15 Nisan 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 7

15 Nisan 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife —T Gökten ölüm yağıyor Vercan kalesi Almanlara karsı nasıl durda? Yazan: Fransız erkânıharp kaymakamlarındaen Jorj Londen ANADÜLÜ Türkçeye çeviren: A. Kâmi Oral 37 inci Fransız fırkası, Almanlara esir düşmek üzere iken 38 incinin âni yardımile kurtuldu ve taarruza geçerek birçok da esir aldı. — Rica ederim, beni rahat bırakınız! Ben, hepinizin vatan- perverliğinden eminim. Demek istemiyorum ki, ben olmazsam, siz vazifenizi yapmıyacaksınız. Yalnız, efradımın yanından bu sırada uzaklaşmak istemiyorum. Vicdamın böyle emrediyor.. Baktım ki, fırka kumanda- nına söz kâr etmiyecektir. Ken- disini bir an evel — hastaneye kaldırabilmek — için, — Mareşal Petenin tesiri lâzımdı. Hemen telefona koştum ve santraldi Mareşalın karargâhını istı Uzun müşkülâttan sonra, Ma reşal Petenle karşılaşabildim. Kumandan, söz söylememe mey- dan bırakmadan beni tebrik etti ve kıtaatımızın muvaffakı- yetinden dolayı fevkalâde mem- nuo kaldığını beyan - ettikten sonra, birkaç gün istirahat edebilmek Üzere geri hatlara çekilmemiz hakkında erkânıhar- biyeye emir verdiğini bildirdi. Gösterdiği teveccühden do- lâyı teşekkür ettim ve bizim, va- tanın tehlikede bulunduğu bir |" zamanda birinci hatta bulun emir verdiğini ve kendisi lü- zum gördüğünü ilâve etti. Fırsat bularak Mareşala de- dim ki: | —e>e— Mareşalım, kumandanımız yaralandı; buna râğmen hastar neye gitmek istemiyor. Halbuki doktorlar, yarasının vahim o duğunu ve kangren, olmak is- tidadını gösterdiğini söylüyorlar, arzı malümat ediyorum. Mareşal, kat'i bir lisanla: — Hemen hastaneye kaldı. rınız. ve benim de kendisini orada ziyaret etmek istediğimi söyleyiniz. ,, —— Kabul etmiyor mareşalım. Şı kendisile konuşursanız bel- ki razı olur., — Telefona gelmek için ye rinden kımıldıyabilir ıııi'ı!;ı z — İhtiyaç yok mareşalım; biz yatağına kadar - telefonu nakledebiliriz. Yalaız siz. em- rediniz. — O halde, ne yapmak lâ- zımsa yapınız, telefoada bek- liyorum.,, Derhal koştum ve - telefonu fırka kumandanının yatmakta olduğu çadıra naklettikten son- ra, mikrofonu vererek: — Mareşal Peten sizi tele- fonda bekliyor; cevap veriniz. Dedim. Kumandan, evvelâ telâşla: — Ne istiyor, acaba ne var? Diye sordu ve sonra mikre- fonu alarak: — Emrinize âmadeyim ma Teşakım, Diye seslendi. Mareşal (Peten) le fırka ku- mandanı arasında cereyan eden muhavere uzun sürdü. Kuman- dan, hastaneye gitmek isteme- diğini söyliyerek Mare, al- varıyor ve sıhhi ahvalinde en- dişeyi mucib birşey olmadığıaı tekrar edip duruyordu. Mareşal (Peten) 1srar etmiş olacak ki, fırka kumandanının ağzından şu sözler işitildi; — Mareşalım, kumandanlık uhdemde kaldıkça hastaneye gitmeme imkân yoktur. Ö va- zileyi de benden alırsanız, ta- -- bancamda hayatıma son vermek için bana yarıyacak kadar kur- şun vardır. Sizi temin ederim ki, sıhhi ahvalimde birşey yok: tur. Vücudümdeki hararet, bu- ronşitten ileri geliyor. Yalva: vrım Mareşalım; - beni as erle rimia yanından ayırmayınız. Maahaza israr edecek - olur- sanız, emrinize mutavaat, benim için bir vaziledr. Muhavere, beş dak'ka kadar daha devam etti. Fırka kuman- danı: —Başüstüne Mareşalım: Diyerek mikrefonu e.inden bıraktı ve sonra, asabi bir ta- vırla bana bakarak: — Emrivaki yaptınız! İstedi- ğginiz oldu. İşte gidiyorum. Bana vekâlet edeceksin. Dedi. Ben cevap vermedim. Zira müteessir olduğunu biliyordum. Yalnız, vakit kaybetmemek için hemen bir imdadı sıhhi otomo- bili istedim. Fırka kumandanı, yarım ssat sonra, çok sevdiği den ayrılıyordu. acıklı oldu. Bütün fırka erkânı, bilânum zabitan, gözyaşlarile ve iadci e müşfik peder- 'a Fırka kumandanı, iki ay has- tanede kaldı ve bu müddet zarfında daima bizimle temasta bulandu. Gönderdiği mektup- larla her zaman bize cesaret veriyor ve itana: *Çocuklariım, efrada nümune olunuz ve Ööns hattan ayrılma- askerlerin Bu — ayrılış, yınız! Chana ispat ediniz ki; bir Fransız, vatanı için ölmek- ten hç bir zaman çekinmez., Diyordu. .. Yağmur hâlâ devam ediyor. Bz, mevzilerimize yerleştik. Efrada sıcak yemek yedirmek zarureti aşikâr. Fakat, herkes yorgun ve sırsıklam bir halde.. Artık sabah oldu. Lâkin yağ- mur devam ediyor.. Saat tam 9. Birdenbire, top sesleri iştildi. Düşman, bütün kuvvet le taarruza geçmişti! Biz, btap bir haldeyiz.. Tam bu sı- rada aldığımız bir em'rde, sol cenahta, 37 inci fırkanın ter- kettiği yerleri tutmamız lâzım geldiği bildiriliyordu. Hemen telefona koştum ve 37 iaci frkayı arıyarak, tutar cağım'z yerlerin — istikametini anlamak istedim. Fakat, tele- fon ha'ları bozuk olduğa için bir netice elde edemedim. Bu- nun üzerine, kıtaata hareket emrini verdim. Tam bu sırada koşa koşa gelin bir süvari, bze şu emri getirdi: *37 inci fırka, tekmil kıtaa- tile düşmana esir düşmek üze- redir. Yetişiniz ve kapanmak üzere bulunan düşmanın çem- berini kırınız!., 'Tahminime göre, düşman ta- rafndan ihata edl üzere bulunan 37 inci fırka ile ara mızda takriben dört kilomet reden ibâret bir mesale vardır. İstikameti tayin ettikten sonra, kı'aata süratla hareket emrini verdim. UARAFADARAI a var — — Arkası Fasın meşhur bir şeyhza- desi evlendi Yeni ve güârk;rısı, felsefe tah: Arap kızıdır : . etmiş bir Fas arapları şey- hinin oğlu Seyyid Mohammed — bin Gana, binbir gece masallarında oldu- ga gibi, büyük bir tantana ile evlen- miştir, Seyyid Moham- med bin Gana Fasın en tanınmış en eski bir ailesine measuptur. Nişan- Lsı felsefe — tahsil etmiş bir arap k- zıdir. Nikâh merasimi- ni, ecdadının riayet ettiği bütün dini âdet ve usullere rityet edilerek ya. pilmiştir. Cenubi Fasın en çalkanmıştır. Kabileler, kadılar, ağalar ve baş ağalar akın akın bu şehre gelmişlerdir. Araplar — şeyhini Afr.kııl: bir tek ıı-ı;..ı,-ıyn Fas istilâ edilince, Bin ailesi, Fransa hükümetine sa- dik ağını — bildirmişti. O zamandanberi, bu ailenin hiç bir ferdi, verdikleri sadakat yeminine aykırı hareket etme- miştir. Araplar şeyhin.n oğlu Seyyid Seyyid Mohammed Mohammed bin Gana, tahsi ini Fasta yapımıştır. Fasın bütün yüksek aileleri ve cemiyetleri, onu sofralarında bulundurmağı bir şeref bilirlermiş. Fakat o, en z yade “Legion d'honneur, zabti ve fakülte müderrisi Sey- yid Samaidin evine gidermiş. i nç ve gözel bir kızı va: dir ve felsefe tahsilini bitirmiş- tir. Seyyıd bivüemmed bin Gada Madenin bacası Karaburun, (Husust) — Ege havzasını ananlar göyle derler: *Ege bir mücevher kutusu: dur., Bu kıymetli söze, çok ye- yer'nde kullanılmış bir vecize- * dir diyebiliriz. Hakikaten Ege havzası, top- raklarının verimi, altında sak- ladığı — maddelerinin bolluğu, kıymetliliği itibar'lo eşi bulun- maz bir yürt parçasıdır. Cıva, zımpara, krom, kükürt, mange- nez, simli kurşun, antimvan, kömür, arsenik, bakır, zırnık, boraks, kurşun, çinko ve talk Egenin Belli başlı madenlerin gdendir. Karaburan ilçes', bu kıymetli madenlerin pek çoğunu sine- sinde uyutmakta ve en önemlisi o'an cva madenini de işlet- mektedir. Bu cıva madeni sı- yesinde Egenin mücevher kur tusu Aanahtarlırından en kıy- metlisi, ilçemizin elindedir. Bir çok kazılar, ilçemizde pek çok madenlerin bereketli dümarla- rını göstermişlir. Türkiyenin biricik eva ma- deni ocakları, ilçe merkezine, bir saatik çakıllı bir yo'la bağlı ve Çullu - Manastır- Ka- lecik adlarını taşıyan köylecin tam ortasındad r. Burasını gezmek, görmek çok istifadelidir. Cıva — madenini içinde sak'ıyan fü'zler ki, buna *mal, derler; bu yüce taşların yarılmaları, fabrikanın kazanı, firıni vesair — teferröatı ile işçi- lerin çal şmaları cidden görül- meğe lâyıktır. Si Ve nihayet Türk ekonomisine yüz binlerce lira kazandıran bu gelir membamnı, bu tükenmez para kaynağını her Türk bi meli ve öğrenmelidir. " Her yıl yurda milyonlar akı- tan, dolayısile ilçemizde pek çok kimselerin gelir ve kazanç: larını temin eden bu cevahir kutusu, sarp ve yalçın maden damarları ortasında yükselir. Bu sarp mâden damarizrının gök: bu güzel ve münevver kızı gö- rünce ona karşı derhal büyük Bir meyil duymuştur. Bu genç kız da kendisini sevdiği iç'in o günden itibaren birlikte hulya- lar kurmağa, müstakbel hayat- larını düşünmeğe başlamışlar. dir. İki genç, nhayet seviştikle- rini ebeveynlerine bildirmiş ve muvzfakatlerini alarak evlenmiş- lerdır. .e Medenin 38 yıllık emek'arı arkadaşımızla konuşuyor | lera yükselen heybetli durum- larına yarma derler, Eskiden — amelelerin müşkülâtla (makkaplara) — vur- dakları ba'yozlarla çıkarılan bu filizler, geçza yıl alınan (Kon- pesör) makinesi ile pek kolay parçalanab.lmektedir. Bu mn- binbir kine sayesnde, amele adedin den de istifade edilmişlir. Maden ocaklarında gineşli bir gününde gez- 'Karaburundaki cıva madenaocaklarında bîr—ğaat.. Bu madenler, vaktile Türk- ler tarafından işletiliyormuş. 1900 denberi madende çalışan ihtiyar, o zamanlar bir Ermeninin ocakları nasıl keşfettiğini anlatıyor.. idasan ayağı basınamış tunellerde, kedi ha. dar beyaz fare er görünce.. Gece-gündüz çalışan Rum ame- leler, kayalar altında nasıl parçalanmışlardı? dim. Direktör. B. Mehmut Tar | han, yanıma emeklar maden çavuşu Osmanı verdi. Şimdi onunla birlikte madeni dolaş- yoruz. Ösman çavuş anlatıyor: — Şu gürültü ile çalışan ma- kine, aşağıdaki tünelde yarma içinde işliyen amelclerin eli deki makkabın arkasına kuv- vetli bir tazyik yapıyor. Buna tabanca diyorlar. Makkaplar, maknenia tezyici ile taşları yarıp geçiyorlar. Bir amele tu- tuyor, diğeride idare ediyor. Ve işte böylece i i amele, 30- 40 « nin yoplığı işi yapmış oluyor. Burada kırılan - taşlar tünek lerdea dekovillerle taş kirma yetine göaderiliyor. Bu ocak- ların pek çok tünelleri vardır. İçinde yıllarca çalışmış olan eski madenciler de bazılar'nın merede va nisil olduğunu bi mediklerini töylerler. Osman çavuş tüneller hak- kında şu hikâyeyi anlattı; Kedi kadar beyaz farelerle karşı karşıyal. — Geçenlerde yarma çavu- N 15 Röporle'ı yapan: S. T. — araburu. şu Sait Ahmetle, tünelleri tet irmiştik, o.ada bir suya tladık, ben, Sait Ahmedin binzrek suyu geçtim, EL| ds beşer karpit bas, erimizde de çok kuvve!li rik Tâmhaları vardı. Öyle yere © ki, — karşum za, bıyaz. 3ük n ı Dayaz J Csantim — koyun Korkudsa uraya şım k I seler uğarmamıiş olmalı ki, be- yaz fareler insan ve ışık gör mediklerinden bön bön yüz. müze bakıyorlar ve ürkinuyor lardı. Kayalar altında kalan Rum ameleler... — Osman çavuş, buralardı tehlike olmaz mı, amelelerden taş altında kalanlar var mı? — İşittiğime göre ilk araştır ma zamanlarında, — tüncil- açılırken 30 santimlik bir ye: 15 liraya açtırırlarımış. İşin faz: laca tamamma kaçan Rumi r gece demez, gindüz demez ça lışırlarmış.. İşte böyle bir gece de, üzerlerine yıkılan toprakla, rın altında sekiz kişi kalmış vi ölmüş.. Geçen yıl da Ahmet adındı bir genç, yarmadan yuvını.ızJ bir taşın altında kalarak öldü hamdo'sun başkaca bir ölüm görmedik. . Madende çalışma O makineleri göstermeğe de vam etti: — Şu kırmâ makinelerine ge tirilen taşlır, alt tarafta iki ye den akar, buradan ds dekov *Sonu 8 inci sahifede- Cıva izabehanesi

Bu sayıdan diğer sayfalar: