermerlerin en iyilerini sültan Aziz vapurlar dolusile taşıtıp Dolmab ihçe sarayını yap" tırtınıştı. Devirler gelip — geçmiş, dev- letler yükscip yıkılınış, harbler kaybedilip kaza: nılmış, fakat Kaid hep sükütuna bü- rünmüş. Burada ne Hayyamın kumrusu, Krodes- tin baykuşile örümceği var. Ancak bembeyaz Kaid ve sükütl. Lucien, * De Ameribus, unda Kniddeki Venus * Mukaddes bahçenin ya lmiştik, güzel okuları bizi sarhoş etti. Avlu (Afrodit)in mor- kadine — yakışır güzel kokulu ağaçlarla — dolu 1 Daima çiçek açan ve meyva veren mersin ağaçları mabude- İ izaz ediyor: lardı. - Defneler veserviler - vardı. Burada ağaçların hiç birisi ihtiyar» lamaz, daima gençtirler, daima dallar sürerler.. Harabede şim- di biten çalılar iki bin sene evel Lucienin - bahs- ettiği defnelerin, mersinlerin yav- ruları, torunları- dir. ve iki bin sene evel Lucie- nin koklamış ol- duğu — kokuların hatırasını, tarihi kadimin kokus- Unu ve sesini bana ulaştırıyor. — Zaten defe nenin asıl vatanı Kriddir. Bu- radan dünyaya yayılmiştır. İnsan bayalinin insan oğlunun tasavvur edebildiği en güzel Alfrodit — Praxitelin — şaheseri Knid Afroditi idi, Milo, et ve kemikten dolguncana ve tombul-| cana bir. kadındır. Güzel 'bir kadın heykelidir. Milo Afroditi canlansaydı. Otuz senede cada- lozlaşırdı. Knid Afroditi ise gü- zelliğin taşla bir ifadesidir. Gü- zellikse başlanamaz. Milo Ve- nusu güzel bir kadındır. Knid Venusu kadının güzelliğidir.Knid Alroditi ifade lettiği şeylerden çok öte şeyler ima eder. Di- mağa bir musiki çizgisi, uçuşu verir. Onun için tekâmüle doğ- ru bir harekettir. Bir ümiddir. Knid Alfroditi imparator Theo- dosius tarafından İstanbula gö- türtülmüştü. Lausus — sarayına konulmuştu. Orada sarayla be- raber yandı. Vatican ve Mu- nich müzelerindeki Knid Afro- ditileri; Knid sikkelerine basıl- mış Afroditin taklidinin — tak- lididir. Cicero bütün dünyanın Knid Afroditine meftun kaldığını ya- ziyor. Pline ilâheyi görmek için dünyanın her tarafından Knide gidilmekte olduğunu — yazıyor. Gene Lucier Kriyo buraunun güzelliklerini - saydıktan sonra Afroditten bahsedarken bayağı cezbeye tutuluyor: “Mabede girdik. Ortada Paros, Mermerinden mabudenin pek Parlak bir timsali duruyordu. Dudaklarında bir az çekingen, irlaz utangaç bir gülümseme vardı. Güzelliğini biç bir şey örtmemiş, mabedin her yanında kapıları var. Ba süretle — mabü: deye her taraftan bakmak mümr kün Oluyor. Mabedin - bekçili l : kapıyı bize açtığı vakit birden- bire - şaheserin tesirile vurulduk. Hayretimizi bir kaç kere izhar- dan kendimizi menedemedik ,, Diyor. e .. t Gece ortası olunca yeryüzünü, tuhaf ve esrarengiz bir ruh do« laşır. Horozlar uyanır, — öterleri Siğular uyanırlar, veziyet değişi tirirler. Her mahlükta bir hare. ket görülür. Açıkta yatanlar bü hali mutlaka sezmişlerdir. Tayfa — kayıkta uyandı. —Saat kaç, paraketalarımızı atmak zamanı geldi mi?,, Diye sordu. ” — Hayır!. Mesud gece vam ediyor., Dedim. Gene uyudular. Ben kalktım. Kayıktan çıktım. " Harabenin sokaklarına dali- dim. - Knid Afrodit'nin —mabı dine gidecektim. Yürürken bir: adımda bir asrı yormuşum gibi bir duygu duye — dum. Adımlarımın trakl trak! edişini harabenin sokakları ak- sekiriyorlardı. — Yıllar, — sarlaği kurumuş yapraklar gibi buraya dökülmüşlerdi, fakat Knid Al- roditinin bu-yere sinen güzelli Yini . bir türlü örtememişlerdi. | Onun — güzelliği bu yerin üze — rine parlıyan ay gibi Kndin bir heykeli değil ruhu olmuştu. Yokuş — yukarı — çıkıyordum. Agoradan Dionysius —mabedine — deo şimali şarkideki Akropole” doğra. yollanıyorum. Bir az son- jf ra Afroditin mabedine varm: tım. Ta tepedeydim, sağım dör Niz, solum deniz, önü u inün Arşipel altımda c varyn bir nurani çarşaf yılıyorda. Bü işİdiyan üzednde lam Önümde vol hâlâ 'f gN y Lütfen çevirikaf” de. ea dizll | bi birden arşınlıs- — |

Bu sayıdan diğer sayfalar: