21 Aralık 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5

21 Aralık 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

) .Cemil Mardam -SAHİFE $ Paristen Şama döndü Şam, 20 (Radyo) — Suriye baş- İvekili Cemil' Mardam, bugün Parlsi seyahatinden dönmüştür. İzırlar ve mebualar tarafından par- lak surette karşılanmış ve cumhur reisini ziyaret ettikten sonra, başve- kâlet binasına gitmiş ve balkona çı- karak, Pariste Fransız ricalile yaptı- ğı konuşmalar hakkında uzun bir YAZAN: Kadircan Kaflı Burada ne duruyorsunuz? Osırada _Vgelen Bostancıbaşı bunların kim alduklarını anlayınca bir gürültü daha çıkarmaktan çekindi Tavanlarda örümcekler, yerlerde ve| Bunu yapmak du. Mehparenin dediğini yaptı, duvarların yarıklarında çeşit çeşit bö- |e fayda vardı? O akşam Mehparenin yanında göz- cekler, sulucanlar, 'çiyanlar xidip geli-| - Gemiye döndüler. leri yaşlı, hırçın bir kız vardı. Eski yorlardı. Leventler, köpürmü gözde şöyle diyordu: Yarı karanlıkta sevgilisinin hayali-| Bunların içlerinde: — Yavrum Halki.. Aklını başına ni görüyordu : O, koca kavuklu bir| — Sarayı topa tutalım.. Bir kızı|al... Burası hiç te can gıkicı bir yer, moruğun kolları arasından kürtulmak |vermemek için bir levent Reisini zin-|değildir. Padişahın gözüne girmeğe için çırpımıyor ve: dana atmak ne iştir? Diyenler bile|bak. Para, rahat, halayıklar, eğlen- — Herek.. Beni kurtar!.. Kurtar be-|oldu? ce, her şey ayağına gelir. Hem dü- nit.. 2 şün ki padişahın canımı sıkarsan sa- Aayordu “Güzet güzünden derin kara| İKi haseki, iki cariye —a YA a Başma konan gözlerinden sızan yaşlar solgun ya -| | Birisi uzun böylü ve sareindı. Bo g evlet kuşunu kaçırma. Ben de senin naklarından M= ::::':o;":::_'::_' vaktile Servinaz | cpi takir bir adalı kızıydım. Fakat Herek Reis o dakikada Ş imdi... çırpınıyor; kurtulmak için ud:ı:ıyî.:- Diğleri otta 'boylu, kumirâl: bir 'kar g?elııq kızın adi Mihridil olmuştu. du. u iplerinden bir tanesini kesebil -| UB0 Onun yüzüne bakanlar, bir ay| G4 Güğü zenginlik, şatafat ve için 8e hepsini gözebilecekti. Güçlükle doğ- PATSasına — baktıklarını — samrlardı.| ( yulunduğu insan kalabaliği onun ruldu. Onun adı da bünün için Mehpare ol-| a D kamaştırımıyor değildi. Fa-i İpleri dıvardaki taşların sivri ve| Müştu. İ kat bunların hiçbiri onu buraya bağ- köşeli taraflarına sürtmeğe başladı.| Birisi Rus, diğeri Rumdu. layamıyordu. Çok geçmeden birisini kopardı. Bu iki güzel kız tamam üç vu Fa-| y L L L DBel Daha sönra serbüst kaldı ve kapan- |!h Sultan Mehmödin'kolları arsan- a ae a C a lmek İstiyo. dan kurtulan bir aslan gbli gerindi. |d biribirlerini daha çok sevdirmek u ben., Diye yalvarıyordu. Lükin bundan ne fayda vardı? Dışa- :î:ıî;'lî'r';:_':;f“'yğ::::: Bizans| Kendi kendine de şöyle düşünü- Fransız Parlâ- mentosu için uğraşmaktan lerdi. Büdce müzakerelerile meşgul Paris, 20 (Radyo) — Parlâmen- to, bugün de toplanmış ve büdce müzakerelerile — iştigal eylemiştir. Büdcenin, perşembe günü heyeti u- meldir. —— **—— Jorj Bone Rus sefirile konuştu nazırı Jorj Bone, bugün Rusyanın Fransanın Duplin sefaretine tayin olunan Blondeli kabul etmiş ve u- zun müddet konuşmuştur. rı çıkamıyacaktı. Çünkü her taraf ka- K f dalan 'Türk $ yordu: —— * *—— hn dıvarlarla çevrilmişti. Ağır ve ko-|"'m zevk ve safasına dalan Dürk im-| — VA yi Ç Rebise bir haber uçü- caman kapı ve bütün sorlamalarına Paratoru Pkisinde de ayrı güzellikler o Leydim. Beni buradan kurtarır. Fransonın düyunu Tağmen hattâ kımıldamıyordu. Zinda- | bUluyordu. Ü 7 İki haseki biribirlerini zehirlemek, | ” © umumiyesi nin en tepesindeki iki avuç içi geniş- liğindeki mini mini delik te olmasa dünya yüzünde bulunduğuna nanamı- yacaktı. Homurdanıyor, kapıyı yumruklı - yor, tepedeki küçük delikten çıkmak için bile baş yere çere düşünüyordu. İnce Ali ile Kara Musa o gün reis-| lerini çok beklediler, Herkes dağıldıktan sonra hâlâ git. ymâdiklerini gören Karakulak, uğa, onlara sordu: —— Burada ne durursunz? — Reiki bekleriz.. O sırada gelen bostancıbaşı bun- ların kim olduklarını anlayınca bir gürültü daha çıkarmaktan çekindi. — Boş yere beklemeyin! Reis sa- rayda misafirdir. Artık gelmiyecek. Geminize dönünüz! tasarladılar, Bu hal de epeyce İki levent biribirinin yüzlerine bak|dü. tılar. Onlarla slay mı ediyorlardı.| Servinaz o günlerde bir Rus gü- Canları sıkılmıştı. Bostancıbaşı ön-|zeli ele geçirmişti. Bu, altın sarısı ların savulup gitmiyeceklerini anla- |saçları, ince ve beyaz teni, derin ma- mıştı. vi gözleriyle sahiden güzel bir kız — Herek Reis padişahımıza saygı-|idi. Harem kapısına kadar çağırılan sızlık güsterdi. Burasını Akdeniz kı-|saray hocası ona (Nurizer) — adını yıları, sarayı da Despot şatosu san- u. Ona bakıldığı mış. Zindana atıldı. Aklınız varsa ) gibi insanın içine hemen uzaklaşın da onun hakkında |lümseyen bir hali vardı. padişahımızın ferman vereceği saa.| — Mehparenin cam sıkılmıştı. tin hayırlı olmasını dileyin!. O da çok güzel bir kız arıyordu. İki levent durakladılar. — Adalar denizinden dönen ter. Kapı kapandı. sane kâhyası birçok ta kız ve oğlan İkisi de biribirlerine baka kalmış- lardı. Önlerinde yükselen kocaman ve yaldızlı demir kapıyı o kapının üstlerinde ve yanlarında uzayıp Kİ- den yüksek duvarları aşmak mı ge- rekti? Haremde yüzden fazla biribirin- den güzel genç kız vardı. Bunların aralarında dolaşan zenci kadınlar, ve zenci harem ağaları, inci yığının içine düşen birer kömür — parçasımı andırıyorlardı. Loş koridorlarda, sedirli, mangallı, odalarda, perdelerin arkalarında, hiç arası kesilmiyen fıkırdaşmalı gülüşmeler, çekişmeler oluyordu. Ba- san bir tarafta bir çığlık kopuyor. İki kızan saç saça geldikleri duyulu- yordu. O zaman kırbaçlı harem ağa- ları bu kızların üstüne saldırıyorlar, vücudlarını mosmor edecek kadar döverek sürükleyip götürüyorlardı. Bazılarının eksildikleri de oluyordu. Yeniden gelenler daha çoktu. Mihridil, yalvarmanan, — hırçınlaş- mamın para etmiyeceğini anlamıştı. Artık uysal olmuştu. Padişahım kırk iki yaşlarında ol- masına rağmen vaktinden önce ken- disini tüketmiş olan bir adam oldu- Şunu düymuştu. Ona tesli olma- makta güçlük çekmiyı düşü- nüyordu. O zaman İse ya saaydan atılacak, yahad öldürülecekti. Sa- raydan atılırsa Herek Reise bir ha- ber uçurmak ve onunla buluşmuak ihtimali vardı. Aşkıı rek ve kend sıma vermeden ölmek iso, aevmedi adamların kollarına atılmaktan da. ha az acı geliyordu. boğmak, saraydan kovdurmak için uğraşıyorlar, lâkin iki tarafa ayrılan saray kızları arasında hiçbir sir kal- madığı için her ikisi de işi vaktinden önce duyuyorlar, önüne geçiyorlardı. Son defa haremin loş koridorların- dan birinde, karşılaşmışlar, saçsaça, başabaşa gelmişlerdi. Yüzleri, vü- cudları çürük çizgiler içinde kaldık- tan sonra harem ağaları arafından güçlükle ayrılmışlardı. Artık padi- şah onların yüzlerini görmek istemi. yordu. Lükin sık sık koynuna aldığı İyeni kızlardan da hiçbirine bağlana- mıyordu. Bu sefer iki düşman kadın, padişa- ha biribirinden dahâ güzel kız vere rek öonün daha çok gözüne girmeği sür. ga baliğ olmaktadır. ——& kk— Süveyş kanalı Ve İtalyanın metalibatı yanın Süveyş kanalı hakkındaki met da bu metalebata işlirak ettiğini ve kanaldanşeçen — vapurların — yolcu ve emtiasından alınmakta olan fahiş üc. maktadır. ——— da padişahın hoşuna gitmenin yolu- nu bulursa o taraf kazanacak — de- mekti. Mehpare kadın, bunun için Mihridile o zamana kadar hiç - işit- mediği ve ayıp denilen şeylerden de bahsediyor, bir erkeğin, hele böyle yüzlerce kızı kendi emrinde tutan yorgun bir padişahın hoşuna gitmek için neler yapmak lâzım olduğunu inceden inceye anlatıyordu. Genç kız büunları kızara bozara dinliyor, bu kızarıklık onun yüzüne başka bir güzellik veriyordu. Zaten, çırmalı; altın işlemeli ve ipekli şal- iİvar, çepken, tuvaletler ve kokular çinde ilk gören erkeği çıldırtacak bir halde idi. Herek Relsin çıkardığı gürültüden iki gün sonra idi, Bostancıbaşı padi- han huzuruna girdi: — Zindandaki Levent reisini nide- yal ları Servinazdan önce görmek için harem ağasını kandırabilmişti. Za-| —Her iki tarafın hazırladığı kızla- ten harem ağası da bu iki ve eskilrin biribirlerinden güzel oldukları gözdenin, göze girme yarışından fay« / da kimsenin şüphesi yoktu. Bunu gö. dalanmak fırsatını hiç kaçırmıyor-İre kim kendisi ni daha ça- a M aa . Çabuk benim odama. Eskiden kalma gayet güzel işlemeli bir at- Antika zaten onu sana vermek istiyordum. Bak bakalım renk- lerini beğenecek misin?. — Çok lütufkârsın. Allah ömürler versin. — Gel, gel, haydi. Odumda ne şerbetim kalmış, ne bisküvitim, Emir ver getirsinler, Hem kalın yatağı kaldırtmışsın; üşüyorum, Tekrar yap tır, amma boydan boya değil; yarım koysunlar. — Başüstüne... — Hem bir daha da böyle çantanı mantanı hazırladığını görmiye- yım. «-18-- tredersiniz. Iki kadın odadan çıktı. Evde gene sükün hükümferma oldu. yürü- düler, birdenbire sofanın ortasında, Bedia hantmefendi kaşlarını ça- tarak durdu: — Bu sabah sana yollanan hesaplara bir göz attım. Mutbak için ge- ne iki Hiralık sinek kâğıdı almışlar. Bunlar çıldırmışlar mı gözüm. İki günde bir boyuna iki liralık sinek küğidı olur mu? — Mutbakta çok sinek varmış efendim! — Ben de almasınlar demiyorum amma, bu kadarı da fazla!.. e ğ Aradan üç gün geçtikten sonra Naciye sofradaki yerine oturdu. Ye- Taekte söylenmesi mecburi birkaç nezaket cümlesi haricinde, Adnan genç kadınla hiç konuşmuyordu. Hatta ona rastlamamağa gayret edi- yordu. Bu güzel esmer kadını görmeğe tahammülü — yoktu. Annesile samimiyeti onu çıldırtıyordu. Kendi aşk macerasına bu Naciyenin ka- Tışmış olması, ona karşı kalbinde yenilmez bir kin uyandırmıştı. Bu entrikacı kadın olmasaydı, yalıda böyle sıkıntı içinde pinekliyeceğine i ile beraber mes'ud xf Şimdi bu kadından iutikam almak istiyordu. Ah onu tahkir edebil- — Ayol bilmiyor muyum, Sana bütün kalbimle emniyetim olduğuna kani değil misin. Adnan böyle hasta olmasaydı. Zanneder misin ki onu adam akıllı paylamazdım. Fakat bu vaziyette onun kusuruna bakıl- maz. Rahatsızlık sebebile asabı bozuk. Hydi haydi! Çantanı falan bı- aki.. Gene eakis gibi güzel geçinelim.. Naciye tereddüdle: — Hakkınız va, hantmefendi.. zden ayrılırsam kalbimin parçala- nacağın bilirsiniz. Çok yalnız kalacağım. Maamafih, kavga o kadar mü- him olmamakla beraber, bir damın altında benden, nefret eden oğlunuz la nasıl yaşıyabilirim? Üçümüz için de çok müşkül birşey... — Adam sön de herşey düzelir. Ben onunla bu akşam başbaşa ye- mek yirim. Sönin bu meseleden son derece üzülüp hasta olduğunu söy lerim biraz nasihat ederim, olur biter. Bir müddet sustular. Sonra Naciye yavaş yavaş çantasını boşaltmağ? başladı, ve: — Pekâlâ hatırınız için, sizi üzmemek maksadile her şeyi yapaca. ğıma emin olun. — Hay Allah razı olsun benim güzeal kalpli Neciyeciğim.. Bu genç Gü gocukların hırçınlığına kulak asmamalı. Yaşlarının tesiri. Haydi gel, iyenin tasvibine konması muhte-|büyük bir tehlike atlatmıştır. Sakın Paris, 20 (Radyo) — Hariciyeltir. Vak'a gudur: bura sefiri Suriç'i ve müteakıben de |Zel bir kadın, kasabanın zengin ben- Paris, 20 (Radyo) — — Fransanın| gün imzasız ihbar mektupları alma- İdüyunu umumiyesi, 580 milyar fran-|ğa başlamışlar ve karıları hakkında 20 (Radyo) — D.N. B. fal-| verilmiş olsaydı. muhakkak ki en lebatından bahaederken, Almanyanın|mızl> retlerin indirilmesi lâzımgeldiğini yaz-İni iddia edemezsini bük padişahan koynuna verir ve o|;lim? Fermanmızı bekliyoruz, dedi. 21 Birincikânun 1938 Çarşamba VAY ALÇAK, VAYI Bir kız, kasabayı altüst etti İhtiyar benzinci kendisi- ne yüz vermeyince! Âşıkından intikam almak için her aile reisine, benzinci hakkında kor- kunç mektuplar yazmış! Fransanın küçük Florans kasa-| #T Ğ bası, tabit manzaralarının letafetile 4 şöhret bulmuştur. Hariçten bile pek İçok kimseler, muhtelif mevsimlerde buraya gelirler, uzun zaman kalarak. eğlenirler.. İşte bu şirin kasaba geçenlerde bir yangın veya bir zelzele falan san- mayınız.. Hayır, hâdise büsbütün Bir kadın, yazdığı mektuplarla » tuplari kasaba halkını çılgına döndürmüş. aile yıkmağa kalkışmış- Maria isminde, genç ve çok gü- zin tüccarı 65 lik ihtiyara tutulmu, fakat ihtiyarı bir türlü kendine bağ- layamamış, hattâ kendisiyle alâka- 'dar bile edememiştir. Maria, bu va- ziyet karşısında ihtiyardan intikam almağa karar vermiş ve derhal faa- liyete geçmiştir. Kasabanın tanınmış aileleri her, MN V aa G Marifetlerin kahramanı olan türlü isnadlarla karşılaşmağa başla- l genç ku. r.. de bir mektup gelmiştir. Meselâ köy doktoruna şöyle bir|, Köyün zavallı Sulh hakimi de bundan yakasını kurtaramamış, bir ay içind » tam yedi mektup almışe tır. mektup gelmiştir: «İğfal edilmiş kocalar için nişan Soön yazılan mektuplar, zavallı aile reislerini büsbütün çileden çıkar- mağa buşlamıştır. Bunlarda, her ka- dın kas.banın benzin tüccarı ile alâ. kadar gösterilmiş, hattâ randevü yerleri bile zikredilmiştir. Köy erkekleri, bir aralık birbir- lerinden bile şüpheye düşmüşler, karılarını öldürmeğe kalkışmışlar, bir kır bekçisi tabancasını çekerek karısını yaralamıştır. Bu yaralama hâdisesi mes'eleyi meydana çıkar- mış, her kes mektupları zabitaya ge- tirmiş ve tetkik edince bütün bu mektupların bir elden çıktığı anla- şılmıştır. Köyün benzincisi derhal çağırıl- mış, ihtiyar adam böyle bir şeyden haberdar'olmadığını, hiç bir kadınla alâkası bulunmadığını söylemiştir. Bunun üzerine tahkikat genişle- tilmiş, Maria gene bir mektubu pos- taya atarken yakalanmıştır. Genç kadın, zabıtada şu ifadeyi kıymetli madalyayı zatıâliniz alırdı- Köyün noterine de: « Gözlerinizin vazifesi, yalnız çehreniz fiküranlık olacak.. Aksi- çünkü karımı- örmiyorl.> şeklin- zın yaptıkları Padişah düşündü. — Hazırlandığı Ağrıboz seferinde en çok işe yaraya- cak olan donanmaya çok ehemmiyet veriyordu. Levent Reislerinin kahra- manlıklarını biliyordu. — Bana kaptan paşayı gönder! Dedi. Derya kaptanı Mahmud paşa gel- di. Ona Herek Reis hakkında neler bildiğini sordu. Mahmud paşa: — Yiğit bir denizci olduğu belli- dir. Lâkin onun hakkında çok bildi- ğim yoktur. Tersane kâhyası levent. ikten yetişmedir. O bilir, dedi. — Onu gönder bana.. — Geliboludadır. Bugün yarın ner. — Gelir gelmez görmek isterim, — Başüstüne Hünkârım, Devam edecek — — İhtiyar benzin tüccarına, se- sinin güzelliğinden âşıkım. Benim aşkıma mukabele bile etmedi.. On- dan intikam almağa karar verdim. Mektupları işte bunun için yaz- dım..> seydi. Doya doya tahkir!.. Annesinin onu kovmasımı temin eyleseydi. Hatta zemini yoklamıştı bile. Fakat Bedla hanımefendi hiç oralı olma- mıştı. Bilâkis, «öyle kıymetli bir arkadaş, bir doatu kaybedemem» di- ye bağırmıştı. O da artık fazla israr edememişti. Ne çare! Sabredecekti. Elbet bir gün sirası gelip ondan intikam alacaktı. Şimdilik gayet sathi bir neza- ketle onu selâmlıyor; fakat üç kişi beraber oturmalarını teklif ettiği zaman, dorhal «kütüphanodo işim var.. Odamda mektup yazacağım.» Bahanesile kaçırıyordu. Böyle zamanlarda, Naciye onun, gidişini seyrediyordu. Dudakların- da garip bir tebessüm ile gözlerinde zalim bir İstihza İle şunları söyle- mek istiyordu. — Devam et, delikanlı... Bu mücadelede bakalım kim yenecek... Ben, sana nisbetle, daha has'n, daha tecrübeli, daha asi, daha görmüş ge - çirmişleri mat ettim. Bu tahkiriâmiz kafa tutmaların bir gün sana pahalıya mal olacak !'» — Benin şerefine bahçede çay ziyafeti vereceğim oğlum. — Anne, anne... — Yok, yok vereceğim, Biraz eğlenirsin, hem ahbaplarin — tekrar dostluk temin etmeli. — Bu mıymmtılar benim hoşlandığım insanlar değildir ki. — Ya çağıracağım sgenç kızlar arasında bulursan. Şu- nu bilmelisin ki, istikbalini düşünüyorum. £ sıhhatin fazla çapkınlığa müsald değildir. Genç.evlenmelisin. İster bir genç kız, is- ter bir dal eç seçebild Hoşuna gitsin. Ötesi azifem deği!l... imle sıkılmana bu gefer bir daha Yalnız namuslu, sıhhatli, iyi aileden olması bak veriyorum. Paru ver. Hem Allah gös doğrulamazsın.

Bu sayıdan diğer sayfalar: