16 Nisan 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9

16 Nisan 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

S.Vile 3 Manastırın gizli / —- — Dinle benil Tam on bir ya- şında iken bu duvarların ara- sına yavru bir kuş gibi aıkış- tım! Etrafımı çeviren bu kalın çemberlerden aalrüz, dinliyor musun beni, ancak iki defa çı- kabildim. On sekiz yıl içinde iki defal İhtiyar bir katırın sır» tında, yortular dolayısile şehir- deki Katedrale berayı — vazif, gitmek, ey Tanrım, benm ma- sum ve zavallı kalbim için o iki gün ne umulmaz bir sevinç ne doyulmaz bir bayramdı! O günleri iple çekmiştim Safrüs! Gençtim, dinçtim, — güzeldim. Adelelerimdeki kuvvet, kayaları parçalıyacak derecede heybetl ; gözlerimdeki ateş bütün taze gönülleri yakacak ve tutuştura- cak nisbette harlıydı. Ey Safrös beni affstl Seninle on yıldan beridir ki burada beraberiz, ba- na hak — ver! İsyanıma — kızmal bilirsin ki on sekiz yıllık rahip- Ik hayatımda hiç boş durma- dim. Mukaddes - kitaplar, tefsirle. rile ve hbütün hadis ve âyetle- ril> hepsi başımın içindedirler. Aradım, aradım, aradım!. İste- diğimi bulamadım Safrüsl Ha- kikat bizim beklediğimiz yolda değildi. Hayatı sevmemek, ha- yatı tatmamak, nefislerimize ve Arzularımıza gem vurarak mev'ut cenneti beklemek hataların ha- tasıydı. Eyvah ki bunu geç an- ladım. Çok geçi Hülâsa aldan. dim Safrüsl aldandım, aldan- diml,, rüs, bu beklenmiyen feci sahneye nihayet vermek istiyor, kap'dan kaçıp kurtulmakla sah- neyi kapamak istiyordu. at her terşebbüse Menelak'ın göz- leri mani oldu. Bu — gözlerde sonsuz bir yalvarış, kalbleri param parşa eden — bir — sızı vardı. Birden eski hıçkırıklar, gene Menelakı sarmaya başladı. O güzel gögüs bir kanat gibi lah- zede in'yor, lahzede kalkıyordu. Safrüz, sabah duasını hatır- lamakla beraber bu — vaziyet içinde artık — Menelakı terket- mek istemedi. Ona bin dere- den su getirerek, dilinin dön- aklının erdiği kadar Me- i ferağatından, Davutun Mezamirinden, Sen Polun ha- yatından uzun uzun bahsetti: — Menelak! Menelak; dedi; kaptırina kendini dünya nimet- lerine! Dağların beyaz zanbak- larını düşün, Onlar ne kadar sadedirler, onlir me — kadar müazevdrler. Çarm htaki İsa.. Fakat bütün bunlar boştu. Hıçkırıklar Menelak'ı gitlikçe sarıyor ve dağ gibi adamı azar azar eritiyordu. Ansızın ne oldu ve nasıl oldu, Safrüs bunu farketmeden Mene- lak*ın birdenbire yere düştüğünü gördü. Dehşetle geriye çekildi. Hemen Mesihin resmi altında durüan tahta bardağı eline a'a- rak Menelakın yüzünü uğuştur- maya, geniş ve güzel alnına su serpmeye ve ara sıra da: — Kalk Menelak! Kalk bira- derim! Uyan! Şimdi bu halde bizi görecekleri Kalk, kalk! Demeye başladı, » 'Bu sırada dehlizlerin koya kıvrımlarından keskin, lâkin en. dişeli sesler tekrar yükseldi, — Menelak! Menelak! — Menelak! Menelak! Saf Safrüs, seslerin gittikçe yak- Iki günlük hikâye: Genç Rahibin itirafları Nakleden: İrfFan Hazar defterler.nden: Taştığını duyüyor ve Mmütema: diyen Menelakı ayıltmaya çalı- şıyordu. Menelak ise ayılmıyordu! Ansızın Safrüs korkunç - bir çığlıkla Menelakın odasından fırladı. Deli gibi dehlizlerde kaşuyor, aziz pederin ve genç rah'p arkadaşlarının bulunduğu yere doğru şu acı ve yürek parçalayıcı — feryadlarla — ilerli- yordu: —Menelak, Mez'akı mı dediniz! O çoktan bu dünyaya veda ettil O güzel ve genç ilâh arar mızdan ebediyyen ayrıldı! İnan- miyor musunuz, evet Menelak çoktan dünyamıza veda etti di- yorum. Çıldıracağım, çünkü hâ- lâ gülüyorsunuz! * Gidiniz, ba- kınız! hücres'inde göreceksiniz ki Menelakın hayat taşan kalbi artık işlemiyor; © darmuştur. Mesih hakkı için söylüyorum, Menelak ölmüştür. * 1812 yılının on birinci nisa- nında, Varlovya — manastırının çanları çok acıklı bir matemin ilk sabah çanlarını ağır ağır çalmağa başladılar. Genç ve güzel Menelakın cenazesi, şe- hirden gelen Piskopos ve Ka« tedral heyeti delâletile ebedi mevkiine götürüldü. Cenaze- sinde tek bir kadın bulunmadı. Tek bir kuş ötmedi. Tek bir musiki duyulmadı ve tek bir gözyaşı akıtan olmadı. Safrüs bile, Menelakın mezarına son topraklar atılirken ağır ağır mırıldandı: — Allahın emri vaki oldu! Hepimiz Tanrıya hamdüsena edelimi! Onun irâdesi önüne geçmek bir emrimubaldir! Son ey Al Menalak — kulunun taksiral affeylel Onu korul! Ona eltafı suphaniyeni esirge- me! Mev'ud ceanetinin kapılarını sen Menelak kuluna aç Tanrıca! O günahkârdı! Günah işlemişti Sen kadirsin ve kerimsin T: rım! Affeyle onul AHfeyle onul Mezarlar, Sofrüse cevap ve- rir gibi inledi! — Menelak, Menelak! Gü- nahkâr da olsan sen b'zimsin! Seni biz takdis ederiz. Seni bi: bağrımıza basarız? Serviler, eğilerek mezarların davetine iştirak ettiler: — Menalak, Menelak! Göl- gelerimizir altına gell Güzel Menelak! Bizi. unutma, bizim yanımıza da gell Manastırın dözt asırlık kara dehlizleri ise hâlâ aksisadalar yapmaktaydı: — Menalak! Menelakl.. — Menelax! Menelak! ne.. la.. kl... Me.. & ANADOLU IŞirleyin saç- Küçük gıldız Şirley Foks İe'nema kumpanyasının idarecileri, bugünlerde, endişe verici bir mesele karşısında bulunmaktadırlar: Şirley Temple kumral bukle- lerini taşımakta devam edebi- lecek mi? Çünkü sinemanın küçük, şi- rin yıldızı ca yaşına basmıştır. Hatta, $ ması bile f sure surette değişmiştir. Avrupa ve Amerikada pek ziyade sevlen piril pril güzel bukleleri şimdi esmerleştirildi. Sıüdyonun berberi Şirleyin rengini boyamağı ve ona takma sıç da takmağı — tel i, Fakat sevimli yıldız, buna şid- detle itiraz etmiştir. Şirley, sinema kumpanyası için pek kymetli olduğundan onun bu itiraznı kabul etmek 7 T M ELİL GA İki günlük çocuğu nasıl| öldürmüşler? Şerife, Hatice ve Şükrü, suçu bir- birine atfediyorlar Uşakta bir bostanda elde ettiği gayrimeşru çocuğunu mirde doğurduktan (sonra Hab kapınarda sebze bahçeleri ara- sında bir duvar — könarına bi: rakmak ve bu suretle ölümüne sebebiyet vermekle — mazaun Şerife, Hatice ve Şükrü ii de üç kişinin muhakemelerine dün şehrimiz Ağırceza mahke- mesinde başlandı. Maznunlar, çocuğu duvar kenarına biraka- rak öldürmek suçunu biribirine atmaktadırlar, Dünkü muhake- me celsesinde gene böyle yap- tilar, - Evvelâ Şetife dinlendi. Ve vak'ayı şöyl» anlattı: — Uşakta bir bostan taıla: sındı bulunuyordum. Başımdan bir kaza geçt, hamile kaldım. Aylar geçtikçe vaziyetim tehli- keli bir şekil alıyordu, İzm.rde bulunan Uşaklı Hatice, bir gün Uşağa geldi, annemlo görüştü. Elli lira muka i mirde tedavi mek için an- bemle mutabik kaldilar. Hatice ile birlikte treale İzmire gek dik. Hatice vaktile B. Eşref adında bir zatın evinde iki, üç sene kadar hizmetçilik etmiş, B. Eşrelin evine gittik. Hatice kendisine: — Ben size bu kadar hiz- metçilik ettim, Uşaktan gelen arkadaşımla beni ev'nize misa- fir eder misniz? Dedi, eve — kabul edildik. Orada bana çay gibi “birşey içirdiler. Ertesi gece çocuğu düayaya getirdim. Sonra Ha- tiodk: - — Burada fazla kalamayız. Kardeşin Şikrünün evine gide. bi Dedi. Birlikte bir arabaya bindik, çocuğu da aldık. Bas- mane istasyodu önünde kud_ı— şim Şükrüye rastladık. Şükrü: — Haydi Uşağa gidiyoruz. Dedi. Çocuğu Haticeye h'ıı- raktık. Kardeşim Şücü — ile beraber trene binerek Uşağa hareket ettik. Hat'cenin çocuğu ne yaplığını bilmiyorum. — | Hatcce dinlendi, vak'ayı şöy: le anlattı: — Uşağa gümşüm. Şerife- nin anasile gözüstüm. Şerifenin ayağında bir yara bulunduğu: nu, İzmirde tedavi ettirmemi söyledi ve bana elli lira para verdi. İzmire gelince, B. Eşre- fin evine mistfir olduk. Meğer Şerife bâmile imiş.. Doktora gösterdik. Doğuma daha 2,5 ay bulunduğunu söyledi. Fakat iki gece sonra doğum ağrıları başladı ve çozuk doğdu. Son: ra bir arabaya binerek Şerife> nvin kardeşi Şikrünün Tepe> cikteki evine - gittik. Çoquk. sabaha kadar yanımızda id. Sabahleyin ben oradan ayrıl dim ve o vakit çocuk hayatta idi. K Maznun Şiikrü ise, kız kııdı-_ şinin İzmire geldiğinden haberi bile olmadığını, bir gün Hati- cenin bunu kendisine baber verdiğini, Basmane istasyonu önünde bir arabada” çocukla beraber Hatice ve Şerifeye rastladığını, Şerifeyi alıp birr likte trene bindiklerini, Uşağa gittiklerini, çocuğu Haticeye bıı raktıklarını söyledi ve dedi ki: — Çocuğa ne yaptıysa Hatice yapmıştır. 4 & » genîiıı ve a—deüın bu işde lâzımgelmiştir. Hak'katen, Miki Fareden sonra, Amerikan sine» masının ea z'yade tanınmış bir artisti Şirley değ.l midir? Bundan sonra Şirley artık çıkmış olacaktır. Saçları eskisi gibi öndüleli olm yacaktır; her iki tarafa muntaman taranıp kurdelâyla bağlanacaktır. Yakında “alâ Şrley , bir modanın - çıkacağı şüphesizdir. Fakat, ne çare ki, moda çabuk değiş yor!... Paskalya tatili Londra, 15 (Radyo) — Pşl- ka'ya yortusu — münasebetile vam ve Lordlar kamaraları tatil etmiş'erdir. h.çi sı yoktur. B. f, âmme hukuku şa- 'hidi sıfatile dinlendi, Hat üç sene kendi yanında hizmet- çilik ettiğini, onun işinden memnun olduğu için son defa yanında bir kızla e vine misalir gelince kabul ettiğini, yanın- daki kızın rahatsız olduğunu, doktora göstereceğini söyledi- ğini anlattı ve dedi ki: — Kız hamile imiş. Doktora östermişler, doğuma daha za> ı'nın var ü B'ır'ıkuıı, odala: rında gürülttüler oldu, az sonra bir çocuk ağlaması duydum. Hatice gelerek çocuğun dold:ı- gunu haber verdi. Ertesi gün işime gittim, tekrar eve gelince Hatice va Şerifenin evden mek üzere olduklarını gördüm: — Nasıl olur, iki günlük ço- cük ve lohusa dişarı çıkarılir mı? diye sordum, Hatice: —Bunun kardeşi geldi, evine götürmek istiyor. Dedi. Ben tekrâr işimde iken kardeşi Şükrü gelmiş, bunları alıp götürmüş. ; Daha sonra bu cinayeti mey- dana çkaran Bn. Nezihe şahit sıfatile dinlendi ve dedi ki: — Bay Eşrefin komşusuyum. Evde bir çocuk doğduğunu ha- ber aldım. Ben çocuğa düşkün bir kadınım. Gidip baktım. Kız, doğurmuştu, fakat teferrünt he: nüz alınmemıştı. Şerilenin teh- likede bulunduğunu söyliyerek: larının rengi sinemaya bambaşka bir tuvaletle Nakleden: a 16 eit 'i V - Binbir gece masallarından * — ? Seyyit Sendabadın Harikulâde deniz seferleri İrfan Hazar — $3 — (Fakiri)a söze başlaması bir an için hepimizi kendimizden geçirdi; ©: — Kardeşler, dedi: Ölümden kurtulduğumuz için Tanrıya bin şükür edelim! Yakup aleyhüsse- lâmın sözlerini elbette siz de hatırlarsınız. O der ki “ey bi- raderlerim, türlü, türlü tecrü- belere duçar olduğunuz zaman #anları külliyen meserret addey- leyiniz. Çöünkü imanınızın imti- hanı sabır husüle getürdüğünü siz de bilürsünüz. Va eğer siz- den - birinin hikmette kusur noksanı var ise tây.p etmiyerek ani cümleye ganilikle ihsan eder Allahtan dilesün. Ve ana verilecektür. Fakat asla şüphe etmiyerek imanla dilesin. Zra şüphe eden kimse rüzgâ la sü- rülüp çalkanan deniz: dalgasına benzer! Bu maku'e adam, rab tarafından bir şe cağı zan- bulunmasun! — İki £.kirlü adam. cümle yollarında sebat- suzdur. N> mübarektir tecrübe- ye tahammül eden adam, zira- ki tecrübede makbul görünüp, rabbın kendini sevenlere vaid eylediği hayat tacını alacaktır., Hindlnin bu gönül alan ve gönül yapan sözleri hep'mize tesir etti. He:zı Amrü, dlhi- raş bir sesl> ölen arkadaşları- mız için bir Yâsini şerif tilâvet etti. Martılar ve deniz ördekleri sanki bizi dinliyorlardı. Yediği- miz cevizlerden sonra güzel bir uykuya daldık. Hava gü zeldi. Hemen hemen dalga bize müsaid, ve sal Nasih reis'n çizdiği zaviye dahilinde yürü- mekte idi, Bir aralık reise 'yaklaştım: —Nas:h? Kurtulmak ihtima- limiz ver m:ı2 Ded.m; hiç ok bu kırik tekne ile bir bili selâmete kendım zi ata- bilsek! Nosih reis kaşlarını çatarak güldü: : — Allah yardımcımız olsun Sen- dabad, ded; bu gidişle ancak kırk günde Pahrum limanına — Âce.e bır- eLe çağırın. Dedim. Ebe getirttiler. Lüâzım gelen şeyleri yaplılar. Ertesi sabah tekrâr gittim. Odanın içi kan ve pislik içndeydi. Çocuğa baştan aşağı - bir yorgan örtük müştü. Âçıp baktım. Çocuk, pislik içindeydi. — Bunun babası yok mu? Sen bu çocuğa karşı anne şek- kati hissetmiyor musun? Diye Şerifeye sordum. Hiç sesini çıkarmadı, sonra Urlaya gittim. Dönüşümde Şik. gelip Şerileyi çocukla birlikte aldığını öğrendim. O sırada gazetelerde Halkapınar mevki- inde iki günlük bir çocuk ce- sedi bulunduğuna dair bir ha- vadis gördüm. Şüpheye düştüm, H tekrar eve gelmişti, ken: disine çocuğu sordum: — Kardeşi alıp. gitti. Ne yaptıklarını bilmiyorum. Ben de Uşağa gidiyorum. Dedi. O vakit Haticeye: — Beş gün zarfında gelip bana çocuk hakkında haber getirmezsen sizi hükümete ha- ber vereceğim, Dedim. Oasdan sonra Hatice hiç görünmedi ve ben de za- bıtaya müracaatla vak'ayı an- lattım. Duvar dibine bırakılarak öldürü en çocuğun bunlara ait olduğu anlaşıldı. Bazı şahitler gelmemişlerdi. Onların celbi içn muhakeme, başka bir güne bırakıldı, — ” varabiliriz. Halbuki rüzgâr mü- saade ederse — yamyamlardan daha medeni ve daha insan olan Hüşrüş adalarına da ya- naşmamız ihtimali vardır. Za- ten bu adalardan başka hiçbir ümidimiz yok! Aksi takdirde eğreti sal içinde denizin dibine gitmekten başka yapılacak ça- re kalmaz. (Fakir), bilhassa bu ada hak- lât almak devam kında Nasihden ta! istedi. Nasih, elti: — Bir zamanlar bu dan birine uğramıştım. Bi karşıladılar. Yidirdler, — içirdi ler. Fakat, oldu bilmem, yolculardan biri padişahın gayı zini mucip oldu. Hüşrüş adası padişahı maiyetile birlikte üze- rimize hücum etmek üzereyken Ben gemimin derhal demirini aldım ve limandan kaçtım. Öyle san'yorum ki, bu adamlardan — -huylarına tüylerine göre git. sözüne mek şartile- hepimiz memnun — olacağız. Ben kaplamı ikaz — etmek istedim: a — Sakın seni tanımış olma- sınlar, de Sonra hepimize zararın dokunur. Nasih reis gülerek verdi: — O adaya uğramayız. Za- ten bunlar o kadar çoktur ki biribirlerine benzerler. Sonra beni tanımalarının da ihtimall yoktur. Çünkü bu hatıram tam 23 yıllıktır. Salda mühim hâdiseler geç miyordu. Hepimiz bir köşeye büzülmüştük. — Yalnız, — reisin — tensibile eli işe yatkın olanlar cevap nöbet tutuyorlardı. Bu nöbet tutanların arasında ben de vardım. © Yamyam adasındân kurtulalı iki gün iki gece olmaştu ki, ilk dela hırtına ile karşılaştık, — Sal küçüktü, yelken eski püskâ birşeydi. Öyle amma, bizi pek âlâ ilerletiyor, hedefimize yak- laştırıyordu. —Bu fırtına da ne- reden çıkmıştı. Evvelâ, denizin kabarmalıı — rımı dikkatle tedkik eden reis, endişeye mahal olmadığım söy- lemişti. Sonra bu — fikrinden vazgeçti: İ — Rüzgâr kötüleşiyor, dediş eğer bu esiş akşama kadar devam ederse gece ağır bir fırına yiyeceğiz. Amrü sordu: — Seyyid Nasih, bu Brtına- eskisi gibi olmasın! Gene de- nize dökülecek miyiz? — Hayır, bu fırtına - eskisi kadar şiddetli deği Ancak- hatırı sayılır fırtınalardandır. Şikür edelim ki yamyamların — salındayız. Çünkü içinde bulun- duğümüz — salın altı tamamen yaşsıdır. Bizim bildiğimiz ağaçı lardan da yapılmayıb Bambo nevinden sağlam bir ağaçla — yapıldığı için salın parçalanmak — ve batmak tehlikesi de yoktur. Ancak fırtınadan çok — rahatsız — olacağız. Ceviz kabuğu gibi her — tarafa atılacağız! —Devam edecek— — Almanya —— Bulgaristandaki ma- denlerin imtiya. zını almış Brüksel, 15 (Radyo) — Ak manyanın, Bulgaristandaki ma- denlerin birçoğunun imtiyazını — ı'ldıııııı, Belçika ajansı bildi- riyor.

Bu sayıdan diğer sayfalar: