22 Aralık 1938 Tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9

22 Aralık 1938 tarihli Anadolu Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Peygamber Süleymanın Sarayında KUDÜS KIZLARI <- G Yzana: İskender FahrettinSertelli Silâ bir yıl önce Süleymanın en çok sevdiği kadınlardan biri idi, Tamara saraya geldikten — sonra Silâ hükümdarın gözünden düşmüş ve uUnutulmuştu. O da, öteki cariyeler gibi, Süley- manın gözüne girmek için büyücüler| ve sihirbazlar peşinde koşmıya başlı mıştı. Silâ bir gün, Süleymanın kendisi- ne söylediği şu sözleri hatırladı: «Silâ! Seni gok severim. Seni dai- Mma seveceğim! Çünkü sen güzellerin en güzelisin! Meleklerin en temiz ve en günahsır yaşıyanlarından daha te- miz ve günaksız bir kadınsnı! Sarayı- ma geldiğin gün küçücük bir kızden Bugün saçların da boyun gibi uzadı Bakışların, yürüyüşün ve sesin değiş. Hi Anberden, yazeminden, güllerden daha nefia kokuyorsun!'> Silâ hükümdarın — hâakikaten en çok sevdiği ve hakkında en çok şiirler yazdığı, methiyeler okuduğu bir kız-) dı. Henüz yirmi bir yaşına yeni baa. tmıştı. Uzun saçları, sehhar bakışları; gülüşü, yürüyüşü gok cazipti. O yal- nız Süleymanı değil, saraydaki muha- fazları bile çıldırtan güzellerdendi. Sülâ bu güzel günleri hatırla- dıkça hiddetinden dişlerini gıcırdata- rak, saltanstı elinden giden bir hü- kümdar hırsiyle bağırıyordu: — Tamara'yı saraya sokmiyaca- ğım. Onun buradan uzak kalması için Yahudilere elimden geldiği kadar yar- dimedeceğim. Silâ ilk önce Efrayime söz vermiş- ti: — Size yardım etmiye karar ver. dim. Fakat, Tamara'yı kaçırdığınız zaman ona Harrume yapmıyacaksınız! Onun canına kıymıyacaksını Silâ, Tamara'nın ölmesini istemi- yordu. Silâ'nın da garip inanışları var- dı: Sihirbazlardan biri, Silâ'ya bir| bikâyeyi anlatmıştı: — Süleyman, — sevgilisini ebedi- yen kaybettiği gün, taktının tehlikeye düştüğünü görecek vE Vü öndişe ile va- yayını terk edip Hebron sayfiyesine hepiniz burada ve wtırap, işkence ve yoksul- e perişan olacakaımız! Saray- da »e yaparsanız yapınız.. Tamara'ya dokunmayınız! Tamara'nın ölümü, he- ü demektir'> bunun için Tamara'ya kıyamıyordu.. Ve onun öldürülmeme. si için Efrayimden söz almıştı. , Tamara'nın ele geçmesinden için, Yahudi ihtilâlci- lerine üstüste ve kat'i habereler gön dererek, Tamâra'nın dağa kaçırılma. sını tavsiye etmişti. Tamara'yı dağa kaldırdıkları tak- dirde, saray muhafızlarının eline düş- mesi ihtimali kalmıyacaktı. Süleyma- nın bütün Üümitleri bu süretle suya düşmüş . ve Silâ Süleymanın sarayım- da belki de eski saltanatına — kavuşi muş olacaktı. Silâ'nın papağanı da ona bü hü- susta hayli yardım etmişti. Süleyma- nin bu kirmızı gağgalı kuşa çok itima- di vardı. FPapağan ne derse Süleyman ina-| mırdı. Ve inandığı içindir ki, bütün, #aray muhafızlarmı, Tamara'yı Ya- hudi mahallesinde aramıya memur et-| mişti. Muhafızlar her gece geç vakit el- leri boş olarak saraya dönüyorlar ve hükümdar, Tamara'nın — gelmediğini görünce, bütün muhafızları sıkıştırı-| yor, açlık cezasiyle tehdid ve tazyik ediyordu. Saray muhafızları bir akşam: — Kudüsde şeytanların bile gir- medikleri yerleri aradık. Tamara'nın izini bulamadık. Artık gireceğimiz ve| arıyacağımız bir delik kalmadı. Dediler. “Tamaraya kavuşamı- yacaksın Mellâ.! ,, Bir gece, Süleyman, gene her za- man konuştuğu kırmızı gagalı papa. ganla konuşuyordu. Papağan kendisine: Tamara'ya - kavuşamıyacaksın, Mellâ! Onu beyhude araştırma.. Ve onu unut! Dedi. Süleyman hiddetle papağa- na bağırdı: — Haniya sen iki gün önce bana Tamara'nın Kudüste olduğunu, ya- çıkacaktır. O zaman kında saraya gelecafini Hattâ onun muztarip segli dan bahsetmiştin söylüyorsun? Papağan cevap vermedi.. Zavallı kuşcağız kendisine ne öğ- retilmişse onu söylüyordu. Süleyman tekrar sordu: — Tamara yaşıyor mu? Papağan çırpınarak cevap verdi: — Yaşıyor.. Fakat, siz ona kavü- şamıyacaksınız! Süleyman odasına döndüğü zaman, Sahra kapının önünde dolaşıyordu. Süleymanın bedevi Takkasesi çok heyecanlıydı.. Hükümdarın ayaklarına di; — Bir felâket haberi geldi, Mellâ! Kardeşim Hamoyu vurmuşlar: Süleyman birdenbire kaşlarını ça- tarak haykırdı: — Ne diyorsun.. Hamoyu vurmuş- lar mu? Sahra hükümdarın ayaklârına ka- pandı: — Kardeşi: söylemiştin! duyduğun- Şimdi neden böyle kapan- sedye İle getirmiş- ler.. Onu kurlarınız, Mellâ! Süleymanın fena halde canı sıkı mıştı. Saray muhafızın! çağırttı: — Hamo nerede? Diye aordu. Saray muhafızı diş avluda — bek- lediğini söyledi.. Ve biraz sonra Ha- monun yarasını sararak yukarıya çı- kardılar, Hamo şedye içinde bitab bir hal- de yatıyordu. Süleyman: — Seni kim vurdu? Üç gündenbe- ri nerede idin? Dedi. Hamo gözlerini açtı.. Hazin hazin hükümdarın yüzüne baktı: — Tamara'nın izini -bulmuştum, Mellâ! Onun peşinden koşuyordum.. — Tamara nerede şimdi? — Siyon dağında.. — Demek papağanım beni aldat- miş'.. — Onu Yahudiler — kaçırmışlar. dı. Kabilemin en meşhur muhariple- riyle peşlerinden koştum. Fakat, bi- zi tuzağa — düşürdüler. Adamlarımı kestiler.. Beni de yaraladılar. Kese- cekleri sırada çalıların arasına sak- landım ve kaçmağa muvaffak ol. düm. ,” (ANADOLU) — Buraya kadar kim getirdi se- ni?., Bir deve — Bua mı idare ediyor bu m? — Evet, Mellâ! oğlu Efrayim de onun yardımcısıdır.. — Şark kapısındaki — mahalleler boöşalmış.. Buradaki eli silâh tutan er- keklerin hepsi dağa mı çıktılar? Evet, Mellâ! Siyon dağında iki bin kişiden fazla âsi var. — Tamara'yı Harrume yapmadı. lar mı acaba?.. — Hayır. Çünkü onu elde bulun- durarak, size bazı tekliflerde buluna- caklarmış. — Ne iatiyorlar benden bu adam- lar? — Hürriyet.. — Hürriyet mi? Onu bana kim verdi ki.. Ben onlara vereyim? Hamoyu odasına götürdüler. Süleyman bu hâdiseden ve bilhas- sa Hamonun verdiği Malümata çok mütecasir olmuştu. Süleyman Kudüs ve Herbron Ya- hudilerine nasıl hürriyet verebilirdi uzun zamatıdanberi beni İsrail tah- $4 ve yerine (yahuriye kral- lığı) kurmağa çalışanlar onlardı! Süleyman hasımlarına kendi eli. itya. ve tahtını neden ve niçin ver. Büleyman odasına döndüğü za- man, hassa zabitlerinden biriyle ko- nuşmağa başladı: — Tamarayı rehine olarak alıkoy- dukları anlaşılıyor. Fakat, ben bir ka- din için, tahtımı devirmek İstiyenlere hürriyet veremem. Hassa zabiti: — Hakkınız var, Mellâ! dedi. Ku- düste kendi evlerinin ve kendi işleri. nin efendisi olarak rahat yaşarlarken, İarail askerleri ve onların aileleri gil hür yaşamış, vergi vesalr imtiyazlar- dan istifade etmeğe kalkışmak küs- tahlıktan buşka bir şey değildir. — Sen benim yerimde olsaydın ne yapardın onlara?.. — Kudüsten sürerdim.. Uzak ül. kelere gönderirdim. O zaman, buruda ne kadar rahat ve mea'ut yaşadıkları- ni hatırlıyarak, bugün — yaptıklarına pişman olurlar> ve tekrar size deha- let ederlerdi. — Devam edecek — Dış Politika — Baştarafı 3 ncü Sahifede— karışını başka bir devlete verecek değildir. Almanya'nın ve İtalya'nın diğer emellerine karşı oldukça uysal dav- ranan iki demokrat devletin, bu müstemleke mes'elesinde dayatmıya başladıkları görünmektedir. Ancak müstemleke kuvvetle alındığı gibi, kuvvetle muhafaza edilebilir. Avru- pa kıtaasındaki toprakların mukad- deratı bahis mevzuu olduğu zaman milliyet, halkın kendi mukadderatı- 'na hâkim olması gibi prensiple ile- ri sürülebilir. Fakat müstemlekeyi muhafaza etmek hakkının kuvvet- ten başka bir müeyyidesi yoktur. Tunus üzerinde Fransa da, İtalya da hak iddia ediyorlar. Hakikatte ne birinin, ne de ötekinin hakkı vardır. Haklı olanlar, Tunus'taki yerli nü- fustur ki, kimse bunların hakların- dan bahis bile etmiyor. Hak kuvve- te dayandığından İngiltere ve Fran- sa müstemlekelerini muhafaza et- mek için kuvvetli olmalıdırlar. Bu sebebledir ki her iki - devlet de son aylar içinde silâh yarışına germi ver- mişlerdir. Hülâsa müstemleke mes- elesi, tehlikesi gittikçe artan bir ih- tilâf şeklinde enternasyonal politi- kanın ön plânına geçmektedir. A. Ş. ESMER Şafak dönüşü — Baştarafı 8 inci sayfada — rın bir köşesinde aşklarından bahset- neğe başlamışlardı. Fakat bu hulyavi hayat uzun sür- medi. Dışarıda toplanan bir bölük poli- sin sesi gittikçe barı sarıyor; ve on- lardan bazıları Keit'in yanına geli- vordu. Bu esnada Keit ayağa kalk- miş, polislere doğru ilerlemişti. Komiser ona bağırdı: — 8Sizi kanun namına tevkif © yorum. Keltin sesi komiserin sesini karşı- ladı: — Reni tevkif etmenizi bekliyo- rum, Lâkin yanımdaki kadının - be- 22 Birincikânun 1938 Perşemiz General Şan-Kay-Şek'in sevgilisi I Nakleden: J ve. 15 d Günü, gayet iyi geçirdiler. Eleni ne kadar mümkünse o kadar samimi ve açık kalpli idi. Yeni m du. — Hayat bu -diyordu. Pari, hayat! Onvn bizim üzerimizdeki hâkimiyeti, Allahın bize çizdiği talih yolunun ya- nıbaşında kendisini gösteriyor. Adi bir orospu olmıyacağım, Fakat bile bile içine girdiğim bu hayattan pek şerefli olarak çıkacağım da meçhul. - dür... Ne yalan söyliyeyim: Hiçbir istikbal tahayyül etmiyo - rum. Ne bir aşk, ne bir aile yuvası, ne bir sükünet ve saadet, ne de başka şey ! Sadece bu günü düşünüyorum.. Pari, onu alâka ile dinliyordü. Bir lokantada beraberce yidiler. Birkaç ta şarap içtiler. Sonra Omonya mey- danında bir sinemaya gittiler.. T: düf, o günkü film de, aşağı yukarı, kendilerine benziyen iki kimsesiz ve bedbaht kızın hayatını aksettiriyor. du. Onlar da, tıpkı Eleni gibi düşün - müşlerdi. Güzel sesleri vardı. Barlar- da şarkı söylüyorlardı. Sevgilileri yok- tu. Fakat herkes onlarla alâkadardı.. Senede bir kere Amerikadan Avrupu- ya geliyorlardı. Eleni, bu filmi seyrederken; — Pari -diye bağırdı- Pari!.. İşte, bizim hayatımız da böyle olmalı.. Gör- dün mü? Pari de; gayri ihtiyari; — Evet -dedi. benim de hoşuma gitti... Hele dur sen, biraz daha dişini sık... Senin gibi çok güzel, zarif bir kız, hele hele böyle esrarlı siyah göz- ler taşıdıktan sonra elbette ki, kufe- şantanlarda, gazino ve barlarda iş tu- tabilir... nimle hiç alâkaşı yoktur. Ona do- kunmayınız. Onun çantasındaki pır. lahtayı da, onun haberi yokken ben onun çântasına köydum ? Anita çantasını karıştırdı. Filha: kika çantada iri taneli bir pırlanta vardı. Demek onun yegâne sevdiği ve aşkı yalnız onda tanıdığı ve - onda gördüğü adam da, bir hırsızdan, bir. ulçaktan başka bir şey değildi. Anita ağlıyordu: Keit, bir aralık Anitaya bağırdı: — Eğer, dedi; bu hale gelmiş Pari ses çıkarmadı. İçinde bir deği- şiklik, bir tatlı heyecan vardı. — Duyüyormuaun Pari, söyledikle- rTimi? — Evet, fakat korkuyorum... — Hayir, korkma!... Ya bu hayat, hayut ta ustabaşının karısı olursun Pari, bir kahkaha fırlattı. Sinemadan çıktıkları — vakit leğinden ve | dörttü. hayatından memnuniyetle bahsediyor- Eleni — Şimdi -dedi. benim hazırladığım proğrama tabi olacakam.. Evet, bir sürpiriz yaptım. Ustabaşıya seni ağzından tatlı bir dille bir mektup y dim. Bu geceyi bende geçirece fabrikaya — sabahleyin gidecağini bildir Fakat gücenmesin.. — Hayır, hayır, merak etmo.. — Peki, bu akşam ne yapacağız, Sen çalışmıyacak mısın? — Hayır, ben bu akşam mezuenum. Pansiyoner bulunduğum yer, bir aile evidir. Hepsi de namuslu insanlar. O. rada sevmediğim, ancak bir jandarma başçavuşudur. Fakat yüzünü çok ax görüyorum.. Şimdi, biraz gezecek, son- ra, bir gazinoya gideceğiz.. Eleni çantasına vurdu: — Paüaramız var çok şükür.. Yirte, içeriz, eğleniriz, gece yarısına doğru eve gideriz. Pari tereddüd ediyordu. Arkadaşı. nan, kendisi için bu kadar masrafa Kirmesini istemiyordu. Sonra, elbise- sini düşünüyordu. Fakat düşünmeğe vakit bulamadı. Eleni, geçmekte olan bir taksi oto- mobiline işaret etti ve Pariyi kolundan tuttu: — Haydi bakalım, evvelâ bir kere eve uğrayalım. Pari, yarı şaşkın vaziyette otomo- bile girdi. — Evde ne yapacağız? — Hele gidelim bir kere! Hakikaten, Eleninin — pansiyonu, çok sakin ve rahattı.. Binanın arka tarafına düşmekle beraber, odaları bol işik ve hava alıyordu. Eleni, odadan girer girmez, Parie ye, — Şu aralıkta lüvman var, orada yüzünü iyice bir yıkâ da gel! .. Ded (Devaam edecek) Kaç sene yaşayacağınızı masaydım, seninle istediğin yere gi- * bilmek istiyor musunuz? Holivudun yaramaz ka- dını zevcinden ayrılıyor Bet Davis'in fazla roman okuması, caz- bandcı kocasını sinislendirmiş.. viyorlardı ki, ayrılacakları akılları- ? na bile getirmiyorlardı. Hattâ Holi- vuttaki bir stüdyo üç seneye kadar kocasından boşanmıyacağına dair senet verebilecek bir artist aradığı zaman derhal Bet Davis konuştu. Stüdyonun üç sene kadar koca- sından boşanmıyacağına dair muka- vele verebilecek bir artist istemesi- ne sebep her halde bir reklâm mes'e- lesi. Fakat Bet Davis oraya koşar- ken verdiği sözde samimi idi. Bununla beraber artist çok geç- meden pişman olmuştu. Çünkü, Harmon ile aralarında geçimsizlik ıb”hm"' bunun üzerine Bet Davis daha hırçın ve yaramaz bir kadın ol- muştu. Bet Davis Öyle ki, stüdyo ile olan mukave- «Holivudun en yaramaz kadı-|lenin müddeti biter bitmez boşanma ni> diye nâm bulan Bet Devis me-|davasını artistten önce kocası açmış- ğer çok çalışkan bir kadıncağızmış!|tır. Fakat, kocası asıl bundan sikâyet| — Harmon Nelson mahkemeye ver- ediyor ve onun için, boşanmak isti-İdiği boşanma istidasında şöyle di- yor. yor: Bet Devis, hakikaten, çok inat-| — — Karım müdhiş romana düş- çı, hırçın, dediği dedik bir kadın ola- Einden biran olsun kitabın düş- rak tanınmıştır ve «İsyankâr kadın> yok. Hattâ, misafirlerin yanına isimli filmin baş rolü kendisi için bi-|elinde kitapla geliyor, mütemadiyen çilmiş kaftan sayılarak bu film ona|okuyor. Sofrada gene elinde kitap.. çevirtilmişti. Fazla ısrar ettim mi, alıyor romanı, Kocası ' Harmon Nelson meşhur|kapanıyor odasına, saâtlerce çıkmı- bir cazband şefidir. Bundan beş se-|yor... ne kadar evvel evlendikleri zaman herkes onların saadetine gıpta et-|ma mişti, İki genç biribirini o kadar see ' — «— Gel seninle Havanaya gide- «Geçen sene yaz tatilinde karı- derdim sevgilim! Ren bir alçak deği- lim.. Ben.... Keit #özünü ikmal edemedi... Po- lialer onu tupiıhını)'r götürüyordu. Bir arahık dışarıda silâh sesleri du- yuldu. İçeriye gelen polis Anitaya şu ha- beri verdi: — Keit kendi kendini öldürdü! Anita için artık Peştenin hiç bir kiymeti kalmamıştı. O, — gözyaşları içinde bu şehri lerketti. Kocası önü, şafak atarken Tahya- da karşiladı. Anita başına gelen ma- cerayı kocasına anlatmak istedi, Fa- kat o, bunların hiç birine ehemmiyet vermiyerek, — Rüyadır onlar canım! Dedi. Hayat, gene eskisi gibi yürümeğe başladı. Fakat Anita, senaryoya başlar - ken söylediğimiz gibi, her sabah böy le karyolasından kalkar; ve başını çama dayayarak bir zamanlar tren- le geçen ve kalbini çalan meçhul aev giliyi acı acı düşünürdü. Bu sevgili artık dünyada yoktu!.. Belki o, kendisi için dünyaya göz- lerini yummuştu! Kendisi için, bu ne müdhiş!... lim, dedim. Orada güzel bir yerde sakin bir hayat yaşarız. Ben yerli musikisini tetkik ederim... «Dinlemedi. Gitti elli tane kadar roman 'aldı. Sonra ablasının çiftliği- 'ne çekildi... Bunu ben, kendime kar- şı bir hareket telâkki ederim. Artık İbıktım onün bu faydasız okumasın- idan...> Mahkemenin boşanma hakkın- da ne karar vereceği şimdilik henüz malüm değildir. Fakat Bet Davisin de kocasından boşanmak taraflısı ol- duğu söyleniyor.. — Baştarafı 8 inci sayfada — cevap müxlesef hayırdır. Maamafih muntazam ve makul yaşayışla miadı- nızdan evvel ölmenin önüne geçebili- Hayat sigortası istatistiklerinin ve bu işle meşgul olan bir takım profe - sörlerin etüdleri aşağıda saydıkları - mızin uzun yaşadıklarını göstermekte- dir. «Vasattan aşağı tansiyonu olanlar ve nabzı vasattan az atanlar.» «Ana, babası çok yaşamış olanlar.» «Vücutça ince yapılı olanlar.» «Kırkından sonra zpr bedeni işler- de çalışmıyanlar.» «İçki kullanmıyanlar, yahut ta wa- yet az kullananlar,> «Tütün içmiyenler.> «Kendilerine, mizaçlarına uygun iş- lerle uğraşanlar.> « Makul, muvazeneli gıdalar yiyen- ler ve çok yemek yimeyenler.» «Nikbin olanlar ve kâfi derecede is- tirahat edenler.» «Kendilerini meşgul edecek, oyalıya- cak merakları olanlar.» «Kazalara karşı iyi şanaları olan - lar.> Yukarıda sayılan ümillerden en mü- himi olan ana, babası çok yaşamış ol- mak» insan kuvvetinin tamamen hari- cindedir. Ana, babanın ömürleri teva- rüs bakımından büyük ana ve büyük babanınkinden üç defa daha mühim ve çocuğun hayatı üzerinde o kadar daha müessirdir. Eğer büyük anneniz ve büyük bubanız seksen yaşlarına ka- dar yaşamışlarsa memnun olmalısınız. Lâükin asıl annenizle babanız bu kadar. yaşamışlarsa uzun Ömürlü olacanıza emin olabilirsiniz. Annenin uzun ömür ü olması avlâdın uzun ömürlü oluşu bakımından babanınkinden daha mü İbimdir Dimağ vücut kadar süratle ihtiyar- lamaz. “Bunun içindir ki meşgaleleri zevkleri kendilerini daima faal bir hal de bulunduran insanlar çabuk ihti - yarlamazlar. Eğer sizi sıkmadan alâ - kadar ve meşgul eden bir meşgâaleniz varsa çabuk ölmekten kurtulmuşaunuz demektir. Şişmahlıyanlar uzun ömürlü olan - * ların hemen hemen yüzde doksan be- şini zayıf insanlar olduğunu düşüne- rek perhize girmek suretile kilolarını azaltıp hayat mesafelerini uzaltabilir- ler. Yenen yemeklerin vitaminlerle do- lu olmasına da itina edilmelidir. Uzun yaşamağı güzel bir sigara ve ya pipoya tercih edenler tütünü bırak- malıdırlar, Profesör Pearl'a nazaran sigara içmek hayatı muhakkak suret- te kısaltmaktadır. Gene ayni profesö. rün ifadesine göre az miktarda İçki kullanmanın hayat uzunluğu üzerine de hiçbir tesiri yoktur. Yalmız çok İçe ki içenlerin vaktinden evvel ölâükleri muhakkaktır. Profesör Pear| doaksan yaşından fazla yaşıyanlar arasında bir tetkik yapmış ve bu insanların tıpkı alelâde insanlarda olduğu gibi bazısının çok yemek yediğini, bazısı- n az yemekle iktifa ettiğini, bazı mın içki, tütün kullandığını, buzıs nn kullanmadığını görmüştür. Maa- mafih bütün bu uzun ömürlü insan - lâar bir noktada birleşmişlerdir: Pro- fosör bu adamların hep halük insanlar olduğunu ve kendilerini üzüntüye tırmadıklarını tesbit etmiştir. Prof, Bör bundan şu neticeye varmıştır: Ha. yat uzunluğu yaşayış süratile m; sen mütenasiptir. Yani çok koşan ça- buk yorulur fehvi hayatı pa tılı, heyecanlı göçenler, herşeye çab rlenip üzülenler profesörün varı ı netlceye göre kısa ömürlü olar”

Bu sayıdan diğer sayfalar: